Türkiye Cumhuriyeti'nin Çok Partili Dönemi

Kısaca: politika-taslak ...devamı ☟

politika-taslak Türkiye Cumhuriyeti`nin Çok Partili Dönemi, 1946 yılından itibaren Türk siyasi hayatının CHP dışında 2. bir partinin kurularak seçimlere çok partili olarak gidilmesi ile başlamıştır.

Çok partili hayat 1945 yılında Nuri Demirağ tarafından kurulan Milli Kalkinma Partisi ile başlamıştır. Ancak parti İsmet İnönü tarafından kapattırılmıştır.

``2.Dünya Savaşı``nın gazi üniversitesi sistemi savunan bir anlayış oluştu. Buna CHP genel başkanı ve cumhurbaşkanı İsmet İnönü de yaptığı konuşmalarla destek verdi. Bunu takip eden gelişmelerde, meclisteki bütçe görüşmeleri sırasında, CHP içinde başını Adnan Menderes, Feridun Fikri Düşünsel, Yusuf Hikmet Bayur, Emin Sazak gibi bazı milletvekillerinin çektiği bir muhalefet oluştu. 11 Haziran`da kabul edilen Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu, parti içindeki muhalefetin güçlenmesine yol açtı. Bu yasanın görüşüldüğü sırada Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan, parti Meclis Grubu`na Dörtlü Takrir olarak bilinen bir önerge verdiler. Ülke ve parti yönetiminde liberal düzenlemeler yapılmasını isteyen bu önerge, 12 Haziran`da reddedildi. Bu gelişmelerden sonra Menderes, Köprülü ve Koraltan partiden çıkarıldı. Bayar ise önce vekillikten sonra partiden istifa etti.

DP, 7 Ocak 1946`da Dörtlü Takrir`e imza atanlar tarafından kuruldu. Parti genel başkanlığına Bayar getirldi. DP, ekonomi ve siyasette liberal düzenlemeleri savunuyordu. DP`nin kuruluşu iktidar tarafından önceleri hoş karşılanmıştır.
CHP DP AP MHP ANAP DYP SHP SP DSP AKP Diğer

1960 İhtilali

anamadde|27 Mayıs İhtilali

27 Mayıs İhtilali, Adnan Menderes iktidarının uygulamalarına üniversiteler, öğrenciler ve toplumun çeşitli kesimlerinden gelen tepkiler üzerine albay ve daha alt rütbeli subaylar tarafından 1960 yılında ordu hiyerarşisine aykırı bir şekilde askeri darbe gerçekleştirilmiştir.

27 Mayıs İhtilali sonrasında cumhurbaşkanı Celal Bayar, başbakan Adnan Menderes ve bazı bakanlar yakalanarak Yassıada`da yargı önüne çıkarıldılar. Sivil ve askerlerden oluşan bir mahkemede yargılanan siyasiler, vatana ihanet, kamu fonlarının kötüye kullanımı ve anayasaya karşı gelmek ile suçlanıyorlardı. Dava, başbakan Adnan Menderes, dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve maliye bakanı Hasan Polatkan`ın İmralı adasında 16 Eylül 1961 günü idam edilmesi ile sonuçlandı.

1971 Muhtırası

anamadde|12 Mart 1971 Muhtırası

12 Mart Darbesi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde meydana gelen ikinci askeri darbe eylemidir. 1971 yılında 12 Mart günü saat 13.00`da TRT radyolarından okunan aşağıdaki bildiri ile ilan edilmiştir:
``"Parlemento ve Hükümet, süregelen tutum, görüş ve icraatı ile yurdumuzu, anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk`ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasasının öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti`nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür."`


10 Mart`ta tüm albayların da katılımıyla çok geniş bir toplantı yapıldı ve Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç ordunun emir ve komuta zinciri içinde hareket etmesini isteyerek kendisinin dört Kuvvet Komutanı`yla birlikte imzalayacağı bir muhtıra vererek ordunun yapılmasını istediklerini açıkça TBMM`den talep etmek ve mevcut hükümetin istifa etmesini sağlamak formülünü ortaya attı. Bu formül büyük bir kabul gördü. Bu formülle emir komuta zinciri dışında 27 Mayıs benzeri sol bir askeri darbenin önü kesilmiş oluyordu.

12 Mart`ın her iki müdahaleden farkı parlamentonun kapatılmamış olmasıdır. 12 Mart Genel Kurmay Başkanı ve dört Kuvvet Komutanı`nın imzaladıkları bir muhtıra ile ortaya çıktı. Buna bir ültimatom demek daha doğru olacaktır. Muhtıradaki şartlar yerine getirilmediği takdirde TBMM`nin kapatılacağı söyleniyordu. İlk istek de mevcut hükümetin istifa etmesiydi. Hükümet de hemen istifa etti. Artık 12 Mart dönemi başlıyordu. Bu dönemin adı ara rejim olarak konuldu.

12 Mart`ın yerine getirilmesini istediklerinin başında reformlar geliyordu. 12 Mart dönemi sol içerikli bir muhtırayla doğmuş oluyordu. Tarafsız bir Başbakan`ın başkanlığında parlamentodaki bütün partilerin katılacağı ama reformları yürütecek olan bakanlıkların birer bağımsız bakana verileceği bir hükümet modeli ortaya çıktı.

1. Erim Hükümeti`nin ömrü 1971`in Aralık ayında Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç`ın reformcu bakanları hedef alan ağır eleştirileri ve onların istifası ile son buldu. İkinci Erim hükütinin yeni bağımsız bakanları solcu olmayan daha muhafazakar isimlerden seçilmişlerdi. Daha 2. Erim hükümeti kurulmadan önce anarşik olaylarda önemli bir artış olmuş ve sıkıyönetim ilan edilmişti. Sıkıyönetimle birlikte birçok solcu da tutuklanmaya başlamıştı.

1973`te ordu Faruk Gürler`in Cumhurbaşkanlığını destekler gözükse de bunda çok ısrarcı olmadı. Fahri Korutürk 6. Cumhurbaşkanı oldu. AP ve CGP tarafsız Naim Talu`nun başbakanlığında yeni ve olagan bir hükümet kurdular. 12 Mart ara rejim dönemi artık fiilen son bulmuştu.

1973 seçimlerinde seçmen ilk defa ortanın solunda bir partiyi; CHP`yi birinci parti yapmıştır.

Sağ-Sol Çatışması

1970`li yılların başından itibaren sağ tarafı doğrudan hükümetçe desteklenen bir sağ-sol çatışması ve bu çatışmanın yarattığı terör başta üniversiteler olmak üzere tüm Türkiye`yi pençesine almıştı. 12 Eylül öncesinde günlük ortalama kurban sayısı 30`a kadar çıkmıştı. Ülke en değerli evlatlarını siyasal teröre kurban veriyordu.

Sıkıyönetim ilan edilmesi gerekti. Fakat ordu, kısa bir süre önce iktidardan uzaklaştırdığı Demirel`e güvenmediği gibi, iktidarın da, bu rejimi değiştirme kavgasında bir taraf olduğunun bilinciyle, sivil politikacılara tam destek vermedi.

1973`ten sonra giderek anarşi tırmandı. Sağ-sol çatışması büyüdü. Şehirlerde kurtarılmış bölgeler ortaya çıktı. Her kademede eğitim gittikçe zorlaşıp imkansız hale geliyordu. Yüksek bir enflasyon büyük bir ekonomik krizin haberciliğini yapıyordu.

Milliyetçi Cephe Hükümetlerinin ülkeyi kana boyamasından bıkan seçmen, sosyal demokratlara tarihin en büyük desteğini vererek CHP`yi 1977 seçimlerinde birinci parti yaptı. Tek başına hükümeti kuracak çoğunluğa erişemeyen Ecevit bir takım transferlerle, bağımsız on bir milletvekilinin desteğini alarak hükümet kurdu ama bu hükümetin büyük başarısızlığı hem sosyal demokrasinin hem de sivil siyasetin sonunu getirdi.

Ne birinci ne de ikinci MC Hükümetleri ne de Ecevit`in bağımsızlarla kurduğu hükümet bu gidişi durduramadılar. Ecevit`in başarısızlıkla sonuçlanan hükümet denemesinden sonra azınlık hükümeti olarak Demirel iktidara gelmiştir.

1980`de Genel Kurmay Başkanı ve dört Kuvvet Komutanı Cumhurbaşkanı`na tırmanan anarşiden endişe ettiklerini ve buna mutlaka bir çare bulunmasının gerektiğini ifade eden bir mektup verdiler. Mektubu yılbaşından önce alan Cumhurbaşkanı 2 Ocak günü Başbakan Demirel`e vermiştir.

Bu süreç yaşanırken Demirel ekonomik bir "restorasyon" programını, Özal`ın hazırladığı ünlü 24 Ocak 1980 kararlarını yürürlüğe koydu.

Kıbrıs Barış Harekatı

anamadde|Kıbrıs Barış Harekatı

vikikaynak|Zürih Antlaşması|Zürih Antlaşması 1960`da Kıbrıs`ta yaşayan Rum ve Türk cemaatleri arasında kurulan ortaklık Kıbrıs Cumhuriyeti yaşanan iç çatışmalar sonucu sürdürülemez olmuş ve 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunan cuntasının Kıbrıs`da darbe yaptırması sonucu 20 Temmuz 1974 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti Türk Silahlı Kuvvetleri`nin Garanti Anlaşması`nın III. maddesine istinaden Kıbrıs Barış Harekatı gerçekleştirmiştir.

1878`de Rusya karşısında zor durumda kalan Osmanlı, Kıbrıs`ın yönetimini geçici olarak İngiltere`ye verdi. Birinci Dünya Savaşı`nda da İngiltere, Kıbrıs`a el koydu. 1950`lerin sonlarında bağımsızlık hareketi başladı ve uluslararası anlaşmalara dayanan bir Türk-Rum Ortak Devleti kuruldu. Fakat Rumlar böyle bir Ortak Devlet`e razı olmadılar. Kıbrıs`ın tüm yönetimine kendileri el koyma yoluna gittiler; anlaşmaları, uluslararası anlaşmaları çiğneyerek ve Anayasayı çiğneyerek ve soykırımla Türkler`e saldırılarda bulunarak, Rumlar, 1963 yılında Ortak Devlet`i yıktılar.

Başbakan Bülent Ecevit, adada gelişmelerin kötüye gitmesi sebebi ile diplomatik görüşmeler yapmak üzere Londra`ya gitti.

20 Temmuz 1974 sabahı Türk Ordusunun Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Kıbrıs`a havadan indirdirme ve denizden çıkarma yapmaya başladı.

Türk kuvvetleri 22 Temmuz`da Girne`yi ele geçirdi. Türk paraşütçüleri Kıbrıs`ın başkenti Lefkoşa`nın Türk kesimine indi. Yunan birliklerinin Ada`da garantör olarak bulunan Türk birliğine saldırması ise, çarpışmaların Ada geneline yayılmasına neden oldu. 22 Temmuz akşamı Türkiye, BM Güvenlik Konseyi`nin ateşkes kararını kabul etti. Türk müdahalesi sonucu Yunanistan`daki cunta idaresi ve Kıbrıs Nikos Sampson Hükumeti de yıkılmıştır.

8 Ağustos`ta II. Cenevre Konferansı`nın yapılmakta olduğu zamanda Türklerin `iyi niyet jesti` olarak Limasol ve Larnaka civarında bir miktar köyü boşaltmış olmalarına rağmen, Milli Muhafız Alayı ve EOKA-B işgal ettikleri yerleri tahliye etmedikleri gibi ellerindeki esirleri de serbest bırakmamışlardır.

Türkiye, Rum-Yunan hükümetleriyle anlaşmanın mümkün olmadığı kararınr vararak 14 Ağustos`ta başlayıp 16 Ağustos`ta sona eren üç günlük II. Barış Harekatını gerçekleştirdi.

İkinci Barış Harekatı`nın hemen ardından 25-26 Ağustos 1974 tarihinde BM Genel Sekreteri Kıbrıs`a gelmiş ve toplumlar arasında ikili görüşmelerin başlatılmasını istemişti. İkili görüşmelerde varılan mutabakat gereği nüfus mübadelesi yapılmış ve Rumlar güneye Türkler ise kuzeye geçmiştir. Böylece iki bölgeli ve iki toplumlu bir federal yapı için uygun ortam sağlanmış oldu. 13 Şubat 1975 günü Kıbrıs Türk Federe Devleti`nin ilanı Doktor Fazıl Küçük tarafından açıklanarak gerçekleşti. Amaç federal bir Kıbrıs Devleti yaratmaktı ancak bu gerçekleşmediğinden 8 yıl sonra Türkler yol ayrımına giderek kendi cumhuriyetlerini kurmak yoluna girdiler.

15 Kasım 1983 tarihinde KKTC`nin ilanı gerçekleşti.

Yıllarca süren toplumlararası görüşmelerden bugune değin herhangi bir sonuç çıkmamıştır. En son BM Kıbrıs Çözüm Planı ile iki toplum arasında yeniden birleşme imkanı da referandum`da Türklerin "evet"ine karşı Rumların "hayır" demesi sonucu gerçekleşmemiştir.

1980 Darbesi

anamadde|12 Eylül Darbesi Türk Silahlı Kuvvetleri`in 12 Eylül 1980 günü emir komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği askeri müdahale, 27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesidir.

Bu müdahale ile Süleyman Demirel`in Başbakan`ı olduğu hükümet görevden alındı, Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedildi, 1970 sonrasında değiştirilen 1960 Anayasa`sı tamamen rafa kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir baskı dönemi başladı.

12 Eylül 1980 darbesi, Türkiye`de halkın önemli bölümü tarafından, siyasi ve ekonomik sorunların hiçbirine çözüm bulamayan iflas etmiş parlamenter rejimin `haklı` alternatifi olarak görüldü. Bu nedenle, darbeye bir direniş olmadığı gibi, büyük çoğunluk, darbe liderlerini, ülkenin yeni liderleri olarak kısa sürede benimsedi.

12 Eylül 1980`e gelindiğinde 19 ilde sıkıyönetim uygulanıyordu.

Ülkede, yönetemeyen hükumet, karar alamayan Meclis ve ardı arkası kesilmeyen siyasi cinayetlerin yol açtığı yılgınlık havası, 12 Eylül öncesi dönemin son Başbakanı Süleyman Demirel`in "70 sente muhtacız" sözü ile özetlenen işsizlik, kıtlık ve işyeri anlaşmazlıkları ile yoğunlaştı.

12 Eylül 1980 ardından partiler lağvedildi, parti liderleri önce askeri üslerde gözetim altında tutuldu, ardından yargılandı. Bu durum, siyasi partilerin sürekliliği konusunda tarihsel sorunlar yaşayan Türkiye`de siyasi temsilin demokratikleşmesi önünde yeni bir engel oluşturdu, siyasi gelenekler geçici de olsa alt-üst edildi.

Olağanüstü Hal Uygulaması



OHAL Bölge Valiliği



1995 genel seçimleri

1995 genel seçimlerinde Refah Partisi %21 oy oranı ile 1. parti olmuş ve Tansu Çiller genel başkanlığındaki DYP ile koalisyon Hükümeti kurmuştur.

28 Şubat Süreci

12 Eylül Darbesi sonucu ortaya çıkan siyasetin etkisiyle 1980 ve 1990`larda radikal sağcı grupların güçlenmiş ve bunun sonucu olarak Refah Partisi 1995`teki genel seçimlerinde siyasette güçlü duruma gelmiştir. 1996 yılında, seçimlerinin ardından kurulan DYP - ANAP hükümetinin kısa sürede dağılmıştır. Bunun üzerine TBMM`de birinci parti durumunda olan RP ile DYP arasında kurulan 54.hükümet,8 Temmuz 1996`da TBMM`de yapılan oylamada güvenoyu almayı başarmıştır.

Başbakan Necmettin Erbakan`ın `havada yakıt ikmali` olarak tanımladığı başbakanlık görevini hükümet ortağı DYP genel başkanı Tansu Çiller`e vermek amacıyla 18 Haziran 1997`de istifasını Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel`e sundu. Ancak Demirel,hükümet ortaklarının arasındaki protokolü dikkate almayarak hükümeti kurma görevini ANAP genel başkanı Mesut Yılmaz`a verdi. 12 Temmuz`da Mesut Yılmaz başkanğında ANAP - DSP - DTP arasında kurulan 55. hükümet TBMM`den güvenoyu aldı.

MGK`nun 28 Şubat kararlarının ardından özellikle 18 Nisan 1999 seçimlerine kadar süren zaman diliminde 14 Ağustos 1997`de 8 yıllık kesintisiz eğitim kanunu TBMM`de kabul edildi. Bu kanunla İmam Hatip Liseleri dahil Meslek Liselerini ortaokul bölümleri kapatıldı. Kız öğrencilerin başörtüsü ile eğitim hakları ellerinden alınmıştır.

24 Aralık 1995 tarihindeki seçimlerde oy oranını artırarak solun en büyük partisi haline gelen DSP, ANAP ve DTP`yle birlikte kurulan Anasol-D hükümetinde yeralmış ve Bülent Ecevit Başbakan yardımcısı olmuştur. Daha sonra da DYP ve ANAP`ın desteğiyle DSP bir azınlık hükümeti kurmuştur.

Susurluk Skandalı

Susurluk Skandalı veya Susurluk Kazası, 3 Kasım 1996`da saat 19.25 sularında Balıkesir-Bursa karayolunda Susurluk ilçesi Çatalceviz mevkiinde meydana gelen trafik kazası sonucu, yasadışı polis-mafya-aşiret ilişkilerinin ortaya çıkması ile patlak veren skandal. Tükiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli skandallarındandır.

Kazanın ardından kamuoyu, "devlet, siyaset, mafya" üçgeninde yasadışı ilişkilerin ortaya çıkartılmasını talep etti. "Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık" ismi verilen sivil toplum eylemleriyle ve medyanın desteği ile üstü örtülen ilişkilerin ve faaliyetlerin açıklanmasını talep etti.

1999 genel seçimleri

anamadde|1999 Türkiye Cumhuriyeti genel seçimleri Abdullah Öcalan`ın yakalanmasının etkisiyle 1999 seçimlerinde DSP ve MHP yükselirken diğer partiler gerilemiş, CHP meclise girememişti. 18 Nisan 1999`da yapılan seçimlerde DSP % 22 ile en fazla oyu alınca Bülent Ecevit MHP ve ANAP`la koalisyona girdi. Başbakanlık görevini aldı ve bu görevi 2002 yılına kadar sürdürdü.

Ağustos ve Kasım büyük depremleri ülkeyi sarstı. Dış borç 30 milyar dolara çıktı. 2000`de Ahmet Necdet Sezer cumhurbaşkanlığına seçildi. 2001`de ülke tarihinin en ciddi ekonomik krizine girdi. Bankalar battı, yolsuzluklar arttı. Dünya Bankası`ndan Kemal Derviş kurtarıcı gibi gelerek ekonominin başına geçti. Hükümet devlete ait kuruluşların özelleştirilmesini kabul etmesine rağmen ortaklar arasında anlaşmazlık çıktı, ulaştırma bakanı Enis Öksüz istifa etti. 11 Eylüldeki ABD İkiz Kuleler faciasının etkileri yaşandı. 2002`de Ecevit hastalandı. 2002 seçimlerine giderken, Hüsamettin Özkan ve üç DSP`li partiden istifa etti, İsmail Cem başkanlığında YTP kuruldu, ancak Kemal Derviş ayrılıp CHP`ye katılınca YTP çöktü. Dağılan koalisyon partilerinden hiçbiri 2002 seçimlerinde parlamentoya giremedi.

2002 genel seçimleri

14 Nisan Cumhuriyet Mitingi

anamadde|14 Nisan Cumhuriyet Mitingi Cumhuriyet Mitingi, 14-15 Nisan 2007 tarihlerinde Ankara`da düzenlenen Türkiye tarihinin en büyük mitingi. Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) başta olmak üzere 300`e yakın sivil toplum örgütü tarafından düzenlenen mitingde katılımcılar askere olan güvenlerini ve laik bir cumhurbaşkanı isteklerini dile getirdiler. Miting sırasındaki protestoların ana hedefi Recep Tayyip Erdoğan ve benzer zihniyettekilerin olası cumhurbaşkanlığı adaylığıydı.

Bakınız



Kaynaklar

Vikipedi

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.

Çok partili sistem
3 yıl önce

Çok partili sistem, oy hakkı bulunanların birçok parti arasında seçim yapabildiği bir sistemdir. Çok partili sistemler demokratik ve çoğulcu modellerdir...

Çok partili sistem, Oydaşmacı demokrasi, Politika, Taslak, İki partili sistem, Koalisyon
Türkiye başbakanları listesi
3 yıl önce

partili dönem de dahil) bir dönemde en uzun süre Başbakanlık görevi rekoru (4 yıl 5 ay 15 gün) Recep Tayyip Erdoğan'a aittir. (5) Çok partili dönemde...

1946 Türkiye Genel Seçimleri
7 yıl önce

Demokrat Parti 64 ve Bağımsızlar 6 Milletvekilliği kazandı. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk çok partili genel seçimi olan bu seçim adli denetim dışında, açık oy...

Serbest Cumhuriyet Fırkası
3 yıl önce

Serbest Cumhuriyet Fırkası, Cumhuriyet döneminde kurulan ve çok partili siyasal yaşama geçiş yolunda ikinci deneme olan siyasi partidir. Tunçay, M. (1999)...

Serbest Cumhuriyet Fırkası, Serbest Cumhuriyet Fırkası
TBMM 7. Dönem Milletvekilleri listesi
3 yıl önce

Bu dönemdeki tüm milletvekilleri Cumhuriyet Halk Partisi'nden seçildi. Tek partili son meclistir. ^ a b c d Bağımsız olarak. (Ayrıca bkz. Türkiye'de azınlık...

Tek Parti Rejimi
3 yıl önce

Tek Partili Sistemler: Amaç çok partili hayata geçmektir. Tek partili işleyişin geçici bir süreliğine olması öngörülür. Bilinen en net örneği Türkiye Cumhuriyeti'nin...

Tek parti rejimi, 1945, 1946, 1946 Türkiye Cumhuriyeti Milletvekili Genel Seçimleri, 1950, Atatürk, Baas Partisi, Birinci Meclis, Bolşevik Parti, Demokrat Parti, Devlet
1965 Türkiye Genel Seçimleri
7 yıl önce

tarihi: 7 Aralık 2015.  ^ a b Abdülkadir Özdemir (2014). "Türkiye'de Çok Partili Dönem'de Seçim Sistemleri ve Siyasal İstikrar" (PDF). Atatürk Üniversitesi...

Cumhuriyet Müzesi
3 yıl önce

antlaşmaların yapıldığı; çok partili sisteme geçişin sağlandığı önemli bir yapıdır. Türk siyasi tarihinde önemli yeri olan II. Türkiye Büyük Millet Meclisi...