Yunan Bağımsızlık Savaşı (1821-1829) Yunan Devrimi olarak da adlandırılır.Osmanlı Türkçesinde ise Yunan isyanı.Kanlı mücdelelerden sonra dönemin büyük güçlerinin desteğiyle, Osmanlı egemenliğine karşı başlayan ayaklanma,Temmuz 1832 deki İstanbul (1832) antlaşmasıyla bağımsızlık garantilenmiş ve Yunan Krallığı`nın doğuşuyla sonuçlanmıştır.Böylece Yunanlılar, Osmanlı idaresi altındaki bağımsız yüce güç olarak güvenliğini tasdik edecek ilk halk idi.
Bağımsızlık günü yıldönümü,25 mart 1821 Yunanistan`da Ulusal tatil günüdür.
Özgeçmiş
Rusya`nın daha çok geleneksel din bağlarını kullanarak yürüttüğü propagandalar özellikle yoksulluk ve topraksızlığın ciddi boyutlara ulaştığı Mora`da geniş destek buldu.Osmanlı karşıtı varlıklı Yunanlıların yönlendirmesi altında 1770`te başlayan ayaklanma, Rusya`dan yeterli yardım göremeyince Müslüman Arnavut birliklerince kısa sürede bastırıldı. Ama başka cephelerde Rus orduları karşısında güç duruma düşen Osmanlı Devleti`nin 1774`te imzaladığı Küçük Kaynarca Antlaşması, Rusya`ya Rum Ortodokslarının koruyuculuğunu vererek yeni müdahalelere açık bir kapı bıraktı.Rusya`nın 1786`daki ayaklanma çağrıları, Mora`da gelişmiş olan güvensizlik nedeniyle yandaş bulamadı ama başka bölgelerde sınırlı ve etkisiz hareketler doğurdu. Bununla birlikte Fransız Devrimi`nin ardından Avrupa`da başlayan çatışmaların Balkanlar`a yansıması, Yunanlılar arasında milliyetçiliğin canlanmasına elverişli bir ortam yarattı. Avrupa`daki liberal çevrelerin Yunan bağımsızlığına gösterdiği sempati ve güçlü bir Yunan orta sınıfının ortaya çıkışı milliyetçi harekete geniş bir temel kazandırırken, Osmanlı merkezi yönetiminin giderek zayıflaması Yunan siyasi çevrelerine belirli bir hareket serbestliği kazandırdı.
Aynı dönemde milliyetçi hareketi içinde sınıflara ve bölgelere dayalı farklı eğilimler de belirmeye başladı. ``Fenerliler`` gibi soylular ve Rusya`ya bağlı güç odakları dışında, din adamlarının etkin olarak katıldığı köylü hareketi ve adalardaki varlıklı tüccarların desteklediği bağımsızlık hareketi de siyasi sahneye çıktı. Bu farklı eğilimleri biçimlendiren bir etken de büyük devletlerin Yunan milliyetçilerini yanlarına çekme girişimleriydi. Rusya`daki tüccarlarca 1814`te kurulan Filiki Eterya adlı örgüt, Rus ordusunda subay olan Aleksandros İpsilantis`in önderliğinde silahlı bir ayaklanma hazırlığına yöneldi. Venedik yönetiminin ardından birkaç kez el değiştirdikten sonra İngiliz korumasına girmiş olan İon Adaları da anakaradaki siyasi örgütlenmenin bir sığınağı durumuna geldi. Balkanlar`daki Rus nüfuzundan rahatsızlık duyan Avusturya doğuya yayılma politikasının bir parçası olarak Yunan milliyetçiliğine destek veren bir başka güç konumuna girdi. Yunanlıların bağımsız bir devlet kurma hedefiyle ayaklanmasını sağlayan asıl etken ise, bölgede fiili bir özerkilk elde etmiş olan Tepedelenli Ali Paşa ile Osmanlı kuvvetleri arasında Mart 1820`de başlayan çatışma oldu.
Bu çatışma sürerken 1821 ilkbaharında Mora`da patlak veren Yunan ayaklanması kısa sürede Orta Yunanistan ve Girit`e de sıçradı. Ayaklanmacıların önemli mevziler elde ettiler. Ele geçirilen yerlerde Türklere karşı kitselel katliamlar yapıldı. Tripolis şehrinde 30.000, Navarin`de de 3.000 Türk, kadın-çocuk ve erkek- katledildi. İsyancıların sağladığı ilerleme, 1822 yazında Osmanlı kuvvetlerinin karşı saldırısıyla durdu. Tesalya ve Makedonya Osmanlı denetimine girerken, Yunanlılar arasında baş gösteren iç çekişmelerle başını Theodoros Kolokotronis ile Georgios Kunturiotis ve Aleksandros Mavrokordatos`un çektiği iki ayrı merkez ortaya çıktı. Bu çatışmaya karşın Osmanlı Devleti`ne karşı sürdürülen direniş, Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa `nın oğlu İbrahim Paşa`nın komutasındaki ordunun Mora`ya çıkmasıyla kırılmaya yüz tuttu. Ama duruma müdahale eden İngiltere, Fransa ve Rusya Ekim 1827`de Navarin Deniz Savaşı`nda Osmanlı-Mısır donanmasını yok edince denge yeniden Yunan ayaklanmacıların lehine döndü. Yunan kuvvetleri İngiliz ve Fransız askeri desteğiyle anakaraının iki yanında kuzeye doğru yayılmaya başladı. Bu sırada Osmanlı Devleti`ne savaş açan Rusya`nın baskısıyla Eylül 1829`da imzalanan Edirne Antlaşması, Yunanistan`ın bağımsızlığını resmen tanınmasını getirdi.
Geçmişte Rusya`nın dışişlerinde önemli rol oynamış ve Avrupa`da tanınmış bir kişi olarak Nisan 1827`de Yunanistan`ın geçici devlet başkanlığına seçilmiş olan Kont İoannis Kapodistrias, Ocak 1828`de Yunanistan`a geçtiktem sonra Rusya`ya yakın güçlü bir merkezi yönetim kurmaya yöneldi. Bağımsızlık mücadelesinde öne çımış ailelerin düşmanlığını çeken Kapodistrias`ın Ekim 1831`de öldürülmesini izleyen karışıklıklar ancak büyük devletlerin müdahalesiyle sona erdirilebildi. Mayıs 1832`de Londra`da varılan antlaşma uyarınca İngiltere, Fransa ve Rusya`nın koruması altında, kuzey sınırı Arta-Volos hattını izleyen ve Girit ile Samos dışında bazı Ege Adalarını da içine alan bağımsız bir krallık oluşturulması benimsendi. Aynı antlaşmayla Bavyera kralı I. Ludwig`in oğlu Otto`nun I. Otho adıyla Yunan tahtına geçmesi kararlaştırıldı.