Peygamber Hz. Muhammed Mustafa S.A.V.'in ölümü üzerine, Hz. Ali bin Ebutalib’in ilk halife olması gerektiğini söyleyenlerin bağlandığı siyasi bir akım olarak ortaya çıkan Şiilik, daha sonra sünni inançtan ayrılan bir mezhep durumuna getirilmiştir. Buna göre, şiilik bir mezhep olarak, halifeliğin Allah’ın buyruğuyla Hz. Ali’ye verilmiş olduğunu, yalnızca Hz. Ali’nin soyundan gelenlerin halife sayılabileceğini, Hz. Ali’nin soyundan gelenlerin, on iki imamın kutsal bir kişilik taşıdığını, Hz. Ali’yi sevenleri sevmek, onu seçmeyenleri sevmemek gerektiğini belirtir.
Etimoloji
"Şia" terimi "takipçiler" veya "izdeşler" anlamına gelen Arapça "شيعة" kelimesinden gelmektedir. Tarihteki kullanım "Şiat-ı Ali" yani "Ali'nin takipçileri" anlamına gelen "شيعة علي" ifadesinin kısaltılmış formudur. Sünni ve Şii kaynaklar terimin Muhammed'in vefatını takip eden yıllarda kullanılmaya başlandığı konusunda hemfikirdirler. Anadolu, Balkanlar ve Kuzey Suriye'de bu kelime yerine daha çok "Ali Yanlısı" anlamına gelen Alevi sözcüğü kullanılır. Uygurlar'da ve Horasan'da Alevi sözcüğü sadece Ehlibeyt'i ifade etmek için kullanılırdı (bkz. Kutadgu Bilig).Dünyada ve Türkiye'de Şiiler
Şiilik, İran, Irak, Azerbaycan, Yemen, Bahreyn, Katar, Türkmenistan,Türkiye ve Lübnan'da mevcuttur. Ayrıca Suudi Arabistan'ın %15'i, Pakistan'ın %25'i ve Afganistan'ın %27'si Şiidir.}Şii ve Sünnilikte sünnet ve hadis
Sünnilik Hz. Muhammed'in sünnetini takip edenler anlamına gelmekteyse de bu durum Şiilerin sünneti veya hadisi dinin kaynakları arasında saymadıkları anlamına gelmemektedir. Şiiler, Hz. Muhammed "gerçek" sünnetini takip ettiklerini çünkü peygamberin soyundan gelen kimselerden bu sünneti aldıklarını savunmaktadırlar.Bunun sonucu olarak Şiilik ve Sünnilik kayıtlı şihafi gelenek veya hadislere farklı yaklaşmaktadır. Şii inancına göre Şiilik ve Sünnilik arasındaki ayrım peygamberin vefatıyla bir kısım müslümanların Ali'nin önderliğini (hilafet) benimsemesiyle diğerlerinin ise güçlü bir şekilde Hz. Ebu Bekir'i desteklemesiyle birlikte başlamıştır. Şiiler Hz. Ali'ye hilafetin Gadir Hum'da verildiğine ve bu olayın kendilerinin de benimsedikleri güvenilir kaynaklarda bulunduğuna inanmaktadırlar.
İslam hukuku kısmen hadise dayalı olduğundan Şiilik Sünni hadis kaynaklarından bazılarını Sünniliğin de Şii hadis kaynaklarından bazılarını reddetmeleri her iki grubun kabul ettiği İslam hukukunda da farklılıklar doğmasına neden olmuştur. Örneğin Şiilik ve Sünnilik Cuma namazını kılmalarına karşın namaz vakitlerinde farklılıklar vardır. Yine Şiilerin uygulayageldikleri geçici nikah (Mut'a Nikahı) Sünnilik tarafından dinde bir zamanlar gerçekleştirilmekle birlikte daha sonra Hz. Muhammed tarafından tümüyle uygulamadan kaldırıldığına inanılmaktadır. Fakat şiiler bunun Ömer tarafından kaldırıldığını özelllikle sünni kaynaklarından ispatlamaktadır ve peygamber zamanında kabul görülen bir şeyin kaldırılmasını uygun görmemektedir. Binaenaleyh Peygamber'in doğru gördüğü kıyamete kadar doğru, yanlış gördüğü ise kıyamete kadar yanlıştır.
Caferi Şiası için Sünnet Hz. Muhammed'den aktarılan sözlü gelenek olduğu kadar İmamlardan da aktarılanları kapsamaktadır. Şia dünyada Tabatai'nin deyimiyle "Şia dünyada en güvenilen ve benimsenen hadis" külliyatı Kuleyni'nin "Al-Kafi"sidir. Dörtbin hadisin bulunduğu bu kaynak kitap Sünniler tarafından güvenilir bulunmadığı için kullanılmamaktadır.
Şiilerin güvenilir kabul ettiği diğer hadis kaynakları ise;
- İbn-i Babeveyh el-Kummi'nin "Men La Yehduruhül Fakih" (Bir Fakihin Ortaya Koyduğu Şeyler)
- Ebu Cafer et-Tusi'nin "El-İstibsar" ve "Tehzib'ul Ahkam" kitaplarıdır
Sünnilik - Şiiliğin ayrılışı
Sünni ve Şii ayrımı Hz. Muhammed'in 632 tarihinde vefatıyla birlikte başlamıştır. Yaşadığı sürece peygamber kimliğinin yanısıra siyasi önder vasfını da kendisinde bulunduran peygamberin artık hayatta olmayışı müslüman toplumu yeni önderin kim olacağı sorusuyla karşı karşıya bırakmıştı. Sakife denilen yerde toplanan bir grup müslüman hilafete Hz. Ebu Bekir'i seçmiş daha sonra Şii olarak adlandırılacak olan Hz. Ali taraftarı bir grup müslüman da Hz. Muhammed'in damadı olan Hz. Ali'nin bu göreve daha layık olduğunu ve Hz. Ebu Bekir'i seçen grubun hak yoldan saptığını düşünmüştü.Peygamber Hz. Muhammed'in vefatının üzerinden yaklaşık otuz yıl geçtikten sonra İslam toplumu ilk iç savaşı yaşamıştır. Bu savaş müslümanların üç grubunu birbirinden kesin olarak ayırmıştır.
- Sünniler Sünnilik - Sünniler ilk dört halifenin (Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali) Kur'an ve Sünnet'e uygun hak yöneticiler olduğuna ancak sonradan gelen çoğu halifenin önceki halifelerin standartlarına uymakta başarısız olduğuna inanmaktaydılar. Ancak ilk halifeler kadar başarılı olamadıysalar da Sünni ulemaya müslümanlar sonradan gelen otoritelere de itaat etmeleri gerekliydi.
Miras sorunu
Şii'lere göre Hz. Muhammed'in dul eşlerinin yanısıra Hz. Ali ve Fatıma'nın da, Hz. Ebu Bekir'in hilafetinden hoşnutsuz olmalarının bir başka nedeni daha vardı. Hz. Muhammed vefat ettiğinde geride önemli miktarda arazi ve mal varlığı bıraktı. Bunların en meşhuru tartışmaların da odağında olan Fedek Arazisi'dir. Hz. Ebu Bekir'e göre bu mal ve araziler peygamber tarafından halkın yararına idare ediliyordu ve dolayısıyla devlete aitti. Hz. Ali ise "Hz. Muhammed'e gelen veraset ile ilgili vahiylerin peygamber'in mirasını da kapsadığını iddia ederek bu duruma karşı çıkıyordu. Zira Kur'an'da vefat eden bir kişinin mirasının nasıl pay edileceği izah edilmektedir. Şiilere göre Hz. Ebu Bekir Hz. Muhammed'in dul eşlerine devletten maaş bağlamış ancak Hz. Muhammed'in kanından olan Hz. Ali, Hz. Fatıma ve İbn Abbas'a o kadarını bile vermemişti.Eşi Fatıma'nın ölümünden sonra Hz. Ali, Fatıma'nın peygamber'in mirasından payını almak için tekrar başvurdu ancak başvurusu aynı nedenlerle bir kez daha reddedildi. Bununla birlikte Hz. Ebu Bekir'den halifeliği devralan Hz. Ömer Medine'deki arazileri Hz. Muhammed'in kabilesi Haşimoğulları adına Hz. Ali ve Abbas'a verdi; Hayber ve Fedek Arazisi'ni ise devlet malı saydı (Madelung, 1997 s. 62). Şii kaynaklarına göre bu durum Hz. Muhammed'in soyundan olanlara (Ehl-i Beyt), baskıcı halifeler tarafından yapılan haksızlıkların bir başka örneğidir.
Şii öğretisi
- İmanın Şartları - ("Usūl al-Dīn")
- Tevhid (Birlik): Allah´ın Bir oluşu
- Adalet : Allah´ın adil oluşu
- Nübüvvet (Peygamberlik): Allah´ın tüm insanlığa dini öğretmek için mükemmel ve yanılmaz peygamberler atadığı.
- İmamet (Liderlik): Allah´ın insanlığa rehberlik edecek belirli liderler atadığı
- Kıyamet (Hüküm Günü): Allah´ın kıyamet günü insanları dirilteceği
İslamın Şartları - ("Furū al-Dīn")
- Namaz : Günde 5 kez icra edilen ibadet
- Oruç : Ramazan ayında oruç tutmak
- Hac : (Pilgrimage) Mekkedeki Kabe bölgesinde hac ibadetinin gereklerini yerine getirmek.
- Zekat : Fakirlere dağıtılmak üzere belirli gelir grubuna sahip insanların gelirinden yaptığı yardım.
- Hums :(Beşte Bir) Vergi verme
- Cihad (Mücadele) : Allah adına mücadele etmek. Cihad iki türlüdür. İlki insanın yaşamının her aşamasında iyiyi yerine getirmek adına nefsiyle verdiğidir ki buna "Büyük Cihad" denir ikincisi de "Küçük Cihad" denilen kişinin dışında olan kötülüklerle mücadelesidir.
- Emr-i Bil Maruf : İyiliği emretmek
- Nehyi Anil Münker : Kötülükten sakındırmak
- Tevella : Ehl-i Beyti ve onların takipçilerini sevmek
- Teberra : Ehl-i Beyt'in düşmanlarından kişinin tüm ilişkisini kesmesi
Şiilik ile Sünnilik arasındaki anlayış ve uygulama farkları
- Şiiler, Hz. Muhammed'den sonra hilafet'in Hz. Ali ve soyuna ait olduğunu savunur ve sünnilerin meşru ve dince makbul kabul ettikleri ilk üç halife (Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman'ın) hilafeti Ali'den gasp ettiklerine inanırlar. Yezid'in babası Muaviye konusunda ise bir ayrılık vardır. Şiiler Yezid hakkındaki görüşlerin benzerini Hz. Ali'nin hilafetine karşı çıktığı için Muaviye için de sürdürürler ancak Sünniler Muaviye'nin bir "ictihad" yaptığını ve görüşünde yanılsa bile vahiy katibi ve Peygamberin sahabesinden olduğu gerekçesiyle hakkında kötü ifadede bulunmaktan kaçınırlar. şiiler ise peygamberin sahabesinden olmasının daha sonra yaptığı çirkinlikleri örtemeyeceğini anlatmaktadırlar.
- Şiiler'e göre Sunnilikte iktidar siyasi bir meseledir. Peygamber Hz. Muhammed'i bile ilgilendirse dahi bir soy meselesi olarak değil, ümmetin kendi içinde istişare ile çözeceği bir konu olarak görülür ve genellikle "devlet başkanına itaat" kültürü hakimdir. Şiilerde ise iktidar inanç meselesidir ve meşru siyasi lider aynı zamanda ruhani liderliği de elinde bulunduran Ali ve soyundan gelen imamlara aittir. Caferi şiasında kıyamete kadar gizli kalan Mehdi dahil 12 imamın günahsız olduğuna, "vahiy alma" hariç, "günahsızlık" ve benzeri konularda peygambere benzediğine inanılır.
- Küçük yaşta gaip (saklı) olan 12. imamın ölmediğine ve halen hayatta olup kurtarıcı (mehdi) olarak tekrar geri döneceğine inanırlar. Sünniler ise Mehdi'nin henüz dünyaya gelmeyen Muhammed'in soyundan birisi olacağına inanırlar.
- Tehlike anında inancı saklamanın (takiyye) caiz olduğuna inanırlar.
- Muta nikahının (belirli bir süreyle sınırlandırılmış evlilik) sünnilerin kabulünün aksine dinen uygun (caiz) olduğuna inanırlar. Şiilere göre bunun peygamber zamanında yapılması uygun görülmüş, Kur'an-ı Kerim'de de onaylanmıştır. Anadolu'da Türk şiilerinde de bu nikah vardır. Ancak Zaza ve Kürt şiilerinde bu uygulama yoktur.
Alevilik ve Şiilik
Aleviliğin, Şiiliğin bir kolu mu, yoksa başlı başına bir mezhep mi olduğu konusu tartışmalıdır. Şiilik, İslamiyet'in Sünnilikten sonra dünyada en çok mensubu olan ikinci mezhebidir. Alevilik ile Şiiliğin çıkış noktası ve "12 İmam inanışı" gibi temel kavramları aynı olsa da anlayış ve genel uygulamalar bakımından aralarında bazı farklılıklar vardır. Bununla birlikte Batılı kaynaklarda Alevilik, genellikle Şiiliğin bir kolu ya da "Türk veya Osmanlı Şiiliği" olarak tanımlanır.Alevilik'in Şiiliğin bir kolu mu, yoksa başlı başına bir mezhep mi olduğu konusu tartışmalıdır. Şiilik, İslamiyet'in Sünnilikten sonra dünyada en yaygın ikinci mezhebidir. Alevilik'le Şiiliğin çıkış noktası ve 12 İmam İnanışı gibi temel kavramları aynı olsa da anlayış ve genel uygulamalar bakımından aralarında bazı farklılık vardır.
Bununla birlikte Batılı kaynaklarda Alevilik, genellikle Şiiliğin bir kolu ya da Türk veya Osmanlı Şiiliği olarak tanımlanır. Bazı araştırmacılar ve Batı'lı teologlar, Şiiliğin fıkıh mezheplerinden Caferiliği'ni benimseyen İslam inancının Anadolu'daki tasavvuf uygulaması Alevilik olarak adlandırılır.
Şiiler ve Aleviler her ikisi de Ehl’i Beyt’e bağlı , 12 imamlara bağlıdır. İnanç temelleri aynıdır bunun dışında ibadet uygulamasında bazı farklar vardır.
Bazı kaynaklarda Anadolu Aleviliği "Heterodoks Şiilik"; İran Aleviliği ise "Ortodoks Şiilik" olarak belirtilir. Yine de 12 İmam İnancı, Ali yanlılığı ve Ehl-i beyt'e sevgi ve bağlılık gibi temel unsurlar, Şiiliğin tüm kollarında ve Alevilikte ortakdır.
Türkiye ve Suriye'deki Aleviler, bu ülkelerdeki Şii nüfusun çoğunu oluştururlar. Türkiye Şii'lerinin yaklaşık %95'i Alevidir. Bu nedenle Türkiye'de "Alevi" kelimesi bazen "Şii" anlamında ve tüm "Şiileri" tanımlamak amacıyla kullanılır.
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce