Hayatı
Muhyiddin İbn-i Arabi, Muvahhidun döneminde 27 Ramazan 560`da Mürsiye (Murcia), İspanya`da doğdu. Bilinmeyen bir sebeple 8 yaşında ailesiyle birlikte İşbiliye`ye (bugünkü Sevilla) geldi (muhtemelen babasının memuriyeti nedeniyle). Ailesi Arap Tayy kabilesine mensuptu. Yakın cedleri hakkında fazla bir şey bilinmiyorsa da, anne ve baba tarafından nüfuz ve itibar sahibi kimseler olduğu anlaşılıyor. Akrabaları arasında tasavvufi bilgilere sahip kimseler vardı. Dayısı Ebu Müslim el-Havlani de, kutubların büyüklerinden sayılır..İlk tahsilini bu şehirde yaptı, uzun bir süre burada kaldı. Çocuk yaşlarında Ahmed İbnu`l-Esiri adında genç bir Sufi ile arkadaş oldu. İbnu`l-Arabi, bu tahsil sırasında bir aralık Halvet`e çekilmiş her sahada ve özellikle tasavvufi marifetler sahasında hiçbir şey bilmezken ve bu hususta hiçbir kitap da okumadan, keşif ve keramet yoluyla birçok şeylere muttali olarak halvetten çıktı.
Endülüs`de bir süre daha kaldıktan sonra, seyahate çıktı. Şam, Bağdad ve Mekke`ye giderek orada bulunan tanınmış alim ve şeyhlerle görüştü. 1182`de İbn-i Rüşd ile görüştü. Bu görüşmeyi eserinde anlatır. Bu İbnu Rüşd`ün bilgi`nin akıl yolu`yla elde edileceğini söylemesiyle meşhur olduğu yıllardır. 17 yaşındaki genç Muhyiddin gerçek bilgi`nin sadece aklımızdan gelmediğine, böyle bir bilginin daha çok ilham ve keşf yoluyla elde edilebileceğine inanmıştı.
Bu senelerde Şekkaz isminde bir Şeyh`le tanıştı. Bu zat küçük yaşlardan itibaren İbadete başlayan, Allah korkusu taşıyan, hayatında bir kerecik olsun a€˜ben` dememiş olan ve uzun uzun secde eden bir kimsedir. Muhyiddin o ölene kadar onunla sohbete devam etti. 1182-1183`de İşbiliyye`ye bağlı Haniyye`de Lahmi İsimli bir şeyhden, bu zatın adını taşıyan bir mescidde Kur`an dersi aldı.
1184-1185`de Ureyni isimli bir şeyh`le tanıştı. Eserlerinde Ondan ilk hocam diye bahseder, çok faydalandığını söyler. Ureyni, Ubudiyet[1] meselesinde derin bir bilgiye sahipti. Bu yıllar`da Martili adlı bir şeyhten de istifade etti. Ureyni O`na:`Sadece Allah`a bak` derken Martili a€˜Sadece Nefsine bak, nefsin hususunda dikkatli ol, ona uyma` diye öğüt vermişti. Martili`ye bu zıt önerilerin İçyüzünü sordu. Bu zat, kendi nasihatinin doğruluğunda ısrar edecek yerde, a€˜Oğlum, Ureyni`nin gösterdiği yol, doğru yolun ta kendisidir. Ona uyman lazım. Bizim ikimiz de, kendi halimizin gerekli kıldığı yolu sana göstermiştir` dedi.
Bu yıllar`da İşbiliyye`de Kordovalı Fatma adında yaşlı bir kadına (tanıştıklarında 96 yaşındadır) 14 sene hizmet etti. Bu kadın, erkek ve kadınlar arasında müttaki ve mütevekkile olarak temayüz etmişti. Çok iyi bir kimseyle evliydi. Yüzü o kadar güzeldi ki, İbnu`l-A`rabi onun yüzüne bakmaktan utanırdı.
1189`da Abdullah Muhammed eş-Şerefi adında biriyle tanıştı. Kendisi doğu İşbiliyye`li olup, Hatve ehlindendi. Beş vakit namazını Addis Camii`nde kılardı. İbadete aşırı düşkünlüğünden namaz kılmaktan ayakları şişerdi.
Arabi, İşbiliyye`deyken (1190) hastalandı. Okuma kabiliyyet`ini kaybetti. 2 Yıl bu halde kaldıktan sonra 589`da (Hicri) Sebte Şehri`ne giderek orada ahlak makamına erdiğini söylediği İbnu Cübeyr ile tanıştı. Bir süre sonra İşbiliyye`ye döndü. Aynı yıl Tlemsen`e geldi. Burada Ebu Medyen (ö.594)[2] hakkında gördüğü bir rüyayı anlatacaktır.
1196`da Fas`a gitti. Orada yaptığı Seyahatler sırasında büyük şöhret kazandı. 1198`de tekrar Endülüs`e geçti. Gırnata Şehri dolaylarındaki Bağa kasabasında Şekkaz isimli bir şeyhi ziyaret etti. Onun Tasavvuf yolu`nda karşılaştığı en yüce kimse olduğunu söyler. 1199-1200`de İlk defa Hac için Mekke`ye gitti. Orada [3] (Yunus ibnu Ebi`l-Hüseyin el-Haşimi el-Abbasi el-Kassar) isimli bir şahıs`la sohbet etti. Hac`dan sonra Mağrib`de, oradan da Ebu Medyen`in şehri olan Becaye`de bulundu. Bir süre sonra tekrar Mekke`ye geldi ve Ruhu`l-Quds, Tacu`r-Rasul adlı eserler`ini yazdı.
1204`de Medine, Musul, Bağdad`da bulundu. Musul`da, et-Tenezzülatu`l-Musuliyye`yi yazdı. Musul`dan ayrıldıktan sonra Konya`ya geldi. Orada tanıştığı Sadreddin Konevi`nin dul annesi ile evlendi. Konya`da iken Risaletü`l-Envar`ı yazdı. Selçuk Meliki tarafından hürmet ve ikram gördü. Sonra Mısır`a geçti; tekrar Mekke`ye geldi ve burada bir süre kaldı. Mekke`de el-Futuhatu`l-Mekkiyye, Fusus`u rüya`da gördüğü Peygamber`in emriyle ve O`nun istediği şekilde yazdığını, bu eserin önsöz`ünde belirtir. "Veliler bilgilerini, peygambere vahyi getiren meleğin aldığı kaynaktan almaktadırlar." Bağdad ve Halep`de bir süre dolaştıktan sonra 612/1215 de tekrar Konya`ya geldi. 617 de Şam`a yerleşti. Zaman zaman civar şehirlere seyahatler yaptı. 638 de 22 R.Evvel`de (1239) Şam`da öldü. Kabri Şam şehri dışında Kasiyun Dağı eteğindedir. 1500`lerin başında Sultan Selim, Şam`ı Osmanlı toprağı yaptığında oraya türbe, camii ve imaret inşa ettirdi.
Doktrini
İbn Arabi gerek yaşadığı dönem içerisinde gerekse vefatından sonra sürekli tartışılmış ve hatta neredeyse zahir-batın ilimlerinin ayrışma noktasındaki spekülasyonlarda her zaman odak noktası olmuştur. Bunun bir nedeni kendisinden önce dile getirilmemiş ya da sembolik ifadelerle örtülmüş marifet ilmine dair birçok konuyu eserlerinde ve sözlerinde açıkça beyan etmesi olduğu kadar kendine has üslubunun çok derin ve karmaşık bir yapısı olmasıdır. Belki bu nedenle üstadın kendisi eserlerini avamın okumasını men etmişse de şüphesiz dünyanın birçok yerinde tasavvufun derinliklerine merak salan hemen herkes bir şekilde referans noktası olarak ona dayanmak zorunda kalmıştır. Belki bu durumdan ötürü tasavvufa hakim olmayanlar ya da sufi olmayanlarca her zaman yanlış anlaşılmış ve bu yanlış anlama neticesinde kimileri ona olduğundan daha farklı bir libas biçerek İslam`ın dışında bilgelik atfederken batıni ilimlerden uzak bazı Müslümanlar ise onu zındıklıkla suçlayacak kadar ileri gidebilmişlerdir. Hatta denilebilir ki yüzyıllar boyunca tasavvufa dönük neredeyse tüm eleştirilerin odağında İbn Arabi ve eserleri durmuştur.Bununla birlikte metafizik, kozmoloji, ahlak, İslami ilimler, psikoloji gibi çok geniş bir perdede eserler vermiş olsa da İbn Arabi`nin gözlemlenebilen en büyük etkisi kendinden önce net bir sistem taşımayan tasavvufu “Vahdet-i Vücud Teorisi” ile sistemleştirmesi ve böylece kendinden sonrakiler için büyük bir kolaylık sağlamasıdır ki zaten “Şeyh`ül Ekber” lakabının yakıştırılma sebebi de budur.
Muhyiddin İbn Arabi`den önce ifadeleri olsa da onun tarafından sistemetik bir şekilde dile getirilip ortaya konulduğu için ona atfedilen “Vahdet-i Vücud Teorisi” varlığın aşkın birliğini ifade eder. Ancak bu anlaşılması zor bir konu olduğu için onun marifet ilmiyle ortaya koyduğu metafizik doktrinleri sıradan bir felsefe gibi ele alınmış salt bu nedenden ötürü geçmiş dönemlerde zındıklıkla suçlandığı gibi maalesef modern dönemlerde de tamamen farklı şekillerde anlaşılıp panteist, monist ve hatta tabiat mistiği olarak tanımlanmaya çalışılmıştır.
Oysa ki “Vahdet-i Vücud”un ortaya koyduğu mana şu şekilde belirtilebilir; mevcudat varoluşunu Allah`ın varlığından almaktadır ancak Allah Mutlak Hakikat olarak müteal yani aşkındır. Burada Mutlak Hakikatten ayrı olarak müstakil bir gerçeklik planı tasavvur etmek İslam`da en büyük bir günah kabul edilen şirke girmek olarak değerlendirilir. Çünkü bu şekilde bir tasavvur açıkça düalite inancı oluşturmakta ve kelime-i tevhidle formulize edilmiş olan “mutlak hakikatten başka hakikat yoktur” manasına gelen “la ilahe illallah” (hiçbir ilah yok, sadece Allah) ifadesini inkara sapmak demektir.
Vahdet-i Vücud düşüncesinde; kendinden ibaret olan Zat her ne kadar tasavvur ve idrak edilemez olarak mutlak aşkın ve değişimin dışında olarak nitelendirilse de tasavvuf ıstılahında taayyün denilen kendini belirleme halinde belirli modelleşmelere sahiptir. Yani esasta Mutlak Teklik düzleminde kendinden başkası olmayan bir hiçliğe, Ahadiyete sahipse de bir olma (Vahdaniyet) düzleminde kendinde gördüğü ve bildiği sıfatlar söz konusudur. Ancak bu sıfatlara “O`dur” denilemeyeceği gibi, “O değildir” de denilemez. Bu İbn Arabi`nin şu ifadesinde gözlemlenebilir: “O, birliksiz bir (Vahid) ve tekliksiz tektir (Ahad).”
İbn Arabi`ye Yönelik Eleştiriler
İbn Arabi varlığın birliği dolayısıyla varlığın Tanrı olduğunu söylemesi sebebiyle hem bazı fakihler, kelamcılardan hem de bazı sufilerden bazıları ılımlı bazıları sert eleştiriler almıştır. İbn Arabi`nin bu yaklaşımının yaratıcı ve yaratık arasındaki ikiliği kaldırdığı dolayısıyla dinin gerektirdiği emir ve yasakları ihlal etme veya küçümsemeyle sonuçlanacak etkileri olabileceği düşünülmüş ve kimi eleştirmenler bunun önüne geçebilmek amacıyla insanların İbn Arabi`nin kitaplarını okumalarının yasaklanmasını savunmuş, kimileri de şeyhin kafirliğine hükmetmiştir. İbn Arabi`nin görüşlerine katılmayan ancak onu kafirlikle suçlamayanlar da eserlerinin tevili yani yorumu gerektirdiği ve bu yorumu bilmeyenler tarafından okunmasının doğru olmadığını iddia etmişlerdir. Akademik, ilmi çevrelerde doğru olmadığı bilinmekle birlikte halk arasında İbn Arabi`nin eserlerinin onun tarafından yazılmadığı dahi söylenebilmiştir.İbn Arabi`nin en sert eleştirmenlerinin başında gelen kişi Hanbeli mezhebi geleneğinden beslenen alim İbn Teymiyye`dir. Arabi`nin vefatından yirmi sene sonra Harran`da doğan İbn Teymiye Arabi`nin görüşlerini kıyasıya eleştirmiştir.
Hanefiler`den Ali el-Qari, İbnu Teymiyye`yi savunarak Arabi hakkında Sert Eleştiriler`de bulundu. Bu Eleştiriler İsmail Fenni Ertuğrul tarafından göğüslenmeye çalışıldı. Burhaneddin Ebu`n-Nasr Parsa, Fusus için Can, Fütühat için Gönül Tabir`ini kullanır.
Alem`in kıdem`i İnancını savunan bu Sözü Zahiri Mütekellimlerce Küfür sayılmıştır. Eğer Fikirlerinde bir Değişme Meydana gelmemişse Futuhat`ta savunduğu Tez`in Işığında bu Söz`ü anlamak gerekir.
Futuhat`ta Araz olduğunu söylediği Alem`in Fusus`ta İnsan Sözkonusu edildiğinde A`yan-i Sabite yani Allah`ın İlmi`nde olan Sureti (Suver-i İlmiye) Yönüyle Ezeli olduğunun (Feyz-i Akdes) savunulduğu görülür. Çünkü O`nun ilmi kadimdir.
Bu yoruma imkan veren gerekçe, bir Şey`in hem Hadis, hem de Ezeli olacağının söylenmesinin mantıklı olmamasıdır. Fusus`taki Cümle`den anlaşılan mana, Alem`in bir itibara göre Hadis (Feyz-i Mukades), diğer bir itibara göre de Ezeli olması gerektiğidir (Feyz-i Akdes).
Aliyyu`l-Qari, bu Söz`ün Açık bir Küfür olduğunu söyler. Çünkü İnsan`ın Zat ve Sıfat`ı ancak, Hulul ve İttihat ve Vucudiyye (Panteizm) Mezhebi`nce Allah`ın aynı ve Sıfatı Kabul edilir.[4]
İsmail Fenni ise bu Metni şu Anlam`da okuyarak [5]`ye katılmaz:
Molla Cami, bir Bağdad Şeyhine dayanarak O`nun 500 kadar Eseri olduğunu nakleder. Kendisi Dostlarının Yardımıyla Tasnif ettiğini söylediği Firhistinde çoğu Tasavvufla ilgili olan 250 yi geçmeyen Eserini sayar. En Büyük Eleştiriyi de a€˜Fususu`l-Hikem` dolayısı ile aldığını söyler. O`na göre a€˜onun Istılahlar`ını anlamadan, Tenkidler`in düşünülmeden veya bir başkasının farkındaki Söz ve Tenkidleri Gözönü`nde bulundurularak` yapılmaktadır bu eleştiriler. O Çözüm`ü şu Tavsiyeler`de arayacaktır:
Sözleri
- "Sahih bir Akide , tümü ile Keşf ve Şuhud`a dayanır."
- "Keşf`te kat`iyyen Hata olmaz ama İstidlal`de Yanılmalar çok olur."
- "Eserlerimi Akla ve Fikre dayanarak değil, sadece İlham Meleği`nin kalbime getirdiği Nefese İstinad ederek yazıyorum."
- "Futuhat`ın hiçbir Bölümünü İrademe ve Aklıma dayanarak yazmış değilim. Allah ilham Meleği ile ne şekilde İmla ettirdiyse o tarzda kaleme aldım."
- "Bilgilerimizin tümü Zevk`e, yani Yaşama`ya ve İç Tecrübe`ye dayanmaktadır. Ulum-i Zevkiyye`nin Kaynağı İlahi Tecelli`dir. Bazan doğru bir Haber ve Sıhhatli bir Nazar Yolu ile de Bilgi Sahibi olmaktayız."
- "Bütün insanların İlah konusunda bağlı kaldıkları Akideler vardır. Ben bunların hepsine inanıyorum ve bağlanıyorum."
- "Alem`de Tek bir Varlık vardır. O da Vucudu Mutlak olan Allah`ın Varlığıdır. Diğer Varlıklar bu Varlığın çeşitli Zuhurları ve Değişik Tecellileridir. Var zannedilen Şeyler aslında Vehim ve Hayalden İbaret`tir."
- "Allah`a Hamd olsun, İlim Konusunda Hz. Peygamber`den başkasını Taklid etmedim. Bilgilerimizin hepsi Hata`dan korunmuştur. Nakle ve Rivayete dayanmaz."
- "Sizi kuşatan bu Rahmet`i daha da genişletiniz"
- "Bir kimse hakikaten Arif olursa, Din`i ve ilahi Gerçeğe Aşina bulunursa, belli bir Akıde ile Mukayyed olmaz, Muayyen Görüşler`e Bağlı kalmaz."
- "Hakiki Mana`daki Hukema, Ulema-billah`tır, yani Allah`ı bilen ve Allah`ı kabul eden kimselerdir." Bir kimseye Hikmet verilmişse ona çok Hayır verilmiştir."[6] Hikmet, Nübüvvet`i bilmektir. Davud hakkında, "Allah ona Mülk ve Hikmet verdi"[7] buyruldu. Filozof, Muhibb-i Hikmet Manasına gelir. Akıl Sahibi olan herkes Hikmet`i sever. Felsefe de Hubb-i Hikmet yani Hikmet Sevgisi demektir. Müslümanlar`ın Hal ve Zevk Sahibi olan Eflatunu İlahi`den hoşlanmamaları, Felsefe Kelimesinin Manasını bilmemelerinden ileri gelir."
- Ey Kardeş! Filozof`un ve Mu`tezile Alimi`nin Sözünü al, üzerinde düşün, kendini azıcık Hidayet Yolu`na sevket. Bu sayede belki de söylenen Söz senin için açıkça anlaşılır hale gelecektir. kıyamet Günü "kendime yazık ettim, şüphesiz ki bundan Gafil idim, hatta bu hususta Haksızlık etmiştim", demenden böyle davranman daha Güzel değil midir?
- Dini ve İlahi Konularda, Akli bir Delilin Kabul ettiğini, aynı Mahiyetteki diğer bir Akli Delil reddeder. O halde bu Sahada Akl`a nasıl güveneceksiniz?
- "Rivayet Yolu ile gelen nice Sahih Hadisler vardır ki, bunlar Raviler`e göre Sahih olduğu halde, Keşf Sahibi olan bu Zat`a göre Sahih değildir. Zira bu Hadis`in Sahih olup olmadığı Rasulullah`a sorulmuş, Rasulullah bu Hadis`in Mevzu olduğunu ona Haber vermiş, o da bu Hadis`le Amel etmeyi terketmiştir. Fakat Sened`i Sahih olduğu için Nakilciler bu tür Hadisler`le Amel ederler. Sened`i Zayıf olan nice Hadisler vardır ki Ehli-Keşf için Sahih`tir. Zira Rasulullah`tan işitmiştir."
- Filozoflar sırf bu İsmi aldıkları için kötülenmiş değillerdir. İlahiyat`la ilgili Konular`da hata ettiklerinde Zem olunmuşlardır. Filozof Muhibbb-i Hikmet demektir. Şüphe yok ki Aqlı başında olan her İnsan Hikmet`i sever.
- Filozof`un Dini yoktur, demene gelelim. Filozofun Dininin olmaması, söylediği her Söz`ün Batıl olduğuna Delalet etmez ki! Akıl Sahibi bir kimse bunun böyle olduğunu İlk Nazar`da idrak eder."
- "Biz ve bazı Arifler birtakım Marifetler`i ve Sırları açıkladığımız için Eza ve Cefa`ya Maruz kaldık. "Zındık`sın" diye aleyhimizde Şahitlik yaptılar. Katlanılması son derece Zor Sıkıntılar`a Duçar olduk. Böylece kavmi tarafından Tekzib edilen- pek azı müstesna kimsenin İman etmediği- Peygamberler gibi olduk. Bizim Baş Düşmanımız, Fikirlerinde Taklid üzere olan Mukallidler`dir.
- "Şeriat`ın Derin Konularını ve Tevhid İlmi`nin Müşkil Meselelerini anlamak isteyenler, Akl`ın ve Rey`in verdiği bütün Hükümleri terketmeli ve Allah`ın Şeriat`ının önüne geçerek, kendileriyle Niza yapan Akl`a şöyle Hitap etmelidir: "Ey Akıl Sen de benim gibi Kul`sun, Mahluk`sun! Allah`ın kendisine Nisbet ettiği Hususları, senin gibi kendisinin ne olduğunu anlamaktan bile Aciz olan bir Varlığa İstinad ederek nasıl terkedebilirim? Sen kendini bilmiyorsun, Rabb`ını nereden bileceksin?
- Tevhid ve Tasavvuf İlmi, Akl`ın Tavrının üstündedir, Dahilinde değildir. Akl`ın bir Hudud`u vardır, bu Sınır`ın ötesine gidemez.
- Şeriat`ın biri Aşağı, diğeri Yüksek iki Dairesi vardır. Aşağı Dairesi Ehl-i Fikr, yukarı Dairesi Ehli Keşf içindir. Keşf Ehli`nin söyledikleri Sözler`in, kendi Dairelerinde bulunmadığını gören Fikir Ehli, Keşf Ehli`nin Sözlerini Red ve İnkar eder ama, Keşif Ehli, Fikir Ehli`nin Sözlerini Red ve İnkar etmez. Hem Fikir hem Keşif Sahibi olanlar, Zamanın Hakimidirler. Musa ile Hızır`ın kıssaları buna Şahiddir.
- Tasavvuf`a karşı olan Fıkıhcı, Kelamcılar için şöyle der: "Bunlar üzerinde Güneş Tutulması hiç Eksik ve Zail olmaz."
Menkıbeler
"Bir gün Tunus Limanında idim. Vakit geceydi. Kıyıya yanaşmış gemilerden birisinin güvertesine çıktım. Etrafı seyretmeye başladım. Denizin üzerinde ay doğmuş, fevkalade güzel bir manzara teşkil ediyordu. Bu manzarayı Cenab-ı Hakk`ın her şeyi ne kadar güzel ve yerli yerinde yarattığını tefekkür ederken dalmıştım. Birden ürperdim. Uzaktan uzun boylu, beyaz sakallı bir kimsenin suyun üzerinde yürüyerek geldiğini gördüm. Nihayet yanıma geldi. Selam verip bazı şeyler söyledi. Bu arada ayaklarına dikkatle baktım, ıslak değildi. Konuşmamız bittikten sonra uzakta bir tepe üzerindeki Menare şehrine doğru yürüdü. Her adımında uzun bir mesafe katediyordu. Hem yürüyor hem de Allahü tealanın ismini zikrediyordu. O kadar güzel, kalbe işleyen bir zikri vardı ki kendimden geçmiştim. Ertesi gün şehirde bir kimse yanıma yaklaşarak selam verdi ve; "Gece gemide Hızır (a.s) ile neler konuştunuz? O neler sordu, sen ne cevap verdin?" dedi. Böylece gece gemiye gelenin Hızır (a.s.) olduğunu anladım. Daha sonra Hızır ile zaman zaman görüşüp sohbet ettik, ondan edeb öğrendim.”- *
- *
Hızır (a.s) ile görüşmelerini anlatan bu üç hadise İbn Arabi`nin özel hayatını, batıni tecrübelerini, Şeyhlerini ve dostlarını anlattığı “Ruh`ül Kuds” adlı eserinden alınmıştır.
- *
- *
- *
- *
- *
- *
- *
- *
Talebelerinden Sadreddin-i Konevi bu konuyla alakalı olarak şöyle demiştir: "Hocam İbn Arabi, geçmiş peygamberlerin ve velilerin ruhlarından istediği ile rüyasında veya uyanık iken görüşürdü."
Eserleri
Nefahat`a göre, Bağdad Uleması`ndan birisi üzerine bir Kitap Te`lif etmiş ve bu Kitap`ta Musannefat`ının 500`den fazla olduğunu söylemiştir etmiştir. [8]`nin Eserlerinin sayısı kendine de Malum değildi, denir. Hayat`ında Dostlar`ının İsteği üzerine birkaç defa bunların Fihristini yapmak istedi. Bu Fihristler birbirinden ayrı 3 yazma halinde bugüne geldi. Bugüne gelenlerin bazıları:
- ``Fütuhat-ı Mekkiyye fi Esrari`l-Mahkiyye ve`l Mülkiye``, Kendi el yazısı ile olan nüsha, Türk-İslam Eserleri Müzesi no. 1845-1881`dedir. Bu Nüsha 31 Cild halinde tertib edilmiştir.
- ``Fususu`l-Hikem``, Türkçe`ye çevrildi Molla Cami, Hoca Muhammed Parsa`nın "Füsus" için, "can", "Fütuhat" için "gönül" dediğini rivayet eder.
- ``Kitabu`l-İsra ila Makami`l-Esra``,
- ``Muhadaratü`l-Ebrar ve Müsameretü`l-Ahyar``,
- ``Kelamu`l-Abadile``,
- ``Tacu`r-Resail ve Minhacu`l-Vesail``,
- ``Mevaqiu`n-Nucum ve Metali` Ehilletü`l-Esrar ve`l-Ulum``,
- ``Ruhu`l-Quds fi Münasahati`n-Nefs``,
- ``et-Tenezzülatü`l-Mevsiliyye fi Esrari`t-Taharat ve`s-Salavat``,
- ``Kitabu`l-Esfar``,
- ``el-İsfar an Netaici`l-Esfar``,
- ``Divan``,
- ``Tercemanu`l-Eşvak``,
- ``Kitabu Hidayeti`l-Abdal``,
- ``Kitabu Taci`t-Teracim fi İşarati`l-İlm ve Lataifi`l-Fehm``,
- ``Kitabu`ş-Şevahid``,
- ``Kitabu İşarati`l-Qur`an fi í‚laimi`l-İnsan``,
- ``Kitabu`l-Ba.
- ``Nisabü`l-Hiraq``,
- ``Fazlu Şehadeti`t-Tevhid ve Vasfu Tevhidi`l-Mükinin``,
- ``Cevabü`s-Sual``,
- ``Kitabu`l-Celal ve hüve Kitabu`l-Ezel``,
İngilizce`ye Çevirilen Eserleri
- Commentary on Tirmidhi`s Hadith Collection
- The Bezels of Wisdom (``Fusus al-Hikam``) , often described as his ``Magnum Opus``.
- The Meccan Illuminations (``Al-Futuhat al-Makkiyya``), his largest work discussing a wide range of topics from mystical philosophy to Sufi practices and records of his dreams/visions.
- The Diwan``, his collection of poetry spanning five volumes, mostly unedited.
- The Holy Spirit in the Counselling of the Soul (``Ruh al-quds``), a treatise on the soul which includes a summary of his experience from different spiritual masters in the Maghrib.
- Contemplation of the Holy Mysteries (``Mashahid al-asrar``), probably his first major work consisting of fourteen visions and dialogues with God.
- Divine Sayings (``Mishkat al-anwar``), an important collection made by Ibn Arabi of 101 hadith qudsi
- The Book of Annihilation in Contemplation (``K. al-Fana` fi`l-mushahada``), a short treatise on the meaning of mystical annihilation (``fana``).
- Devotional Prayers (``Awrad``), a widely read collection of fourteen prayers for each day and night of the week.
Türkçe`de İbn Arabi`nin Eserleri ve Üzerine
- Fusus`ül-Hikem, çev. Ekrem Demirli, Kabalcı Yayıncılık
- Fütuhat-ı Mekkiye, çev. Ekrem Demirli, I. Cilt Litera Yayıncılık
- Fususu`l - Hikem Tercüme ve Şerhi I, Ahmed Avni Konuk, Hazrılayan: Doç. Dr. Selçuk Eraydın, IV cilt, Marmara Üniv. İlahiyat Fak. Vakfı
- Suad El-Hakim, İbnü`l Arabi Sözlüğü, Çev: Ekrem Demirli, Kabalcı Yayınları
- Claude Addas, İbn Arabi-Kibriti Ahmer`in Peşinde, Çev: Atila Ataman, Gelenek Yayınları
- Michel Chodkiewicz, Sahilsiz Bir Umman: Muhyiddin İbn Arabi, Çev: Atila Ataman, Gelenek Yayınları
- Şeyh Mekki Efendi ve Ahmed Neyli Efendi, Yavuz Sultan Selim`in Emriyle Hazırlanan İbn Arabi Müdafaası, Gelenek Yayınları
- Seyfullah Sevim, İslam Düşüncesinde Marifet ve İbn-i Arabi, İnsan Yayınları
- İsmail Fenni Ertuğrul, Vahdeti Vücud Ve İbn Arabi, Hazırlayan: Prof. Dr. Mustafa Kara, İnsan Yayınları
- Mustafa Fevzi, Vahdet-i Vücud Meselesi, Hece Yayınları
- Metin Yasa, İbn Arabi ve Spinoza`da Varlık, Elis Yayınları
- William Chittick, Hayal í‚lemleri, İbn Arabi ve Dinlerin Çeşitliliği Meselesi, çev: Mehmet Demirkaya, Kaknüs Yayınları
Kaynaklar
- Molla Cami, Nefahat`ül Üns
- İbn Arabi, Fütuhat-ı Mekkiyye ve Füsus`ül Hikem
- Wikipedia-İbn Arabi
Yabancı Dillerde İbn Arabi ve Okulu
- Masataka Takeshita: Ibn `Arabi`s Theory of the Perfect Man and Its Place in the History of Islamic Thought, Tokyo: Institute for the Study of Languages and Cultures of Asia and Africa, Tokyo University of Foreign Studies, 1987
- William C. Chittick :Ibn `Arabi`s Imaginal Worlds: Creativity of Imagination and the Problem of Religious Diversity
- _____________: The Sufi Path of Knowledge: Ibn al-`Arabi`s Metaphysics of Imagination
- ______________: Ibn `Arabi - Heir to the Prophets.
- ______________: Imaginal Worlds.
- ______________: The Self-Disclosure of God
- Stephen Hirtenstein : The Unlimited Mercifier: The Spiritual Life and Thought of Ibn `Arabi
- _____________: Prayer and Contemplation: The Principles of Spiritual Life according to Ibn `Arabi.
- Henry Corbin : Creative Imagination of the Sufism of Ibn `Arabi
- ______________: Alone with the Alone: Creative Imagination in the Sufism of Ibn `Arabi.
- Claude Addas : Looking for the Red Sulphur: The Story of the Life of Ibn `Arabi (İbn Arabi: Kibrit-i Ahmer`in Peşinde adıyla Türkçe`ye çevirildi)
- ___________________: The Voyage of No Return
- Michel Chodkiewicz: An Ocean without Shore -Ibn `Arabi, The Book and the Law.
- ___________________: The Seal of the Saints
- ___________________: The Spiritual Writings of Amir Abd al-Kader
- Peter Coates: Ibn `Arabi and Modern Thought - The History of Taking Metaphysics Seriously
- Alexander D. Knysh: Ibn `Arabi in the later Islamic Tradition
- Titus Burckhardt: Mystical Astrology According to Ibn `Arabi
- __________________: Universal Man by Abd al-Karim al-Jili translated with commentary
- Michael Sells: Mystical Languages of Unsaying
- Ronald L. Nettler : Sufi Metaphysics and Qur`anic Prophets: Ibn `Arabi`s thought and method in the Fusus al-Hikam
- Toshihiko Izutsu : Sufism and Taoism (Fusus`daki Anahtar Kavramlar ve Lao Tzu`da Anahtar Kavramlar adıyla Türkçe`ye iki cilt olarak tercümesi yapıldı)
- Caner K. Dagli: The Ringstones of Wisdom (Fusús al-hikam)translation, introduction & glosses by Caner K. Dagli.
- E.A.Afifi : Ibn Arabi: Life and Works, http://www.muslimphilosophy.com/hmp/XX-Twenty.pdf
Ayrıca Bakınız
Linkler
- Ibn al-`Arabi, by William C. Chittick
- Ibn Arabi Society
- Fütuhat-ı Mekkiye
- Wikipedia-İbn Arabi
- Muhyiddin ibn Arabi Okumaları
- Muhyiddin İbn Arabi
- İbn Arabi Üzerine Bir Söyleşi
- Selections from Ibn Arabi`s "Meccan Revelations" (al-Futuhat al-Makkiyya)
- Ibn Arabi & Mystical Journey:The Journey to the Lord of PowerJohn G. Sullivan Department of Philosophy Elon College
- Correspondences between the Sufi Ideas of Ibn Arabi and Physics
- mor`a doğru:ibn arabi
- mor`a doğru
- mor`a doğru: isa celik makale:tasavvufta varoluş mertebeleri
}
Tasavvuf Vahdet-i Vücud Dini kişilikler Mutasavvıflar