1918 Aralık Ayı içinde İngiliz, Fransız ve İtalyanlar'ın İstanbul ve Çanakkale Boğazları'nda 63.000 askeri bulunuyordu. Adana demiryolu üzerinde 5.500 İngiliz asker vardı. Güneydoğu Anadolu tarafından 30.000 Fransız, Antalya, Isparta, Muğla, Afyon, Eskişehir dolaylarında 13.500 İtalyan askeri bulunuyordu. Yaklaşık yüzbin İtilaf askerinin de Anadolu'da bulunuşu Yunanlıları daha da cesaretlendiriyordu. Batı Anadolu'da Rum halkı büyük taşkınlık yaparken, Türk Ulusu genel olarak, kadere razı bir tutum içindeydi. İzmir'in işgali sırasında silaha başvurulmasaydı, facia olmazdı, işgalin geçici olduğu ve Padişah'ın Yunanlılarla savaş ilan etmediği propagandaları da Türk Ulusu'nun bu suskunluğunu arttırıyordu.
İzmir ve civarında dar bir bölgeye sıkışıp kaldığını ileri süren Yunanistan'ın işgal planına göre, Yunan ordusu üç yönden Anadolu içlerine doğru ilerleyecekti Birinci yön Gediz Vadisi idi. Menemen'den başlayıp, Manisa, Turgutlu, Salihli ve Alaşehir'i ele geçirmeyi amaçlıyorlardı. İkinci yön, Menderes Vadisi idi ve Torbalı-Bayındır-Ödemiş Yolu idi. Üçüncü yol ise Torbalı'dan güneye sarkan yön idi ve bu birlikler Aydın'ı işgal edeceklerdi. Ayrıca Ayvalık'a çıkarılacak Yunan kıtaları da Ayvalık ve Yöresini işgal edecekti. İzmir'i işgal etmiş bulunan Yunanistan, işgali genişletmek için yine aynı asılsız propagandalarına başvurarak Batı Anadolu'da asayişi sağlamak, İzmir'den firar etmiş olan 2.000 Türk askeri ve 150 süvarinin, yöredeki silahlı Türkler'le birleşip Rumları katliam etmeye hazırlandıkları için, Rumları korumak amacıyla işgali "Küçük Asya" içlerine doğru genişletmek zorunda olduklarını yayıyorlardı. İşgal komutanı bu plan gereğince hazırlıklarını sürdürürken, Venizelos, Aydın'ın işgalini fakat daha güneye inilmemesini, çünkü İtalyanlar'la tartışma çıkmasını istemediğini, Aydın'ın güneyine inilmemesini mutlaka İngiliz Amiralinden izin alınması gerektigini bildirdi. İngilizler'in izin vermesi üzerine, hazırlıklı bulunan Yunan kıtalarına 23 Mayıs'ta ileri hareket emri verildi.
Yunan birliklerine direniş daha İzmir'de sıkılan ilk kurşunla başlamıştı. Ayrıca 16 Mayıs'ta Urla yöresindeki 800 kişilik Rum çetecileri, Yunan deniz askerinin desteği ile Urla Yarımadası'ndaki Türk köylerine saldırarak, köylüleri öldürmeye başlamışlardı. Bunun üzerine 173. Alay 18'e varan askeriyle, köylülerin de desteği ile direnişe geçmişti. Fakat dış destegi bulunmayan bu yarımadadaki direniş etkili olmamıştı.
Batı Cephesi’nin kuruluşu
Asıl olarak Yunan işgaline karşı Batı Anadolu’da verilen savaşları kapsayan Batı Cephesi ya da Garp Cephesi, 22 Haziran 1920’de Milne Hattı’ndan başlayan genel Yunan saldırısının hemen ardından, 25 Haziran 1920’de oluşturuldu ve komutanlığına Ali Fuat Paşa getirildi. Bu arada Yunan kuvvetleri 24 Mart 1920’de Dumlupınar’ı, 28 Mart’ta da Afyon’u ele geçirmişlerdi. Yunanlılara karşı verilen asıl savaşlar da bu tarihten sonra oldu. Ancak Ali Fuat Paşa, genel Yunan saldırısı ve Çerkez Ethem'in faaliyetleri karşısında başarısız bulundu ve Batı Cephesi komutanlığından alındı. TBMM Hükümeti, 9 Kasım 1920’de Batı Cephesi'nin iki kısma ayrılmasına karar vermiştir. Bu karara göre Kuzey Cephesi, İzmit, Ertuğrul, Eskişehir, Kütahya sancaklarını kapsayacak ve Genelkurmay Başkanı Albay İsmet Bey komutasında olacaktır. Güney Cephesi ise Afyonkarahisar, Isparta, Burdur, Denizli, Aydın, Menteşe, Antalya, Konya, Silifke, Niğde ve Adana merkez sancağını kapsayacak ve İçişleri Bakanı Albay Refet Bey komutasında kurulacaktır.Yeniden teşkillenen Batı Cephesi kuvvetleri, kuruluşunda 1.098 subay, 19.406 er, 10.283 tüfek, 90 ağır makineli, 23 hafif makineli, 45 top, 4.294 nakliye hayvanı ve 439 araba idi.
Yunan saldırısı
Bu arada Yunanlılar 8 Temmuz 1920’de Bursa’yı, 12 Temmuz 1920’de İznik’i işgal etmişlerdi. 6 Ocak 1921’de Bursa yöresinden saldırıya geçen Yunan birlikleri, 11 Ocak 1921’de Birinci İnönü Savaşı’yla durduruldu. Bir süre sonra Yunanlılar, Londra Konferansı sürerken, Bursa’nın doğusundaki Dimboz’dan Eskişehir yönünde yeni bir saldırı başlattılar. Bu saldırı da, 23 Mart-1 Nisan 1921 tarihleri arasında yapılan İkinci İnönü Savaşı’yla geri püskürtüldü. İkinci İnönü Savaşı’nın ardından, 3 Mayıs 1921’de Batı Cephesi İsmet Paşa’nın komutanlığı altında yeniden birleştirildi.8 Temmuz 1920’de işgal edilen Bursa, Yunan kuvvetlerinin üslendiği en önemli merkezlerden biri durumuna gelmişti. Sevr Antlaşması’nı imzalaması için Ankara Hükümeti’ni sıkıştırmaya ve Batı Cephesi birliklerinin direncini kırmaya yönelik yeni bir Yunan saldırısı da Temmuz 1921’de Bursa ve güneyinden geldi. Türk birlikleri, bu saldırıya karşılık verecek gerekli hazırlıkları tamamlamış değildi ve bundan dolayı düzenli olarak geri çekilmeye karar verildi. Bu çekilme Sakarya Irmağı’nın doğusuna kadar sürdü. Bu arada Yunan kuvvetleri 13 Temmuz 1921’de ikinci kez Afyon’u, 17 Temmuz 1921’de Kütahya’yı ve 20 Temmuz 1921’de Eskişehir’i işgal etti.
Sakarya Savaşı
Batı Cephesi’nin en önemli savaşlarından biri olan Sakarya Savaşı, 23 Ağustos 1921’de Yunan ordusunun saldırısıyla başladı ve 22 gün-22 gece sürdü. Başkomutan Mustafa Kemal’in yönettiği Sakarya Savaşı, Yunan ordusunun 13 Eylül 1921’de Sakarya Irmağı’nın batısına çekilmek zorunda bırakılmasıyla son buldu. Sakarya zaferinin ardından ilan edilen seferberlik Büyük Taarruz’un ilk işareti oldu. Uzun bir hazırlık döneminden sonra, 26 Ağustos 1922’de Mustafa Kemal’in başkomutanlığında Büyük Taarruz başladı. Batı Cephesi birlikleri, 30 Ağustos 1922’de Başkomutanlık Meydan Savaşı’nda Yunanlılara karşı büyük bir zafer kazandı. İzmir’e doğru çekilen Yunanlıları izleyen Türk birlikleri, 9 Eylül 1922’de İzmir’e girdi.İşgaller ve Cepheler
Manisa'nın İşgali
1918 Kasım Ayı'nda "İhtilas-ı Vatan Cemiyeti" kurmuş ve sonra "İzmir Müdafaa-i Hukuk"una katılmış bulunan Manisalılar, işgalden önce etkili olamadılar. Manisa Mutasarrıfı Hüsnü Bey şehre ve ilçelere yayınladığı bildiri ile direniş yapılmamasını sağlamaya çalıştı. Buradaki Mevki Komutanının da pasifliği ile Yunanlılar 26 Mayıs'ta Manisa'ya girdiklerinde 48.000 tüfek, 88 top ellerine geçti. Hiç bir direnmeye rastlamadan Manisa'ya giren Yunan Komutanı yönetime el koydu.Aydın'ın İşgali
Aydın'ın da bulunduğu Büyük Menderes Vadisi'nin işgaline Venizelos çok önem veriyordu. Yunanistan'dan getirmeyi düşündüğü 300.000 Yunanlı göçmeni buraya yerleştirmeyi düşünüyordu. Başlangıçta bu işgali kabul etmeyen İngiliz temsilcisi sonunda, yetkisi olmadığı halde işgale izin verdi. Aydınlılar direniş için heyecanlı bir durumdayken, Kuşadası'nda bulunan İtalyan komutanın, Aydın'ın işgal edilmeyeceğini bildirmesi üzerine bu heyecan kayboldu. Aydın Mutasarrıfı bir felakete yol açılmaması için 57. Tümen Komutanı'ndan Aydın'da direniş yapılmamasını istedi. Tümen komutanı, elinde 10 subay, 43 er ve az sayıda makinalı tüfek ve topla, bir tümen olduğu tahmin edilen Yunanlılara karşı savaşmanın mümkün olmadığı kanısına vararak, 23 Mayıs'ta çekilme kararı verdi. Yunanlılar 27 Mayıs 1919'da Aydın'ı işgal ettiler. Hamiyetli birçok kimse Çine'ye çekilerek direniş hazırlıklarına başladılar. Aydın'ı işgal eden Yunanlılar Nasyonel Sosyalistlli'ye doğru ilerlemeye başladılar. 17. Kolordu Komutanı Vekili Albay Bekir Sami Bey, düşmana silahlı direniş için Ödemiş'e Yüzbaşı Rasim'i yollamıştı. Ödemiş'te başta Kaymakam Bekir Sami Bey olmak üzere silahlı dirènişe karar verildi. Depolardaki silahlar dağıtıldı. Ödemiş Kuva-yı Milliyesi kuruldu. Komutanlığına Yüzbaşı Tahir getirildi. İlk Kuva-yı Milliye böyle oluştu. Diğer yandan İtilaf Devletleri temsilcilerine telgraf çekilerek olayların sorumluluğunun Yunanlılara ait olduğu bildirildi. Bu sırada Yunan ordusu da 40 km. yaklaşmıştı. 30 Mayıs'ta Tire'yi işgal eden Yunanlılar, Ödemiş'te direniş hazırlıkları yapıldığını öğrendiler. Edindikleri bilgilere göre 8.000 silah dağıtılmış ve 1.000 kişilik bir kuvvet Ödemiş'in güneyinde mevzilenmişti. Oysa Türk kuvvetleri 150 kişi kadardı. Güçlü bir Yunan taburu 1 Haziran'da Ödemiş'e girdi. Türk kuvvetleri savunarak geri çekilmek zorunda kaldılar. Yunanlılar 4 Haziran'da da Nasyonel Sosyalistlli'yi işgal ettiler. Bu yörede bulunan Yörük Ali Efe Kuva-yı Milliye'ye katıldı. 57. Alay kuvvetleri, Söke'den gelen ve Denizli'de kurulan Denizli Heyet-i Milliyesi'nin oluşturduğu kuvvetler karşısında Yunanlılar durmak zorunda kaldılar. Ulusal kuvvetler 16 Haziran'da da Malkoç Köprüsü'nü basarak havaya uçurdular. 20-21 Haziran'da da Erbeyli'deki Yunan birliklerine saldırdılar. Nasyonel Sosyalistlli'yi terk etmek zorunda kalan Yunanlılar ağır kayıplarla Aydın'a gelebildiler. Bu baskınlar Aydın'da bulunan Yunan Garnizonu'nda büyük manevi çöküntü yarattı. Kuva-yı Milliye (Ulusal Kuvvetler) ileri harekatlarına devamla 28 Haziran'da Yunanlılarla savaşa girişti. Bir avuç Türk'ün oluşturduğu bu kuvvetler karşısında sokak savaşları sonunda Yunanlılar yenilerek Aydın'ı boşalttılar. Konuyu Paris Barış Konferansı'nda gündeme getiren Yunanlılar, vatanlarını savunan Türk vatanseverlerini eşkiya gibi göstermeye çalıştılar. Yeniden taze kuvvetler getiren Yunanlılar kuvvetli bir Tugay ile saldırıya geçerek 3 Temmuz'da Aydın'ı tekrar işgal ettiler. Geri çekilen Türk kuvvetlerine 11 Temmuz'da Demirci Mehmet Efe kuvvetleri de katıldılar. Bu kuvvetler 17 Temmuz'da Yunan ileri harekatını Umurlu-Köşk devreleri arasında durdurmayı başardılar. Eşkiyalıktan gelen Demirci Mehmet Efe, askeri birliklerin oluşmasına ve Ulusal Direnişe yardımcı oldu. Çok sert yöntemleri ile tanınan Demirci Efe daha sonra Ulusal Ordu'ya geçiş döneminde tasfiye edildi.Salihli Cephesi
Ödemiş yönünde ilerleyen Yunanlılar, diğer yandan Ahmetli İstasyonu'nu da işgal ettiler. Bunun üzerine Salihli ve Alaşehir'de silahlı direniş başladı. Yunanlılar Ahmetli İstasyonu'ndan atıldı. Daha sonra Çerkez Ethem Bandırma tarafından gelerek, kuvvetleriyle birlikte bu cephenin savunmasını üstlendi. Katılan yeni kuvvetlerle Salihli cephesi de oluştu.Ayvalık'ın İşgali ve Ayvalık Cephesi
Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından ikinci silahlı direnişe Ayvalık'ta girişildi. Ayvalık'ta 56. Tümen'in 172. Piyade Alayı bulunmaktaydı. Alay Komutanı Yarbay Ali (Çetinkaya) Bey, Tümen Komutanı Vekili Albay Bekir Sami Bey'e durumunu bildirerek takviye istemiş, fakat Tümenin de yeterli kuvveti olmadığı için, yerli kuvvetlerle işbirliği yapmasını önermişti. Bunun üzerine Ali Bey kendi girişimi ve Alayın subay ve erlerinin de muvaffakatiyle Yunanlılar'ın Ayvalık'a yapacakları olası bir çıkartmaya karşı önlemler aldı. Ancak Türk alayı terhis dolayısıyla 24 Subay 150 er ve bunlara ek olarak 300 milisden oluşuyordu. Yunanlılar 29 Mayıs sabahı Ayvalık'a kuvvetli bir birlik çıkartarak, çetin geçen çarpışmalardan sonra şehri işgal ettiler. Ali Bey'in direnişini Bekir Sami Bey ve Yusuf İzzet Paşa da onayladılar. İstanbul Hükümeti, önce Harbiye Nezareti'nin Yunanlıların asker çıkartmasına izin verilmemesi emrini onaylar göründüyse de, Ferit Paşa 30 Mayıs'ta Yunanistan'la savaş halinde olunmadığı için çatışmadan kaçınılmasını istedi. Yunan işgali üzerine yöre halkı korku içinde göçe başlamıştı. Bu durum karşısında Osmanlı Hükümeti, Ayvalık Mutasarrıfı'nın Hükümet adına Yunanlılarla anlaşmasına karar verdi. Yunanlılar bunu kabul etmediler. Fakat 172. alay Komutanı'nın savaşkan karakterini iyi bilen Rum halkı Alayın saldırısından korkuyorlardı. Onlarında etkisi ile Yunanlılar anlaşmaya yanaştılar ve 5 Haziran'da Yarbay Ali Bey'in de katıldığı bir protokol (Belediye Çeşmesi Protokolü) imzalandı. Görünüşte Ayvalık Türkler de, fakat gerçekte Yunan yönetiminde kalıyordu.Bergama'nın İşgali ve Bergama-Soma Cephesi
Yunanlılar işgal planlarına devamla 12 Haziran'da Bergama'yı işgal ettiler. Bergamalılar Yunan cinayetlerini duydukları için önceden direnişe karar vermişken bazı sorumsuz hain kimselerin olumsuz propagandası, İstanbul Hükümeti'nin tutumu yüzünden halkın direniş ruhu söndü. Bu sebeple de Bergama kolay işgal edildi. Fakat Ayvalık, Balıkesir, Soma ve Kırkağaç'dan gelen kuvvetlerle burada 1.600 kişilik bir ulusal kuvvet oluştu. Yunan kuvvetleri silah, malzeme ve insan sayısı bakımından çok üstün olmasına rağmen, büyük kısmının yerli Rumlar'dan eğitimsiz ve disiplinsiz olduğunu gören Ulusal Kuvvetler 14 Haziran'da Bergama'ya saldırdılar ve ağır kayıp veren Yunanlılar Menemen'e çekildiler. Yine aynı tarihlerde (1 Haziran'da) Yörük Ali Efe tarafından Malkoç Köprüsü baskınında birçok Yunan askeri öldürülmüştü. Yunanlılar Menemen ve Malkoç Köprüsü'nde uğradıkları bozgunun acısını Menemen'de silahsız ve suçsuz sivil halkı katlederek çıkarttılar. Dükkanları yağmaladılar, kadınlara tecavüz ettiler. "Türk çocuklarını süngülere takarak gezdirmek suretiyle şenlik" yaptılar. Binden çok Türk öldürüldü. Kaymakam ve memurlar da şehitler arasında idi. Türklerin bir kısmı, yerli Rum ve Yahudilere vaadlarde bulunmak yoluyla canlarını kurtarabildiler. Geri kalan halk korku ve dehşet içinde göçe başladı. Fakat bu katliam Türk halkını yıldıracağına, kinini ve azmini arttırdı. Akhisarlılar "Harbiye Nezareti"ne yolladıkları telgrafta "Türk Ulusu'nun silaha sarıldığı ve sonuna kadar savaşacağı" bildirildi.Yunanlılar 19 Haziran'da Bergama'ya 2.000 kişilik bir kuvvet ile aniden saldırdılar. Bu saldırıya Menemen'den gelen Yunan kuvvetleri de katıldı. Albay kazım (Özalp) Bey'in komutasındaki 500 kişilik Türk kuvveti akşama kadar çarpışarak şehri boşalttı ve Soma'ya 15 Haziran'da 61. Tümen Komutanlığı'na getirilmiş bulunan Kazım Bey bu cephenin sorumluluğunu yüklendi.
Batı Anadolu Kuvayi Milliyesi'nin Karakteri
Mondros Ateşkesi sonrası ordular terhis edilmişti. Tümenlerin ve alayların asker sayısı birkaç yüzle ifade ediliyordu. Bunun yanısıra, mevcut askeri birliklerin durumu da firariler,(asker kaçakları) dolayısıyle daha da azalmıştı. Bu sebeple Yunanlılar Batı Anadolu'yu işgale başladıklarında karşılarında 56, 57 ve 61. tümenlerin birkaç yüz kişilik zayıf kuvvetlerini bulmuşlardı. Üstelik Padişah, Yunanlılarla savaş durumunda olmadığını ilan etmiş ve Hükümet de gerek askeri kuvvetlerin gerekse halkın işgale karşı direnmemesini bildirmişti. Buna uyan İzmir Valisi, Manisa Mutasarrıfı gibi bazı yöneticiler kendi şehirlerinde ve civardaki direniş hareketlerini daha doğmadan öldürmüşlerdi. Bütün kötü şartlara rağmen Yunanlılar karşısında çetin bir direnme yapıldı. Zayıf mevcutlu askeri birliklerin komutanları, ulusal duygularla vatanlarını savunurken hamiyetli Türk vatandaşları ve onların yanısıra, eskiden eşkiyalık yapan bazı efeler, adamlarıyla birlikte bu direnişlere katıldılar, hatta bazı yörelerde duruma hakim oldular. Halkın, askerin, efelerin oluşturduğu bu direniş hareketinin ortak noktası vatan savunması ve Türklük duygusu idi. Böylece oluşan bu direniş hareketi Ayvalık'tan, Denizli'ye kadar uzanan geniş bir çizgi üzerinde ulusal cephenin doğmasına yol açtı. Bu ulusal cepheyi oluşturan kuvvetlere ve bu harekete dar anlamda "Kuva-yı Milliye" dendi. Bu anlamıyla Kuva-yı Milliye silahlı direnişi ifade etmekte idi. Sivas Kongresi'nde anlamı genişledi ve bütün yurdun savunulması anlamına geldi. Kuva-yı Milliye deyimini ilk kez kim ve nasıl kullandı, bilinmemekle beraber Türk halkının 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ve Balkan Savaşı sırasında sivil halkın direnişi ve örgütlenmesi görülmüştü. İtilaf Devletleri'nin işgallerinin geçici olduğunu kabul eden Türk Ulusu yüz yıllarca kendi yönetimindeki Yunan Ulusu'nun Batı Anadolu'yu istilasını ve bu toprakları Yunanistan'a katmak için geldiğini anlayınca yurdunu korumak için silaha sarılmıştı. Kuva-yı Milliye'nin para yiyecek, silah gibi ihtiyaçları yerli kaynaklardan sağlanıyordu. Fakat halkın bir kısmı işgale karşı direnmemişti. Hatta Yunan bayrakları asan kasabalar da olmuştu. Bazı yerler İtalyanları davet etmişlerdi. Bu sebeple Batı Anadolu'da Kuva-yı Milliyecilerle Padişahçılar arasında uzun süre çatışma sürdü. Fakat zamanla Yunanlıların Batı Anadolu'da yaptıkları zulüm, işkence, tecavüz, yağma, öldürme olaylarını gören halk bütünüyle Kuva-yı Milliye'ye katıldı. Yunanlılarla işbirliği yapan bozguncu, Padişah yanlısı ve ulusal kuvvetlere katılmayanlara karşı sert ceza yöntemlerine başvuruldu. Bu bakımdan Batı Anadolu halk savaşları, Güney Doğu Anadolu'daki gibi şehir savaşları biçiminde olmadı.Yunanlılar yalnızca Batı Anadolu'yu değil Trakya'yı da işgale hazırlanıyorlardı. Burada bulunan Türk Kolordusu'nun asker sayısı 1.200'e indirilmişti. Oysa Yunan taburu daha başlangıçta 1.500 kişi idi. Terhis edilen Yunan askerleri silahlarıyla birlikte sivil Rumlara katılıyordu Yerli Rumlar çeteler kurmuş ve Türklere saldırıyorlardı. İtilaf Devletleri'nin koyu baskısı yüzünden ise Türkler birşey yapamıyorlardı. Ele geçen çeteciler ve hatta adi suçlular bile, delil yetersizliği bahanesiyle İtilaf Devletleri ve yabancı müdahaleleriyle serbest bırakılıyordu. Trakya'nın coğrafi yapısı ve işgal kuvvetlerinin ortasında ve Anadolu'dan ayrı olması dolayısıyla burada ulusal direniş başarılı olamadı. 20 Temmuz 1920'de Yunanlılar'ın istilası bu sebeple kolay gerçekleşti.
Milne Hattı
Yunanlılar'ın Batı Anadolu'ya çıkartma yapmalarına Lord Curzon ve Churchill kabinede karşı çıkmışlar ve Türkler'in bu durumda silaha sarılacağını ve Türk Ulusalcılığı'nın tahrik edileceğini Başbakan Lloyd George'a söylemişlerdi. İngiliz komutanlar da bunu doğrulayan raporlar vermişlerdi. Fakat buna rağmen Paris Barış Konferansı Yunanlılar'ın İzmir'e çıkmasına izin vermişti. Bunun üzerine Batı Anadolu'da silahlı çatışma başlamıştı. Yunan propagandası bu olayları, Türkler'in Rumları katlettiği biçiminde yansıtmıştı. Bu silahlı direniş üzerine bir cephe oluşmuştu. İngiliz General Milne Paris Barış Konferansı'na gönderdiği telgrafla Türk-Yunan kuvvetleri arasında ciddi bir mücadelenin sürdügünü, Ulusal Güçler'in Yunanlıları vatanlarından atmak için çarpıştıklarını ve Osmanlı Hükümeti'ni dinlemediklerini, askeri birliklerin ve komutanların da Hükümet'in emirlerine aykırı olarak bu Ulusal Direnişi desteklediklerini bildirdi ve iki taraf arasında bir hat gerisinde kalmalarının sağlanmasını önerdi. Bu önerinin benimsenmesi üzerine General Milne, Barış Konferansı'nın kararını Yunan Komutanı'na ve Osmanlı Harbiye Nazırı'na değişik biçimlerde bildirdi. 3 Kasım 1919 tarihinde Milne tarafından çizilen hat hemen hemen Yunanlılar'ın işgali altında bulunan bölgede Yunanlılar'ın Türk saldırılarına karşı güvenliğini sağlama esasına yönelikti. Yunan Komutanlığı, Yunanistan'dan yeni askeri birlikler getirilinceye kadar bu hattı kendi çıkarlarına uygun buldukları için Milne'nin önerisini kabul etti. Oysa Venizelos'un arzusu daha geniş bir toprağı içine alıyordu. Osmanlı Harbiye Nazırı ise bu hattın Yunan çıkarlarına uygun olduğu için Hükümet kabul etmedikçe, bunun uygulanması için emir veremiyeceğini bildirdi. Denizli yöresinde bulunan Demirci Mehmet Efe'nin yanıtı ise sert ve kesindi. Demirci Mehmet Efe "Biz Osmanlı Devleti'nin isteği ve izni ile Ulusal Mücadele'ye girişmedik kendiliğimizden ayaklandık." diyerek bu hatlı tanımadı ve ancak Yunan askerlerinin Anadolu'yu terk etmesi ve yerlerine İngiliz askerlerinin gelmesine razı olabileceklerini bildirdi. M. Kemal Paşa, 31.12.1919'da Batı Anadolu'daki komutanlara, Yunanlılar'ın Batı Anadolu'yu ilhak etmek için geldiklerini ve bunu saklamadıklarını, bu sebeple silahlı direnişin devam etmesini bildirdi. Ve Milne Hattı Kuva-yı Milliye tarafından tanınmadı. Fakat yine de Haziran 1920'de Yunanlılar'ın genel saldırıya geçmelerine kadar bu hatta önemli bir çatışma olmadı.Amiral Bristol Heyeti
Batı Anadolu'da genişleyen Yunan işgaline karşı başlayan Türk direnişi İtilaf Devletleri cephesinde heyecan yarattı. Milletler Cemiyeti'nin kurulması sırasında bu olayın çıkması, Avrupa basınının da bile Türklerin lehine bazı yazıların yayınlanmasına yol açtı. Bunun üzerine İtilaf Devletleri, işgal bölgesine durumu incelemek üzere bir "Anket Komisyonu" göndermeye karar verdiler. Amerikan, İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinin oluşturduğu bu kurulun Başkanı Amerika delegesi ve İstanbul Fevkakalade Komiseri Amiral Bristol idi. Komisyon birkaç haftalık bir çalışmadan sonra 12 Ekim 1919'da tarafsız bir rapor hazırladı. Bu rapor ana hatarıyla şöyleydi1- Ateşkesden sonra İzmir ve yöresinde Hristiyan halkın hayatının tehlikede olduğuna dair barış konferansına yanlış bilgi verilmiştir. Bu bilgiyi vermiş olan hükümetler ve kişiler sorumludur.
2- İşgalden sonra Batı Anadolu'da yapılan öldürmelerin sorumluluğu Yunanlılara düşer.
3- Yunan askerlerinin derhal geri çekilmesi ve yerlerine İtilaf kuvvetleri gönderilmesi lazımdır.
4- İzmir havalisinin, milliyet prensiplerine göre, Yunanistan'a katılması söz konusu olamaz. Çünkü bu yerlerde Türk çoğunluğu egemendir.
Ayrıca raporda Piyer Loti'nin yazdıklarını hatırlatan ve olayın gerçek yüzünü gösteren bjr cümle dikkati çekiyordu. "Yunan işgali, medeni bir görev uygulama şöyle dursun, hemen bir fetih ve Haçlı saldırısı göriinümünü almıştır." Komisyon ayrıca, direnişe geçen "Türk Ulusal Bilinci"nin Yunan ilhakını kabul etmeyeceğini de belirtiyordu. Fakat bu gerçeğe rağmen Paris Barış Konferansı ve özellikle İngiltere bu raporu dikkate almadı. M. Kemal Paşa ise bu raporu Ulusal Savaşı destekleyen bir araç olarak kullandı.