Kısaca: Katana (刀) ya da Taçi'nin kullanımını takiben 1400'lerden sonraki ismiyle 大刀 dayito, tek-yönlü, uzun Japon kılıcı. Çoğu Japon, katana kelimesini genel olarak kılıç anlamında kullanır. ...devamı ☟
Katana (刀), ya da taçinin kullanımını takiben 1400`lerden sonraki ismiyle 大刀 dayito, tek-yönlü, uzun Japon kılıcıdır. Çoğu Japon, katana kelimesini genel olarak kılıç anlamında kullanır.
Japon samurayı tarafından kullanılan, geleneksel tek-yönlü, kıvrık kılıç çeşididir. Vakizaşi veya şoto ile ya da tanto ile eş olarak bilinen katana, buşi sınıfı savaşçılar olan ``buke``ler tarafından kullanılırdı. İki silah beraber olduğunda büyük-küçük anlamına gelen ``dayişo`` olarak adlandırılır ve samurayların kişisel onur ve sosyal gücünü temsil ederdi. Uzun kılıç açık alanda yapılan dövüşlerde kullanılırken kısa kılıç yan silah olarak taşınır ve saplama amacıyla ya da yakın dövüşlerde (örn: içeride) ve ``seppuku`` için kullanılırdı.
Kın (鞘 ``saya``) ve el siperi (鍔 ``suba``), özellikle Edo döneminin son yıllarında özel olarak tasarlanan sanat eserleriydi ve karmaşık bir dizayna sahipti.
Asıl olarak kesmek için kullanılmasına rağmen hafif eğriliği sayesinde etkili bir saplama silahı olarak da kullanılabilir. Çift elle tutulacak şekilde tasarlanmış olsa da bazı eski Japon dövüş teknikleri en azından bir ya da iki tek-el tekniği içerir.
Japon toplumunda kılıç
Kılıcın, samurayın ruhu olduğu düşünülür. Diğer silahlar zamanla popülerliğini yitirirken kılıç yerini korumuştur. Japonlar kılıca olağanüstü değer verirlerdi. Birçok Japon tarihçisine göre Edo döneminde sadece samurayların kılıç taşımasına izin verilirdi. Öyle ki, kılıç taşımak bile bir köylüyü öldürmek için yeterli bir sebep teşkil ediyordu. Paraya ihtiyacı olan efendisiz kalmış samurayın (``Ronin``) kılıcını satması Japon toplumundaki onursuz durumunu daha da kötüleştirirdi. Bunu yapanlar samurayın gözünde "ruhsuz" olurdu.
Eski Japon kültürünün çoğu kılıçlar etrafında dönüyordu. Özenle belirlenen kılıç taşıma, temizleme, muhafaza etme, keskinleştirme (ya da keskinleştirmeme) ve tutma metotları dönemden döneme gelişmiştir.
Örneğin; bir başkasının evine giren bir samuray, diz çöktüğünde kılıcını nasıl yerleştirmesi gerektiğini bilmelidir. Kılıcı kolay çekebilecek şekilde yerleştirmek şüphe ya da saldırı hissi uyandırabilir; bu sebeple, kılıcın sağda ya da solda olması ve uzağa ya da bir kişiye doğru tutulmuş olması etik açıdan önemli bir noktadır. Ev sahibinin uzun kılıcı, katana-kake adı verilen bir rafta vakizaşinin üzerine yukarı doğru bükülmüş şekilde konur; omote (suka ya da kabzanın solu göstermesi) geleneklere göre bir uyarıdır. Diğer taraftan, taçi, kuşanıldığı gibi bir duruşa sahiptir, suka tabandaki bir oluğa yerleştirilmiştir ve yukarıyı göstermekte olan saya, keskin kısım aşağıda olacak şekilde bir girintiye yerleştirilmiştir.
Çoğu samuray, kılıcını öncelikli silah olarak kullanmaz; önce yay, sonra mızrak, son olarak da kılıç kullanılır. Kılıç çekmek, son hadde gelindiğinde ruhun serbestçe alev almasına izin vermek gibidir. Teslim olmaktan başka çare kalmayana dek savaşmak olarak açıklanan "``Ken ore, ya mo suki``" (``tam çevirisi : kılıcı kırılmış ve oku da yok``) bir deyim olarak kullanılır.
Japon kılıcının tarihçesi
20. yy. öncesi
6. yy`da efsanevi imparator Jimmu, Japonya`nın büyük bir kesimini fethetti. Bu dönemde Japonlar kılıç yapma sanatını Çinli demircilerden öğrendiler. Eski kılıçlar Çin tarzında, düz, tek ya da çift taraflı idi.
Bilinen en eski ``kenjutsu`` formu, ``Kofun`` dönemine tekabül eder (3. yy ve 4. yy). ``Kaşima no Taçi`` (鹿島ã®å¤ªåˆ€) adı verilen stil, Kaşima Tapınağı`nda ortaya çıkmıştır. ``Hiyan`` (8.-11. yy) döneminde ``Aynu`` bölgesinde, Rusya ve Japonya`nın kuzeyde yer alan ``Hokaydo`` bölgesinden alınmış tekniklerle kılıç yapımının geliştiği görülür. ``Aynu`` halkı, katananın ortaya çıkmasına etki eden -``varabati-tu`` (蕨手刀)- ``varabati`` kılıcını kullanırdı.
Efsaneye göre Japon kılıcı, ``Amakuni`` isimli demirci tarafından katlı çelik işlemiyle icat edilmiştir. Değişim sürecinde katananın tek yüzlü olması ve biçmek için daha uygun hale gelmesi, bu dönemde ortaya çıkan kenjutsu stillerine de yansımıştır.
Savaş dönemi
12. yy.da uzun bir çöküş döneminden sonra iç savaş patlak verdi. Beş asır boyunca Japonya kendi karanlık çağlarına damgasını vuran şiddetli savaşlar yaşadı. ``Onin Savaşı``, Japon zırhında devrim yarattı.
``Muromaçi`` döneminde kanlı savaşlar artık gelenek halini almıştı ama tembel ``şogun`` generallerinin kültür ve sanata değer vermesi adaların barbarlığa düşmesini engelledi. Bu dönemde birçok iyi kılıç imal edildi. Kılıçlara olan yoğun ihtiyaç demircilerin imalat tekniklerini değiştirmelerine sebep oldu. Bunun yanında, savaşmanın getirdiği barbarlık kılıç imalatının altın dönemi olarak da bilinen ``Kamakura`` döneminin hayli sanatsal tekniklerinin terk edilmesine, işlevsel ve tek kullanımlık silahlara yönelime sebep oldu. ``Muromaçi`` döneminde, ``Ming`` hanedanına yasal ticaret yoluyla en az 200.000 katana ihraç edildi. Sonuçta başarısız olan bu kararın nedeni, Japon silah üretiminin tamamını piyasadan toplamak ve korsanların silahlanmasını zorlaştırmaktı. Zaman geçtikçe, bu sebeplerden ve ateşli silahların savaş meydanında sonuca ulaştıran güç olarak ortaya çıkması sonucunda kılıç ustalığı unutulmaya yüz tuttu.
Ünlü Moğol İşgali (元寇, ``Genko``), Japon kılıcının gelişimi için dönüm noktası olmuştur. ``Kokan Nagayama`` şöyle anlatır:
"``Japon savaşçıları daha önce, deri zırhlar giyen ve kendi kılıçlarından bariz üstün böylesine kuvvetli bir kılıç kuşanmış, eşsiz savaş tekniğine sahip bir düşman ile karşılaşmamışlardı. Kimi Japon demirciler, a€˜sırt kısmına doğru geniş hatlara sahip kılıçlar daha heybetli görünür fakat kırılmaya meyillidir` düşüncesine istinaden daha ince ve daha basit hatlara sahip kılıçları benimsemeye başlamışlardır.``" “The Connoiseur`s Book Of Japanese Swords”, Kodansha International 1997, sayfa 21.
Ne yazık ki ``Nagayama`` yararlandığı Japon tarihi kaynaklarında Moğol kılıcının, Japon kılıcına üstünlüklerinden bahsetmemiştir. Diğer Japon alimleri, bu dönemdeki bazı Japon demircilerin Moğol tehdidine karşı daha kalın sırtlı kılıçlar imal etmeye başladıklarının altını çizmiştir.
Barış dönemi
Barış zamanlarında demirciler daha rafine ve artistik kılıç tasarımlarına yönelecek zamanı bulmuşlardır. ``Monoyoma`` döneminin başlarında yüksek kaliteli tasarımlar görülmüştür. Önceki savaş döneminde eski demircilerin teknikleri kaybolunca bu kılıçlara ``yeni kılıç`` manasına gelen ``şinto``, daha eski kılıçlara da bariz bir şekilde ``koto`` (``eski kılıçlar``) adı verilmiştir. M.Ö. 987 civarında kıvrık kılıçlardan sonra ortaya çıkan kılıçlara da ``jokoto`` denilmiştir. ``Edo`` döneminde, samuray sınıfının bürokrat ve polis sınıfına dönüşmesi gibi sebeplerle kaliteden yine vazgeçilmiş ve işleme ve süsleme gibi ilgili diğer sanat dalları zaman zaman gelişim göstermiştir. ``Horimono`` olarak bilinen bu basit ve zevkli süslemelerin eklenmesi esas olarak dini sebeplere dayanır. Bir çok ``şinto`` kılıcında bulunan daha karmaşık işin, artık güzellik taşımadığı ve özellik arz etmediği düşünülür.
İzolasyonist ``Tokugava Şogunluğu`` döneminde ateşli silahlar ve barut yasaklanmış ve dolaşımdan kaldırılmıştır. 18. yy ortalarında çoğu genç Japon, değil bir silahın ateşlendiğini görmek, ateşli silah bile görmemiştir.
Bu dönemin sonlarına doğru silah imalatı tekrar azaldı ve usta demirci ``Munetsugunun çabaları sayesinde 19. yy başlarında sanata artistik liyakat geri döndü. ``Munetsugu``, ``şinto`` sanatı ve tekniklerinin ``koto`` bıçaklarına nazaran düşük seviyede kaldığı ve ülkedeki bütün kılıç yapımcılarının, unutulmuş tekniklerin açığa çıkarılması için çaba sarf etmesi gerektiği yönündeki düşüncelerini açıkladı. ``Munetsugu``, dinleyen herkese fikirlerini anlatarak ve bildiği her şeyi öğreterek ülkeyi gezdi. Kılıç ustalığı onun yol göstericiliği sayesinde tekrar toparlandı ve Japon kılıç imalatında ikinci Rönesans yaşandı. ``Şinto`` metodundan vazgeçilmesi ve eski tekniklerin tekrar keşfedilmesi sebebiyle bu dönemin kılıçlarına "``yepyeni``" manasına gelen ``şinşinto`` denilir.
19. yy sonları
Matthew Perry`nin 1853`te gelişine kadar bir değişim yaşanmaz. ``Kanagava Anlaşması``, Japonya`yı zorla dış dünya ile tanıştırınca ``Meji Devrimi``nin takip ettiği hızlı modernleşme süreci başlar.
1876`daki ``Hayitoreyi`` döneminde silah taşımanın yasaklanması, samurayların halktan ayırt edilmesini zorlaştırdı. Katana bulundurmanın yasaklanmamış olması sebebiyle birçok katana saklanmıştır. Bir anda kılıç pazarı ölmüş, birçok demirci ticaretten yoksun kalmış ve değerli yetenekler kaybolmuştur.
20. yy. sonrası
20. yy başlarında askerlerin kılıç ile silahlandırılması ihtiyacı ortaya çıkınca, onlarca yıl sonra demirciler tekrar iş sahibi olmuştur. ``Gunto`` olarak bilinen bu kılıçlar, genellikle düşük kalitede, bir çoğu yağ ile ısıtılarak ve keski ile yontulmak yerine damga basılmak suretiyle seri numarası verilerek üretilmiştir.
Katana, birçok meslek dalında kullanılmaya devam edilmiştir. Polisler sadece suçluları yakalamak için değil, aynı zamanda katana kullanan suçlulara karşı kendilerini savunmak için de katana kullanmak durumunda kalmıştır. Bu dönemde ``Kendo``, polis eğitim sürecine dahil edilerek polis memurlarının katana kullanmak için asgari eğitimi alması sağlanmıştır.
II. Dünya Savaşı
Savaş döneminde astsubayların kullandığı ``Tip 95``, subayların ``şin-gunto``suna benzer; standart makine çeliğinden metal kabartmalı ve boyanmış saplı geleneksel ``sukaya`` benzetilerek tasarlanmıştır.
Bu dönem katana için karanlık olmasına rağmen özellikle imparatorluk sanatçıları olarak istihdam edilen azınlık tarafından ustalık canlı tutulmuştur. Bu demirciler ``Gassan Sadakazu`` ve ``Gassan Sadakatsu``; imparator ve diğer yüksek rütbeli görevliler için eski kılıçlar ile yarışacak kalitede işler çıkartmakla meşgul olmuşlardır. ``Gassan Sadakatsunun öğrencileri, Japon kimliği için önemli olan bilgilerin vücut bulduğu, dokunulmaz kültür elçileri ya da yaşayan ulusal hazineler olarak düşünülür. 1934 yılında Japon hükümeti ordusunu, ``şin-gunto`` - yeni ordu kılıcı - ile donatınca ``Tip 94`` katana ve buna benzer birçok makine ya da el yapımı geç ``şinto`` türleri II. Dünya Savaşı`nda kullanılmıştır.
II. Dünya Savaşı sonrası
ABD işgali sırasında tüm silahlı kuvvetler dağıtılmıştır. Belediye ve polis izni dışında keskin kenarlı katana imalatı da yasaklanmıştır. Daha sonra Dr. Homma Junji`nin General Douglas MacArthur`a başvurması üzerine bu yasak kaldırılmıştır. Görüşmeleri sırasında Dr Homma, Japon tarihinin çeşitli dönemlerinden kılıçları göstermiş ve çabuk kavrayan bir öğrenci olması sayesinde General Mac Arthur, hangi kılıçların artistik değeri olduğunu, hangilerinin ise gerçek silah olarak düşünülmesi gerektiğini kolayca tespit edebilecek hale gelmiştir. Bu toplantının sonucunda genel yasak düzenlenmiştir. Böylece ``gunto`` sınıfı tamamen imha edilecek ve artistik değere sahip kılıçlara sahip olmak ve muhafaza etmek mümkün olacaktır. Hatta birçok katana, kelepir fiyata ABD askerlerine satılmıştır. Bazıları çalınmış, geri kalanlar ise muhafaza edilmiştir.
1958 yılındaki silahsızlanmaya bağlı olarak ABD`de Japonya`dan daha fazla Japon silahı bulunuyordu. Doğudan dönen ABD askerleri genellikle taşıyabildikleri kadar kılıcı beraberlerinde getirmişlerdir. Bu kılıçların 1.000.000 hatta daha fazlası ``gunto`` iken küçümsenmeyecek bir kısmı da ``koto``, ``şinto`` ve ``şinşinto`` idi.
Edo dönemi sonrasında demirciler giderek üretimlerini sivil ürünlere doğru çevirirken silahsızlanma ve müteakip düzenlemeler neredeyse katana üretiminin sonunu getirdi. Pek az demirci ticaretini devam ettirdi. Dr Homma, kendilerini eski teknik ve kılıçları korumaya adamış “ Sanatsal Kılıçları Muhafaza Derneği” (``Nihon Bijitsu Hozon Token Kayi``) kurucu simgesi haline gelmiştir. Aynı fikirde olan diğer bireylerin de çabasıyla katana karanlık günlerinden kurtuldu ve birçok demirci Mungetsugu`nun başlattığı işi, eski teknikleri ortaya çıkarıp bugünün kılıçlarını eski kılıçlar kalitesinde üretimi devam ettirdi.
Bazı katanalar modern zamanda silahlı soygunlarda kullanıldı. Ne var ki, bu katanaların çoğu kılıca benzer, esasında düzgün olarak imal edilmiş bir katananın fiyatı ucuz bir tabancaya nazaran daha fazladır.
Sınıflandırma
Uzunluğa göre
``" target="_blank"> bıçakları]
Bütün Japon kılıçları bu metoda göre üretilmiştir ve görünüşte bir bakıma benzerler. Farklı kılıçları birbirinden ayıran en belirgin özellik uzunluklarıdır. Japon kılıçları ``şaku`` birimine göre ölçülür (1 şaku`` = yaklaşık 30,3 cm ya da 11,93 inç; 1891`den itibaren ``şaku`` tam olarak 10/33 metre olarak tanımlanır, ama daha eski bilgiler bu değerden az da olsa sapmalar gösterebilir). Daha kesin ölçüm için, “sun”, “bu”, ve “rin” (sırayla şaku`nun onda biri, yüzde biri ve binde biri) kullanılabilir.
Kesici kısmı 1 ``şaku``dan (30 cm) kısa olanlar tanto (bıçak) olarak adlandırılır.
Kesici kısmı 2 ``şaku``dan kısa fakat 1 şakudan uzun olanlar (30-61 cm) ``şoto`` (kısa kılıç) olarak adlandırılır, vakizaşi ve ``kodaçi`` buna dahildir.
Kesici kısmı 2 ``şaku``dan (61 cm) uzun olanlar ``dayto`` ya da uzun kılıç olarak bilinir. Bu ``katana``nın dahil olduğu gruptur. Fakat ``katana`` terimi sık sık yanlış kullanılmaktadır. Bir kılıç eğer ``obi`` adı verilen bir kuşak ile yukarıya doğru bakacak şekilde asılmışsa ``katana``dır (bu ``katana``lar bıçak uzunluğu maksimum 65 cm olanlardır). Eğer kemerden bir şeritle bağlı ise buna ``taçi`` adı verilir. (bu ``katana``lar bıçak uzunluğu maksimum 75 cm olanlardır).
" target="_blank"> ve
Anormal derecede uzun bıçaklar (3 şaku ya da 90 cm`den uzun olanlar) genellikle sırtta çapraz taşınır ve ``ödaçi`` ya da ``nodaçi`` olarak adlandırılır. ``Ödaçi`` bazen ``katana`` yerine de kullanılır.
``Çisa-katana`` sadece kısa ``katana``dır. Bir ``katana`` 2 ``şaku``dan uzundur. Ne var ki, ``çisa-katana``, uzunluğu 1 ve 2 ``şaku`` arasında olan ``vakizaşi``den uzundur. Genellikle uzun boylular için ``katana`` ve daha kısaları için ``vakizaşi`` yapılmaya başlandığından beri ``çisa-katana``lar ender görülmeye başlanmıştır. ``Çisa-katana``lar için söylenen en bilindik şey, bıçaklar arasında bir benzeri olmayan kısa ``katana``lar olmalarıdır. Genelde ``Buke-Zukuri`` yöntemiyle yapılmışlardır.
Okul ve şehirlere göre
Japon kılıçlarının izi, her birinin kendi okulu, geleneği ve ticari markası olan birkaç şehirden birine kadar sürülebilir. Örneğin Mino şehrinin kılıçları başından beri keskinliğiyle ünlüdür. (Kaynak: ``Kokan Nagayama`` - Japon Kılıç Uzmanları Rehberi s. 217). Bu gelenekler ve şehirler aşağıdaki gibidir:
align="center"
align="center"
Soşu Okulu
Yamato Okulu
Bizen Okulu
Yamaşiro Okulu
Mino Okulu (Örn. Kanenobu)
Vakimono Okulu
Üretim tarihine göre
987 öncesi:
Bazı düz ``çokuto`` veya ``jokoto``lar ve sıradışı şekildeki diğerleri.
987 - 1597:
``Koto``: Japon kılıç sanatının zirvesi kabul edilir. Daha önceki modeller en derin kıvrımlar kabza kısmında olmak üzere eşit olmayan kıvrımlar içeriyordu. Dönem değiştikçe kıvrımın merkezi kılıcın ortasına doğru çıktı.
1597 - 1760:
``Şinto`` ya da "yeni kılıç". ``Koto``nun daha basiti olarak bilinir ve genellikle yapılış becerisinde düşüş vardır.
1761 - 1876:
``Koto`` şeklinde yapılmışsa, ``şinşinto`` ya da "yeniden diriliş kılıcı" olarak adlandırılır. (Tam çevirisi: "Yeni yeni kılıç") Bunlar ``koto``lara göre daha kötü fakat çoğu ``şinto``ya göre daha üstün kılıçlardır.
1876 sonrası:
``Hayitorei Kararnamesi`` yürürlüğe girdi. Toplu üretilen tüm kılıçlar alaycı bir şekilde ``gunto`` olarak adlandırılır. Bunların çoğu genelde ``şinto`` ve ``şinşinto`` dönemlerine ait kılıçlardan çok az kısa olan ve toplu üretilen katanalara benzese de, genellikle katanadan çok, batıdaki süvarilerin palalarına benzerler.
Takma şekline göre
1500 öncesi:
Çoğu kılıç, kemere bağlı ve aşağıya doğru duracak şekilde kuşanılır. Bu stile ``jindaçi-zukuri`` denir ve bu şekilde kuşanılan tüm ``dayto``lara ``taçi`` adı verilir.
1500 - 1867:
Neredeyse tüm kılıçlar küçük bir bıçak ile birlikte bir kuşak yardımıyla takılır. İki bıçak da yukarıya doğrudur. Bu tarza ``buke-zukuri`` adı verilir ve bu şekilde takılan tüm ``dayto``lara katana adı verilir.
1867+:
Kısıtlamalar ve / veya samuray sınıfının yıpratılmasıyla, çoğu kılıç, batı donanma subaylarının kılıç kuşanma şekline benzeyen ``jindaçi-zukuri`` tarzında kuşanılmaya başlanmıştır. Yakın geçmişte (1953 sonrası) ``buke-zukuri`` tarzında, sadece gösteri amaçlı kullanılmasına izin verilse de bir canlanma vardır.
Notlar
``Taçi`` olması amacıyla özel olarak tasarlanmış kılıçlar, ``şinto``dan ziyade ``koto`` olarak tanımlanır. Bu sebeple daha iyi yapılmış ve daha özenle süslenmişlerdir. Buna rağmen eğer modern ``buke-zukuri`` tarzında kuşanılırsa hala birer katanadırlar. Kılıç takıldığında, imza her zaman vücuda bakmayan yüzde olur, böylece demircinin bıçak için düşündüklerini ve tarzını ayırt etmek mümkün olur.
Çeşitli tahta antrenman kılıcı bulunur, tahtadan yapılanlar (``bokken``) ve kendo antrenmanlarında ``şinayi``ye alternatif olarak kullanılan bambudan yapılanlar bu grubun içindedir.
Değişik mızrakların çoğu Japon kılıçları ile aynı tarzda yapılmış keskin bıçağa sahiptir. Başlıca iki tip, kullanımda mızraklı baltayla aynı olan a€˜naginata` ve geleneksel mızrağa daha çok benzeyen a€˜yari`dir. Batı literatürüne geniş bir şekilde bakılmış olmasına rağmen, mızraklar çoğu köylünün ve bir samurayın ilk başvurduğu aletti ve samuray mızrakları üzerindeki bıçaklar genelde çok yüksek kalitedeydi. Bütün bunlara rağmen, samurayın ruhu olarak bilinen mızrak değil, kılıç olmuştur.
"Samurayın ruhu" konseptinin kökeni ``Tokugava Şogunluğu`` döneminin başlarına dayanır. Kılıca saygı gösterilen bu dönemde, kılıcın ruhu ifade etmesi resmi olarak, Şogunluğun soylu ve vekillere değerli hediyeler vermek ihtiyacı üzerine başlamıştır. Daha önce, bu kıymetli hediye bir arazi olabiliyordu, Şogunluk zamanında arazi seyrek verilen bir hediyeydi. Hediye olarak arazi verilmesindense büyük onur ifade eden bir hediyeyi tercih eden güçlü kişilerin kılıca bu bakış açısının kazandırılmasında rol sahibi oldukları düşünülür. Dayimyo, Şogunlar ve onların aile üyeleri için, doğum ve evlilik gibi özel durumlarda ya da bir araya geldiklerinde kılıçlardan oluşan hediyeleri değiş tokuş etmek geleneksel hale gelmiştir. Dönemine göre kılıcı, ustasını ve kalitesini bilebilmek için gelişen ``Kanteyi`` gibi sanatlar önem kazanınca, kılıçlara uzmanlarca fiyat biçilmesi ve değerlerine göre sıralamaya sokulmasına izin verilmiştir. Böylece onurlu kişilerce yapılmış eski kılıçlar özellikle Şogun ve ailesi için ya da Şogun tarafından özel değer verildiğini göstermek üzere özel hediye olarak muhafaza edilmeye başlanmıştır.
İmalat
Japon kılıçları ve diğer sivri uçlu silahlar, Çin yöntemi olan metalin tekrar tekrar ısıtılması, katlanması ve dövülmesi ile yapılır. Bu uygulama, erime esnasında düşük ısının verdiği kazançtan faydalanmadan eritilen karışık metallerin aynı anda kullanımı ile popüler hale gelmiştir. Bunun tersine ve kılıçlardaki karbon içeriğini (bazı kılıçlara karakteristik bir katlanma deseni verir) homojenize etmek amacıyla, katlama geliştirilmiş ve işçilik hassasiyetine rağmen çok etkili olduğu keşfedilmiştir.
Katananın tipik kıvrımı farklı daldırma yöntemlerinden kaynaklanır. Kılıcın arka kısmı, kılıç daldırıldığında uç kısmına göre daha yavaş soğumasını sağlayan yalıtım özelliğine sahip kille kaplıdır. Bu, esnek ve hala keskin uca sahip olmasına imkan veren sert-martensit uç ve yumuşak-perlit arka kısımdan oluşan bir kılıç üretilmesini sağlar.
Kılıcın uç kısmının arka kısmına göre soğurken daha az büzülmesine sebep olan bu işlem, kılıca kıvrımını verirken demirciye yardımcı olur.
Katana ve vakizaşinin aynı şekilde yapıldığı sanılsa da çoğu zaman farklı şekilde dövülürler, farklı kılıç kalınlığına sahiptirler ve ``niku`` oranlarında farklılıklar vardır. Vakizaşi sadece kısa katana değildir, çoğunlukla katanada nadiren görülen hira-zukuri ya da diğer benzer yöntemlerle dövülür.
Bir bilgiye göre, ``dayişo``lar (kılıç çifti) her zaman birlikte dövülmezdi. Eğer bir samurayın ``dayişo`` almaya maddi imkanı yetiyorsa, bu genellikle benzer iki kılıçtan oluşan bir ``sayişo`` olurdu. Bazen de farklı demircilerin elinden çıkmış ve farklı stillerde yapılmış sayişo kullanılırdı. Bir çift kılıç içeren ``dayişo`` aynı demirci tarafından yapılmış olsa da her zaman birlikte dövülmez ya da bir kalıptan çıkmazdı. Çift yapılmış iki kılıçtan oluşan “gerçek” ``dayişo``, çift olarak kalıplanmıştır, birlikte takılır ve aynı kişiye ait olur. Bundan dolayı nadirdir ve özellikle orijinal kalıbını koruyorsa çok değerli kabul edilir. Bunlar, çift olarak üretilmiş olsa bile, sonraki kalıplara göre daha değerlidir.
Japon kılıçları günümüzde oldukça zor bulunur. Yine de güvenilir kaynaklardan ve oldukça yüksek fiyatlara gerçek antikalar bulmak mümkündür. Modern katana ve vakizaşiler günümüzde, hala bu ustalık gerektiren silahları yapmaya çalışan birkaç lisanslı pratisyen tarafından yapılmaktadır. II. Dünya Savaşından kalma ``Tip 98`` katanalarının çoğunluğu da eski versiyonları gibi günümüzde yok olmuştur.
Üretim işlemleri alt bölümlerde detaylı anlatılmıştır.
Bileşim
Geleneksel Japon çeliği, kılıç yapımı için en iyi çeliklerden biri kabul edilir ancak gerçek sebebi gösterişli olmasıdır -çağdaş batı çeliği ve modern çelikler saflık ve sağlamlık konusunda daha üstündür. Çeliğin bileşimi ustaya ve çelik cevherine göre değişim gösterir.
Karbon miktarının yüksek olması bıçağa sağlamlık katarken, silikon esnekliği ve dayanma gücünü artırır.
Yapılışı
Japon kılıcının dövülmesi saatler ya da günler alan ve kutsal sanat olarak görülen bir işlemdir. Tek bir zanaatkar işinden ziyade, karmaşık hünerler gerektiren farklı sanatçıların yer aldığı bir süreçtir. Bu süreçte; kaba şekli döken bir demirci, katlama işini yapan genellikle ikinci bir demirci (çırak), uzman bir parlatıcı ve hatta kenar için ayrı bir uzman yer alırdı. Genellikle kın, kabza ve el siperi (``suba``) uzmanları da işin içine dahil olurdu.
İmalat aşamasının en ünlü kısmı çeliğin katlanmasıdır. Çelik defalarca katlanır, bükülür ve çekiçle düzleştirilirdi. Bu işlemler aşağıdakileri sağlar:
Metal içerisindeki hava kabarcıklarını yok eder.
Metalin bütünleşmesini sağlar, karbon gibi elementlerin yayılmasını sağlayarak efektif dayanıklılığı artırır ve potansiyel zayıf noktaları azaltır.
Oluşturulan katlarda, devamlı olarak yüzeye dekarbonize işlemi uygulanıp üst kısmı bıçağın içine geçirerek bıçağın eşsiz ve güzel damarlı yüzeyi elde edilir. Genel inanışın aksine katlı yapının, çeliğin mekanik özelliklerini artırdığı tamamen yanlıştır. Katlar kaynak noktası gibi etki ederek sadece kılıcın bütünlüğünü zayıflatır.
Saf olmayan maddeleri yakarak Japon çeliğinin düşük kalitesini artırır, kılıcı saflaştırır ve güçlendirir.
Genel inanışın aksine sürekli katlama “süper-güçlü” bir bıçak yaratmaz. Saf olmayan maddeler yakıldıktan ve karbon içerik homojen hale getirildikten sonra uygulanan katlama işlemi çok az fayda sağlar ve karbonun azar azar yanmasına neden olur. Sonuçta, kenarı daha az tutacak yumuşak bir çelik ortaya çıkar. Kat sayısı kılıçtan kılıca değişiklik gösterir. Bir düzine kattan daha azına nadir rastlanır ve iki düzineden çok kata sahip otantik kılıçlar tamamen meçhuldür. 12 katlı bir bıçak başlangıçta 4.000`den fazla tabakaya sahip olacaktır. 20 kat ise bir milyondan fazla tabakaya sahip bir bıçak oluşturacaktır. Bundan daha fazlası bıçağın moleküler yapısı nedeniyle gereksizdir. Hatta bu noktadan önce, daha fazla kat, daha iyi bir kılıç manasına gelmez. Karbonun kontrol edilmesinin bıçağın işlevselliği üzerinde büyük etkisi vardır. Böylece en iyi sonuçlar genellikle 8-10 kat ile elde edilir.
Genellikle kılıçlar, tahta kalastaki gibi damarlar (``hada``) görünecek şekilde imal edilirdi. Düz damarlara ``masame-hada``, tahtaya benzer damarlara ``itame``, budağa benzer damarlara ``mokume`` ve eşmerkezli dalgalı damarlara ``ayasugi-hada`` denilirdi. Üç normal damar (``masame, itame ve mokume``) arasındaki fark, ağacın büyüme yönüne kesit (``mokume``), açılı kesit (``itame``) ve damar boyunca kesit (``masame``) şeklindedir. En güçlü, güvenilir ve en yüksek kaliteye sahip kılıçlar ``Mino``, özellikle de ``Magoroku Kanemoto`` geleneğine göre yapılanlardı. ``Bizen`` geleneği ``mokume`` üzerinde uzmanlaşmıştı. ``Yamato`` geleneğindeki bazı okullar ise güçlü savaşçıların silahları üzerinde uzmanlaşmış olarak bilinirdi.
Japon kılıcının en temel felsefesi tek bir keskin yüze sahip olmasıdır. Bu, bıçağın sırtının, keskin kenarı desteklemek için kullanılabileceği anlamına gelir ve Japonlar bu gerçeğin avantajlarını tüm yönleriyle kullanmıştır. Metal Avrupa metodunda soğutulmaz. Çeliğin esnekliği ve sağlamlığı ısı derecesine, ne kadar ısıtıldığına ve ne kadar sürede soğutulduğuna bağlı olarak değişir. Çelik yüksek bir sıcaklıktan hızlı bir şekilde soğutulursa daha sert ve kırılgan olan martensit halini alır. Daha düşük sıcaklıktan yavaş yavaş soğutulursa daha yumuşak ve esnek olan perlit halini alır. Soğumayı kontrol altına almak için kılıç ısıtılır ve yapışkan kil ile kaplanır. Kenar kısmındaki ince bir tabakanın hızlı ancak çeliği çatlatmayacak kadar da yavaş soğuması sağlanır (kılıcın kenarının son derece sert martensit olmasını sağlar). Kılıcın geri kalan kısmındaki kalın kil tabakası ise kılıcın yeteri kadar esnek olmasına izin veren daha yumuşak bir çelik için yavaş soğumayı sağlar (sırt ve orta kısmın perlit olmasını sağlar). Uygulama bittiğinde kılıç soğur ve doğru sertliğe sahip olur.
Zamanla Japonlar değişik tip çelikleri kılıcın değişik kısımlarında kullanmaya başlamıştır. Örnekler aşağıda gösterilmiştir:
Maru: En ucuz imalat, nadiren ``tanto`` veya ``ko-vakizaşi`` imalatında kullanılırdı. Bu basit bıçakların sertliği yüzey boyunca farklılık göstermezdi.
Kobuse: Basit bıçak imalatı, ucuzluğu nedeniyle büyük askeri çatışmalardaki yüksek malzeme gereksiniminin maliyetini düşürmek amacıyla II. Dünya Savaşı`na kadar kullanıldı.
Honsanmayi: En genel imalat çeşididir. Bıçağın kenarları kabuk demir tarafından korunmaktadır. Bıçağın arka kısmının ayrıca sertleştirilmemiş olması sebebiyle kırılmaya karşı dayanıklıdır. Bazı eski bıçak örnekleri hala dövüş izlerini taşır.
Şihozume: ``Honsanmayi``yi andırır ama arka destek eklenmiştir. Sadece bıçağın arka kısmını sert demir korur. Oldukça ender rastlanan bir çeşittir.
Makuri: Sert çelik gövde ile çevrelenmiş demir iç çekirdekten oluşan basit bir tasarımdır. İki tip çelik kullanarak imal edilir. Biri diğerine göre daha fazla katlanır ya da daha az karbon içeriğe sahiptir. İki kısım da layıkıyla katlandığında “U” şeklinde bükülür ve yumuşak kısım sert parçanın içine yerleştirilir. Uzun kılıç şekline gelene kadar çekiçle dövülür. Bu işlem bittiğinde iki ayrı çelik parçası bir bütün haline gelir fakat sertlik farklılığını hala korumaktadır.
Variha Tetsu: Esneklik sağlayan basit bir tasarım. İyi katana ve ``vakizaşi``lerin büyük çoğunluğu bu tiptedir.
Orikayeşi Sanmayi ``Honsanmayi`` metodunun basitçe geliştirilmiş halidir.
Gomayi: Sert demir çekirdeği kaplayan demir katmana sahip sıradışı bir tasarım çeşididir. Son olarak yüksek karbon çelik ile kaplanır.
Soşu Kitaye: 7 çeşit çelik alaşımı kullanılan sıradışı metodlardan birisidir. Bu imalat tekniği demirci Masamune tarafından kullanılır ve üstün iş olarak kabul edilirdi.
Anatomisi
Her bıçağın kendine özgü bir profili vardır. Bu görünüş yapımcısına, imalat yöntemine ve biraz da şansa bağlı olarak değişir. En belirgin fark bıçağın orta sırtında, ``şinogi``de görülür. Kılıç ``şinogi``ye doğru daralabilir, sonrasında keskin kısma doğru da daralabilir ya da ``şinogi``ye doğru genişleyip bıçak kısmında büzülebilir (ikizkenar yamuk şeklinde). Düz ya da daralan ``şinogi``ye ``şinogi-hikuşi`` denilirken, şişman görünümlü olanlara da ``şinogi-takuşi`` denilir.
``Şinogi``, bıçağın arka tarafına yakın olacak şekilde konumlanırıldığında uzun, keskin ve kırılgan bir kılıç tipi oluşur. ``Şinogi``, bıçağın ortasına yakın olursa daha makul olacaktır.
Katana, diğer kılıçlardan farklı net bir uç şekline sahiptir. Uç kısmı uzun (``ö-kissaki``), orta (``çü-kissaki``), kısa (``ko-kissaki``) ve hatta geriye doğru çengel şeklinde (``ikuri-ö-kissaki``) olabilir. Uç kısmının kavisli (``fukura-suku``) ya da nispeten düz (``fukura-kareru``) oluşu ayrıca önem arz eder.
``Kissaki`` ne keskiye, ne de batı bıçaklarının ``tanto`` ucu yorumuna benzer. Batı bıçaklarının, bilemesi kolay, düz, çizgisel bir eğimi vardır ve Japon ``kissaki``ye üstünkörü bir benzerlik taşır. ``Kissaki`` kıvrık bir profildedir, kenara doğru olan yüzey boyunca yumuşak, üç boyutlu bir kavise sahiptir - buna rağmen sınır çizgisi (``yokote``) nettir.
Bıçağın kabzaya denk gelen metal (``nagako``) kısmına ``mekugi -ana`` adı verilen bir delik açılır. Kabzada (``suka``) yer alan boşluk ile bu delik içerisine yerleştirilen bambudan yapılmış pin (``meguki``), bıçak kısmı ile kabzayı sabitlemek için kullanılır. ``Suka``yı çıkartabilmek için öncelikle ``meguki``yi çıkartmak gerekir. Ayrıca kılıcı imal eden ustanın imzası (``mei``), ``nagako`` üzerinde yer alır.
Süsleme
Bütün kılıçlarda süsleme mevcuttur ama pek azının görünmeyen kısımlarına süsleme yapılır. Kılıç soğuduktan ve kirden arındırıldıktan sonra çeşitli motifler ve oluklar işlenir. Kılıcın üzerindeki en önemli işaretlerden olan seri numarası, sonradan kabzanın altında kalacak olan pırazvana üzerine işlenir. Pırazvana asla temizlenmez, bu kısmı temizlemek kılıcın değerini yarıya indirir. Amaç, bıçak çeliğinin eskimesini görmektir. Yatay, yana yatık, kareli gibi çeşitli numaralandırma teknikleri kullanılır. Bu teknikler, ``içi-monji, kosuji-çigayi, suji-çigayi, o-suji-çigayi, katte-agari, şinogi-kiri-suji-çigayi, taka-no-ha`` ve ``gyaku-taka-no-ha`` olarak bilinir. Numarayı pırazvana boyunca çapraz işlemeye ``higaki`` denir. Eğer bıçak çok eski ise törpüleme yerine tıraşlama (``sensuki``) uygulanır. Süslemenin dışında, pürüzlü bir yüzey oluşturması sebebiyle kabza ve pırazvananın daha sıkı tutulmasını sağlarlar. Böylece pin (``meguki``) ikinci bir güvenlik sağlamış olur.
Kılıç üzerinde bulunan diğer işaretler estetik amaçlıdır. Kanji ile yazılmış ifadeler ve imzalar, tanrıları betimleyen oymalar, ejderhalar ve kabul edilebilir diğer varlıklara ``horimono`` adı verilir. Fazladan esneklik ve hafiflik sağlaması amacıyla açılan oluklara ise ``taçikaze`` adı verilir. Kılıç kuvvetle savrulduğunda ürkütücü ses çıkartan bu oluklar farklı biçimlerde olabilir; geniş (``bo-hi``), dar çift (``futasuji-hi``), geniş ve dar çift (``bo-hi ni sure-hi``), kısa (``koşi-hi``), kısa çift (``gomabuşi``), birleşik uçlu uzun çift (``şobu-hi``), düzensiz kesiklere sahip uzun çift (``kuyiçigayi-hi``), balta tarzı (``naginata-hi``). Genel inanışın aksine, bu oluklar düşmanın kanını daha fazla akıtmaya yaramaz.
Parlatma
Pürüzlü bıçak tamamlandığında, demirci bıçağı ``togişi`` adı verilen parlatıcıya verir. Parlatıcının görevi çeliği parlatmak ve bıçağı savaş için bilemektir. Bu, bıçağın her bir santimi için farklı taşlar ve azami dikkat gerektiren, saatler süren bir işlemdir. Eski cilacılar üç, yeni cilacılar ise yedi çeşit taş kullanırdı. Parlatma, neredeyse bıçak imalatından daha uzun sürer ve hüner gerektirir. İyi bir parlatma kılıcın daha iyi görünmesini sağlarken, kötü bir parlatma en iyi kılıçların bile ``gunto`` gibi görünmesine sebep olur. Hepsinden önemlisi, eğitimsiz bir parlatıcı kılıcın işlevine, tarihine, sanatsal ve maddi değerine kalıcı şekilde hasar verebilir, kılıcın geometrisini bozabilir ya da çeliğin çekirdek kısmına kadar yıpranmasına sebep olabilir.
``Hadori`` ve ``saşikomi`` olarak adlandırılan iki genel parlatma çeşidi vardır. ``Hadori`` (son 100 yılda keşfedilmiştir), beyazlatılmış ``hamon``u (sert kısım ile yumuşak kısmı ayıran desenli hat) içeren pürüzlü asıl ``hamon`` ve koyulaştırılmış gövdeyi takip eden beyazlatılmış ``hamon``un göze çarpmasını sağlayan modern metoddur. Yüz güzelliğini ortaya çıkartan makyaja benzetilir. ``Saşikomi`` ise eski yöntemlere daha yakındır ve ``hamon``un hatlarını belli etmek yerine asıl ``hamon``un ayrıntılarını daha rahat açığa çıkarır ve ``hadori`` ile kıyaslandığında ortaya daha parlak bir sonuç çıkar.
Kılıçlar parlatmaya göre incelendiğinde;,kılıcın parlak yapısı ve ``hamon``, kılıcın eşsiz doğasını gösterir. Her bıçak kendi ``hamon``u ve ``hada``sına (dövülme izleri) göre kıyaslandığında farklıdır. Kilin uygulama şekline bağlı olarak oluşan ``hamon``, genel olarak demircinin kendi imzasının da ötesinde ve üstünde bir imza gibi kullanılırdı. Her demirci geleneğinin tercih ettiği yöntem diğerlerinden farklıydı. ``Hamon``, düz, dalgalı veya zikzaklı olabilir ve amacı dışında olsa da bıçak hakkında önemli gerçekleri ortaya koyar. İyi bir parlatma, kenarın hangi dereceden, ne kadar sürede soğutulduğunu ve çeliğin karbon alaşımını gösterir. Bunu ``nayoyi``yi ya da ``nayi``yi baskın bir şekilde ortaya çıkartarak yapar.
Donanım
Bu aşamada kılıç, kabza yapımcısına devredilir. Kabzaların yapısı, kullanılan parçalar ve sarma stiline göre dönemden döneme değişim gösterir ancak genellikle aynı temel mantığa dayanır. En belirgin parça ``suka`` adı verilen metal ya da tahta saptır. El siperliği (``suba``) ise küçük, yuvarlak bir metalden yapılır ve süslemelere sahiptir.
En son kısımda ``kaşira`` olarak bilinen bir topuz yer alır. Çapraz sargının altında ``menuki`` adı verilen bir süsleme bulunur. Bambudan yapılmış bir pim (``meguki``), ``suka`` ve pırazvana (``nagako``) üzerinde yer alan ``mekugiyana`` adı verilen deliğe takılır. Bu pim kılıcın kabzaya sabitlenmesini sağlar. Kılıcın tıngırdamasını engellemek için sap ile bıçak kısmının birleştiği noktaya ``habaki`` denilen bir kemer takılır.
Kılıcın kınını yapma görevi hiç de kolay değildir. Her ikisi de güç ve yorucu bir emek isteyen iki kın (``saya``) çeşidi mevcuttur. Biri, genellikle tahtadan yapılan ve dinlenme kabı olarak düşünülen ve muhafaza amaçlı kullanılan ``şira-saya``, diğeri ise daha süslü ve savaş için tasarlanmış olan, kayışla ``obi``den dışarı sarkacak şekilde bağlanarak ``Taçi-Koşiraye`` olarak kuşanılacak ise ``jindaçi-zukuri`` veya ``obi``nin içerisine yerleştirilmek suretiyle ``katana-koşirae`` olarak kuşanılacak ise ``buke-zukuri``. 20.yy ordusunda ``kiyu-gunto, şin-gunto ve kayi-gunto`` gibi kuşanma şekilleri de mevcuttur ama bu alt sınıf kılıçlar genellikle toplu şekilde üretilmiştir ve pek az gerçek Japon kılıcı bu şekilde kuşanılır.
Teknik
Katana genel olarak, saplamaktan ziyade kesmek için tasarlanmış bir silahtır. Bu tarz silahlarla girişilen çatışmalarda fazla riske girmeden, rakibi en kısa ve etkili yoldan öldürmek esastır. Dolayısıyla darbeler kol ve bacak gibi uzuvlara değil, tümüyle gövdeye yönelir.
Dikey savurmalarda hedeflenecek bölge, esas olarak köprücük kemiği bölgesidir. Rakibe bu ölçüde yaklaşılamıyorsa göğüs kafesinde derin bir yarma hedeflenir. Yatay savurmalarda ise hedef, boyun ya da bel bölgesidir.
Yukarıdan aşağı darbelerde, uygun yapılmışsa köprücük kemiğinden bele kadar biçilmiş olunur, yatay darbelerde ise, yine uygun yapılmışsa vücut bel bölgesinden ikiye ayrılır. Kurban, ilk anda acı hissetmeyecektir, ilk birkaç saniye içinde vücuttaki kanın yaklaşık yarısı boşalacağı için bilincini yitirir.
Katananın sapının iki elle tutulması esastır. Eğer kişi sağ elini kullanıyorsa sağ el daha yukarıdan, sol el ise aşağıdan kavramalıdır. Katananın kabzasını kavramada esas kuvvet bu durumda sağ elde olmalı, sol el, hareketler arasındaki hızlı geçişi sağlamada kullanılmalıdır. Sol el, kabzayı her an bırakacakmış gibi gevşekçe sarmalıdır.
Eller arasındaki boşluk ve kavrama, kesmek veya bir silahı karşılamak için yapılacak manevraya izin verecek şekilde ayarlanır. Kesme sırasında birbirine daha yakın, karşılama -blok- hareketlerinde ise daha ayrık olmalıdır.
Buna rağmen katana tek elle de kullanılabilir. Bu durumda, her parmağın kılıcın kabzasına uyguladığı kuvvet farklı olmalıdır. Kabzayı en sıkı tutan küçük parmaktır. Yüzük parmağı kabzaya biraz daha az bir kuvvet uygular; orta parmak biraz daha az, işaret parmağı ise belli belirsiz kavramalıdır.
En kısa ve en güçsüz parmak olan serçe parmağının kavramada bu denli önemli rol üstlenmesi, uzun egzersizler gerektirir. Katana kullanım eğitimine başlamış bir kişinin, ilk birkaç hafta tüm günü mümkünse elde kılıçla geçirmesi uygun olur. Böylece kol sinirleri kılıcı iyice benimseyecektir, kılıç, kolun bir parçası olmalıdır.
Kılıcın keskinliğini denemek veya kesme tekniği üzerinde pratik yapmak için insan dahil çeşitli materyaller üzerinde test yapmaya ``tameşigiri`` adı verilir. Japon kılıçlarının çeşitliliği göz önünde bulundurulduğunda, kılıç tekniğinin zaman geçtikçe değişim gösterdiği görülür.
Gerek tek elle, gerek çift elle kullanımda, birbirini izleyen hareketler arasında bir geçiş bölümü olur. Kılıcın ve vücudun pozisyonu, bir hareketten diğerine geçiş yapacaktır. Bu geçiş hareketlerinde kol eklemleri önemli bir pozisyon değişikliği yapmak zorundadır. Özellikle tek elle kullanımlarda, hızlı hareketin kaslarda hasara yol açmaması için -hareketin momentumunu karşılamak üzere ters yönde çalışacaklardır- tüm kolun, omuz ekleminden döndürülmesi uygun olur. Ancak, harekete başlandığı andan itibaren bilek ekleminin kilitlenmesi gerekir. Kılıcın kolla yaptığı açı hiçbir zaman 180 derece olmamalıdır, en uygun biçme hareketi daha kapalı bir bilek pozisyonunda, örneğin 160 derecelik bir açıda sağlanır. Bu açı, savurma hareketinin başından sonuna kadar sabit kalabilmelidir. Savurma hareketi omuz ekleminden yapılmalı, dirsek eklemi de aynı bilek eklemi gibi kilitlenmelidir. Ancak dirsek eklemi 180 derecelik açıda olmalıdır. Omuz eklemiyle yapılan hareket, bel kemiği eklemleri, kalça eklemleri (kalça kemiği ile uyluk kemiği arasındaki eklem), diz ve ayak bileği eklemleriyle desteklenmeli, kuvvetlendirilmelidir.
Belli dönemlerde kılıcın boyunun uzadığı ve at üzerinde kullanıldığı görülür. Aynı zamanda yaya askerler süvarilere eşlik eder ve daha kısa olan ``katate-uçi`` kuşanırlar. Bu, daha kısa boylu ve daha kısa saplı, sadece tek el ile kullanılmak üzere tasarlanmış bir katanadır. Aynı zamanda ``vakizaşi`` ve ``kodaçi`` olarak da bilinir.
Zamanla zırhlar ve düşmanlar değiştikçe kılıçlar da ağır profilden hafif profile doğru, dövüş sırasında farklı kullanım amaçlarına uygun olarak değişim göstermiştir. Ağır olan kılıçlar ağır, yavaş ve daha güçlü savaşlar için uygunken, hafif kılıçlar hız ve keskinlik için uygundur.
Kılıç çoğunlukla ok, mızrak ve olası uzun silahlardan sonra kullanılabilecek son silah olarak düşünülürdü. Buna rağmen Edo döneminde Japon samurayı ``dayişo`` kuşanmışken kullanacağı ilk silah katanaydı.
Yıpranma
İmalattan veya yanlış uygulamadan kaynaklanan birçok hata mevcuttur.
``Karasunokuçi`` (ã‹ã‚‰ã™ã®ãã¡): Kılıcın ucundaki yırtık. Eğer yırtık kenara paralel ise sert ve yumuşak metal kısımlar ayrılıyor demektir. Eğer bıçağın yapısı çok zarar gördüyse kılıç kullanılmaz hale gelmiştir.
``Şinaye`` (æ’“ãˆ): Ufak kıvrılma noktaları. Bükülmeden kaynaklanan metal yorgunluğunu gösterir. Bu yerler genellikle sertleştirilmemiş metal üzerinde bulunur ve kenara göre sağa yatıktır. Daha ziyade zararsızdır.
``Fukure`` (膨れ): Çeliğin dövülmesi sırasında oluşan çukurcuklar. Bu çukurcuklar cila ile açığa çıkar ve çirkin bir görünüme neden olur. Bıçağın kalitesi ve güzelliğini azaltır.
``Kirikomi`` (切り込ã¿): Kılıcın sırtındaki çentik. Bu çentikler kılıç için zararlı değildir. İyi cilalama ile ortadan kaldırılabilir. Eski kılıçlarda savaş izi olan bu çentiklere rastlamak mümkündür.
``Umegane`` (埋ã‚金): İmalat sırasında yapılan hatayı düzeltmek için yapılan müdahaleler sonucunda oluşur. Cilalama sonucunda çekirdek çeliğin ortaya çıkması sonucu da oluşabilir.
``Hagire`` (ã¯ãã‚Œ): ``Hamon`` kısmında, meydana gelen kertik veya çatlak. Kertik şeklinde oluşan ``hagire``yi teşhis etmek kolaydır ancak çatlak şeklinde oluşursa hem teşhis etmesi zordur hem de kılıç için hayati önem taşır.
``Hakobore`` (刃毀れ): Bıçağın kuvvetlendirilmiş kısmına kadar ulaşmayan ancak yırtılmaya sebep olabilecek silindirik kertik.
``Hajimi`` (ã¯ã˜ã¿): Bilemeden dolayı oluşan matlaşma. Bıçak parlaklığını kaybetmeye başlamıştır. Zararsızdır ancak bıçağın eskidiğinin işaretidir.
``Nayoyi Gire`` (匂切れ): Keskin kısmın kuvvetlendirme işlemine tabi tutulmasına rağmen sert kısım ile yumuşak kısmı ayıran çizginin standartlar dışında olması. İyi bir bileyici bu hatayı ortadan kaldırabilir. Ne var ki, sertleştirme çizgisinin devamlılık arz etmemesi, keskin yüzün yeterli sertlikte olmaması gibi ciddi bir hatanın göstergesi de olabilir.
``Mizukage`` (æ°´å½±): Genellikle yenileme ya da kuvvetlendirme sonucunda bıçağın keskin yüzünde oluşan kararmadır.
``Şintetsu`` (ã—ã‚“ã¦ã¤): Parlatılmış yüzey altındaki ara katman olan çelik mantonun görünür olması. Kılıcın dayanıklılığını kaybettiği manasına gelir.
``Sukare`` (疲れ) (Resimde gösterilmemiştir): Sık bileme sonucunda keskin yüzün incelmesi. Bıçak kullanılıp bilendikçe çelik kaybeder. Bileme işleminin sadece keskin yüze uygulanması bıçağın kalınlığının korunmasını sağlar. Sukare kelimesi, “metal yorulması” şeklinde tercüme edilebilir.
Avrupa kılıçlarıyla kıyaslama
Katanaların Avrupadaki kılıçlara göre çok üstün olduğu genel ve yaygın bir inanıştır. Bu inanış FRP oyunlarında ve birçok filmde sıkça gündeme getirilmiştir. Fakat bu iddialar, çoğunlukla Avrupa kılıçlarının rolü ve üretim şekli hakkındaki yanlış anlamalardan ve en kötüleriyle kıyaslama yapılmasından kaynaklanır.
Japonya demir açısından fakir bir ülke olduğu için kılıç yapmak pahalı bir girişimdi. Kaynaklar kısıtlıydı ve bir kılıcı gücünün yettiği malzemeyle yapmak demircinin bu işe ilgisine bağlıydı. Avrupa`da da üstün kılıç ustaları vardı, İspanya Toledo`da yapılan çelik kılıçlar, Japonya dışında yapılan efsanevi kalitedeki kılıçlara bir örnektir. Fakat demirin kolay bulunabilir olması, yüksek sayıda kaliteli silahın ucuza mal edilmesini sağlamıştır. Avrupalılar, pahalı ve ucuz kılıçlar arasında seçim yapma şansına sahipken, Japonlar pahalı kılıçlar ya da daha az pahalı kılıçlar ve kılıç üretmemek arasında seçim yapmak zorundaydı.
Japon kılıçlarının katlanması, tüm kılıcın değerlenmesini sağlamakla kalmaz, kalitesi düşük demire sahip olan bir ülkede demirin içindeki fazlalıkların ayrılarak kılıç yapılmasını mümkün kılar. Eğer başlamak için daha iyi demiriniz ya da metali eritme imkanınız varsa buna gerek yoktur. Üretim esnasındaki dövme metodu sayesinde katana, çok sert martensit bir uç kısım ile yumuşak fakat esnek perlit bir orta kısım ve gövdeye kavuşur. Düz kenarlı bir kılıçta olmayan fevkalade çarpışma direncine ve keskinliğe sahip olmasını sağlar. Geleneksel olarak üretilmiş bir katananın 9 mm çapındaki bir silahla karşı karşıya kaldığında zarar görmeden etkiyi karşılayabildiği görülmüştür. Kurşun ikiye bölünmekte ve katana 50 kalibrelik ağır makineli silahtan çıkan 7 direkt vuruşa parçalanmadan dayanmaktadır. Ayrıca, silahla ateş edilmeden önce demir kesme makinesine karşı da kesilemez olduğunu kanıtlamıştır. Bu başarılar, kılıcın sert fakat esnek olan martensit/perlit yapısından kaynaklanır. [1]
Avrupateknolojisinin, Japon demircilerin gizemli doğasının önünü kesecek önemli mesafe katettiği düşünülür. Avrupalılar, şekilli kılıçlar yerine daha kaliteli ama yapılması daha çabuk ve kolay olan katı demir çubuklardan kılıçlar üretmiştir. Avrupadaki metalcilik demircileri düz uçlu ve pala gibi eğimli kılıçlar yapmaya teşvik ederken, benzer sebeplerden Japonlar, antik ``Ken`` tarzı modelleri bırakıp kıvrık kılıçlar yapmaya başlamıştır.
Bazı Avrupa kılıçları farklı dövüş şekilleri için tasarlanmıştır. Keskinliği katanayı mükemmel kesici bir silah yapar fakat diğer uluslarca kesmek için yapılan modellerin de aşağı kalır yanı yoktur. Katana, bugün ``şinkendo`` ustaları kask kesme töreni düzenlese de, savaş sırasında bir zırhı delebilecek etkiye sahip değildir.
Bu hafiflikteki belli başlı Avrupa kılıçları, kulllanım gereklerine göre üreticilerinin düşündüğü limitlerin altında kullanılmaktadır. Maruz kaldıkları koşullar tanımlanmazsa karşılaştırma yapmak manasız olur. Avrupa kılıçları, Japon kılıçlarının dayanamayacağı bazı gerilmelere dayanma gücü veren daha fazla yanal esnekliğe sahiptir. Katanalarda ise Avrupa kılıçlarının dayanamayacağı bazı darbelere dayanmasına imkan veren yüksek bir çarpışma direnci vardır.
Kılıç tarihinin başlangıcından beri, ortaçağ ve rönesans döneminden 20. yüzyıla kadar birçok Avrupa kılıç tipi, Japon dövüş modelleri ile benzer şekilde hafif-zırhlı ve zırhsız piyadelerle savaşmak için yapılmıştır. Ağırlık farkları çok abartılmıştır. Hem uzun kılıçlar hem de katanalar 1,0 ve 1,5 kilogram (2-3 pound) arasında değişen tipik ağırlığa sahiptir.
Avrupa kılıçları, aynı amaçla kullanılan Japon kılıçlarına göre daha uzundur. En uzun katana, yaklaşık, tek elle kullanılmak için tasarlanan bir Avrupa kılıcı uzunluğundadır. Tek elle tutulan Avrupa kılıcı, dövüşün niteliğini tamamen değiştiren bir kalkan ile birlikte kullanılmasına rağmen bir ``vakizaşi`ye yakın uzunluktadır. Uzun Avrupa kılıcı ya da yarım kılıç, ``odaçi`` olarak sınıflandırılabilir, fakat kullanımda katana ya da ``taçi``ye daha benzerdir. Daha çok ``odaçi`` gibi kullanılan büyük Avrupa kılıçları ile, sadece birkaç ``odaçi`` ile karşılaştırılabilecek boyuttadır.
Kapp, Leon (1987). The Craft of the Japanese Sword. Kodansha Intl. Ltd..
Perrin, Noel (1979). Giving Up the Gun: Japan`s Reversion to the Sword, 1543-1879. Boston: David R. Godine.
Robinson, H. Russell (1969). Japanese Arms and Armor. New York: Crown Publishers Inc..
Sinclaire, Clive. Samurai: The Weapons and Spirit of the Japanese Warrior.
Yumoto, John M (1958). The Samurai Sword: A Handbook. Boston: Tuttle Publishing.
Leon und Hiroko Kapp, Yoshindo Yoshihara: ``Japanische Schwertschmiedekunst.`` Ordonnanz-Verlag 1996 (dt.). ISBN 3-931-425-01-0 (Übersetzung des folgenden)
Leon and Hiroko Kapp, Yoshindo Yoshihara: ``The Craft Of The Japanese Sword`` Kodansha International, Tokyo 1987 (englisch). ISBN 0-87011-798-X
Lydia Icke-Schwalbe: ``Das Schwert des Samurai - Exponate aus den Völkerkundemuseen Dresden und Leipzig.`` Brandenburgisches Verlagshaus, Berlin 1977, 1990. ISBN 3-327-00735-7
Kanzan Sato: ``The Japanese Sword - A Comprehensive Guide.`` Kodansha International, Tokyo 1983, 121997 (englisch). ISBN 4-7700-1055-9
W. M. Hawley: ``Laminating Techniques in Japanese Swords``. o.O. 1975. ISBN 0910704546
Nagayama, Kokan (1997). The Connoisseur`s Book of Japanese Swords. Kodansha International, 21. ISBN 4-7700-2071-6.
Perrin, Noel. Giving Up the Gun: Japan`s Reversion to the Sword, 1543-1879. Boston: David R. Godine, 1979.
Sword Robbers Strike Third Shop. IC Coventry.
Nagayama, Kokan (1997). The Connoisseur`s Book of Japanese Swords. Kodansha International, 217. ISBN 4-7700-2071-6.
Irvine, Gregory (2000). The Japanese Sword: The Soul of the Samurai. London: V&A Publications.
http://www.schielhau.org/Meyer.title.html
Kaynaklar
Vikipedi
katana
Bir cins iri at: "Atları Rus katanalarını andırır, arabası çangıl çungul etmez."- S. M. Alus.