Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Yahudilerin Tarihi

Kısaca: Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Yahudilerin tarihi, Osmanlı topraklarında var olan Yahudilerin tarihidir. Tarihle yakından ilgilenmeyen kişilerde genellikle iki yanlış yargıya rastlanır: ...devamı ☟

Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Yahudilerin tarihi, Osmanlı topraklarında var olan Yahudilerin tarihidir. Tarihle yakından ilgilenmeyen kişilerde genellikle iki yanlış yargıya rastlanır: # Yahudiler Türkiye'ye 1492'de İspanya'dan göç etmiştir, # Türklerle Yahudilerin ilk teması 1453'te, İstanbul'un fethinden sonra olmuştur. Bizans'taki Yahudilerin tarihinden de anlaşıldığı üzere; MÖ 4.yy'dan beri Yahudiler Anadolu'da mevcut olduğundan, Osmanlıların beylik döneminden İmparatorluğun çöküşüne kadar geçen zamanda ve hatta İmparatorluğun ardıl devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nde dahi Yahudiler Anadolu'daki mevcudiyetlerini sürdürmüşlerdir. Osmanlı İmparatorluğu'nun yaşam döngüsünün çeşitli evreleriyle, Yahudilerin sosyal ve ekonomik hayatı arasında paralellik gözlemlenir. Örneğin, Osmanlı'nın yükselme dönemi olan 15. ve özellikle 16.yy'lar, Osmanlı Yahudilerinin altın çağı olmuştur. Bu ihtimal ele alındığında Türklerle Yahudiler ilk defa Mezopotamya'da temas kurmuşlardır. Anadolu'da kurdukları organize ve özgürlükçü yönetimle Selçuklular, gerek fethettikleri yerde karşılaştıkları Yahudilere, gerekse Bizans'ın zulümlerinden kaçıp gelen Yahudilere, belirli bir vergi karşılığında din ve vicdan özgürlüğü tanıdılar. Galante, Selçuk hükümdarlarından birinin vezirinin Yahudi olduğunu dile getirir. Yahudilerin, din ve geleneklerini rahatça sürdürebilmek için kendilerine ait bir mahalle edinme arzusuna, Orhan Bey sıcak bakınca bir Yahudi mahallesi kuruldu ve bu mahalle diğer Yahudi mahallelerine örnek teşkil etti. Yahudiler Bursa'nın yanı sıra, ülkenin her yerinde mülk ve tarla sahibi olabiliyordu; bunun karşılığında, dini görevi olan veya hükumette çalışanlar dışındakiler, "haraç" adı altında vergi ödüyorlardı. 1354'te Gelibolu, 1360'da Ankara, 1361'de

Edirne

, 1422'de İzmir, 1429'da Selanik ve 1453'te İstanbul fethedilince, bu şehirlerdeki Yahudiler ülke genelindeki Yahudi nüfusunu da artırmış oldu.

Edirne

'deki Yeşiva (Yahudi din okulu) ülkenin her yerindeki Yahudi öğrenciler için bir eğitim ve kültür merkezi oluşturdu. ==Yükselme dönemiFatih Sultan Mehmet dönemi (1451-1481) İstanbul fethedildiğinde Haliç'in iki yakasında da Yahudiler ikamet ediyordu. Fatih Sultan Mehmet, Yahudilere güven duyduğundan şehirdeki Yahudi nüfusunu artırmak için Anadolu'daki Yahudi cemaatlerine mektup gönderip onları İstanbul'a davet etti Mora'nın fethinden sonra yarımadadaki Yahudiler de İstanbul'daki dindaşlarına katıldı. Ayrıca, Evliya Çelebi'nin aktardığına göre

Edirne

'den İstanbul'a yerleşen Yahudiler el Mahallet ul-Yahudiyin el-

Edirne

viyin
isimli semtte yaşamaktaydı. Fatih, İstanbul kuşatması sırasında bir fermanla, Yahudiler işbirliğinde bulunursa din ve vicdan özgürlüğü tanıyacağını, eski sinagogların onarılacağını, yeni ibadethanelerin kurulması yasak olduğu için evlerin ibadethaneye çevrilmesine izin vereceğini bildirdi. Kanuni Sultan Süleyman'ın (1534), II. Selim ve II. Murad'ın buyrukları, üç şeyhülislamın fetvaları, III. Mehmed'in fermanı ve bu fermanın 1694, 1744 ve 1755'teki teyitleri, Fatih'in Yahudilere verdiği sözü yinelemekte ve yenilemektedir. Fermanda bahsedilen Yahudi işbirlikçiler, büyük ihtimalle Haliç'in kuzeyinde yani Galata'da ikamet eden Yahudilerdi; zira Haliç'in güneyinde yani Bizans surları içinde bulunan Yahudilerin, fiilen yardım etme güçleri yoktu. Haliç'in kuzeyi Cenevizlilere bırakılmış özerk bir şehir olduğundan, buradaki Yahudilerin Bizans ile bir bağları yoktu, dolayısı ile buradaki Yahudilerin Fatih'e yardım etmesi için bir engel bulunmamaktaydı. Millet sisteminde Yahudiler diğer azınlıklarla aynı kapsamda düşünülmüşlerse de, özellikle 15 ve 16.yy'larda teorik statü ile uygulama farklı idi. Osmanlılar Yahudileri, Hristiyanlara nazaran kendilerine daha yakın görmekteydi; bunun sebebi hem iki din arasındaki benzerlik hem de Hristiyan Avrupa'nın Osmanlılara karşı verdiği mücadeleydi. II. Mehmed bir süre sonra Yahudileri "bir takım vergilerden" muaf tutmuştur.

II. Bayezid dönemi (1481-1512)

Elhamra Kararnamesi ve Osmanlı İmparatorluğu

Zengin İspanya Yahudileri Don İsak Abravanel ve Saray Haznedarı Don Abraham Senor, 30.000 altın Duka karşılığında İspanya'dan kovulmayı durdurmaya çalıştılarsa da bunu engelleyemediler. Bu dönemde göçmenlere kucak açan Osmanlı Sultanı II. Bayezid, eyalet yöneticilerine bir emir yayınladı: Piri Reis'in amcası Kemal Reis'in kumandasındaki Osmanlı kadırgalarıyla gelen göçmenler başta İstanbul,

Edirne

ve Selanik olmak üzere, İzmir, Manisa, Bursa, Gelibolu, Amasya, Patros, Korfu, Larissa ve Manastır'a yerleştiler veya yerleştirildiler. Yükselme devrine giren Osmanlıların ihtiyacı olan kalifiye eleman gereksinimini bu Yahudiler karşıladı. Konuyla ilgili II. Bayezid'in ünlü sözlerinden biri de şudur: 44 sinagoglu İstanbul'da Yahudi nüfusu 30.000'i aşınca, şehir Avrupa'nın Yahudi merkezi haline geldi. Zamanın hahambaşısı Kapsali, zengin Yahudilerin Pidyon Şevuyim ödeyerek göçmenlere yardım edilmesini emretti. İspanya'da devlet görevinde bulunanlar, başta dış ilişkiler ve maliye olmak üzere çeşitli konularda Saray'da vazife edindiler. 16.yy'da en parlak dönemini yaşayan ve en geniş sınırlara ulaşmış Osmanlı İmparatorluğu'nda bu danışmanların da etkisi görüldü. 1493'te Osmanlı'ya ilk matbaayı getiren Yahudiler ayrıca barut imali ve top dökümü konularında uzmanlaşmış olduklarından Osmanlı ordularını bu silahlarla donattılar. Ülkeyi terk etmek için son gün yaklaştıkça Yahudiler üzerindeki baskı arttı ve zorunlu Hristiyanlığa geçme büyüklere de uygulanmaya başlandı. Fakat, din değiştirenler, marranolar gibi Yahudiliklerini gizli tuttular. 1497-1498'de Portekiz'den göç edenlerin çoğu, İspanyol asıllı dindaşları gibi huzuru Osmanlı topraklarına sığınmakta buldular.

Yavuz Sultan Selim dönemi (1512-1520)

Osmanlı İmparatorluğu, Yavuz Sultan Selim döneminde Mısır'ı fethettiğinde, Memluklular'ın yönetimi altında bunalan Yahudiler refaha kavuştu. Safed ve Kudüs de Osmanlı hakimiyetine girdi ve özellikle Safed, Cordoba'nın yerini alarak Kabala'nın merkezi oldu. Selim, Yahudilere duyduğu güven sonucunda Saray'ın hekimbaşısı olarak

Jozef Hamon

'u atadı ve para basımı, sarraflık ve bazı mali unsurları Yahudilere bıraktı. İber Yarımadası'ndan kovulanların İmparatorluğa göç etmesiyle İstanbul Yahudi nüfusu epey arttı ve Saray nezdinde bir temsilcilik durumunda olan Kahyalık müessesesi kuruldu. İlk kahya olarak Haham Saltiel atandı. 1520'de Saltiel görevine iade edildi.

Kanuni Sultan Süleyman dönemi (1520-1566)

Osmanlı İmparatorluğu'nun en parlak devri olan Kanuni Sultan Süleyman'ın hükümdarlık dönemi aynı zamanda Osmanlı Yahudilerinin altın çağı olmuştur. 1523'te Sultan Süleyman, Birinci Vezir olarak İbrahim Ağa'yı atadı. Hiyerarşik geleneğe göre Ahmed Paşa'nın sadrazam olması bekleniyordu fakat Padişah onu Mısır'a vali olarak atadı. Ahmed Paşa kendini Mısır'ın hükümdarı ilan etti. Mısır Sarrafbaşısı Abraham Kastro'dan kendi adına para basmasını istediyse de Kastro bu isteği geri çevirdi ve durumu derhal Saray'a bildirdi. Buna kızan Ahmed Paşa öç almak için önce Memluklulara Yahudi mahallesinin yağmalanmasını buyurdu ve ardından Yahudi cemaatinin ileri gelen on iki ferdini fidye karşılığında rehin aldı. Padişah, Eylül 1526'da Macaristan'ın başkenti Budin'i aldı. Hristiyan nüfus çoktan kaçmış ve şehirde sadece Yahudiler kalmıştı. Jozef ben Salomon Eskenazi isimli birinin başını çektiği bir Yahudi heyeti, Sultan Süleyman'ı şehrin dışında karşılayıp şehrin anahtarlarını kayıtsız ve şartsız hükümdara sundu. Padişah, Almanoğlu denilen Salomon Eskenazi'yi ve sülalesini Ferman de los Alamanes diye anılan bir fermanla her türlü vergiden muaf tuttu. Bu Macar Yahudileri fetihten sonra Osmanlı topraklarına yerleşip Alamanes sinagogları kurdular. Kanuni'nin Hekimbaşısı, Yavuz Sultan Selim ve II Bayezid'in Hekimbaşısı olan

Jozef Hamon

'un oğlu Moses Hamon'du. Yahudilerin Hristiyan zulmünden kaçıp Osmanlı topraklarına yerleşmesi Kanuni döneminde de devam etmiştir. Örneğin, 1537'de Apulia Papalık kontrolüne girince buradaki birçok Yahudi Osmanlı İmparatorluğu'na göç etmiştir. Aynı şekilde Bohemya Yahudilerinin çoğu da çareyi Şubat 1542'de Osmanlı topraklarına kaçmakta bulmuştur. Papa IV. Paul, Ancona'da "kafir olmakla suçladığı" konversolardan 24 erkek ve 1 kadının diri diri yakılmasını ve 27 kişinin ömür boyu hapse atılmasını emredince, Padişah, bu Yahudilerin serbest bırakılması için Papa'ya sert üsluplu bir mektup gönderdi: Papa, istemeyerek de olsa tutukluları serbest bırakıp şehri terk etmelerine izin verdiyse de diğerlerini yakmaktan geri kalmadı. Bunun üzerine Papalığı cezalandıran Osmanlı Yahudileri ambargo uygulayıp deniz ticaretini Pesaro limanına kaydırdı.

Kudüs surlarının onarımı

Eski İsrailli diplomatlardan Abba Eban, Mon Peuple kitabında şöyle yazmaktadır: Bir söylentiye göre, gördüğü bir rüya sebebiyle Kudüs ve Tiberya'nın surlarını onarmak ve su şebekelerini genişletmek için Mimar Sinan'ı görevlendirdi. Kanuni'nin özellikle Kudüs surlarını tamir ettirmesi Yahudi dünyasında yankı yaratmıştır ve bu nedenledir ki bütün Yahudi tarihçiler hala minnettarlıklarını sunmaktadır. Hatta bazen, Kral Süleyman'a benzetilerek onu Şlomo a-Meleh diye ananlar olmuştur.

Kan iftirası

1530 yılının Pesah arifesinde, Yahudi mahallesinde çalışan bir Rum gencin kaybolmasıyla Amasya Yahudileri kan iftirasına uğradılar. Bunun üzerine aralarında Haham Yakup Avayu'nun da bulunduğu bazı Yahudiler idam edildi. Kayıp olduğu iddia edilen genç kısa süre sonra şehre dönünce bu sefer de iftiracılar idam edildi. Benzer iftiralar Tokat Yahudi cemaatine de atılınca, Moses Hamon aracılığı ile Kanuni bir ferman yayınladı: Diğer padişahlar da kan iftirasıyla ilgili fermanlar çıkarmıştır. Bu fermanların sonuncuları Şam ve Rodos olaylarından sonra Abdülmecid'in 27 Ekim 1840 tarihli fermanı ve Kuzguncuk iftirası üzerine Abdülaziz'in 1 Temmuz 1866 tarihli fermanıdır. ==16. yüzyılda hükümette veya cemaatte yer almış başlıca Osmanlı YahudileriJozef Hamon

Jozef Hamon

, 1450'lerde Granada'da doğdu. Eliakim Carmoly İtalya'da doğduğunu iddia etse de İmmanuel Aboab, Josef'in Endülüslü olduğuna emindir.

Moşe Hamon

Babası

Jozef Hamon

'un vefatından sonra Yavuz Sultan Selim'in özel doktoru olan

Moşe Hamon

ardından Kanuni Sultan Süleyman'ın da özel doktorluğunu yaptı. Amasya ve Tokat'ta meydana gelen kan iftiraları sonra Kanuni'yi ikna edip olaylara karşı bir ferman çıkarılmasını sağladı. Dindaşları onu, kendilerinin koruyucu meleği olarak görüyor ve "ölümünden sonra göğe yükselen İlyas Peygambere" benzetiyordu. Sultan'ın ilgisine ve sevgisine mazhar olan Moşe Harmon, Venedik'te tutuklanıp mal ve mülklerine el konan Dona Gracia Mendes ve yeğeni

Don Jozef Nasi

'nin tüm servetlerini yanlarına alarak 1522'de Osmanlı topraklarına göç etmesine yardım etti. Nicholas'ın bu demecinden

Moşe Hamon

'un 1490'da doğduğu ve 1565'te öldüğünde 75 yaşında olduğu anlaşılmaktadır. 16.yy'a girildiğinde hahambaşılığın etkisinin azalmasıyla cemaat liderliğinde önemli rol oynayan

Moşe Hamon

, Yahudi kültürüne büyük ilgi duymaktaydı. Bahya ben Aser'e ait Kad ha-Kemah ve Rabenu Yeroham'a ait Adam ve-Havva eserlerinin baskılarında katkıda bulundu. Yahudi cemaatinin eğitilmesi için yardımda bulunan Hamon, öğrencilere de burs verdi. Hamon için Sar denildiğini belirten, aynı dönemde yaşamış Salomon Attia ayrıca şöyle söylemiştir: Tıp ile ilgili eserleri bulunan Hamon'un 1526 ila 1551 yılları arasında diş bakımı ile ilgili yazdığı 200 sayfalık kitabı bugün halen İstanbul Üniversitesi Tıp Tarihi Enstitüsü kütüphanesinde bulunur. Çocuk psikiyatrisine ve müzikle tedavi yöntemlerine önem veren

Moşe Hamon

, kitabında padişah çocuklarının müzikle uyutulmasını tavsiye etmektedir.

Jozef Hamon

(torun)

Jozef Hamon

, Sultan II. Selim'in doktoru olmuşsa da Saray'daki nüfuzu babasınınki kadar etkili olmamıştır. 1577 sonbaharında yakalandığı bir hastalık yüzünden kısa sürede vefat etti. Henri Gross,

Jozef Hamon

'un Abhamon ile Yuda isimli oğulları ve Ibasuba ile Valle isimli kızları olduğunu söylese de Encyclopedia Judaica Jozef'in ayrıca İsak adında bir oğlu daha olduğunu belirtir. İsak, aile mesleğini devam ettirip doktor olmuş ve Osmanlı diplomasisinde de rol almıştır.

Dona Gracia Nasi

La Senyora veya Giveret diye anılan

Dona Gracia Nasi

'ye 1510'da Portekiz'de doğduğu zaman bir Hristiyan adı olan Beatrice de Luna adı verilmişti. 1528'de kendi gibi konverso olan Francisco Mendes (Nasi) ile evlendi. Kocasının ölümünden sonra onun bankerlik mesleğini devam ettirdi. Bankadan kredi alan müşteriler arasında V. Karl ve I. François de bulunmaktaydı. V. Karl, Museviliği gizlice devam ettirdiği iddiasıyla Mendes ailesinin mal varlıklarına el koymak istediyse de yüksek kredi karşılığında banka faaliyetinin devam etmesine izin verdi. Anvers'e yerleşen La Senyora, birçok konversonun engizisyondan kaçmasına yardım etti. 1545'te de ailesiyle birlikte Venedik'e göç etti. Miras yüzünden tartışma çıkınca La Senyora, kızkardeşi tarafından konverso oluşu nedeniyle Venedik hükumetine ispiyonlandı ve hapse atıldı. Halasının başına gelenleri öğrenen

Don Jozef Nasi

,

Moşe Hamon

aracılığıyla Kanuni Sultan Süleyman'dan yardım istedi. Kanuni'nin, Beatrice de Luna'nın derhal serbest bırakılmasını emreden mesajı Venedik hükumetine gönderilince, Venedik, Beatrice'i serbest bırakıp mal varlıklarını iade etti. Venedik'ten Ferrara'ya geçip Museviliğini açıklayan La Senyora, Gracia Nasi adını aldı. Ardından, 1553'te İstanbul'a göç etti ve 1556'da Ancona'da tutuklanan dindaşları için Kanuni'den yardım istedi. 1569'da muhtemelen Tiberya'da öldü.

Don Jozef Nasi

Joao Miquez adıyla 1524'te marrano bir Portekizli ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Jozef Nasi (veya Yasef Nassi), babası daha kendisi bir yaşındayken ölünce halası Beatrice de Luna tarafından büyütüldü. Aralarında V. Karl ve Hollanda Kraliçesinin de bulunduğu birçok hükümdarla temasta idi ve hatta sonradan imparator olacak olan Maximillien ile yakın arkadaşlık kurdu. ve Josef Nasi adını aldı. Aynı yıl halası Dona Gracia'nın kızı Reyna ile evlendi. II. Selim ve Bayezid arasındaki taht mücadelesinde Selim'in tarafını tutan Jozef Nasi 1566'da Selim'in tahta çıkmasıyla geçilen buhranlı dönemde dahi yeni padişahın destekçisi olunca Saray'daki nüfuzu da arttı. II. Selim, Josef Nasi'yi Nakşa ve Kiklad Adalarının Dükü ilan etti. Avrupa'yı iyi bilen ve birçok hükümdarı yakından tanıyan Jozef Nasi, değişik Avrupa ülkelerinde bulunan acenteler zinciriyle bu ülkelerde olup biteni derhal öğrenebildiğinden dış siyasette büyük etki sahibi oldu. 1569'da, İspanya'ya karşı ayaklanan Hollandalılar, engizisyonun kendi ülkelerine girmemesi için Jozef Nasi'den yardım istediler. Nasi'nin destek veren mektubu Kalvinist Meclis'te okundu. II. Selim ile Fransa Kralı IX. Charles arasında Ekim 1569'da imzalanan anlaşma Josef Nasi tarafından İbranice olarak yazılmıştır. Fransız Büyükelçisi Granchamp, Nasi'yi Saray nezdinde gözden düşürmek için komplo hazırladı. Nasi'den hoşlanmayan Hekim Davut isimli biriyle anlaşarak Nasi aleyhinde deliller toplamasını istedi. Durumdan haberdar olan Nasi, ihaneti Saray'a bildirince, Davut bütün iftiralarını kabul etmek zorunda kaldı ve Rodos'a sürülüp Yahudi cemaatlerince aforoz edildi. Reşat Ekrem Koçu şunları aktarır: Fasikül 21 Jozef Nasi, gerek Koçu'nun belirttiği sebepten gerekse halası

Dona Gracia Nasi

'nin Venedikliler tarafından zulüm görmesi yüzünden Venedik'e karşı husumet besliyor ve Kıbrıs'ın fethini arzuluyordu. Bir Osmanlı gemisinin Venedik korsanları tarafından saldırıya uğraması, Kıbrıs'a saldırı için gerekli vesileyi yaratmıştı. Venedik'teki acenteleri tarafından Venedik tersanesinde patlama olduğu haberini alan Nasi, durumu Sultan'a bildirince fetih tarihinin tespitinde etkili olmuş oldu. 1 Ağustos 1571'de Kıbrıs'ın fethi tamamlandı. Sokullu Mehmed Paşa, bir ferman yayınlayıp "geçim şartları dar ve sıkıntılı yüzlerce Anadolu köyünü olduğu gibi Kıbrıs'a yerleştirdi". Jozef Nasi'nin Saray'daki nüfuzu azalmaya başladı. II. Selim'in 1574'te ölümünden sonra unvanlarını korumasına rağmen Saray'daki görevi fiilen sona erdi. Nasi 2 Ağustos 1579'da vefat etti.

Salomon ben Natan Eskenazi

Osmanlı dışişlerinin önemli isimlerinden olan

Salomon ben Natan Eskenazi

, 1520'de İtalya'nın Udine şehrinde dünyaya geldi. Tıp tahsilini Padova'da tamamladıktan sonra Krakov'a geçip Polonya Kralı II. Sigmund'un hekimliğini yaptı. 1564'te İstanbul'a yerleşen Eskenazi, Venedik Elçisi'nin yanında doktorluk ve tercümanlık yaptı. Eskenazi'nin etkili olduğu bir başka olay ise, ölen Polonya Kralı II. Sigmund'un tahtına istekli olan çeşitli Avrupa hanedanları arasından Fransa'nın dul kraliçesi Catherine de Medicis'in oğlu Henri d'Anjou'nun desteklenmesi hususunda Sokullu'yu ikna etmesidir. Alman oğlu diye anılan Eskenazi ayrıca 1583'te İngiltere ve Vatikan temsilcileri arasındaki ihtilafta arabuluculuk yaptı, 1591'de Emanuel Aron'un Moldovya Voyvodası seçilmesini sağladı. III. Murad, bir Yahudi kadının 40.000 Duka değerinde bir elmasla gezindiğini duyunca hiddetlenip bütün Yahudilerin öldürülmesi emrini verdi. Salomon Eskenazi, Sadrazam ve

Ester Kira

'nın etkisiyle Valide Sultan'ın ricalarıyla anlık öfkeyle verdiği kararı değiştiren Sultan, gayrimüslimlerin giyim kuşamını düzenleyen ve lüks kullanımını kısıtlayan bir ferman buyurdu. Bu fermana göre Yahudiler kavuk taşımayacak, kırmızı şapka, siyah ayakkabı ve pamuktan kapama giyeceklerdi. 1593'te bir seyahati sırasında Transilvanya Prensi tarafından hapse atılan Eskenazi, İstanbul'daki İngiltere elçisi aracılığıyla serbest bırakıldı ve 1602'de öldü. Kocasının tıbbi bilgilerine mazhar olan dul karısı Bula Eksati, I. Ahmed'i, "hiçbir hekim tarafından tedavi edilemeyen" suçiçeğinden iyileştirdi. 1545'te gittiği Hindistan'da, elmas madenciliği sayesinde servet kazanan Yaeş, 1555'te Portekiz'e döndü ve III. Joao tarafından şövalye unvanıyla onurlandırıldı. En büyük amacı İspanya'ya karşı bir Türk-İngiliz anlaşması sağlamak olan Yaeş, Avrupa'daki acenteleri sayesinde Avrupa başkentlerinde olup biteni öğrenip Saray'a aktardı. Bu sırada Yaeş'ten büyük miktarda avans isteyen I. Antonio'nun isteği reddedilince, Antonio, Yaeş'i kanunsuz işler yapmakla suçladı ve Barton bu suçlamayı destekledi. 1593'te olası bir Osmanlı-Avusturya savaşında İngiltere'nin tarafsızlığını sağladı.

Ester Kira

Ester Kira

, 16.yy'da, ebelik mesleğindeki uzmanlığı sayesinde Kanuni Sultan Süleyman döneminde Harem'e kabul edilmeye başlandı Kanuni, II. Selim, ve III. Murad dönemlerinde haremde seyyar satıcılık yapıp ipek, mücevherat, süs ve ziynet eşyası gibi gereksinimleri sağladı, Valide Sultan ve Gözde Sultanlarla ilişkilerini geliştirince Saray'da nüfuz sahibi olmaya başladı.

Ester Kira

, Saray'daki nüfuzunu kullanarak, bir yandan dış siyasette rol alırken diğer yandan imtiyazlar ve soyluluk unvanları verilmesine, hatta Sipahi Beyliklerinin dağıtımına karıştı ve büyük oğluna İstanbul Gümrüklerinin yönetiminin verilmesini sağladı. Servet yapmayı başaran Ester, bu yolda dosttan çok düşman edindi. Yeniçeri maaşlarının satın alım gücünün düşmesinin sorumlusunun

Ester Kira

olarak gösterilmesi üzerine, Yeniçeriler,

Ester Kira

ve çocuklarının kendilerine teslim edilmesini istedi. Korunmak için Kaymakan Halil Paşa'nın konağına sığındılarsa da Sipahiler tarafından yakalanan

Ester Kira

ve bir oğlu konakta katledildi ve bir oğlu İslam dinine geçerek katledilmekten kurtuldu.

David Passi

Portekiz'de marrano bir aileden doğan Passi bir süre Venedik'te yaşadıktan sonra İstanbul'a taşınıp Yahudiliğini ilan etti. Passi'nin adının ne olduğuna dair çelişkili bilgiler mevcuttur. Bazı kaynaklar adının Nahman diğerleri ise David olduğunu belirtir.

Ester Kira

'nın ölmeden önce sığındığı, III. Murad ve III. Mehmed'in vezir kaymakamlarından Halil Paşa, Passi'nin kendisidir.

Şlomo Alkabes

Şlomo Alkabes

ya da diğer adıyla Salomon ben Moşe ha-Levi, 1505'te doğdu, 1529'da Safed'e taşındı ve 1584'te bu şehirde öldü. Ünlü Kabalist ve mistik şairlerden olan Alkabes, bir Şavuot bayramı gecesi Yosef Karo ile birlikte Tevrat'ı inceledi. Bu zamandan sonra Şavuot bayramı gecesinde uyanık kalarak Tevrat okumanın gelenekleştiği anlatılır. Bu gelenek günümüzde de devam etmektedir. Alkabes'in el yazmalarından çoğu ölümünden sonra kaybolmuş olsa da bir kısmı hala Paris ve Moskova müzelerinde bulunmaktadır.Ed. St., "Alkabez", EJ, Vol.2, s.365 Leha Dodi isimli ilahisi tüm Yahudi cemaatlerince benimsenerek 1584'te dua kitaplarına girmiştir ve dört yüz yılı aşkın bir süredir değişik ülkelerde değişik melodilerle okunmaya devam edilmektedir. Başlıca eserleri şunlardır: :Tevrat yorumları: Ayyelet Ahavim, Sores Yisai, Manot ha-Levi, Divrei Slomo :Diğer eserleri: Amarot Tehorot, Beit Adonai, Beit Tefilla (yılın tüm dualarının anlaşılabilir yorumu), Beit ha-Levi (Pesah Hagadası'nın yorumu) :Vaazları Or-Tzedikim isimli kitapta derlenmiştir.

Jozef Ben Efraim Karo

Yosef Karo (veya Yosef ben Efraim Karo)'nun 1488'de İspanya'nın Toledo şehrinde doğduğuna inanılmaktadır. Bir varsayıma göre ailesinin Elhamra Kararnamesi'nin ardından Portekiz'e kaçmasıyla bu ülkede doğmuştur. 1497'te Portekiz'den gelen Yahudi göçmenlerle birlikte İstanbul'a gelen Karo, bir süre Niğbolu, Selanik ve

Edirne

'de de yaşadı ve 1575'te Safed'de vefat etti. Niğbolu'daki Plevne Sinagogu'nda hahamlık unvanı alan Karo,

Edirne

'ye yerleşip burada birçok Talmud üstadı yetiştirdi. Yeşiva ve Bet-Din'in başkanlığını yürüten Karo, dev yapıtı olan Beit Yosefi

Edirne

'de yazmaya başladı, 1536'da Safed'e yerleşti ve yirmi yıl sonra bu eserini Safed'de tamamladı. Bu eseri, "sadece bilginlerin istifadesi için" hazırlayan Yosef Karo, "herkesin faydalanabilmesi, neleri yapıp neleri yapamayacağını bilmesini sağlamak" için Şulhan Aruh'u yazdı.

Yaakov Beirav

1474'te İspanya'da doğup Fas ve Mısır'da hahamlık yapan

Yaakov Beirav

(veya Yaakov Berab), Osmanlı topraklarındaki Safed'e göç edip 1538'de Sanhedrin'i canlandırmak için çaba sarfetti. Sanhedrin'in kurulmasındaki ilk aşama, gerekli hahamların atanmasıydı. Beirav, Yosef Karo ve Moşe Trani gibi bilginleri ikna ederek Semiha aldıysa da bunu ne Kudüs Hahambaşısı'na ne de diğer hahamlara onaylatabildi. Beirav, özel bir meseleden dolayı Osmanlı hükumetince kovuşturmaya uğrayınca ülkeyi terk etmek zorunda kaldı ve böylece Sanhedrin'i canlandırma çabaları askıda kaldı.

Yakup ben David Tam ibn Yahya

1475'te Lizbon'da doğan Yakup, 1496'da babasıyla birlikte Portekiz'den İstanbul'a yerleşti. Türkçe, Arapça ve İspanyolca'yı iyi bilen ibn Yahya'nın responsalarının büyük bölümü 1541 büyük İstanbul yangınında yok olduysa da ayakta kalmayı başaranlar, ölümünden sonra 1542'de Oholei Tam adıyla yayımlandı. İlk Matbaa Bütün araştırmacıların kabul ettiğine göre, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki ilk matbaa, Yahudiler tarafından Kuştada yani İstanbul'da kurulmuştur. Araştırmacıların uzlaşamadığı konu basılan ilk eserin tarihidir. Binlerce katip ve hattatın işsiz kalma riski bulunduğundan Arapça harflerle basım yapılmasına izin verilmiyor, baskılar İbranice veya Latince yapılıyordu. Basılan ilk kitap Toledolu din bilgini Yakub ben Asher'in Sefer Aturim le Ribi Yaakov ben Arosh isimli eseriydi. ==Cemaat

Yaşam

ıÖrgütlenme ve yönetim İspanya ve Portekiz'den gelip Osmanlı İmparatorluğu'na yerleşen Yahudi topluluklar genel olarak köklerine veya geldikleri bölgelere göre cemiyetlere ayrılmıştı. Her bir cemiyet kendi içinde özerk olup kendi hahamları, öğretmenleri, Talmud Tora ve Hevra Kadişa gibi dini kurumları, hayır kuruluşları ve hatta bazen Bet-Dinleri vardı. Sırf İstanbul'daki cemiyetlerin sayısı 30 ila 40 arasında olup şehrin Yahudi nüfusu 50.000 civarındaydı. Cemiyetlerin sinagogu Büyük Bet-Din anlamına gelen Bet-Din HaGadola bağlıydı Hahambaşılık makamının sadece bir cemiyeti ya da bazı cemiyetleri mi yoksa tüm Osmanlı Yahudilerini mi temsil ettiği tam olarak bilinmese de, fiili olarak Osmanlı Sarayı nezdinde Moşe Kapsali veya Eliyahu Mizrahi gibi İstanbul Hahambaşılığı ülkedeki bütün Yahudilerin muhatabıydı.

Ticaret

Hem responsalardan hem de seyyahların ifadelerinden, Osmanlı İmparatorluğu'nun iç, dış, kara ve deniz ticaretindeki Yahudi mevcudiyeti anlaşılmaktadır.

Genel

Yaşam

Yahudiler istedikleri yere seyahat edebiliyor, evde veya sokakta özgürce çalışabiliyorlardı. Yahudiler dindaşlarına dilencilik yaptırmıyor, evden eve giderek, topladıkları parayla fakirlerini geçindiriyorlardı. 16.yy'da Osmanlı hakimiyetinde altın çağını yaşayan Osmanlı Yahudileri, 17.yy'da kültürel ve ekonomik anlamda çöküşe geçti. Bernard Lewis'e göre Yahudilerin gerilemesinin sebebi "tırmanan ayrımcılık, azalan hoşgörü, vahimleşen maddi ve fikri fakirlikti". Osmanlı Yahudilerinin Avrupa ile temasları azaldı ve bu nedenle yeni gelişmelerden haberdar olunmamaya başlandı. Ayrıca, Avrupa'da kullanılan İspanyolca yerine Yahudilerin dillerinin Ladinoya dönüşmesi ve Latin alfabesi yerine İbrani alfabesinin kullanılması hem ticari hem kültürel ilişkilere darbe vurdu. Sarayda yüksek mevkilerde bulunan Yahudi doktorlar yerlerini zamanla siyasette uzmanlaşan Rum doktorlara bıraktı, Avrupa'nın desteğiyle de ticaret Hristiyan azınlığın eline geçti.

Sabetay Sevi

7 Temmuz 1626 tarihinde (İbrani takvimine göre 9 Av 5386'da) Mora'dan İzmir'e göç eden Aşkenaz bir ailede doğan

Sabetay Sevi

, küçük yaşta din kitaplarına merak sardı. 15 yaşına geldiğinde, "öğrenmekten çok öğretecek" kapasiteye gelen Sevi, Tevrat ve Talmud'u ezbere biliyor, Kabala'yı inceliyor ve Zohar ile ilgileniyordu. Selanik'i terk etmek zorunda kalan Sevi, İstanbul'a gelince burada 9 ay barınabildi. Rüyasında mesihle evleneceğini gördüğünü söyleyen Polonyalı hafifmeşrep bir kadın olan Sara, rüyasını herkese tekrarlamaktaydı. Sara ile evlenen Sevi, bir rivayete göre, fakir Kudüs halkı için topladığı paraları Sara'yı getirtmek ve görkemli bir düğün yapmak için harcamıştır. Gazzeli Natan isimli bir genç, bir peygamberin ortaya çıkıp mesihin geleceğini haber vermesi inancına dayanarak Sevi'nin mesih, dolayısıyla kendisinin peygamber olduğunu iddia etti. Natan, kurtuluş gününden sonra olacakları şöyle anlatıyordu: Mesih'in geldiği haberi Orta ve Kuzey Avrupa'da da heyecan yaratmıştı. İstanbul Hahambaşılığı'nın uyarılarına rağmen bir girişimde bulunmayan İzmir Hahambaşılığı'nın durumu kontrol altında tutma çabaları da bir sonuç vermedi. Sevi, sinagoglarda okunan bazı dualarda Sultan'ın adının kullanılıp şükran bildirilmesi gereken geleneği değiştirip kendi adının okunmasını emretti. Yasağa izin veren ve günahı mübah kılan Sevi, 15 Sivan 5426 (18 Haziran 1666)'nın kurtuluş günü olduğunu ileri sürdü. Gerek Saray'a sunulan raporlar doğrultusunda, gerekse İstanbul Yahudi Cemaati'nin şikayetleri sonucunda zincire vurulan Sevi, İstanbul'a getirilip Köprülü Fazıl Ahmed Paşa'nın başkanlığında Divan huzuruna çıkarıldı. Çok daha hafif cezalara idam cezası verilirken Sevi'nin zindana atılması, muhtemelen bir kahraman yaratılmak istenmemesindendir., hücreden çok bir ziyaret yerine dönüştü. Polonya cemaatlerini temsilen gelen zamanın ünlü hahamlarından Nehamya ha-Kohen, "Sabetay ile Mesih arasında herhangi bir ilgi görmediğini" açıkladı. Sevi'nin Müslümanlığa geçmesine sevinenler arasında Yahudiler de bulunmaktaydı. İstanbul hahamlarının İzmir Yahudi Cemaati'ne gönderdiği mektupta şöyle yazmaktaydı: Din değiştirdikten on yıl sonra 17 Eylül 1676'da ölen

Sabetay Sevi

'nin ideolojisi özellikle üç ülkede gelişti: Türkiye (Selanik, İstanbul ve İzmir), İtalya (Leghorn ve Modena) ve Polonya.

Devlet hizmetinde Yahudiler

I. Ahmed döneminde, İspanya ile müzakere akdi için gönderilenler arasında Gabriel Buenaventura isimli bir Yahudi de bulunmaktaydı. 1699 Karlofça Antlaşması görüşmelerine katılanlardan birisi de, 1675 yılında İstanbul'a yerleşmiş, Kara Mustafa Paşa'nın özel hekimi İsrael Konegliano'ydu. Ruslara karşı bir anlaşma önermek için gönderilen İsveç Kralı XI. Charles'ın elçisi ile temas kurması için, Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa, Moiz ben Yuda Bebri'yi görevlendirdi. Moiz ben Yuda Bebri'nin ölümünün ardından görevi oğlu Yuda Bebri devraldı.

Nüfus ve ikamet bölgeleri

IV. Murad'ın Eyüp, Galata ve Üsküdar yörelerinde yaptırdığı nüfus sayımına göre 9990 Müslüman, 304 Rum, 17 Frenk, 27 Ermeni ve 957 Yahudi mahallesi bulunmaktaydı. Karay seyyahlardan Samuel ben David (1642) Karayların Haliç'in iki yakasındaki Balat ve Hasköy'de, Benjamen Behar Eli Yeruşalmi ise hemen hemen tamamının Hasköy'de yaşadığını belirtmektedir. İstanbul'da bulunan İtalyan göçmeni Yahudiler sinagog ve cemaatleri yakın ilişkide oldukları Sefaradlarla birleşti. 1648 Kmielnitzki katliamı kurtulabilen veya Kazaklar tarafından tutsak alınan Yahudilerin İstanbul Yahudi Cemaati'nce satın alınarak kurtarılmasıyla İstanbul'a yüzlerce Aşkenaz gelmiştir. 17.yy'da İstanbul'un muzdarip olduğu yangınlardan Yahudiler de zarara uğradılar ve başka muhitlere taşınmak zorunda kaldılar. Böylece 16.yy'da kullanılan köken-sinagog kavramı 17.yy'da ikamet yeri-sinagog kavramına dönüştü. Evliya Çelebi, 22 Mayıs 1606'da Yahudi mahallesinde çıkan yangında binlerce ev kül olunca Yahudilerin Hasköy'e nakledildiğini, Hasköy'ün yerli Yahudileriyle birleşip 11.000 kişilik yirmi cemaat oluşturduklarını nakleder. 1618'de çıkan Bedesten yangını Zeytun Sinagogu'nu küle çevirince buradaki Yahudiler Ortaköy'e nakledildiler. 2 Eylül 1633 yangınında Yahudi mahallesinde 20.000 kadar ev kül olunca Yahudiler başka mahallelere taşınıp Romanyot sinagoglarına kaydoldular.

Evler

i yananlar, Üsküdar'da Sultan'ın bahçelerinde ağırlandılar. 1618'de Galata'dan başlayıp hızla yayılan veba salgını sırasında Yahudiler Üsküdar'a göç etti. Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde 1625'te Üsküdar'da bir Yahudi mahallesi bulunduğundan bahsedilir.

Bazı fermanlar

17.yy'da çıkarılan fermanlardan Yahudileri ilgilendirenlerden bazıları şunlardır: * 4 Zilhicce 1013 (24 Nisan 1605): Yahudilerin esir satışına kısıtlamalar getirildi. * Şevval 1011 (Mart 1603): Yahudilerin sinagogları yandığı takdirde yenisinin inşasına izin verildiği tekrarlandı; Yahudilerin "tasvir ve mihrap bulunmayan evlerinde Tevrat okuyabilecekleri" hükme bağlandı.

17.yy'da İzmir

İzmir'de Yahudiler

Yeni Ahit'te yazılanlardan anlaşıldığı üzere miladın ilk yıllarında İzmir'de Yahudi nüfusu bulunmaktaydı. 2. veya 3.yy'a ait olduğu sanılan bir kitabede "sinagogun anası" diye tanımlanan Rufina isimli bir kadının var oluşu bu dönemde İzmir'deki Yahudi varlığının kanıtıdır. Fakat Ortaçağ'dan başlayarak 13 asır boyunca İzmir'de bir Yahudi mevcudiyetine dair kanıt bulunmamaktadır. Galante'ye göre bunun sebebi, sık sık gerçekleşen depremler, veba ve kolera salgınları ve savaşlardır. İzmir'de örgütlenmiş bir Yahudi cemaatinden ancak 1605 yılından itibaren bahsedilebilir. Özellikle 1604-1620 yılları arasında Selanik'te gerçekleşen yangın ve salgınlar sonucu Yahudiler İzmir'e göç etmeye başlayınca Ege ve Akdeniz ticaretinin merkezi Selanik'ten İzmir'e kaydı. 1631'de 7000 olan Yahudi nüfusu 1675'te 15.000'e kadar yükseldi.

Sinagoglar

1620'de İzmir'de Etz Ahayim, Portugal, Geruş, Mahazike Tora, Şalom ve Talmud Tora isimli altı sinagog bulunmaktaydı. Bunlardan üçü Selanik kökenlilere ait olup Haham

Jozef Eskapa

tarafından, diğer üçü ise İstanbullu Haham İsak ben Meir Levi tarafından yönetiliyordu. Bu sinagogların yanı sıra, Pinto ailesince yaptırılan Pinto sinagogu, Bakış ailesince yaptırılan Bakış sinagogu ve

Sabetay Sevi

'nin mesih olduğunu İzmirlilere ilan eden Haham Moiz Galante tarafından yaptırılan Galante sinagogu mevcuttu.

Jozef Eskapa

İzmir Yahudileri, köken olarak başka şehir ve yörelerden geldikleri için kendilerine ait farklı geleneklere sahipti. Yahudi zümreler arasında karışıklığı azaltmak ve gündelik ortak yaşam kurallarını düzenlemek için Takanotlar hazırladı. Bu bağlamda, cemaat bireylerinden alınacak vergilere katılım paylarını bir esasa bağladı ve cemaatin dini ve idari işlerini yürütecek meclisler kurdu.

Jozef Eskapa

'nın iki ünlü eseri Roşe Yosef ve Hohen Mişpattır. 1663'te tekrarlanan veba salgınında, aralarında Hahambaşı Haim Benveniste'nin de bulunduğu Yahudiler bu sefer Pınarbaşı'na göç etti.

İzmir'de ilk matbaa

Şehirde ilk İbranice matbaa 1658'de Abraham ben Yididya Gabay tarafından kuruldu ve ilk kitap olarak

Jozef Eskapa

'nın Roş Yosef isimli eseri basıldı. İzmir'in bu alandaki gelişimi,

Sabetay Sevi

hareketinin oluşturduğu kararsızlık döneminde durakladı. Günlük ibadetlerini dahi yerine getiremeyecek kadar İbranice'yi unutan Yahudi halkın ana dili zamanla Ladino'ya dönüştü. 1763'te de Hebron Yahudilerinin borçlarını karşılayabilmek için dolaylı bir vergi daha ekledi.

Edebiyat

18.yy Osmanlı Yahudi edebiyatı üç bölümde ele alınabilir: # İbranice eserler, # Ladino çeviriler, # Ladino özgün eserler. 1714'te Kudüs'ten İstanbul'a gelen Yaakov ben Meir Kuli, Yahudileri, atalarının dinlerine döndürebilmek için din kurallarının halkın anlayacağı bir dilde tekrar yazılması gerektiğine inanmaktaydı. Bu fikirle yola çıkan Kuli, 1730'da, "Doğu Sefaradlarının Ansiklopedisi" ya da "İbranice anlamayanların kitabı" olarak da anılan "yabancı dil konuşan kavim" anlamına gelen Me'am Lo'ezi yazıp yayımlamaya başladı. Uzun yıllar boyunca bu kitap yüzlerce Sefarad Yahudisinin tek okuma kaynağı oldu; hatta bu eseri okumak dini bir görev sayılıyordu. Tevrat'ı, Şulhan Aruh'u ve aralarında Osmanlı Sultanlarının Tarihinin de bulunduğu birçok tarihi, dini ve bilimsel eseri tercüme edip yayımladı.

Müzik

Sefarad göçmenlerinin yeni vatanlarına uyumunun en güzel örneği, müzikteki adaptasyondur. Bugün dahi Yahudi ayinlerinde Türk Musikisi makamlarıyla bestelenen dua ve ilahiler kullanılır. Örneğin: * Pesah'ın ilk günü: Isfahan * Pesah'ın son iki günü: Acemaşiran * Şavuot: Mahur * Purim: Saba * Hanuka: Uşşak makamlarıyla söylenmektedir. 16.yy'dan başlayarak haham ve şair Şlomo ben Mazaltov ile besteci ve şair Israel Nadjara bir araya gelerek İbrani Tasavvuf ilahilerinden oluşan Maftirim musikisinin temelini atmıştır. Endülüs'te Emeviler döneminde Arap musikisine aşina olan Yahudi besteci ve sazendeler kısa zamanda Klasik Türk musikisine uyum sağlayıp gönülden bağlanarak eserleri ile zenginleştirdiler.

İstanbul Hahambaşıları

Osmanlı yönetiminde Saray'a bağlı bir Yahudi Hahambaşılığı'ndan ziyade, Yahudi yerleşim birimlerinde şehir bazında küçük özerk hahambaşılıklar bulunmaktaydı. Bu hahambaşılıkların en güçlüsü İstanbul Hahambaşılığı'ydı. 18.yy'da İstanbul Hahambaşılığı makamında yer alanların listesi şöyledir: * Haim Kamhi: Yeşivası, hahamların toplanarak tartıştıkları bir kültür merkeziydi. * Yuda Benrey: 1715'te Selanik'ten İstanbul'a göç etti. Bnei Yona eserini yayımladı. * Samuel Levi: 1727'de Hahambaşı oldu. * Abraham ben Haim Rosanes: 1665'te doğdu, 1743'te Kudüs'e göç etti ve iki yıl sonra orada öldü. * Salomon Haim Alfandari: III. Mustafa devrine girilirken İstanbul Hahambaşısı'ydı. * Mair İshaki: Aslen Selaniklidir. * Eliya Palombo: Yad ha-Meleh eserini yazdı. 1762'de Hahambaşı oldu. * Haim Yaakov ben Yakar: 19.yy'ın ilk yıllarına kadar makamında kaldı.

Mevki sahibi Yahudiler

Daniel de Fonseca

1672 yılında Portekiz'in Oporto şehrinde marrano bir ailede doğan Fonseca, papaz olmak için yetiştirildiyse de Yahudiliğini gizlice devam ettirdi. Durumu engizisyon makamlarına aktarılınca Fransa'ya kaçtı. Bordeaux'da tıp eğitimi alan Fonseca, 1702'de İstanbul'a yerleşip, Fransa elçisi gibi yüksek makam sahibi kişilerin özel hekimi ve sırdaşı oldu. 1740'ta ölen Fonseca için Voltaire, "belki de ulusunun tek filozofu" demiştir.

Tobia ha-Kohen

Tobia, II. Mustafa'nın sadrazamı Rami Mehmet Paşa'nın, ardından III. Ahmed'in sadrazamı Baltacı Mehmed Paşa'nın hekimliğini yaptı.

Yeşaya Aciman

18.yy'da ve 19.yy'ın başlarında Osmanlı Maliyesi'nde önemli mevkilerde bulunan Aciman ailesinden

Yeşaya Aciman

, 1730'dan 1773'e kadar I. Mahmud, III. Osman ve III. Mustafa dönemlerinde görev aldı.

Yuda Baruh

I. Mahmud'un Sarrafbaşısı

Yuda Baruh

isimli bir Yahudiydi. Madrid başpsikoposunun ikna etmesiyle Avusturya İmparatoriçesi Maria Theresia, Osmanlı Yahudilerini ülkesinden kovmaya karar verdi. Durumdan haberdar olan

Yuda Baruh

, I. Mahmud'u bilgilendirince, Padişah bir elçi göndererek İmparatoriçe'nin fikrini değiştirmesini sağladı.

Müslüman çoğunluk ve Hristiyanlarla ilişkiler

18.yy'da da, bazı bireysel ve yerel münferit olaylar dışında, Yahudilerin Müslümanlarla ilişkileri olumlu geçti; Yahudilerin, dış ticaretteki başarılarını sahiplenen yabancı elçiliklerin himayesindeki Hristiyanlarla sorunu vardı. Bu tür baskı ve suçlamaların önüne geçmek çoğu kez ancak Padişah fermanlarıyla gerçekleşebilmiştir. Bu kurum daha sonra denizde hastalanıp veya kaza geçirip karada ölenlerin masraflarını da karşılamaya başladı.

Doğal afetler

18.yy'da İstanbul'da gerçekleşen 60'a yakın büyük yangın, şehrin demografik dağılımını etkilemeye devam etti. 1715 yangınında evleri yok olan birçok Yahudi Hasköy'ün Piri Paşa semtine yerleşti. 1740 yangınından sonra evlerinin tekrar inşa edilmesine izin verilmeyen Yahudiler özellikle Ortaköy, Galata ve Üsküdar'a taşındı. 1756 Cibali yangınında 800'den fazla ev kül olunca Yahudiler Galata, Ortaköy ve Kuzguncuk'a kaymaya başladı.

Edirne

1751'de Hahambaşı seçilen Eli Geron zamanında

Edirne

'de 13 özerk sinagog bulunmaktaydı. Her 1282 gram kaşer ete eklenen gabella geliri sadece muhtaçlara yardım için kullanılmak üzere bir fon oluşturuyordu. Bazı İstanbullu Yahudiler, "şehrin yabancısı" olduğu gerekçesiyle bu vergiyi ödemek istemeyince anlaşmazlık çıktı. Bu olay üzerine Sultan bir ferman yayınlayıp fakirleri gücendiren bu eylemin derhal kesilmesini ve herkesin vergisini ödemesini buyurdu.

Bazı fermanlar

Giysiler

* 1701'de Daltaban Mustafa Paşa, Yahudilerin ve Hristiyanların sarı ayakkabı ve kırmızı kalpak giymelerini yasakladı. * 14 Nisan 1729'da III. Ahmed, Müslümanlar için imal edilen kavukların Yahudilerin külahlarına benzemeyecek şekilde yapılmasını buyurdu. * Haziran 1757'de III. Mustafa, zimmilerin giysilerinin Müslümanlarınkine benzememesi gerektiğini emretti. Aynı fermanda zimmilerin özel bir izin olmadıkça ata binmesini ve üç çift kürekli kayık kullanmasını yasakladı.

Evler

12 Temmuz 1725 tarihli fermanla Müslüman evlerinin sekiz metreyi, zimmi ve Yahudi evlerinin altı metreyi geçemeyeceği bildirildi.

Şarap ve üzüm satışı

I. Mahmud, 28 Ocak 1732 tarihli fermanla şarap ve rakıların Yahudi gemilerine yüklenmesini yasakladı. Yahudilerin başvurusu üzerine dört ay sonra dini gereksinimlerde kullanılmak ve meyhanede kullanılmamak üzere 10 kg şarap satışına ve nakliyatına izin verildi. Aynı Padişah, 23 Ağustos 1751'de, zimmilere bir kadehi dolduracak kadar dahi üzüm satılmasını yasakladı.

Üsküdar-Bağlarbaşı mezarlığı

1712 yılında Yahudilere ait

Üsküdar-Bağlarbaşı mezarlığı

üzerinde Ermeniler hak iddia edince III. Ahmed kapsamlı bir araştırma yaptırıp bir fermanla mezarlığın Yahudilere ait olduğunu belirtti. ==19.yy dağılma dönemiYahudilere etkileri III. Selim, İstanbul Yahudi Cemaati'nin bahriyeli olarak görev yapmak üzere orduya Yahudi göndermesini istedi ve böylece Yahudiler ilk defa vatan savunmasında yer almış oldular. Daha sonra, 25 Kasım 1804, 1 Şubat 1808 ve 3 Ocak 1809 tarihlerinde yayınlanan fermanlarla Yahudiler bahriyeli sağlamaktan muaf tutuldu. Öte yandan, Napolyon, Filistin Yahudi Cemaati lideri Hayim Farhi ile temasa geçip bazı vaatlerde bulunduysa da Farhi bu vaatleri geri çevirip Akka savunması yer aldı. 1807'de Osmanlı hükumeti Rusya'ya savaş ilan etti. Ruslarla müttefik olan İngilizler İstanbul önlerine demirledi. Hükümet, savunmasını sağlamlaştırmak amacıyla İstanbul etrafına hendek kazılması için vatandaşları yardıma çağırınca, Yahudiler "bir Şabat günü olmasına aldırmayarak" yardıma koştu.

Sultan II. Mahmud dönemi (1808-1839)

1821 Yunan İsyanı arifesinde donanmanın kuvvetlendirilmesi için bahriyeli sayısını artırma kararı alan hükumet, İstanbul Yahudi Cemaati'ne başvurarak Hasköy ve Balat'tan da orduya katılacak 30'ar Yahudi istedi. Fener Ortodoks Patriği Gregoryos'un ayaklanmayla ilgisi olduğu anlaşılınca Patrikhane kapısına astırıldı. Galante'nin anlattığına göre, infazda yer alan Sadrazam Benderli Ali Paşa, kalabalıkta Yahudiler görünce "işte sizin ve bizim düşmanımız asıldı" deyip cesedin denize atılmasını emretti. Mutal, Biçaçi ve Levi ismindeki üç Yahudi Sadrazam'ın isteğini yerine getirince, bundan gücenen Mora Rumları, öç almak için birçok Yahudi cemaatine zarar verdi. 15 Haziran 1826'da Vaka-i Hayriye ile yeniçerilerin kaldırılması, Yahudiler için yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Son yıllarda tamamen yozlaşan yeniçeriler sudan bahanelerle Yahudi mahallelerini yağmalayıp haksız kazançlar sağlıyordu.

Isaiah Aciman

Aciman ailesinden son olarak

Isaiah Aciman

1808'de banker oldu. Yeniçerileri desteklediği iddiasıyla 1820'de servetine el konulan Aciman, Kıbrıs'a sürüldü. Yeniçeri ocaklarının kaldırılmasından sonra da idam edildi.

Ezekiel Gabay

1811 yılında Bağdat Valisi Küçük Süleyman Paşa'nın liderliğindeki ayaklanmayı bastırmakla görevli Talat Paşa'ya büyük yardımları bulunan

Ezekiel Gabay

, Saray'a Sarrafbaşı olarak atandı. ve Artin Kazas Rodos'a sürüldü. ve mali konularda tavsiye aldığı Moiz Karmona bir banka kurdu ve ölünce yerine torunu Behor geçti. Yeniçeri ocaklarının para işlerini de yürüten Karmona, maaşları kontrol eder, Yeniçeri ağalarına avans verirdi.

Sultan Abdülmecid dönemi (1839-1861)

Abdülmecid döneminde Yahudi Basını doğdu. 1843'te ilk Ladino gazete olan La Buena Esperansa (İyi Ümit), İzmir'de Rafael Uziyel Pinserle tarafından yayımlanmaya başlandı. Aynı kişi, 1846'da Şaaret ha Mizrahı (Doğu'nun Kapıları) yayımladı. Bugünün "gazete" kriterlerine uygun ilk gazete 1860'da Yehezkiel Gabay'ın başlattığı El Jurnal Israelittir. 1847 yılında, Yahudi gençlerin kaşer yemek bulamamaları nedeniyle okula devam edemediğini öğrenen Abdülmecid, Kuleli Askeri Lisesi'nde "haham gözetiminde kaşer mutfak açılmasını ve Yahudi öğrencilerin Cumartesi okula gelmemelerini" emretti. 1840 yılında Şam ve Rodos'ta gerçekleşen büyük çaplı kan iftirası olayları nedeniyle Abdülmecid 28 Ekim 1840'ta bir ferman yayınlayıp Yahudilerin rahat bırakılmasını emretti:

Sultan Abdülaziz dönemi (1861-1876)

Osmanlı Yahudilerinde aydın-bağnaz çekişmesi

19.yy'a girildiğinde Osmanlı Yahudileri, yabancı dil öğrenmeyi dinden çıkmak gibi görecek kadar cehalet içindeydiler. Avrupa ile temas halinde olan Avram Kamondo, Avrupa'daki yeniliklerden kendi cemaatinin de faydalanmasını istediğinden 1830'larda cemaatin laik yönetimini eline aldı. Kamondo, Türkçe, Fransızca ve İbranice'nin okutulacağı bir ilkokul fikrini Piri Paşa'da 23 Kasım 1854'te hayata geçirdi. Akriş yanlısı iki kişinin 1 Kasım 1862'de Kamondo'nun yalısını basmasıyla başlayan olaylar, Haham Akriş'in hapsedilmesi, bazı hahamların dilekçe sunmasıyla Akriş'in serbest bırakılması ve Hahambaşı Yakup Avigdor'un görevden alınmasıyla devam etti.

Hahamhane Nizamnamesi

Yahudiler arasındaki anlaşmazlıklardan bezen Padişah,

Edirne

Hahambaşısı

Yakir Geron

'u İstanbul Hahambaşısı olarak atadı ve Yahudi cemaatinin bir reform tasarısı düzenleyerek hükumete sunmasını istedi.

Hahamhane Nizamnamesi

'nin hazırlanması için 12 laik 4 hahamdan oluşan bir komisyon seçildi.

Hahamhane Nizamnamesi

15 Mayıs 1865'te yürürlüğe girdi. Beş bölümden oluşan nizamnamede 48 madde bulunmaktaydı. Ana bölümler şunlardır: # Hahambaşının seçimi # Hahambaşının görevleri # Genel Kurul'un seçimi ve görevleri # Laik Kurul'un seçimi ve görevleri # Dini Kurul'un seçimi ve görevleri Nizamnameye göre Hahambaşı 30 ila 70 yaşları arasında olmalıydı. Sefarad Yahudileri, Romanyot bir Hahambaşı istemediklerinden bu vergiyi ödemediler. Osmanlı İmparatorluğu'nda asırlar boyunca Yahudileri Saray'da temsil eden resmi biri bulunmadı. 22 Şubat 1825 tarihli Takvim-i Vekayi gazetesi, Rum ve Ermeniler gibi Yahudilerin de Saray nezdinde resmen tanınması için Sultan'dan rica ettiklerini yazar. İlk resmi Hahambaşı Abraham Levi'nin ölümünün ardından bu mevkiye Samuel Haim getirildi fakat yabancı uyruklu olduğu anlaşılınca görevden alındı. Samuel'i Moşe Fresko, Yakov Bahar David, Haim Hakohen ve Yakup Avigdor takip etti. Yakup Avigdor, 1874'te 80 yaşında öldü.

Yakir Geron

1813 doğumlu

Edirne

li

Yakir Geron

, 1835'te

Edirne

Hahambaşısı oldu. 1846'daki

Edirne

yangınında hasar gören sinagogların tadilatı için Padişah'ın ferman çıkarmasını sağlayan Yakir, İstanbul Yahudilerinden topladığı bağışları yangında evsiz kalan

Edirne

Yahudilerine dağıttı. 7 Ekim 1869'da Sultan Abdülaziz'i ziyaret eden III. Napolyon'un eşi Eugenie de Montijo,

Yakir Geron

'u huzuruna davet etti ve Yakir'in Yahudi İspanyolcası konuşması İmparatoriçe'yi etkiledi ve şöyle konuştu: "Misafiri bulunduğum bu ülkede ana dilimi bulmak ve konuşmak ne saadet".

Yakir Geron

'a yöneltilen en önemli eleştiri, İzmir Hahambaşısı Haim Palaçi'ye karşı tavrıdır. Kendisinin başkanlık ettiği bir toplantıda Palaçi'nin fikirlerine daha çok önem verilmesi bir kıskançlık yarattı ve Geron, Palaçi'ye karşı cephe aldı. 1870'te birinci derece Mecidiye Nişanı ile onurlandırılan

Yakir Geron

, 1872'de Laik Kurul içindeki anlaşmazlıklardan sıkılınca istifa etti. Kudüs'e yerleşip bir yeşiva kuran Geron, 11 Şubat 1874'te öldü. Bu muhtıranın 6 ila 8. sayfalarının özeti şöyledir. Böylece gayrimüslim halkın haklarının korunmasının görüşüldüğü konferansa en güzel cevap Yahudilerden gelmiştir. ulus genelinde coşkuyla karşılandı. Anayasa'nın ilk maddesinde Osmanlı İmparatorluğu'nun "çok yapılı, çok uluslu bir devlet" olduğu belirtilir. Kanun-ı Esasi "Osmanlı Devleti uyruğu olan herkesi, din ve mezhebi ne olursa olsun yasalar önünde eşit saymakta, din ve ibadet özgürlüğü tanımaktadır". Osmanlı parlamentosunda görev alan Yahudi mebusların listesi şöyledir: * İstanbul'dan Kamondo Bankası müdürlerinden Avram Aciman * Bağdat'tan Menahem Salah Daniel * Bosna'dan Yaver Disraeli * Yanya'dan Yanya

Ticaret

Mahkemesi Başkanı Daviçon Efendi (Matatya) Levi * İkinci yıl görev almayan Avram Aciman'ın yerine İstanbul'dan Kemal Samuel Molho * Selanik'ten Avram Heyet-i Ayan üyesi olarak Dr. Jak de Castro adına da rastlanmaktadır.

İstanbul İtalyan Musevi cemaati

İtalyan Musevi Cemaati, 1838'de, Castro ailesinden ölen bir kadının cenaze töreni için istenen fahiş ücret sebebiyle çıkan anlaşmazlık sonucu kuruldu.Abraham Elmalek'e ait tarihsiz (muhtemelen 1950 tarihli) notlar Eski genel sekreterlerden Leone Piperno'nun Mayıs 1931 tarihli anılarında yazdığına göre ise cemaat 1862'de kurulmuştur. Galante ve Franco, İtalyan cemaatinin 1864'te örgütlendiğini belirtir. 1861'de Babıali'deki İtalya Krallığı temsilicilerine başvuruldu ve kendilerine, İtalyan vatandaşlığının korunması koşuluyla cemaatin tanınacağı bildirildi. Bunun üzerine cemaat kuruluş tüzüğünü hazırlayıp "Yabancılar Yahudi Cemaati" adını Communita Israelitico-Italiana di Istanbul (İstanbul İtalyan-Yahudi Cemaati) olarak değiştirdi. Cemaat yeni kurulduğunda Karaköy'deki Zülfaris Sokak'ta gayrimenkul edinerek bir sinagog kurdu. Sinagogun hahamı Bensiyon Levi isimli bir Yahudiydi. Mezarlığın kapısında İtalyan Musevi Kabristanı yazısı, iç kapısındaki plakada Abdülaziz'in fermanı bulunmaktadır. 12 Kasım 1825 tarihli fermanla Ortaköy Etz Ahayim Sinagogu tamir edildi. 1890'da Zülfaris Sinagogu, Kamondo Bankası'nın verdiği faizsiz 2900 Lira ile tamir edildi. 19.yy'ın ikinci yarısında inşa edilen sinagoglardan bazıları şunlardır: * Kamondo ailesi tarafından yaptırılan Büyükdere ve Yeniköy sinagogları. * 1900'da Avusturyalı Aşkenazlar için yaptırılan Yüksek Kaldırım Sinagogu. * 1895'te yaptırılan İtalyan Sinagogu. * 1899'da inşa edilen Hemdat İsrael Sinagogu. Ayrıca, Hasköy Musevi Mezarlığı'nın yetersiz kalması üzerine 24 Mart 1837 tarihli fermanla 200 dönüm eklendi.

Balat Or Ahayim Musevi Hastanesi

5 Eylül 1838 tarihli fermanla Yahudiler ve Karaylara bir hastane inşa etme izni verildiyse de maddi imkansızlıklar nedeniyle uzun süre bu izinden yararlanılamadı. Dr. Rafael Delmedico önderliğinde Balat'ta bir Musevi hastanesi fikri gelişti

Hayır kurumları

Alliance Israélite Universelle (AIU) - Alyans okulları

1840'daki Şam vakasının sonucu olarak Fransız ve Alman Yahudileri birlik olup "dini inançlarından dolayı ayrımcılığa maruz kalan Yahudileri -nerede olursa olsun- korumak" amacıyla bir teşkilat kurulması fikrini ortaya attı. Mayıs 1860'ta Fransız yazar ve edebiyatçıları bir araya gelerek Alliance Israelite Universelle (AIU) isimli cemiyeti kurdu. 1861'de 850 olan üye sayısı 1866'da 4610'a ulaştı. Kurum, "dünyanın neresinde olursa olsun Yahudilerin karanlık, cehalet ve fakirlikten kurtulabilmelerinin ancak dil, müspet ilim ve teknik bilgi temellerine dayalı çağdaş bir eğitim sistemi uygulaması ile mümkün olacağı" esasıyla hareket etti. Bu okulların maddi ihtiyaçlarının bir kısmı AIU fonlarından, bir kısmı da durumu müsait yerel cemaat yönetimlerinden tedarik ediliyordu. Eğitim ve kültür alanlarında yaptığı başarılı çalışmalar yadsınmazken AIU iki konuda tenkit edilmiştir: # AIU'in temel dili Fransızca olduğundan, Osmanlı Yahudileri zamanla Türkçe'yi öğrenmeyi ihmal etmeye başlamış, hatta asırlar boyunca koruduğu Ladino dili de yozlaşmaya başlamıştı. # Sunulan mali yardımlar hayırseverlik ruhunu köreltmeye başladı. Örneğin, yardıma ihtiyacı olanlara "Alyans'a git" denmeye başlanmıştı. Alyans okulları Yahudiler için kurulduysa da Celal Bayar ve Rıza Tevfik Bölükbaşı gibi Yahudi olmayanlara da kapısını açık tuttu. Haziran 1924'te, Maarif Vekaleti Yahudi cemaatine anadillerinde mi yoksa Türkçe mi eğitim görmek istediklerini sorduğunda, cemaat Türkçe cevabını verince Fransa'daki genel merkezle bağlar koptu ve okullar Maarif Vekaleti'ne bağlandı.

Yaşam

Askerlik görevi

II. Abdülhamid, 1893 yılında Hahambaşı Moşe Levi'yi huzuruna çağırarak Yahudilerin orduya katılması arzusunu dile getirdi. Bundan şeref duyan Moşe Levi konuyu Dini Kurul'a taşıdı ve Kurul bunu memnuniyetle onayladı.

İlk konsolosluklar

Osmanlı İmparatorluğu, ilk konsolosluğunu 1806'da Londra'da açtı. İlk Osmanlı konsolosu Rum bir kaptan olan Giritli Todori Şubat 1907'de görevinden ayrılınca, bu makama aynı yılın Mart ayında İsak Natali isimli bir Osmanlı Yahudisi atandı. 19.yy sonlarında, aralarında Napoli Konsolos vekili Nesim Gürcü, önce Cenevre ve sonra Volos Konsolosu Israel Cohen, Braila Konsolos vekili Vitali Rossano, önce Sunna ve sonra Trieste Konsolos vekili Moiz Hanalel'in bulunduğu bazı Osmanlı Yahudileri Osmanlı Konsolosu veya vekilliği görevi üstlenmiştir.

Türk Yahudi basını

Türk Yahudi gazeteleri, yayınlandıkları dilin farklılıklarına rağmen hem Osmanlı hem Cumhuriyet döneminde hep milli çıkarların yanında yer almıştır. Ayrıca bu gazeteler Sefaradların Osmanlı'ya kabulünün 400. yıldönümünde yani 1892'de başlattığı yayın kampanyasıyla bu olayı yurtdışındaki Yahudilere taşımayı başarmıştır. * 1833 Hasköy yangını 5000 Yahudinin 1000 evini yuttu. ;Salgın Veba, kolera ve çiçek gibi salgın hastalıklar en çok Yahudilerin üçte ikisinin yaşadığı Hasköy'ü etkiledi. Moşe Levi böylece hem İstanbul Hahambaşısı hem de "Togarma (Türkiye) Hahambaşı Kaymakamı" sıfatlarına mazhar oldu. Moşe Levi, Kuzguncuk ve Piri Paşa ilkokullarını açıp AIU İstanbul Komitesi çalışmalarına hız ve düzen getirdi. Amacı muhtaçların giyim ihtiyacını karşılamak olan Malbişe Anumim hayır kurumunu teşkilatlandırdı. toplantısındaki başarısızlık sonucu ücret ve yardım ödemelerinin aksaması İstanbul Yahudilerinde ve aydınlarda huzursuzluk yarattı.

19.yy sonunda İzmir

19.yy'ın ikinci yarısında Osmanlı topraklarındaki Yahudiler için kayda değer olaylardan biri, İstanbul, Paris ve hatta Viyana Yahudi basınında da yer alan baş kahramanı İzmir Hahambaşısı Haim Palaçi olan İzmir Yahudi cemaatindeki anlaşmazlıktır. 1852'de İzmir Hahambaşısı olan 1788 İzmir doğumlu Haim Palaçi'nin, kimsenin fikrini almadan cemaati yönetmesi ve yakın çevresinin uygunsuz tasarrufları çoğunluğu rahatsız ediyordu. Kasım 1865'te seçilen yeni kurul idari personeli değiştirdi ve katkı paylarını adil esaslara oturttu. Haim Palaçi'nin 9 Şubat 1868'de ölümünün ardından, Manisa Hahambaşısı Yosef Hakim, Haziran 1868'de İzmir Hahambaşısı olarak atandı. Yosef Hakim'in, Yahudi okullarında İbranice dışında yabancı dil öğretilmemesi gibi tutucu tavırları kitleleri karşısına almasına neden oldu ve Sultan'a iletilen 15.000 İzmir Yahudisi imzalı dilekçeyle görevinden azledildi. 19.yy sona ererken "Kimseye bağlı olmadığı için gerçekleri olduğu gibi ifade edebildiğini" belirten Fransız seyyah Albert Renouard, 1881'de İstanbul'u ziyaret edişinde edindiği izlenimlerle Yahudilerin durumunu şöyle özetlemektedir: Hem Bulletin de l'Allianceda yayınlanan hem de 1890'lı yıllarda Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan Yahudilerin konu edildiği raporların ayrıntılarından da anlaşıldığı üzere, 19.yy'ın sonlarında da "Osmanlı İmparatorluğu Yahudiler için güven içinde yaşadıkları sulh ve huzur limanı olmağa devam etmiştir". Dipnotlar Sözlük Kaynakça Bibliyografi * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * Ayrıca bakınız * Bizans İmparatorluğu'ndaki Yahudilerin tarihi * Türkiye'de Yahudilik * İslam hakimiyeti altındaki Yahudilerin tarihi

Kaynaklar

Vikipedi

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.

Orta Doğu'daki Yahudi tarihinin listesi
7 yıl önce

altındaki Yahudilerin tarihi İsrail Diyarı'ndaki Yahudilerin tarihi İsrail'in tarihi Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Yahudilerin tarihi Yahudilerin Arap topraklarından...

Kıbrıs'taki Yahudilerin tarihi
7 yıl önce

Cumhuriyeti Tarihi Kıbrıs Yahudileri Larnaka Sinagogu Yunanistan'daki Yahudilerin tarihi Yunanlar The Jewish Virtual Library17 Temmuz 2011 tarihinde Wayback...

Kosova'daki Yahudilerin tarihi
7 yıl önce

kaçan Yahudi mültecilerin buraya varmalarıyla arttı. Osmanlı Padişahı II. Bayezid Yahudilere kucak açtı. Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Yahudiler başta tuz...

Bulgaristan'daki Yahudilerin tarihi
7 yıl önce

Bulgaristan'daki Yahudilerin tarihi MÖ 2. yüzyıla kadar uzanır. Bu zamandan beri her zaman bir Yahudi nüfusu olan Bulgaristan'da Yahudilerin Bulgaristan tarihinde antik...

Yahudi tarihi
3 yıl önce

göre Yahudiler Josephus İslam ve Yahudilik Ünlü Yahudilerin listesi Yahudi Bilimi Yahudiler arasındaki etnik bölünmeler Yahudi mülteciler Yahudilerin Arap...

Bosna-Hersek'teki Yahudilerin tarihi
7 yıl önce

Yugoslav savaşlarını atlatan Bosna-Hersek'teki Yahudilerin zengin bir tarihi vardır. Bosna-Hersek Yahudi cemaatine bağlı 500 kişi Saraybosna, Banya Luka...

Besarabya'daki Yahudilerin tarihi
7 yıl önce

amacıyla devlete ait boş topraklar" dışında Yahudilerin toprak sahibi olmalarına izni yoktu. Yahudilerin, devlet veya özel köşklerde, "içki atölyesi,...

Hırvatistan'daki Yahudilerin tarihi
7 yıl önce

Hırvatistan'daki Yahudilerin tarihi 3. yüzyıla kadar dayanmasına rağmen 10. yüzyıl ve 15. yüzyıla kadar az bilgi bulunur. II. Dünya Savaşı'ndan evvel 20...