Ermeni Sorunu

Kısaca: Ermeni Sorunu'nundan 19. yüzyılın ikinci yarısında söz edilmeye başlanmıştır. "Ermeni Sorunu" için bir başlangıç noktası aramak gerekirse, bunun 1856 Islahat Fermanı ya da 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ve bunun izleyen Ayastefanos Anlaşması ve Berlin Konferansında bulmak mümkündür. Ancak biraz daha gerilere, 1820'lere kadar gitmenin meselenin anlaşılması bakımından daha yararlı olacaktır. ...devamı ☟

Ayrıca bakınız

  • Ermeniler
  • Ermenistan
  • Ermeni tarihi
  • Armenakan Komitesi
  • Hınçak
  • Taşnak Komitesi
  • Osmanlı Devletinde Ermeniler
  • Soykırım
  • Tehcir
  • Tehcir Olayı
  • Tehcir Kanunu
  • Ermeni terörü
  • Diaspora
  • Birinci Dünya Savaşında Ermeniler
  • Şark Meselesi
  • Ermeni Sorunu'nundan 19. yüzyılın ikinci yarısında söz edilmeye başlanmıştır.

    "Ermeni Sorunu" için bir başlangıç noktası aramak gerekirse, bunun 1856 Islahat Fermanı ya da 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ve bunun izleyen Ayastefanos Anlaşması ve Berlin Konferansında bulmak mümkündür. Ancak biraz daha gerilere, 1820'lere kadar gitmenin meselenin anlaşılması bakımından daha yararlı olacaktır.

    Çarlık Rusyası bu dönemde dünya güç dengesinde giderek daha önemli bir devlet olarak ortaya çıkmaktadır. Bu emperyalist güç komşu olduğu Osmanlı Devleti topraklarını bir tür doğal gelişme alanı olarak kabul etmekte olup Osmanlıların sırtından güneye ve güneybatıya yayılmak peşindedir. Nitekim, Yunanistan'ın Osmanlılardan ayrılarak bağımsız olması büyük ölçüde Rusya'nın bu politikası sonucudur. Bu politikanın başta gelen unsurlarından biri de, Rusya'ya göre, Osmanlı Hıristiyanlarının hamisi olmaktır. Bu ise, Rusları Ortodoks Rumların yanı sıra Gregoryen Ermenilerle de ilgilenmeye sevketmektedir.

    Rusya, Batı'da Balkanlara nüfuz etmeye çalışırken, Doğu'da da Kafkasya'ya inmektedir. Bu gelişme Kafkasya'daki Eçmiyazin Ermeni kilisesini Rus tesiri altına sokmaya başlamıştır. Eçmiyazin ise Gregoryen Ermenilerin büyük çoğunluğunun bağlı oldukları dinsel merkezdir.

    Eçmiyazin Kilisesi kısa sürede Rus nüfuzuna girmiş, hatta Katolikos Nerses Aratarakes 60 bin kişilik bir Ermeni kuvvetinin başında 1827-28 Rus-İran Savaşı'na Ruslar safında katılmıştır.

    Rusların Osmanlı Ermenilerine sızmaya çalışması da Eçmiyazin Kilisesi aracılığıyla olmuş ve 1844'den itibaren İstanbul Ermeni Patrikhanesindeki ayinlerde Eçmiyazin Katolikosunun adı anılmaya başlamıştır.

    Osmanlı Hıristiyanlarının hamisi olmaya niyetlenen yalnız Rusya değildir. İngiltere ve Fransa da Osmanlı Ermenilerini Protestanlık ve Katolikliğe kazanmak amacındadırlar. Bunda başarılı olmaları üzerine 1830'da İstanbul'da Ermeni Katolik Kilisesi, 1847'de de Protestan Kilisesi kurulmuştur. Ancak ne bu gelişmeler olup biterken, ne de 1856'da İslahat Fermanı ilan edilirken bir "Ermeni Sorunu" söz konusu değildir.

    Toplumsal düzenin Batı modelinde yeniden örgütlenmesi anlamıma gelen İslahat Fermanı Müslümanlarla gayrimüslimleri aynı statüye getiriyor ve gayrimüslimlere tanınmış bulunan ayrıcalık ve ruhani muafiyetlere de bu nedenle son veriyordu. Bu Ferman üzerine Ermeni Patrikhanesince hazırlanan Ermeni Milleti Nizamnamesi Osmanlı Hükümetine sunulmuş ve 29 Mart 1862'de onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Nizamname ile Ermeni toplumunun içişlerini görüşmek üzere 140 üyelik bir meclis kurulmuş, bunun 20 üyesinin İstanbul kilisesi mensuplarından, 80 üyesinin İstanbul'daki kilise cemaatlerinden ve 40 üyesinin taşradan seçilmesi öngörülmüştü.

    İslahat Fermanı Rusya'nın yanısıra, İngiltere ve Fransa'yı da Ermenilerle daha çok ilgilenmeye sevketmiş, bu ise Rusya'yı Ermenilerle ilgisini yoğunlaştırmaya yöneltmiştir.

    Bu ilginin altında bu devletlerin Ermenilere duydukları sempati değil, kendi emperyalist çıkarları yatmaktadır.

    Bunun neden böyle olduğunu görmek için dünyada o dönemde mevcut güç ilişkilerine ve nüfuz mücadelesine bakmak lazımdır.

    Bu nüfuz ve çıkar mücadelesinin önemli alanlarından biri de Osmanlı Devleti'dir. İzlenen yeni politikanın temel taşlarından biri ise Osmanlı Devletindeki Hıristiyan unsurları ve özellikle Ermenileri Osmanlılara karşı kullanmak olmuş ve Ermenilere, gerçekleşmeyeceği kendilerince de bilinmesine rağmen, Doğu Anadolu'da hayali bir Ermenistan vaadedilmiştir.

    "Ermeni Sorunu"nun 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı ve Osmanlıların bu savaşı kaybetmeleri sonucu meydana gelen gelişmeler üzerine çıkması bunun belirgin kanıtıdır.

    Savaş sona ererken İstanbul Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan Eçmiyazin Katolikosluğu aracılığıyla Rus Çarı'ndan Rusya'nın Doğu Anadolu'da işgal ettiği toprakları Osmanlılara geri vermemesini istemiş, bununla da yetinmeyerek savaş sonunda Ayastefanos'daki Rus karargahına gidip Grandük Nikola ile görüşmüş ve Doğu Anadolu'nun Ruslar tarafından ilhakını, bu olmazsa bölgeye Bulgaristan'a olduğu gibi özerklik verilmesini, bu da mümkün değilse bölgede Ermeniler lehine İslahat yapılmasını ve bu İslahat tamamlanana kadar Rus ordusunun geri çekilmesini talep etmiştir. Patriğin son talebi Ruslarca kabul edilmiş ve Ayastefanos Anlaşmasına 16. Madde olarak girmiştir. Patrik Varjabedyan'ın Osmanlı vatandaşı olduğunu hatırlatmaya sanırız gerek yoktur.

    Doğu Anadolu'daki Rus işgali Rusya'ya Osmanlı Ermenileri üzerindeki etkisini arttırma olanağı sağlamış ve Rus ordusundaki Ermeni subaylar Osmanlı Ermenilerini devlet aleyhine kışkırtmaya çalışmış ve Ermenilere "Balkanlardaki Hıristiyanlar gibi Osmanlılardan ayrılarak kendi muhtar devletlerim kurabileceklerim" telkin etmişlerdir.

    Ermeni sorununun yaratıcısı Batılı devlet adamları, 11 Temmuz 1931'de Londra'da, Royal Albert Hall'de yapılan bir 'barış' toplantısında: Robert Cecil, Lloyd George, Sir William Robertson, Ramsey McDonald ve Stanley Baldwin.
    Ermeni sorununun yaratıcısı Batılı devlet adamları, 11 Temmuz 1931'de Londra'da, Royal Albert Hall'de yapılan bir 'barış' toplantısında: Robert Cecil, Lloyd George, Sir William Robertson, Ramsey McDonald ve Stanley Baldwin.
    Rusların niyetini sezen İngiltere Ayastefanos Anlaşmasına karşı çıkmıştır. Zira, Doğu Anadolu'da Rusya himayesinde kurulacak bir Ermenistan İngiltere'nin Basra Körfezi ve Hindistan yolunun güvenliğini tehlikeye düşürecektir. Bunun üzerine İngiltere, Osmanlılardan Kıbrıs'ı kopararak bunun karşılığında Ayastefanos Anlaşmasının değiştirilmesini sağlamış ve Berlin Konferansı'nda Rusya'nın Kars, Ardahan ve Batum dışında işgal ettiği topraklardan hemen geri çekilmesi ve Ermeni islahatının bunun ardından yapılması kararlaştırılmış, üstelik İslahatın 5 büyük devletin denetiminde uygulanması öngörülmüştür. Bu tarihten itibaren İngiltere "Ermeni islahatı"nı kendi meselesi olarak görecektir.

    Berlin Konferansına İstanbul Ermeni Patrikhanesinden de bir heyet katılmış ve isteklerini kabul ettiremeyen bu heyet İstanbul'a "mücadele ve ayaklanmaya girişilmedikçe hiç bir şey elde edilemeyeceği" yargısıyla dönmüştür.

    Ayastefanos Anlaşması ile eline geçirdiği büyük fırsatı Berlin Konferansı ile kaybeden, ayrıca Batı'da Yunanistan ve Bulgaristan'ı İngiliz nüfuzuna terketmek zorunda kalan Rusya Doğu Anadolu'yu doğrudan ilhak etmeyi amaçlayan bir politika izlemeye başlamış, bu politikasında yine Ermenileri kullanmayı denemiştir.

    İngiltere ve Rusya'nın Ermeniler üzerindeki mücadelesi, Türk düşmanlığıyla ünlü Fransız yazar Rene Pinon'un şu sözleriyle açıkça görülmektedir:

    "Rus ve İngiliz nüfuzu Ermenilerin sırtında çarpışmıştır. Ermenistan İngiltere'nin elinde Rus yayılmacılığına karşı ileri bir karakol olmuştur."

    1880'de İngiltere'de Gladstone Hükümeti'nin iktidara gelmesi bu mücadeleyi daha da yoğunlaştırmıştır. İngiltere artık Rusya'ya karşı Osmanlı Devletinin toprak bütünlüğünü korumak politikasını terketmiş ve Osmanlı İmparatorluğunu parçalayıp kendisine dost küçük devletler kurmayı ve bunları Rusya'ya karşı tampon olarak kullanmayı öngören bir politikayı benimsemiştir. İngiltere'ye göre bu tampon devletçiklerden biri de Ermenistan olacaktır.

    Bu yeni politikanın ilk sonuçları İngiliz basınında Doğu Anadolu'dan Ermenistan diye söz edilmesi, Doğu Anadolu'nun en ücra köşelerinde bile İngiliz Konsoloslukları açılması, bölgedeki Protestan misyonerlerin sayısının hızla artması ve Londra'da bir İngiliz-Ermeni Komitesinin kurulmasıyla görülmüştür.

    Rusya ve İngiltere'nin Ermenileri kendi emellerine nasıl alet ettikleri çok sayıda Ermeni ve yabancı kaynak tarafından da belgelenmiştir.

    Ermeni Patriği Horen Aşikyan "Ermeni Tarihi" adlı eserinde şunları yazmıştır:

    "Türkiye'nin çeşitli yerlerine dağılmış çok sayıda protestan misyoner İngiltere lehine propaganda yapmakta, Ermenilerin İngiltere sayesinde muhtariyete kavuşacaklarını ileri sürmektedirler. Kurdukları okullar gizli tasarıların yuvasıdır."

    Ermeni din adamı Hrant Vartabed'e göre de "Osmanlı ülkesinde protestan topluluklar kurulması ve bunların İngiltere ve ABD tarafından himaye edilmesi uygarlık iddiasındaki Batılı güçlerin en kutsal duygu olan din duygusunu bile sömürmekten kaçınmadıklarını göstermektedir." Vartabed, Eçmiyazin Katolikos'u V. Kevork'u da Çarlık Rusyasına alet olmak ve Anadolu Ermenilerine ihanet etmekle suçlamıştır.

    Bir başka teşhis İstanbul'daki Fransız Büyükelçisi Paul Cambon'a aittir. Cambon 1894'de Paris'e gönderdiği bir raporda şöyle demektedir.

    "Gladstone gayrimemnun Ermenileri örgütlemiş, disiplin altına almış, onlara destek vaadinde bulunmuştur. Bundan sonra propaganda komitesi ilhamını aldığı Londra'ya yerleşmiştir."

    Jean-Paul Gamier şunları söylemektedir:

    "Millet-i Sadıka diye adlandırılan Ermeniler, Ruslar ve protestan misyonerlerce tahrik edilmiş ve Berlin Konferansına sanki zulüm görmüş bir halkmış gibi başvurmuşlardır."

    Edgar Granville, "Rus tahrikinden önce Osmanlı ülkesinde hiç bir Ermeni hareketi olmadığı; Çar himayesinde bir Ermenistan gibi hayaller yüzünden masum insanların acı çektiklerini " kaydetmiş ve "asıl büyük canilerin Çarlar olduklarım", "Ermeni hareketlerinin Doğu Anadolu'nun Rusya'ya ilhakım amaçladığını" vurgulamıştır.

    Ermeni yazar Kaprielian Ermeni Krizi ve Yeniden Doğuş adlı kitabında "ihtilal vaad ve telkinlerim Ruslara borçlu olduklarını " iftiharla belirtmiştir.

    Taşnak yayın organı Hairenik 28 Haziran 1918 tarihli sayısında şu itirafta bulunmaktadır;

    "Türkiye'deki Ermeniler arasında ihtilalci ruhun uyanması Rus kışkırtmaları sonucudur. Rusya ...... sınır halklarında her türlü merkezkaç eğilimi teşvik etmiştir."

    Bu gerçekler karşısında, Ermeni sorunun ardında emperyalizmin Osmanlı imparatorluğunu parçalama ve paylaşma politikalarının yattığını söylemek güç olmayacaktır.

    Bu politika çerçevesinde 1880'den itibaren Doğu Anadolu'da bazı Ermeni komiteleri kurulmaya başlamış, Van'da "Kara Haç" ve "Armenakan", Erzurum'da "Vatan Koruyucuları" adlı komiteler teşkil edilmiştir. Bu komiteler yerel düzeyde kalmış ve Osmanlı yönetiminden bir şikayeti olmayan ve refah ve barış içinde yaşamaya devam eden Ermeni balkının büyük çoğunluğunun bu faaliyete rağbet etmemesi nedeniyle etkili olamamış ve zamanla varlıkları da sona ermiştir.

    Osmanlı Ermenilerini içeride kurulan komiteler yoluyla devlete karşı harekete geçirmek mümkün olamayınca, bu kez bir başka yol denenmiş ve Rus Ermenilerine Osmanlı toprakları dışında komiteler kurdurtulmuştur. Böylece 1887'de Cenevre'de Hınçak, 1890'da Tiflis'de Taşnak Komiteleri ortaya çıkmıştır. Bu komitelere hedef olarak Anadolu toprakları ve amaç olarak Osmanlı Ermenilerini "kurtarmak" gösterilmiştir.

    Ermeni propagandasının bugünkü öncülerinden Louise Nalbandian Hınçak Komitesi için şöyle demektedir:

    'Doğu Lejyonu' adı altında Fransızların kurduğu Ermeni Lejyonu, Çukurova'da uygulanan vahşetin sorumlusuydu.
    'Doğu Lejyonu' adı altında Fransızların kurduğu Ermeni Lejyonu, Çukurova'da uygulanan vahşetin sorumlusuydu.
    "(Ermeni) Halkın(ın) duygularım harekete geçirmek için tahrik ve teröre ihtiyaç vardır. Halk, düşmanlarına karşı kışkırtılacak ve aynı düşmanın misilleme faaliyetinden yararlanılacaktı. Terör, halkı korumak ve Hınçak programına güven duymasını sağlamak için bir yöntem olarak kullanılacaktı. Parti (komite), Osmanlı Hükümetini terorize etmeyi amaçlamıştı. Bu suretle rejimin prestiji azaltılacak ve tam anlamıyla dağılması için çaba harcanacaktı. Terörist taktiklerin tek odak noktası hükümet olmayacaktı. Hınçaklar, o sırada hükümet hesabına çalışan en tehlikeli Ermeni ve Türkleri öldürmek istiyor ve bütün casus ve muhbirleri yok etmeye çalışıyorlardı. Parti (komite), bütün bu terörist faaliyetlerde bulunabilmek üzere kendisine özgü bir kuruluş meydana getirecekti."

    K.S.Papazian ise Taşnak Komitesi hakkında şunları yazmaktadır: "Komitenin programı isyan yoluyla Türkiye Ermenistan'ına siyasi ve ekonomik özgürlük sağlamaktı... Komitenin 1892 yılında yapılan Genel Kurulunda kararlaştırılan programın 8. metodu Hükümet yöneticilerim ve hainleri terorize etmek, 11. metodu ise Hükümet kuruluşlarım tahrip etmek ve yağmalamaktı."

    Taşnak kurucularından ve ideologlarından Dr. Jean Loris-Melikoff, "Komitenin çıkarlarının Ermeni toplumunun çıkarlarından önde geldiğim ve amaçların gerçekleşmesi uğruna zengin Ermenilerden terör yoluyla para toplandığım" kabul etmektedir. Yine Taşnak ideologlarından Varandian, "History of the Dahnagizoutune" (Paris, 1932) adlı kitabında aynı itiraflarda bulunmaktadır. Ermeni yazarların da açıkça kaydettikleri gibi amaç Anadolu'da isyanlar çıkarmak, yöntem ise terördür. Ermeni komiteleri bu programlarım uygulamaya koymak için zaman kaybetmemişler ve çeşitli ayaklanma girişimlerinde bulunmuşlardır.

    Ayaklanma teşebbüsleri önce Hınçaklardan gelmiş, daha sonra Taşnaklar da bu yolu izlemişlerdir. Bütün ayaklanma girişimlerinin ortak özelliği bunların Osmanlı ülkesine dışarıdan gelen komitecilerle planlanmış ve gerçekleştirilmiş olmasıdır.

    İlk isyan 1890'daki Erzurum isyanıdır. Bunu yine aynı yıl meydana gelen Kumkapı gösterişi, 1892-93'dc Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, 1894'de Sasun isyanı, 1895'de Babıali gösterişi ve Zeytun isyanı, 1896'da Van isyanı ve Osmanlı Bankasının işgali, 1903'de 2. Sasun isyanı, 1905'de Padişah Abdülhamid'e suikast teşebbüsü, 1909'da Adana isyanı takip etmiştir.

    Bütün bu isyan ve olaylar Ermeni Komitelerince Ermenilerin "Türklerce katledilmesi" olarak tanıtılmış ve Batı ülkelerine, Hıristiyan kamuoylarına bu şekilde yansıtılarak büyük bir gürültü koparılmıştır. Bu amaçla hiçbir yalandan kaçınılmamış, olaylar tahrif edilmiştir. Anadolu'nun en ücra köşelerine kadar dağılmış Hıristiyan misyonerler ile büyük devletlerin Konsoloslukları ve İstanbul'daki Büyükelçilikler bu propagandanın batı kamuoylarına iletilmesinde ve benimsetilmesinde büyük bir rol oynamışlardır. Buna Batı basının bu yoldaki yayınları da eklenince, Hıristiyan kamuoyları Ermenilerin gerçeklerle hiçbir ilgisi bulunmayan mesajlarını benimsemeye başlamışlardır. Esasen, kendi devletlerinin politikaları da bu mesajların benimsenmesini gerektirmekteydi. Üstelik, Batı'ya göre bu "Hıristiyanlarla Müslümanlar arasındaki bir çatışmaydı ve vahşi Müslümanlar masum Hıristiyanları katletmekteydi." Öyle ise, yapılacak iş Müslümanlara karşı Hıristiyan Ermenileri desteklemek ve himaye etmekti. Gerçekten de böyle yapılmıştır.

    Ancak meselenin aslının hiç de böyle olmadığı ve Ermeni komitelerinin bu propagandasının altında büyük devletleri Osmanlılara karşı silahlı müdahaleye zorlamak amacının yattığı belgelerle sabittir.

    İstanbul'daki Ermeni Patriği daha 6 Aralık 1876'da İngiliz Büyükelçisi Elliot'a "eğer Avrupa'nın bu ise müdahalesi ve dikkatinin çekilmesi için ihtilal ve isyan çıkarmak lazımsa, bunu yapmanın hiç de zor bir şey olmadığını"söylemiştir.

    İstanbul'daki İngiliz Büyükelçisi Currie 28 Mart 1894'de İngiliz Dışişlerine şu raporu göndermiştir:

    "Erzurum'daki ihtilalcilerin hedefi karışıklıklar çıkararak Osmanlıların karşılık vermesini temin etmek ve böylece yabancı ülkelerin duruma müdahale etmesin! sağlamaktır."

    Erzurum'daki İngiliz Konsolosu Graves 28 Ocak 1895'de Îstanbul'daki İngiliz Büyükelçiliğine yolladığı mesajda, "Komitelerin amaçlarının genel bir memnuniyetsizlik yaratarak Türk Hükümeti ve balkının hayali acılarına, dolayısıyla durumu düzeltme gereğine çekmek" olduğunu bildirmiştir.

    Yine Graves New York Herald Muhabiri Sydney Whitman'ın "eğer bu memlekete hiç bir Ermeni komitecisi gelmemiş olsaydı ve Ermenileri isyana kışkırtmasaydılar, bu çarpışmalar olur muydu?" şeklindeki somsuna şu yanıtı vermiştir:

    "Tabii ki hayır, sanmam ki bir tek Ermeni öldürülmüş olsun."

    Van'daki İngiliz Muavin Konsolosu Williams 4 Mart 1896 tarihli yazısında "Taşnak ve Hınçakların kendi vatandaşlarım terorize ettiklerim, aşırılık ve çılgınlıklarıyla Müslüman halkı kışkırttıklarım, reformların uygulanması için girişilen tüm çabaları felce uğrattıklarım ve bütün Anadolu'da olup bitenlerden Ermeni komitelerinin cinayetlerinin sorumlu olduğunu" belirtmiştir.

    Adana'daki İngiliz Başkonsolosu Doughty Wily 1909'daki bir raporunda "Ermenilerin yabancı müdahaleyi sağlamaya çalıştıklarını" yazmıştır.

    Bitlis ve Van'da Rus Başkonsolosluğu yapan General Mayewski 1912 tarihli bir raporunda şunları kaydetmiştir:

    "1895 ve 1896 yıllarında Ermeni komiteleri Ermenilerle yerel halk arasında öyle bir kuşku yaydılar ki, bu bölgelerde herhangi bir reformun yürütülmesi imkansız hale gelmişti. Ermeni din adamları hemen hemen hiçbir dini eğitim gayreti içinde değillerdi. Buna karşılık, milliyetçilik fikirlerim yaymak için çok çalıştılar. Bu tür düşünceler esrarengiz manastırların duvarları içinde gelişti ve dini görevlerin yerim Hıristiyanların Müslümanlara olan düşmanlığı aldı. 1895 ve 1896 yıllarında Asya Türkiye'si'nin pek çok vilayetinde çıkan ayaklanmaların sebebi ne Ermeni köylülerin büyük sefaleti, ne de maruz bulundukları baskı idi. Zira bu köylüler komşularından çok daha zengin ve müreffehtiler. Ermenilerin ayaklanması şu üç sebepten ileri geliyordu:

    1.Bunların siyasi konularda bilinen tekamülleri,

    2.Ermeni kamuoyunda milliyetçilik, kurtuluş ve bağımsızlık fikirlerinin gelişmesi,

    3.Bu fikirlerin Batı hükümetlerince desteklenmesi ve Ermeni din adamlarının telkin ve çabalarıyla yayılması."

    Mayewski, Aralık 1912 tarihli bir başka raporunda, "Taşnak komitesinin Ermenilerle Müslümanlar birbirine düşürerek durumu karıştırmaya ve Rus müdahalesine zemin hazırlamaya çalıştığım" vurgulamıştır.

    Nihayet, Taşnak ideologu Varandian "Avrupa'nın müdahalesin! sağlamak istediklerini" itiraf etmiş, Papazian'da "isyanların amacının Avrupa devletlerinin Osmanlı Devletinin içişlerine karışmalarım sağlamak olduğunu" yazmıştır.

    Ermeni komiteleri her isyanı, bu isyandan hemen sonra Avrupalıların müdahalede bulunacakları propagandasıyla çıkarmışlardır. Bu propagandaya komitecilerden bazıları da inanmış, Osmanlı Bankasının işgali olayında saatlerce İngiliz donanmasının gelişini gözleyen komiteci Armen Aknomi kaderine küserek intihar etmiştir. Gerek Ermeni yazar ve komitecilerin, gerek Ermenileri destekleyen İngiliz ve Rus diplomatlarının ifadelerinden de açıkça görüldüğü üzere, Ermeni ayaklanmasının nedeni ne sefalet, ne İslahat, ne de baskıya tabi tutuldukları iddiasıdır. Ayaklanmanın nedeni Batılılar ile Rusya'nın Ermeni komiteleri ve kilisesi ile işbirliği halinde Osmanlı imparatorluğunu parçalamak istemeleridir.

    Osmanlılar ise bu isyanlar karşısında, her devletin yapacağım yapmışlar ve isyanları bastırmak için asilerin üzerine kuvvet göndermişlerdir. İsyanlar, Ermeni halkının çoğunluğunun komitelerin faaliyetini benimsememesi nedeniyle kısa sürede bastırılabilmiştir. Ancak, yukarıda da değinildiği gibi, her isyanın bastırılması yeni bir "katliam" olarak sunulmuştur.

    Yakalanan komiteci teröristler yine büyük devletlerin yardımıyla serbest bırakılmışlardır. Zeytun isyanının, Osmanlı Bankası işgalinin ve padişah Abdülhamid'e yapılan suikast girişiminin elebaşları büyük devletlerin müdahaleleriyle ellerini kollarını sallayarak Osmanlı topraklarım terkedebilmişler, üstelik düzenlenen sahte pasaportlarla yeni cinayetler işlemek üzere tekrar geri dönebilmişlerdir.

    Ancak, gerek Ermeni komitelerinin, gerek büyük devletlerin gözden uzak tuttukları temel bir unsur vardır: Ermeniler adına talep edilen topraklarda yaşayan Ermeniler küçük bir azınlıktır.

    Ermenilerin üzerinde özerk bir Ermenistan kurulmasını istedikleri 6 doğu vilayeti Erzurum, Bitlis, Elaziz, Diyarbakır ve Sivas'tır. Ermeni toprak istekleri zamanla gelişecek ve Adana, Halep ve Trabzon'u kapsayacaktır. Şimdi, Batı kaynakları içinde doğu illerinde Ermeni nüfusunu en yüksek gösteren Fransız sarı Kitabını esas alarak bu vilayetlerin nüfus yapıları ile Ermeni nüfusunun toplam nüfusa oranlarını görelim. Doğu Toplam Gregoryen Ermeni Ermeni Oranı İlleri Nüfus Nüfusu (%) Erzurum 645,702 134,967 20.90 Bitlis 398,625 131,390 32.96 Van 430,000 80,798 18.79 Elaziz 578,814 69,718 12.04 Diyarbakır 471,462 79,129 16.78 Sivas 1,086,015 170,433 15.68 Adana 403,539 97,450 24.14 Halep 995,758 37,999 3.81 Trabzon 1,047,700 47,200 4.50

    Tablodan da anlaşılacağı üzere, Ermeniler bu vilayetlerden hiç birinde nüfusun 1/3'ünü bile oluşturamamaktadır. Ermeni nüfusunun genel nüfusa oranı ise %15'tir. Encyciopedia Britannica da 1910 baskısında bu oranı vermektedir.

    Burada, hayali bir Ermenistan vaadiyle Ermenileri Osmanlı Devletine karşı kışkırtan Rusya'nın kendi ülkesinde Ermenilere nasıl muamele ettiğim ve asıl niyetlerinin ne olduğunu kısaca belirtmekte yarar görüyoruz.

    Rusya Kafkaslara indiğinde Kafkas Ermenilerini Ruslaştırmayı ve Ortodokslaştırmayı öngören bir politika izlemeye başlamıştır. Bu amaçla 1836'da Polijenia kanunu çıkarılmış,Eçmiyazin Katolikosluğunun yetkileri kısıtlanmış, Katolikos tayini Çarın görev alanına girmiştir. 1882'de Ermeni gazeteleri ile okulları kapatılmış, 1903'de ise bu kez Ermeni kilisesi, kurum ve okullarının mal varlığına el konulmuştur. Özetle, Rus Dışişleri Bakanı Lebonof Rostowski'nin ünlü deyimiyle "Ermenisiz bir Ermenistan" hedef alınmıştır. Bu deyimin, son yıllarda, bazı Ermeni yazarlarca Osmanlı Yönetimine atfedilmeye çalışıldığı görülmektedir. Bu husus da Ermeni propagandasının karakteri hakkında belirgin bir fikir verebilmektedir.

    Rusya'nın Ermenilere yaptığı baskı ve zulüm gerek Ermeni, gerek yabancı yazarlarca ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Biz şu iki örneği vermekle yetiniyoruz: Ermeni tarihçi Vartanyan Ermeni Harekatının Tarihi adlı kitabında şunları yazmaktadır:

    "Osmanlı Ermenisi Çarlık Rusyası Ermenisine göre gelenek, din, edebiyat ve dil itibariyle tamamen serbestti."

    Edgar Granville de "Rus mezalimim karşı Ermenilerin tek sığınağının Osmanlı Devleti olduğunu" kaydetmektedir.

    Rusya'nın asıl niyeti Doğu Anadolu'da bir Ermeni Devleti kurulmasını sağlamak değil, bu toprakları ilhak etmektir. I. Dünya Savaşı içinde yapılan Osmanlı imparatorluğunun paylaşılması anlaşmalarında Ermenilerin üzerinde muhtar bir devlet kurmayı hayal ettikleri topraklar Rusya ve Fransa arasında taksim edilmiştir. Rus Çarı de Eçmiyazin Katolikosuna "Rusya'da bir Ermeni meselesi olmadığını" söyleyerek Rus niyetini açıkça dile getirmiştir.

    Ermeni yazar Boryan bu hususu şu sözleriyle isabetle teşhis etmiştir:

    "Çarlık Rusyası hiçbir zaman Ermeni muhtariyetim sağlamak istememiştir. Bu nedenle Ermeni muhtariyeti için çalışan Ermeniler aslında Rusya'nın Doğu Anadolu'yu ele geçirmesi için Çarlık ajanı olarak faaliyet göstermişlerdir."

    Ermeni sorununun ortaya çıkışı

    Osmanlı Devleti zayıflamaya başlayıp, hemen her konuda Avrupa'nın müdahalesine maruz kalınca, Türk - Ermeni ilişkilerinde de bir bozulma devri başlamıştır. Batılı ülkeler Osmanlı Devleti'ni bölerek bölgesel çıkarlarına ulaşabilmek için Ermenileri Türk toplumundan koparmayı hedeflemişlerdir. Özellikle Avrupa'nın bazı büyük devletleri "ıslahat" adı altında bir yandan Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışırken, bir yandan da Ermenileri, Osmanlı yönetimine karşı teşkilatlandırmışlardır. Böylece ülke içinde ve dışında teşkilatlanan ve silahlanan Ermeni komiteleri ile Ermeni Kiliseleri'nin kışkırtıcı faaliyetleri sonucunda, Ermeni toplumu yavaş yavaş Türklerden uzaklaşmaya başlamıştır.

    Türklerin iyi tutumuna karşın, yabancı devletlerle ittifak etmek suretiyle Türklerle mücadeleye başlayan Ermeniler, Batının desteğini alabilmek için kendilerini "ezilen bir toplum" olarak göstermeye ve "Anadolu üzerindeki egemenlik haklarını Türklerin gasp ettiği" iddiasını dile getirmeye başlamışlardır.

    Islahat Fermanı ile Müslümanlar ve Gayr-i Müslimler eşit statüye getirilince ayrıcalıklarını kaybeden Ermeniler, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda, Rusya'dan "işgal ettiği Doğu Anadolu topraklarından çekilmemesini, bölgeye özerklik verilmesini veya Ermeniler lehine ıslahat yapılmasını" talep etmişlerdir. Bu isteklerle birlikte Ermeni sorunu ilk kez ortaya çıkmaya ve uluslararası bir şekil almaya başlamıştır.

    1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'nın ardından imzalanan Ayastefanos Anlaşması'nın Osmanlı Devleti'nce kabullenilmek zorunda kalınan 16. maddesi şöyledir: "Ermenistan'dan Rusya askerinin istilası altında bulunup Osmanlı Devleti'ne verilmesi gereken yerlerin boşaltılması oralarda iki devletin dostane ilişkilerinde zararlı karışıklıklara yol açabileceğinden, Osmanlı Devleti Ermenilerin barındığı eyaletlerde mahalli menfaatlerin gerektirdiği ıslahat ve düzenlemeyi vakit kaybetmeksizin yapmayı ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkezlere karşı güvenliklerini sağlamayı garanti eder".

    Anlaşmanın bu hükmü, esas itibariyle bağımsızlık kazanmak isteyen Ermenileri tam anlamıyla tatmin etmemiş olsa dahi "Ermeni Sorunu"nun tarihte ilk kez bir uluslararası belgeye yansıması ve "Ermenistan" diye bir bölgenin varlığından söz edilmesi yönünden büyük önem taşımaktadır.

    1878 yılında toplanan Berlin Kongresi sonucunda imzalanan Berlin Antlaşması'nın 61. maddesi de Ayastefanos Anlaşması'nın 16. maddesi yerine şu hükmü getirmiştir:

    "Osmanlı Hükümeti, halkı Ermeni olan eyaletlerde mahalli ihtiyaçların gerektirdiği ıslahatı yapmayı ve Ermenilerin Çerkez ve Kürtlere karşı huzur ve güvenliklerini garanti etmeyi taahhüt eder ve bu konuda alınacak tedbirleri devletlere bildireceğinden, bu devletler söz konusu tedbirlerin uygulanmasını gözeteceklerdir".

    Berlin Antlaşması'nın bu hükmü ile Türk-Ermeni ilişkilerine yabancı güçlerin müdahale edebilmesi hakkı tanınmış olmaktadır.

    Böylece Ermeniler, Ruslar ve İngilizler tarafından kullanılmaya başlanmış ve İngiltere'nin elinde Rus yayılmacılığına karşı bir ileri karakol vazifesi görmüşlerdir. İngiltere ve Rusya tarafından tarih sahnesine sunulan Ermeni Sorunu, aslında emperyalizmin Osmanlı Devleti'ni yıkma ve paylaşma politikasının bir uzantısıdır. Sözde Ermeni soykırımı iddiaları ve yalanları da işte bu politikanın propaganda ürünüdür!

    Kaynaklar

    Bu bölümün hazırlanmasında http://www.ermenisorunu.gen.tr/ adresinden yararlanılmıştır.

    Linkler

  • http://www.hurriyetim.com.tr/haberler/0,,sid~461,00.asp
  • http://www.devletarsivleri.gov.tr/kitap/
  • Bu konuda henüz görüş yok.
    Görüş/mesaj gerekli.
    Markdown kullanılabilir.

    Ermeni Ulusal Hareketi
    7 yıl önce

    Kafkasya'da, yeniden bir Ermeni devleti kurma amacı doğrultusunda düzenlenen faaliyetlerdir. Ermeniler arasında aydınlanma, bazen Ermeni halkının rönesansı...

    Ermeni Kırımı
    3 yıl önce

    Ermeni Kırımı, Ermeni Soykırımı (Ermenice: Հայոց Ցեղասպանութիւն, Hayodz Dzeğasbanutün) veya 1915 Olayları, Osmanlı hükûmetinin Ermenilere karşı gerçekleştirdiği...

    Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları
    7 yıl önce

    Temmuz 2012.  ^ "Ömer Engin Lütem, "Ermeni Lozan'dan Günümüze Ermeni Sorunu", I. Ermeni Sorunun Tarihsel Boyutu, Ermeni Araştırma Enstitüsü". 26 Şubat 2009...

    Şebinkarahisar İsyanı
    7 yıl önce

    Osmanlı askeri birliklerinin Ermeni mahallesine asker kaçaklarını toplamak maksadıyla girdikleri esnada mevzilenmiş Ermeni çetecilerinin açtıkları ateşle...

    Ahmet Esat Uras
    7 yıl önce

    basılmış ve yabancı dillere çevrilmiştir. Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi (1950), Ermeni Sorunu: Dokuz Soru, Dokuz Cevap (1953). 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşına...

    Türkkaya Ataöv
    7 yıl önce

    bilim insanıdır. Cumhuriyet ve Türksolu gazetelerinde yazmaktadır. "Ermeni Sorunu" konusunda uzmandır. Bu konuda 78 adet kitap yazmıştır. Bu kitaplarında...

    Türkkaya Ataöv, Cumhuriyet (gazete), Kişi, Taslak, Uluslararası İlişkiler
    Kıbrıs Sorunu
    3 yıl önce

    Kıbrıs Sorunu, Akdeniz'in doğusunda bulunan Kıbrıs adasında Kıbrıs Rumlarıyla Kıbrıs Türkleri arasında yaşanan siyasi tabanlı sorun. Britanyalıların Kıbrıs...

    Kıbrıs sorunu, Kıbrıs sorunu
    Ömer Engin Lütem
    7 yıl önce

    olarak Balkan Diplomasisi (2001) Ermeni Sorunu El Kitabı (2003) Armenian Terror (2007) Ermeni Terörü (2007) Ermeni Sorunu:Temel Bilgi ve Belgeler (2007)...