Kuzey Afrika ülkelerinden Cezayir, sömürgecilik döneminde, doğrudan Fransa metropolüne bağlı olduğundan ve bu ülkede pied-noir varlığı daha büyük rakamlar ifade ettiğinden, pied-noir kavramı belli bir ölçüde Cezayir ile özdeşleşmiştir. Nitekim, Cezayir`in bağımsızlık sürecindeki en hassas konuyu da pied-noirların konumu oluşturmuştur.
"Pied-noir" (telaffuzu ``piyenuar``) Fransızca`da "kara ayak" anlamına gelir. Bu ismin nereden geldiğine dair çeşitli rivayetler ortaya atılmaktadır. Bir açıklama, Avrupalıların, yerli nüfusun aksine, siyah çizmeler giymekte olması nedeniyle, ayırdedici bir tanım olarak kullanılmaya başlanmış olmasıdır. Bir başka ihtimal, Fransızca`da "öncü" anlamına gelen "pionier" kelimesinin telaffuzu ve anlamı değiştirilerek, belki mizah da yüklü olacak şekilde, genel anlamda benimsenmesi olabilir.
"Pied-noir"ların bazıları, büyük tacirler ve çiftlik sahipleri sıfatıyla, sömürgecilik ekonomisinin temel parçacıklarını oluşturmuşlarsa da, aralarında daha mütevazı konumda, dar gelirli, işçi sınıfına mensup, ve bir gelecek aramak için Kuzey Afrika`ya gelmiş Avrupalılar da bulunmuştur. Yerli Yahudilerin pied-noir`lara bir şekilde dahil hale gelmeleriyle, bu toplumun etno-kültürel görünümü daha da farklılaşmış, ancak Yahudiler her zaman için, pied-noirlar arasında da ayrı yerleri ve özellikleri olan bir kesim olarak görülmüşlerdir. Avrupalı pied-noirlar arasında kısmen mevcut Yahudi düşmanlığı akımlarının Yahudi kesimin konumunu daha da hassaslaştırdığı ve belirsizleştirdiği süreçler yaşanmıştır. Günümüzde dahi, Kuzey Afrika Yahudilerinin çocukları kendileri için "Yahudi pied-noir" şeklinde ilave bir tanımla tarif ederler.
Son olarak, Fransız idaresinin ayrılıkçı rejiminden çoğu kez nasiplerini almış olmakla birlikte (örneğin oy hakkına sahip olmamakla birlikte), bu idareye karşı bir bağlılık geliştirmiş Araplara da, "pied-noir" kabul edilmemekle birlikte, Cezayir`in bağımsızlığı sonrasında Avrupalılarla oluşan belli bir kader birliği nedeniyle, burada değinilmesi gerekir. Bu Arapların ve çocuklarının bazen günümüzde de kendilerini tanımlamakta kullandıkları terim "harki"dir. "Harki" Arapça`da "hain" anlamına gelir.
İşçi sınıfı pied-noirları arasından çıkmış, dünya çapında bilinen bir isim, Alsaslı bir babanın ve İspanyol bir annenin çocuğu olan, Cezayir fakir beyaz mahallesinde yetişmiş Albert Camus`dür. Diğer ünlü pied-noirlar arasında modacı Yves Saint-Laurent, şarkıcı Enrico Macias, felsefeci Jacques Derrida sayılabilir.
Cezayir Bağımsızlık Savaşı`nın son aşamalarına vardığı sürece gelindiğinde (1959) pied-noirlar Cezayir toplam nüfusunun % 10`u civarında bir oran oluşturmaktaydı. Bu oran 1926`daki % 15.2`lik zirveye kıyasla bir gerileme teşkil etmekteydi. Ancak, 17. yüzyıldan bu yana Avrupalıların idaresinde bulunan Oran`da pied-noirlar (Yahudilerle birlikte), Oran şehri için % 49.3, Oran vilayetinin (``dí©partement``) tamamı için % 33.6`lık nüfus kitlesi oluşturmaktaydı. Cezayir şehri için ise bu kitle % 35.7`ye denk gelmiştir.
1959`da Cezayir`de bulunan pied-noirların toplam nüfusu 1 025 000 olarak belirlenmiştir. 1962`de bizzat Charles De Gaulle`ün de kabul ve desteğiyle Cezayir`in bağımsızlığına kavuşması sonrasında pied-noir nüfus ihanete uğradıklarını düşünmüşlerdir. Bu düşünceye göre, harkiler de ihanete uğramış olmaktadır. Bağımsızlığın hemen ardından Fransa`ya bir toplu göç yaşanmış, yaklaşık 1 milyon kişi onları beklemeyen bir metropol ülkede yeni hayatlar kurmak durumunda kalmışlardır. Ayrıca harkiler (``hainler``) arasında bir süre daha Cezayir`de kalıp bölgesel ve düşük yoğunluklu bir iç savaş tertipleyenler olmuştur. Harkilerin kendileri veya aileleri, sonraki dönemlerde ya işbirlikçi olarak görüldükleri için katledilmişler, ya Cezayir içinde sindirilmişler, ya da onlar da Fransa`ya göçmüşlerdir. Harkilerin çocukları günümüzde dahi Fransa`ya sonradan yerleşen Arap kökenli göçmen nüfus içinde pek kabul görmezler.
Şartlar ve bizzat yerli Arapların yaşadığı dramlar gözardı edilmeksizin, pek çok pied-noir da, Albert Camus`nün bazı yazılarında ifade ettiği gibi, memleketlerini kaybetmekte oldukları ve sonradan kaybettikleri duygusu içinde yaşamışlardır.