Osmanlı Devleti'nin Kuruluş Devrinde Aleviler

Kısaca: Osmanlı Devleti’nin kuruluş devrinde Aleviler ...devamı ☟

Osmanlı Devleti’nin kuruluş devrinde Aleviler Osmanlı Devleti’nin kuruluş devrinde Osman Gazi’nin kayınpederi Şeyh Edebali ile Yıldırım Bayezid’in eniştesi “Emir Şems’ed-Din-i Buhari” tarafından, Kirmastı’da meşhur “Geyikli Baba”, Antalya Elmalı’da Abdal Musa ve Eskişehir Karacahisar’da “Kumral Baba” gibi daha birçok “Şia-i Batın’iyye” daileri adına zaviyeler yaptırılarak bunlara büyük vakıflar bağlanmıştı. Kazdağı yamaçlarında yaşayan Yürükler’in haraç rüsumları “Emir-i Buhari” zaviyesine tahsis edilmişti. İkinci Murad’ın ise her şehirde muakkak bir tekke yaptırdığı ve Üçüncü Murad Han’ın ise tasavvufi şiirleriyle Osmanlı Padişahları arasında ayrıcalıklı bir mevkiye sahib olduğu bilinmektedir. Fatih’in ulema ve şeyhlere verdiği önemi ise Mevlana Cami’ye gönderdiği paralardan ve Maveraünnehre bulunduğu ihsanlardan anlaşılmaktadır. Fatih, Hoca ÛbeydʿAllah-ı Ahrar’ın halifelerinden Şeyh’ul-İlahi Semavi’yi de Edremit’ten alıp İstanbul’a getirtmişti. Ayrıca, Sadr’ed-Din Kunevi’nin “Cem’ul-Gayb” isimli meşhur eserini şerhettirmiş ve İstanbul Zeyrek yokuşunda adına bir de zaviyye inşa ettirmişti. Vilayetname-i Hacı Bektaş-ı Veli’yyul Horasani’ye göre Batı Anadolu’nun fütuhatı Hacı Bektaş’ın halifeleri sayesinde gerçekleştirimiş olup, Osman Gazi’de Hünkar’dan nasip alanlar arasındandır.

Bektaşiliğin Osmanlı Ordusu’na girişi

Vilayetname’ye göre bunun başlangıcı Osman Gazi’ye elif tacının bizzat Hünkar tarafından giydirilmesiyle başlamaktadır. H. 687 / M.1288 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı Üçüncü Âla’ed-Din-i Key-Kubad Osman Gazi’ye Altunbaşlı Sancak ve tabel gönderdi. Osman Gazi’nin beline kendi belindeki kılıcı bizzat Hacı Bektaş Veli taktı. “Ve önünden sonun görmeğe: Ugınden Sugm Gurgele!” diye dua etti. Halbuki Hacı Bektaş’ın M. 1271 tarihinde vefat ettiği göz önüne alınacak olursa bu rivayetin doğruluğu pek zayıftır. Bir başka rivayete göre ise, Orhan Gazi Yeniçeri’yi kurduktan sonra Hünkar’ın Amasya taraflarındaki “Suluca Karahöyüğü” adındaki ikametgahına giderek bütün asker hakkında onun hayır duasını almıştı. O da elinin birini bu askerlerden birinin başına koyarak: “Bunların ismi yeniçeri olsun. Cenab-ı Hak yüzlerini ak, bazularını kuvvetli, kılınçlarını keskin, oklarını mühlik, kendilerini daima galip etsin,” diyerek dua buyurmuşlardı. Vilayetname’ye güvenildiği takdirde Hünkar’ın çok daha evvel göçtüğü ve bu rivayetin de gerçek olmadığı anlaşılıyor. O devirlerin fikri ürünler açısından en geniş alanını Babai ve Kalenderi zaviyeleriyle birlikte daha birtakım tarikat pirlerinin yuvaları teşkil etmekteydi. “Rum abdalları”, “Horasan pirleri” ve “Gaziyan-ı Rum” gibi tabirlerin pek sıklıkla kullanılmakta olduğu eserlerden anlaşıldığına göre “Şiʿa-i Batıniye” hareketlerinin yoğunlaştığı merkezin başında muhakkak cenkçi ve silahşör kuvvetlerin hazır bulundurulmasıyla ikinci bir Babai katliamına mani olma gayesinin güdüldüğü anlaşılmaktadır. İslami çevrelerde Batıni harekatını düşmanca karşılayan bir devlet siyasetinin ihtilalleri en çok ordu kuvvetiyle ezdirdiğini ardarda tecrübelerle öğrenen “Şiʿa-i Batıniye” daileri, Selçuklular’ın çöküşünden sonra, hükümetlerin oluşturacağı bütün ordu kuvvetlerinde yer almayı kararlaştırmıştı. Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamasında da Batıniler, öncelikle askeri kuvvetlerin içerisinde yer almayı ihmal etmediler. Orhan Gazi devrinde tekke zihniyeti ile yoğurulmuş olan Sünni alimlerin içlerinde mutasavvıfa nazariyelerini kabul edenler de mevcuttu. H. 731 / M. 1331 tarihinde İznik fethedildiğinde oradaki kiliselerden birkaçı cami ve medreseye dönüştürülerek başlarına meşhur Kadı Ürmevi tilmizlerinden ve Şeyh Sadr’ed-Din Konevi müntesiplerinden şeyhi gibi zahir ve batın ilimlerinde birinci olan Davud-u Kayseri müderris olarak atandı. Halk kendisine batın ilimlerindeki ihtisasından dolayı büyük saygı ve sevgi beslemekteydi.

Bektaşiliği Rumeli’de neşredenler

Rumeli’de Bektaşiliğin neşri, “Şiʿa-i Batın’iyye” hareketlerinin merkezinde yer alan Baba İlyas Horasani’nin “Çehariyar” adı verilen dört halifesinden biri olan Sarı Saltık Baba öncülüğünde gerçekleşmiştir.
Bektaşi Babası Sarı Saltık
Evliya Çelebi’ye göre Ahmed Yesevi müridlerinden olan Sarı Saltık, H. 662 / M. 1264 yılında birçok müridleriyle birlikte Rumeli’ye geçti. Dobrıca, Kırım, Moskova, Lehistan kıt’alarını dolaştıktan ve oralarda İslamiyet’in uzun süre yayılmasına hizmet ettikten sonra Karesi Oğullarından İsa Bey zamanında Gelibolu’dan Çardak’a döndüler. Kazdağı üzerinde Edremit Körfezi’nin doğu ve kuzeydoğusuna doğru uzanan silsilesini izleyerek orada oturmakta oal Türkmenler’in arasında uzun yıllar ikamet ettiler. “Vilayetname” bu dönüşün Hacı Bektaş’ı ziyaret amacıyla gerçekleştirilmiş olduğunu nakletmektedir. Oysa o tarihte Hacı Bektaş çoktan vefat etmiş bulunmaktaydı. Rumeli kıt’asında Sarı Saltık’a ait pek çok ziyaretgah bulunmaktadır. Bektaşi an’anesinde mühim bir yeri olan bu Şii babanın, Babaeski’de de yaşamış olduğu ve türbesinin Aya Nikola Kilisesi’nin yerinde bulunduğu Hristiyanlarca da kabul edilmektedir. Hacı Bektaş’ın hakkındaki küfr ve ilhada ait çıkarılan söylentiler ile, onun adını taşıyan Bektaşilik Tarikatı’ın i’tikadları arasında hiçbir alakanın bulunmadığını, fakat kendisine intisap etmiş olan bazı melahidenin yapmış olduğu neşriyatın Hacı Bektaş’ın kendisini bizzat töhmet altında bıraktığını “Şekayık” müellifi İbn-i Hallikan nakletmektedir.
Kazdağı’nın Tahtacı alemindeki kudsiyeti
Kazdağı’nın bütün Alevi-Tahtacı aleminde yaşatılan kudsiyeti ile onun “Sarı Kızı” ile Sarı Saltık Baba’nın sarılığı arasındaki benzetmeler göz önüne alındığında, ve özellikle de bütün Tahtacı aleminde aynen bir “Kabe” gibi takdis edilmesi hatırlanacak olunduğunda, Batı Anadolu’nun en mu’tena köşesinde yer alan Edremit havzasının bütün “Şiʿa-i Batın’iyye” mensuplarınca ne kadar yüksek bir öneme haiz olduğu da anlaşılmış olur.

Bektaşiliğin Anadolu’da yayılması

Hacı Bektaş halifelerinden Tavvas, Uşak, Söğüd, Balıkesir, Edremit’e kadar uzanan ve Akdeniz ile bağlantı kuran yörelerde, güneyde ise Burak Baba gibi daha birçok dailerle birlikte Osman Gazi’nin yurdunda Söğüt ile Sakarya Nehri kıyılarında, ve yükseklerdeki Türkmen ve Yörük yaylalarında dolaşan “Kumral Baba” benzeri birçok “Şiʿa-i Batın’iyye” daileri Kocaeli bölgesine yerleşen Türkler arasında Batıniliği yaymaktaydılar.
Bektaşiler’in Türk diliyle neşriyatı
Orhan Gazi devrinde Rumeli feth edilince devletin resmi dilinin Türkçe olduğu fermanlarla her tarafa ilan edilmişti. Türkçe’nin açık ve selis ifade şekliyle rubai, nefes, destan gibi şiirlerin çeşitli ölçülerine tevdi edilerek; özellikle koşma, deyiş, semai usulünde söylenen şiirlerin, bağlama, saz, bozuk ve kopuzlarla terennüm edilen şekilleri Türk ruhunun milli benliğine o kadar uyum sağladı ki, şehir ulemasının ağdalı dilinden hiçbir şey anlamayan Türkmen bunlara karşı hiç ilgi duymamaktaydılar. Bu fırsatı iyi değerlendiren, Key’alu Baba, Abdal Musa, Tuğlu Baba, Baba İlyas Horasani, Baba İshak Kefersudi ve Ebu’l Vefa-i Harezmi gibi tekkelere mensup olan karışık akide sahibi “Batın’ul-Mezhep Babalar” ve Şiʿa-i Batın’iyye Daileri” Anadolu’nun dört bir tarafına Batın’iyye Mezhebi ilkeleri doğrultusunda fa’aliyet gösteren zaviyeler açmağa başlamışlardı.
Osmanlılar üzerindeki Bektaşi etkisi
Orhan Gazi’nin cülusuna kadar geçen süre zarfında kendilerini mutasavvıf olarak tanıtmış olan bazı babaların nüfuzları, bunların Osmanlı Devleti tarafından rehberlikleri kabul edilecek derecede artmıştı. Osman Gazi’ye elifli taç giydirdiği rivayet edilen Hacı Bektaş ile Orhan Gazi’nin kardeşi Âla’ed-Din Paşa’nın Şeyh Edebali hankahına mensup birer derviş olmaları bu etkinin ne kadar kuvvetli olduğunun bir delilidir. Bu şiddetli tesirler neticesinde Osmanlı ülkelerinde Bektaşilik, Melamilik, Hurufilik gibi Şiʿa-i Batın’iyye şubeleri kolayca yayılmaktaydı. Orhan Gazi tarafından bir veli olarak benimsenen “Key’alu Baba” Bursa’nın fethinde bulundu. Halbuki, Osmanlı Devleti kurulduğu ilk günden itibaren Sünni bir devlet yapısına sahipti. Buna rağmen Hoylu / Tokatlı Burak Baba’nın Osmanlılar’daki benzeri olan bu Şii dervişin “Keremyan Emiri” ile Turgut Alp’ın şeyhi olduğu bilinmektedir. Orhan Gazi’nin İnegöl ilçesini Key’alu Baba’ya “dirlik” olarak tahsis ettiği ve vefatından sonra da mezarının üzerine büyük bir türbe inşa ettirdiğini “Şekayık” kaydetmektedir.
Şiʿa-i Batın’iyye tekkelerinin teftişi
Selçuklular’ın sarayında mevki sahibi olan “Baba Merendi” adındaki Azeri bir Şii dervişi Sultan Âla’ed-Din’i kendine bağlamış ve daha sonra da “Sulucahöyüğe” yerleşerek Kırşehir hakimi Nur’ed-Din Bey’i kendi nüfuzu altına almayı başarmıştı. Bu devirde Hacı Bektaş Veli hankahının kurulduğu yerde daha birçok “Şiʿa-i Batın’iyye” akideleri yaymakta olan ve Türk aşiretleri arasında fa’aliyetlerde bulunan dailerin sayısı da epeyce artmıştı. Bunun üzerine Baba İlyas bendeganından olan Hind ve Çin’den gelmiş bazı arif geçinen “Şiʿa-i Batın’iyye” Babaları’nın hallerini denetlemek üzere memurlar atanmıştı. Kendilerine kisvetlerinin aslı ve bid’atlerinin faslı sual edildikten sonra cevap vermekten aciz olan torlakların çırağları söndürülmüştü. Baba İlyas Horasani hulefasından Geyikli Baba’ya İnegöl mirlivası ve tımar sahiplerinden Turgut Alp mürid olduğundan dolayı lehine vermiş olduğu şehadeti neticesinde Geyikli Baba Sultan Orhan’ın iltifatlarına mazhar olmuştu. Sultan Höyüğü Vakfı’na ait olan bir cüz’ün kenarında, Geyikli Baba’ya vakfedilen emlak arazisine padişahın gönderdiği hediyeler arasında iki küp rakı bulunduğu da tesbit edilmişti.

Anadolu’daki Türkmen aşiretlerinin Rumeli’ye nakledilmeleri

Orhan Gazi ve Murad Hüdavendigar Han devirlerinde, Osmanlı Devleti sınırları içerisinde yurt tutan ve Moğol istilalarına rast gelen zamanlarda dahi Osmanlı ülkesindeki varlıklarından şüphe edilmeyen “Keremyanlı”, “Afşarlı”, “Çavdırlı”, “Samagarlı”, “Varsak”, “Ulus”, “Beremyalı” aşiretlerinin Osmanlı Hükumeti kararlarına sıkça muhalefet etme, boyun eğmeme, kendi başlarına buyruk yaşam tarzlarıyla bazı gaileler çıkarmakta oldukları ve tam bir bağımsızlık havasıyla hareket etme alışkanlıklarının arttığı bir devirde, Sultan Çelebi Mehmed Han’ın Kilis civarından geçerken rastladığı, çoğunluğu “Salur” ve “Çavdır” aşiretleri mensuplarından müteşekkil ve kendilerine “Moğol Bekayası” adı da verilen yirmi bin çadır ahalisinden oluşan konar göçer bir topluluk Rumeli’ye geçirilerek Filibe yakınlarında “Tatar Pazarcığı” havalisinde iskan edilmişlerdi. İkinci Murad Han devrinde de Ragusa Cumhuriyeti ile varılan uzlaşma üzerine Sadr’azam Halil Paşa’nın aldığı altmış bin esir de Anadolu’ya nakledilmek suretiyle bu Türkmen aşiretleriyle mübadeleye tabi tutulmuşlardı. Batıni babalarının telkinleriyle aşılanmış olan bu kabileler ileride “Rumeli Şiʿa-i Batın’iyyesi” tarafından temsil edilecek olan birçok tarikatın oluşumuna vesile oldular. ;Bibliografya * Arnol’d, İntişarı İslam Tarihi, Profesör Halil Halid tercümesi. * Asım, Necip, Türk Tarihi. * Ayni, Bedr’ed-Din Mahmud, İkd’ul-Cumman. * Ayni, Mehmet Ali, Tasavvuf Tarihi, * Balcıoğlu, Tahir Harimi, Türk Tarihinde Mezhep Cereyanları. * Barthold, W., İslam Medeniyeti Tarihi, Professör Dr. Fuad Köprülü’nün Geniş, izah, düzeltme ve ilavelerle tercümesi. * Brown, İran Edebiyat Tarihi. * Cahiz, Kitab’ul-Beyan ve’t-Tebyin. * – , Kitab Fezail’ül-Etrak. * Cami, Mevlana, Nefeat’ul-Üns. * Christensen, Arthur, La regne du roi Kawadh I et le communisme Mazdakite. * Cüveyni, Ala’ed-Din, Cihan-Kuşa. * Ebru, Hafız, Zübdet’ut-Tevarih. * Ebu Zehra, Muhammed, İslam’da Siyasi ve İ’tikadi Mezhepler Tarihi, Ethem Ruhi Fığlalı ve Osman Eskicioğlu tercümesi. * – , Mezhepler Tarihi, İsmail Dağ tercümesi. * El-Biruni, Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed, El-Âsar’ul-Bakiye an-Kurun’il-Haliye. * Gök Alp, Ziya, Eski Türkler’de din, Dar’ül-Fünun Edebiyat Fakültesi mecmuaları. * Gölpınarlı, Abd’ul-Baki, Türkiye'de Mezhepler ve Tarikatlar. * Hasıri, İkd’ul-Ferid Haşiyesi. * Handmir, Gıyas’ed-Din, Habib’üs-Siyer. * Harimi, Tahir, Nakli İlimler Tarihi. * – , Tarihi Hikmette Sofiyun. * – , Tarihte Edremit Şehri. * Hayrullah Efendi, Hayrullah Efendi Tarihi. * Hilmi Ziya, Mihrap mecmuaları – Anadolu’da dini ruhiyat müşahedeleri. * Hüseyin Hüsamettin Efendi, Amas’ya Tarihi. * İbn-i Arab Şah, Acaib’ul-Makdur. * İbn-i Hacer, Dürer’ul-Kamine. * – , Enbe’ül-Gumur. * İbn-i Haldun, Mukaddime. * İbn-i Şahne, Ravzat’ul-Menazır. * İbn-i Tikteka, Kitab’ul-Fahri. * İshak Efendi, Kaşif’ül-Esrar. * Kaşani, Ebu-l’Kasım Abd’Allah, Olcaytu Tarihi. * Kenarı, İbn-i Hallikan, Şekayık. * Kharezmi, Muhammed bin Ahmed, Mefatih’ul-Ulum. * Köprülü, Fuad, Türk Tarihinde İlk Mutasavvıflar. * Massignon, Louis, Essai sur la lexique du mystique musulmane. * Mes’udi, Ali, Muruc’uz-Zeheb. * – , Kitab’ut-Tenbih ve’l İşraf. * Muhsin Fani, Mubid, Tuhfe-i İsna Aşer’iye. * Muvaffık el-Mekki, Menakıb. * Öz, Mustafa, Mezhepler Tarihi ve Terimleri Sözlüğü. * Öztürk, Yaşar Nuri, İmam-ı Â’zam – Savunması Şehid bir önder için Apolocya. * – , En-el Hak İsyanı – Hallac-ı Mansur (Darağacında Miraç). * Reşidi, Fazl’ul-Lah, Cami’ut-Tevarih. * Sıbt İbn’ul Cezvi, Mir’at-uz-Zaman. * Suver’ul-Ekalim, İbn-i Nedim, Fihrist. * Süyuti, Celal’ed-Din, Tarih’ul-Hulefa. * Şehristani, Muhammed, Kitab’ul-Milel ve’n-Nihal. * Şerafeddin, M. Pamir İsma‘ilileri, İlahiyat Fakültesi Mecmuası. * Yakut’ul-Hamavi, Ebu Abd’ul-Lah, Mu’cem’ul-Büldan. * Zeydan, Jorji, Medeniyet-i İslam’iyye Tarihi, Zeki Magemez tercümesi.

Kaynaklar

Vikipedi

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.

Alevilik
3 yıl önce

makâmı vardır. Aleviler, Muhammed’in son peygamber olduğuna, Ali bin Ebu Talib'in ise veliliğine (ya da imamlığına) inanırlar. Aleviler, ibadetlerini cemevinde...

Alevilik, Alevilik (mezhep), Anadolu aleviliği, Arap Aleviliği, Nusayrilik, ޞia, ޞii, Anlam ayrım
Alevi nüfusu
7 yıl önce

dahi Aleviler vardır. Suriye'de ise 4-5 milyon Nusayri (Arap Alevisi) vardır. Ancak Suriye'de nüfus oranları az olarak Türk ve Kürt kökenli Aleviler de...

Fatımiler devrinde Aleviler
7 yıl önce

Fâtımîler devrinde Alevîler Hicrî üçüncü asırda Afrika’da devam eden propagandalar neticesinde Fâtımîler’in yayılmaları da daha hızlı ilerlemekteydi. Doğudan...

Kızılbaş
3 yıl önce

İki İmamların adları yazılı idi. Bu kırmızı serpuştan sonra Osmanlılar, Safevî Devleti'nin resmi dini haline dönüştürülen Safevî Türkmen Tarikâtı'na mensûp...

Kızılbaş, Safevi, Taslak şablonları, Türkmen, Taslak madde
Kalenderilik
3 yıl önce

bilinmektedir. Ancak Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde yönetim çevrelerinin Kalenderiler’e karşı tavrı, bir yandan bazı imtiyaz­larla onları devlet yanında ve...

Kalenderilik, Hurufilik, Melamilik, Tarikat, Tasavvuf, Vahdet-i Vücud, Baba Tâhir-i Uryan
Safevî-Kızılbaş tarihi
3 yıl önce

Safevî Tarikâtı kuran Safiyüddin Erdebilî’den almaktadır. Şeyh Cüneyd devrinde Şiîliğin “İmâmiye-i İsnâ‘aşer’îyye/Onikicilik” ittikadi temeli üzere kurulan...

Bektaşîlik
7 yıl önce

Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamasında da Bâtınîler, öncelikle askeri kuvvetlerin içerisinde yer almayı ihmâl etmediler. Osmanlı Devleti’nin kuruluş devrinde...

Börklüce Mustafa
7 yıl önce

oldu. Bu durum yıllarca Osmanlıların gereksiz tedbirleriyle yokluk çeken halkın bilinçaltına yerleşmişti. Osmanlı Devleti'nin 1402 yılında Ankara Savaşı'ndan...

Börklüce Mustafa, Biyografi, Fetret devri, Karaburun, Nazım Hikmet, Osmanlı Devleti, Taslak, Türk, ޞeyh Bedrettin Destanı, Mürid, Madde taslağı