1915 yılında gerçekleşen Ermeni Tehciri'nin, Doğu Anadolu'daki Ermeni toplumunu yok etme amaçlı olduğu savlanmakta ve 1 ila 1.5 milyon Ermeninin öldürüldüğü öne sürülmektedir. Soykırım tezinin asıl dayanak noktası, zamanın Osmanlı ordusu tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen katliam, tecavüz ve fena muamelelerden daha çok, Osmanlı Devleti'nin tehcir adı altında kendi vatandaşlarına karşı gerçekleştirdiği ve devlet eliyle planlanan ve yönetilen bir eylem olmasıdır. Birinci Dünya Savaşı nedeniyle gerekli lojistik ve güvenlik sağlanmadan yapılan tehcir harekatına Osmanlı Devleti'ni zorlayan sebep ise savaş esnasında çıkan Ermeni ayaklanmalarıdır.
Bu iddialar karşısında Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi politikası, Ermenilerce öldürülen birçok Türk'un yanısıra, tehcir sırasında ve sonrasında birçok Ermeninin öldüğünü kabul etmekle birlikte, bu ölümlerin sebebinin sistematik bir soykırım değil, savaş koşulları, hastalıklar ve Ermeniler'in zorlu göçünü kolaylaştıracak imkanların bulunmaması olduğu yönündedir.
Her iki taraf da iddialarını kanıtlamak için birçok kanıt göstermektedir. Türkiye'nin, bu iddiaların açıklığa kavuşması ve gerçeklerin ortaya çıkması amacıyla, her iki ülkenin devlet arşivlerinin karşılıklı açılması ve tarihçilerce incelenmesi isteğine Ermenistan olumlu yanıt vermemiştir.
Günümüzde Fransa ve İsviçre'de Ermeni soykırımının reddedilmesi suçtur. 20 kadar ülke, parlamentolarında, Ermeni soykırımı iddialarını tanıyan yasaları kabul etmişlerdir. Amerika federal anlamda böyle bir yasayı kabul etmemesine rağmen yasa, eyaletler bazında 50 eyaletten 36 sında kabul görmüştür. Kimi ülkelerde ise (İsrail, İngiltere) soykırım kelimesi yerine "katliam " kelimesi yeğlenmiştir.
Tarihçesi
Roma İmparatorluğu döneminde mezhep farkı yüzünden problemler yaşayan Ermeniler, Selçukluların 1071 yılında Malazgirt Savaşı’nı kazanarak Anadolu’ya yerleşmesiyle birlikte dinsel anlamda daha özgür bir konuma geldiler. Ermenilerin M.S. 451 yılında Bizans kilisesinden ayrılmalarından ötürü Roma İmparatorluğu ile yaşadıkları ciddi problemler Selçuklular döneminde sona erdi. Türk ve Ermeni halkları, 1877 yılına dek sorunsuzca ve iyi ilişkiler kurarak birlikte yaşadılar. 1877’de İsviçre’de Marksist felsefeden esinlenerek kurulan Hınçak örgütü, Ermeni toplumu içinde milliyetçi akımların giderek gelişmesine ön ayak oldu. Hınçak örgütü ile, 1890’da Tiflis’te kurulan “Ermeni İhtilal Cemiyetleri Birliği” (Taşnaksutyun), Ermeni halkını Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtıp silahlandırmayı ve nihayetinde bağımsız bir devlet kurma hedefine yönelik eylemlerini sürdürdüler.Osmanlı'nın 1877-1878 yıllarındaki Rus harbini kaybetmesinin ardından, Trabzon'a kadar olan bölge Rusya'nın yönetimine geçti.
Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti, İngiliz ve Fransız ordularına karşı bir çok cephede savaşırken, Ermeniler de doğuda Çarlık Rusya ordularıyla birlikte Osmanlı ordusuna saldırmaya başlamış ve Kayseri, Bitlis, Erzurum, Diyarbakır, Sivas, Trabzon, Ankara, Van, İzmit, Adapazarı, Adana, İzmir gibi pek çok şehirde isyanlar çıkartmışlardı. Osmanlı Devleti bu ayaklanmaların önüne geçebilmek ve daha fazla kan dökülmemesi düşüncesiyle önce Ermeni Patriği, mebusları ve önde gelenlerini çağırarak Ermenilerin müslümanları katletmeye devam etmeleri halinde gerekli önlemleri alacağını bildirdi. Bu barışçıl tavrın sonuç vermemesi üzerine 24 Nisan 1915'de Osmanlı Devleti, isyanları örgütleyen tüm Ermeni komitelerini kapattı ve yöneticilerinden 235 kişiyi devlet aleyhinde faaliyette bulunmak suçundan tutuklattı. 27 Mayıs 1915’te de Sevk ve İskan Kanunu’na göre, özellikle doğudaki Ermenilerin, yine zamanın Osmanlı toprakları olan Irak, Suriye ve Lübnan gibi bölgelere göç ettirilmesi kararlaştırıldı.
Türk tarafının tezine göre bu yerdeğiştirme (tehcir), bir soykırım ya da katliam değil, düşmanla işbirliği yapan ve ülkenin birliğine zarar veren bir topluluğun zararlı faaliyetlerinin engellenmesi amacıyla ve iç güvenlik nedeniyle başka topraklarda yerleşime zorlanması yönünde alınmış bir önlemdir. Osmanlı arşivlerinde (Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık arşivi) göçe tabi tutulan Ermeniler için yolculuk sırasında rahatlarının sağlanması, can ve mallarının korunması için buyruklar olduğu görülmektedir. Osmanlı Bakanlar Kurulu'nun 30 Mayıs 1915 tarihli kararıyla, Ermenilerin canlarının ve mallarının korunmasını, göçmen ödeneğinden geçimlerini sağlayabilmeleri için yardımın yapılmasını, ihtiyaçlarına göre mal ve toprak dağıtılmasını, hükümet tarafından evler yapılmasını, alet ve teçhizat temin edilmesini, yiyecek ve diğer ihtiyaçlarının sağlanmasını, sağlık durumlarının hergün doktorlar tarafından kontrol edilmesini, hasta, kadın ve çocukların trenle gönderilmesini ve alınması gereken daha pekçok önlemi bildiren emirler yayınlamıştır. Ayrıca, tehcir sırasında Ermenilere karşı herhangi bir saldırıda bulunanların tevkif edilerek, Divan-ı Harp Mahkemesine sevk edilmesi ve en ağır şekilde cezalandırılmaları da karara bağlanmıştır.
Tehcir edilen Ermenilerin önemli bir bölümü, isyanları önleme girişimleri sırasında, savaşın zor şartları altında göç yollarındaki hastalık ve soygunlarda, ve Osmanlı hükümetince kontrol edilemeyen bazı fanatiklerin saldırıları neticesinde yaşamlarını kaybetmişlerdir. Öte yandan Rus işgali ve Ermeni isyanları nedeniyle 1914-1915 yılları arasında yaklaşık 800 bin Türk de göç etmek zorunda kalmıştır. Bu göç sırasında da binlerce Türk ölmüştür.
1948 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler kararlarına göre de Ermeni tehciri soykırım olarak kabul edilmemiştir.