Olguculuk

Kısaca: (Os. ispâtiyye, Mezhebi ispâtiye, Felsefei ispâtiye, Mesleki isbât, Hakikîye mezhebi, Felsefei hakkikîye, Felsefei sahîhe, Felsefei ilmîye; Fr. Positivisme, Al. Positivismus, İng. Positivism, İt. Positivismo) İnsan için olumlu ve yapıcı olanın sadece olguları gözlemleyerek betimlemek olduğunu ileri süren öğreti... ...devamı ☟

(Os. ispatiyye, Mezhebi ispatiye, Felsefei ispatiye, Mesleki isbat, Hakikiye mezhebi, Felsefei hakkikiye, Felsefei sahihe, Felsefei ilmiye; Fr. Positivisme, Al. Positivismus, İng. Positivism, İt. Positivismo) İnsan için olumlu ve yapıcı olanın sadece olguları gözlemleyerek betimlemek olduğunu ileri süren öğreti... (Os. ispatiyye, Mezhebi ispatiye, Felsefei ispatiye, Mesleki isbat, Hakikiye mezhebi, Felsefei hakkikiye, Felsefei sahihe, Felsefei ilmiye; Fr. Positivisme, Al. Positivismus, İng. Positivism, İt. Positivismo) İnsan için olumlu ve yapıcı olanın sadece olguları gözlemleyerek betimlemek olduğunu ileri süren öğreti...
      Olguculuk (Pozitivizm) öğretisi Hume ve Kant anlayışları temeli üstünde Fransız düşünürü Auguste Comte (1798-1857) tarafından kurulmuştur. İngiliz düşünürleri John Stuart Mill (1806-1873)'le Herbert Spencer (1820-1903)'in de geniş çapta katkıları olmuştur. Öğretiye olguculuk adını veren Comte'tur. Comte'un terminolojisinde positif deyimi, kök anlamlarıyla yıkıcı (La. Negatio) anlamındaki negatif deyimi karşılığı olarak yapıcı (La. Positor) anlamını dilegetirir. Comte, bu deyimle, kurduğu sistemden önceki bütün felsefelerin yıkıcı ve olumsuz olduklarını, ancak kendi sisteminin yapıcı ve olumlu olduğunu ileri sürmektedir. Comte'a göre bütün felsefeler yıkıcı ve olumsuz olmuşlardır, çünkü deneyi aşan anlamında metafizikle uğraşmışlardır. Oysa ister düşünceci (İdealist) ister özdekçi (Materyalist) olsun, deneyi aşan bütün spekülasyonlar metafiziktir. Felsefeden metafiziği atmak ve bunun yerine bilimi koymak gerekir, bundan ötürü de olguculuk bir bilim felselesi'dir. Comte, bu savıyla, daha ilk adımında felsefeden vazgeçmekte ve felsefeyi yasaklamaktadır. Bundan ötürü de olguculuk felsefesiz bir felsefe, eşdeyişle felsefenin temel sorunlarını yadsıyan bir felsefe olmak iddiasını taşır. Comte'a göre bilim felsefeden vazgeçebilir, çünkü bilim başlıbaşına bir felsefedir. Comtecu bilim anlayışı da genel bilim anlayışından farklıdır. Görgücü (Ampirist) ve olaycı (Fenomenalist) bir temele dayanan bu bilim anlayışına göre olguları açıklayamaz, sadece betimleyebilir (tasvir eder). Bu bilim, ne maddeyi ne de ruhu inceleyebilir, çünkü bunlar bilinemez. Bundan ötürü de olguculuk bir bilinemezcilik'tir. Bilim sadece ilineksel (La. Positivus) olanla uğraşacaktır, bu da olgu'lardır. Bilim bu olguları gözlemleyerek aralarındaki bağıntıları, eşdeyişle yasaları kavramaya çalışan bir deney ve gözlem alanıdır. Comte'çu olgu anlayışı da genel olgu anlayışından farklıdır. Comte'çu anlayışta olgu, sadece duyumlar ve algılardır. Duyumlarımız ve algılarımızla bize araçsız olarak verilenlerin dışında başkaca hiç bir bilimsel olgu yoktur. Comte, bilimin ancak gözlem sonuçlarını bildirebileceğini ve sadece bu sonuçlar arasındaki ilişkileri gözlemleyebileceğini ileri süren bu savıyla daha ilk adımında, felsefeyi olduğu gibi, bilimi de "Tanrının dünya ile zar attığına inanmıyorum" sözüyle, uyumlu ve düzenli bir evrende yaşayan insanın fiziksel gerçeklerin bilgisine ulaşabileceğini dilegetiren ve bulgularıyla da bunu tanıtlayan büyük fizikçi Albert Einstein, Comte'un bu yasağına karşı çıkan bilimcilerin en belli örneklerinden biridir. İdealizmle materyalizmi metafizik ve bundan ötürü de bilimdışı sayarak bunların üstünde bir bilim metodolojisi kurmaya çalışan olguculuk, bu niteliğiyle de üçüncü felsefe adını almıştır. Felsefede ve bilimde bir yöntem olmak isteyen bu üçüncü yol denemesi, maddi ve nesnel-gerçeklikten de kopmakla bireysel bilinç çerçevesi içine kapanarak bir öznel düşüncecilik (Sübjektif idealizm) niteliğini kazanmaktadır. Böylelikle, felsefenin ve bilimin temel sorunlarını safdışına iten bu bilimsel felsefenin uğraşı alanında sadece iki konu kalmıştır: Tarih ve toplum. Auguste Comte bu konulan iki varsayımla betimlemeye ve bir varsayımla düzenlemeye çalışmaktadır: Üç durum yasası, Bilimlerin aşama sıralarının saptanması, Din... Metafiziğe karşı çıkmakla işa başlayan olguculuk, sonunda yeni bir din önerisiyle yeniden metafiziğin alanına girmek zorunda kalmıştır. Sistemin tümüyle incelenmesi sonunda açıkça görüldüğü gibi Ccmte'çu savların gerçek amacı ne felsefe ne de bilimdir, sadece siyasadır. Olguculuğun yukarda sayilan üç uğraşısı bu amacın gerçekleştirilmesi için hazırlanan gerekçelerdir. Bu siyasa, Comte'un şu formülüyle dilegetirilmektedir: "İlke olarak sevgi, temel olarak düzen, erek olarak ilerleme" (Fr. L'amour, comme principe, l'ordre comme base, progrés comme but). Ne var ki bu ilerleme, kurulu düzenin çerçevesi içinde ve devrimleri önlemek amacıyla gerçekleştirilmek istenen bir ilerlemedir. Devrimleri önlemek içinse onları önceden görmek gerekmektedir. Comte bu gereği de şu formülüyle dilegetirmiştir: "Bilmek için görmeli, önceden görmek için bilmeli, düzenlemek için önceden görmeli" (Fr. Voir pour savoir, savoir pour prévoir, prévoir pour régler). Comte'a göre toplumsal değişikliklerin başlıca etkeni siyasadır (Bk. Comte, Cours de philosophie positive, Paris 1839, c. IV. s. 399-400). Comte'çu sistemde köklü bir toplumsal değişmeye engel olmak için gereken siyasaya varmakta tutulacak yol (pozitivist metodoloji) şöyle saptanmıştır: insansal bilgi olgusunun gelişmesi için tarih gözlemlenecek, bu gözlem sonucunda kapitalizmin değişmez ve sonsuz bir nitelik taşıdığını tanıtlayacak olan toplumbilimin başyerini saptamak için bilimler sıralanacak, bundan sonra da 1789 Fransız devrimiyle filizlenmiş olan özgürlük sorununu kökünden çözümleyecek olan siyasa saptanacaktır. Comte'a göre "bir taşın özgür olup olmadığı sorunu nasıl sözkonusu değilse bir insanın özgür olup olmadığı sorunu da öylece sözkonusu değildir". Tarih ve toplumbilim bu siyasayı gerçekleştirecek olan birer araçtırlar: "İyi anlaşılmış bir tarih bilimiyle ussallığa indirgenmiş bir siyasa birbirlerine upuygundur" (Comte, ibd, s. 2834). Auguste Comte, siyasa amacını Cathécisme positive ou sommaire exposition de la re!igion universelle (1825) adlı yapıtının birinci baskısının önsözünde şöyle açıklamaktadır: "Batıyı anarşik bir demokrasiyle kokuşmuş bir aristokrasiden kurtarmaya geliyoruz. Biz sosyokratlar, aristokrat olmadığımız kadar demokrat da değiliz. Olguculuk, bunların müessif çatışmalarının yerine aralarında zorunlu bir bağımlılık ilişkisi kuracaktır. Siyasamız, bu iki eksik ve tutarsız yanın üstünde bulunmaktadır. Felsefesel ve toplumsal mezhebimin sürüpgeldiği otuz yıldan beri çeşitli rejimlerimizde muhalefet denilen şeye karşı daima derin bir nefret ve her türlü yapıcılara karşı gizli bir yakınlık duymuşumdur. Genel kuruculuğun en çok bir ihtiyaç olduğu bu yüzyılda yapıcı'ları yıkıcı'lara yeğlemişimdir. Tutucularımızın gerilikleri bana basit devrimcilerimizden çok daha yakındır". Bundan sonra, Marx'ın afyon deyimini tanıtlamak için yazılmışcasına, toplumsal düzeni endüstri kapitalizmin yararına sağlamak ve Comte'un deyimiyle modern keşmekeşe egemen olmak için insanlık dini (Fr. Religion de l'humanité)'nin kuralları ve yasaları sergilenmektedir. Bu müspet din'in mülkiyeti nasıl baş tacı edeceği ve gene Comte'un deyimiyle "en az para kazanan işçi sınıfının" başkaldırışına "her kişisel hizmetin bunu yapmaktan doğan haz ve sağladığı minnettarlıktan başka hiç bir şey içermediği" öğüdüyle nasıl engel olunacağı uzun uzun anlatılmaktadır (Özellikle Bk. Ibid, Önce toplumsal, sonra törebilimsel ve insansal düzen başlığı altında verilen sekizinci konuşma). Bu siyasal sonucu gerçekleştirmek için Auguste Comte, Paris'te, kapısında Positivizm müdürü (Fr. Directeur du positivisme) yazılı bir levha bulunan Monsieur-le-Prince sokağındaki 10 numaralı apartmanında, ne idealist ne de materyalist olan ve bundan ötürü de sadece tarihsel olgulann gözlemlenmesine dayanan ilk olgucu varsayımını şöylece oluşturmuştur: İnsanlığın evrimi bilginin evrimiyle gerçekleşmiştir. Bilginin evrimi, insan düşünüşündeki değişiklikler dilegetirir. insan düşünüşündeki değişikliklerde üç durum gözlemlenmektedir. Birinci durum tanrıbilimsel durum (Fr. L'état théologique)'dur. İnsanlık bu durumunda tanrılık güçlerle yönetildiğini sanmış, çevresini ve kendisini tanrılık düşünceyle açıklamaya çalışmıştır. İnsanlığın bu ilk durumu da kendi içinde üç evreden geçmiştir. Birinci evrede insan, çevresindeki nesneleri kendisi gibi canlı ve akıllı olarak düşünmüştür. Bu evre, insansal düşünüşün fetişçilik evresi'dir. Bir süre sonra insan düşüncesi değişikliğe uğrayarak kendisinin ve çevresinin çok sayıdaki görünmez varlıklarca yönetildiğini düşünmüştür. Bu ikinci evre çoktanrıcılık evresi'dir. Daha sonra bu çok sayıdaki görünmez varlıkların tek ve büyük bir iradenin yönetimi altında bulunduğu düşüncesine varmıştır. Bu da, insan düşüncesindeki birinci durumun üçüncü tektanrıcılık evresi'dir. İnsan düşüncesinin bu durumu giderek köklü bir değişikliğe uğramış ve soyutçuluga yönelmiştir. Hıristiyan Avrupa'nın ortaçağı bu ikinci metafizik durum (Fr. L'état métaphysique)'un tarihsel bölümüdür. Bu durum insan düşüncesinin kendisine benzeyen tanrılardan vazgeçerek, soyut kavramlara yöneldiği ve tanrısını bu soyut kavramlarla nitelediği bir durumdur. İnsan düşüncesi bu durumda kendisinin ve çevresinin yönetimini soyut kavramlarla açıklamaya çalışmıştır. Ortaçağın sona ermesiyle kapanan bu evreyi, insan düşüncesinin son ve yetkin durumu olan olgucu durum (Fr. L'état positif) izleyecektir. Olgucu durum, ilk kavgasını, daha ortaçağ sona ermeden adcılarla vermiş ve soyut kavramları tahtlarından indirmiş bulunmaktadır. Yapıcı (Fr. Positif) düşünüş gerçek zaferine olguculukla ulaşacaktır. Bu yeni durumu gerçekleştirecek olan, olgucu düşünür ve bilginlerden kurulu, yeni bir sınıf yaratmak gerekmektedir. Siyasal gücü elinde bulunduran sanayiciler, tüccarlar, tarımcılardan kurulu aktif sınıf bu olgucu durumu gerçekleştiremez. Maddi güç kendisini daha da güçlendirecek olan yeni bir manevi güç'e muhtaçtır. Toplumun düzenlenmesi için gereken bu manevi gücü de yeni bir insanlık dini sağlayacaktır. Comte'un üç durum yasası (Os. Üç hal kanunu, Fr. Loi des trois Etats) adını verdiği ilk varsayımı budur. Comte bu varsayımıyla insan bilgisinin geçirdiği değişiklikleri saptamak için tarih'i gözlemlediği kanısındadır. Ne var ki şimdi, bu yeni siyasa-din'i önermeden önce, toplum'un ne durumlar geçirdiğini saptayacak olan toplumbilim (Sociologie deyimini öne süren de Comte'tur)'in nasıl oluştuğunu gözlemlemek gerekmektedir. Bu gözlemleme de Comte'un bilimlerin hiyerarşisi adını verdiği ikinci varsayımını meydana getirecektir. Comte'a göre tek tek bilimler positif bilimler'dir ve her biri genelden özele giden bir hiyerarşiye bağlı olarak varlaşmıştır. Bilimlerin bu sıradüzeninin en altında en genel bilim olan matematik, en tepesinde de en özel bilim olan toplumbilim vardır. Her bilim, insan düşüncesi ve felsefe gibi, kendi içinde üç durumdan geçmektedir. Auguste Comte, Hegel'in üçlemelerinden esinlendiği bu üç durum'u her olguda gözlemler ve onları çocukluk, gençlik, olgunluk çağlarına benzetir. Şövle der: "Hepimiz çocukluğumuzda tanrıbilimci, gençliğimizde metafizikçi, olgunluğumuzda da fizikçi -eşdeyişle müspet felsefeci- olduğumuzu anımsamaz mıyız?" (Comte. Cours de philosophe positive, Paris 1830, c. 1, s. 7). Buna göre her bilim de kimi hala birinci ya da ikinci durumda bulunmak üzere bu üç evreyi geçirmiş ya da geçirmektedir. Comte'a göre bilimler yalınlıkları oranında sonuncu duruma erken erişmişlerdir. Bilimlerin en yalını olan matematik ilk gününden beri olgucu durumdadır, tanrıbilimsel ve metafizik durumları geçirmemiştir, binlerce yıldan beri ilk biçimiyle sürüpgelmiş ve "üc kez üçün on etmesi için tanrıya yalvaracak hiç bir sağduyulu kişi çıkmamıştır". Buna karşı örneğin astronomi bilimi karmaşıklığı yüzünden üç durumun üçünü de geçirmiştir: Aristoteles'le tanribilimsel, Copernicus ve Kepler'le metafizik, Newton'la positif olmuştur. En karmaşık bilim ve sıradüzeninin baş tacı olan, toplumsal fizik (Fr. Physique sociale) ya da toplumbilim'se henüz metafizik durumdadır, onu positif duruma positivizm getirecektir. Bilimlerin, her biri kendinden önceki bilimlere bağlı olarak, sıradüzeni şöyledir: İlk bilim, en genel, en yalın, başkaca hiç bir bilimin bilgisini gerektirmeyen aritmetik'tir. Bunu, kendinden önceki aritmetiğin bilgisinden başka hiç bir bilgiyi gerektirmeyen geometri izler. Geometriden sonra da, kendinden önceki aritmetikle geometrinin bilgilerinden başka hiç bir bilgiyi gerektirmeyen mekanik gelir. Bu üç bilim, bütün bilimlerin temeli olan matematik'i meydana getirir. Comte'a göre matematik, kendini aynı sıradüzeni içinde meydana getiren üç bilimi içeren birinci bilimdir. Doğa bilim'leri, ilk bilim olan bu matematik bilimler'in üstünde kurulacaklardır. Doğa bilimleri de cansız cisimler bilimleri ya da inorganik fizik'le canlı cisimler bilimleri ya da organik fizik olmak üzere ikiye ayrılmakla genel bilimler sıralamasında bir üçlük meydana getirirler: Matematik, inorganik fizik, organik fizik. Bu üçlüğün yeni iki bölümü de aynı mantıksal sıradüzeniyle oluşur. İkinci bilim olarak astronomi, kendinden önceki matematiğin bilgilerine kendi özel bilgisini ekleyerek meydana gelir. Üçüncü bilim olan fizik, kendinden önceki matematikle astronominin bilgilerine kendi özel bilgisini ekleyerek oluşur. Dördüncü bilim olan kimya, kendinden önceki matematik-astronomi-fizik'in bilgilerine kendi özel bilgisini ekleyerek biçimlenir. Bu üçlük (astronomi, fizik, kimya) de genel üçlüğün ikincisi olan cansız cisimler bilimlerini meydana getirir. Comte'a göre bu üçlüklerin sıradüzeni de aynı mantığa bağlıdır. Yani ikinci üçlük birinci üçlükteki bilgilere muhtaçtır ama birinci üçlük ikinci üçlükteki bilgileri gerektirmez. Bu mantıksal düzen üçüncü aşamada da sürer. Beşinci bilim olan biyoloji, kendinden önceki bilimlerin bilgilerine muhtaçtır ve bunlara kendi özel bilgisini katmaktadır. Altıncı bilim olan toplumbilim de öyledir,. kendinden önceki bilimlerin bilgilerine kendi özel bilgisini ekleyerek kurulmuştur. Bu mantıksal sıradüzeninin mantıksal sonucu olarak Augusta Comte, toplumbilimin yasalarını biyolojinin yasalarına indirgemiş olur. Görüldüğü gibi bu sıradüzeninde bilimler en genelden en özele, en yalından en karmaşığa doğru ve üç durum yasasına uygun olarak sıralanmışlardır. Örneğin en başta bulunan matematik, tanrıbilimsel ve metafizik evrelerden hiç geçmemiş ve ilk kuruluşundan beri positif olmuştur. Buna karşı en sonda bulunan toplumbilim henüz positif duruma girmemiştir. Comte'a göre bu sıradüzeninde didaktik bir ilke de izlenmiştir, bilimler bu sıraya göre daha çabuk ve kolay öğrenilirler. Bu sıradüzeni, aynı zamanda, bilimlerin tarihsel gelişmelerini de saptamaktadır. Auğuste Comte böylece sıraladığı altı bilime soyut bilimler demektedir. Her soyut bilimi onun karşılığı olan somut bilimler bütünler: Örneğin soyut fizik ve kimyaya somut mineroloji, soyut biyolojiye somut zooloji ve botanik bağlıdır. Soyut bilimler olguların genel yasalarıyla, somut bilimlerse bu yasaların uygulandığı varlık ve nesnelerle uğraşır. Somut bilimler soyut bilimlere bağlı olduklarından zorunlu olarak onlardan daha ağır gelişirler. Bilimlerin bu mantıksal sıradüzeni sonunda oluşan toplumbilim (Comte sosyoloji terimini ilkin altı ciltlik Cours de philosophie positive adlı yapıtının dördüncü cildinde, Pascal'ın 1648 yılında ileri sürdüğü fizik sosyal deyiminin yerine kullanmıştır)'le Comte siyasal olguculuk (Fr. Positivisme politique) denemesine girişmektedir. Bu bilimin konusu Comte'un insanlık anlamında kullandığı büyük vücut (Fr. La grand Être)'tur. Ona göre bu büyük vücut iki ayrı açıdan incelenmelidir: Soyut toplum düzeni (Fr. Ordre)'yle somut toplumun ilerlemesi (Fr. Progrés), bütün bilimlerde olduğu gibi ikincisi birincisine bağlı olarak, Comte'un özel deyimleriyle statique sociale'le dynamique sociale'in konularıdır. Comte yukarda adı geçen yapıtının yeni bir bilim olarak önerdiği toplumbilime ayrılan son üç cildinde toplumun dinamiğini, Systéme de politique positive (1831-54) adlı yapıtında da toplumun statiğini incelemiştir. "Dinamik ilerleme, statik düzenin gelişmesidir" (İbid, Paris 1929, c. II. s. 41). Statik toplumun yasalarını, dinamik de onun bu yasalara göre gelişmesini inceler. Comte'a göre tarihsel olaylar, biyolojik olaylardaki zorunluğun aynı olan bir zorunlukla birbirlerini doğururlar. Bu yasaların varlığıyledir ki tarih ve toplumbilim, birer bilim olmuşlardir. Bundan ötürüdür ki bütün bilimler gibi tarih ve toplumbilim de pratiğe uygulanabilir ve insanlığın hizmetine sokulabilir. Cansız doğa bilimleri kendi alanlarında nasıl bir teknik yaratmışlarsa canlı doğa bilimleri de positif anlayış sayesinde toplumda öylece bir teknik yaratacaklardır. Bu teknik, toplumu yönetme tekniğidir. Olgucu yönetme tekniğiyse yeni bir düzenle gerçekleşecektir. İşte bu yeni düzen Comte'un önerdiği insanlık dini'dir. Bu din, tanrıbilimsel ya da metafizik değildir. Positiftir, çünkü olgulara dayanmaktadır. Bu tapım, bir tanrıya değil, topluma tapma (Fr. Sociolatrie)'dir. Bu dinin tanrısı insanlık (Fr. L'humanité), ilkesi de sevgi (Fr. L'amour)'dir. Sevgi, "başkaları için yaşamak" formülüyle dile getirilir. Başkaları için yaşamak, başkalarını sevmek demektir. Kollektif bilinç, bireyüstü bir varlıktır. İnsanlık insanla değil, insan insanlıkla açıklanır. İnsan, insanlığa katıldığı oranda ölümsüzleşir. Comte bir yeni din kurucusu olarak katolikliği örnek alır. Katolikliğin baba-oğul-kutsal ruh üçlemesine karşı şu üçlemeyi çıkarır: İnsanlık (Fr. Le grand Être)- gök (Fr. Grand milieu)- dünya (Fr. Grand fétiche). Katolikliğin papa'sına karşı insanlık dininin papa'sı da Auguste Comte'tur. Katolikliğin koruyucu melekleri insanlık dininde kadınlardır. Çünkü gerçek sevgi kadınlara özgüdür. Kadın, erkeğe göre daha özgecil, sevmeye daha yatkın bir yapıdadır. Bencil erkekler, özgecil kadınları beslemekle görevlidirler. Toplum sevgisine, "insanlığı, bir insanı sevdiğiniz gibi seviniz" formülü gereğince kadın sevgisi yoluyla varılacaktır. Auguste Comte dinine geniş bir kilise örgütü de tasarlamıştır. Her bölgede bir pozitivist tapınak kurulacak, bu tapınakların başına pozitivist başpapaza bağlı pozitivist papazlar getirilecektir. Bu pozitivist örgütü ve papazlarını insanlık besleyecektir. Bu tapınaklar, Comte'un deyimiyle "insanlık, ölümlerinden sonra yaşamaya hak kazanmış ölülerden müteşekkil bulunduğuna göre seçkinlerin mezarlarının ortasında bulunmalıdır". Tapınaklar "oğlunu kolları arasında tutan otuz yaşında bir kadın" heykelleriyle süslenecektir. Bu otuzundaki kadın, bir tahsildarın karısıyken ve otuz yaşındayken veremden ölen, Comte'un sevgilisi Clotilde de Vaux'dur. Comte'un tanrılaştımak istediği kadın ve sevgi, bu kadın ve bu sevgidir. Bu kadın; anne, eş, kız çocuk, kız kardeş olarak bütün kadınları simgeler. Kadın, günde üç kez (sabah, öğle, akşam) kutsanacaktır. Katolik duaları örnek alındığı gibi her gün bir ermişini kutsayan katolik takvimi de ömek alınmıştır, Comte bu takvime "herhangi bir yıla özgü pozitivizm takvimi" adını vermektedir. Çünkü takvim yirmi sekizer günlük aylardan on üç aylı olmak üzere saptandığından günler hiç bir yıl değişmez, örneğin dokuzuncu ayın dördüncü günü her yılda perşembe günüdür. Yirmi sekizer günlük aylardan her yıl artan bir gün (365. gün) evrensel ölüler bayramı, dört yılda bir artacak bir gün (366 gün) de kutsal kadınlar bayramı günüdür. Katoliklik nasıl her gün bir ermişini anıyorsa insanlık dini de her gün bir büyük adamı anacaktır. İnsanlik dininin ermişleri büyuk adamlardır. Aylar onlann adlarıyla anılır. Comte'un saptayışına göre her yıl şu aylardan meydana gelir: Birinci ay Musa (ilk teokrasi) ayıdır, ikinci ay Homeros (eski şiir) ayıdır, üçüncü ay Aristoteles (eski felsefe) ayıdır, dördüncü ay Arkhimedes (eski bilim) ayıdır, beşinci ay Caesar (askerlikle uygarlaşma) ayıdır, altıncı ay Paulus (katoliklik) ayıdır, yedinci ay Charlemagne (ortaçağ uygarlığı) ayıdır, sekizinci ay Dante (çağdaş destan) ayıdır, dokuzuncu ay Guttemberg (çağdaş sanayi) ayıdır, onuncu ay Shakespeare (çağdaş tiyatro) ayıdır, on birinci ay Descartes (çağdaş felsefe) ayıdır, on ikinci ay Frederic (çağdaş siyasa) ayıdır, on üçüncü ay Bichat (çağdaş bilim) ayıdır. Her ayda dört pazar vardır, pazarlar Comte'un sınıflandırmasına göre ikinci derecede büyük adamlara ayrılmıştır. Örneğin Musa ayının dört pazarı şu büyük adamlarla adlanır: Numa, Buda, Konfüçyüs, Muhammed. Her ayda yirmi sekiz gün vardır. Comte'un sınıflandırmasına göre günler üçüncü derecedeki büyük adamlarla adlanır. Örneğin Homeros ayının son haftası şu günlerdir: Ennius, Lucretius, Horatius, Tibullus, Ovidius, Luciunus. Pozitivistler örneğin "13 Nisan 1890" tarihini şöyle yazarlar: "19 Arkhimedes 102. Ptolemaios". Pozitivizm takvimi, Comte'un deyimiyle batının dönüşümü'nün başlangıç yılı olan 1789 (Fransız devrimi) yılıyla başlar, bundan ötürü 1890 yılı, pozitivistlere göre 102. yıldır. Comte bu takvime insansal hazırlığın somut tablosu adını vermektedir ve onun Charlemagne'dan beri beş ileri batı ulusunun (Fransa, İtalya, İspanya, İngiltere, Almanya) kurduğu Batı cumhuriyeti'nin sonul dönüşümüne özgü olduğunu söyler. Comte'un insanlık deyiminden anladığı bu uluslardır. Asya, Afrika ve Amerika onun insanlık sisteminin dışındadır. Comte'a göre Latin Avrupa'nın metafizik çağı Fransız devrimiyle kapanmıştır. Şimdi, yeni bir çağ, pozitivist çağ oluşturulmaktadır. Ne var ki Comte Fransız devriminin getirdiği bireyciliğe ve bireysel özgürlük anlayışına şiddetle karşı çıkmaktadır. Ona göre birey, ancak toplum yasalarına uymakla özgürleşebilir (Bk. Comte, Catéhisme positiviste, Paris 1890. 3. baskı, s. 308-10). Comte, bireyle ilgili diye ruhbilimi bile bilim saymamakta, bireysel olduğundan ötürü bilimin atomla uğraşmasını yasaklamaktadır. O, ne demokrat ne aristokrat olan bir sosyokrat (Fr. Sociocrate)'tır, ideal saydığı düzen sosyokrasi (Fr. Sociocratie)'dir ve bu düzenin dini de sosyolatri (Fr. Sociolatrie)'dir. Comte, toplum düzenini gerçekleştirecek olan bu dinin ilkelerini, kendi deyimiyle melekçe bir esin (Fr. Angélique inspiration)'le sevgilisi Clotilde'den almıştır. Çünkü Clotilde'in sevgisi ona, toplumu anarşiye sürükleyen bireyci bencilik (Fr. Egoisme) yerine, toplumu düzenleyecek olan toplumsal özgecilik (Fr. Altruisme)'i öğretmiş bulunmaktadır. İşte bu noktada, nesnel olması gereken Comte'un olguculuğu zorunlu olarak öznelliğe dönüşmektedir. Comte'a göre insanları toplum olarak birbirlerine nesnel bir bağ değil, ancak bu öznel bağ bağlayabilir. Kaldı ki özgeciliğin bu öznel bağı mülkiyeti ve sermayeyi de haklı kılmaktadır. Çünkü kendimizin tüketebileceğimiz kadar üretmek bencilik, başkalarının tüketimini düşünerek üretmekse özgeciliktir. Demek ki mülkiyet ve sermaye, özgecilik için vazgeçilmez temel bir yapıdır. Comte, böylelikle, Saint Simon'un katipliğini yaptığı günlerden kalma yeni dinle sanayileşme gibi Saint Simon'cu düşünceleri olgucu bir yönde geliştirmiş olmaktadır. Comte'a göre insanlığı yöneten öznel içgüdü'lerdir. Bu içgüdüleri "Beyinin on sekiz iç görevinin olumlu sınıflandırılması ya da ruhun sistematik tablosu" adını verdiği bir cetvelde şöyle sıralar: beslenme içgüdüsü, cinsel içgüdü, analık içgüdüsü, yoketme ya da askerlik içgüdüsü, yapma ya da sanayi içgüdüsü, egemenlik içgüdüsü, beğenilme içgüdüsü, bağlılık içgüdüsü, saygı içgüdüsü, iyilik ya da tümel sevgi içgüdüsü. Ona göre bu içgüdülerden ilk yedi tanesi bireysel, son üç tanesi toplumsaldır. Bireysel olanlar benciliği, toplumsal olanlarsa özgeciliği gerçekleştirir. Bireysel olanların ilk üçü (beslenme, cinsellik, analık) korunma içgüdüleridir. İkisi (yoketme, yapma) yetkinleşme içgüdüleridir. Bu beş içgüdü Comte'a göre çıkar içgüdüleri, son iki içgüdüyse (egemenlik, beğenilme) istek içgüdüleridir. Üç toplumsal içgüdünün ilk ikisi (bağlılık, saygı) özel içgüdülerdir. Tümel sevgi içgüdüyse genel içgüdüdür. Bu içgüdüler, beyin örgeninin on sekiz iç görevi kapsamı içindedir ve insanlığı başkalari için yaşamak'a hazırlayan ilkelerdir. Bu ilkeler beyinin beş düşünsel görevi aracılığıyla amaca yönelirler. Beyinin aracılık eden beş düşünsel görevi şunlardır: bütünleme, çözümleme, genelleme, sistemleştirme, ilişki kurma. Bu görevlerin ilk dördü tasarlama, sonuncusuysa dilegetirmedir. Bu dilegetirme on içgüdüden üç pratik yeti oluşturarak karakter sonucuna varır. Cesaret, basiret, azim. Böylelikle, sinir sisteminin merkezi olan beyinin bu on sekiz iç görevi Comte'un deyimiyle "sevmek, düşünmek, davranmak, sevgiyle davranmak ve davranmak için sevmek"'i gerçekleştirir. Comte buna beyin kuramı adını vermektedir. Toplum, böylesine bir beyinle düzenlenmektedir. Bu beyin olumlu felsefe (Fr. Philosophie positive)'den çıkardığı olumlu siyasa (Fr. Politique positive)'yi gerçekleştirecektir. Böylelikle olguculuk, üç durum yasasında dilegetirildiği gibi, tanrıbilimle metafiziğin yerine geçmekte ve toplumu düzenlemektedir. Comte'a göre törebilim, toplumbilimin bir dalıdır. Çünkü törebilim, bireysel olan benciliğin toplumsal olan özgeciliğe boyun eğmesi demektir. Comte'un izdaşları Comte düşüncesini iki döneme ayırırlar, 1844 yılına kadar oluşan olumlu felsefe dönemine olguculuk (Fr. Positivisme) ve 1844 yılından sonra oluşan dinsel siyasa dönemine Comte'çuluk (Fr. Comtisme) derler. Metafiziği yadsıyan ve bilgiyi olgular üstüne kurmak amacını güden John Stuart Mill (1806-1873), Herbert Spencer (1820-1903), Ernest Renan (1823-1890) felsefeleri de olguculuk adıyla adlanır. Bu felsefeler aynı temelden yola çıkmakla beraber Comte'un ikinci dönemine karşıdırlar ve Comteçuluğu olguculukla çelişkili bulurlar. Örneğin J. Stuart Mill olguculuğu bireycilik ve liberalizm yolunda geliştirirken Comte'u İngiltere'nin özel gelişimini anlamamakla suçlar (J. Stuart Mill, Auguste Comte and positivism. Londra 1866, s. 111) Fransız düşünürleri Emile Littré (1801-1881)'yle Pierre Laffitte (1823-1903) de Comte olguculuğuna katkıda bulunanlar arasındadir. Özellikle Comte'un öğrencisi olan Laffitte, Comte izleyicilerinin yöneticisi olarak bu anlayışın yayılmasında başlıca etkenlerden biridir. Catéchisme'e yazdığı ekte şöyle der; "Yönetimi bana verilen örgütün merkezi, Comte'un vasiyetinde bildirdigi isteğine uygun olarak, Paris'te Monsieur-le-Prince sokağındaki 10 numaralı apartmanı içindedir. Revue Occidentale gazetesini çıkarıyor, kitaplar ve broşürler yayımlıyor, dersler ve konferanslar veriyoruz. Ayrıca 1 Ocak günü insanlık bayramını, 5 Eylül günü Auguste Comte bayramını, 31 Aralık günü de ölüler bayramını kutluyoruz. Her yıl ulusal ve uluslararası ziyaretler yapmaktayız. Fransa, İngiltere, İsveç, Amerika'da birçok ocaklar kurulmuştur ve benim yönetimime az ya da çok bağlı bulunmaktadırlar." J. H. von Kirchmann (1802 -1884). Ernst Las (1836-1885), Hyppolite Taine (1828-1921), öğretileri de olgucu niteliktedir. Olguculuk, Avenarius ve Mach'ın empiro-criticisme'lerine de temel olmuştur. Olguculuğun çağımızdaki gelişimi yeni olguculuk genel adını taşır. Yeni olguculuk; mantıksal atomculuk, genel semantik, mantıksal olguculuk akımlarında belirir. Bu akımlar genel olarak felsefe sorunlarını dil sorunlarına indirgerler. Olguculuk, eski ve yeni bütün anlayışlarında bilimcilik savına rağmen bilime karşı ve bilimdışı, metafiziği yadsımasına rağmen metafizik, idealizme karşı çıkmasına rağmen idealist, tarafsızlık savına rağmen taraflı, üçüncü yol savına rağmen ikinci yolcu bir anlayıştır.

Olguculuk

1 . Araştırmalarını olgulara, deneylere, gerçeklere dayayan, fizik ötesi açıklamaları kuramsal olarak olanaksız ve yararsız gören Auguste Comte'un açtığı felsefe çığırı, pozitivizm.
2 . edebiyatBu çığırın gerçekçilik akımını doğuran edebî eserlerde uygulanmış biçimi.

Olguculuk

Türkçe Olguculuk kelimesinin İngilizce karşılığı.
n. positivism

Olguculuk

araştırmalarını olgulara, deneylere, gerçeklere dayayan, fizikötesi açıklamaları kuramsal olarak olanaksız ve yararsız gören auguste comte'un açtığı felsefe çığırı, pozitivizm.

Olguculuk

Türkçe Olguculuk kelimesinin Fransızca karşılığı.
positivisme [le]

Olguculuk

Türkçe Olguculuk kelimesinin Almanca karşılığı.
n. Positivismus

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.

Pozitivizm
3 yıl önce

Pozitivizm, olguculuk, iki felsefi düşünceye verilen addır. Her iki düşüncenin de teoloji ve metafizik içermeyen, sadece fiziksel veya maddi dünyanın...

Felsefe, Auguste Comte, 17. yüzyıl felsefesi, 18. yüzyıl felsefesi, 19. yüzyıl felsefesi, 20. yüzyıl felsefesi, Analitik felsefe, Antik Çağ felsefesi, Aydınlanma Çağı, Batı felsefesi, Bilim felsefesi, Olguculuk
Rudolf Carnap
3 yıl önce

olan Alman filozof. Viyana Çevresinin önemli bir üyesi ve mantıksal olguculuğun bir destekçisiydi. "Yirminci yüzyıl filozofları arasında bir dev" sayılmaktadır...

Hippolyte Taine
3 yıl önce

Adolphe Taine (d. 21 Nisan 1828 ö. 5 Mart 1893) 19. yüzyıl Fransız olguculuğunun önde gelen adlarından olan düşünür, eleştirmen ve tarihçi. Bilimsel...

Hippolyte Taine, 1828, 1893, 21 Nisan, 5 Mart
Deneycilik
3 yıl önce

epistemolojik konumundan kalkış yapmaktadırlar. Mantıksal empirizm ya da mantıkçı olguculuk olarak bilinen bir felsefi konuma sahip olan Viyana Çevresi, belirli şekillerde...

Deneycilik, 17. yüzyıl felsefesi, 18. yüzyıl felsefesi, 19. yüzyıl felsefesi, 20. yüzyıl felsefesi, Ahlak felsefesi, Akılcılık, Analitik felsefe, Antik Çağ felsefesi, Apriori, Aydınlanma Çağı
Epistemoloji
3 yıl önce

bilgiye ulaşmadır. Akımın en önemli temsilcisi Kant'dır. Pozitivizm, olguculuk her iki felsefi düşünceye verilen addır. Her iki düşüncenin de teoloji...

Epistemoloji, Akılcılık, Bilgi, Deneycilik, Felsefe, Felsefe Portalı, Taslak, İdealizm, DOĞRU BİLGİNİN İMKANSIZLIĞINI SAVUNANLAR, Olgu, DOĞRU BİLGİNİN MİœMKİœN OLDUĞUNU SAVUNANLAR
Mantıksal Pozitivizm
3 yıl önce

Mantıksal pozitivizm, Viyana Çevresi olarak adlandılan filozofların felsefi düşünüş sistemlerini adlandırır. Başlıca temsilcileri Moritz Schlick, Rudolph...

Mantıksal pozitivizm, Mantıksal pozitivizm
Gilbert Ryle
7 yıl önce

Philosophicus adlı eserinden hareketle bir olgusal felsefe, bir mantıksal olguculuk oluşturmaya çalışmıştır. Burada resim kuramı ve özel dil tartışmalarına...

Gilbert Ryle, 1900, 1976, Aristoteles, Dil felsefesi, Edmund Husserl, Filozof, Taslak, İkilemler, Zihin Kavramı, Sentaktik form
Willard van Orman Quine
3 yıl önce

ayrımına ve indirgemeciliğe saldıran; o sırada popüler olan mantıksal olguculuğu reddeden ve yerine anlambilimsel bütünlükçülüğün bir türünü savunan "Deneyciliğin...

Willard Von Orman Quine, Duhem, Felsefe Portalı, Filozof, Kişi, Mantık, Matematiksel mantık, Ontolojik, Russell, Semantik, Taslak