----b Ülke idaresi, resmi dili önce Sırp-Hırvat-Slovence (1918-29), sonrasında Yugoslavca olarak belirtmiştir. Bunlar, dil bilimi standartlarının dışında siyasi adlandırmalardır. }} Yugoslavya Krallığı veya ilk dönem adıyla Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı (1918-1929), 1918'den II. Dünya Savaşı'na kadar Balkanlar'ın batısında var olmuş bir devlettir. Bugünkü Makedonya, Kosova, Sırbistan, Bosna-Hersek ve Karadağ'ın tamamı ile Slovenya ve Hırvatistan'ın büyük bir kısmını kaplıyordu.
Oluşumu
I. Dünya Savaşı'nın önemli bir cephesi de Güney Slavlarının siyasi birlik yönünde attığı adımlar oldu. Daha savaşın başlarında Sırp, Hırvat ve Sloven kökenli politikacı ve aydınların bu amaçla Londra'da kurduğu Yugoslav Komitesi, yeni ve birleşik bir devleti savunan çevrelerin sözcüsü durumuna geldi. Yugoslav Komitesi ile sürgündeki Sırp hükümeti temsilcilerinin Temmuz 1917'de imzaladığı Korfu Bildirisi'yle bu program ilk kez somut bir biçim kazandı. Bildiri temelde farklı ulusal ve dinsel toplulukların eşit haklarla yer alacağı, demokratik ilkelere dayalı bir anayasal monarşi kurulmasını öngörüyordu. Bu gelişme Habsburg (Avusturya) yönetimi altında olan Hırvatlar ve Slovenler arasında bağımsızlık mücadelesini de güçlendirdi. Aynı yıl örgütlenen Yugoslav Ulusal Konseyi açıkça Güney Slavları birliğini savunmaya başladı. Yugoslav Komitesi'nin önemli bir başarısı da savaşa girmek için İtilaf Devletleri'nden Slovenya ve Dalmaçya'nın bir bölümünü topraklarına katma sözü almış olan İtalya ile belirli bir uzlaşma sağlaması oldu.Habsburg monarşisinin çöküşe doğru gitmesi Güney Slav milliyetçiliğine yeni bir hız kazandırdı. Bir dizi ayaklanmaya sahne olan Hırvatistan, Sabor'un Ekim 1918'de aldığı kararla Macaristan'a bağımlılığa resmen son verdi. Bu sırada Dalmaçya'daki İtalya ilerlemesi sürdüğünden, Güney Slav halkları düzenli orduya dayanan Sırbistan'ın çevresinde kenetlendi. Kasım 1918'de Cenevre'de bir araya gelen Yugoslav Komitesi, Yugoslav Ulusal Konseyi ve Sırp partilerinin temsilcileri Karayorgiyeviç hanedanı altında birleşmeyi öngören bir plan hazırladı. Öte yandan Karadağ'da toplanan bir ulusal meclis de Sırbistan'a katılma kararı aldı.
Sırp naip prensi Aleksandar 1 Aralık 1918'de babası Petar'ın yönetiminde “Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı”'nın kurulduğunu açıkladı. İtalya'ya bazı toprakları bırakarak ve öteki komşularla bir dizi antlaşma imzalayarak sınırlarını çizen yeni krallığı, içeride savaşın yol açtığı büyük yıkımı giderme ve yönetim yapısını biçimlendirme gibi daha ağır sorunlar bekliyordu.
Tarih
Siyasi İstikrarsızlık
Ortak ve köklü kurumlardan yoksun olan yeni devletin birbirinden kopuk çok sayıda etnik ve dinsel topluluğu barındırması nedeniyle, Kasım 1920'de kurucu meclis için yapılan seçimlerde karmaşık ve çok renkli bir bileşim ortaya çıktı. Mecliste çoğu etnik temellere dayanan 15 dolayında partinin temsilcileri yer aldı. Yeni anayasanın hazırlanmasında temel görüş ayrılığını üniter ya da federal bir devlet yapısının benimsenmesi oluşturdu. Federal devlet ilkesinin reddedilmesinden sonra Hırvatistan Köylü Partisi'ne bağlı temsilciler meclisten çekildi. Bir bakana yönelik suikastın ardından da meclisteki komünistlerin üyeliğine son verildi. Böylece Sırp radikal ve demokratik partilerinin Müslüman temsilcilerle oluşturduğu ittifak, son derece merkezi bir sistem getiren anayasayı meclisten kolaylıkla geçirdi. Yeni anayasa Sırp ulusal gününe rastlayan 28 Haziran 1921'de yürürlüğe girdi.
İzleyen dönemde Radikal Parti'den Nikola Pašić'in başbakanlığı altında kurulan çeşitli hükümetler, Sırplar arasındaki siyasi çekişmelerin yanı sıra Hırvat ve Sloven ayrılıkçılığıyla da baş edemedi. Pašić'in 1925'te Hırvat lideri Stjepan Radić'le sağladığı iş birliği sonucunda oluşturulan koalisyon hükümeti de başarısızlığa uğradı. Baskı, ayrımcılık ve yolsuzluklar nedeniyle tırmanan siyasi gerginlik, Karadağlı bir milletvekilinin Haziran 1928'de iki Hırvat milletvekilini öldürmesi ve Radić'i ağır biçimde yaralamasıyla doruğa ulaştı. Hırvat milletvekilleri parlamentodan çekilerek Zagreb'de ayrı bir meclis topladı. Sloven önderi Anton Korošec'in başbakanlığı üstlendikten sonra parlamentoya işlerlik kazandırmak için gösterdiği çabalar da sonuçsuz kaldı.
6 Ocak Diktatörlüğü
Tahta 1921'de çıkmış olan I. Aleksandar, bu gelişmeler üzerine Ocak 1929'da parlamentoyu dağıtarak anayasayı yürürlükten kaldırdı ve kişisel bir diktatörlük kurdu. Bir süre sonra da ülkenin adını Yugoslavya olarak değiştirdi ve yerel yönetim yapısını yeniden düzenledi. Etnik, dinsel ve bölgesel partileri kapatarak, geniş çaplı baskılara girişti. Eylül 1931'de yürürlüğe giren yeni anayasayla görünüşte temsili hükümet sistemine dönüldüyse de Yugoslav Ulusal Partisi'nin (sonradan Yugoslav Ulusal Birliği) egemen olduğu güdümlü bir yönetim sürdürüldü. Hırvat önderi Vladimir Maček'in öncülük ettiği Birleşik Muhalefet adlı blok, seçimlere katılmakla birlikte etkili olamadı. Bu arada İtalya'ya ve Macaristan'a kaçan birçok Hırvat ayrılıkçı Ustaşa adlı örgütü oluşturarak terör eylemlerine girişti.Krallığın Çöküşü
I. Aleksandar'ın Ekim 1934'te Fransa'da bir Ustaşa militanınca öldürülmesinden sonra tahta küçük yaştaki oğlu II. Petar geçti. Naip olarak yönetimi üstlenen Petar'ın amcası Prens Pavle, 1935 seçimlerinin ardından başbakanlığa, bir uzlaşma ortamı yaratması beklenen Milan Stojadinović'i getirdi. Yumuşama yönünde bazı adımlar atmakla beraber etkisiz hükümetiyle şiddet olaylarının önünü alamayan Stojadinović, Aralık 1938'deki seçim zaferinin ardından faşizan eğilimlere destek vermesine tepki gösteren bakanlarının istifası üzerine başbakanlıktan çekildi. Yerine geçen Dragiša Cvetković, daha önce naip Pavle'nin isteği doğrultusunda Macek'le gizlice yürüttüğü görüşmeleri sonuçlandırarak Ağustos 1939'da bir uzlaşmaya vardı. Hırvatistan'a yarı özerk bir statü verilmesinin ardından yeni bir koalisyon hükümeti kuruldu ve anti demokratik seçim yasasını değiştirme hazırlıklarına başlandı. Ancak Avrupa'daki savaş havasına bağlı olarak belirlenen dış tehdidin yol açtığı siyasi bunalım, anayasal sorunları çözme ümidini boşa çıkardı.Komşu ülkelerle toprak anlaşmazlıklarından kaynaklanan dış tehditlere karşı önceleri Fransa'ya dayanmaya çalışan Yugoslavya, aynı zamanda Küçük Antant (1920-1921) ve Balkan Antantı (1934) gibi bölgesel ittifaklarla konumunu güçlendirme çabasına girişti. Ama içerideki baskıcı rejimin etkisiyle Fransız desteğinin zayıflaması, ülkeyi giderek Alman yayılmasına açık bir duruma getirdi. Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi Almanyası ile kurulan sıkı ekonomik bağlar çok geçmeden Üçlü Pakt'a (Almanya, İtalya ve Japonya) katılma yönünde yoğun bir baskıyı getirdi.
II. Dünya Savaşı
II. Dünya Savaşı'nın hemen başlarında bölgede üstün konuma geçen Mihver Devletleri'ne karşı Yugoslavya'nın izlemeye çalıştığı tarafsızlık politikası ancak Mart 1941'e değin sürebildi. Hükümetin bu tarihte Alman baskısına boyun eğmesi üzerine, Britanya'nın desteklediği askeri bir darbeyle Pavle'nin naipliğine son verilerek genç kral II. Petar'ın yönetimi eline alması sağlandı. Ama SSCB'ye saldırmadan önce güney kanadını güvence altına almak isteyen Almanya, bir ay sonra büyük bir kuvveti Yugoslavya üzerine sürdü.
6 Nisan 1941'de birkaç koldan birden başlayan Alman saldırısına karşı koyamayarak dağılan Yugoslavya ordusu iki hafta içinde teslim oldu. Atina'ya kaçmak zorunda kalan Kral II. Petar ve bakanları daha sonra Londra'ya geçerek bir sürgün hükümeti oluşturdu. Bu arada askeri yenilgiyi izleyen düzenlemelerle Yugoslavya birkaç parçaya bölündü. Slovenya'nın büyük bölümü doğrudan Almanya'ya bağlandı. İtalya daha önce hak iddia ettiği Slovenya'nın güneyi ile Dalmaçya'nın önemli bir bölümünü aldı. Karadağ'ı işgal eden İtalyan birlikleri göstermelik bir meclisle bağımsızlık ilan etti.Arnavutların çoğunlukta olduğu Kosova gibi Yugoslavya toprakları gene İtalyan nüfuzu altındaki Arnavutluk'a verildi. Voyvodina'nın büyük bölümü Macarlarca ilhak edilirken, Banat doğrudan Alman yönetimine girdi. Sınırları iyice daralan Sırbistan'da kukla bir rejim başa geçirildi. Sırbistan ve Makedonya'nın geri kalan kesimi Bulgaristan'a bırakıldı. Bosna-Hersek'in bağlandığı Hırvatistan'da ise Ustaşa önderi Ante Pavelić'in yönetiminde faşist bir rejim kuruldu.
Faşist Hırvat rejimi elindeki topraklarda Nasyonel Sosyalist uygulamalarını bile aşan acımasız bir soykırım harekatına girişti. Yahudi ve Çingene azınlıklarla birlikte Sırpların büyük bir bölümü ortadan kaldırıldı. Sırpların önemli bir bölümü de Katolikliği benimsemeye zorlandı. Ustaşa çeteleri Katolik din adamlarıyla birlikte kırsal kesimde terör estirmeye başladı.
Yugoslavya ordusundan artakalan bazı birlikler, bozgundan hemen sonra Albay Draža Mihailović'in önderliğinde Çetnikler olarak bilinen çeteleri kurdular. Karadağ'da kukla hükümetin ilanıyla birlikte yerel ayaklanmalar başladı. İşgale karşı bir başka direniş odağı da Josip Broz Tito yönetimindeki Yugoslavya Komünist Partisi'nin Temmuz 1941'de başlattığı silahlı ayaklanmayla ortaya çıktı. Partizanlar olarak anılan komünist gerillalar Eylül 1941'de Užice kentini ele geçirdikten sonra Sırbistan ve Bosna'nın bazı yörelerini içine alan bir cumhuriyet oluşturdular. Bütün ülkeyi Büyük Sırbistan çevresinde yeniden birleştirme hedefini güden Çetniklerin izlediği strateji Müttefiklerin bölgede başlatacağı bir harekatı temel alıyordu. Federal bir cumhuriyet programıyla ortaya çıkan Partizanlar ise direnişi bütün ülkeye yayacak bir stratejiyi öngörüyordu. Bu nedenle Mihver kuvvetlerinin direniş hareketini ezmek için Ekim 1941'de başlattığı saldırı karşısında eşgüdüm sağlanamadığı gibi, Çetnikler ve Partizanlar arasında sert ve kanlı bir çatışma kaçınılmaz hale geldi.
Bağımsızlık Mücadelesi ve Partizanların Zaferi
Mihver Devletleri saldırısı üzerine Bosna'ya çekilerek İşçi Tugayları'na dayalı yeni bir savaş taktiğini seçen Partizanlar, İtalyan, Alman, Ustaşa ve Çetnik birliklerinin Mart 1942'de giriştiği harekattan sonra Bosna'nın kuzeybatı kesimini üs edindi. Tito'nun Kasım 1942'de topladığı Yugoslavya Antifaşist Ulusal Kurtuluş Konseyi (AVNOJ) direniş harekatının bütün Yugoslav halklarını birleştirecek bir siyasal programa kavuşmasını sağladı.
Müttefiklerin Balkanlar'a çıkarma yapmasından önce Yugoslavya'daki Partizan hareketini boğmak isteyen Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi yönetimi, 1942-1943 kışında toptan imhayı hedef alan yeni bir harekat düzenlediler. Öncelikle Çetnikleri saf dışı ederek konumlarını sağlamlaştıran Partizan kuvvetleri, ardından Alman kuşatmasını yararak Karadağ'ın Durmitor bölgesine geçtiler. Mayıs 1943'te bu bölgeye yönelik ikinci Alman kuşatma harekatı da boşa çıktı. Üstün Alman birlikleriyle şiddetli çarpışmalardan sonra sarp bir geçidi aşan Partizan kuvvetleri sonunda Bosna'nın orta kesimine ulaşmayı başardı. Yugoslavya'nın bağımsızlık mücadelesinde bir dönüm noktası sayılan bu zafer, aynı zamanda Partizan hareketine Müttefiklerin siyasi ve askeri desteğini sağladı. İtalya'nın Müttefiklere teslim olmasından sonra Partizanların denetimine giren geniş kıyı şeridi, silah ve askeri gereç almak için önemli bir kapı durumuna geldi. Bu arada Kasım 1943'te ikinci toplantısını yapan AVNOJ, bir geçici hükümet oluşturduğunu ilan etti.
Mayıs 1944'te Tito'nun karargahına yönelik son Alman saldırısını da atlatan Partizanlar, sonraki aylarda işgal kuvvetlerini Sırbistan'a doğru geriletmeye başladı. Aynı sıralarda bozgun içindeki Alman ordularını izleyen Sovyet Kızıl Ordusu Romanya ve Bulgaristan sınırlarına dayanmış bulunuyordu. Daha önce bağımsız bir çizgide direttiği için Stalin'in tepkisini çekmiş olmakla birlikte Moskova'ya giderek Sovyet ileri harekatıyla belirli bir eşgüdümü sağlayan Tito, bir yandan da Londra'daki sürgün hükümetiyle görüşmelere oturdu. Tito'ya önemli bir siyasi ağırlık kazandıran görüşmeler sonunda kurtarılmış bölgelerde kurulan ulusal kurtuluş komiteleri geçici yönetim organları olarak kabul edildi. Çetniklerle iç savaş biçimini alan Sırbistan'daki Partizan ilerleyişi, Alman ordularının geri çekildiği sonbahara doğru büyük ölçüde başarıya ulaştı. Partizan kuvvetleri ile Sovyet birliklerinin ortak harekatıyla Ekim 1944'te Belgrad ele geçirildi. Sürgün hükümetinin başbakanı Ivan Subasić'in Belgrad'a dönmesinden sonra koalisyon niteliğinde bir geçici hükümet oluşturuldu. Bütün Yugoslavya toprakları Partizanların denetimine girerken, son Çetnik kalıntıları da temizlendi.
Kasım 1945'teki seçimlerde, komünistlerin önderliğindeki Halk Cephesi'nin kazandığı büyük zaferin ardından, 2 Aralık 1945'te Yugoslavya Demokratik Federal Cumhuriyeti’nin kurulduğu ilan edildi, böylece kağıt üstünde de olsa devam eden monarşi resmen sona erdi.Ocak 1946'da federal bir cumhuriyet yapısını öngören yeni anayasa yürürlüğe kondu.
Coğrafya
Yugoslavya Krallığı, Balkanlar’ın batısında yer almıştır. Krallığın yüzölçümü 1931 yılı kaydına göre 248.665’tir.Nüfus Yapısı
Krallığın 1921 yılındaki nüfusu 11.984.011’dir. 1931 yılında bu nüfus 13.929.988 olarak verilmiştir.Etnik Yapıya Göre
- Yugoslavlar: %82.87 (Sırplar, Hırvatlar, Slovenler ve kimliklerine göre diğer Müslümanlar)
- Almanlar: %4.22
- Macarlar: %3.90
- Arnavutlar: %3.67
- Rumenler: %1.93
- Türkler: %1.25
- Çekler ve Slovaklar: %0.96
- Rusinler: %0.21
- Ruslar: %0.17
- Lehler: %0.12
- Diğerler: %0.69
Dini Yapıya Göre
- Hristiyanlar: 10,571,569 (%88.21)
- Ortodokslar: 5,593,057 (%46.67)
- Katolikler: 4,708,657 (%39.29)
- Protestanlar: 229,517 (%1.91)
- Yunan Katolikleri: 40,338 (%0.34)
- Müslümanlar: 1,345,271 (%11.22)
- Yahudiler: 64,746 (%0.54)
- Diğerleri: 1,944 (%0.02)
- Ateistler: 1,381 (%0.01)
İdari Yapı
Krallık, tarihi süreç içinde üç farklı idari yapı sistemine sahip olmuştur. 1918-1922 arasındaki idari yapı, I. Dünya Savaşı öncesindeki yapının devamı niteliğindedir. 1922 yılında ise krallık, idari olarak 33 bölgeye (oblast) bölünmüştür. 1929’da krallığın idari yapısı 9 banlık üzerine düzenlenmiştir.Diller
Resmi Dil
Yugoslavya Krallığı’nın resmi dili Sırpça, Hırvatça ve Slovencenin ortaklaştırıldığı bir dildir. Krallık yönetimi, bu resmi dili önce Sırp-Hırvat-Slovence (1918-29), sonrasında Yugoslavca olarak belirtmiştir. Söz konusu resmi dil adlandırması, dil bilimi standartlarının dışında siyasi adlandırmalardır.Konuşulan Diller
Krallığın resmi dili dışında ülkede birçok dil daha konuşulmuştur. Ülkede Macarca, Arnavutça, Türkçe, Rumence, bölgenin yerleşik dilleri olarak ülke çapında çeşitli bölgelerde konuşulmuştur. Bunların yanında, bölgenin asli olmayan dilleri sayılabilecek Almanca, Çekçe, Slovakça, Rusince, Rusça, Lehçe de konuşulmuştur.Eğitim
Yugoslavya Krallığı üç üniversiteye sahip olmuştur. Bunlar Zagreb Üniversitesi, Belgrad Üniversitesi ve Ljubljana Üniversitesi’dir.Ekonomi
Yeni devletin kuruluşuyla birlikte ele alınan ilk konulardan biri toprak reformu oldu. Serfliğin kaldırılmasını ve büyük malikanelerin kamulaştırılmasını sağlayan reform, yeni yatırımlar ya da modern teknik ve araçlarla desteklenmekle birlikte toprak sahibi geniş bir köylü sınıfı yarattı. I. Dünya Savaşı sonrasında tarım ürünlerine talebin yükselmesi, kırsal kesime önemli bir refah getirdi. Devletin tarımsal kalkınmaya pek önem vermemesi nedeniyle, köylüler özellikle Slovenya ve Hırvatistan'da kooperatifler aracılığıyla örgütlenme yoluna gitti. Ama ekonomik bunalımın derinleştiği 1930'larda kredi, borç erteleme ve destekleme alımı gibi araçlarla köylülere belirli bir devlet desteği verildi.Yüklü savaş tazminatlarının yanı sıra Fransa ve ABD gibi ülkelerden sağlanan borçlar, yeni devletin koruyucu gümrük duvarları arkasında tutarlı bir sanayileşme programı yürütmesine olanak verdi. Bu alanda özellikle madencilik, ormancılık, enerji üretimi, metalürji ve dokumacılık gibi dallar büyük bir gelişme gösterdi. Yeni demiryolu hatlarıyla ulaşım ağı genişletildi. Deniz ticareti ve turizm önemli bir gelir kaynağı durumuna geldi.
Büyük Bunalım'ın Yugoslavya'daki etkileri ancak savaş tazminatı ödemelerinin durduğu ve dış kredilerin kesildiği 1931'den sonra duyulmaya başladı. Milletler Cemiyeti'nin Etiyopya'nın ilhakı nedeniyle İtalya'ya karşı uyguladığı ekonomik yaptırımlar da Yugoslavya'nın bu ülkeyle geniş çaplı ticaretine ağır bir darbe indirdi. İzleyen dönemde bu açığı kapatmak için Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi Almanyası ile sıkı ekonomik ilişkiler kurdu.