İlhanlılar Devrinde Aleviler

Kısaca: İlhanlılar devrinde Alevîler Moğolların en güçlü devirlerinde Kara-Kurum saraylarında itibar sahibi olan Budist ve Hristiyan din adamlarıyla karşı karşıya gelen İslâmiyet mensupları çok büyük tehlikelere maruz kalmışlardı. İlhanlılar’ın henüz kudret sahibi olmadıkları devirlerde Cengiz’in kurduğu büyük imparatorluk henüz parçalanmamıştı. Onun yerine geçen “Oktay Han” ise Cengiz’in koyduğu yasaları taviz vermeden uygulamaktaydı. Bilhâssa Kayuk Han devrinde (M. 1247 / H. 645) Moğol âdetlerinden ka ...devamı ☟

İlhanlılar devrinde Aleviler Moğolların en güçlü devirlerinde Kara-Kurum saraylarında itibar sahibi olan Budist ve Hristiyan din adamlarıyla karşı karşıya gelen İslamiyet mensupları çok büyük tehlikelere maruz kalmışlardı. İlhanlılar’ın henüz kudret sahibi olmadıkları devirlerde Cengiz’in kurduğu büyük imparatorluk henüz parçalanmamıştı. Onun yerine geçen “Oktay Han” ise Cengiz’in koyduğu yasaları taviz vermeden uygulamaktaydı. Bilhassa Kayuk Han devrinde (M. 1247 / H. 645) Moğol adetlerinden kaynaklanan yasaların hakimiyeti altında yaşayan Müslümanlar büyük işkencelere maruz kalarak ezilmekteydiler. Argon Han (M. 1291 / H. 690) devrinde ise Müslümanlar çok şiddetli bir mezalime maruz kaldılar. H. 656 / M. 1258 yılında Bağdad Abbasileri’nin çökmesi sonucu Mısır’a kaçmayı başaran ayni aileden “Mustensir bil-Lah Ahmed bin ZahirMısır hükümdarı “Melik Zahir” '' tarafından M. 1261 tarihinde hilafete geçirildi. Bu durum “Aleviler” tarafından eskiden kendilerine ait olan Fatımi hilafet makamının gasp edilmesi olarak algılandı. Fatımi halifelerinin yeniden canlandırılması ve Mısır’ın gelecekteki siyasi güvenliğinin teminat altına alınmasına yönelik bir tedbir mahiyetinde olan bu hareket, yeni Mısır Abbasi halifesinin konumunu da Mısır hükümdarının yanında bir tekke şeyhinden fazla bir nüfuza sahip olamayan bir kukla durumuna indirgiyordu. Durumun kendi aleyhlerine vahim bir şekilde geliştiğini çabuk kavrayan Aleviler olanca güçlerini Moğol Kaanları’nın teveccühünü kazanmak için sarfetmeğe başladılar. Büyük Moğol istilasının başladığı devirlerde Batın’iyye, Zeyd’iyye, İmam’iyye, İsnaʿAşer’iyye ve Ghulat-i Şiʿa’dan müteşekkil fırkalar Mısır, Şam, Irak, Arap ve Acem, Azerbaycan, Faris ve Horasan ülkelerine yayılmışlardı. Cengiz Orduları’nın Harezm ülkelerine doğru hareket etmeğe başladıklarındaysa bu mezheplerin mensupları da Cengiz Orduları’nın önünden kaçarak Orta Asya’dan batıya doğru göç etmek zorunda kalmışlardı.

Mahmud Gazan Han ve Moğollar’ın İslamiyeti kabulü

İlhanlılar’ın dördüncü sultanı olan Mahmud Gazan M. 1295 / H. 693 tarihinde İlhanlılar tahtına oturdu. Önceleri Hulagu’nun yolunda yürüyen bu sultan Emir Nevruz’un sayesinde Müslüman oldu. Hakanın İslamiyeti kabulünde en önemli etkiyi “Kutb-ud-Din Şirazi” ile kardeşi “Kemal’ed-Din Şirazi” yapmışlardı. Mahmud Gazan’ın dokuz yıl süren saltanatı süresince İran’daki bütün Moğollar İslam dinine girdi.
Mahmud Gazan Han’ın İslamiyetin yayılmasındaki rolü ve hizmetleri
Mahmud Gazan hayatında Tebriz’in batısında kendisi için bir türbe, fukaha için medreseler, sufilere ait medreseler yaptırdı ve bunların imarı için vakıflar bağladı. Meşhur Kutb’ud-Din Şirazi, Numam Tebrizi, Vezir Hoca Reşid’ed-Din, Burak Baba Mevlana Celaleddin Rumi’nin torunu Ulu Arif Çelebi gibi büyük alim ve mutasavvıflara pek çok ihsanlarda bulunmuştu. H. 701 / M. 1302 yılında vefat etti.
Alevi nüfuzu altına giren Moğollar’a Mısır’ın Türk asıllı Kölemen (Memlük) hükümdarının harb ilanı
Gazan Han’ın sarayına sızan Şiilerin hilafet makamına tekrar Aleviler’i getirme teşebbüslerini öğrenen Mısır hükümdarı Melik’un-Nasır Sultan Muhammed bin Kalavun H. 699 / M. 1300 tarihinde Moğollar ile kanlı bir harbe girişti. Halbuki Mısır, Fatımi halifelerinin yüzyıllar boyu ektikleri Şiilik tohumlarıyla ünlenmiş bir ülkeydi ve bütün bu muhitler mezheben hep Alevi taraftarlarından oluşmaktaydılar.

Mahmud Gazan Han’ın kardeşi Olcaytu’nun İsna‘aşer’iyye mezhebine girişi

Gazan Han vezir Emir Nevruz’un ölümünden sonra fazla yaşamadı. Henüz İslamiyet’in nüfuzu layikiyle Moğol saraylarına yerleşemeden Olcaytu İlhanlı tahtına oturdu. Orta Asya’dan batıya doğru durmadan akın eden İbah’iyye, Hulul’iyye ve Tenasüh akideleri taşıyan bazı garip kıyafetli Batıni dervişlerinin fa’aliyetlerinin çok arttığı bu devirde, vezir Sad’ed-Din Kazvini Alevi’nin himayesinde bulunan Seyyid Tac’ed-Din Saveci’nin yoğun çabaları sonucunda birçok Şii alimi de Moğol hükümdarı Olcaytu’nun sarayına gelmişlerdi. Kelam ve felsefe konularına derin ilgi duyan bu hükümdar, Horasan’dan gelen “Hanefi Kelamcıları”, Vezir Hoca Reşid’ed-Din’nin ekibinde yer alan “Şafii Eş’ari” ve daha birçok çeşitli değişik mezheplere mensup olan “Şiʿa-i Batıni’yye alimleri” mevcuttu. “Kadı’ul-Kudat Hoca Abd’ul-Melik Şafii” ile Hanefiyye’nin meşhurlarından “Sadri Cihan” arasında geçen çok şiddetli bir Kelam tartışması üzerine Gazan’ın kardeşi Olcaytu meşhur alimlerden İbn-i Mutahhar’ın tesirleri ve Seyyid Tac’ed-Din Saveci’nin de telkinleriyle, Şia’nın İmamiye-i İsna‘aşer’iyye mezhebini kabul etti. (H. 707 / M. 1307) Vezir Hoca Reşid’ed-Din ile Tac’ed-Din Şah arasında vuku bulan siyasi çekişmeler neticesinde Olcaytu’nun sarayı zamanla nezahetini yitirmiş olmakla beraber, burada ilmen ve ahlaken çok bilgili ve kıymetli şahsiyetler de bulunmaktaydı.
Olcaytu’nun İsna‘aşer’iyye mezhebinin yayılmasındaki hizmetleri
Seyyid Tac’ed-Din Saveci’nin tavsiyesiyle Olcaytu’nun sarayında iltifatlara boğulan meşhur alimlerden Cemal’ed-Din-i İbn-i Mutahhar’ul-Hilli’nin Şiʿa’nın İmamiye-i İsna‘aşer’iyye mezhebinin akidelerini savunma amacıyla yazdığı kitaplar, o devirde yayınlanmış olan en etkili dini eserler olarak kabul görmekteydi. Olcaytu’nun İbn-i Mutahhar’ul-Hilli’nin tesirleri altında kalması neticesinde Şiiliğin İmamiye-i İsna‘aşer’iyye mezhebi de İlhanlılar’ın hakimiyetlerindeki ülkelerde bir hayli güç kazanmıştı. Olcaytu’un Şiiliğe karşı beslediği muhabbet, bastırmış olduğu sikkelerin bir yüzüne “La İlahe’ill-Allah Muhammed Resul’ul-Lah, Ali Veliy’ul-Lah” diye yazdırmağa, diğer tarafına da İmam-ı Ma’suma’nın isimlerini hakkettirmeğe varacak kadar ileri safhalara ulaşmıştı.
Olcaytu Muhammed Hüdabende’nin sarayındaki “Batıniler”: Burak Baba
Olcaytu Muhammed Hüdabende’nin sarayındaki “Batıniler” arasında çok önemli bir şahsiyet, mezheben Hulman’iyye ve i’tikaden İbah’iyye ile Hulul’iyye’den olan Burak Baba, Suriye kıt’asında ve Halep civarında oturan Türkmen aşiretlerinin arasında dolaşarak halkı “Şiʿa-i Batın’iyye” mezhebine katılmağa davet etmekteydi. Aslen Baba İlyas’ın halifelerinden Aybek Baba’nın müridi olan Burak Baba ve mensupları Elemut’taki “Hükümet-i Melahide-i Batın’iyye” daileriydiler. Hulman’iyye mezhebi gereği güzel çocuklara Tanrı diye secde eden Burak Baba İlhanlı saraylarındaki evliyalar içinde en kibarı olarak nam salmıştı. H. 705 / M. 1306 yılında Şam’a gelen bu “batıni-babası” burada meşhur şair Sirac’ed-Din Haccar’ın şiddetli hicviyeleriyle büyük itibar kaybına uğradı ve nihayetinde kendisine H. 706 / M. 1307 yılında uygulanan “Hadd-i Şerri” cezasının etkisiyle öldü.

Moğollar’ın hezimete uğramaları ve Olcaytu’nun Sünniliği kabulü

İmamiye Şiası’ın başına getirilen Cemal’ed-Din İbn-i Mutahhar’ın “Nehc’ul-Hak” ve “Minhac’ul-İstikame fi İsbat’ul-İmamiyye” gibi eserleri İlhanlı saraylarında ve bilhassa da Olcaytu’nun üzerinde çok derin tesirler oluşturmuştu. Şiʿa’nın İlhanlılar’ın himayesinde kuvvetle Sünniliğe yüklendiği bu devirde, Birleşik Moğol-Haçlı ordularını Suriye’de dağıtan Mısır’ın Türk asıllı Kölemen
(Memlük) Sultanı Kalavun’un oğlu Emir Nasr’ud-Din’in yanında savaşlara katılan, ve itibarını bir hayli arttıran zamanın en büyük müçtehidi Selefi Şeyh’ul-İslam Takiy’ud-Din İbn-i Teymiyyet’ul-Harrani de yayınlamış olduğu eseri “Minhac’us-Sünne” ile Şiilerin hamlelerine karşı bir mukabelede bulunmaktaydı. Moğollar’ın sürekli tecavüzleriyle itibar kaybına uğrayan ve Şiilik karşısında çok güç bir duruma düşen Anadolu Sünniliği, bu durumdan endişe duyan uç beylerinden Karamanlı Nur’ed-Din Muhammed Bey, Tekeli Türkmenleri Reisi ve Antalya Emiri Seyf’ed-Din Mahmud bin Sarim’ed-Din Teke, ve Kosan Oğlu Nur’ed-Din Altun Bey gibi uç beylerinin gayretleriyle oluşturulan büyük bir ordu ile Konya ve havalisindeki Moğollar’ın tamamını hezimete uğratmağa ve buradan sürmeğe muvaffak oldu. Bu büyük yenilgi karşısında son derece sarsılan vezir Sad’ed-Din Alevi Kazvini’de kaderinden vefat etti. Cereyan eden bu hadiseler üzerine Olcaytu da Şiiliği terk ederek Sünniliği kabul etmek zorunda kaldı. Moğollar’ın uğradıkları bu ağır mağlubiyetten sonra bütün rafizi alimleri de birer birer İlhanlı saraylarından ayrılmağa başladılar. İmamiye Şiası’ın Reisi Cemal’ed-Din İbn-i Mutahhar da Hille’ye çekildi.

Alevi tekkelerin hükumetler üzerindeki itibarları

İmamiyye’nin ulularından addedilen “Seyyid Kıvam’ed-Din Mer’aşi”, Şiiliğin en kuvvetli cazibe merkezi olarak hizmet veren ve Horasan kıt’asının merkezi konumunda bulunan Âmul kentindeki tekkesinden, bütün “Şiʿa-i Batıni’yye” hareketlerini denetim altında tutmaktaydı. Bu devirde Horasan Valisi olan “Efrasiyab” da derviş elbisesi giyerek Seyyid Kıvam’ed-Din Mer’aşi’ye intisap edenler arasında yer almıştı. Fakat daha sonra Seyyid Kıvam’ed-Din’in yükselen şöhreti karşısında kaygılanan öteki Âmul alimleriyle ittifak kurarak neyfedilmek üzere Kıvam’ed-Din’i hapsettirdi. O gece Efrasiyab’ın veliahtı Seyf’ed-Din’in aniden vefat etmesi halkın Seyyid hakkındaki i’tikatlarının daha da kuvvetlenmesine sebep oldu. Halk zindana hücum ederek Seyyid Kıvam’ed-Din’i oradan kurtarıp başlar üzerinde taşıyarak “Rabo” köyündeki tekkesine getirdiler. H. 730 / M. 1330 tarihinde ise Kıvam’ed-Din’nin üzerine Efrasiyab komutasında hücuma kalkan “kuvayi te’dibiye” de ağır bir yenilgiye uğradı. Bu müsademede Efrasiyab ile birlikte bulunan üç oğlu da Seyyid’in müridleri tarafından öldürüldü. Üç yüz dervişiyle birlikte Mazenderan dağlarının en sarp yerlerine çekilen “Seyyid Kıvam’ed-Din Mer’aşi” o yörelerin mutlak hakimi oldu.

Olcaytu’dan sonraki dönemde “Batınillik” hareketleri

Nezari ve Kuhistani gibi Şiʿa-i Batıniye daileri ise Moğollar’ın aldıkları bu ağır yenilgiden hiç te müteessir olmayıp, bilakis olanca güçleriyle Kuhistan ve Kom gibi koyu Batıni merkezlerinde fa’aliyet ve neşriyatlarına olanca güçleriyle devam ettiler. Şirazlı Kadı’ul-Kazat Muhabb’ed-Din Ebu İbrahim Temimi’nin sarfettiği tüm çabalara rağmen Faris vilayeti ahalisi “Şiʿa-i Batıniye” mezhebine girmişlerdi. Olcaytu’nun vefatından sonra tahta oturan İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadir Han’ın sünnileri himaye etmesi neticesi devrin meşhur sufilerinden Ala’ed-Devle Semnani ile Abd’ur-Razzak Kaşi’nin zaviyeleri epey alaka ve ehemmiyet görmeğe başlamıştı. Maveraünnehir’de bir yüzyıldan daha uzun süren buhranların sebepleri arasında “Sultan Ebu Said Bahadir” iktidarının yetersizliği ve Şii dailerle girişmiş olduğu mücadeleler başta gelmekteydi. Ebu Said Bahadir Han’ın H. 736 / M. 1336 tarinde vefatı üzerine Hulagu’nun erkek evladından gelen soyu da böylece tamamen kurumuş oldu. Ebu Said’in vefatını müteakip ortaya bazı küçük devletçikler ortaya çıktı. Bu yeni
“Emaretler” arasında en fazla göze çarpan iki hükümetten birisi Emir Çoban diğeri ise “İlkaniyan” adını alan Celayiroğulları’ndan “Emir Hasan” sülalesiydi. Muzafferiler de, Serbedarlar da siyasi birer oluşum yarattıktan sonra Timur’un ortaya çıkmasıyla yok olup gittiler.
Serbedarlar devrinde “Alevi-Batınillik” hareketleri
Serbedarlar tarafından sürekli olarak desteklenen ve himaye edilen Şia-i Batıniye mezhebi bu sayede yaptığı hamlelerle yeniden hayat bulmağa uğraşmaktaydı. Serbedarlar hükumeti Horasan’da meşhur Ebu Bekir Beyhaki’nin de memleketi olan Beyhak kasabasına bağlı “Şiʿa-i Batıniye” mezhebinin en yaygın olduğu “Paştin” köyünde doğan Abd’ur-Razzak adında bir kişi tarafından kurulmuştu. Şeyh Cevri’nin halifesi Emir Seyyid İzz’ed-Din Suğundi’nin nakibi olan “Seyyid Kıvam’ed-Din” daha İlhanlılar devrinde “Mazenderan” ve “Sari” yörelerinde şiddetli Şii propagandalarını başlatmış bulunmaktaydı. Bu devirde Horasan’da hiç eksik olmayan isyanların başında mutlaka bir şeyh ya da Şia-i Batıniye tarafından idare edilmekte olan bir zaviye bulunmaktaydı. H. 737 / M. 1337 yılında Serbedarlar Hükumeti’nin kurucusu olan Abd’ur-Razzak’ın kardeşi Vecd’ed-Din’in de aralarında yer aldığı çok mühim kuvvetlerle Tus şehrinin üzerine yürüyen Hasan Cevri müridlerinden “Derviş Aziz” tarafından Horasan’da büyük bir ihtilal çıkartıldı. Türkistan, Belh, Tirmiz, Herat, Haf, Khuhistan, Kerman, Meşhed, Nişapur gibi büyük şehirlerin tamamı Hasan Cevri müridlerinin denetimi altına alındı.
Moğollar devrinde çeşitli bölgelerde hakim olan mezhepler
Bu devrin mezhebi coğrafyası hakkında Hamd’ul-Lah Mustefi’nin verdiği malumata göre Rey, Rabin, Eşk, Deyleman, Tavaş, Harfan, Hasan Can, Eve, Rudbad, Peşgel, Dere, Kum, Kaşan, Tefris, Zevare, Frahan, Nihavend, Cürcan şehirleri hep Şii’ydiler. Diğer taraftan Sühreverd, Merağa, Huzistan, Han kentleri Hanefi oldukları gibi, Kazvin, Ebher, Zencan, Save, Tarin, Günan, Mezdekan, Tebrük, Ohan, Erdebil, Ehregilinir, Dahharkan, Nahçıvan, Küştapf, Şiraz, Küvar, Pişaver, Cebeli Ceylule, Dilbend, Hoşah, Errukarzi, İsfraz kentleri ahalisi ise mezheben Şafii idiler. Elemut Batınileri’nin en fazla taraftarları ise Rudbad, Save, Talkan kasabalarındaydı. Hemedan Mu'tezile ve özellikle de Mücessime’den oluşmakta, Şiraz, Tebriz ve Olcaytu tarafından yeni kurulan Sultaniye şehrinde ise mezheben her türlü insan bulunmaktaydı.

Türkler’de aşiret teşkilatı

Türkler bidayette yirmi dört boya ayrılmışlardı. Oğuzlar hesapsız aşiretlerle, Uygurlar yüz yirmi boya, Orta Asya’dan göç etmeğe başladıklarında ise Türkler dört bin boya bölünmüşlerdi. Oğuzlar’ın bu yirmi dört boy teşkilatı bütün Türk devletlerinin esasları arasında daima görülmektedir. Selçuklular, Eyyubiler, Kölemenler, Akkoyunlular, Harezmşahlar, ve Anadolu Türkmenleri de hep ayni teşkilatı sürdürmüşlerdir.
Oğuzlar’da aşiret teşkilatı
Oğuzlar kendi aşiretlerine “Öz” adını verirlerdi. Her aşiret bir “İl” ile birleşmiş ve o ilin bir parçası olarak kendine yer ayırmış olup, aşiretin bağımsız hayatı yoktu. “İl” ise tam teşekkül demekti. Tatarlar’da ise aşiret tamamen bağımsızdı. Tatar kavmi birçok şubelerden oluşmaktadır. Her aşiret kendisine mahsus hususi bir alana sahiptir. Çerkesler’deki aşiret yapısı da “Evliya Çelebi tarafından nakledilmektedir.
Anadolu’daki Türk aşiretlerinin Şiileşmesi hadisesi
Sultan Ebu Said Bahadir Han’ın H. 736 / M. 1336 tarinde vefatından sonra bu Türkler elli iki aşirete ayrıldılar. Her yüz haneye bir bey seçilerek Anadolu Selçukluları tarafından Bizans sınırlarına yerleştirildiler. Malatya, Kayseri, Sivas, Amasya taraflarında yurt edinen bu kabileler Selçuklular’ın yıkılmasını müteakip ait oldukları mezhepleri sebebi ile, ve “Şiʿa-i Batıni’yye” babalarının da teşvikleri neticesinde daima İran’a tabi olmuşlardı. Anadolu Selçukluları ile mezhebi ihtilaf halinde bulunan bu aşiretler, Âla’ed-Din-i Key-Kubad-ı Evvel ve Gıyas’ed-Din-i Key-Hüsrev-i Sani gibi hükümdarların mutasavvıflara karşı göstermiş oldukları samimi alakaları gördükçe, devletle aralarında olan ihtilafı unutuyorlardı. Gelgelelim, Babailer İsyanı neticesinde devletin şüphe ve tereddütlerinden kurtulamayan bu aşiretler, “Uç Beyleri” tarafından yönetilmekte olan vilayetlere dağıldılar.
Şii Türk aşiretlerinin Osmanlılar’a bağlanması
Selçuklular’ın yıkılmasından sonra “Uç Beyleri” ile birlikte bağımsızlıklarını ilan eden Osmanlılar’ın denetimi altındaki bölgelere “Şiʿa-i Batıni’yye Daileri” de yerleşmişlerdi. Ayni zamanda İran’a tabi olan ve kendilerine tarhedilen vergi yükümlülüklerinin altında şiddetle ezilen aşiretler Yıldırım Bayezid tarafından taltif edildiler. Kadı Burhan’ed-Din’in hakim olduğu memleketleri Yıldırım’ın zaptetmesiyle buralarda yurt edinmiş olan bütün aşiretler de Osmanlı Devleti’nin yönetimini tanıdılar. ;Bibliografya * Arnol’d,
İntişarı İslam Tarihi, Profesör Halil Halid tercümesi. * Asım, Necip, Türk Tarihi. * Ayni, Bedr’ed-Din Mahmud, İkd’ul-Cumman. * Ayni, Mehmet Ali, Tasavvuf Tarihi, * Balcıoğlu, Tahir Harimi, Türk Tarihinde Mezhep Cereyanları. * Barthold, W., İslam Medeniyeti Tarihi, Professör Dr. Fuad Köprülü’nün Geniş, izah, düzeltme ve ilavelerle tercümesi. * Brown, İran Edebiyat Tarihi. * Cahiz, Kitab’ul-Beyan ve’t-Tebyin. * – , Kitab Fezail’ül-Etrak. * Cami, Mevlana, Nefeat’ul-Üns. * Christensen, Arthur, La regne du roi Kawadh I et le communisme Mazdakite. * Cüveyni, Ala’ed-Din, Cihan-Kuşa. * Ebru, Hafız, Zübdet’ut-Tevarih. * Ebu Zehra, Muhammed, İslam’da Siyasi ve İ’tikadi Mezhepler Tarihi, Ethem Ruhi Fığlalı ve Osman Eskicioğlu tercümesi. * – , Mezhepler Tarihi, İsmail Dağ tercümesi. * El-Biruni, Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed, El-Âsar’ul-Bakiye an-Kurun’il-Haliye. * Gök Alp, Ziya, Eski Türkler’de din, Dar’ül-Fünun Edebiyat Fakültesi mecmuaları. * Gölpınarlı, Abd’ul-Baki, Türkiye'de Mezhepler ve Tarikatlar. * Hasıri, İkd’ul-Ferid Haşiyesi. * Handmir, Gıyas’ed-Din, Habib’üs-Siyer. * Harimi, Tahir, Nakli İlimler Tarihi. * – , Tarihi Hikmette Sofiyun. * – , Tarihte Edremit Şehri. * Hayrullah Efendi, Hayrullah Efendi Tarihi. * Hilmi Ziya, Mihrap mecmuaları – Anadolu’da dini ruhiyat müşahedeleri. * Hüseyin Hüsamettin Efendi, Amas’ya Tarihi. * İbn-i Arab Şah, Acaib’ul-Makdur. * İbn-i Hacer, Dürer’ul-Kamine. * – , Enbe’ül-Gumur. * İbn-i Haldun, Mukaddime. * İbn-i Şahne, Ravzat’ul-Menazır. * İbn-i Tikteka, Kitab’ul-Fahri. * İshak Efendi, Kaşif’ül-Esrar. * Kaşani, Ebu-l’Kasım Abd’Allah, Olcaytu Tarihi. * Kenarı, İbn-i Hallikan, Şekayık. * Kharezmi, Muhammed bin Ahmed, Mefatih’ul-Ulum. * Köprülü, Fuad, Türk Tarihinde İlk Mutasavvıflar. * Massignon, Louis, Essai sur la lexique du mystique musulmane. * Mes’udi, Ali, Muruc’uz-Zeheb. * – , Kitab’ut-Tenbih ve’l İşraf. * Muhsin Fani, Mubid, Tuhfe-i İsna Aşer’iye. * Muvaffık el-Mekki, Menakıb. * Öz, Mustafa, Mezhepler Tarihi ve Terimleri Sözlüğü. * Öztürk, Yaşar Nuri, İmam-ı Â’zam – Savunması Şehid bir önder için Apolocya. * – , En-el Hak İsyanı – Hallac-ı Mansur (Darağacında Miraç). * Reşidi, Fazl’ul-Lah, Cami’ut-Tevarih. * Sıbt İbn’ul Cezvi, Mir’at-uz-Zaman. * Suver’ul-Ekalim, İbn-i Nedim, Fihrist. * Süyuti, Celal’ed-Din, Tarih’ul-Hulefa. * Şehristani, Muhammed, Kitab’ul-Milel ve’n-Nihal. * Şerafeddin, M. Pamir İsma‘ilileri, İlahiyat Fakültesi Mecmuası. * Yakut’ul-Hamavi, Ebu Abd’ul-Lah, Mu’cem’ul-Büldan. * Zeydan, Jorji, Medeniyet-i İslam’iyye Tarihi, Zeki Magemez tercümesi.

Kaynaklar

Vikipedi

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.

Alevilik
3 yıl önce

makâmı vardır. Aleviler, Muhammed’in son peygamber olduğuna, Ali bin Ebu Talib'in ise veliliğine (ya da imamlığına) inanırlar. Aleviler, ibadetlerini cemevinde...

Alevilik, Alevilik (mezhep), Anadolu aleviliği, Arap Aleviliği, Nusayrilik, ޞia, ޞii, Anlam ayrım
Fatımiler devrinde Aleviler
6 yıl önce

Fâtımîler devrinde Alevîler Hicrî üçüncü asırda Afrika’da devam eden propagandalar neticesinde Fâtımîler’in yayılmaları da daha hızlı ilerlemekteydi. Doğudan...

Kul Himmet
3 yıl önce

gerekse sonraki devirlerde büyük bir şöhret temin ettiğini göstermektedir.” Aleviler arasında Menakıbname, Büyük Buyruk, İmam Cafer Buyruğu, Şeyh Safi Buyruğu...

Kul Himmet, ,
Alevi nüfusu
6 yıl önce

dahi Aleviler vardır. Suriye'de ise 4-5 milyon Nusayri (Arap Alevisi) vardır. Ancak Suriye'de nüfus oranları az olarak Türk ve Kürt kökenli Aleviler de...

Kızılbaş
3 yıl önce

Tarikâtı kuran Safî’ûd-Dîn-i İshâk Erdebilî’den almaktadır. Şeyh Cüneyd devrinde Şiîliğin “İmamiye-i İsnâ‘aşer’îyye/Onikicilik” mezhebini resmen benimseyen...

Kızılbaş, Safevi, Taslak şablonları, Türkmen, Taslak madde
Safevî-Kızılbaş tarihi
3 yıl önce

Safevî Tarikâtı kuran Safiyüddin Erdebilî’den almaktadır. Şeyh Cüneyd devrinde Şiîliğin “İmâmiye-i İsnâ‘aşer’îyye/Onikicilik” ittikadi temeli üzere kurulan...

Babailik
3 yıl önce

görevlendirilmiş bir Moğol valisi tarafından yönetilmekteydi. İşte bu fetret devrinde, Celâl’ed-Dîn Harzem Şâh Menkûberti’nin ordularıyla Orta Asya’dan Anadolu’ya...

Babailik, Anadolu, Din, Mezhep, Selçuklu Devleti, Taslak, Türk, Şamaniz, Baba İshak, Babailik
Türkistan Aleviliği
3 yıl önce

çevrelerden yetişiyordu. Abbâsî Hâlifesi “ʿAhmed el-Mûsta'in bi’l-Lâh” devrinde “Duât’û-Alevîyye” mensubu “Yahyâ bin Ömer Kûfî” huruç hareketi başlattığında...