Safevî Devleti

Kısaca: Safevî DevletiKitap kaynağı ...devamı ☟

Safevi Devleti veya Devlet-i Safeviyye (, ) 1501 ve 1736 yılları arasında bugünkü Azerbaycan, İran, Ermenistan, Irak, Afganistan, Türkmenistan ve Türkiye'nin doğu kesiminde varlığını sürdürmüş, tarihte ilk kez Şii Onikiciliğini resmi mezhep olarak kabul etmiş olan halkları yönetmiş ve Azerbaycan'ın varis olduğu hakim hanedanın devletidir. Safevi Devleti'nin kuruluşuna destek veren Türkmen boyları şunlardır; Şamlı, Afşar, Kaçar, Tekeli, Humuslu, Ustaclu, Dulkadirlu, Varsaklar İsmail Safevi, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın torunu olan Bundan sonra tüm İran'ı ele geçirerek, Mayıs 1502'de resmen İran Şahı olan I. İsmail sonraki 250 yılda Orta Doğu'ya büyük etki yapacak bir Şii devletinin temelini atmıştır. Resmi dil Safevi Devleti'nin kurucusu Şah İsmail genel olarak Türkçe'nin Azerbaycan şivesini kullanmıştır. Kendisinin annesi Uzun Hasan'ın kızı olması nedeniyle konuştuğu ve kullandığı dildir. Safevi Hanedanı'nın saray ve askeri makamların dili Azerice olmuştur. Safiyüddin İshak'ın Erdebil'de kurmuş olduğu Safevi tarikatından gelmektedir Gilan'da büyük Sufi mürşidi Şeyh Zahid-i Gilani'nin müridi olmuş Safiyüddin, şeyhin kızı ile evlenerek Zahidiyye tarikatının başına gelmiş ve Zahid'in ölümünden sonra tarikat Safeviyye olarak tanınmıştır. Şeyh Cüneyt'in tarikat başkanlığı döneminde, Karakoyunluların koruması altında olan Safeviler büyük sayıda Azeri ve Anadolu Türklerini Şiiliğe çevirmeye başlamışlar. Bu Şii Türkmenler genelde başlarına kırmızı sarık giydikleri için, tarihi kızılbaş adını almışlar. 1447'de tarikatın başında bulunan Şeyh Cüneyt İran'da siyasi bir güç haline gelmek için devrimci Şii anlayışını benimsedi. Akkoyunlular'ın elinde bulunan Doğu Anadolu'ya gelerek bölgedeki yerel güçleri etrafına toplamaya başlamıştı. Karakoyunlular ile mücadele halinde olan Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın yanına giden Cüneyt onun kız kardeşi Hadice Begim ile evlenmişti. Bu evlilik ile Uzun Hasan, Cüneyt'in Türkmenler üzerindeki nüfuzundan yararlanmayı düşünürken, Cüneyt de bu sayede amaçlarını gerçekleştirmek için serbestiyet elde etmişti. Etrafına topladığı güçle Azerbaycan'da Şirvan ülkesine saldıran Cüneyt yapılan savaşta yaşamını yitirdi.Yerine geçen oğlu Şeyh Haydar dayısı Uzun Hasan'ın kızı Halime Begim/Alemşah ile evlendi. Bu sayede Anadolu'da Alevi anlayışını daha da artırdı. Osmanlı hükümdarı II. Bayezit'in gerekli önlemleri almaması da Safevilerin güçlenmesinde önemli bir rol oynadı. Anadolu'dan sürekli göçlerle güçlenen Erdebil şeyhi Haydar, Akkoyunluların Otlukbeli yenilgisinden sonra düştüğü bunalımlı durumdan yararlanmaya çalıştı. Fakat dayısının oğlu Akkoyunlu Yakup Bey ile yaptığı bir savaşta yaşamanı kaybetti. Oğlu Şeyh İsmail, Akkoyunluların iç savaşından yararlanarak 1500 yılında Erzincan'a geldi. Etraftaki bütün müritlerinin toplanmasını emredince Ustacalu, Şamlu, Rumlu, Dulkadir,Tekelü ve Karaman-Turgutlu Türkmenleri ile Varsaklar'dan binlercesi etrafında toplandı.1501'de Akkoyunlu emiri Elvend Mirza'yı Nahçıvan'da yenilgiye uğratan İsmail Azerbaycan'ın tamamını ele geçirerek Tebriz'de kendini şah ilan etti. Böylece dedesinin başlattığı Şii devrimci-siyasi girişim İsmail tarafından başarıyla sonuçlandırılmış oldu. Artık Erdebil Safeviye Şeyhliği'nin yerini Safevi Şahlığı alıyordu. Safevilerin Yükselişi

Kuruluş

Anadolu'da 15. yüzyıl boyunca Osmanlı ilerlemesi devam etmiş Türkmenler de kontrol altına alınmıştı.

Kuruluş

döneminde heterodoks zümrelere daha müsamahakar davranan Osmanlı Devleti bu sıralarda kontrol etmekte zorlandığı göçebe Türkmen boylarını yasadışı ilan ederek baskı altına almıştı. İşte bu ortamda Erdebil Safeviye şeyhi İsmail, Azerbaycan'dan Anadolu içlerine kadar yayılmış bulunan küskün Oğuz-Türkmen boy ve oymaklarını ruhani otoritesiyle birleştirerek 1501'de zamanın en güçlü Sünni Türkmen federasyonu olarak bilinen Elvend Mirza liderliğindeki Akkoyunlular'dan Tebriz'i kendi yönetimine aldı. Safevi Devleti'nde en önemli görevlere Türkmenler getirildi. Göçebe Türkmenler, Osmanlı'da yitirdiği yerini Safevi Devletinde buldu. Bundan sonra Türkmenler akın akın İran yolunu tuttular ve onunla da kalmayarak yaşadığı toprakların Safevilere bağlanması için sık sık ayaklanmalar çıkardılar. Safeviler, kendilerinin 7. Şia imamı Musa el-Kazım yoluyla Ali ve Fatma soyundan geldiklerini iddia ettiler, İsmail ayrıca şahlığını ilan ettikten sonra, otoritesini İran'da daha da güçlü kılmak için Sasani imparatorluğunun mirasında da hak iddia etti. Tebriz'in zaptıyla Safevi hanedanlığı başlamış oluyordu. I. İsmail 1501'de Tebriz'i başkent, kendini Azerbaycan Şahı ilan etti ve buradan İran içlerine doğru yayılmasını sürdürdü.

Kuruluş

u takip eden ilk on yıl boyunca bir yandan devletini Osmanlı saldırılarından korumaya çalışan İsmail, öte taraftan Akkoyunlu kalıntılarını ezerek onların topraklarındaki yayılmasını sürdürdü. 1503'te Hemedan, 1504'te Şiraz ve Kirman, 1507'de Şia'nın kutsal mekanları Necef ve Kerbela, 1508'de Van, 1509'da Bağdat, 1510'da Özbek Şeybani Hanlığının kurucusu Muhammet Şeybani Han'ı hezimete uğrattığı bir savaş neticesinde Horasan ve Herat (Sistan'ın merkezi) şehirlerini zaptetti. 1511'de Özbekler bu yenilgi üzerine Maveraünnehir'e çekilerek Safevilere karşı uzun yıllar sürecek saldırılarını devam ettirmişlerdir. Uzun yıllardır Şah İsmail'in faaliyetlerini yakından izleyen ve onun 1511'de Anadolu'da çıkarttığı Şah Kulu ayaklanmasıyla ne kadar etkili olabileceğini gören Osmanlı sultanı Yavuz Sultan Selim, nihayet 1514'te Safevileri ezmek maksadıyla Doğu Anadolu ve Azerbaycan üzerine yürüdü. Osmanlıların top ve tüfeklerine karşın Safevi ordusu çok daha ilkel silahlarla savaşa hazırlanmıştı. İki tarafın ordusu başlarında bizzat hükümdarları olduğu halde Tebriz'in batısında Çaldıran'da karşılaştı. Safeviler yenilgiye uğradı. Tebriz'i kolayca ele geçiren Osmanlı kuvvetleri I. Selim'in bütün ısrarlarına karşın İran platosunda Safevi ordusunu izlemeyi reddettiler. Kışın yaklaşmasıyla Tebriz terk edildi. Bu savaş yıllar sonra Şah I. Tahmasp ile Sultan I. Süleyman (Kanuni) arasında aynen kendini tekrarlayacaktı.

Devlet Dini Olarak Şiilik'in Tesisi

Şah İsmail, Kızılbaş Alevi olmasına ve On İki İmamcı Şiilik inancıyla uzlaşması pek kolay olmayan Şii (On iki imamcı Tasavvuf, Alevi) inancına rağmen, Şia'nın dinsel ileri gelenlerini ülkesine getirerek, onlara sadakatleri karşılığında toprak ve paralar hediye etti. Safevi döneminden sonra ve özellikle Kaçar hanedanı döneminde Şii ulemanın rolü artmış, ulema bağımsız ya da hükümetlerle ortaklaşa rol oynamaya başlamıştır. Safeviler sufi/tasavvufi geçmişine sahiptirler. Devlet feodal bir teokrasi haline geldi fakat bu din ve devlet ayrılığı biçiminde değildi. Şah dinsel ve dünyevi yetkilerin her ikisini birden elinde tutuyordu. Osmanlı devleti ile süren güç mücadeleleri sırasında Orta Asya'dan Anadolu'ya göç etmekte olan Türkmenler, güzergahları üzerinde olan İran'dan geçmekteydiler. Bu nüfus kitlelerini kendi tarafına çekmeyi düşünen Safeviler, Alevilik inancının Türkmenler arasında yayılmasını sağladılar. Şah İsmail'in öncelikli hedefi Doğu Anadolu olduğundan burada yaşayan halkların özellikle Zazaların büyük bir çoğunluğu ve bir kısım toplulukların Alevi inancını kabul etmelerinde büyük etkileri olmuştur Devletin kuruluş ve örgütlenmesinin esasını oluşturan bu oymaklardan başka, daha sonra Safevi siyasal örgütlenmesine katılan Akkoyunlu ve Karakoyunlu boyları da olmuştur. Ancak bunların çoğu Kızılbaşlığı kabul ettikleri halde önemli statüler elde edememişlerdir. Bunlardan Kaçarlar 15. yüzyıl sonlarında Bozok'tan Gence'ye göç etmiş bir Akkoyunlu boyudur. Bir diğeri, Karamanlu oymağı, Karakoyunlu Ulusundan olup Karabağ'da yerleşmişti. Devletin kuruluşunda rol almayıp, sonradan dahil olan boylardan en önemli rol oynayan Türkmen boyudur. Bu boy Akkoyunlu bakıyelerinden olup, Akkoyunluların Musullu ve Pürnek (Purnak) boylarına Safeviler, komple Türkmen demişlerdi. Son olarak, İran 'da yerleşmiş olan Afşarlar da kuruluştan sonra önemli sayılan statüler aldılar.

Safeviler Döneminde Türkmen - Fars Anlaşmazlığı

I. İsmail Safevi Devleti'ni tesis ettikten sonra, kuruluşta rol oynayan iki etnik grup arasındaki görüş ve yaşam tarzı ayrılığının ne şekilde uzlaştırılabileceği gibi büyük ve çetrefilli bir sorunla karşı karşıya kaldı: Bir yanda onu güce taşıyan askeri becerileriyle klasik İslam toplumunun ehli kılıç (Seyfiyye) Kızılbaş - Türkmenler, öte tarafta yüzyıllardır İran'ı yöneten Arap, Türk (Gazneliler, Büyük Selçuklu Devleti vd.), Moğol ve Türkmen (Akkoyunlular, Karakoyunlular) hükümdarları döneminde olduğu gibi dinsel ve bürokratik sınıfları - yani ehli kalemi (Kalemiye) dolduran İranlılar (Farslar). Aslında iki grup arasında sürtüşme kaçınılmazdı. Çünkü Kızılbaş Türkmenlerin göçebe olması ve bunun getirdiği toplumsal yapıları geleneksel İran sınıflı yapısı ile uzlaşabilir durumda değildi. Bu özgün sosyo-politik yapılanma, daha önce İran'da kurulmuş olan Büyük Selçuklu Devleti'nin çöküşünde de en önemli etkenlerden biri olmuştu. I. İsmail 1508 yılından, öldüğü 1524 yılına kadar vezirlik makamına peş peşe beş İranlı'yı atadı. Bu İranlı vezirlerden 2.si Maveraünnehir'de Kızılbaş Türkmenlerden oluşan bir ordunun komutasına getirildiği zaman, Kızılbaş asker ve emirleri zorunlu olarak onun hizmetine girmeyi bir utanç nedeni saydılar. Savaş meydanında yüzüstü bıraktıkları vezirin feci bir biçimde katledilmesine sebep oldular. 4. vezir bizzat Kızılbaşlar tarafından katledildi, 5.si ise onların isteği üzerine öldürüldü. Anlaşılacağı gibi Kızılbaşlar, Tacik dedikleri yerli İranlıların yalnızca başkentte oturup mali işlerle ilgilinmelerini istiyorlardı. Şah Abbas'ın Osmanlıları model alarak oluşturduğu kul (devşirme) sistemine karşı çıkıyor ve onları da Kara Oğlu diye küçümsüyorlardı. Fakat daha sonra, başlangıçta Kızılbaş-Türkmen devleti olan Safaviler Fars karakterine büründü.

Kültür

İran kültürü Safevi himayesinde gelişti. I. İsmail'in bizzat kendisi Hıtayi daha sonradan da Hatayi ya da Şah Hatayi mahlasıyla Azerice pek çok şiirler yazdı. Şah Tahmasp bir ressamdı. Şah II. Abbas ise Tani mahlasıyla Türkçe şiirler yazan bir şair olarak da tanınmıştı. Bu dönemde kiremit imalatı, çömlekçilik, dokumacılık gibi el sanatları gelişirken, minyatürcülük, ciltçilik, dekorasyon ve hattatlıkta büyük ilerlemeler kaydedildi. 16. yüzyılda halı dokumacılığı bir göçebe ve köylü sanatı olmaktan çıkarak, profesyonel tasarım ve imalata dayalı iyi işleyen bir sanayi haline dönüştü. Tebriz bu sanayinin merkezi konumundaydı. Erdebil halıları yalnızca hanedana hasredilmişti. Yanlış adlandırılmış meşhur Polonez halıları 17. yüzyılda İran'da imal edilirdi. Geleneksel formlar ve malzemeler kullanan Rıza Abbasi (1565-1635) İran resmini, yarı çıplak kadınlar, gençlik ve aşıklar gibi yeni temalarla tanıştırdı. Onun resim ve hat tarzı Safevi döneminin pek çok sanatçılarını etkileyerek, İsfahan ekolü olarak bilinir hale geldi. 17. yüzyılda uzak kültürlerle - özellikle Avrupa ile gelişen ilişkiler İranlı sanatçılara yeni fikirler verdi. Kısa sürede üç boyutlu görünümü, perspektif ve gölgeyi, yağlı boya kullanmayı benimsediler. O kadar ki, Şah II. Abbas Muhammed Zaman adlı ressamını eğitim görmesi için Roma'ya göndermişti. İsfahan, Büyük Abbas'ın 1598'te başkentini daimi olarak oraya taşımasından sonra Safevi mimarisinin en seçkin örnekleriyle doldu. 1630'da yapımı tamamlanan imparatorluk camisi Mescid-i Şah ile Mescid-i İmami, Lütfullah Camii ve İmparatorluk sarayı Âli Kapu (Osmanlı’daki Bab-ı Âli'ye nispeten) en önemli yapılardır. En meşhur İslam filozoflarından Molla Sadra (Sadrettin eş - Şirazi) (1571-1640), Şah I. Abbas döneminde (1587-1629) yaşadı. En önemli eseri Esfar (Yolculuklar - Seyahatlar) 'dır. Tasavuf gizemciliği, Şii ilahiyatı ile Aristo ve İşrakiyyun felsefelerini (en önemli temsilcileri İbni Sina ve Sühreverdi idi) sentezleyen ve Hikmetü'l Müte'aliye (Metafilozofi = Transcendent Theosophi) denilen bir düşünüş ortaya koydu. Abbasi döneminin en önemli tarihçisi Türkmen İskender Beğ Münşi'dir. Şah Büyük Abbas dönemini anlattığı Tarih-i Âlemara-i Abbasi adlı eseri, Abbas'ın ölümünden birkaç yıl sonra kaleme alınmış olup, tarihi olayların ve şahısların nüanse edilmiş derinliklerini gözler önüne seren çok değerli bir yapıttır.

Ordu

Safevi şahlarının başvuracakları aşiretleri olmadığından, ilk yıllarda yalnızca, eski Moğol adıyla, "sadak taşıyan" diye anılan kişisel korumaları doğrudan emirleri altında olan tek birlikti. Savaşa gittiklerinde "sadak taşıyanlar"ın çevreledikleri safın tam ortasında yer alırlardı. Kızılbaşlar, her aşiretin bir birlik olarak yer aldığı savaş düzeninde, doğrudan kendi aşiret reislerinin koruması altında savaşırlardı. Her aşirete, saygınlığına ve gücüne göre sağ ya da sol, iki kanattan birinde yer verilirdi. Kızılbaşlar ordunun büyük bölümünü oluştururlardı ve at sırtında savaşırlardı.Lurlar'dan da destek alınırdı. Şehname'de ki minyatürlere bakıldığında tüm askerlerin kılıç da mızrak da kullansalar sadakları ve okları olduğu görülür. Yani Safeviler ordularını hafif süvarilerden oluştururdu. Safeviler batıda Osmanlı Devleti gibi Avrupa'nın düzenli, gelişmiş ve ateşli silahlar ile donatılmış ordularından birine karşı savaşırken doğuda ise Özbekler'in Moğollar kadar tehlikeli aşiret atlılarına karşı başarılı olmak zorundaydılar. Çaldıran Savaşı'nda yeğeni Durmuş Han Şamlu'nun Şah İsmail'e Osmanlı ordusunun mevzilenmesini beklemeyi önermesi ve bunun sonucunda alınan ağır yenilgi Safeviler'in Osmanlı Devleti'ne karşı bundan sonra ki tüm savaş taktiklerini değiştirmiştir. Safeviler, Osmanlı ordularına karşı genel olarak meydan savaşlarında karşı karşıya savaşmak yerine Osmanlı ordularının zayıf noktası olan lojistiğine saldırma taktiğini kullandı ve ateşli silahlar, daha etkin yönetim, daha fazla nüfus gibi dezavantajlarına rağmen başarılı da oldu. Safeviler top kullanımını fazla önemsemediler. Büyük ihtimal ile bunun nedeni çevik Safevi süvarisinin top kullanılması durumunda yavaşlayacak olmasıdır. Osmanlı Devleti'ne göre çok daha zayıf olan Safevi Devleti bu anlayış sayesinde Osmanlı Devleti'nin güçlü olduğu sahaya girmemiş ve böylece bağımsızlığını korumuştur. Safevi Devleti'nin Çöküşü Safeviler, 17. yüzyılda geleneksel düşmanları Osmanlı İmparatorluğu ve Özbek Şeybaniler ile savaşını sürdürürken, iki yeni komşu ile de rekabete girişmek zorunda kaldı. Rusya Çarlığı, bir önceki asırda Altınorda Hanlığı'nın devamı olan Astrahan, Kazan, Sibir (Küçüm ve Nogay) Hanlıklarını ortadan kaldırmış, nüfuzunu Kafkasya ve Orta Asya'ya dek yaymıştı. İranlıların Moğol Devleti dediği Hindistan'daki Babür Devleti ise, Kandahar ve Herat'ı alarak daha önce İran kontrolündeki Afganistan'a sızmaya başlamıştı. Bütün bunlardan başka 17. yüzyıl boyunca Doğu - Batı arasındaki ticaret güzergahı değişmiş, Avrupalıların keşifleri ve Osmanlıların deniz aşırı seferleri sonucunda İran'dan uzaklaşmıştı. Şah Abbas'ın ordusunu ücretli gulam (devşirme) sistemine dönüştürmesi kısa vadede işe yaradıysa da, sonraki yüzyılda eyaletler üzerindeki baskı ve ağır vergilerle birlikte ülkenin sosyo - ekonomik gücünün zayıflamasına yol açtı. Şah Abbas'tan sonraki Safevi hükümdarları Şah II. Abbas hariç silik karakterliydi. Nitekim II. Abbas'ın hükümdarlığının sonu olan 1666 yılı, aynı zamanda Safevi hanedanı için de sonun başlangıcına işaret eder. Vergi gelirlerindeki düşüş ve büyüyen askeri tehlikelere karşın sonraki şahlar bu durumu düzeltememişlerdir. Ülke sık sık, merkezden uzak sınır boylarında baskın ve yağmalara uğramaya başladı. 1698'de Kirman Eyaleti Beluciler tarafından, 1717'de Horasan Afganlar tarafından ve Mezopotamya Arap bedevilerince istila ve yağmalara uğradı. Afganlar İran'a karşı geldiler. Gilzai Peştunları'nın reisi Mir Veys Han, Kandahar'ın Safevi valisi Gürcü Gürgen Han'a (Gürcüce adı Giorgi) karşı ayaklanma başlattı. Üzerine gelen bir Safevi ordusunu bozguna uğrattı. 1722'de Mir Veys'in oğlu Mahmud'un komuta ettiği bir Afgan ordusu doğudan İran'a girerek başkent İsfahan'ı kuşatıp yağmaladı. Daha sonra kendisini İran Şahı ilan etti. Afganlar, on yıldan fazla bir süre istila ettikleri İran topraklarından çıkarılamadılar. Horasan'daki Afşar Türkmenlerinin beyi ve Safevilerin en etkili komutanı Nadir Han (sonraki Nadir Şah) nihayet 1729'da Damgan Muharebesi'nde Afganları bozguna uğrattı ve İran'dan çıkardı. Buna rağmen ertesi yıl Afganlar hala İran topraklarına yağma hareketlerini sürdürüyorlardı. 1738'de Nadir Şah başta Kandahar olmak üzere tekrar Doğu İran'ı fethetti. Aynı yıl Gazne, Kabil ve Lahor'u fethetti. Delhi üzerine yürüdüyse de İran'dan gerekli desteğin gelmemesi üzerine başarılı olamadı. Şah II. Tahmasp döneminde (1722 - 1732) gerçekte erk onun elindeydi. Çocuk yaşta tahta çıkan III. Abbas'ın saltanat naipliğini yaptı. Nihayet 1736'da, zaten elinde olan iktidar erkini kullanarak kendisini İran şahı ilan etti. Böylece 1736'dan 1747'ye kadar İran'da kısa süreli Afşar Hanedanı kurulmuş ve Safevi hanedanı kesintiye uğramıştır. 1747'de Nadir Şah'ın bir suikast neticesinde öldürülmesi üzerine, Safeviler tekrar İran şahlığını ele geçirdiler. Fakat bu, gelişmekte olan Zend Hanedanı'nın gerçekte iktidarı ele alarak meşruluğunu pekiştirmesini sağlamasından başka bir işe yaramadı. III. İsmail'in kısa süreli rejimi, Zend hanedanının kurucusu Kerim Han'ın ülkede iktidarı ele geçirecek meşruluğu sağlaması ile 1760'ta resmen son buldu. Safevi Şahları # I. İsmail (Şah İsmail) 15011524 # I. Tahmasp 15241576 # II. İsmail 15761578 # Muhammed Hüdabende 15781587 # I. Abbas 15871629 # I. Safi 16291642 # II. Abbas 16421666 # I. Süleyman 16661694 # I. Hüseyin 16941722 # II. Tahmasp 17221732 # III. Abbas 17321736 ::II. Süleyman 17491750 ::III. İsmail 17501760 Ayrıca bakınız * Safeviler Hanedanı Hükümdarları listesi * Safevi Hanedanı Aile Ağacı * Afşar Hanedanı * İran Türkleri

Kaynaklar

Kaynaklar

Vikipedi

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.

Safevîler
7 yıl önce

Safevîler, Safevî İmparatorluğu veya Safevî Devleti (Farsça: صفویان - Devlet-i Safeviyye), 1501 ve 1736 yılları arasında varlığını sürdürmüş, sıkça modern...

Habsburg-Safevî ittifakı
7 yıl önce

Habsburg-Safevî ittifakı, 16. yüzyılda Habsburg Hanedanı ile Safevî Devleti arasında Osmanlı Devleti'ne karşı kurulan bir ittifaktır. Bu ittifak 1540'larda...

1623-1639 Osmanlı-Safevî Savaşı
7 yıl önce

1623-1639 Osmanlı-Safevî Savaşı, Osmanlı Devleti ile Safevî Devleti arasında, Irak meselesi için çıkan savaşlardan biridir. Sultan IV. Murat, Lehistan...

1603-1618 Osmanlı-Safevî Savaşı
5 yıl önce

1603-1618 Osmanlı-Safevî Savaşı, Osmanlı Devleti ile Safevî Devleti arasında, Batı İran (Güney Azerbaycan), Kafkaslar ve Irak meselesi için çıkan savaşlardan...

1578-1590 Osmanlı-Safevî Savaşı
7 yıl önce

Osmanlı-Safevî Savaşı, III. Murat'ın saltanatı sırasında Osmanlı İmparatorluğu ile Şah Tahmasb'ın ölümü sonrasındaki taht kavgalarıyla çalkalanan Safevî Devleti...

Safevî-Kızılbaş tarihi
3 yıl önce

Safevî-Kızılbaş tarihi; Safevîler adlarını Şeyh Sâfi Sultân’ûl-Halvetî Pir-i Türkmen Şeyh Zahid Gilani’nin kızı “Bibi Fâtıma” ile evlenen ve böylece Gilani’nin...

Kasr-ı Şirin Antlaşması
3 yıl önce

Bağdat'ın fethinden sonra Osmanlı Devleti ile Safevî Devleti arasında 17 Mayıs 1639'da imzalanan, 1623-1639 Osmanlı-Safevî Savaşını sona erdiren ve bugünkü...

Kasr-ı ݞirin Antlaşması, Kasr-ı ݞirin Antlaşması
Kızılbaş
3 yıl önce

çıkmak gibi tabirler doğrudan Safevî Devleti için kullanılır. Safevî Devleti kaynaklarında ise Kızılbaş tabiri Safevî Devleti'nin ordusunu oluşturan Türkmenler...

Kızılbaş, Safevi, Taslak şablonları, Türkmen, Taslak madde