Girit Uygarlığı'nın tüm dünyada yaygın olarak kullanılan bir adı olan Minos terimi, ülkenin mitolojik kralı Minos'tan esinlenerek İngiliz arkeologlar tarafından türetilmiş ve daha sonra köklü bir biçimde yerleşmiştir. John Bennet, "Minoan civilization", Oxford Classical Dictionary, 3rd ed., p. 985. Ancak Giritlilerin bu dönemde kendilerini ne olarak adlandırdıkları bilinmemektedir. Eski Mısır kaynaklarında Keftiu, Sami dillerindeki Kaftar ve Suriye'deki Mari kentinde bulunan yazıtlarda Kaptara olarak geçen bir yer adının Girit Adası'na ait olduğunu sanılmaktadır. Girit Uygarlığı'nın dağılmasından sonra ortaya çıkan Odysseia destanında Homeros, Girit'in yerlilerini Eteokritiki (Yunanca: Ετεοκρητική, Gerçek Giritliler) olarak adlandırmıştır. Bunların, Girit Uygarlığı'nın yıkılması ile Miken Uygarlığı'nın oluşması arasındaki süreçte, önceden adada yaşayan Giritlilerin torunları olduğu sanılmaktadır.
Girit sarayları adadaki arkeolojik kazı çalışmaları sonucu ortaya çıkarılmış en önemli en bilinen yapı türleridir. Bu saraylar, arkeologlar tarafından gün yüzüne çıkarılan pek çok belgenin söylediklerine göre yönetim işlerinin halledildiği noktalardı. Bugüne dek adada bulunan ve toprak altından çıkartılan her bir sarayın kendine özel bir özelliği vardır ve hiç biri birbirine benzememektedir. Ancak kendilerini diğer yapılardan ayıran ortak özelliklere de sahiplerdir. Her bir saray, iç ve dış merdivenler ile ulaşılabilecek çokkatlı yapılardır. Sarayları oluşturan ögeler arasında kuyular, çok büyük kolonlar, depo ve kilerler ile geniş avlular da vardır.
Kronoloji
Girit Uygarlığı'nı araştıran arkeologlar bu dönemle ilgili zamanları açıklarken takvim tarihleri kullanmak yerine iki kronolojik yöntem kullanırlar. Bunlardan birincisi İngiliz arkeolog Arthur Evans tarafından ortaya konan ve daha sonraki dönemlerde başka arkeologlarca geliştirilen, çömlek yapım biçimlerine göre olan tarihlendirmedir. Bu görüş Minos Uygarlığı'nı üç ana çağa böler; Erken Minos (EM), Orta Minos (OM), Geç Minos (GM). Bu dönemler de kendi aralarında alt dönemlere ayrılır. Örneğin kendi içinde I, II, III gibi alt zaman dilimine ayrılan erken Minos Çağı; EMI, EMII, EMIII biçimlerinde gösterilir. Bir diğer tarihlendirme yöntemi ise Yunan arkeolog Nikolas Platon tarafından önerilmiştir. Bu yöntem ise Knossos, Malya, Zakron ve Festos kentlerinde bulunan ve saray olarak adlandırılan yapıların mimari gelişimine göre yapılır. Bu görüşe göre Girit, Minos Uygarlığı prepalatial, protopalatial, neopalatial ve postpalatial olmak üzere dört ana döneme ayırır. Her iki yöntem arasındaki ilişki aşağıdaki tabloda verilmiştir. Maddede verilen yıl bazındaki tarihlerin tümü varsayımsaldır, konu hakkındaki araştırma ve tartışmalar sürmektedir.Geç Minos IA dönemine denk düşen çağda Tera patlaması olarak bilinen, yazılı tarihin bahsettiği en büyük yanardağ patlaması yaşandı. http://www.uri.edu/endeavor/thera/EOS.pdf Patlamanın tam tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak kabul edilen ortak görüşe göre son derece yıkıcı olan bu doğal felaket uygarlığın hızlı çöküş süreci içime girmesine neden oldu. Klasik Çağ'da Yunanların Atlantis olarak nitelendirdikleri yerin de burası olaması yüksek bir olasılıktır.
Tarih
Girit Adası'nda şimdiye dek Paleolitik döneme ait hiç bir arkeolojik bulguya rastlanmamıştır. Adadaki ilk insan izlerinin görülmesi bundan 9000 yıl öncesine Neolitik Çağ'a tarihlendirilmektedir. En erken bulgular da Neolitik Dönem'e aittir. Bu dönemden kalma seramik eserlerin Anadolu'da gün yüzüne çıkarılan çağdaşlarına bakıldığında aralarında görülen büyük benzerlikle, Girit'e ilk yerleşenlerin Anadolu'dan göç eden bir topluluk olduğu ortaya çıkmaktadır. Girit Adası'nda Neolitik döneme ait olarak gün yüzüne çıkarılan bulgular arasında yerleşik yaşam süren toplumun ilkel konutları, çeşitli araç - gereçler ve ana tanrıça idolleri de vardır. Çevre kültürlere bakıldığında Anadolu, Yunanistan, Mezopotamya ve Mısır kültürlerine ait şeylerin de Girit topraklarında bulunmuş olması Giritlilerin çevre kavimlerle ticarete bu dönemde başladığını ortaya koymaktadır. http://www.msxlabs.org/forum/medeniyetler-tarihi/10757-girit-uygarligi-minos.htmlTunç Çağı'nın başlangıcı Girit Adası'nda İ.Ö. 2600'lere rastlar. Bu dönemde adada ilk kez metal kullanılmıştır. Arthur Evans'a göre ilk metal adaya sığınan Mısırlılar tarafından getirilmişti. Ancak ilerleyen arkeoloji çalışmalarının yardımıyla ortaya çıkan yeni bulgular ışığında bu görüş bırakıldı ve adaya ilk metalin Anadolu'dan geçtiği anlaşıldı. Bu dönemde Girit Adası komşu adalar ile de ticarte ilişkilerini geliştirdi. Çevre uygarlıklar ile karşılaştırıldığında denizcilikte çok daha ileri olan Girit'in en önemli kenti Knossos da bu dönemde ön plana çıkmaya başladı.
OMI (Orta Minos 1) döneminde yani İ.Ö 2000'lerde Girit Uygarlığı'nda hızlı bir gelişme ve kalkınma yaşandı. Anadolu ile olan yoğun kültürel ve ticari alışveriş zamanla Mısır'a yöneldi. Mısır ile ticareti oldukça ilerleten Festos, Knossos ile birlikte Girit'in en büyük iki gücünden biri oldu. Zaman zaman aralarında çekişmeler de yaşanan bu iki şehir arasında Knossos her zaman daha ileriydi. Bu dönemde büyük bir ilerleme olduğu açıksa da OM döneminin sonlarına doğru Girit'te büyük bir yıkım ve gerileme söz konusudur. Bir deprem ya da Anadolu'dan gelen istilacı bir kavim olduğu düşünülen bu yıkıcı etkinin sonucunda Knossos, Festos, Malya ve Kato Zakros'taki tüm sarayları yıkılmıştı. Ancak neopalatial dönemin başlangıcıyla nüfus yeniden arttı ve yıkılan yerler yeniden inşa edildi. Adanın başka yerlerinde de yeni ve daha geniş ölçekli yerleşim birimleri kuruldu. İ.Ö. 17. ve 16. yüzyıllar arasında yani OMIII - Neopalatial dönemlerde Girit Uygarlığı en parlak dönemlerini yaşadı.
GMIB (Geç Minos 1-B) döneminde Minos saray kültürü bütünüyle çöktü. Yine büyük bir afetin neden olduğu sanılan bu yıkım sonucunda yalnızca Knossos yeniden inşa edildi. Diğer saraylar GMIIIA döneminde türemeye başladı. (Örneğin Hanya'da) Gücünü son hızıyla toparlayan Knossos çevredeki adalara da sözünü geçirmeye başladı. Mısır'da 18. sülale de son derece iyi ilişkiler içinde bulundukları ve Keftiu olarak adlandırdıkları Girit'e armağanlar gönderdi.
İ.Ö. 1420'lere gelindiğinde Girit şehirlerinde büyük yangın belirtilerine rastlanmaktadır. Girit Adası'nın dışından gelen kavimlerce tahrip edildiği ya da iç bir ayaklanmanın yaşandığı sanılmakla birlikte bunun nedeni bilinmemektedir. Bu karışıklık içinde adayı Mikenler ele geçirmiş ve Giritlilerin kullandığı Linear A tipi yazı stilini, Antik Yunanca'nın temelleri olan kendi Miken dillerinin eksik ve gereksinimlerine uygun olarak, daha önce kullanıyor oldukları Linear B tipi yazıya uyarlamışlardır. Bu yazı tipine ait ilk kalıtlar GMII dönemine kadar tarihlenmektedir.
Mikenlerin istila ve işgalleri ile birlikte yaklaşık yüzyıl süren kısmi bir toparlanmanın ardından bir çok Girit şehri ve sarayları İ.Ö. 13. yüzyılda LMIIIB bütünüyle yok oldu. Knossos İ.Ö. 1200'e kadar yönetim merkezi olarak kaldı. İ.Ö. 1100 yıllarında Dorların egemenliği altına girmesi ile bir kez daha yakıp yıkılan ada her alanda görkem, etki ve üstünlüğünü ve üstünlüğünü yitirdi. Son olarak korunaklı dağ bölgelerinde kurulmuş olan Karfi kenti Demir Çağı'na dek Minos kültüründen izler taşıyan tek Minos kenti oldu.
Bölge coğrafyası
Girit büyük çoğunluğu dağlarla kaplı olan bir adadır ve pek çok doğal limana sahiptir. Girit'te tektonik hareketlenmeler sonucu meydana gelen depremler nedeniyle yükselen yer bölümleri ve deniz altına gömülen kıyı kesimlerinin varlığına ilişkin pek çok kanıt bulunmaktadır.Homeros'un yazdıklarında belirttiğine göre Girit'in doksan kenti vardı. Minos kültür ve uygarlığının yükselmeye başlamasından sonra ada büyük olasılıkla beş politik bölüme ayrılmıştı. Bu bölümlerin aralarında Tunç Çağı'na gelindiğinde farklar da oluşmaya başladı. Adanın kuzeyinin Knossos'tan, güneyin Festos'tan, orta kesimlerim Malya'dan, doğu ucunun Kato Zakros'tan ve batı ucunun da Hanya'dan yönetildiği düşünülmektedir.
Toplum ve kültür
Giritliler, deniş aşırı ülkelerle alım-satım işlemleri yapan, işlerinde ileri tüccarlardı. Giritlilerin kültürleri İ.Ö. 1700'lerden başlayarak yüksek derecede bir ilerleme göstermektedir. Birçok tarihçi ve arkeolog adalıların bu dönemde Tunç Çağı'nın en önemli varlıklarından kalayın ticaretini yaptığına inanmaktadır. Büyük olasılıkla Kıbrıs'tan getirilen bakır, kalay ile karıştırılır ve tunç elde edilirdi. Girit Uygarlığı'nın ve buna bağlı olarak bakırdan yapılma gereçlerin kullanımının düşüşe geçişi ile demirin kullanımının yaygınlaşması arasında bir ilişki olduğu sanılmaktadır.Girit ticareti safran alım-satımında da ileriydi. Ege kıyılarında bolca bulunabilen safran ile ilgili olarak Santorini'de bulunan safran-toplayıcıları freski dünyaca üne sahiptir. Bunun yanında arkeoloji araştırmaları Giritlilerin bu dönemde seramik, bakır ve çok daha lüks mallar olan altın ve gümüş ticareti de yaptığını belirtmektedirler.
Giritlilerin üretip pazarlamış oldukları mallara bakıldığında Yunanistan ile (Özellikle de Mikenler ile) Kıbrıs ile, Anadolu ile, Mısır ile, Mezopotamya ile ve batıda İspanya kıyılarında kadar olan kentler ile oluşturmuş oldukları geniş bir ticaret ağları vardı.
Girit'te Minos kültürünün egemen olduğu dönemlerde erkekler omuzlarını örten peştamallar ve bellerinden aşağıyı örten eteklik benzeri örtüler giyerlerdi. Kadınlar boydan elbiseler ile örtünürdü, bu giysilerin yakaları göbek deliklerine kadar açık olur ve göğüs bölgeleri dışarıda kalırdı. Bunların kolları kısa etekleri ise fırfırlı biçimde dikilirdi. Bunun yanında yakasız, vücudu sıkıca saran üstlükler de kadınlar tarafından giyilebilirdi. Bu tip giysiler tarihte bilinenler içinde en erken örneklerdir. Ayrıca bazen desenlerin de kullanıldığı kumaşların üzerindeki şekiller genelde geometrik biçimli olurdu.
Girit Uygarlığı'nda bayan din görevlilerinin olması ve gün yüzüne çıkarılan fresklerde kadın ve erkeklerin birlikte aynı işleri yaparken betimlenmeleri tarihçi ve arkeologları, bu dönemde, sonraki Yunan yaşam biçimlerinden farklı olmak üzere, erkek ve kadınların toplumda eşit haklara sahip olduğu düşüncesine yöneltmektedir. Miras işlerinin evlenme yoluyla el değiştirdiği sanılmaktadır. Girit dini bir tanrıçaya yapılan ibadetler üzerine kuruluydu. Kadınlar dinsel törenleri yöneten kişiler olarak belirtilirdi. Bu bilgiyi adanın pek çok noktasında bulunan, üzerine renkler ile ayırt edilmiş erkek ve kadın betimlemeleri olan freskler doğrulamaktadır. Minos fresk kültüründe kızıl-kahve tonları erkekleri, beyaz kadınları simgelemektedir.
Dil ve yazı
Giritlilerin bu dönemde kullandıkları konuşma ve yazı diline ilişkin bilinenler, bugüne dek bulunan yazılı eserlerin azlığı nedeniyle çok yetersiz durumdadır. Homeros'un eserlerinde belirttiği Eteokriti dilinin Minos dilinin devamı olduğu sanılsa da bu kanıyı doğrulayabilecek yeterli kanıt yine bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra Girit'te bulunan hiyeroglif biçimli yazılı eserlerin de Minos dili olup olmadığı kesin değildir. Linear A yazım sistemi gibi Minos dili de henüz çözülememiştir ve dilin ses değerlerine ilişkin herhangi bir bulgu yoktur.Bugüne dek Minos kültüründe üzerinde yazı taşıyan yaklaşık 3.000 tablet bulunmuştur. Minoslulara ait olup olmadığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, onların olduğu kabul edilen bu eserlerden büyük bir çoğunluğu Linear B tipinde yazılmıştır. Bunların, ticareti yapılan malların ya da kaynakların envanteri olduğu sanılmaktadır. Bunların bir bölümü yazıtlar üzerinde olduğu gibi bir bölümü de dini nesneler üzerine yazılmıştır. Yazım için kullanılan hiyeroglifler OMI döneminde ortaya çıkmış, İ.Ö. 18. yüzyılda (OMII) Linear A tipi yazımla eşzamanlı kullanılmış ve İ.Ö. 17. (OMIII) yüzyılda ortadan kalkmışlardır.
Mikenlerin egemen olduğu dönemde Linear A, Linear B tipi yazım sistemiyle yer değiştirdi. Bu dönemde Yunan dilinin kaynağı olan en eski kayıtlar verilmeye başlandı. Linear B tipi yazı 1950'lerde Michale Ventris tarafından yavaş yavaş çözülmeye başlandıysa da Linear A ve hiyeroglifler günümüze dek çözülemeden geldi. Eteokriti dilinin Minos dilinin devamı olmadığını varsayarsak Minos dilinin Yunan Karanlık Çağları'nda, ekonomik, toplumsal ve politik yönden tam bir çöküşün yaşandığı dönemde yok olduğu söylenebilir.
Sanat
Minos sanatına ilişkin çok büyük bir koleksiyon, Girit'in kuzey kıyılarında Knossos yakınlarındaki Kandiye kentindeki müzede bulunabilir. Minos sanatı, tüm ögeleriyle özellikle de sermaik yapımlarındaki gelişim evreleriyle konu üzerinde araştırma yapan arkeologların Minos tarih ve kültürünü dönemlere ayırmasına yardımcı olur. (bknz EM, OM, GM)Doğal şartlardan dolayı bugüne ulaşma olanağı olmayan tahta ve kumaş gibi ögelerin elde bulunmayışı nedeniyle dönemin sanatını ve sanat anlayışını öğrenebilmenin en önemli yolu Minos çömlekçiliği ve öne çıkan saray mimarisidir. Girit saraylarının duvarlarına işlenmiş, genelde doğa manzaralarını betimleyen freskler, taş oymaları ve karışık biçimleri olan damgalar da bu dönemin sanatı ile ilgili başvurlabilecek birincil kaynaklardır.
Erken dönem Minos seramiklerinin genel özellikleri çizgisel kalıplara, spiral şekillerine, üçgenlere, eğik çizgilere, çarpı imlerine, balıkkılçığı betimlerine vb. sahip olmasıdır. Orta Minos dönemine gelindiğinde bunların yanında, balık, kuş ve çiçek motifleri gibi doğada var olan varlıklar da yer almaya başladı. Giderek daha çok yaygınlaşmaya başlayan bu betimler, geç Minos çağına gelindiğinde hala en yaygın desenler durumundaydı ancak bu dönemde desenlemede betimlenen nesnelerin sayısı çoğalmıştı. Saray yapım yöntemlerinde Knossos ve çevresindeki yerlerde geometrik yalınlık ve doğal şekillerin baskınlığı egemendi. Duvarlar genelde tek renkli oluyordu. Geç Minos döneminin sanat eserleri ile Miken sanatı arasında da büyük bir benzerlik görülmektedir.
Din ve inanışlar
Giritliler tanrıçalara tapınırlardı. See Castleden 1994; Goodison and Morris 1998; N. Marinatos 1993; et al. Bazı erkek tanrıların da olduğu yönünde bir kaç kanıt olmasına rağmen heykel ve fresklerde betimlenen tanrıçaların sayısı erkek bir tanrı olarak nitelendirilebilecek herşeyden daha çoktur. Bazı tarihçi ve arkeologlar bulunan bu dişi figürlerin ibadet eden kişiler ya da bir ayin yönetmekte olan rahiplere olduğunu düşünse de bir ana bereket tanrıçasının, doğa ananın, şehir, ev, hasat ve toplum gözünde önemli görülen pek çok şeyin koruyucusu olan tanrıçalarının ve yer altını yönetenlerin varlıklarına ilişkin pek çok kanıt sunulmaktadır. Bazı araştırmacılar ise tüm bunların yalnızca tek bir tanrıçanın varlığına ait olduğunu düşünmektedir. Girit Uygarlığı dinsel nesnelerinde bu varlıkların her biri yılan, kuş, gelincik ya da baş yerinde belli belirsiz hayvan figürleri ile yapılmıştır. Bazıları tüm bu tanrıçaların her güz ölen, ancak her baharda yeniden doğan ve bir boğa ile güneş kullanılarak betimlenen bir erkek tanrıya bağlı olduğunu öne sürer.Arkeolog Walter Burkert, Girit dini ile ilgili olguların Etrüsklerin, Antik Yunanların, Roma ve hatta Hellenistik dönemdeki toplumların bile yaşamlarındaki olgularla benzerliklerin bulunabileceğini söylemiştir. Burkert 1985, p. 21. Giritliler dinlerin içeriğini, dinlerinin gerekleri ve taptıkları varlıkların adlarını yazıya geçirmemişlerdir. Yüzyıllar boyunca sözlü olarak aktarılan bilgiler sonucunda çok daha yetersiz bilgi kalmıştır. Yunan mitolojisinde de Girit dönemine ait bir kaç ad bulunmaktadır. Ancak bu adlardan birini bu dönemden kalma bir ikon ile bağdaştırmaya çalışmak olanaksızdır. En sık karşılaşıan dinsel ikon olan yılanlı tanrıça heykeli de dahil olmak üzere hiç bir tanrı ya da tanrıça adı günümüze ulaşmamıştır.
Adak olarak sunulduğu sanılan metal ya da topraktan yapılma nesnelerin, labris adı verilen çift başlı baltaların, minyatür gemilerin, hayvan ve insan heykelciklerinin yoğun miktarda bulunduğu yerlerin tapınma yerleri ve sunaklar olduğu saptanmıştır. Pek çok küçük tapınak bezneri yerin de bulunduğu bu alanlara Giritlilerin verdiği ad bilinmemektedir. Saray külliyelerinin dışlarında, hem erkeklerin hem de kadınların birlikte boğa üzerinden atlama ibadetlerini gerçekleştirdikleri avlular hariç herhangi bir yerde bir sunak ya da tapınak bulunanmamıştır. Bunun yanında bilinmesi gereken bir başka şey de din ile ilgili pek çok heykel olmasına karşın heykel olarak betimlenen varlıkların ya da tanrıların bugüne dek duvarlara işlenmiş fresklerine rastlanmamıştır. Minos dininin en önemli simgesel varlıkları boğa, labris denen iki başlı balta, kolonlar, yılan, güneş-diski ve ağaçlardır.
Mimarlık
Girit şehirleri taşlar ile kaplı yollarla birbirlerine bağlanmışlardı. Bu yollarda kullanılan taşlar tunçtan yapılma testereler ile kesilerek elde edilirdi. Caddelerde su giderleri ve basit kanalizasyon sistemleri vardı. Bunlar yüksek sınıftaki kişiler tarafından kullanılırdı ve borular genelde topraktan yapılırdı.Minos mimarisinde evlerin ve diğer yapıların çatıları kaplanmış biçimde ve genelde dümdüz olurdu. Binaların iki ile üç kata kadar yükseldiği görülürdü. Alçak duvarlar genelde taş ve moloz ile inşa edilir, evlerin dışlarını vb. oluşturan yüksek ve önemli duvarlar ise pişmiş tuğla ile yapılırdı. Tavanda bulunan ve kiriş görevi gören uzunca tahtalar, üstlerindeki çatıyı desteklerlerdi.
Saraylar
Giritliler ilk saraylarını Malya'da Erken Minos döneminin sonlarına doğru, İ.Ö. 3000 önce inşa ettiler. Önceki araştırmalar Girit'te saray yapımlarının yeryüzünde de ortaya çıkan ilk saraylarla eş zamanlı olarak türemeye başladığını öne sürüyordu ve İ.Ö. 2000'li yıllara OM dönemine tarihlendiriliyordu. (Knossos'daki ilk sarayın yapım tarihi) Ancak araştırmacılar bugün sarayların çok daha öncelerde adanın pek çok farklı yerinde inşa edildiğini savunmaktadır. Sarayların en çok görüldüğü yerler ayrıca yerel gelişmenin de en çok olduğu yerlerdi. Bunlar; Knossos, Malya ve Festos'du.Yapılan sarayların pek çok görevleri vardı. Herşeyden önce kentlerin yönetim merkezleri durumundaydılar. Bunun yanı sıra tapınaklar da yalnızca saray binaları içinde yer alırdı. İşyerleri ve depolama alanları (örneğin tahıllar için) da saraylar içinde olurdu.
Yapılan ilk saraylar yalnızca bir katlı olurlardı ve gösterişli bir ön cepheleri olmazdı. Ortalarında bir avlu bulunan U-biçimli bir yapıda olurlardı ve kendilerinden sonra yapılanlardan daha küçüklerdi. Daha sonraki çağlarda yapılan saraylarda çok-katlılık ön plana çıkmaya başladı. Sarrayların batı duvarlarında kesme taş ile ince işlenmiş desenler bukunurdu. Bunun en bilinen örneği Knossos'daki saraylardır.
Büyük sütunlar
Giritlilerin mimarlık tarihine yaptıkları en dikkat çeken katkılardan biri de,üst bölümleri altlarından daha geniş olacak biçimde tasarlanmış büyük kolon ve sütunlardır. Bakıldığında olduğundan daha yüksekmiş izlenimi yaratan bu kolonlar ters olarak adlandırılırlar. Bu sütunlar taşın yanı sıra ağaçtan da yapılırdı. Genelde kırmızı renge boyanırlardı. Düz, yalın bir zemin üzerine dikilirler ve çatıları desteklerlerdi.Tarım
Girit'te kişiler büyükbaş hayvanlar, koyun, domuz ve keçi yetiştirirlerdi. Tarımda en yaygın yetiştirilen ürünler ise buğday, arpa, burçak ve nohuttu. Meyve olarak en bol bulunan tür üzüm, incir ve zeytin olup, haşhaş yetiştiriciliği olduğuna ilişkin kanıtlarda bulunmaktadır. Bunu, haşhaş tohumu ya da afyon için yetiştirdikleri sanılmaktadır. Ayrıca arılar da bu dönemde evcilleştirilerek arıcılık yapılmaya başlanmıştır. Yakın doğu ülkelerinden ayva ve narı alıp kendi topraklarında yetiştirmeye başlamışlardır. Ancak günümüzde Girit ve çevresinde kolayca yetiştirilebilen limon, portakal ve mandalinanın Girit'te o dönemde varlığı bilinmiyordu. Aynı dönemde birden fazla ürün yetiştirme yöntemini kavrayabildiklerinden, zengin bir mutfağa sahip olmuşlar ve nüfus buna bağlı olarak hızlı bir biçimde artmıştır. Çiftçiler tahtadan yapılmış olan sabanlar kullanıyorlardı. Bu sabanların saplarını bağlamada deri ipler kullanılıyordu. Sabanlar eşek ve öküzlere çektiriliyordu.Girit Uygarlığı'nın çöküşü üzerine kuramlar
Tira (ya da başka adlarıyla Thera, Tera) Santorini takımadalarının en büyük üyesidir. Girit'ten yaklaşık 100 kilometre uzaklıkta bir kalderadır. Bunun 6 şiddetinde bir patlamayla harekete geçmiş olduğu sanılmaktadır. Bununla birlikte bölgede yer çökmeleri meydana geldiği, bunun sonucunda büyük dalgalar oluştuğu ve bu dalgaların Girit'in kıyı kentlerinde büyük yıkımlara neden olduğu düşünülmektedir.- Araştırmacılar bu volkanik hareketlenme sonucu ortaya çıkan çok aşırı miktardaki külün uçarak Girit'i kapladığını ve bütünüyle üstü örtülen bitki örtüsünün yok olarak kıtlık doğurduğunu düşünmüştür. Bu dönemde Kato Zakros'un 7 ile 11, Knossos'un ise yarım cm kadar kül ile kaplandığı öne sürülmüş ancak daha sonra daha gelişmiş areoloji araştırmalarıyls bu kuram çürütülmüş ve Girit'in hiç bir yerine 0.5 cm'den daha fazla kül düşmediği saptanmıştır.
- Bölgede meydana gelen bu büyük yaardağ felaketinin hangi tarihte gerçekleştiği tartışılmakla birlikte radyokarbon yöntemi ile saptanan tarih İ.Ö. 1630 yılını göstermektedir.
Kaynaklar
- http://en.wikipedia.org/wiki/Minoan_civilization