Gerek Kültepe Höyüğünde , gerek Asurlu tüccarların oturmuş olduğu anlaşılan ve tabletlerin bulunduğu yerleşmede, 1948 yılından beri Türk Tarih Kurumu adına Prof. Dr. Tahsin Özgüç tarafından sistemli kazılar yapılmıştır. Bu kazılar sonucunda bir Asurlu tüccarlar kolonisi olarak niteleyebileceğimiz yerleşmenin 4 tabakası olduğu saptanmıştır. Bunlardan 3. ve 4. tabakalar en eski yerleşmeler olup, yazılı belgeden yoksundur. 1. ve 2. tabakalarında bulunan tabletlerin sayısı ise on bine varmaktadır.
Bilim dünyasının Hititler ile karşılaşması 1887 yılına rastlar. Orta Mısır'daki Tell-Amerna’da yapılan kaçak kazılarda, büyük bir tablet arşivine ait ilk belgeler bu tarihte eski eser pazarlarına sürülmüştür. Belgeler İ.Ö. 14. yüzyıl da Mısır Firavunları 3. Amenofis, 4. Amenofis ve Tutankamun’un , Ön Asyadaki başka devletlerin kralları ile olan diplomatik yazışmalarını içermektedir. çivi yazısı ve Babil lehçesi ile yazılmış olan bu tabletlerin birinde Hitit kralı Suppiluliuma, Firavuna kardeşim diye hitap ediyor, kendisini onunla eşdeğer bir hükümdar olarak kabul ediyordu.
Mısır'ın yeni İmparatorluk dönemine ait başka mektuplarda da , Mısır-Hitit çatışmalarından söz edilmekteydi. bunlar Martin Luther’in İncil çevirisinde, İbranca Hittim’in karşılığı olarak kullanılan Hititler yada Hetoğulları’ nın , İ.Ö. bin yılda büyük bir siyasal güç olarak Ön Asya’ya kendilerini kabul ettirdiklerini kanıtlamaktaydı.
Burada şunu da belirtmek gerekir ki;İncil’de İ. Ö. 1. bin yılda Filistin de yaşamış oldukları söylenen Hititler ile İ. Ö. 2. bin yılda Anadolu da bir devlet kurmuş olan Hititler aynı topluluklar değildi. Dil ve köken bakımından asıl Hititlerin akrabası, onların bir bakıma devamıdır.
El-Amerna belgeleri arasında iki mektup daha vardı, bunlar o güne kadar bilinmeyen bir dille , fakat yine de çivi yazısı ile yazılmıştı. Bu belgeleri 1902 yılında inceleyen Norveçli bilim adamı J. A. Knudizon, bu mektupların dilinin Hint-Avrupa dili olduğunu açıkladı. Knudizon’un bu buluşu, diğer bilim adamları arasında kuşku ile karşılandı ve kendine bir yandaş bulamadı. Aradan 4 yıl geçtikten sonra 1834 yılında C. H. Texeir tarafından bulunan, Ankara’nın 150 km. doğusundaki Boğazköy de H. Winkler tarafından 1906 yılında başlatılan kazılarda, El-Amarna da bulunmuş ve Arzawa kralına gönderildiği anlaşıldığı için, adına Arzawa mektupları denilen bu iki belgenin yazıldığı dilde kaleme alınmış olan başka tabletlerde ortaya çıkmaya başladı. Winkler kazılarını 1913 yılına kadar sürdükten sonra ölünce Alman Şarkiyat Cemiyeti, Çek bilgini B. Hrozny’yi İstanbul’a göndererek, Boğazköy’den çıkan bu tabletleri incelemesini istedi. Bu sırada ortaya çıkan 1. Dünya Savaşı nedeniyle Hozny çlışmalarını kısa kesmek zorunda kalmıştır. Çalışmaları olumlu yönde geçtiği için 24 Kasım 1915 tarihinde Berlin Ön Asya Cemiyetinde verdiği Hitit sorununun çözümü konulu konferansta bu belgelerdeki dilin gerçekten Hint-Avrupa dili olduğu tezini ortaya atmıştır. Yayınlanan bir kitapta Hrozny, Eski Yunanca, Latince ve Eski Hintçe ile yaptığı karşılaştırmalarla bir çok Hititçe sözcüğün anlamını saptamayı ve Hitit dilinin ilk Gramer kurallarını ortaya koymayı başarmıştır. Böylece, bugün Hititoloji olarak tanınan bilim dalının doğuşu gerçekleşmiş oldu.
Hititler'in tarihi
Hititler, tabletlerinde kendilerine Nesililer diyen Hind-Avrupalı boyların sadece Orta Anadolu'da oturan bölümüdür. Anadolu'daki diğer bazı Hind-Avrupalı boylar, Luviler ve Palalar adı ile bilinirler.Anadolu Yarımadası'nın bugün için bilinen en eski adı Hatti Ülkesi idi ve bu topraklar 1500 yıl boyunca Hatti Ülkesi olarak bilindi.İlk defa Mezopotamya yazılı kaynaklarında Akkad sülalesi döneminde (M.Ö. 2350-2150) bu adlandırma kullanılmıştır. Bu ad o kadar yerleşmişti ki Anadolu'yu istila eden Hititler bile yeni yurtlarından söz ederken Hatti Ülkesi deyimini kullanmışlardır.
Oysa sonradan yine tabletlerden öğrenildiğine göre söz konusu Hind-Avrupalı halk kendini Nesice konuşan Nesililer olarak anıyordu. Ancak Hitit biçimindeki adlandırma, Eskiçağ tarihi çevrelerinde yayıldığı için onu değiştirmek güç olurdu. Zaten filologlar söz konusu Hind-Avrupalı kavim için Hatti sözcüğünü olduğu gibi almayıp, onun Ahd-i Atik'de zikredilen "Heth" ve "Hittim" şeklinden esinlenerek Almanca Die Hethiter, İngilizce The Hittites, Fransızca Les Hittites ve İtalyanca Gli Ittiti deyimlerini üretmişlerdir. Türkçe'de ise önceleri Eti sözcüğü kullanıldı, şimdi ise Hitit deyimi yerleşmiştir.
Anadolu'ya geliş yönleri arasında, Kafkasya üzerinden, Çanakkale Boğazı'ndan ya da Karadeniz'den olmalıdır. En genel kabul gören görüş, Kafkasya üzerinden Anadolu'ya indikleri yönündedir.
Tarihteki ilk kralları Kuşşara kralı LeonUgur'dır. İlk yerleşim yerleri ise Hattuşaş'dır. Pithana'nın oğlu Anitta zamanında başkentleri Neşa (Kaniş) olmuştur. Anitta, Hitit krallığının başkenti olan Hattuşaş'ı (Boğazköy), çok büyük hazineleri olduğunu tahmin ederek kuşatmış fakat şehirde herhangi bir şey bulamayınca kızarak şehri tamamen yakıp yıkmış ve ünlü lanetini savurmuştur: “Geceleyin yaptığım bir saldırı ile şehri aldım. Yerine yaban otu ektim. Benden sonra her kim kral olur ve Hattuşaş’ı yeniden iskan ederse gökyüzünün (Fırtına Tanrısı’nın) laneti üzerinde olsun.”
Daha sonra Anitta'nın soyundan gelen torunu Hattuşaş'ı bu kez Hitit krallığının başkenti yapacak ve kendisine de "Hattuşili" adını verecektir. Hattuşaş Antik Kalıntıları bugün UNESCO'nun Dünya Kültür Mirasları listesinde yer almaktadır. Hititler yerli halkın ekonomik ve kültürel etkilerinden etkilenerek dil ve dinlerini benimsemiş ve ırklarını Hatti ırkının içinde eritmişlerdir.
Hititler, Asurluların Anadolu’ dan çıkmak zorunda kalmasıyla devlet idaresini ellerine almışlardır. Anadolu’nun yerli halkıyla kaynaşıp Hitit Devleti’ni kurmuşlardır. Bu devletin kurucusu Labarna‘dır. Başkenti ise Hattuşaş’ dır. (Boğazköy)
Hitit tarihi M.Ö. 1650 - M.Ö. 1450 Eski Krallık Devri ve M.Ö. 1450 - M.Ö. 1200 İmparatorluk Devri olmak üzere iki safhada incelenir. Hitit Devleti'nin kuruluşundan itibaren, sanattaki Mezopotamya'lı unsurlar kaybolarak, Anadolu'nun yerli sanatıyla birleşmiştir. Sanatta, boyutları büyümüş anıtsal eserler ortaya çıkmıştır. Mabetler, saraylar, sosyal yapılar, kaya kabartmaları ve orthostatlarla (bina cephelerinde alt sırada yer alan kabartmalı taşlar) önceki sanattan ayrılır.
Aslında Hattiler'e ait olmasına rağmen Hitit Güneş Kursu olarak anılan törensel nesne, Hititlerin sembolü kabul edilir.
Hitit adı Eski Ahit'e göre uydurulmuş bir isimdir. Bugün Hitit diye anılan bu halkın kendilerine "Nesi dili konuşan" anlamında Nesili dediklerini biliyoruz. Hititler kendilerine "Neşalılar" diyorlardı.
Hititlerin siyasi tarihi
M.Ö. 1800 yılları, Anadolu tarihinin başlangıcı yerli aglutinant dil grubuna ait Hattiler ve Hint Avrupalı Hititler hakkında ilk bilgilerin edinildiği dönemdir. Bu çağ, Hitit kültürünün başlangıç ve gelişme aşamalarının kaynağıdır. M.Ö 2500-2000 yılları arasında Kuzey Kapadokya ve Orta Karadeniz bölgesinde gelişmiş kültürün temsilcisi Hattiler’ di.Şehir devletleri tarafından yönetilen bu bölgenin müstahkem şehirleri, kral mezarları, hazineleri, Hatti kültürünün simgeleridir. M.Ö 2000 yılları sonlarında büyük savaşlar sonucunda çıkan yangınlarla sona eren bu çağı, Asur Ticaret Kolonileri dönemi izler. Yazılı kaynaklardan Hititlerin, Anadolu’ya M.Ö. 3. binin son yıllarında, 2. binin başında küçük gruplar halinde, girmeye başladıkları ihtimali çıkmaktadır. Hititlerin Anadolu’ya Kuzey Karadeniz üzerinden veya kuzeydoğudan, Kafkaslar üzerinden geldikleri ve Kızılırmak kavisinin kuzey kesimine yerleşmiş oldukları değerlendirilmektedir.
Hitit Beylikler Dönemi
Birbirini izleyen akınlarla Orta Anadolu içlerine yayılan Hititler, zamanla etki alanlarını genişletmişler, Hattili Prenslerin arazilerine hakim olmuşlardır.Asur Ticaret Kolonilerinin geç evresinde (M.Ö. 1800- M.Ö. 1730) Kuşşara Kralı Pithana ve oğlu Anitta tarih sahnesine çıktılar. Onlar Hitit diline Nesice adını veren Kaniş/Neşa’yi zaptedip krallığın ilk merkezi yaptılar. M.Ö. 1700’lerde Kuşşara kralı Anitta, Hatti Kralı Pijusti’yi yenip şehrini tahrip ettiğini anlatmaktadır:
Eski Krallık
Hattuşaş M.Ö. 17. yy.’ ın ikinci yarısında, Hitit Kralı I. Hattuşili tarafından başkent olarak seçilir. Eski Hitit Devleti’nin kurucusu I. Hattuşili Kızılırmak kavisi içindeki çekirdek ülkede birliği sağladıktan sonra, Kuzey Suriye ve Yukarı Fırat Bölgesi’nde Hurri Ülkesine karşı yönettiği akınlarla, kendisini izleyecek Hitit Krallarına bir Dünya devleti olma amacının işaretini veriyordu. Murşili istilalara güneyde devam ederek ve Suriye’deki şehir devletlerini devreden çıkartarak, Mezopotamya ticaret yollarını kontrol altına aldı. Halep ele geçirildi ve ordu Babil’e kadar ilerleyerek Hammurabi hanedanlığına son verdi.Ancak, I. Murşili’nin Hantili tarafından öldürülmesi bir karışıklık dönemi getirir. Hantili idareyi ele aldıysa da o da öldürüldü. Hantili’den sonra tahta geçen Zidanta ve I. Huzziya’da Hantili ile aynı kaderi paylaşarak öldürüldüler.
Bu dönemde Hitit devleti, Torosların güneyindeki ülkeleri, Güney ve Güneydoğu Anadolu’daki diğer bölgeleri yeniden Mitanni Krallığı’na kaptırdı.
Telipinu tahta geçince, saraydaki kan davalarını durdurmayı başardı. Önceki kralların uzak bölgelere yaptıkları seferleri durdurarak, Anadolu’yu kendi içinde tutarlı bir idari teşkilat altına almaya çalıştı. Bu amaçla eyalet sistemini kurdu. Telipinu fermanı olarak bilinen fermanı yayınlayarak, taht verasetini belli kurallara bağladı.
Orta Krallık
Geleneksel Hitit tarihi çağ ayrımına göre, Telipinu devrini Orta Krallık adı verilen dönem izler.Aynı zamanda I. Tuthaliya Hititlerin amansız düşmanı Kaşkalar’la da başetmek zorunda kalmıştır. Metinlerde Tuthaliya zamanında, Fırat’ın yukarı yatağında kalan bölgelere ve Kuzey Mezopotamya’da Hurrilere karşı yapılan askeri harekatlardan söz edilmektedir. Bu başarılarla I. Tuthaliya’nın Hatti ülkesi krallığın gücünü yeniden sağladığı anlaşılmaktadır. Ancak I. Tuthaliya’nın hükümdarlık alanı genelde Anadolu ile sınırlı kalmıştır.
I. Şuppiluliuma tahta geçince, öncelikle Anadolu’ daki hakimiyetini sağlamlaştırmıştır. Daha sonra Suriye ve Kuzey Mezopotamya'nın bazı bölgelerini Hitit Krallığı’na katmıştır. Kaşkalar savaşmış, Ugarit Kralı II. Nigmedu ile bir anlaşma yapmıştır. Şuppiluliuma Mısır’ da Tutankhamon’ un ölümünden sonra çıkan çatışmaları fırsat bilmiş, Kargamış’ı alarak Mitanni Krallığı’ na son vermiştir. 'nın rölyefi.] II. Murşili’nin, Anadolu’nun kuzeyindeki ve batısındaki seferleri, Hitit çekirdek ülkesinde vebanın hüküm sürdüğü ve giderek artan Asur etkisiyle Suriye’de huzursuzlukların yaşandığı bir döneme rastlamıştır.
Büyük Krallık Dönemi
Babası Murşili’nin ardından fazla zorluk çekmeden tahta geçen XXI. Muvattalli, yirmi yıldan fazla ’’Büyük Kral’’ olarak hüküm sürmüştür. O’ nun küçük kardeşi Hattuşili, askeri birliklerin başı, saray memuru, kuzey sınırının sürekli huzursuz bölgelerinde ve Hattuşa’da Vali olarak Hükümdara birçok alanda hizmet vermiştir. Bu dönemde Muvattalli sarayını, Tanrı ve atalarının heykelleri ile birlikte Hattuşa’dan Tarhuntaşşa’ya taşımıştır.Muvattalli zamanında Orta Suriye’deki Amurru bölgesi nedeniyle, Hititler’in anlaşmazlığa düştüğü ülke Mısır’dı. Bu anlaşmazlık Kadeş Savaşı’ na yol açtı. (M.Ö. 1299)
Günümüzde Mısır’ daki Abydos, Luksor, Abu Simbel’in duvarları ve Ramsesseum’un pylonlarının üzerindeki kabartmalarda, Yakındoğu’nun geçmişindeki en ünlü savaşlardan biri olan Kadeş Savaşı’nın tasviri görülmektedir. Kabartmalara II. Ramses’in Hitit Kralı II. Muvattalli’yi yenerek elde ettiği zaferin kutlandığı hiyeroglif metinler eşlik etmektedir. Firavun çok iyi hazırlanarak savaş alanında bizzat bulunmasına rağmen, savaşın asıl galibi Hititler olmuştur. Amurru yeniden Hitit yönetimi altına girmiş, ayrılıkçı yerel kral Benteşina ise Anadolu’ya sürülmüş, Kadeş Kalesi Hitit denetiminde kalmıştır.
Büyük Kral II. Muvattalli öldüğünde, eski bir kurala uyulmuş ve imparatorluğun en güçlü adamı olan kardeşi Hattuşili yerine, oğlu III. Murşili/Urhi-Teşup tahta geçmiştir. O, başkenti Tarhuntaşşa’dan, yeniden Hattuşa’ya taşımıştır.
Bölgede II. Muvattalli döneminden ve Kadeş Savaşı’ ndan bu yana II. Ramses hüküm sürmekteydi. Hattuşili Asur ve Babil Hükümdarları ile olduğu gibi, II. Ramses ile de hükümdarlar arasındaki olağan ilişkilerini sürdürmüştür. I. Şuppiluliuma’dan beri süregelen savaş durumunu sona erdirmiş ve Mısır ile barış antlaşmasını imzalamıştır. Antlaşma Hattuşa’ da ortaya çıkarılan ve günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunan kil tabletten anlaşılmaktadır. Akadca yazılmıştır. Ayrıca Mısır-Karnak Ramesseum’ da da Mısır hiyeroglifi ile kaleme alınmış kopyaları görülmektedir. II. Ramses ile yapılan barış antlaşması, Hattuşili’ nin hükümdarlık döneminde ulaştığı bir zirvedir. Bu başarı kendisinin rakipleri Asur ve Babil ile Ege’ deki rakibi Ahhiyava karşısındaki konumunu güçlendirmiştir.
Kurallara uygun olmaksızın tahta çıkmış olmasına rağmen, III. Hattuşili önemli politik başarılar ve uluslararası takdir kazanmıştı; ancak Hattuşa’da tahtına çıkacak kişi ile ilgili düzenlemeyi yapmak da kendisi için önemliydi. Önceden seçilen varisten vazgeçilmiş ve yerine Prens IV. Tuthaliya seçilmişti. Tuthaliya tahta çıktıktan sonra, Tarhuntaşşa Kralı Kurunta ile antlaşma yapmış ve Tarhuntaşşa ülkesinin sınırları yeniden çizilmiştir. II. Muvattali’nin oğlu olarak hanedandan gelen Krala, imparatorluk hiyerarşisi içinde Karkamış Kralı ile aynı düzeyde yer verilmiştir.
Hitit İmparatorluğu’nun bilinen son hükümdarı IV. Tuthaliya’ nın oğlu II. Şuppiluliuma, başgösteren yiyecek sıkıntısıyla daha da gerginleşen duruma rağmen bazı askeri başarılar elde etmiştir. Hattuşa’da bugün Güneykale olarak adlandırılan kesimdeki bir yazıtta, II. Şuppiluliuma’ nın askeri birliklerinin Orta ve Güneybatı Anadolu’da başarıyla savaştığından, Tarhuntaşşa’ da da hükümdarın yeniden otorite kurduğundan söz edilir. Çivi yazılı belgeler de, Kargamış Kralı ve doğrudan Büyük Kral tarafından denetlenen Alaşiya (Kıbrıs) ülkesiyle antlaşma yapıldığı belirtilir.
Hitit İmparatorluğu’nun M.Ö. 1200’den kısa bir süre sonra yıkılma nedeni halen tam olarak anlaşılamamıştır. İmparatorluğun yıkılmasına çeşitli etkenlerin neden olduğu değerlendirilmektedir. Son büyük kralın hüküm sürdüğü dönemde, halk içinde huzursuzluklar ve Hitit aristokrasisinde giderek artan çatışmalar başgöstermiştir. Hitit Devletinin ayakta olduğu son yıllara tarihlenen yazılı kaynaklar, sefalet içinde olduğu belirtilen Anadolu’ya Suriye ve Mısır’dan büyük miktarlarda tahıl sevk edildiğini kanıtlamaktadır. Aynı zamanda Anadolu’daki huzursuzluklar ve Suriye üzerindeki Hitit etkisinin azalması da Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasında neden ya da sonuç olarak değerlendirilmektedir...
Hitit İmparatorluğu’nun Yapısı
Hitit Devleti, Kral ve üyeleri kraliyet ailesinden gelen kişilerden oluşan politik bir kurumdu. Yönetimin politik organı Pankuş’tur (İmparatorluk Meclisi). Herhangi bir politik sorun olduğunda Pankuş Kral tarafından çağırılmaktaydı.Fakat Pankuş kralı bile denetleme yetkisine sahipti; yani Pankuş, kralın kararları hakkında söz sahibi bir kurul ve böylelikle de onun mutlak hakimiyetinin tek denetleyiçisiydi.
Yazı ve Dil
Hititçe, bugüne kadar bilinen en eski Hint-Avrupa dilidir. Hitit İmparatorluğu'nda bunun dışında Luvi ve Pala dillerinde olduğu gibi Hititçe'yle az veya çok akraba olan başka diller de kullanılmaktaydı. Luvca'nın dinsel konularda önemi vardı. Bu dillerle beraber Hititçe, diğer Hint-Avrupa dillerinden kelime hazinesi açısından kısmen farklı olan Hint-Avrupa dillerinin Anadolu kolunu oluşturmaktaydı.Bunun yanında farklı yazılar da kullanımdaydı. Resmi diplomatik yazışmaları ve saray arşivleri Âsur (Akad) çivi yazısıyla yazılırken kayalardaki kabartmalar ve yazıtlar için Hiyeroglif denilen yazı kullanılırdı. Bugün, bu harflerle yazılan dilin bir Luvca lehçesi olduğu bilinmektedir. Hurrice de önemli bir diplomatik yazışma diliydi ve bilhassa Mittani İmparatorluğu'yla yapılan yazışmalarda kullanılırdı.Hitit çivi yazısının dili Friedrich Hrozny tarafından 1915'te çözülmüş, Hitit hiyeroglif yazısının 1940'lı yıllarda başlayan çözülmesinde ise Helmuth Theodor Bossert'in büyük katkısı olmuştur.
Hititlerde yaşam
Hititlerde halkın başlıca geçim kaynağı tarımdı. Hayvancılık da yapılıyordu. Ticaret yaparak zengin olanlarda vardı. Hititler; Babil, Amurru, Ugarit, Arzawa ülkeleriyle ticaret yapıyorlardı.Arpadan bira, üzümden şarap yapıldığını anlatan bir çok tablet bulundu.
Ulaşım ve ticaret dört tahta tekerlekli öküz arabalarıyla,
Altın Diadem, Alacahöyük, Eski Tunç Çağı, çapı: 19.2 cm eşek ve katırlarla sağlanıyordu.
Yolların bakımı yerel yönetimlerce yapılıyordu.
Gümüş çubukları ticarette para yerine kullanıyorlardı.
YAZI Çivi yazısında, Akkadça ve Sümerce yazı işaretlerini aynen almışlardı. Diplomasi lisanları Akadca idi.
Hititler yazılarını kil tablet, yani toprak levhacıklar, tahta, gümüş ve bronz levhacıklar üzerine yazarlardı. Hattuşaş Büyük Tapınağında ele geçen bir kil tablette; "19 kil tablet, 33 tahta tablet yazıcısı" ndan bahsedilir. Hattuşaş'ta Sfenks Kapısı yanında Peter Neve 24x35 cm. bronz bir tablet bulmuştur. Ünlü Kadeş antlaşmasının Hititçe metni gümüş tablet üzerine yazılmış. Ama ele geçmedi.
Tabletler, duvar boyunca uzanan, tahta raflar içinde dizili dururlardı. Günümüz kütüphaneleri gibi.
Tabletlerde; Hitit kanunları, devletler arası antlaşma ve yazışmalar, kral yıllıkları, dini tören kuralları, fal metinleri, edebi metinler ve mektuplar yazılıdır.
KİŞİLİK HAKLARI
İnsan yaşamına ve kişilik haklarına büyük önem vermişlerdir. Krallık topraklarında herkes dininde ve dilinde serbestti.
Aşağılayan ve acımasız cezalar uygulamazlardı. İşkence tasvirlerine hiç rastlanmamıştır.
Ölüm cezaları büyü yapanlarla krala karşı gelenlere veriliyordu. Kralın ölüm cezasını kaldırma yetkisi vardı.
Kölelerin bile hakları vardı. Özgür bir kadınla evlenebiliyorlar, kadınlar özgürlüklerini kaybetmiyordu. Başlık parası zorunluydu. Ayrılsalar bile çocuklar paylaşılırdı. Köleler parasını ödeyerek özgür kalabiliyordu.
EVLİLİK
Kutsal Evlilik sahnesi, Bitik Vazosundan ayrıntı. MÖ. 1600'ler (Eski krallık Dönemi) Damat gelinin duvağını açıyor ve ona içki sunuyor. "Yüzgörümü anı" (And. Med. Müz.) Bitik Ankara yöresindedir.
Anadolu'da Hititlerden itibaren Anaerkil düzen yerini ataerkil düzene bırakmıştır.
Kardeş ilişkileri ve evliliği çok kötü karşılanırdı Ensest ilişkinin cezası ölümdü.
Kadınla erkek eşdeğerdi. Ayrım yapılmazdı. Harem sadece sarayda vardı . Halk arasında çok eşlilik geleneği yoktu. Kraliçenin de yetkileri krala yakındı.
Evlenecek erkek kızın babasına Kuşata denilen başlık parası verirdi.
Erkek evlilikten vazgeçerse parayı geri alamazdı.
Evlendikten sonra kadın zina yaparsa cezası ölümdü.
Evli erkek zorla birine sahip olursa cezası ağırdı ama kadının evinde yakalanırsa ceza yoktu.
Hititlerde boşanma ve veraset kanunlarıda ele geçmiştir.
Tabletlere göre aile en az 8-10 kişiden oluşuyordu.
DEVLET YÖNETİMİ
Büyük Kral aynı zamanda baş komutan,baş rahip, baş yargıç görevlerini yürütüyordu.
Kral, kraliçe, veliaht sonra baş mesedi (kral sözcüsü) gelir. Baş mesedi, kralın kardeşi veya veliaht olmayan oğlu olurdu.
Kral aldığı kararı Pankus denen soylular meclisine onaylatmak zorundaydı. Bu ilk kez Hititlerde uygulanmıştır. (Meşrutiyet)
Kral sarayında çeşitli yetkilere sahip devlet erkanı, katipler, rahipler, şarkıcılar, müzisyenler de yaşardı.
Kraliçelik hakkı kral ölse bile ölünceye kadar devam ederdi. Eskisi ölmeden yenisi kraliçe olamazdı. Yani tecrübeye önem verirlerdi. Alacahöyük sfenksli kapısındaki Hitit Kartalı
ASKERLİK
Hititlerde herkes askerlik yapmakla görevli idi.
Savaş arabalarında biri sürücü, ikisi okçu üç savaşçı bulunurdu.
Askerler; ok, mızrak, kalkan, balta, topuzla savaşırlar, bellerinde kamaları olurdu.
Kale komutanları vali olarak görev yapıyorlardı.
Orduda binbaşı, yüzbaşı, onbaşı gibi rütbelerin olduğunu biliyoruz.
Askerler; "Piyade Askerleri, "Araba Savaşçıları", "jandarma askerleri", "istihkam askerleri", "deneyimli askerler" gibi sınıflara ayrılırlardı.
HATTİ ÜLKESİNİN BİN TANRISI
Hitit tabletlerinde uzun tanrı listelerine rastlanmıştır. Bin tanrılı olmalarının sebebi, işgal ettikleri ülkelerin tanrılarını da kabul etmeleridir. Dini bayramlara tanrılara şarap, bira, alkollü içecekler sunuyorlardı Din ve Mitoloji konularında Hatti ve Hurri etkisi altında kalmışlardır. Mezopotamya kaynaklarından esinlenmişlerdir. Teşup - Gök Tanrısı. (Fırtına Tanrısı ) Baş tanrının sembolü boğadır. Metinlerde ve sanat eserlerinde dağlar üzerinde durur.
Hititler dağları kutsal sayar ve taparlardı.
Arinna- Güneş Tanrıçası. Baş tanrıça. Hepat/Kupaba/Kybele Yazılıkaya'da panter üzerinde durur. Adaletin Koruyucusudur.
Bu iki tanrı birbirlerine eş idiler. Bütün tasvirlerde koca sağda. Karısı solda durmaktadır. Bu gelenek günümüzde devam etmektedir. Kraliyet aileleri bu şekilde dururlar.
Tapınaklarda;
"Tanrı Anası" (baş rahibe), "Tanrı kız kardeşi" (tapınak dansçıları), "Sir" (tapınak şarkıcısı), Kar,Kid (tapınak fahişesi) bulunurdu.
Hitit Dini
Hitit dini çok tanrılı bir dindir; panteonun (tanrılar ailesi) içinde binlerce tanrı ve tanrıça vardır ve bunların pek çoğu diğer kavimlerin dinlerinden alınmıştır.Hititler’de tanrılar, tıpkı insanlar gibidir. Fiziksel şekilleri insan gibi olduğu kadar ruhen de onlarla aynı olup insanlar gibi yerler, içerler, kendilerine iyi bakıldığı sürece insanlara iyilik ederler; ancak ihmal edildikleri zaman hemen intikam almaya, insanları en acımasız yöntemlerle cezalandırmaya hazırdırlar. Bir Hitit metni, insanlarla tanrıları birbirleriyle kıyaslamakta ve tanrı-insan ilişkilerini bey-hizmetçi ilişkilerine benzetmektedir.
Hitit devletinin panteonu, Anadolu ve Suriye şehirlerinin çeşitli yerel panteonlarının zamanla bir araya getirilip birleştirilmesinden oluşmuştur.
Hitit devletinin başlangıcından itibaren baş tanrı, fırtına tanrısı Teşup'tur. Kozmik dönemi (kainatı) sağlayan, krallığı ve ülkenin düzenini koruyan O'dur. Kral, efendisi adına ülkeyi yönetir.
Kadeş Savaşı ve Barış Antlaşması
M.Ö. 1274 tarihinde II. Ramses ile Muvattalli arasında Kadeş önünde büyük bir meydan savaşı yapılmış ve Kadeş Antlaşması ile sonuçlanmıştır. Bu antlaşmaya bağlı olarak II. Ramses savaştan önce aldığı yerleri boşaltmış, Kadeş Şehri Hititlere kalmıştır.Kadeş Barış Antlaşması sırasında orduda çıkan bir isyanda, Muvattalli öldürülmüştür. Antlaşma, onun yerine geçen III. Hattuşili tarafından imzalanmıştır. (M.Ö. 1269) Bu antlaşma dünya tarihinde eşitlik ilkesine dayanan en eski antlaşmadır. Antlaşma çivi yazısıyla gümüş plakalar üzerine Akadca olarak yazılmıştır. Ayrıca Kralın mührünün yanında Kraliçenin (tavananna) mührü de vardır.
Bu antlaşmanın gümüş levhalara kazınmış olan asıl metinleri kayıptır. Mısır’da tapınakların duvarlarına kazınan antlaşmanın bir nüshası da, Boğazköy (Boğazkale) kazılarında kil tablet olarak bulunmuş olup Istanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.
Kadeş antlaşmasının Hattuşaş’da bulunan çivi yazılı tabletinin büyütülmüş kopyası New York’ta Birleşmiş Milletler Binasında asılıdır.
Boğazköy
MÖ II.bin başlarında, Yukarı Mezopotamya'daki Assur şehrinin zengin tüccarlarının Anadolu ile yoğun bir ticari ilişkiye girmiş olduklarını görüyoruz Orta Anadolu'nun geniş toprakları üzerinde kurulan küçük krallık veya beylikler, "Karum" adı verilen pazar yerleri ile son derece canlı birer ticaret merkezleriydiler. Assurlu tüccarlarla birlikte gelişen bir başka ve çok önemli olgu ise, M.Ö. II. bin de Anadolu'da bilinmeyen fakat Mezopotamya'da M.Ö. 3000 yılından beri kullanılan çivi yazısının Anadolu'ya gelişidir. Böylece Anadolu tarihi çağlara girmektedir. Kilden yapılmış tabletler üzerine yazılan mektuplardan, Assurlu tüccarların Anadolu'ya kumaş, koku ve kalay madeni getirerek yerli krallara ve halka sattıklarını, karşılığında altın, gümüş ve bazı tunç malzeme aldıklarını öğreniyoruz.Koloni Çağı'nı izleyen Eski Hitit ( M.Ö. 18. yy.) ve Büyük Hitit Krallığı dönemleri sonunda, takriben 1200 yıllarında batıdan gelen ve Deniz Kavimleri diye adlandırılan toplulukların istilası ile Hitit İmparatorluğu son bulmuş ve Hititler yaşamlarına şehir beylikleri halinde devam etmişlerdir.
Yönetim merkezi
Hititler'in başkenti: HattuşaşAnadolu'da ilk kez organize devlet kuran Hititleri'in başkenti olan Boğazköy (Hattuşaş), dağlık-engebeli bir arazi kurulmuş olup Çorum'a uzaklığı 82 km'dir.
Boğazköy'ün gerçek tarihi M.Ö. 1900'den az sonra başlar. Geç Hitit ve Asur belgelerinden öğrendiğimize göre Boğazköy; Hattuştu ve Pijusti adlı krallarla son bulan bir hanedanlığın merkezi idi. M.Ö. 19. ve 18. yy.'da Hitit öncesi'deki dönemde Boğazköy'de, Hattiler ve Asurlu tüccarlar da konaklamaktaydılar. Şehirde Asurlu tüccarların ticaret yaptıkları "karum" denilen bir pazar yeri bulunmaktaydı.
Boğazköy, M.Ö. 1200 yıllarına kadar Hititler'in başkenti olma özelliğini korumuştur. İlk Hitit kralı olarak Hattuşaş'lı anlamına gelen Hattuşili'yi görüyoruz.
Kentin asıl merkezini büyük kale teşkil eder. Büyük kalenin kuzeybatı yamacında Hitit İmparatorluk dönemine ait özel evler ile Büyük Mabed'in yer aldığı "aşağı şehir" bulunmaktadır. Şehrin güney kısmını teşkil eden "yukarı şehir"; M.Ö. 13. yy kralları tarafından yapılmış sandık şeklindeki surlarla çevrilmiştir. Bu surda Kral Kapısı, Potern, Sfenskli Kapı, Aslanlı Kapı yer almaktadır. Yukarı şehir içinde Yenice kale ve Sarıkale tahkim edilmiş olarak yapılmıştır.
Hitit Krallığı; M.Ö. 1200'deki Deniz Kavmi Göçleri sonunda Trak asıllı kavimlerin baskıları sonucu yıkılmış olup, dolayısıyla Boğazköy de başkent olma özelliğini kaybetmiştir. M.Ö. 750 yılında Friglerin yerleşimine sahne olmuştur. Hellenistik çağda ise Boğazköy; büyükçe bir yerleşim alanı olamaktan öte gidememiştir. Bizans çağında da iskan edildikten sonra Boğazköy'e 18. yy.'da bugünkü sakinleri yerleşmiştir.
Antik Hattuşa harabeleri ile Yazılıkaya Açık Hava Mabedi birer açık hava müzesi olarak önem taşımakta olup, ayrıca; Milli Park projesi kapsamına alınmış ve Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilmiştir.
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce