Hrant Sarıyan

Kısaca: Hrant Sarıyan 1901'de Adapazarı'nda doğmuş bir Osmanlı Ermenisidir. Temmuz 1915'ten, bir başka deyişle 14 yaşından itibaren, Ermenice bir günlük tutmaya başlamıştır. ...devamı ☟

Hrant Sarıyan
Hrant Sarıyan

Hrant Sarıyan 1901`de Adapazarı`nda doğmuş bir Osmanlı Ermenisidir. Temmuz 1915`ten, bir başka deyişle 14 yaşından itibaren, Ermenice bir günlük tutmaya başlamıştır. Günlüğü Fransa`da yaşamakta olan kızı Louise Kiffer Sarıyan tarafından Fransızca`ya çevirilmiş ve internet ortamında yayınlanmıştır. "Ermeni Tehciri"ni bizzat yaşamış bir görgü tanığının kaleminden yazılmış olan bu günlük, tehcir şartlarına ilişkin olarak, emsal teşkil edebilecek ve birinci elden ilginç bilgiler vermektedir.

Hrant Sarıyan`ın babannesi ve dedesi tehcir şartlarında zayıf düşerek sevkiyatların başında, dayısı ve ailesi (karısı ve kızı) 1917`de Lübnan`da açlık, sefalet ve yokluktan ölmüşlerdir. Babası savaşın savaşın son aşamalarında askere alınmış ve Osmanlı Devleti adına savaşırken hastanede ölmüştür. Geniş anlamda (ve hayli kalabalık) ailesinin kalan bütün fertleri sağ çıkmıştır, veya en azından, tehcir döneminde öldüklerine dair günlükte bir bilgi bulunmamaktadır. Ayrıca, Hrant Sarıyan`ın şahit olduğu ve günlüğünde yer alan tek Ermeni katliamı Türkler ayrıldıktan sonra Halep`te Araplar tarafından yapılmıştır. Günlükte Hrant Sarıyan`ın bulunmadığı bölgelerde vuku bulmuş "katliam"lara ilişkin duyuma dayalı (ve çok kısa) ifadeler bulunmaktadır. 1. Dünya Savaşı bittikten sonra ise, sonra İstanbul Ermeni toplumu ile birlikte Hrant Sarıyan da, İzmit ve Adapazarı`nda "katliam"in işledikleri `Hristiyan katliamlarına ilişkin duyumlar alır, Kilikya`dan (Adana) `vahim` haberler gelir. Türk milletinin öldü bitti zannedilirken sıfırdan dirilişini bütün dünya ile birlikte Hrant da "şaşkınlıkla" izler.

Öte yandan, tehcir öncesinde yetkili makamların Adapazarı Ermenilerince saklanmış bol miktarda silah bulduğu, savaşı dağlarda geçiren Zeytun (Süleymanlı) Ermenilerinin savaş esnasında ve ayrıca savaş sonrasında Adana`ya el koymak için Halep`te teşkil edilmiş 3 Ermeni alayının yolları boyunca "bol miktarda Türk öldürdükleri" belirtilmektedir. Osmanlı Devleti`nin savaş ortamında sürgün Ermenilerin iaşesi için aldığı önlemlere de günlüğün pek çok kısmında kapsamlı olarak değinilmektedir.

Günlük, genelinde, son derece dürüst, temiz ve açık bir dille yazılmış, günbegün hayatın sade bir anlatımı şeklinde tutulmuştur. Fransa`da yayınlanan Ermeni gazetesi Haraç`da günlerin sırasını takip etmeyen ve hayli makyajlanmış bir versiyonu yayınlanmıştır.

Hrant Sariyan 1922`de bir Ermeni yetimleri taşıyan bir İtalyan gemisi ile memleketinden ayrılarak, önce Korfu adasına sevkedilmiş, ardından Fransa`ya yerleşmiştir. Çalışma ve aile hayatını Fransa`da kurmuş, 23 Ağustos 1938`de Paris banliyösündeki evinde vefat etmiştir.

Günlüğün tehcir dönemine ait kısmının ana hatları

Hrant Sarıyan`ın günlüğü, tellalların `Seferberlik!` diye bağırarak savaşı Adapazarı sokaklarına getirdikleri Haziran 1915`den (`seferberlik` tarihi daha erken olmakla birlikte, Adapazarı`nda kapsamlı askere alınma işlemleri o tarihte cereyan etmiş olabilir) itibaren genç Hrant`ın yaşadıklarını, gördüklerini ve duyduklarını anlatmaktadır. Askerlerin İstanbul`a ve Çanakkale`ye sevkedilmesiyle Adapazarı`ndaki Türk ve Ermeni evleri boşalmaktadır. Bu arada Adapazarı`na da eğitim için birlikler sevkedilmekte, Hrant Saryan, okulların ordu ihtiyaçları için müsadere edilmesi nedeniyle derslerin kesildiğini, büyük konakların da askeri hastanelere dönüştürüldüğünü anlatmaktadır.

Temmuz 1915 ile birlikte Sapanca Ermenilerinin Diachdje`ye (Taşçı?) sevkedilmeye başlamıştır. Hrant Sarıyan tehcir edilenleri görmeye gider ve eşyalarını doldurdukları hane başına bir araba ile hüzünlü yürüyüşlerini seyreder. 5000 haneli Adapazarı`nda böyle bir şey olabileceğine ihtimal vermemektedir.

11 Temmuz 1915`de babası zaptiyelerin Ermenilerin silah saklayıp saklamadıklarını öğrenmek için soruşturma yaptıklarını, bahçeleri kazdırarak veya kuyulara inerek arama yaptıkları haberini verir. Ertesi gün Sarıyanların evine de gelirler. Şehrin en zengin, en nüfuzlu Ermenilerinin çarçabuk Konya`ya sürüldüğünü öğrenirler. Zaptiyeler 13 Temmuz Pazartesi günü Hrant`ın babası ve amcası da dahil olmak üzere bütün Adapazarı Ermenilerini Surp Garabet Kilisesi`nde toplayarak, falakalı ve tehditli bir soruşturma ile, silah saklayıp saklamadıklarını öğrenmeye çalışırlar. 18 Temmuz itibariyle 350 elbombası (!) ve 4 araba silah bulunmuş veya teslim edilmiştir.

Hayli taçhizatlı oldukları anlaşılan Adapazarı Ermenilerinin Konya`ya sürülecekleri ve her bir sokağın sakinleri için geçerli olacak tehcir tarihleri ertesi gün duvarlarda ilanlarla belirtilir. Şehrin pazarı eşyalarını alelacele satmaya çalışan sürgünlerin üzücü görüntülerine şahit olmaktadır. Hrant eşyaları satın almak için çevre köylerden pek çok Çerkes`in gelmiş olduğunu belirtir. Eşya satışları ertesi gün yasaklanır. Sarıyanlar evlerini bir zaptiye komutanı kullanacağı için eşyalarını satmamaları, bunları iki odada toplamaları ve kapıyı kapatarak anahtarı valiliğe teslim etmeleri gerektiğini öğrenirler. Evlerine döndüklerinde eşyalarına tekrar kavuşacaklardır. Ayrıca, gidecekleri yerlerdeki adreslerini zaptiye komutanına bildirmeleriyle, evin kirası için her ay yarım altın para kendilerine gönderilecektir. Nitekim 23 Temmuz`da komutanın birliğinden iki zaptiye eve gelerek bir odaya yerleşir.

Şehirde Ermenilerin sayısı giderek azalmaktadır. Sarıyan ailesinin tehcir tarihi olan 28 Temmuz 1915`de Hrant, kardeşi Onnig, 4 aylık kızkardeşi Siranuş, anne babaları ve onların aileleri ile toplam 15 nüfus Arifiye istasyonuna doğru yola çıkar. İstasyon çadırların altında kalan sürgünlerle doludur. Eşyalarını ertesi gün Eskişehir`e gönderirler, kendileri de Arifiye`de 3 gün kaldıktan sonra yola çıkarlar. Bilecik, şafakta Vezirhan derken, 1 Ağustos 1915 sabahı Eskişehir Garı`na varırlar. Garda binlerce Ermeni çadırlardadır. Dayısı Assadur fırıncı olduğundan kendisi ve ailesi için şehirde kalma izni alır. Özel izin dışında Eskişehir`e gitmek yasak olduğundan Hrant`ın babasının ailesi günlerini garda geçirmek zorunda kalır. Bu arada Adapazarı`nın Protestan Ermenilerine şehirlerine dönme izni verilir, bazı Gregoryen Ermeniler de onlara katılır. Sarıyanlar Eskişehir`de bir ay kalırlar, garda yerlerinin devamlı surette değiştirilmesini önlemek için muhafızlarına rüşvet verirler, ama bu dertleri sona ermez, bu arada biraz dayak da yerler. Gizlice Eskişehir`e inerek şehirde bir odada kalmayı birkaç kez başarırlar.

30 Ağustos 1915 günü tekrar trene binerek Afyon`a giderler. Afyon`da kurdukları kampta müdahalelerle karşılaşmazlar ve nispeten rahattırlar. Kurdukları 65 çadırın sakinleri arasında bulunan Bandırma episkoposu Akmeşe`li Campatlı dini ayinleri yönetir. 4 hafta Afyon`da kaldıktan sonra 28 Eylül`de Konya`ya yola çıkarlar.

Konya`dan Hrant`ın ilk anıları yediği simit ve içtiği saleptir. İsteyen (ve parası olan) otelde kalabilmekte, şehirde serbestçe dolaşılabilmektedir. Hrant babası asker olduğu için Konya`da kalma izni olan Adapazarlı bir arkadaşı ile karşılaşır. Arkadaşı ona valinin ani bir emriyle daha ileriye yaya olarak gönderilen sürgünler de bulunduğunu anlatır. Hrant ve kardeşi Konya`da rastladıkları akrabalarını görmeye giderken böyle ani bir emirle hareket ettirilmesine karar verilen bir trene bindirilen anne babasına zor yetişir.

3 Ekim`de Karaman`a, 4 Ekim`de Ereğli`ye varırlar. Terzi olduğu için ikamet vesika alabilmiş büyük amcası Kirkor Ereğli`dedir ve kızı Nevart yolda ölmüştür. Tren Pozantı`ya kadar gitmesine rağmen, sürgünlerin Ereğli`den sonra trende kalması yasaklanmıştır. Yüz kadar araba, binlerce Ermeni yolu yürüyerek katedeceklerdir. Bir araba kiralarlar, bir handa bir gece geçirirler, Türkmenlerden bir eşek satın alırlar. 2.5 altına eşeği satan Türkmenler, bıçak çekerek babasının şemsiyesini de alırlar. Bir sonraki gün babasının satınaldığı pastırmayı aç olduğu anlaşılan ve elinde taşla üzerlerine yürüyen iki Arap askerine korkudan vermek zorunda kalırlar.

8 Ekim`de Pozantı`ya, 10 Ekim`de Tarsus`a varırlar. Bu arada eşyalarının büyük kısmı bir yerde sabitleşme beklentisi içinde hala Afyon`dadır. Yanlarındaki eşyalar arasında da altın bir köstekli saatin kaybolduğunu farkederler. Hrant`ın dayısının tehcir kafilesinden kaçmış olduğunu ve Tarsus`ta bulunduğunu öğrenirler. Dayısı Pozantı`dan kendi başlarına Tarsus`a gelmeye çalışırlarken, Eskişehir`den çıkışta tehcir kafilesinden kaçıp dağa çıkarak eşkiyalığa başlamış Adapazarlıların (Ermeni olsa gerek) eline düştüklerini, feci dayak yediklerini, tehditlere maruz kaldıklarını ve soyulduklarını anlatır.

Tarsus`ta hastalanan annesini hastaneye götürürler. Hrant cellabalı Arap askerlerini ilk kez burada görür. Tek gözü kör bir Türk çavuşu tehciri yönetmektedir. Hrant`ın ailesi Tarsus`tan son çıkan Ermeniler arasındadır. Annesi bu arada iyileşmiştir. 4 Kasım sabahı (*tarihlemede bir yanlışlık olmalıdır) Tarsus`tan ayrılırlar ve akşama Yenice`ye varırlar. Hrant inşa edilmekte olan yeni demiryolu hattını görür. Sabaha Adana`dan geçerek, 5 Kasım akşamı Osmaniye`ye varırlar. Osmaniye kampındaki sürgünlerden 15 gün önce bir kafilenin, arabalarını almalarına müsaade edilmeksizin, zorla yaya olarak gönderildiğini öğrenirler. Bu arada Osmaniye kampının çevresine silahlı Çerkesler yerleşir ve her akşam kamptan hırsızlık yaparlar. Sürgün kafilesince konulan nöbetçiler eli silahlı baskıncılara karşı bir şey yapamamakta, hırsızları takip etmeleri halinde üstlerine ateş edilmektedir. Kamp çevresindeki arazide çakalların ulumasını ve dolanmasını da duyarlar. Kanlıgeçit`te asker olan ve yüzbaşının yazıcılığını yapan halasının eniştesi ziyaretlerine gelir. Osmaniye`de sekiz gün kalırlar.

31 Ekim 1915 günü (*tarihlemede bir yanlışlık olmalıdır) Osmaniye`den de sürülürler. Yol için bir kağnı arabası kiralarlar. Dedesi Osmaniye`den aldığı leblebi ve portakalları yol boyunca çocuklara dağıtır. Mamuriye`den geçerken Kilikya Ermeni Kralı Leon`un yıkık kalesini görürler. Kanlıgeçit`te çadır kurarlar, orada asker olan akrabaları onlara makarna getirir. Ertesi gün (1 Kasım) tekrar yola çıkarlar ve bir saatlik bir yürüyüşten sonra Hasanbeyli`ye varırlar. Hrant bir ara ailesini kaybeder, sonra onları bulur. 3 Kasım günü Hrant bazıları gibi dağ yollarından gider ve İntelli`ye ailesinden önce varır. 4 Kasım günü Islahiye`dedirler.

Birkaç gün sonra kaçak dayısı da Tarsus`tan gizlice Islahiye`ye gelir. 11 Kasım günü Eskişehir`den beri ishal problemi olan dedesi ölür. Ölüyü yıkarlar, mumlarını yakarlar, duasını okurlar ve bir kefene sarıp kampın bir ucuna gömerler. Islahiye`de toplam 14 gün kalırlar. Bu arada sevkiyat her gün devam etmektedir.

Islahiye`den erkeklerin trenle gitmesine izin verilmemektedir. Babası eşyaların altında saklanır. 21 Kasım`da Açaz`a varırlar. Kaçak dayısı da oradadır. Yağmur yağmaktadır, sürgün kampı çamur içindedir, hava soğumaya başladığından tarçınlı çay içerler. Her gün Deyrizor istikametine sevkiyat yapılmaktadır.

Hrant`ın babası kayıtlarında meslek olarak terzi yazdırmıştır. Dolayısıyla Şam`a gitmek için vesika alma imkanı bulunmaktadır. Atlı askerler yola koyulmayanların çadırlarını yakmaktadır. Sarıyanların çadırına geldiklerinde Hrant`ın annesi kocasının vesika almaya gittiğini anlatır. 20 Aralık`ta yaklaşık bir ay kaldıkları Açaz`dan, Adapazarlı bir başka aile ile birlikte kiraladıkları bir atlı araba ile ayrılırlar. Ertesi akşam, Halep`in Sibil Garı`na varırlar. Bir tepede sürgünler çadırlarını kurmuşlardır. Onlar da tepeye yerleşirler. Hrant bu kampta sadece sanatkarların bulunduğunu, şiddet olayı olmadığını, kişi başına günde bir ekmek dağıtıldığını anlatmaktadır.

31 Aralık 1915 günü trenle Şam`a gitmek için Halep`ten ayrılırlar. Çölden ve Humus kentinden geçerler, akşama tren değiştirmelerinin gerektiği Rayyak istasyonuna varırlar. Hastalar ayrı bir trene bindirilmektedir. Hrant`ın babannesi hasta olduğundan, babası ve babannesi özel trene binerler. 1 Ocak akşamı İhsahir istasyonuna varırlar, bir süre sonra babası ve babannesi de gelir.

Sürgünlerin İhsahir dışında bir tepede kamp kurmaları gerekmektedir. Yürüyemeyen babannesini kampa kadar bir hamala taşıtırlar. Kampta binlerce insan vardır. Adapazarlı hemşerilerinin bulunduğu bir köşeye yerleşirler. Hükümet askeri çadırlar kurdurtmuş, ve hane başına günde bir ekmek ve çorba malzemesi dağıtmaktadır. Kampta tifüs salgını olduğundan karantinadadırlar, hastaların ekmek yemesi yasak olup, onlara süt ve yoğurt verilmektedir, ve kampa her gün bir doktor uğramaktadır. 9 Ocak günü Hrant`ın babannesi ölür. Bu arada annesi ve kardeşi Onnig de tifüse yakalanmışlardır. Annesi hasta olmasına rağmen kefeni diker, Hrant papazı çağırmaya gider, babası da 4 asker çağırıp babanneyi gömdürür. Bir hafta sonra babası da tifüse yakalanır. Ailede sağlığını muhafaza eden sadece Hrant ve hasta annenin sütünü emen küçük kızkardeşi Siranuş kalmıştır. Hastalar sayıklamaya ve zayıflamaya başlarlar. Su kaynağı hayli uzak olduğu için, Hrant askerlerin kampa katır sırtında su getiriyor olmasına şükretmektedir.

Ay sonuna doğru bütün aile fertleri iyileşir ve bu kez Hrant hastalanır. 30 Ocak`ta İhsahir`den ayrılmaları gerekir ve birkaç saat sonra Şam`a varırlar. Ancak şehrin içinde kalamamakta, Kadim tepesinde bir kampa sevkedilmektedirler. Bu arada babasında para kalmamıştır. Gizlice Şam`a giderek birkaç parça eşya satar. İki gün orada kaldıktan sonra trenle tekrar yola koyulurlar. Deraa`da yağmur altında kamp kurarlar. Hrant`ın hastalığı kötüleşmektedir. Babası Adapazarı`ndaki kabaresini kiraladığı bir Rum`dan kira parasını ister, ama cevap alamaz. Eskişehir`de kalan aile fertlerinden de cevap alamazlar. Deraa`da 17 gün kalırlar.

20 Şubat günü deve ve eşek kiralayarak yaptıkları korkutucu bir gece yolculuğundan sonra Kapt Gazil istasyonu yakınındaki Gariyet-ül Garbiye köyündeki bir hana varırlar. Han sürgün kafileleri ile doludur ve karşıda da Gariyet-ül Şarkiye köyü vardır. Burada köy muhtarı onlara bir ev tahsis eder. Nihayet bir çatı altında yatmaktan dolayı çok mutludurlar, ama fazla paraları da kalammıştır. Hrant Arapların ekmek yapmadığını, sacda buğday veya nohut veya mercimek yufkası pişirdiklerini, tarlalardan topladıkları ebegümecini haşlayarak ve sıkarak bir çeşit köfte haline getirdikten sonra yediklerini, iç çamaşırı giymediklerini, çıplak uyuduklarını, pantolon giyenlere güldüklerini görür. Sık sık Deraa istasyonuna gidip para istemek için telgraflar yollarlar. Sonunda babası Missak Sarıyan adına bir gönderi gelir ama bu da bir vergi borcudur. Bu arada ailenin Eskişehir`de kalan fertlerinin sürüldüğünü öğrenirler. Hrant Deraa`da bir cami inşaatında çalışır. İki buçuk ay burada kalırlar.

Mayıs başında bölgedeki sürgünlerin Deraa`da özel olarak hazırlanmış kampa gitmeleri gerektiğini öğrenirler. 5 Mayıs`ta döndükleri Deraa`nın gerçekten de sürgünlerle dolu olduğunu görürler. Deraa`daki merkezde herkese günde iki okka ekmek verilmekte, saçları -bitler nedeniyle- kesilmekte, elbiseleri ve yatak malzemeleri ateşe atılmakta, ve herkes özel olarak inşa edilmiş banyolara gönderilmektedir. Merkezde ayrıca bir konfeksiyon fabrikası da kurulmuş olup, dikiş dikmesini dikmesini bilen kadınlardan burada çalışmaları istenmektedir. Fabrikada çalışan kadınlar ve ailelerinin günde üç ekmek hakkı bulunmakta, ayrıca her hafta 1 mecidiye dengi 25 kuruş almaktadırlar. 6 Mayıs`ta Hrant`ın annesi Adanalı bir Ermeni`nin işlettiği bu fabrikada çalışmaya başlar ve ailecek yeni elbiseler alarak yeni çadırlara yerleştirilirler. Babası da şehirde bir restoranda çalışmaya başlar ve hem günde 2 kuruş kazanır, hem de ayrıca yemek yer. Annesi de günde 12 ekmek getirmektedir. Hrant da çadırda kardeşlerinin başında beklemekte, ayrıca çorbayı hazırlamaktadır. Bu arada tren istansyonunda soğan da satmaya başlar.

Bütün Ermenilerin memleketlerine geri gidebilecekleri haberi bir ara yayılır, hatta bu haber Şam gazetelerinde yayınlanır. Ancak, sonradan, Ermeni isyancı Andranik`in Erzurum tarafında Kürt köylerini yağmaladığı ve katliam yaptığı gerekçesiyle bu karardan vazgeçildiği öğrenilir. Hükümet sanatkarların Şam`a, dul ve yetimlerin de Hama`ya sevkedilmesi kararını alır. Hama`da iş imkanları daha iyi olduğundan ve günde iki ekmek verildiğinden oraya gitmeye karar verirler. Babası restorandaki işinde kalır ve annesi dul kaydı yaptırır.

21 Mayıs`ta yola çıkarak, önce Şam`a, sonra da Reyyak`a varırlar. Turna ve Humus`tan geçtikten sonra 25 Mayıs`ta Hama`ya varırlar. Ancak Hama`da iş ve ekmek söylentilerinin yanlış olduğu anlaşılır. İzmirli Nazaret Efendi isimli bir kişi onlarla ilgilenerek, Hacinli Sokrat Efendi`nin doktorluk ve eczacılık yaptığı bir hastaneye onları götürerek bir oda edinmelerini sağlar. Burada iki ay kalırlar. Annesi Eskişehir`de demiryollarında çalışan Adapazarlı tanıdıkları Vağarşak kanalıyla oradan ayrılmış bulunan kızkardeşinin yerini öğrenmeye çalışmaktadır. Bu arada Üsküdar`da oturan Hrant`ın büyükannesi Aznive Hanım ile de Üsküdar Ermeni Kilisesi yoluyla temasa geçmeye çalışırlar ve para isterler. 20 Temmuz`da hastanede üç kişinin bir salgın hastalıktan ölmüş olması ve akrep korkusu nedeniyle oradan ayrılarak Adapazarlı bir başka aile ile birlikte şehirde bir oda tutarlar.

Bu aşamada Hrant Sarıyan`ın günlüğünde yetkili makamların sürgünlerin müslümanlaştırılması yolunda karar aldığını ve bu nedenle çok korktukları, ancak yeni kimliklerini almak için karakola gittiklerinde sünnet olmaya zorlanmadıkları için rahatladıklarını anlatmaktadır. Ayrıca, Eylül başında Hama`ya Deyri Zor`dan bir sürgün kafilesinin geldiği ve orada uğradıkları katliamların korkunç detaylarını anlattıkları belirtilmektedir.

Bu arada günlük hayat sürmekte, yürümeye başlayan kızkardeşine dikkat etmesi gerektiği için Hrant`ın annesi bir dikiş atölyesindeki iş imkanını değerlendirememektedir. Bir hancı Hrant`a iş verir, ancak bu iş ağır olduğundan onu ancak bir hafta tutar. Fakat bu esnada Deraa`da restoranda çalışmaya devam eden babasından ve Kadıköy`de oturan Aznive Hanım`dan para gelir. Bir başka haber de Afyon`daki Aziziye (Emirdağ, Afyon) kampından, Hrant`ın teyzesi Makruhi`den gelir. Dedesi ve anneannesi, dayısı ve ailesi sağdır ve hep birlikte Aziziye kampındadırlar. Afyon Garı`nda bırakılan eşyaları almışlardır. Annesi eşyaları satmalarını ve para göndermelerini ister. Kira giderini daha da azaltmak için odalarına iki Adapazarlı kızkardeşi de alırlar. 23 Eylül`de iki günlüğüne yeniden nükseden tifüsten dolayı işini bırakmak zorunda kalan babası da onlara katılır. Sürgünler şehrden şehire serbestçe gidememekle birlikte, askeri trenlere atlayarak, askerlerin arasında önce Şam`a, sonra da Adapazarlı bir Ermeni çavuşun yardımıyla Halep treninde yine askerlerle Hama`ya gelmiştir. Restorandaki işinde bir miktar para biriktirebilmiştir. Hrant Ekim ayında bir berberde bir aylığına çıraklık yapar. 15 Ekim`de Lübnan`da Muskiyaniye`ye sürülmüş olan Rupen dayısından, kendisinin, karısının ve kızının sefalet içinde olduklarından ve açlık çektiklerinden bahseden bir kart gelir. Çok üzülürler. Kasım ayında küçük kızkardeş Siranuş çiçek hastalığı geçirir, ancak ay sonunda iyileşir. Aralık`ta bu kez annesi hastalanır, ancak Sokrat Efendi`nin çabalarıyla iyileşir.

1917 Şubat`ında oda arkadaşları faytonla Humus`a giderler, ve İmaretiye`den yazarak orada iş bulduklarını belirtirler. Oda kirasının tamamını üstlenmek fazla geldiğinden taşınırlar. Bu arada ekmek karneye bağlanmış, babası tren istasyonunda dut satmaktan başka bir iş bulamamış, enflasyon nedeniyle banknotlar 30 kuruşa denk gelmeye başlamış, Aziziye kampından gönderilen küçük miktarlar da fazla bir ihtiyaca cevap veremez olmuştur. Mart sonunda annesi Siranuş`u sütten keser. Babası Hrant`ı birisine teslim etmeye karar verir. Hama`da onların dışında Adapazarlı beş aile bulunmaktaysa da, hiçbirinin çırağı bulunmamaktadır. Nihayet Antepli bir fırıncı Hrant`ı alır. Mayıs ayında Hrant fırında çıraklığa başlar. Haziran`da ve Eylül`de Aziziye`den iki koli, Kadıköy`deki akrabadan biraz para gelir.

Eylül sonunda hükümet, önce Araplar, sonra da Ermeni sürgünler arasından da asker toplamaya başlar. 25 Eylül`de babası yakalanarak, zamanında askerlik yapmamak için ödediği bedele yana yakıla birçok kişi ile birlikte 15 günlüğüne camide alıkonur. Annesi odanın kirasını artık ödeyemeyeceği endişesiyle Hama`daki sürgünler kampına taşınır. 10 Ekim`de Hrant`ın babası asker vagonlarında Şam`a gönderilir. Hrant da bir Türk hekimin yanında hizmetçilik işi bularak, fırını bırakır. Ancak, Aralık ayında, yazılı Türkçesi çok iyi olmadığından bu işten çıkarılır. Bu arada ailenin maddi durumu kötüleşmektedir. Bunun üzerine Hrant tekrar fırına döner. Bu arada babası Şam`dan hasta ve izinli olarak döner ve kardeşi Onnig de hastadır. Yılsonundan önce ikisi de iyileşirler, Onnig kulağındaki bir abse nedeniyle küçük bir ameliyat geçirir.

Şubat 1918`de annesi Hama`da açılan bir yetimhanede hem kendine hem de Onnig`e iş bulur. Mart 1918`de askerlere bütün izinler kaldırılmıştır. Polis babasını almaya gelir ve Anadolu`nun çeşitli kentlerinden 300 kadar Ermeni ile birlikte yine camiye kapatılırlar. 5 gün sonra da trenle yola çıkarlar. Aziziye`den bir koli daha gelir ve annesi kolidekileri satarak biraz para kazanır. Hrant için ise, fırında artık kimse pek hamurişi tatlı yaptırmadığından, Arap olsun Ermeni olsun herkes arpa ekmeğine talim ettiğinden, az bir gündelikle ve tatlıları taşımaktan aldığı bahşişi artık pek kazanamadan çalışmak gerekmektedir. Kıtlık şiddetlendikçe Arap çocukları fırınlardan veya mandıralardan çıkan müşterilere saldırmaya başlarlar. Zaptiyeler asayişi temin etmekte güçlük çekmektedir.

Mart ayında Halep`te bir dikiş atölyesinde iş imkanı olduğunu duyan annesi oraya gider. Hama`da sürgünler artık açlıktan ölmeye başlamışlardır (Hrant günde 200-300 kişinin öldüğünü yazmaktadır). Nisan ayında 7 köyü olan Yusuf Addo Ağa`nın yanında hizmetçi olarak iş bulur. Hrant Ağa`nın buğday hasadında 60 Arap ırgata nezaret edecektir. Ağa`ya ait Til Deheb köyüne giderek, ırgatlara ekmek yapan kadınların buğdaydan çalmamaları için başlarında bekler. Ekmeklerin, yayık ayranının, bulgur pilavının ve lebniyenin ırgatlara dağıtımını üstlenir, eşekleri ve katırları su içmeye götürür, geceleri un, tereyağı ve bal deposunda tekbaşına yattığından kendisine ziyafet çeker, bazen de Ağa ile birlikte yemek yer. Bu arada Arapçayı da sökmeye başlar. Ağa onu oğlu gibi görmeye, ona Kuran okumaya, Hz. Muhammed`in hayatını anlatmaya, dua öğretmeye başlar. 11 Mayıs 1918 günü, Ağa onu sünnet ettirmeye karar verdiğinden, tarlalarda bir kuytuda saklandığını bildiği Kilisli bir Kürt ile birlikte Halep`e doğru kaçar. Yolda Bedevilerin Ermeni olduğunu öğrenmesini istemediğinden, kendisini Şam`da askerden kaçmış bir Türk müzisyen olarak tanıtır. Arap köylüler bunun üzerine iki yol arkadaşına ekmek vermektedirler. Yolda, önce Arapça konuşan, ancak sonradan Ermeni olduğu ortaya çıkan bir kızla karşılaşırlar. Kız onlara Arapların bu bölgede çok sayıda Ermeni kızını kaçırdığını, bu yüzden kimliğini gizlediğini anlatır. 13 Mayıs 1918`de yolda karşılaştıkları Türk ve Kürt asker kaçaklarıyla oluşturdukları 6 kişilik bir grup Bedevilerce durdurulur. Bedeviler aralarında Ermeni olup olmadığını anlamak için sünnetli olup olmadıklarına bakarlar. Yol arkadaşları haliyle sünnetli, Hrant sünnetsizdir. Hrant Halep`e sünnet olmaya gittiğini anlatır, Yusuf Ağa`dan öğrendiği duaları okur ve nihayet Bedevileri ikna eder. Ancak ertesi gün, bu kez de haydutlara denk gelerek, elbiselerini çaldırırlar. Grup bundan sonra ayrılır. Hrant Maraşlı bir Türk ile birlikte yola devam eder. Bir Arap çobanı, elbiselerinden fazla bir şey kalmadığını görünce düğmelerini çalar. Arkada kalan Antepli Mustafa hariç grup tekrar bir araya gelir. Bir köyde taş yağmuruna tutulurlar. Başka bir köyde ise avuçlarına pirinç doldurulur.

Nihayet Halep`e varırlar. Yol arkadaşları asker kaçağı oldukları için şehre girmezler. Hrant Ermeni kilisesinin rahibi Adapazarlı Burmayan`ı bulur. Rahip de onu, Dikranuhi isimli bir teyzesinin kocası ordonat çavuşu olduğu için annesinin iş bulduğu dikiş atölyesine götürür. Kardeşleri de yetimhanededir. Hrant da aynı dikiş atölyesinde hamal olarak bir ay çalışır. Sonra Maraşlı bir papazın idare ettiği yetimhanenin fırınında çalışmaya ve yetimhanede kalmaya başlar.

5 Haziran 1918`de dayısının, karısının ve kızları Astrig`in, cami önlerinde ve çadırlarda bür süre dilencilik yaptıktan sonra, açlık ve sefaletten öldüklerini öğrenir. Aynı gün annesi Cabullu bir Ermeni`nin evinde hizmetçiliğe başlar. Hrant`a et yediğini yazar. Hrant ise Halep`in İstanbul Çarşısı`nda Adapazarlı arkadaşlarından Garabet Muratyan ile karşılaşır. Onun patronu olan Abdülkadir Çelebi isimli bir Arap şeyhinin yanında, şeyhin köylerinden biri olan Menyan`dan sebze taşımacılığı işine başlar. Sonra annesini de aynı işe aldırır.

Ekim 1918`de İngilizler önce Şam`ın kenar mahallelerine, sonra da Hama`ya girerler. Türkler Halep`ten ayrılarak Adana yönünde çekilmeye başlamışlardır. Halep ile Menyan köyü arasında Hrant defalarca İngiliz bombardıman uçaklarına veya tepelerde gizlenmiş Türk mevzilerine denk gelir. Hrant boşaltılmış Şam Garı`nı İngiliz uçaklarının bombaladığını, 200 kadar Türk askerinin şehit olduğunu öğrenir.

11 Eylül 1918`de Halep`e dönerken ve yol üzerinde iken şehirden korkunç patlama sesleri duyar. Türklerin dolu bir cephaneliği İngilizlere bırakmamak için imha ettiğini öğrenir. Şehre vardığında Araplar bir yandan ilkel yöntemlerle yangını söndürmeye çalışmakta, bir yandan da yangından silah kaçırmaya uğraşmaktadır. Hrant bir tüfek kaparsa da, Araplar tüfeği elinden alırlar. Bu arada İngilizlerin yanında Arap Lejyonu bulunduğundan Araplar Türklere düşman kesilmişlerdir. Hrant Araplara Ermeni olduğunu, karşılaştığı Türk askerlerine ise Türk olduğunu söyler. Halep`e girdiğinde Araplarca başları kesilerek öldürülmüş 20 kadar Türk askeri ve sokaklarda daha fazlasını görür. Terkedilmiş Türk çadırlarından birinde bir obüs bulur ve Araplar obüsü de elinden alırlar.

15 Ekim 1918 günü önce Hindu askerleri, sonra da İngiliz ordusunun esas birlikleri Halep`e girerler. 19 Ekim`de Mekke Şerifi`nin oğlu Emir Faysal, ertesi gün de bizzat Şerif Halep`e gelirler ve Araplar tarafından zafer çığlıkları ile karşılanırlar. Piskopos Aharonyan Halep Sabunhanı`nı kullanma izni elde ederek hemen Ermeni çocuklarının eğitimi faaliyetlerine girişir. 1 Aralık`ta Sis katolikosu İskenderun`dan otomobille gelir ve onun ardından dağlarda 4 yıl geçirmiş ve bu arada `pek çok Türk katlettiklerini` iddia eden Zeytun Ermenilerinden oluşan 40 kişilik bir birlik Halep`e girer.

13 Ocak`ta Fransız ordusunun Kafkaslardan gelme Ermeni kuvvetleri ile birlikte Adana`da olduğu haberi gelir. Bu kuvvetlere katılacak gönüllüler aranmaktadır. Halep`te Ermeni bayrakları açılmaya başlanır, bütün Ermeni gençliği gruplar halinde kiliseye giderek silah altına girmek için kaydını yaptırır. 3 alay Adana`ya doğru yola çıkmıştır bile. `Yolda bol miktarda Türk öldürdükleri` söylenmektedir. Başrahip herkesin yakasına üç renkli Ermeni bayrağını diktirir.

Eski takvime göre Noel`e denk düşen bu günde Halep Ermenileri büyük bir gösteri düzenlerler. Bar-ül Hasır ve Bab-el Harac`dan geçerler. Ancak 28 Şubat günü, Hrant okulundayken, şehrin Arapları Ermenilere karşı hezeyana gelerek, katliam yapmaya başlarlar. Herkes üç saat kadar saklanır. Sonra İngilizler devreye girer. İki İngiliz süvarisi Hrant`ın okuluna gelerek Ermenilerin İngiliz koruması altında olduklarını bildirir. Evlerine dönerlerken yollarda kan ve cesetler görürler. Cesetlerin bazılarının başı kesiktir. Yetimhanelerine vardıklarında burasının geride hiçbir şey kalmayacak şekilde yağmalandığını görürler. Pek çok Ermeni evi de aynı durumdadır. Sonraki günlerde 10 Arap jandarması kurşuna dizilir, katliamın elebaşlarından 200 kişi Mısır`a gönderilir.

Bu hadise nedeniyle Ermeniler artık Halep`te kalmak istememektedir. Herkes haftada bir işleyen trene binerek Adana`ya gitmeye çalışmaktadır. Bu aşamada Hrant`ın anneannesinin teyzesi İskuhi ve oğlu Zaven Ceziryan da Halep`e gelir. Annesi bilet bulmanın güçlüğünden dolayı istemeyerek de olsa Halep`te kalırken, Hrant bir arkadaşı ile birlikte memleketi Adapazarı`na gitmeye karar verir.

14 Mart 1919`da Halep`in Bağdat Garı`ndan treen kaçak binerler. Adana`ya geceyarısı varırlar ve bütün Adapazarlı Ermeniler bir arada kalarak geceyi Adana Ermeni Kilisesi`nde geçirirler. Hrant Seyhan Nehri`nde yıkanır. Kocası Paris`te bulunan bir Fransız kadınının çocuğunun bakıcılığını üstlenir. 23 Mart günü annesi de Adana`ya gelir. Hrant ise yoluna devam etmek istemektedir. Irak Cephesi`nden dönen Türk askerlerini taşıyan bir trenin üstüne atlayarak, Türk askerlerinin şarkılarını dinleye dinleye giderler. Zeytinli, Enice, Kelebek, tüneller, Bolavatköy, Karapınarı ve çam ormanlarından geçerek Pozantı`ya varırlar. Pozantı`da bir gece kaldıktan sonra tekrar aynı şekilde yola çıkarak 29 Mart gecesi Konya`ya varırlar. Konya`da Adapazarlı başka Ermenilerle karşılaşır. Onlarla bir gün kalarak, tekrar trene biner ve Eskişehir`den geçerek 31 Mart sabahı Afyon`a varır (burada yol haritasında bir hata olabilir). Doğançay`dan sonra Sakarya Nehri`ni gören Hrant`ın içi içine sığmaz olur. Ve nihayet Adapazarı`na varır.

Dedesi onu önce tanıyamaz, ama anneannesi ve teyzesi sevinç çığlıkları atar. Anne tarafının evi yokluklarında zarar görmemiştir. Sarıyanların evinde oturmuş Üsküdarlı bir memur ise evde çok hasar yaratmıştır. 6 Nisan`da amcası ve kuzini de gelir, ve hemen eşyalarını almaya Eskişehir`e dönerler. 10 Nisan`da babasının Zahle hastanesinde öldüğünü öğrenir. 15 Nisan`da annesi, kardeşleri ve İskuhi teyze de gelirler. Onnig hemen okula başlar. Hrant da tahsilini İstanbul`da sürdürmeye karar verir. Arifiye`den Halep sürgünlerini İstanbul`a taşıyan bir trene amcası Zaven ile binerek Haydarpaşa Garı`nda hayatında ilk kez denizi ve gemileri görür. Yedi yetimden oluşan bir grup halinde Kadıköy Ermeni Kilisesi`nde kayıtlarını yaptırırlar ve oradan Harutyun Atanasyan Efendi`nin başkanlığını yaptığı Surp Hagop Yetimhanesi`ne sevkedilirler. Orada bir gün kalan Hrant, tekrar Kadıköy`e gelerek, Kadıköy`deki Ermeni yetimhanesine yerleştirilir. Ermenice bilen çocuklar Aramyan Koleji`nin derslerine alınır, sadece Türkçe bilenler ise Profesör Levon Şiryan`a teslim edilir. Denetmenleri Kirkor Koyunyan`dır. (Hrant Saryan burada Kadıköy Ermeni Yetimhanesi`nin 28 Mart 1919`da Nerkes Ohanyan tarafından kurulduğunu, yöneticileri arasında Doktor Abkaryan, Tercemanyan, Malhasyan, Goduryan, Harutyun Nakaşçıyan, Vahan Zeytinciyan, Levon Semerciyan, Doktor Aroyan, Kavakçıyan, Kalenderyan ve Şimşiryan`ın bulunduğunu anlatmaktadır.)

Linkler



Kaynaklar

Vikipedi

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.

Hrant Sarıyan Resimleri