Safranbolu coğrafi konumu nedeniyle tarih boyunca idari ve ticari bir merkez olmuştur. 2000 nüfus sayımına göre nüfusu 47.257'dir.
Tarihte Paflagonya olarak adlandırılan bölgede bulunur ve birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Türkler tarafından kesin olarak alınışı 1196 yılındadır. Osmanlı zamanında 17. yüzyılda İstanbul-Sinop yolu üzerinde olması nedeniyle tarihteki en önemli dönemini yaşamıştır.
2002'de kurulan Zonguldak Karaelmas Üniversitesi'ne bağlı Fethi Toker Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi ve Meslek Yüksek Okulu bulunmaktadır.
Tarih
Şehir eski çağlarda Homeros'un İlyada destanında geçen Paflagonya (Paphlagonia) bölgesinde yer almaktadır ve bilinen tarihi M.Ö. 3000 yıllarına kadar gider. M.Ö. 3000 ve 4000 tarihli tümülüsler, Safranbolu'nun insan yerleşimi açısından uzun bir tarihi olduğunu göstermektedir. Faroqhi ve Deguilhem, 309 Şehir Flaviopolis, Theodoropolis, Hadrianopolis, Germia ve Dadibra (Dadybra) gibi antik kasabalarla yorumlanmıştır. Bölgedeki bilinen ilk medeniyetler Hititlerin komşuları olan Gaspalar ve Zalpalardır. Bölgede sırası ile Hititler, Frigler, dolaylı yoldan Lidyalılar, Persler, Helenistik Krallıklar (Pondlar), Romalılar (Bizans), Selçuklular, Çobanoğulları, Candaroğulları ve Osmanlılar egemenlik kurmuşlardır.Şehir Selçuklular tarafından geçici olarak fethedildiğinde adı Dadibra idi. Safranbolu, Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan'ın oğlu Muhiddin Mesut Şah tarafından 1196 tarihinde Türklerin eline geçmiştir. Muhiddin Mesut Şah Yunanlı-Bizanslı nüfusa savaşmadan teslim olmaları durumunda hayatlarını koruyacağına söz vermiştir fakat kayıtlara göre şehir savaşla ele geçirilmiştir ancak Hristiyanlara ne olduğu hakkında bir bilgi yoktur. 1213-1280 tarihleri arasında Çobanoğulları, 1326-1354 tarihleri arasında Candaroğlulları ve 1423 yılından sonra Osmanlı Devleti'nin elinde bulunmuştur. Şu anki Kıranköy bölgesinde yaşayan Yunanlı topluluk bulunmaktaydı, burası daha sonra merkez Yunan mahallesi olmuştur ve 1923'deki nüfus değişimi bu bölgede gerçekleşmiştir.
Selçukluların idaresinde şehrin adı Zalifre olmuştur ve Sinop - Kastamonu - Safranbolu - Gerede - Söğüt uç bölgesi durumuna gelmiştir. Sonraki yıllarda şehir Türkmenler ve Bizanslılar arasında birkaç defa el değiştirmiştir. 1213 ile 1280 yılları arasında kasabayı, Anadolu Selçuklu Devleti'nin uç beyliği durumundaki Kastamonu ve Sinop bölgesine yerleşmiş olan Çobanoğulları Beyliği yönetmiştir. Daha sonra Çabanoğuları Moğul İlhanlılar'a vergi vermeye başlamıştır.
1326'da Candaroğulu Süleyman Paşa şehri ele geçirmiştir. 1332'de Kastamonu'ya gitmekte olan İbn Battuta ve Kastamonu paşasının oğlu vali Ali Bey ile görüşmüştür. İbn Battuta'ya göre geldiğinde, Hanafi ögretisini öğretmekte olan bir medrese bulunmaktaydı. Candaroğulları dönemiyle bölgede İslami mimari hareketlenmiştir, bu dönemde Gazi Süleyman Paşa Camii kullanılmaktaydı ayrıca eski bir Bizans kilisesi, iki hamam ve çeşitli çeşmeler bulunmaktaydı. Diğer benzer bir islami yapılanma ancak 17. yüzyılda olacaktır.
Safranbolu 14. yüzyılın ortalarında ilk defa Osmanlı kontrolüne geçmiştir ve bu tarihten 1416'da tamamen fethedilene kadar Osmanlı Devleti ile Candaroğulları arasında bir sınır bölgesi olmuştur. Bölgeye Osmanlılar Yörükan-i Taraklı olarak bilinen çok sayıda Türkmen göçebeyi yerleştirmeye çalışmıştır ve şehrin ismi bu dönemden sonra Taraklı Borglu veya kısaca Borglu ve Borlu olarak adlandırılmıştır. 18. yüzyılın ortalarında Zağfiran Borlu kullanılmaya başlanmıştır ve daha sonra 19. yüzyılın ortasında kısa bir süre için Zağfiran Benderli kullanılmıştır fakat 19. yüzyılın son çeyreğinde Zağfiran Bolu olarak değişmiştir. En son olarak ise Zafranbolu ve daha sonra Safranbolu şekline dönüşmüştür.
Osmanlı Devleti zamanında özellikle 17. yüzyılda İstanbul-Sinop kervan yolu üzerinde konaklama merkezi olmasıyla kültürel ve ekonomik olarak en yüksek düzeyine ulaşmıştır. Aynı devirde Osmanlı sarayı ve devlet adamları şehre önemli eserler katmıştır.
18. yüzyıldan başlayarak, III. Selim ve II. Mahmud dönemlerinde de devam eden ve 1850'den sonra artan İstanbul'a olan belgelenmiş göç ile Safranbolulular sarayda etkili olmaya başlamışlardır. Faroqhi ve Deguilhem, 312 Göçmenlerin çoğunluğu fırıncılık veya denizcilik yapmaktaydılar. Xavier de Planhol'a göre 1860'dan başlayarak Safranbolulular İstanbul'da fırıncılık konusunda tekel kurmuşlardı ve fırınlarda çalışan yaklaşık her beş kişiden üçü Safranbolu bölgesinden gelmekteydi Büyük ihtimalle mevki sahibi ve tanınmış kişiler Safranbolu'dan akrabalarını, arkadaşlarını veya müşterilerini İstanbul'a getirmekteydiler. Planhol'a göre Safranbolu'dan İstanbul'a gelen Yunanlıların büyük çoğunluğu denizcilik yapmaktaydılar.
1939'da çalışmaya başlayan Karabük Demir Çelik Fabrikası ile Karabük ilgi merkezi durumuna gelmiştir ve Safranbolu 1950'lerde Anadolu'da gerçekleşen modern şehirleşmeden fazla etkilenmemiştir. Bu nedenle mimari gelenekleri, özellikle yarı ahşap, üç odalı Pontian Yunan stilinde depreme dayanıklı evleri korunmuştur. UNESCO tarafından 17 Aralık 1994 tarihinde Dünya Miras Listesi'ne alınarak "Dünya Kenti" unvanını almıştır. Dünya Miras Şehirleri Organizasyonu'nun (OWHC) aktif üyesi olan Safranbolu'da 2000 yılında OWHC yönetim kurulu toplantısı düzenlenmiştir.
Coğrafya ve iklim
Batı Karadeniz Bölgesi'nde yer alan Safranbolu, il merkezinden 8 km ve denizden 65 km içerdedir. İlçe, Karabük (merkez, Ovacık ve Eflani), Bartın (Ulus) ve Kastamonu (Araç) illeri ile çevrilidir.Büyük bölümü ormanlık olan ve yüzölçümü 1.013 km2 olan şehir coğrafi açıdan engebeli bir bölgededir. Şehrin en alçak noktasının rakımı 300 metre iken en yüksek noktası 1.750 metredir, şehir merkezinde ise en alçak nokta 400 metre ve en yüksek nokta 600 metre civarındadır.
İlçeden geçen önemli akarsulardan Araç Çayı, Soğanlı Çayı ve Ovacuma Deresi'nin yanında su miktarı az olan ve büyük kanyonlar oluşturan çok sayıda küçük derecik bulunmaktadır. Derin ve uzun kanyonların yanında, büyük mağaralar ve dağ yamaçlarında bulunan mağara ağızlarından çıkan büyük çaplı sular bulunmaktadır. Tokatlı (Gümüş), Akçasu ve Bulak dereleri üç ayrı kanyon oluşturarak şehirden geçip Araç Çayı'na karışırlar. Araç Çayı ise Soğanlı Çayı ile birleşir ve Filyos Çayı'ndan Karadeniz'e ulaşır.
Safranbolu'da Uluyayla ve Sarıçiçek olmak üzere iki yayla bulunmaktadır. Şehre 50 kilometre uzaklıkta bulunan, 280 hektar ve 7 kilometre uzunluktaki Uluyayla'nın ortasında bir gölet ve içinde yer altı nehri olan bir mağara vardır. Safranbolu'ya 8 kilometre uzaklıkta olan Sarıçiçek yaylasında ise kamp ve dağcılık yapılmaktadır. Ayrıca şehirde kanyonlar ve mağaralar bulunmaktadır. Uzunluğu 2,725 metre olan Bulak (Mencilis) Mağarası'nın iki girişi bulunmaktadır ve 350 metrelik kısmı ışıklandırılmıştır. Yatay gelişmiş ve fosil Hızar Mağarası'nın büyük bir girişi vardır. Ağzıkara Mağarası ise sarkıt ve dikitleri ile dikkat çekmektedir.
Karadeniz ve İç Anadolu iklimleri arasında bulunan Safranbolu'da yazlar sıcak, kışlar soğuk, baharlar ılık ve serin geçer. İlkbahar ve sonbahar oldukça uzundur. Özellikle son yıllarda yaz ayları kurak geçmeye başlamıştır, yağışlar ilkbahar, sonbahar ve kış aylarında olur. Yıllık yağış miktarı ortalama 500 mm., nem oranı ise % 60 civarındadır. Yılda ortalama 35 gün kar yağışı olur.
Şehrin Çarşı ve Bağlar kısımları farklı yüksekliklerdedir ve çevrelerinde ormanlar bulunur, bu nedenle bölgeler arası ısı farklılıkları vardır. Çarşı kısmı vadilerin yan yamaçlarında bulunur, daha ılık ve rüzgarsız olan bölge kışlık olarak kullanılır ve daha az kar yağışı olur. Yüksek kesimlerde bulunan Bağlar kısmı ise, rüzgarlara açık, yaz aylarında serin, kış aylarında karlıdır, bu nedenle yazlık olarak kullanılır.
Nüfus
19. yüzyılın sonlarına doğru şehrin nüfusu yaklaşık 7.500'dü. 1923'de Yunan Ortodoks nüfusun 1923 mübadelesi ile Yunanistan'a göç ettirilmesi ile nüfus 5.000'e düşmüştür ve 1940'lara kadar bu şekilde kalmıştır.1937'de Karabük Demir Çelik Fabrikası'nın açılması ile birçok zanaatkar ve çiftçi fabrikada çalışmak için Safranbolu'yu terketmiştir, Karabük'ün nüfusu 100.000'e çıkmıştır ve bununla birlikte dış göçe rağmen Safranbolu'nun nüfusu 1940'lardan sonra yaklaşık 20.000'e çıkmıştır.1997 sayımında 44.788 olan nüfus, 2000 sayımına göre 31.697'si merkezde, 15.560'ı ise köylerde olmak üzere 47.257'dir. 1997 yılı Safranbolu Belediyesi nüfusu 32.150'dir ve Ovacuma Belediyesi nüfusu 1879'dur.
Yönetim
19. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin idari yapılanmasındaki reformlar sonucunda Safranbolu Safranbolu kazasının merkezi olmuştur ve Kastamonu iline bağlanmıştır. 19. yüzyılın sonlarına doğru eski zamanlarda kale olan tepeye modern bir hükümet binası yapılmıştır.Osmanlı zamanında önemli bir kısmı idari olarak Kastamonu'ya bağlı olan Safranbolu Cumhuriyet döneminde Zonguldak'a bağlanmıştır. Daha sonra 1937 yılına kadar Safranbolu'ya bağlı Öğbeli Köyü'nün bir mahallesi olan, Karabük'ün 6 Haziran 1995'de il olması ile Karabük'ün bir ilçesi durumuna gelmiştir.
Safranbolu kaymakamı İzzettin Küçüktür. İlçenin Safranbolu ve Ovacuma olmak üzere iki belediyesi bulunur. 2004 yılı seçimlerinde Safranbolu belediye başkanlığını AKP'den Nihat Cebeci %46.27, ve Ovacuma belediye başkanlığını Abdullah Deniz DSP'den 42.70 oyla almıştır.
İlçe yerleşim açısından üç önemli bölüme ayrılmıştır. Eski şehir olarak adlandırılan kısım, birçoğu koruma altında olan ve bazıları müze olarak kullanılan yarı ahşap üç katlı evlerin olduğu kısımdır. Resmi adı Misakı Milli olan ve halk tarafından Granköy olarak adlandırılan Kıranköy ise, 1923 mübadelesinden önce Yunan Ortodoks halkın yaşadığı bölgedir. Bağlar bölgesi ise varlıklı ailelerin yaz aylarını üzüm bağlarında ve meyve bahçelerinde geçirdiği bölgedir. 1923'e kadar bağlarda Yunan ve Türk aileler yakın olarak yaşamaktaydılar, 1923'den sonra eski Safranbolu'da yaşayanlar nüfus devamlı olarak bağlarda yaşamaya başlamıştır.
Ekonomi
Osmanlı devrinde ipek yolu üzerinde olması ve üretilen malların İstanbul'da satılması Safranbolu'nun ticarette uzun yıllar etkili olmasına yardımcı olmuştur. Ticaretin yoğun olduğu bu dönemlerde Cinci Hanı ve Hamamı etkin olarak kullanılmaktaydı. Bu devirlerde üreticiler ve esnaflar lonca sistemi ile örgütlenmişlerdi.Çok kültürlü, çok etnik ve çok dinli bir bölge olan Safranbolu eski zamanlarda önemli yollardan uzak olması nedeniyle Anadolu deri endüstrisinin önemli merkezlerinden biri değildi, fakat bölgesinde dericilik açısından önemli bir yere sahipti. Dericilik tarım ve kerestecilikten sonra üçüncü sırada gelmekteydi.
Safranbolu 1940'larda Karabük Demir Çelik Fabrikası'nın kurulması ile ekonomideki eski gücünü kaybetmeye başlamıştır, işgücünun fabrikaya yönelmesi ile dericilik gibi üretim sektörleri ve üzümcülük, safran üretimi gibi tarımsal ve hayvansal üretim de etkilenmiştir. 1970'lerden sonra şehrin ekonomisi turizm ile tekrar canlanmaya başlamıştır.
Tarımsal açıdan ormancılık ve tahıl ekimi başta gelir. Hayvancılık ise temel olarak büyük baş hayvancılık konusunda yapılmaktadır.
2004 yılı kayıtlarına göre; 1855 gelir vergisi mükellefi, 934 adet basit usul ticari kazanç, 218 adet kurumlar vergisi, 3007 vergi mükellefi bulunmaktadır. 2005 yılı itibariyle ilçede tahakkuk eden vergi 17.393.507,75 YTL ve tahsil edilen vergi 13.971.967,41 YTL'dir. Ticaret ve Sanayi Odasına kayıtlı 365 şahıs firması, 38 Anonim Şirket, 2 Kollektif Şirket, 1 Komandit Şirket, 1 Adi Şirket, 139 Limited Şirket, 42 Adi Ortaklık, 6 Tüketim Kooperatifi, 23 Kalkınma Kooperatifi, 85 Yapı Kooperatifi olmak üzere toplam 702 işletme bulunmaktadır.
Eğitim
Safranbolu'da 451 öğrencinin eğitim gördüğü iki tane bağımsız okul öncesi eğitim kurumu vardır, 5.229 öğrencinin eğitim gördüğü 11 merkezde 5 köylerde olmak üzere 16 ilköğretim okulu bulunmaktadır ve 1.981 öğrencinin eğitim gördüğü 9 tane ortaöğretim kurumu bulunmaktadır. 2002 yılında kurulan Zonguldak Karaelmas Üniversitesi'ne bağlı Fethi Toker Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi'nin yanında bir de Meslek Yüksek Okulu bulunmaktadır. Bu iki öğretim kurumu kentin dinamik yapısını ayakta tutmaktadır. 2005-2006 öğretim yılında Fethi Toker Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi'nde 77 ve Meslek Yüksek Okulu'nda 1.839 öğrenci eğim almıştır.Şehirde Safranbolu ve Ovacuma halk kütüphaneleri bulunmaktadır. Safranbolu İlçe Halk Kütüphanesi 1981'de yapılmıştır ve 23 Nisan 1982'de açılmıştır, ayrıca Safranbolu kütüphanesine bağlı olarak 12 Aralık 2002 tarihinde Ovacuma Belde Halk Kütüphanesi açılmıştır.
Kültür
Safranbolu'nun ünlü evleri 18. ve 19. yüzyıl Türk toplumunun geçmişini, kültürünü, ekonomisini, teknolojisini ve yaşama biçimini yansıtan mimarlık bilgisi ile yapılmıştır. Şehirde bulunan yaklaşık 2.000 geleneksel evden 800 kadarı yasal koruma altındadır.19. yüzyılın sonunda 28 cami, 2 Yunan Ortodoks kilisesi, 13 tekke (Nakşibendiye ve Halvetiye), 2 kütüphane, 2937 öğrencinin eğitim gördüğü 191 okul, 12 medrese, 8 Yunan okulu, 1 telgraf istasyonu, 24 han, 11 hamam, 940 dükkan ve fakirler ve daha çok eski askerler ve akrabaları olan sifilitik hastalar için 1 hastane bulunmaktaydı.
Yaklaşık 3000 yıllık tarihi geçmişinde pek çok uygarlığın yaşadığı şehirde önemli kültürel zenginlikler vardır. Özellikle Osmanlı döneminden kalma han, hamam, cami, çeşme, köprü ve konaklar ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir.
UNESCO'nun 17 Aralık 1994'de Dünya Miras Listesi'ne aldığı Safranbolu, Türkiye'de bulunan yaklaşık 50.000 korunması gerekli kültür ve tabiat varlığının 1.125'ini barındırır. Bu nedenle, müze kent durumundadır.
Yüksek Anıtlar Kurulunun 1975 yılında şehri kentsel sit alanı ilan etmesi akademik çevrelerin ilgisini çekmiş ve bu ilgi zamanla Türkiye dışına da taşmıştır. Turistlerin ilgisi ile 90'ların başından itibaren küçük ve orta ölçekli turistik tesislerin oluşumu başlamıştır ve bu sayede terk edilen konaklar otel ve lokanta gibi yapılara dönüşmüş, anıtsal eserler restore edilmeye başlanmış ve unutulmakta olan el sanatları tekrar canlanmıştır.
Dünya Kültür Mirasına dahil olup sit alanı ilan edilen eski şehir merkezinde 1.008 adet tarihi eser tescil edilmiştir. Bunlar; 1 özel müze, 25 cami, 5 türbe, 8 tarihi çeşme, 5 hamam, 3 han, 1 tarihi saat kulesi, 1 güneş saati ve yüzlerce ev ve konaktır. Bunların dışında höyükler, tarihi köprüler ve kaya mezarları da bulunmaktadır.
Safranbolu'da her yıl Ağustos ayının ikinci haftasında Uluyayla Şenlikleri, 20-24 Eylül'de Film Festivali düzenlenmektedir.
Kaynaklar
*VikipediaSAFRANBOLU'NUN YERİ, KOMŞU İL, İLÇE, KÖYLERİ VE MAHALLELERİ
Safranbolu, Kuzeybatı Karadeniz Bölgesi'ndedir. Koordinatları 41° 16' kuzey enlemi, 32° 41' boylamıdır. Karadeniz'den kuş uçumu 65 km. içeridedir. 1995 yılında Karabük'ün il yapılmasıyla, Karabük'e bağlanmıştır. Yeni yönetim düzenine göre komşu iller: Bartın ve Kastamonu; komşu ilçeler: Ulus, Eflani, Araç, Ovacık'tır. 59 köyü olup bazı komşu köyleri: Bulak, Gayıza (İncekaya), Tokatlı, Danaköy, Yazıköy, Konarı, Yörük (Yürük), Akören(Akveren), Oğulören (Oğulveren), Davutobası, Bostanbükü, Çerçen, Hacılarobası, Karıt, Başköy, Kılavuzlar, Kapullu'dur. Ovacuma ise bucak merkezidir. Yürük Köyü çok eskiden beri özellikle İstanbul'da fırıncılıkta çalışan insanları ve büyük evleri ile Safranbolu yakınında önemli bir merkezdir. Safranbolu'nun 1995 yılına göre 20 mahallesi olup isimleri: Akçasu, Babasultan, Bağlarbaşı (Bağlar), Çavuş, Çeşme, Cami-i Kebir, Hacıhalil, Hüseyin Çelebi, Musalla, İsmetpaşa, İzzetpaşa, Karaali, Kirkille, Aşağı Tokatlı, Barış, İnönü, Yeni Mahalle, Cemal Caymaz, Emek, Esentepe'dir. Kıranköy önce Misak-ı Milli Mahallesi olmuş, 1975'ten sonra da Barış ve İnönü olarak iki mahalleye ayrılmıştır.
Tarihçe
Safranbolu çevresi Paleolitik Çağ'dan beri bir yerleşme yeri olmuştur. Eflani çevresinde üç büyük höyük bulunmaktadır. Homeros'ta bu bölge Paflagonya olarak geçer. Pers ve Helenistik dönemlerini yaşadıktan sonra Roma, Bizans döneminde yoğun bir yerleşme alanı olmuştur. Safranbolu - Eflani bölgesinde 24 tümülüs, çeşitli kaya mezarları, kabartmalar, Safranbolu güneyinde Sipahiler Köyü'nde bir Roma tapınağı sayılabilir. Safranbolu içinde Roma ve Bizans Çağları'na ait eser yoktur. Bu dönemdeki adı da belli değildir. Leonard, Safranbolu'nun eski Germia olabileceğini, Ainsworth ise Zafaran Bolı'nin eski adının yine safran kenti anlamında Flaviopolis olduğunu söyler. Osman Turan Türkler almadan önce kentin adının Dadybra olduğunu yazıyorTürkler'in Anadolu'ya gelmesinden sonra Safranbolu tarihi, Kastamonu tarihine bağlı olarak gelişir. Bu bölge ilk önce Danişmentliler zamanında Türklerin eline geçmiştir (12.yy başı). Sonra tekrar Bizans'a geçmiş, 13. yy başlarında Çobanoğulları burada yerleşmiştir. Çobanoğulları önce Selçuklulara sonra İlhanlılara bağlı kalmıştır. 13.yy sonlarında eflani'de kurulan Kayı Boyu'ndan Candaroğulları Beyliği de burada önce Selçuklulara sonra İlhanlılara bağlı olarak yaşadıktan sonra 15.yy başlarında kısa bir süre bağımsız olmuş, sonra Osmanlılara bağlı kalarak 1461 yılına kadar egemenliğini sürdürmüştür. Kentin o dönemdeki adının Zalifre veya Zalifra olduğu sanılıyor. Safranbolu'da Candaroğulları döneminden Eski Cami, Süleyman Paşa Medresesi ile Eski Hamam kalmıştır. Bütün bu dönemlerde ve daha sonra Osmanlı döneminde merkez hep Kastamonu olmuştur. Safranbolu, Candaroğulları döneminden başlayarak Osmanlı döneminde de uzun bir süre Taraklı Borlu adıyla anılmıştır. 18.yy'dan itibaren önce Zağfiran-Borlu sonra Zağfiranranbolu adı da kullanılmaya başlanmıştır. Rumlar ise Safranpolis veya Teadorapolis demişlerdir.
Safranbolu'nun Osmanlı dönemindeki geçmişine ait yayınlar pek azdır.Tarihi yapılarına bakarsak bazı isimler ortaya çıkıyor. Bunlardan Cinci Hoca, Köprülü Mehmet Paşa, İzzet Mehmet Paşa, Safranbolu'da eserler bırakmışlardır.
Yapı Malzemesi Kaynakları
TaşCivardaki kalkerler yapı taşı olarak kullanılmıştır. Bu sert mavi kalkerlerden iyi cins kireç yapılır. Küfünk denilen gözenekli hafif bir taş ahşap çatkı dolgusu ve testere ile kesilerek baca yapımında kullanılmıştır.
Kerpiç
Genel olarak her topraktan kerpiç yapılmıştır. Özel olarak Köprücek'ten gelen topraktan yapılan kerpiç beğenilirdi.
Kiremit
Çerçarı, Bostanbükü köyleri ve Çamlıca mevkiinde elde yapılmış ve pişirilmiştir.
Ahşap
Safranbolu evlerine baktıkça çok iyi nitelikte ve bol ahşap kullanıldığını görüyoruz. Bu bölgede bugün toplam alanın yarısında fazlasını ormanlar kaplar. Eski devirde bu oranın daha çok olduğunu kesinlikle söyleyebiliriz. Bugün Karabük Orman İşletmesi alanında ağaçların %38'i köknar, %30'u kayın, % 20'si çam, % 9'u meşedir.Yapıda kullanılan ağaçlar köknar ve çamdır, çok az ceviz ve kavak da kullanılmıştır. Ev için ağaç siparişi orman köylerine veriliyordu.Gayıza, Tokatlıköy, Danaköy, Karaevli, Susundur, Arıcak, Başköy gibi dağ köyleri kestikleri ağacı balta ile yontup katırların iki yanına iple bağlayarak sürüklerler.
Daha kalın ağaçları ise öküzler taşır. Tahta el bıçkısı ya da su hızarlarında kesilir. Danaköy'de 20.yy'ın ilk yarısında 3 su hızarı vardır.
Bağlayıcılar
Kireç: Gayıza başında ormanda yakılır. Çevredeki mavi kalkerler iyi kireç verir.
Çamur harcı: Her cins topraktan kerpiç hamuru gibi hazırlanır.
Önemli Tarihi Yapılar
Safranbolu içinde Bizans dönemine ait yapı kalıntısı henüz bilmiyoruz. Kıranköy'deki Aya Stefanos (Hagios Stephanos) Kilisesi (Ulucami) belki de Theodora tarafından yaptırılmıştır. Eski camii bir bizans kilisesinden değiştirilmiş olabilir. Türklere ait kalıntılar Candarogullları döneminden başlamaktadır. Bu yapılar zaman içinde değişimler geçirmişlerdir. Burada yalnız en önemlileri sayarsak;Dini Yapılar
Camilerin sayısı 30 kadardır. En eskisi Candaroğulları devrinden Süleyman Paşa Camii (Eski Cami)'dir (14.yy) Daha sonra en önemlileri Köprülü Mehmet Paşa Camii (1662), İzzet Mehmet Paşa Camii (1796), Dağdelen Camii (1768), Kazdağlı Camii (1779)'dir.Eğitim Yapıları
Süleyman Paşa Medresesi'nin (14.yy) bugün yalnız temelleri kalmıştır.Sosyal Yapılar
Cinci Hoca Kervansarayı (Cinci Hanı, 17.yy), Eski Hamam (14.yy), Yeni Hamam (17.yy), ayrıca 100 kadar çeşme 15 kadar köprü vardır.Bu yapılara bakarak Safranbolu'nun 14. yy'da önem kazandıgı, 17 yy'dan 18. yy sonuna kadar bazı devlet adamlarından ilgi gördüğünü ve 18.yy'dan beri de kendi ekonomik gücünün artmasıyla 20 yy'ın ilk Çeyreğine kadar küçük cami ve özellikle çeşme olarak pek çok yapı oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Yalkın, 1940'ta Şehir'de 1766, Bağlar'da 1075 ev olmak üzere 2841 ev sayıyor. Rumlar ticaret, kunduracılık, terzicilik, duvarcılık, taşcılık yaparlar ve Türkçe konuşurlardı. Yazlık evleri yoktu. Mubadelede Yunanistan'a gitmişlerdir (1924). 1965 sayımında Şehir'de 1140, Kıranköy'de 249, Bağlar'da 912 olmak üzere 2301 ev vardır.
Safranbolu'daki nüfus sayımları şöyledir:
Yıl Nüfus Yıl Nüfus1890-1900 7500-8000 1965 97711935 5571 1970 124681940 5327 1975 147001945 5164 1980 194401950 5388 1985 224041955 6155 1990 243511960 7352 1997 31387
19. yy. sonundaki nüfus sayımından önceki nüfus ve özelliklerini bilmiyoruz. Kentteki anıtların dağılışına göre önce kale içi ve çevresinde olan yerleşmenin giderek artığı, vadiyi doldurduğu, güvence ve refahın artmasıyla da bağların yazlık mahallelere dönüştüğünü söyleyebiliriz. Eskiden de herhalde nüfus on bini aşmamış olmalıdır.
Eski dönemde beyler, yöneticiler, Rumlar dışında homejen bir toplum olduğu söylenebilir. Yüksek gelir düzeyi ve devrin kapalı ekonomisi bunu sağlıyordu. Her ailenin iki evi olması bunu kanıtlıyor. Üretim ve ticaret bir lonca düzeni içinde birbirini denetliyor ve destekliyordu. Lonca kalktıktan, ekonomik düzen bozulmaya başladıktan, Demir Çelik Fabrikası da kurulduktan sonra sosyal sınıflar ortaya çıktı. Bugünkü sınıflar nüfüsa göre şöyledir. İşçiler %37, memurlar %20, küçük esnaf %11 zenaatçı %8, tacir %4, çiftçi %1, diğerleri %19.
Safranbolu çevresinde bazı yürük köyleri vardır. Bunların başlıcaları Yürük, Hacılarobası, Davutobası'dır. 1935'lerde yerleşmiş diğer yürüklerin dışında göçebe olanlar (tahtacı ve çepniler) da vardır. Ayrıca Kürtler ve Zazalar da göçebe olarak çevrede yaşarlardı.
Folklor
Safranbolu bölgenin en güçlü folklor varlığına sahiptir. Gelenekleri, töreleri, masalları, türkü, müzik ve oyunları, ayrı ayrı incelenmeye değer konulardır. Bütün bu folklor öğelerinin arkasında Türk toplumunun özelliklerini görürüz.Ekonomi
Safranbolu evlerini incelerken evlerin büyüklüğü, düzgün, sağlam yapılışı, iç düzenlemenin zenginliği, geniş, bol meyveli, içinde havuzu, havuzlu köşkü olan bahçeleri her ailenin yazlık - kışlık iki evi olması insanlarının güngörmüşlüğü, inceliği, saygınlığı bizi Safranbolu'daki bu zenginliğin nedenlerini araştırmaya iter.Tarım
Kent içinde kapalı ekonomi sonucu herkes kendi yiyeceğini kendisi üretir. Bunlar sebze, meyve ve mevsimlik hazırlanarak saklanabilen yiyecek maddeleridir. Bunun dışında dışarıdan et, yağ, şeker satın alınır. Safranboluluların çok büyük bir bölümünün kent çevresinde tarlaları vardır. Şimdi Demir Çelik Fabrikalarının bulunduğu alanda da eskiden çeltik tarlaları vardı. Buğday, arpa, pirinç ve saman ortakçıya verdiği bu tarlalardan gelirdi.Safran:
Kentin adı "Safran"la başladığına ve bugün bile yetiştirildiğine göre safrandan biraz daha ayrıntılı söz etmek doğru olur. Süsengillerden (iridaceae) safran (Crocus sativus L.), soğanlı, çiğdeme benzer, eflatun-mor çiçekleri olan bir bitkidir. Eylül-ekim aylarında çiçek açar.Dişi organın tepecikleri gün doğarken toplanır. Dikildikten bir yıl sonra çiçek açar. İki yıl çiçeği toplanır sonra sökülür. Yüz bin çiçekten toplanan tepeciklerin ağırlığı ancak 1 kg olur.Kullanılışı: Kokusuz boyar madde olması ve ilaç etkisi nedeniyle eczacılıkta, boyacılıkta ve yemeklere katkı maddesi olarak kullanılır. Boya olarak kendi ağırlığının yüz bin katı suyu boyayabilir.
Tarihçe: Homeros ve Hippokrates safrandan söz ediyor. İran ve Keşmir'de uzun yıllardan beri yetiştirilmiştir. Moğollar Çin'e, Araplar İspanya'ya, Haçlılar Avrupa'ya yaymışlar. Eski Yunan ve Roma'da kokusu ve ilaç etkisi nedeniyle çiğneniyor. Boya olarak kullanılıyor.
Yetiştiği yerler: İspanya, Fransa, Sicilya, Apenin etekleri, İran ve Keşmir'dir. Türkiye'de İstanbul, İzmir, Safranbolu, Adana, Birecik'te yetiştirilir. Safranbolu'da üç köyde (Akveren, Oğulveren, Davutobası) bir kaç aile bu işle uğraşmaktadır.
Ekonomi: Safranın yüzyıl başında ekonomik değerinin ne olduğu hakkındaki belgeler henüz pek bilinmiyor. 19.yy sonunda Safranbolu'da ekim ayında toplanan safranın Suriye ve Mısır'a ihraç edildiğini biliyoruz. 1923'te 3200 Osmanlı lirası değerinde safran İstanbul ve Ankara'ya ihraç edilmektedir. Türkiye'de yetişen safran bugün yurt ihtiyacını karşılayamamakta, dışarıdan ithal edilmektedir.
Hayvancılık
Kent içinde her evde genellikle bir inek vardır. Sütü için beslenir. Sabahları hergele denilen sürünün çobanı hergeleciye verilir. Çevrede en çok beslenen hayvan tiftik keçisidir. Sütten yoğurt, tereyağı yapılır. Kasaplık hayvanlar daha çok erkek hayvanlardır. Safranbolu'da koyun yenmez. Keçiden sonbaharda kıyma denilen kavurma yapılır ve et kesilmediği zamanlar yenir. Hayvancılık yünü, kılı ve derisi bakımından da önemlidir.Yaylalarda yapılan arıcılık da eski devir için önemli bir üretim koludur. Şeker yerine kullanılan baldan ayrıca balmumu da çıkarılarak ihraç edilir. Balmumu dikicilikte de kullanılan yardımcı bir maddedir.
Dericilik
Safranbolu'nun en önemli üretimi deri ve deri eşyadır. Safranbolu'da dericiliğin ne zaman başladığını bilmiyoruz. Bu işe çok uygun Tabakha ne Deresi vadisinin, hem doğal yapısı hem de tabaklamakta kullanılan su kaynağı, atık suyun kolay atılabilmesi, pis koku ve görünümlerin esas kenti etkilememesi açısından belki de çok eskiden beri tabaklığa ayrıldığını söyleyebiliriz. Dericilik 18.yy sonuna kadar Osmanlılarda ileri bir düzeydeydi. Safranbolu'daki dericilik hakkında Mordtmann 1852 yılında ekonomik değeri olduğunu yazıyor. 1890 yıllarında ise 84 tabakhane sayılıyor. Yine o yıllarda kentin nüfusu 7500 olduğuna göre dericilik çok yoğun bir üretim kolu olmalıdır. Safranbolu'nun dış etkenlerden uzak kalması ve makineleşmenin dericiliği geç etkilemesi bu üretimin 20. yy ortalarına kadar az çok devamına neden olmuştur. Loncalar 1910'da kanunla kaldırılmış olmasına rağmen gelenekler içinde etkisi gittikçe azalarak devam etmiştir. Daha sonra yarı işlenmiş derilerin Avrupa'ya ihracı karlı olmuş ve bunları satan tacirler içinden zenginler türemiştir. 1924'te yayınlanan Safranbolu Ticaret ve Sanayi Odasının kitapçığında yüze yakın tabakhanede 415 kişinin çalıştığı; yemenici, kunduracı, dikici olarak 430 kişinin olduğu; sahtiyan, manda gönü, siyah ve beyaz vakete, kösele olarak 84.600 Osmanlı lirası ihracat yapıldığı; kösele, glase ve rugan olarak 17.900 Osmanlı liralık Avrupa deri ithal edildiği; çevreden 56.000 Osmanlı lirası değerinde sığır, manda, keçi, koyun derisi getirtildiği, deri ile uğraşan 16, yemeni, kundura, kavafiye ticareti ile uğraşan 5 tacirin olduğu yazılır. Yine aynı yıllarda Safranbolu Debbağ Şirketi bir deri fabrikasını tamamlamak üzeredir. Bu fabrika ne yazık ki çok kısa bir süre çalışabilmiştir.Ayakkabı modası, köylü için daha ucuz lastik ayakkabıların satışa çıkması yemeniciliğin önemini azalttı. Yarı işlenmiş derilerin de Anadolu'nun çeşitli yerlerinde kurulan fabrika ürünleriyle son olarak Demir ve Çelik Fabrikası dericiliğin sonu oldu.
Tabakhane: Aynı adla anılan dere boyunca bir vadi içinde yer alır. Mescidi ve kahvesi vardır. Mescid altından çıkan su kimyasal yapısı ile tabaklığa uygundur. Vadi kenarlarında yer alan doğal ve yapay çukurlara bırakılan deriler belirli bir sürede olgunlaşır. Tabaklık yorucu ve uzun süren bir iştir. Bu işte çalışanlar lonca düzeninde örgütlenmişlerdi. Çevreden toplanan ham deriler burada işlenerek en iyi işlenmiş deri haline gelir. Deri işlemede kullanılan yöntem gelenekseldir. 1975'te geleneksel yöntemle ara sıra çalışan iki işlikle,bazı işlemleri makina ile yapan iki işlik vardır.
Deri İşleyenler: Tabakhanede işlenen deriler dikiciler ,semerciler ve saraçlar tarafından alınır.
Arasta:Yemeni diken dükkan sahibi dikiciler, arasta denilen çarşıda toplanmışlardır. Yanlarında kalfa ve çırak çalıştırırlar. Arastada 46 dükkan yer alır. Çok küçük olan bu dükkanların her birinde 3-5 kişi çalışır. Yemeniler iplere dizili olarak dükkanda sergilenir. Yüzyıl başında üretilen yemeni türleri şunlardı: Kadın ayakkabıları, küçükten büyüğe: zenne, zelgerde. Erkek ayakkabıları, küçükten büyüğe: lorta, ürüzger, ulu ayak. Ayrıca mes ve süm süm mes yapılırdı. Üretilen yemeniler daha çok dışarıdan gelen kavaflara satılır. Bunlar çok sayıda hayvan ve denklerle Safranbolu'ya gelirler. Dikiciler cumartesi günü öğleden sonra, ürettikleri yemenileri sepetlere koyarlar ve alıcılara toptan verirler. Alıcılar çoğunlukla iki haftada bir gelir. Dikiciler sabahlara kadar süren uğraşlarına rağmen ancak geçinmişler, zengin olamamışlardır. Tabak ile kasım ayından kasım ayına hesaplaşırlar. Daha önce para kullanılmaz. Safranbolu'daki yemeniciliğin ne kadar etkin olduğu Kurtuluş Savaşı'nda ordu ihtiyacı bir bölümünü karşılamış olmasından anlaşılabilir. 1923'te 15.000 Osmanlı lirası değerinde kundura çevre köy ve kasabalara satılmaktadır.
1975'te arastada çalışan bir iki dükkan kalmıştır.
Semerciler ve Saraçlar: Ulaşımda önemli bir araç olan at ve eşek Safranbolu ve çevresinde çok sayıda kullanılıyordu. Bu yüzden semercilik ve saraçlık yaygın bir üretim koluydu. Çarşıda Semerciler İçi ve Saraçlar İçi adı verilen iki sokakta toplanmışlardır.1923'te semercilikte uğraşan 120 kişi olduğu bilinmektedir.
1975 yılında birkaç semerci bulunuyordu.
Nalbantlık: Kent içinde her evde bir ya da iki binek hayvanı olduğu için bu hayvanların nallanması işlemini yapan nalbantlar vardı.
Demircilik: Çarşı bölgesinde bugün bile yaşayan demirciler eski devrin çok önemli bir üretim koluydular. Tarım aletleri, koşum takımlannın parçaları, ahşap ve deri işlemeye yarayan aletler, ev ekonomisinde kullanılan aletler, yapı üretiminde kullanılan alet ve malzemeler (balta, keser, çekiç, çiviler, burgu, güllap, kilit, kapı halkası, şakşağı, demiri, yel demiri, kancası vb.) demirciler çarşısında yapılmaktaydı.
Bakırcılık: Safranbolu, çevrenin bakır çarşısıdır. Bugün yalnız kalaycılık ve dışarıdan getirilmiş bakır kap satan bakırcılar, eski devirde kendileri bakır kap yapıp satıyorlardı.
Dokumacılık
Bez Dokuına: Dokumacılık evde yapılır. Bir kapalı ekonomi ürünü olmasına rağmen üretim fazlası satılır, yerine çoğunlukla iplik alınırdı. Yüzyıl başında evlerin belki dörtte birinde dokuma tezgahı vardı. Yine yüzyıl başında artık iplik eğirilmiyor dışarıdan getirtiliyordu. Ticaret değeri olan bez daha çok kalın bezdir. Bu bez tacire satılır. Tacir bunu boyattırır. Mavi boyalısından (Gök bez) köylüler erkek pantolonu yapar; üzerine çeşitli desende baskı yapılanı ise çite bezi adıyla satılır. Köylü kadınlar bu bezden dizlik denilen şalvar yapar. Ayrıca yatak yüzü, bohça yapılır. Tacir satın aldığı ince bezden ise üzerine baskı yaptırarak sofra bezi, karakalem yazdırarak yazma baş örtüsü yaptırır ve satar. Yollu dokunan beze alaca denir. Döşemelik olarak da kullanılır.1923'te 72.500 Osmanlı lirası değerinde pamuk ipliği getirilmektedir. Yine aynı yıl 350 tezgahta bez dokunmakta ve dokunan beyaz bez çevreye satılarak 21.000 Osmanlı lirası gelir elde edilmektedir.
Bugün dokumacılık kalmamıştır.
Mutaflık: Hayvan kılından harar, kıl heybe, yem torbası, kolan, at çulu, kepre, sergi (bulgur vb. serilen yaygı) bazı evlerde kadın ve erkekler tarafından dokunur. Ticaret malıdır. 1923'te mutaflıkla uğraşan 120. kişi, ticaretini yapan 5 tacir vardır. 9 bin Osmanlı liralık satış yapılmaktadır.
Bugün mutaflık kalmamıştır.
Keçecilik: Koyun yünü ve eşek tüyünden evde ya da dükkanda yapılır. Tümüyle ticaret değeri olan bir iştir. 1923'te 10 keçeci olduğu biliniyor.
GELENEK, GÖRENEK VE DİN
Gelenek, görenek ve din, azla yetinen bir yaşama felsefesi getirmiştir. Tutumludur. Lükse düşkünlük görülmez. Herşeyde yalınlık vardır. Yere oturur, yerde çalışır, yer yatağında yatar, yerde yemek yer. Evde fazla eşya yoktur. Süsleme bile malzemenin kendi yapısı içinde kalır. Malzemenin doğal görünüşü bozulmaz. Bu yüzden zengin ve fakir evleri kolay ayırt edilemez. Bu yalınlığa rağmen bir bolluk vardır. Yiyeceği boldur, çeşitlidir; odası çoktur, büyüktür; evi bile iki tanedir. Hiçbir sıkıntısı olmayan, sağlıklı bir toplumdur.Harem-Selamlık
Din ve gelenekler evi dışarıya kapar, bu yüzden ev içi ve bahçeler yüksek duvarlarla ayrılmıştır, pencereler kafeslidir, kadın yabancı erkeğe görünmez. Bazen aynı evin içinde bile, kadınlar ve erkekler ayrı ayrı yaşarlar. Safranbolu'da selamlık ve harem olarak ikiye bölünmüş böyle evler vardır. Bu düzen daha çok zengin evlerinde görülmekteydi. Hacı Memişler'in bağ evi yanyana bitişik harem ve selamlıklıdır. İncelenen evler içinde Kaymakamlar Evi'nde harem ve selamlık girişleri değişik katta iki ayrı sokaktan sağlanmıştır. Hacı Salih Paşa Evi'nde de harem ve selamlık için iki ayrı giriş ve iki ayrı merdiven vardır. Diğer evlerde giriş tek olmakla beraber aile yaşantısını tedirgin etmeden evin merdivenden kolay ulaşılabilen bir odası selamlık odası olarak kullanılır. Selamlık odaları biraz daha özenlidir. Eski örneklerde tepe pencerelidir. Tavanları daha süslüdür.Dönme Dolap:
Eski devirde ev içinde bile kadın yakın aileden olmayan erkeklere görünmediğinden evin harem bölümünden selamlığa hizmet eden kadınların kendini göstermeden yemek, kahve, şurup alıp vermesi için iki oda arasında bir dolap içinde dönme dolap yapılmıştı. Bu dolabın raflarına konan kaplar, dolap elle çevrilerek öbür bölüme iletilir. Bu tasarım, ayn bir selamlık bölümü ve hizmetlileri olmayan evlerin geleneklere uyumunu yansıtıyor.Selamlık Köşkü:
Bazı evlerin bahçelerinde selamlık köşkleri vardır. Bu köşkler bir ya da birkaç odalıdır. Ana oturma alanında çoğunlukla bi havuz yer alır. Bazı evlerin alt katlarındaki selamlık odalarında da havuzlara rastlanıyor. Asmazlar'ın her iki Şehir evinde böyle havuzlar vardır. Havuz yerden 50-60 cm kadar yüksektedir. Çevresinde duvar dibinde sedirler yer alır. Curtlar'ın yazlık selamlık köşkünde pencere duvarında direkli bir sekilik, kahve ocağı, yanda iki oda abdestlik-hela vardır. Pencerelerde hala cam yoktur. Havuzlu ana zemin kat üzerine kurulmuştur. Bağlar'da Rauf Beyler'in Evı'nde de görkemli bir selamlık köşkü vardır. Simetrik planı az bulunur niteliktedir. İki odası ve arasındaki eyvanı, orta büyük havuzu ve çevresindeki sedirleriyle 8 metre açıklıklı havuz odası kalem işi süslemeleriyle olağanüstü bir mimarlığı yansıtır. Selamlık köşklerine ayrı bir sokak kapısı ile bahçeden girilir. Bir tek odadan oluşan havuzlu bahçe köşklerine havuz odası orta havuzu, fıskiyesi, çevresinde sedirleri ve bazen kahve ocağı olan bu havuzlu odalar genellikle çokgen planlıdır. Bağlar'da çeşme suyu olmayan bazı evlerde ortada bir kuyu, kenarında sedirler olan kuyu odaları vardır. Bu odada da havuz odası gibi yazın serinlemek için oturulur. Kuyuda su ve meyve soğutulur.Abdest
Dinin gereği olarak ibadet etmeden önce abdest almak zorunludur. Evde bu işler için ayrılmış abdestlik ve gusülhaneler bulunur. Yaşama birimi olan odanın boy abdesti almak için de düzenlenmiş olması aile içi yaşayışın gizliliği bakımından doğru çözümlenmiş bir sonuçtur.Yine abdest bozma ve abdest alma yakın ilişkisi hela-abdestlik düzeni ile çözümlenmiştir.Geleneklerin sonucu olarak bulaşık suları, hela suyu ile karıştırılmaz. Bulaşık yıkamak için bir tasarım yapılırsa kullanılan su ayrı bir yolla başka bir çukurda toplanır. Evde ibadet için özel bir yer ayrılmamıştır.İnançlara göre temiz olan her yerde, her odada namaz kılınabilir.
misafir - 9 yıl önce