Kızıl Ordu'nun tarihi
Sovyetler Birliği'nin askeri tarihi Bolşeviklerin iktidara geldiği 1917 Ekim Devrimini izleyen günlerde başlar. Yeni hükümet Rus İç Savaşı'nda değişik rakipleriyle başa çıkabilmek amacıyla Kızıl Ordu'yu kurdu. 1930'ların sonunda Kızıl Ordu Finlandiya'yı işgal etti, Japonya ve onun güdümlü devleti Mançuko ile sınır anlaşmazlığı nedeniyle kısa süren Halhin Gol Savaşı'nda müttefiki Moğolistan ile birlikte çarpıştı, Molotov-Ribbentrop paktı ile Nasyonel Sosyalist Almanyası ile anlaşarak Polonya'nın bölümlenmesinde rol alarak kuvvetlerini konuşlandırdı, Baltık Devletleri'ni, Romanya'dan Besarabya ve Kuzey Bukovina'yı ilhak etti. II. Dünya Savaşı'nda Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi Almanyası'nın yenilmesini sağlayan ana askeri kuvvet Kızıl Ordu'ydu. Savaştan sonra Almanya'nın bir kısmıyla Orta ve Doğu Avrupa'daki birçok ülkeyi işgal etti, bunlar daha sonra Doğu Bloğu'nun uydu devletleri olmuşlardır.Sovyetler Birliği, Amerika Birleşik Devletleri'ne rakip tek süper güç haline gelmişti. İki ülke arasında süregelen Soğuk Savaş, askeri kuvvetlerin artırılmasına, nükleer silah ve uzay yarışına neden olmuştur. 1980'lerin başında Sovyet silahlı kuvvetleri diğer tüm ülkelerden daha fazla birliğe ve nükleer silaha sahipti. 1991 yılında ekonomik ve politik faktörler nedeniyle Sovyetler Birliği çöktü.
Sovyet silahlı kuvvetleri beş ana kuvvetten oluşuyordu. Resmi önem sıralamasına göre ana kuvvetler şunlardı: Stratejik Füze Kuvvetleri, Kara Kuvvetleri, Hava kuvvetleri, Hava Savunma Kuvvetleri, ve Deniz Kuvvetleri. Diğer iki Sovyet askeri birimi ise İçişleri Bakanlığı'na bağlı milis kuvvetler (MVD Birlikleri) ve KGB'ye bağlı Sovyet Sınır Muhafaza Birlikleri'ydi.
Çarist ve devrimci geçmiş
Şubat Devrimi ile Çar devrilmiş ve yerine 1917'de Rusya Geçici Hükümeti'ni iktidara getirmişti. Bu geçici hükümet de 1917 Ekim Devrimi'yle yıkılacaktı. I. Dünya Savaşı'nda Doğu Cephesi'ne katılarak yorgun düşmüş olan Rus Ordusu parçalanma ve yıkılmanın son devrelerini yaşıyordu. Her ne kadar komuta kademesinde Bolşeviklerin nüfuzu güçlüyse de, subayların çoğu Komünizm'e şiddetle karşı çıkıyordu. Bolşevikler Çarlık Ordusu'nu nefret edilen eski rejimin temel unsurlarından biri olarak gördüler ve bu orduyu kaldırarak yerine Marksist davaya bağlı yeni bir askeri kuvvetin kurulmasına karar verdiler. Dolayısıyla Çarlık Ordusu'nun çekirdeği Rusya Geçici Hükümeti Ordusu'nun ve daha sonra da Beyaz Ordu'nun çekirdeğine dönüştü. Beyaz Ordu Rusya dışındaki müttefik güçlerle (Japonya, Birleşik Krallık, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri) aralıklarla bağlantı kurarak Rus İç Savaşı sırasında Kızıl Ordu ile çarpıştı.28 Ocak 1918'de Bolşevik Lider Vladimir Lenin Kızıl Ordu'nun kuruluşunu içeren kararı verdi. Kızıl Ordu 20.000 kişilik Kızıl Muhafızlar, 200.000 kişilik Baltık Filosu denizcileri ve bir avuç sempatizanı Petrograd karargahındaki askerlerle birleştirerek oluşturuldu. Leon Troçki ilk savaştan sorumlu komiser olarak görev aldı.
İlk Kızıl Ordu eşitlikçiydi ancak disiplini zayıftı. Bolşevikler askeri rütbeleri ve selamlamayı burjuva gelenekleri olarak algıladığından bunları kaldırdı; askerler artık kendi liderlerini kendileri seçiyor ve hangi emirlere uyacaklarına dair oylama yapıyorlardı. Bu uygulama Rus İç Savaşı'nın (1918–1921) baskısı altında ortadan kaldırıldı ve rütbeler tekrar getirildi.
İç Savaş sırasında Bolşevikler Beyaz Ordu diye bilinen devrim karşıtı güçlerle olduğu kadar, yeni Bolşevik hükümetini devirmenin gerekli olduğunu düşünen Rusya'nın Birleşik Krallık ve Fransa gibi eski müttefikleriyle de çarpıştılar. Rakiplerine karşı elde ettikleri ilk zaferler sonrasında iyimserliğe kapılan Lenin Sovyet Batı Ordusu'nun Ober-Ost bölgesinden (Almanların işgal ettiği Rus Çarlığına ait bölgeler) ayrılan Alman Ordusu'nun yarattığı boşluktan yararlanarak batıya doğru ilerlemesi emrini verdi. Bu harekat yeni kurulan Ukrayna Halk Cumhuriyeti ile Belarus Halk Cumhuriyeti'ni içine alarak Çarlık Rusyası'ndan ayrılarak bağımsızlığını ilan eden yeni bir devlet olan İkinci Polonya Cumhuriyeti'nin Sovyetler tarafından işgaline yol açtı. Polonya'nın işgali ve Polonya-Sovyet savaşının başlatılmasıyla Bolşevikler hem yurtta hem de dünyada kapitalist güçleri en sonunda yeneceklerine dair olan inançlarını belirttiler.
Rus Ordusu'ndaki subayların tamama yakını soylu (dvoryanstvo) idi ve çoğunluğa yakını Beyaz Ordu saflarına geçmişti. Bu nedenle İşçi'nin ve Köylü'nün Ordusu ilk başlarda deneyimli askeri liderlerin eksikliğini çekti. Buna çare olarak Bolşevikler 50.000 eski İmparatorluk Ordusu subayını Kızıl Ordu'ya komuta etmesi için silah altına aldı. Aynı zamanda profesyonel komutanların (resmi olarak askeri uzmanlar "voyenspets" diye adlandırılıyorlardı) sadakatini görmek ve eylemlerini kontrol altında tutabilmek için Kızıl Ordu birliklerine siyasi komiserler de atadılar. 1921 yılında Kızıl Ordu dört ayrı Beyaz Ordu'yu yenmiş ve iç savaşa karışan beş yabancı ülke birliğini durdurmuş ama Polonya cephesinde de gerilemeye başlamıştı.
Polonya kuvvetleri 1920 yılının Ağustos ayında başlattıkları Varşova Savaşı ile cesur bir karşı saldırıya girişerek süregelen Bolşevik zaferlerine dur diyebilmişti. Varşova'da Kızıl Ordu beklenmedik bir şekilde çok büyük bir yenilgiye uğrayınca savaşın seyri tamamen değişti ve Sovyetlerin 18 Mart 1921'de imzalanan Riga Antlaşması'nın uygun olmayan koşullarını kabul etmesine neden oldu. Bu, Kızıl Ordu tarihinin en büyük yenilgisiydi.
İç savaştan sonra Kızıl Ordu giderek profesyonellik düzeyi artan bir askeri kurum olmuştur. Beş milyon askerinin çoğuna silah bıraktırıldıktan sonra Kızıl Ordu küçük düzenli bir kuvvet haline dönüştürüldü ve savaş zamanında kolaylık yaratması için bölgesel milis kuvvetleri oluşturuldu. İç savaş sırasında kurulan Sovyet askeri okulları Sovyet gücüne sadık yüksek sayıda subay mezun etmeye başladı. Askerlik mesleğinin prestijini artırma çabası içinde Parti, resmi askeri rütbeleri tekrar getirerek siyasi komiserlerin gücünü azalttı ve tek kişi tarafından komuta edilme prensibini sağladı.
Sovyet askeri doktrininin, ideolojisinin ve yapısının gelişimi
Parti hakimiyeti
Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin ülkenin silahlı kuvvetleri üzerinde hakimiyetini sağlayacak bir dizi yöntemi vardı. İlk olarak, belirli bir rütbeden itibaren ancak bir Parti üyesi komuta seviyesine gelebiliyordu, dolayısıyla Parti disiplinine tabiydiler. İkinci olarak en üst düzey askeri liderler sistematik olarak Parti'nin de en üst kademelerine katılıyordu. Üçüncü olarak da tüm silahlı kuvvetlere dağılmış olan siyasi komiserler ağı ile askeri eylemleri etkileyebiliyordu."Zampolit" denen bir siyasi komutan yardımcısı parti oluşumlarına öncülük ediyor ve askeri birlik içindeki parti siyasetini yürütüyordu. Askerlere Marksizm-Leninizm üzerine dersler veriyor, Sovyetler açısından dış olayları değerlendiriyor ve Parti'nin silahlı kuvvetlerden beklentilerini anlatıyorlardı. II. Dünya Savaşı'nı takiben Zampolit tüm komuta yetkisini kaybetse de kendi birlik komutanının siyasi tavrı ve performansını bir üst siyasi subaya veya kuruma raporlama gücünü elinde tuttu.
1989 yılında tüm silahlı kuvvetler personelinin yüzde 20'yi aşkın bir bölümü Parti ya da Komsomol üyesiydi. Bu oran subaylarda yüzde 90'ı aşıyordu.
Askeri karşı-istihbarat
Sovyet Ordusu tarihi boyunca Sovyet gizli polisi (Cheka, GPU, NKVD, ve diğerleri) tüm büyük askeri birliklerde bulunan Özel karşı-istihbarat bölümlerinin kontrolünü elinde bulundurdu. Bunların en iyi bilineni Büyük Yurtseverlik Savaşı (II. Dünya Savaşı) sırasında yaratılan SMERSH'tir (1943-1946). Her ne kadar bu özel bölümlerin komuta kadrosu bilinse de bu bölümlerin Cheka üyesi ve normal askerlerden oluşan gizli bir muhbir ağları bulunuyordu.Siyasi doktrin
Lenin ve Troçki'nin yönetimi altındaki Kızıl Ordu, Karl Marks'ın burjuvazinin ancak dünya çapında bir proleter devrim ile yenilebileceği söylemine bağlı olduğunu belirtmiştir. Bu amaçla Sovyet askeri doktrininin ilk evrelerinde yurtdışına devrimin yayılması ve dünya üzerindeki Sovyet etkisinin genişletilmesi yönüne ağırlık verilmişti. Lenin, Marks'ın teorisi için deney olarak kullandığı Polonya işgalinde komşu Almanya'da bir komünist ayaklanma umudunu taşıyordu. Lenin'in Polonya seferinin tek sonucu Mart 1919'da Komünist Enternasyonal 'in kuruluşu olmuştu. Bu örgütün tek amacı "mümkün olan her yoldan, silahlı kuvvetler de dahil, uluslararası burjuvazinin yıkılması ve devletin tamamen yokedileceği aşamaya geçiş süreci olarak uluslararası bir Sovyet Cumhuriyetinin kurulması için" mücadele etmekti.Comintern ilkelerine uyarak Kızıl Ordu, Türkistan'ı Sovyet birliğinde tutmak için Orta Asya'da çıkan Basmacı İsyanı'nı güç kullanarak bastırdı. 1921 yılında Gürcistan Demokratik Cumhuriyeti'ni işgal eden Kızıl Ordu, hükümeti devirdi ve yerine bir Sovyet cumhuriyeti kurdu. Gürcistan daha sonra Ermenistan ve Azerbaycan ile zorla birleştirilerek Sovyetler Birliği'nin üye devleti olan Transkafkasya Federal Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuştur.
Dünya komünizmi idealleri Rus İç Savaşı'nın çıkması nedeniyle genel olarak başarılı olamadı ve II. Dünya Savaşı'na kadar tekrar dünya komünizmi için çalışılmadı.
Ordu - Parti ilişkileri
1930'larda Joseph Stalin'in beş yıllık kalkınma planları ve sanayileşme dürtüsü Kızıl Ordu'nun modernleştirilmesi için gerekli olan sanayi altyapısını kurmuştur. Avrupa'da savaş olması ihtimalinin artmasıyla Sovyetler Birliği muhtemel düşmanlarının güçlerine denk gelmesi için askeri harcamalarını üç katına çıkararak düzenli ordusunu da iki katına getirmiştir.Josef Stalin Sovyet askeri yapısına büyük katkısı olan ulusal sanayileşme hareketini başlattı. Ancak daha sonraları Büyük Tasfiye hareketiyle Kızıl Ordu'yu en deneyimli komutanlarından etti
1937'de de ise Stalin Kızıl Ordu'nun en iyi askeri liderlerini ortadan kaldırmıştır. Ordunun kendi idaresine karşı bir tehdit oluşturmasından korkan Stalin aralarında üç ya da beş mareşalin de bulunduğu binlerce Kızıl Ordu subayını hapse göndermiş ya da idam ettirmiştir. Bu uygulamalar, 1939–1940 arasındaki Sovyet-Finlandiya Savaşı'nda ve II. Dünya Savaşı'nda Kızıl Ordu'nun yeteneklerini büyük oranda azaltacaktı.
II. Dünya Savaşı'ndan sonra silahlı kuvvetlerin olağanüstü popülaritesinden korkan Stalin, Mareşal Georgy Zhukov'un rütbesini indirerek ülkeyi kurtarma onurunu tamamen kendisine atfetmiştir. Stalin'in 1953'teki ölümünden sonra Zhukov, Nikita Kruşçev'in güçlü bir destekçisi olarak tekrar ortaya çıkmıştır. Kruşçev, Zhukov'u savunma bakanlığına atayarak ve tam bir Politbüro üyesi yaparak ödüllendirmiştir. Yine de Sovyet Ordusu'nun siyasi alanda çok güçlü olabileceği düşüncesiyle hareket ederek Zhukov 1957 sonbaharında beklenmedik şekilde görevlerinden alınmıştır. Daha sonraları ekonomik reform planlarını sürdürebilmek amacıyla konvansiyonel güçler için harcanan savunma giderlerinde kısıntıya giden Kruşçev silahlı kuvvetlerden iyice uzaklaşmıştır.
Leonid Brejnev'in iktidara geldiği yıllarda silahlı kuvvetlere geniş kaynakların ayrılmasıyla parti-ordu ilişkilerinin güçlendiği görülür. 1973 yılında, 1957'den beri ilk defa olmak üzere savunma bakanı tekrar Politbüro'ya girmiştir. Yine de profesyonel askeri güç tarafından tehdit edildiğini hisseden Brejnev silahlı kuvvetler üzerinde otoritesini kurabilmek için kendi etrafında bir askeri liderlik havası vermeye çalışmıştır.
1980'lerin başında parti-ordu ilişkileri silahlı kuvvetlere kaynak ayrımı konusu nedeniyle gerginleşti. Ekonomik büyümenin tersine dönmesine rağmen, silahlı kuvvetler ileri konvansiyonel silahların geliştirilmesi konusunda çoğu sonuçsuz kalan tartışmalara girmişti.
Mihail Gorbaçov devlet törenlerinde askeriyenin rolünü azalttı. Ekim Devrimi'ni anmak için her yıl Kızıl Meydan'da yapılan askeri geçit törenlerinde Lenin'in Anıtmezarı'nda toplanan protokolün en son sırasına ordu temsilcilerini geçirdi. Gorbaçov, profesyonel askerlerin istekleri yerine, savunmada mantıklı ölçüde yeterli olmaya ve sivil ekonomik önceliklere önem vermeye çalıştı.
Askeri doktrin
Rus ordusunun I. Dünya Savaşı'nda yenilmiş olması Kızıl Ordu'nun ilk yıllarındaki gelişmesini oldukça etkilemiştir. İngiliz ve Fransız orduları zafer kazandıkları stratejilerle yetinirken, Kızıl Ordu yeniden ortaya çıkan Alman silahlı kuvvetlerine paralel olarak yeni taktikler ve kavramlar geliştirip denemeye başladı. Sovyetler kendilerini uygarlık tarihinde tek ulus olarak gördüklerinden önceki askeri geleneğe karşı hiçbir bağlılık duymuyorlardı. İdeolojileri yeniliğe izin ve önem veren bir ideolojiydi.Kuruluşundan bu yana Kızıl Ordu her zaman, yüksek hareketli savaş gücüne önem vermiştir. Bu karar kendi tarihini oluşturan ilk savaşlardan etkilenerek verilmiştir (Rus İç Savaşı ve Polonya - Sovyet Savaşı). Bu iki savaşın da I. Dünya Savaşı'nın statik siper harbiyle yakından uzaktan ilgisi yoktu. Aksine küçük ama motivasyonu yüksek gruplar tarafından yapılan uzun menzilli harekatlardan oluşuyordu ve bazen birkaç gün içinde yüzlerce kilometrelik ilerlemeler oluyordu.
Lenin'in Yeni Ekonomik Politikası nedeniyle 1920'lerde kuruluş yıllarında olan Kızıl Ordu'ya ayıracak çok fazla kaynak yoktu. Stalin'in 1929'da başlattığı sanayileşme hareketiyle bu değişti. Bu politika o güne kadar eşi görülmemiş fonların orduya aktarılmasına olanak vermek için kurulmuştu.
Bu yeni kaynakları kullanan 1930'ların Kızıl Ordusu düşman hatlarını yararak savaşı düşmanın geri hatlarına taşımak için tasarlanmış ve muazzam tank, uçak ve hava indirme birliklerinden oluşan formasyonlara dayalı çok gelişmiş bir hareketli savaş stratejisi geliştirmiştir.
Sovyet sanayisi bu tür operasyonları mümkün kılmak için gerekli olan tank, uçak ve diğer ekipmanı yeterli miktarda karşılayabilmiştir. Sovyet Ordusu'nun gücünü olduğundan fazla göstermemek için şu noktanın dikkate alınması gereklidir: 1941'den önceki Sovyet birlikleri aynı düzeydeki diğer orduların birliklerine göre denk ya da biraz daha kuvvetliyse de, muazzam savaş kayıpları ve savaş deneyimi sonucu yeniden yapılanma ile savaşın son yıllarında durum tersine dönmüştür. Dolayısıyla bir Sovyet tank kolordusu zırhlı araç gücü açısından bir Amerikan zırhlı tümenine karşılık geliyordu, ya da özel olarak güçlendirilmediyse bir Sovyet piyade tümeni genellikle bir Amerikan piyade alayına denkti.
Sovyetler, bir sonraki savaşın çok hızlı bitirileceğini, dolayısıyla savaş öncesi üretilen araç ve ekipmana bağlı olacağı yaklaşımını benimseyen Almanlarla aynı şekilde düşünmüyorlardı. Buna karşılık, savaş sırasında kara ve hava kuvvetlerinin tüm silahlarının tekrar tekrar üretilmesi gerektiğini varsaydıkları için silah üreten fabrikalarını geliştirmeyi tercih ettiler. Dört yıl süren bu savaş Sovyet varsayımının doğru olduğunu kanıtladı.
Kızıl Ordu'nun 1930'ların başlarında hareket gücü yüksek harekatlara verdikleri önem, Stalin'in askeri liderleri de tasfiye etmesiyle sekteye uğramıştır. Yeni doktrinler devlet düşmanı ilan edilen subaylarla özdeşleştirildiğinden, verilen destek azaldı. Birçok büyük mekanize birlik dağıtıldı ve tankların çoğu destek görevi için piyadelere verildi. Alman blitzkrieg'i Polonya ve Fransa'da gücünü kanıtladıktan sonra Kızıl Ordu büyük mekanize birliklerini tekrar kurmak için çılgınca bir çaba içine girdi ancak 1941'de Wehrmacht saldırıya geçtiğinde bu görevi tamamlayamamıştı. Yalnızca kağıt üstünde güçlü gözüken muazzam tank kuvvetleri Barbarossa Harekatı'nın ilk aylarında Almanlar tarafından yok edilmiştir.
Savaşın başlangıcındaki bu felaket sayılabilecek kayıplar karşısında Kızıl Ordu hatırı sayılır şekilde zırhlı birlik kuruluşlarını küçülttü ve en büyük tank birliğini tugay haline getirerek daha basit yönetim tarzına geçti. Yine de çarpışma deneyimi ile gelişen 1930'ların devrimci nitelikteki doktrinleri 1943'ten itibaren Kızıl Ordu'nun inisiyatifi ele almasıyla birlikte başarıyla kullanılmaya başlandı.
Sovyet Ordusunun pratik konuşlanması
Dünya savaşları arası dönem
Lenin'in ölümünü takiben Sovyetler Birliği Troçki ve "dünya devrimi" fikri ile Stalin ve "tek ülkede sosyalizm" fikrinin karşı karşıya kaldığı bir ardıllık savaşımı tuzağına düştü. Parti ve devlet bürokrasisi üzerindeki kontrolü ve gördüğü destek sayesinde Stalin başarılı taraf oldu ve Troçki savaş komiserliği görevinden 1925'te azledildi. Böylece devrimi yurtdışına ihraç etme politikasından vazgeçilerek, ülke olaylarına eğilindi ve olası bir düşman işgaline karşı ülke savunmasına önem verildi.Troçki'nin siyasi ve askeri destekçilerinden bir an önce kurtulmak isteyen Stalin, 1935 - 1938 yılları arasında sekiz üst rütbeli generalin idamını emretti. Bunların arasında en önde gelen isim, Polonya'nın Sovyet işgalinin lideri ve Sovyet askeri tarihi içinde gelmiş geçmiş en yetenekli stratejistlerinden sayılan Mareşal Mikhail Tukhachevsky idi.
Stalin'in tecrit politikalarına ve Lenin'in ölümünü takip eden on beş yıl boyunca Sovyetler Birliği'nin sınırlarının değişmeden kalmasına rağmen, Sovyetler uluslararası alana müdahale etmeye devam ettiler ve Comintern'i kullanarak 1921'de Çin ve 1930'da Hindiçin Komünist Partilerinin kurulmasına önayak oldular. Bunlara ek olarak Kızıl Ordu İspanya İç Savaşı'nda Cumhuriyetçilere 1.000'in üzerinde uçak, 900 kadar tank ve 300 kadar zırhlı araç ile 1.500 kadar top, yüz binlerce silah ve 30.000 ton cephane yardımı yaparak önemli rol oynamıştır.
Stalin ile Franco'nun faşist kuvvetlerinin istekli destekçisi ve Nasyonel Sosyalist Almanyası'nın lideri Adolf Hitler arasında gittikçe artan gerginlik Sovyetlerin İspanyol İç Savaşı'na katılımını büyük ölçüde etkilemiştir. Nasyonel Sosyalist-Sovyet ilişkileri Hitler'in Doğu Avrupa uluslarına karşı kişisel nefreti ve faşizm ile komünizm süregelen ideolojik kan davası nedeniyle daha da kızgınlaşıyordu. 23 Ağustos 1939 tarihinde imzalanan Molotov-Ribbentrop Paktı Almanya ve Sovyetler Birliği arasındaki silahlı çatışmayı geciktirmiştir. Bu pakt ile Doğu Avrupa ikiye ayrılıyor ve Sovyetler Birliği ile Almanya'nın etkisine maruz kalıyordu. Bu paktın sonucu olarak II. Dünya Savaşı'nın açılış aylarında Kızıl Ordu Polonya'nın ve Beserabya'nın işgalini başlatmıştı.
Stalin Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi saldırganlığından korkmaya devam ediyordu ve bu nedenle Almanya ile Rusya sanayi bölgesinin merkezi arasında tampon bölge oluşturması amacıyla 30 kasım 1939'da Finlandiya'nın işgalini duyurdu. Bunu takip eden Kış Savaşı Sovyet ordusunda büyük yıkıma sebep oldu. Stalin'in tasfiyelerinin acısını hala hisseden ve sanayi ve entelektüel kaynaklardan yoksun kalan Kızıl Ordu 13 Mart 1940'ta imzaladığı ateşkes antlaşmasına kadar bir dizi gurur kırıcı yenilgiye tahammül etmek zorunda kaldı. Sovyet saldırganlığının doğrudan sonucu olarak Sovyetler Birliği 14 Aralık 1939'da Milletler Cemiyeti'nden ihraç edildi.
II. Dünya Savaşı
1939'da yapılan Molotov-Ribbentrop Paktı Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi Almanyası ile Sovyetler Birliği arasında bir saldırmazlık antlaşması olmasının yanı sıra Polonya ve Baltık ülkelerinin nasıl paylaşılacağını da gösteren gizli bir protokole sahipti. 1939 yılındaki Eylül Seferi'nde iki gücün birlikleri Polonya'yı işgal etti ve paylaştı. 1940 Haziranı'nda da Sovyetler Birliği Estonya, Letonya ve Litvanya'yı işgal etti.Barbarossa Harekatı'nın açılış bölümünde Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi Almanyası'nın 22 Haziran 1941'de Sovyet sınırını geçmesine kadar Kızıl Ordu'nun yetersiz yönlerini geliştirmek için çok az vakti vardı. Kış Savaşı'nda Sovyetlerin Finlandiya karşısındaki kötü performansı Hitler'i cesaretlendirdi ve Molotov-Ribbentrop Paktı'nı çiğneyerek Kızıl Ordu'ya sürpriz bir şekilde saldırdı. Savaşın ilk safhalarında Sovyet Ordusu geri çekilmeye ya da öldürülmeye veya yakalanmaya zorlanmıştır. Zaman kazanmak için toprak kaybına göz yumarken önemli kayıplar vermiştir.
Hitler Blitzkrieg tekniğini SSCB'ye uygulamak istemişti ama gerek sert iklim gerek Mussolinni'nin ordularının Yunan ve İngiliz yenilip Arnavutluk vede Bulgaristan'a çekilmesi vesilesi ile yardım göndermek zorunda kalması bu tekniği uygulamasını engellemiştir.
Amerika Birleşik Devletleri'nin yardım programı 1941 Eylülü'nde Sovyetler Birliği'ni de içine alarak uçak, tank ve diğer savaş donanımının gönderilmesini sağlamıştır. Zamanla Sovyetler Wehrmacht 'ın blitzkrieg 'ini yavaşlatmayı başararak 1941 yılında Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi saldırısını Moskova'nın kapılarının hemen dışında durdurmuştur. Bundan sonra Kızıl Ordu kuvvetli bir karşı saldırıya girişerek düşmanı başkentten uzaklaştırmıştır. 1942'nin başında zayıflamış olan Mihver Devletlerin orduları Moskova'ya doğru yürüyüşlerini durdurmuş ve güneye Kafkasya ile Volga nehrine doğru ilerlemiştir. Bu saldırı da 1942 sonbaharında duraklamış ve geniş alana yayılmış düşmana karşı Sovyet kuvvetlerinin yokedici karşı saldırısına olanak vermiştir. Kızıl Ordu önemli sayıda Alman birliğini 1943 Şubat'ında biten Stalingrad Savaşı sırasında kuşatarak yok etti ve tüm savaşın seyrini tamamen değiştirdi. Harekatın bu bölümünde her iki tarafın da muazzam kayıpları olmuştu ancak özellikle SSCB'nin Moskova ve Stalingrad Savaşlarında milyonlarca kaybı vardı.
1943 yazındaki Kursk Savaşı'nın ardından Kızıl Ordu stratejik inisiyatifi eline geçirdi. 1944 yılında Sovyet topraklarının tamamı Alman işgalinden kurtarılmıştı. Alman ordusunu Doğu Avrupa'dan çıkartan Kızıl Ordu Mayıs 1945'te Avrupa'da II. Dünya Savaşı'nı bitirecek olan Berlin Savaşı ile Mayıs 1945'te son saldırıyı başlatmıştır. Almanya'nın çoğu bölgesi ile SSCB'nin bazı bölgelerine saldırgan bir politika olan "kavrulmuş toprak" (scorched earth)} } taktiğinin sonucu olarak büyük ölçüde zarar verilmişti. Almanya yenilir yenilmez, Kızıl Ordu Japonya'ya karşı çarpışmalara katıldı ve kuzey Mançurya'da konuşlanan Japon birliklerine karşı 1945 yazında bir saldırı düzenledi. Kızıl Ordu beş milyon asker ve diğer tüm ülkelerin sahip olduğundan fazla tank ve top ile tarihin en kuvvetli kara ordusu olarak savaşı bitirdi. Kızıl Ordu'nun ismi Sovyet Ordusu olarak değiştirildi.
Ama Wehrmacht'ın yenilmesinin bedeli yedi milyon asker ve yirmi yedi milyon sivildi. Yani savaş sırasında kayba en çok uğrayan ülke açık ara Sovyetler Birliği'ydi. Bunun tarihte bilinen askeri çatışmalar arasında en büyük insan ölümüne neden olan savaş olduğu düşünülür.
Soğuk Savaş ve konvansiyonel kuvvetler
II. Dünya Savaşı'nın sonunda Sovyetler Birliği'nin hazırda tuttuğu ordu 10 - 13 milyon kişiden oluşuyordu. Şüphesiz, Soğuk Savaş sırasında Kızıl Ordu herhangi bir ülkenin ordusundan çok daha kuvvetliydi. Almanya'nın teslim olmasının hemen ardından bu sayı beş milyona indirildi. Bu indirim Sovyet askeri yapısına olan ilginin azalmasından değil aksine daha modern ve hareketli bir silahlı kuvvetler yaratmak içindir. Bu politikanın sonucunda 1951 yılında AK-47 ortaya çıktı. Dört yıl öncesinden makineli tüfeklerin geliştirilmesiyle tasarlanan bu silah Sovyet piyadesine sağlam ve güvenilir bir kısa menzilli ateş gücü sağlamıştır. Bir başka önemli yenilik de 1967'de ortaya çıkan BMP-1'dir. BMP-1, dünya ordularında kullanılan ilk piyade savaş aracıdır. Bu yenilikler Soğuk Savaş sırasında Sovyet askeri operasyonlarının gideceği yönü belirlemiştir.Doğu Avrupa ülkelerini Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi kontrolünden kurtarmaya çalışan Sovyet birliklerinin çoğu Almanya'nın teslim olduğu 1945'ten sonra bile bulundukları bölgeden ayrılmamıştır. Sovyetler Birliği'nin batıdan gelebilecek olan bir işgale karşı zayıflığını düşünen Stalin bu askeri işgalden faydalanarak uydu devletler yaratmış ve Almanya ile Sovyetler Birliği arasında tampon bölge oluşturmuştur. Kısa sürede Sovyetler Birliği bölgede muazzam bir siyasi ve ekonomik güce ulaşmış ve yerel komünist partilerin iktidara gelmesinde aktif rol almıştır. 1948 yılına gelindiğinde yedi Avrupa ülkesi komünist hükümetler tarafından yönetiliyordu.
Bu genel durum karşısında, 1945 yılında Doğu Avrupa'nın geleceği konusunda Potsdam'da yapılan konferans sırasında Stalin ile ABD başkanı Harry S. Truman arasında çıkan anlaşmazlıktan Soğuk Savaş doğmuştur. Truman, Stalin'i Yalta Konferansı sırasındaki antlaşmalara ihanet etmekle suçladı. Doğu Avrupa'nın Kızıl Ordu işgali altında olması sayesinde Truman'ın Komünist ilerlemeyi durdurma çabalarına karşı koyan Sovyetler Birliği, Batı Bloğu'nun kurduğu NATO karşısında 1955 yılında Moskova'da Varşova Paktı'nı kurarak dengeyi sağlamaya çalıştı.
Sovyetler Birliği Macaristan ve Çekoslovakya'yı Sovyet müttefik sistemi içinde tutmak için 1956'da Macar devrimi sırasında ve 1968'de Prag Baharı 'nda ülke halklarının demokratikleşme isteklerini bastırmak için birliklerini kullandığında konvansiyonel askeri gücün hala etkili olduğu da ortaya çıkmıştı. Sovyetler Birliği ve Batı 1948-1949'da Berlin Ablukası ve 1962'de Küba Füze Krizi gibi sıcak savaşa ramak kalan anlaşmazlıklarla yüz yüze kalmıştır. Her iki tarafın şahinleri brinksmanship (zorlama) politikalarına uyarak rakiplerini savaşın eşiğine gelene kadar zorlamışlardır. Bu davranış biçimi nükleer anlaşmazlık korkuları ve daha ılımlılar arasındaki détente (yumuşama) arzuları nedeniyle yumuşatılmıştır.
Kruşçev'in liderliğinde, 1956'da Cominform'un kaldırılmasıyla uzun zaman sonra Tito'nun Yugoslavya'sıyla Sovyetler'in ilişkisi düzelmişti. Bu karar zaten Sovyetlerin komünizmin dünya çapındaki zaferini isteyen temel Marksist-Leninist mücadeleye sırtını döndüğünü hisseden komşu komünist devlet Çin Halk Cumhuriyeti ile Sovyetler Birliği'nin arasını daha da açtı. Bu Çin-Sovyet görüş ayrılığı 1967'de Kızıl Muhafızlar'ın Pekin'deki Sovyet elçiliğini kuşatmasıyla patlak vermiştir. 1969'da da Çin - Sovyet sınırında anlaşmazlıklar yaşanmıştır.
Moskova ve Pekin'in siyasi güçleri arasındaki gerginlik 1960'ların ve 1970'lerin Asya politikasını önemli ölçüde etkileyecek ve 1978'de Ho Chi Minh'in Sovyet destekli Vietnam'ı Pol Pot'un Çin yanlısı Kamboçya'sını işgal ettiğinde ortaya Çin - Sovyet muhalefetinin yaratmış olduğu yeni bir bloklaşma çıkacaktı. Sovyetler saldırgan bir siyasi, ekonomik ve askeri yardım kampanyasıyla Vietnam ve Laos'un sadakatini sağladı. Aynı taktik Sovyetler tarafından Afrika ve Orta Doğu'da ortaya çıkan devletlerin yeni hamisi olma yarışında ABD ile başa çıkabilmesine olanak vermiştir. Yaygın silah satışları, AK-47 ve T-55 tankını İsrail ile Arap komşuları arasındaki günümüz savaşlarının sembolü haline getirmiştir.
1968'de deklare edilen ve Sovyetler Birliği'nin kapitalist güçler tarafından tehdit edilen sosyalizmi savunmak için diğer devletlerin içişlerine karışma hakkını resmi olarak bildiren Brejnev Doktrini de önemli bir gelişmedir. Bu doktrin, Afganistan'ın Sovyetler Birliği tarafından 1979'da işgal edilmesini haklı göstermek için kullanılmıştır. Sovyet kuvvetleri Afganistan'da CIA tarafından desteklenen müslüman mücahitler tarafından şiddetli direnişle karşı karşıya kaldılar. Gerilla taktiklerine dayanan ve asimetrik savaş ile mücadele veren bir düşman karşısında Sovyet savaş makinesinin yetersiz kaldığı ve sonuca götürücü zaferler kazanamadığı görüldü ve sonunda ABD'nin Vietnam Savaşı sırasında yaşadığı gibi içinden çıkılmaz bir duruma dönüştü. Yılda yaklaşık 20 milyar dolara (1986'da ) on yıl boyunca savaşıp 15.000 Sovyet kaybına yol açtıktan sonra Gorbaçov kamuoyuna başeğip 1989 başında Sovyet birliklerinin geri çekilmesini emretti.
Soğuk Savaş ve nükleer silahlar
Sovyetler Birliği "İlk Şimşek" (First Lightning) kod adlı ilk atom bombasını Hiroişima ve Nagazaki'nin bombalanmasından yalnızca dört yıl sonra 29 Ağustos 1949'da denedi. Bu denemeler, nükleer alandaki ABD tekelinin daha uzun süreceğini düşünen bir çok batılı yorumcuyu şaşırtmıştır. Kısa sürede Sovyet atom bombası projesine casusluk kanalıyla savaş zamanı Manhattan Projesi'nden bir çok bilgi kaçırıldığı ve ilk bombanın Amerikan "Fat Man" modelinin büyük boyu olduğu anlaşıldı. 1940'ların sonlarından itibaren Sovyet silahlı kuvvetleri nükleer silahlar döneminde Soğuk Savaş'a uyum sağlayarak stratejik nükleer silahlar konusunda Amerika Birleşik Devletleri'yle dengede kalmak için uğraştılar.Amerika Birleşik Devletleri'nin II. Dünya Savaşı sırasında atom bombası üretmesinden sonra Sovyetler Birliği çeşitli nükleer silahsızlanma planları önermiş olsa da, Soğuk Savaş sırasında tüm gücüyle nükleer silahları geliştirdi ve konuşlandırdı. 1960'larda ABD ve SSCB Antarktika'da silah konuşlandırılmasını ve atmosferde, dış uzayda, sualtında nükleer silah denemesi yapılmasını birlikte yasakladılar.
1960'ların sonunda bazı stratejik silah tiplerinde Sovyetler Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ile kabaca denk seviyeye gelmişti ve stratejik nükleer silah konuşlandırılmasının sınırlanması konusunu tartışmayı önerdi. Sovyetler Birliği ABD'nin anti-balistik füze sistemi geliştirmesini kısıtlamak ve MIRV araçlarını yerleştirme yeteneğini korumak istiyordu.
Sovyet-Amerikan Stratejik Silahları Kısıtlama Görüşmeleri (SALT)Kasım 1969'da Helsinki'de başladı. Mayıs 1972'de imzalanan geçici anlaşma varolan kıtalararası balistik füzelerin konuşlandırılmasını donduruyor ve denizaltından atılan balistik füzelerin artışını da düzenliyordu. SALT sürecinin bir parçası olarak da ABM antlaşması imzalandı.
SALT antlaşmalarına Batı'da genel olarak karşılıklı yok etme ya da caydırıcılık kavramlarının düzenlenmezi olarak bakılır. Her iki taraf da topyekun imhaya karşı ortak zayıflıklarını tanımışlardır. Hangi devletin ilk füzeyi fırlattığının pek önemi yoktu. İkinci bir SALT antlaşması Haziran 1979'da Viyana'da imzalandı. Diğer maddelerin yanı sıra kıtalararası ve denizaltından atılan balistik füze rampalarına da bir tavan sayı belirlendi. İkinci SALT antlaşması, 1970'lerin sonunda ve 1980'lerin başında uluslararası gerginliğin tekrar artması nedeniyle ABD Senatosu tarafından hiç bir zaman onaylanmamıştır.
Bir zamanlar Sovyetler Birliği dünya üzerindeki en büyük nükleer silah gücüne sahipti. "Natural Resources Defense Council" tahminlerine göre 1986'da en yüksek değer olan 45.000 savaş başlığına ulaşıldı. }Kabaca bunların 20.000'inin taktik nükleer silah olduğu sanılmaktadır ve Avrupa'da oluşacak olan bir savaşta bunların kullanılmasını öngören Kızıl Ordu doktrininin bir yansımasıdır. Geriye kalan 25.000 füze stratejik kıtalararası balistik füzedir. Bu silahlar hem saldırı hem de savunma amaçlı olarak değerlendirilir.
Askeri - sanayi kompleks ve ekonomi
Kruşçev ve Gorbaçov dışındaki tüm Sovyet liderleri 1920'lerden beri sivil ekonomi alanındaki yatırımlardan çok askeri üretime ağırlık verdiler. Askeri üretime verilen bu büyük öncelik, askeri - sanayi tesislerinin sivil fabrikalardan daha iyi yönetici ekibine, iş gücüne ve hammaddeye sahip olmasına olanak verdi. Sonuç olarak Sovyetler Birliği dünyanın en gelişmiş bazı silahlarını üretti. 1980'lerin sonunda Gorbaçov önde gelen savunma sanayi yöneticilerini askeri sanayi ile aynı seviyeye gelebilmesi için sivil ekonomi sektörüne geçirdi.Sovyetler Birliği'nde parti, hükümet ve askeriyenin bütünleşmesi en çok savunma amaçlı sanayi üretiminde belirgin hale geliyordu. Gosplan (Devlet Planlama Komitesi), gerekli kaynakları askeri sanayiye yönlendirmede önemli rol oynuyordu. Savunma Konseyi ana silah sistemlerinin geliştirilmesi ve üretimi konusunda kararlar veriyordu. Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin Merkezi Politbürosu'nun Savunma Sanayi Bölümü, Savunma Konseyi'nin iradesini tüm askeri sanayiyi kontrol ederek uyguluyordu. Hükümet içinde ise Bakanlar Kurulu başkan yardımcısı Askeri Sanayi Komisyonu'nun başkanı olarak bir çok askei bakanlığın, devlet komitesinin, araştırma ve geliştirme örgütlerinin ve silah tasarlayan ve üreten fabrikaların aktivitelerini koordine ediyordu.
1980'lerin sonunda Sovyetler Birliği'nin gayrisafi milli hasılasının %25'i savunma alanındaydı (o tarihte Batılı analizcilerin çoğu bunun %15 civarında olduğunu düşünüyordu.). } Askeri - sanayi kompleksi Sovyetler Birliği'ndeki her beş yetişkinden birini istihdam ediyordu. Rusya'nın bazı bölgelerinde işgücünün yarısı savunma sanayi fabrikalarında çalışıyordu. (Karşılaştırıldığında bu değerler ABD'de gayrisafi milli hasılanın onaltıda biri ve işgücünün onaltıda biri idi.) 1989'da Sovyet nüfusunun dörtte biri ya orduda aktif olarak, ya askeri üretimde ya da sivillere askeri eğitimde yer alıyordu.
Sovyetler Birliği'nin çöküşü ve askeriye
1980'lerin sonunda ve 1990'ların başındaki siyasi ve ekonomik kargaşa ortamı sonunda Varşova Paktı'nın dağılmasına ve Sovyetler Birliği'nin çökmesine yol açtı. Rusya'daki siyasi kaos ve ekonomideki hızlı liberalleşme askeriyenin gücü ve ekonomik desteği üzerinde oldukça olumsuz etki yaratmıştır. 1985'te 5,3 milyon askerden oluşan Sovyet Ordusu 1990'a gelindiğinde dört milyona düşmüştür. Sovyetler Birliği dağıldığında Rusya Federasyonu'na ait kuvvetler 2,7 milyon kadardı. Bu azalmanın hemen hemen tamamı 1989-1991 arasında gerçekleşmiştir.Bu azalmaya ilk katkı Gorbaçov tarafından Aralık 1988'de açıklanarak başlayan tek yanlı ve geniş çaplı indirimdi. Varşova Paktı'nın çöküşüyle ve CFE anlaşmalarına uygun olarak bu indirimler devam etti. Glasnost politikasının kamuoyuna Sovyet Ordusu içindeki gerçek koşulları ve silah altına alınan askerlerin suistimal edilmesini açıklaması üzerine geniş çaplı bir şekilde silah altına alınmaya karşı direnç oluşması da bu düşüşün bir başka sebebidir.
1991 yılında Sovyetler Birliği çözülmeye doğru giderken ölen Sovyet sistemini ayakta tutmak uğruna Sovyet askeriyesi kendi gücüyle orantısız ve etkisiz bir rol aldı, Kafkaslar ve Orta Asya'daki çatışmaları ve kargaşayı bastırmayı denedi ama ne barışı ne de düzeni sağlamakta pek başarılı olamadı. 9 Nisan 1989'da MVD birlikleriyle beraber ordu Gürcistan'ın Tiflis kentinde yaklaşık 190 göstericiyi katletti. Bir sonraki önemli kriz Azerbaycan'da patlak verdi. 19-20 Ocak 1990'da zorla Bakü'ye giren Sovyet Ordusu, isyancı Cumhuriyet hükümetini düşürdü ve yüzlerce sivili öldürdü. 13 Ocak 1991'de Sovyet kuvvetleri Litvanya'nın Vilnius kentinde muhalif grupların elinde bulunan Devlet Radyo ve Televizyon Binası ile televizyon veri gönderi kulesini basarak 14 kişiyi öldürdü ve yaklaşık 700 kişiyi yaraladı. Bu baskın genel olarak çok aşırı bulunarak eleştirilmiştir.
Sovyet muhafazakarları tarafından devletin çökmesini engellemek için son çaba olan Ağustos Darbesi'nin en kritik anlarında bazı askeri birlikler Boris Yeltsin'e karşı hareket etmek için Moskova'ya girdiler, ancak Rus parlamento binasını saran kalabalık gösterici gruplarını bastırmayı reddettiler. Sovyet askeri liderleri, Gorbaçov ve Yeltsin ile aynı cepheye geçerek eski düzenin sonunu getirdiler.
31 Aralık 1991'de Sovyetler Birliği'nin resmi olarak dağılmasıyla birlikte Sovyet askeriyesi tamamen belirsizlik içinde bırakılmıştır. Bundan sonraki bir buçuk yıllık dönem içerisinde Sovyet ordusunun bütünlüğünü koruma ve Bağımsız Devletler Topluluğu'nun ordusu (BDT) haline dönüştürme çabaları sonuç vermemiştir. Düzenli şekilde Ukrayna ve diğer birlikten ayrılan cumhuriyetler içinde konuşlanmış birlikler yeni ulusal hükümetlerine bağlılıklarını bildirdiler; aynı zamanda yeni bağımsızlığını kazanan devletler arasındaki anlaşmalarla da askeriyenin malvarlığı pay edildi. 1992 mart ayı ortalarında Yeltsin kendisini Rusya'nın yeni savunma bakanı olarak atayarak askeriyeden artakalanlarla yeni Rus silahlı kuvvetlerini kurmak için önemli bir adım attı. Eski Sovyet komuta yapısının son kalıntıları da 1993 haziranında ortadan kaldırıldı.
Sonraki yıllarda Rus kuvvetleri Orta ve Doğu Avrupa'dan ve hatta Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanan yeni cumhuriyetlerden çekildi. Çoğu yerde bu çekilme sorunsuz yaşanırken, Kırım'daki Sivastopol donanma üssü, Abhazya ve Transnistria gibi sorunlu bölgelerde Rus birlikleri yerlerini terketmediler.
1992 yılında Sovyet sonrası Rus silahlı kuvvetlerinin büyük bir düşüşe geçtiğini görmekteyiz. Buna, Rus ekonomisinin çökmesi, silah altına alınacak adayların olmaması ve birlikten ayrılan cumhuriyetlerdeki sanayinin kaybedilmesi neden olmuştur.
Nükleer silah stoklarının büyük çoğunluğu Rusya'da kalmıştır. Ayrıca Ukrayna, Belarusya ve Kazakistan da bazı silahlara sahip olmuşlardır. Nükleer silahların artması korkuları arasında, bütün bu silahların 1996'ya kadar Rusya'ya gönderildiği belgelendi. Bir zamanlar nükleer silahların konuşlandığı eski Sovyet Cumhuriyeti olan Özbekistan da dahil olmak üzere tüm bu ülkeler nükleer silahların sayılarının artırılmaması ile ilgili antlaşmayı imzalamışlardır.
Yabancı askeri yardım
Açık olarak katıldığı savaşların dışında Sovyetler Birliği Ordusu değişik ülkelerin iç olaylarında yer aldığı gibi başka ülkeler arasında geçen savaşlarda da nükleer güçler arasında doğrudan silahlı çarpışmaya girmeden stratejik kazancını artırmak amacıyla yer almıştır. Çoğu durumda bu, askeri danışmanlar ya da silah yardımı veya satışı olarak görülüyordu.Notlar
# } Red Army troops raped even Russian women as they freed them from camps, Daniel Johnson, The Telegraph, 2002-01-24, based on the work of Anthony Beevor, verified 2005-04-02- } Silesian Inferno: War Crimes of the Red Army on its March into Silesia in 1945, Friedrich Grau, ISBN 1-880881-09-8, verified 2005-04-02
- } Source List and Detailed Death Tolls for the Twentieth Century Hemoclysm, Matthew White, 1999-2005, Last updated Feb. 2005, verified 2005-04-02
- } Grau, Lester W and Gress, Michael A.: The Soviet-Afgan War: How a Superpower Fought and Lost: the Russian General Staff. University Press of Kansas, 2002
- } Russia Overview, updated 2004-02, produced by Center for Nonproliferation Studies at the Monterey Institute of International Studies for the Nuclear Threat Initiative, verified 2005-04-02
- } Anders Åslund, "How small is the Soviet National Income?" in Henry S. Rowen and Charles Wolf, Jr., eds., The Impoverished Superpower: Perestroika and the Soviet Military Burden (San Francisco: Institute for Contemporary Studies, 1990), p. 49.
- } Some information is taken from the appendix "States, Cities, Territories and Periods of Warfare with Participation of Citizens of the Russian Federation." of the Russian Military Pension Law of 2003.
Kaynakça
*}- } - Soviet Union
- Crozier, Brian: The Rise and Fall of the Soviet Empire. Forum, 1999.
- Koenig, William and Schofield, Peter: Soviet Military Power. Hong Kong: Bison Books, 1983.
- Odom, William E.: The Collapse of the Soviet Military. New Haven & London:Yale University Press, 1998
- Malone, Richard: The Russian Revolution. Cambridge Press 2004
- Blackett, P.M.S.: Fear, War, and the Bomb, Military and Political Consequences of Atomic Energy New York: Whittlesey House 1949.
- Alperovitz, Gar: Atomic Diplomacy: Hiroshima and Potsdam, New York, Simon and Shuster 1965
Kaynaklar
Vikipedi