Birinci Mahmud Hanın Osmanlı Sultanı olmasıyla, İran hududu emniyete alındı. 1732’de, Osmanlı-Safevi Antlaşmasıyla Nadir Han, İran’ın batısından çekildi. Safevi İkinci Tahmasb’ı tahttan indirip, Üçüncü Abbas’ı geçirdi. 1732’de Şahvekili olunca, Osmanlı-Safevi Antlaşmasını bozdu. Irak’a girdi. 1733’te Osmanlılara yenildi. Bağdat kuşatmasını kaldırdı ve İran’a çekildi. 1734’te Kafkasya Seferine çıktı. Gence’yi kuşattı. Muvaffak olamayıp, Kars’a geldi. Osmanlıların Doğu Seferindeki başkumandanı Köprülüzade Abdullah Paşaya yenildiyse de, 1735’te Arpaçay Savaşında Türk ordusunu yenerek Gence, Tiflis ve Revan kalelerini ele geçirdi. Osmanlıların Gence Muhafızı Genç Ali Paşa vasıtasıyla anlaşma istedi. Bu sırada Rusya Seferine hazırlanan Osmanlılar, anlaşma isteğini kabul etti. Osmanlı Devletiyle anlaşma yaptıktan sonra, İran’da siyasi nüfuzu daha da artan Nadir Han, Üçüncü Abbas’ı tahttan indirerek kendisini şah ilan etti.
Afşarlı Nadir Şahın, İran’da hakimiyet kurmasıyla Şii Safevi hanedanı son buldu. Hanedanını kurduğunu ve şahlığını arz etmek üzere, İran’daki Osmanlı heyetine, kendi adamlarını da katarak o devirde dünyanın en büyük devleti ve İslam aleminin liderlik makamı olan Hilafet müessesesine sahip Osmanlı Devletinin merkezi İstanbul’a gönderdi. İran’daki Şiilerin Sahabe-i kirama küfretmelerini önlemek, bozuk inançlarından vazgeçirmek ve onlara ilim yoluyla inançlarının yanlışlığını ispat etmeleri için, Osmanlı Devletinden yardım istedi. Bağdat Valisi Eyyubi Ahmed Paşa Osmanlı alimlerinden Bağdatlı Ebülberekat Abdullah Süveydi’yi göndererek, Nadir Şahın isteğini yerine getirdi. Nadir Şah, Şii Mollaları Necef’e çağırttı. Yetmiş kadarı toplandı. Osmanlı alimlerinden Süveydi ile Efgan müftisi ve altı Buharalı Sünni alim de Necef’e geldi. Nadir Şah, Süveydi’yi vekil tayin edip, hak yolun iki tarafça da tasdikini istedi. Şii Mollalara, Süveydi hazretleri tarafından sıra ile dört halifenin üstünlükleri, Eshab-ı kiramın hepsine hürmet edilmesi lazım olduğu, gayr-i meşru yaşama tarzı olan mut’a nikahının İslamiyette yasak edildiği ve İran’daki bu çirkin işleri Şah İsmail Safevi ile onun yolunda giden çocuklarının çıkardığı ispatlandı. Sünni alimlerin, mollaların ve Nadir Şahın tasdikinden geçen antlaşma imzalanıp, Ferman-ı Şahi ilan edildi. Bu ferman şöyledir:
"Önce Allahü tealaya sığınırım. Biliniz ki, Şah İsmail-i Safevi 1502 yılında ortaya çıktı. Cahil halktan bir kısmını yanında topladı. Bu alçak dünyayı ve nefsinin isteklerini ele geçirmek için, Müslümanlar arasına fitne ve fesat soktu. Eshab-ı kirama sövmeyi, Rafıziliği ortaya çıkardı. Böylece Müslümanlar arasına büyük bir düşmanlık soktu. Münafıklığa ve düşmanlığa sebep oldu. Öyle oldu ki, kafirler, rahat ve korkusuz yaşıyor. Müslümanlar ise, birbirlerini yiyor. Birbirlerinin kanlarını, namuslarını telef ediyor. İşte bunun için Megan Meydanındaki toplantıda; büyük, küçük hepimiz, beni şah yapmak istediğiniz zaman, bu isteğinizi kabul etmeme karşılık; siz de Şah İsmail zamanından beri, İran’da yerleşmiş olan bozuk inançlardan ve boş sözlerden vazgeçeceğinizi bildirmiştiniz. Kıymetli dedelerinizin mezhebi olan mübarek adetlerimiz olan, dört halifenin hak ve doğru olduğuna kalp ile inanacağınıza ve dil ile de söyleyeceğinize, bunları sövmekten, kötülemekten sakınacağınıza ve dördünü de seveceğinize söz vermiştiniz. İşte bu hayırlı işi kuvvetlendirmek için, seçilmiş alimlerden, dinine bağlı yüksek zatlardan soruşturdum. Hepsi dedi ki, Peygamberimizin sallallahü aleyhi ve sellem hak yoluna çağırdığı günden beri, Sahabe-i raşidin olan dört halifenin (radıyallahü anhüm) herbiri, din-i mübinin yayılması için canlarını ve mallarını feda ettiler ve bu uğurda, çoluk çocuklarından amca ve dayılarından ayrıldılar ve her söze, iftiraya, oka katlandılar. Bundan dolayı, Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin, hususi sohbetleriyle şereflendiler. Böylece “Muhacirlerden ve Ensardan, ileri olanlar” ayet-i kerimesiyle medh ve senaya kavuştular. İyilerin efendisi vefat ettikten sonra, ümmetin işlerini gören, Eshab-ı kiramın büyüklerinin sözbirliğiyle, hilafete, birinci halife, mağara arkadaşı Ebu Bekr-i Sıddık radıyallahü anh getirildi. Bundan sonra, halifenin tayin ve Eshab-ı kiramın kabul etmesiyle hazret-i Ömer Faruk radıyallahü anh ve ondan sonra, altı kişi arasından ve sözbirliğiyle Zinnureyn Osman bin Affan radıyallahü anh ve bundan sonra Allah’ın arslanı, arayanların aranılanı, şaşılacak şeylerin hazinesi, emir-ül-müminin Ali ibni Ebi Talib radıyallahü anh halife oldu.
Bu dört halifeden, herbiri, kendi hilafetleri zamanında, birbirleriyle uygun her türlü ayrılık lekesinden temiz idi.
Kardeşlik ve birlik üzere idiler. Herbiri, İslam memleketlerini şirkten ve müşriklerin kininden korudular. Bu dört halifeden sonra, Müslümanlar iman ve itikadda birlik idi. Her ne kadar, zaman ve asırlar geçmesiyle, İslam alimlerinin oruç, hac, zekat ve başka yapılacak işlerde ayrılıkları oldu ise de, inanılacak şeylerde ve Resulullah’ı (sallallahü aleyhi ve sellem) ve O’nun Eshabını sevmekte ve hepsini halis olarak tanımakta hiçbir kusur ve noksan, bozukluk ve gevşeklik olmadı. Şah İsmail’in ortaya çıkmasına kadar bütün İslam memleketleri, böyle saf ve temiz idi. Sizler selim aklınızla ve temiz kalplerinizin irşadı ile, sonradan çıkarılan Eshab-ı kiramı sövmek ve Rafızi olmak yolunu, çok şükür bıraktınız. Din-i İslam sarayının dört temel direği olan dört halifenin sevgisiyle kalplerinizi süslediniz. Bunun için ben de, bu söz verdiğimiz beş kararımızı, gökler gibi yüksek, karaların ve denizlerin hakanı, haremeyn-i şerifeynin hizmetçisi, yeryüzünün ikinci Zülkarneyn’i, büyük İslam Padişahı, kardeşimiz, Rum memleketlerinin sultanına bildirmeyi söz veriyorum. Bu işi arzumuza uygun olarak bitirelim.
Bu yazdıklarımız, Allahü tealanın yardımı ile, çabuk meydana çıksın! Şimdi bu hayırlı işi kuvvetlendirmek için, allame-i ulema (Molla Ali Ekber) molla başı ve başka yüksek alimlerimiz bir tezkire yazdılar. Böylece, bütün şüphe perdelerini yırttılar. İyice anlaşıldı ki, bütün bu Rafızilik ve bid’atlar ve ayrılıklar, Şah İsmail’in çıkardığı fitnelerden doğmuştur. Yoksa ondan önceki zamanların hiçbirinde ve İslamın başlangıcında, bütün Müslümanların imanları, düşünceleri tek bir yolda idi. Bunun için, Allahü tealanın yardımı ile ve O’nun kalplerimize sunması ile, bu şerefli ve yüksek kararı almış bulunuyoruz. İslamiyetin başlangıcından, ta Şah İsmail’in çıkmasına kadar bütün Müslümanlar, Hulefa-i raşidini hak bilirlerdi. Bunları sövmekten, kötülemekten çekinirlerdi. Hatib efendiler ve büyük vaizler, minberlerde ve derslerde, bu halifelerin iyiliklerini, güzel hallerini, üstünlüklerini söylerlerdi. Mübarek isimlerini söylerken ve yazarlarken radıyallahü anhüm derlerdi. Derin alim ve üstünlerin özü Mirza Muhammed Ali hazretlerine emreyledim ki, bu; “Ferman-ı hümayunumuzu, bütün İran şehirlerine yaysın. Milletim de işitsin ve kabul eylesin! Buna uymamak, karşı gelmek Allahü tealanın azabına ve Şahenşahın gazabına sebep olacaktır. Böyle bileler”.
Nadir Şah, Afşarlılar Hanedanının hakimiyetini genişletmek için 1737’de Afganistan’ın Kandehar bölgesine gitti. Kandehar’da Nadirabad şehrini kurdu. 1738’de Hindistan Seferine çıktı. Gazne, Kabil, Celalabad şehirlerini zabtederek, Peşaver’den Lahor’a girdi. 1739’da Gürganiyye Devletinin başşehri Dehli’yi aldı. Gürganiyye Devleti Sultanlığına Muhammed Şahı getirtti. Hindistan’ın İndüs Nehri kuzeyindeki eyaletler Afşarlılar Hanedanlığına ilhak edilip, hazinesini doldurdu. İran halkı üç yıl vergi dışı bırakıldı. Afşar askerine fazlasıyla ihsanlar dağıtıldı. 1739 yılı sonunda Kabil’e geldi. Âniden Hindistan Seferine geri dönüp, Hind Hükümdarı Huda Yar Han Abbasi’yi esir alıp, 1740 baharında Kabil’e döndü. 1740 yazında Türkistan’a girdi. Buhara Hanlığı ile Ceyhun Nehri hudut kesildi.
Karışıklıklar üzerine 1741’de Kafkasya Seferine çıktı. Yolda, Mazenderan yakınlarında suikasta uğrayarak, yaralandı. Suikastla alakalı görülen, Veliahd Rıza Kulu cezalandırıldı. Dağıstan’a girdi. Ruslarla münasebeti gerginleşti. İran’da Afşarlı Hanedanına karşı cephe alındı. İsyanlar başladı. 1743’te Osmanlı hakimiyetindeki Musul’dan Irak’a girdi. Bağdat’a kadar geldi. Bağdat Valisi Eyyubi Ahmed Paşayla dostça münasebetler kurup, geri çekildi. 1743’te Kars’a geldi. Kars başkumandanı Yeğen Mehmed Paşanın hastalanıp vefatıyla, Nadir Şah, Kağaverd’de muvaffakiyet kazandı ise de Osmanlılardan anlaşma istedi. 4 Eylül 1746’da Osmanlı - Afşar Antlaşması imzalandı. Hudut değişikliği olmadı.
Nadir Şahın, Sünnilere tanıdığı haklar, Eshab-ı kirama, mübarek makamlara ve alimlere hürmeti, Rafızilerin çirkin adetlerini yasaklaması, halkının çoğunluğu Şii olan İran’da büyük isyan ve karışıklıkların çıkmasına sebep oldu. Temmuz 1747’de, Sistan İsyanını bastırmak üzere sefere çıktığında, Fethabad civarında asiler tarafından şehit edildi. Âilesi ve yakınları kılıçtan geçirildi. Hazinesi yağma edildi. Nadir Şahın şehit edilmesiyle, İran’da başlattığı ıslahatlar durdu. Çok kan döküldü. Kurduğu Afşarlılar Hanedanı 1795 yılına kadar İran’a hakim oldu.