Siyaset bilimi, konusu itibariyle siyaset felsefesiyle çakışmakla birlikte, olması gerekenden çok var olanın saptanması ve açıklanmasıyla uğraşır. Ama öbür sosyal bilim dalları gibi çağdaş siyaset biliminin de başlangıçta temel ilkesini oluşturan olguculuk günümüzde çeşitli eleştirilere hedef olmuş, siyaset bilimcilerin nesnellik ve değer yargısından kaçınma kaygılarının, var olan sistemlerin sorgulanmaksızm meşrulaştmlmalan ve korunmaları için kullanıldığı öne sürülmüştür.
Siyaset bilimi başlangıcından bu yana başta sosyoloji, psikoloji, sosyal psikoloji, antropoloji ve ekonomi olmak üzere öteki sosyal bilim dallarıyla ve normatif bir bilim olan hukukla yakın ilişki içinde oldu. Çağdaş siyaset biliminin kurucularından ütopyacı sosyalist Henri de SaintSimon 1813'te ahlak ve siyasetin "pozitif bilimler olabileceğini ileri sürdü. İnsanların inançlarını yönlendirme gücü olan disiplinler öznel dayanmalıydı. Saint Simon ve olguculuğun dayanmalıydı. Saint Simon ve Olguculuğun kurucusu Auguste Comte 1822'de birlikte yayımladıkları Plan de travaıuc nfcessaires pour rioreanlser la sociiti'de (Toplumu Yeniden Örgütlemek İçin Gerekli Çalışmaların Planı) siyasetin sosyal fiziğe dönüşeceğini ve sosyal fiziğin amacının da gelişmenin değişmez yasalarını ortaya çıkarmak olduğu görüşünü savundular. İnsanın zihinsel gelişiminin dinsel ye metafizik aşamalardan geçerek en yetkin aşama olan olgusal aşamaya ulaştığını öne süren Comte, bu gelişmenin sosyal fizik biliminin, daha sonraki adıyla sosyolojinin konusunu oluşturduğunu vurguladı. Siyaset bilimi ile sosyoloji arasındaki yakın ilişki böylelikle Comte ve olguculuk yoluyla kuruldu.
Comte'a göre sosyal süreçlerin incelenmesinde başlıca yöntemler gözlem, deney ve soyutlamaydı. Devlet yaşamında ortaya çıkan değişimler siyasal deney olarak kabul edilebilirdi. 19. yüzyılda devlet konusundaki çalışmalar siyaset biliminde daha nesnel yöntemler kullanılmasına ve sonradan birçok yeni disiplinin de katkılarının sağlanmasına yol açtı. Siyaset biliminin insan davranışını inceleyen bir bilim dalı olması, aynı konuyla ilgilenen öbür bilim dallarından etkilenmesi sonucunu yarattı. Organik yaklaşım, yani devlet yapısı ile insan vücudu ya da kişiliği arasında koşutluk kurma çabalan Platon ve Salisbury'li John örneklerinde olduğu gibi çok eskilere dayanıyordu. 19. yüzyılda organik yaklaşımla olgucu yöntemler bir arada varlığını sürdürdü.
Siyaset bilimine doğrudan bir katkısı olmamakla birlikte Vilfredo Pareto bu disiplinin gelişimini iki yönden etkiledi. Pareto'nun psikolojik sosyolojisi, siyaset bilimi ile psikoloji arasında 20. yüzyılda yakın bağlar kurulmasının temellerini attı. Gene Pareto'nun toplumu sürekli dengeye ulaşmaya çalışan bir sistem olarak ele alan görüşü özellikle II. Dünya Savaşı sonrası siyaset bilimi kuramlarını etkiledi.
Hukuk da tarihsel olarak siyaset bilimiyle yakın etkileşim içinde oldu. 16. yüzyılda Fransız siyaset felsefecisi Jean Bodin'in devlet ve hukuk arasında yakın ilişki kurarak geliştirdiği egemenlik kuramı, devlet üzerine çok sayıda hukuksal kuramın, özellikle de 19. yüzyıl Alman hukukçularınca geliştirilen federasyon ve imparatorluk kuramlarının öncüsü oldu.
Devleti hukuksal kuramlarla açıklama eğilimi Fransa'da uzun süre egemen oldu; siyaset, hukuk fakültelerinde genel kamu hukuku ve anayasa hukuku olarak okutuldu. Bununla birlikte Leon Duguit'nin hukuk kurallarını olgucu sosyolojik açıdan ele alarak devletin sınırlandırılması konusunu işlemesi ve Maurice Hauriou'nun kurumlar kuramı gibi daha geniş perspektifli yaklaşımlar da ortaya çıktı. 1960'lardan başlayarak bir yandan klasik anayasa hukuku siyaset biliminin konu ve yöntemlerine açılırken, öbür yandan da siyaset bilimi daha çok siyasal sosyoloji adı altında bağımsızlaşmaya başladı.
ABD'de ise siyaset bilimi daha çok 20. yüzyılda olgucuampirik çizgide gelişti. Arthur Bentley'nin yüzyılın başında ilk işaretlerini verdiği "bütünsel" yaklaşım 1930'larda ve 1950'lerde etkisini göstermeye başladı. 1920'lerde Chicago okulu olarak bilinen gıabun siyaset bilimi ve psikoloji ilişkisini vurgulamasıyla güç olgusunun ampirik düzeyde temel alınması, Amerikan siyaset Müminin yönünü büyük ölçüde belirledi. Bu niceliksel ve davranışsal yaklaşım ABD dışında aynı derecede etkili olmadı.
Davranışsal yaklaşımın en önemli varsayımlarından biri siyasetin bir süreç olduğuydu. Buradan hareketle David Easton tarafından geliştirilen sistem kavramına göre siyaset biliminin öznesi psikolojik birey ya da sosyolojik grup değil, geniş anlamda bir toplumsal sistemin parçası olan ve ampirik olarak ele alınan siyasal sistemdi. Siyasal olguları öngörülebilir kategoriler haline getirmek amacına yönelik olarak sistem kuramı büyük ölçüde istatistik yöntemleri kullanarak çeşitli çizgilerde gelişti. Kökenleri ve kuramsal gelişimi farklı olmakla birlikte çıkar grupları, seçkinler ve siyasal partiler de giderek sistem yaklaşımı çerçevesinde ele alınan konular oldu. Kamuoyu ve seçmen davranışı araştırmaları da bu çerçevede yer aldı.
20. yüzyılın ikinci yansında değer yargılarından arınmış nesnel siyaset bilimi yaratma iddiası, 1960'lann sonunda "bilimselci"liği reddeden siyaset bilimcilerce gittikçe artan bir eleştiriye uğradı. Farklı açılardan, kendiliğindenlik ve insani değerlerin determinizm kalıbına sokulmasını reddeden bu eleştiriler, olgucu ve ampirik siyasal bilimin mutlaka akılcı ve öngörülebilir olması gerekmeyen karmaşık toplumsal yapıya akılcılık atfetmesi üzerinde yoğunlaştı.
Siyaset biliminde geliştirilen değişik teknik, yöntem ve yaklaşımlar, konunun iktidar, hükümet, siyasal süreç, siyasal karar mekanizmaları ve üretilen politikalar temel başlıklarının farklı varsayımlarla ele alınarak farklı sonuçlara varılmasına yol açtı. Yaratıcı araştırmalara olanak sağlamakla birlikte disiplinin kimlik arayışını hala sürdürdüğünü gösteren bu durum, bütüncül bir siyaset kuramı ve ortak bir görüş oluşturabilmek için henüz vaktin erken olduğunu göstermektedir.
Çalışma Alanları
* Karşılaştırmalı Siyaset/
* Siyasal Kuramlar/
* Uluslararası İlişkiler /
* Siyasal Ekonomi/
* Toplum Yönetimi/
* Siyasal Psikoloji/
* Siyaset Felsefesi /
* İdeoloji Teorisi