|harita =
|harita boyut =|harita açıklama = |lat_deg = |lat_min = |lat_sec = |lat_hem = K |lon_deg = |lon_min = |lon_sec = |lon_hem = D |rakım = |yüzölçümü = |nüfus = 255 |nüfus yoğunluğu = |nüfus_ref = [1] |nüfus_itibariyle = 2000 |alan kodu =0346 |posta kodu = 58700 |bölge = İç Anadolu |il = Sivas |ilçe = Zara
|Köy Muhtarı =İsmail Uçak
|websitesi = [2]
Avşar, Sivas ilinin Zara ilçesine bağlı bir köydür.
Tarihi
Ayrıntılı bilgi için www.avsarkoyu.netAnadolu`ya ilk yerleşen Türklerin torunları. Topraklarından göç ederek ayrılmak zorunda kalmış onlar da çoğu köy gibi ama ne toprağını unutmuş ne de geleneğini. Gittikleri yerlerde köklerinden aldıkları güçle başarılara imza atmış Avşarlılar.
Zara`ya 17 km mesafede bulunan Avşar Köyü`nün doğusunda Ütükyurdu Köyü, kuzey batısında Atalan Köyü, batısında Kaylukaya Köyü bulunuyor. Köyün tarihçesi tam olarak bilinmemekle beraber atalarının Oğuz Boylarından geldiği tahmin edilmektedir. 1071 Malazgirt Zaferi`nin ardından Türkleşen Anadolu`da Orta Asya`dan gelen boylar çeşitli bölgelere yerleştiler. Zara`da da Akören, Avşar, Eymir köylerinin bu dönemde Anadolu`ya yerleşen Türk boylarının devamı olduğu sanılmaktadır. Avşar`ın köy yerleşiminin de 1400`lü yıllara dayandığı tahmin edilmektedir. Birçok köyde olduğu gibi Avşar`da da 1960`lı yıllarda başlayan göç sonucu daha çok İstanbul olmak üzere köylülerin bir kısım İzmir Aliağa`ya yerleşmiştir. İstanbul`da ve İzmir`de kurdukları firmalarla başarılı işlere imza atan Avşarlı hemşerilerimizin özellikle Aliağa`daki başarısı oldukça önemlidir. Gemi söküm sektörünün kalbinin attığı Aliağa`daki 11 firmanın 6`sı Avşar`lı hemşerilerimize ait. Hemşerilerimiz gemi sektöründeki üstünlükleri ile Zara`yı ve Sivas`ı en iyi şekilde temsil ediyorlar.
Köyde 70`li yıllarda yoğun bir nüfusun yaşadığı ve 2 su değirmeni bulunduğu biliniyor. O yıllarda özellikle hayvancılık oldukça gelişmiş ve tahmini 3000 civarında koyun olduğu bilinmektedir. Dağlık bir bölgede kurulan köyde sulanabilir arazide çok olmamakla birlikte buğday, arpa, fiğ gibi habutat ürünleri ekilmekteydi. Avşar`a bağlı Arapça ve Harami mezraları bulunmakla beraber geçmişte Ütükyurdu ve Atalan köyleri de mezra konumunda olup Avşar`a bağlıydı. Köyde bugün bir cami ve açık olmamakla beraber bir okul bulunmaktadır. Doğal güzelliğiyle ilgi çeken köyden Kösedağ`dan gelip Kızılırmağa dökülen bir çay bulunuyor. Billur suların yemyeşil bir doğayla birleştiği Avşar`da özellikle Kalenin Suyu diye anılan mevki çevreden gelip piknik yapanların uğrak yeridir. Köyün etrafında ağırlıklı olarak meşe ve çam ağaçları bulunmaktadır. Zara ile köy arasındaki 17 km`lik yolun 15 km`si asfalt, 2 km`si stabilizedir. 1997 nüfus sayımına göre nüfusu 248 dir.
Kültür
Köyün gelenek, görenek ve yemekleri hakkında bilgi yoktur. AVŞAR YEMEKLERİZengin Türk mutfağının dışında Avşarlara özgü yemekler de bulunmaktadır. Avşarların gelir kaynağı daha çok tarım ve hayvancılığa dayalı olduğundan yemekleri daha ziyade tarımsal ve hayvansal ürün ve malzemelerden hazırlanmaktadır. Kayseri`de yaşayan Avşarların kendilerine özgü yemekleri şunlardır:
Toğga Malzemeleri: Döğme(yarma), yoğurt, un, sarımsak, yağ, nane Yapılışı: Öncelikle döğme haşlanır. Yoğurt ayran şekline getirilerek ateş üzerine konulur. Döğme, biraz un içine konularak devamlı karıştırılır. Nane, döğülmüş sarımsak, yağda kızartılarak yemeğin üstüne dökülür. Döğme ve ayran karışımı çorbanın kaynayıncaya kadar karıştırılması gerekir. Hafiften kaynatılarak servise sunulur.
Sütlü Bulgur Çorbası Malzemeleri: Bulgur, süt Yapılışı: Az miktar su kaynadıktan sonra bulgur içine atılır ve 10-15 dakika kadar kaynatılır. Bulgur kaynadıktan sonra biraz süt ilave edilerek süt ile de bir iki taşım kaynatıldıktan sonra servis yapılır.
Karışık Çorba Malzemeleri: Nohut, kuru fasulye, yeşil mercimek, bulgur, patates, soğan, yağ, salça ve nane Yapılışı: Kaynayan suya nohut, fasulye ve mercimek atılır. Daha sonra bulgur ilave edilir. Biraz daha pişince patates doğranır. Patatesler yumuşayınca çorba ocaktan alınır. Üzerine yağ, soğan, salça ve nane dökülür.
Erişte Çorbası Malzemeleri: Un, yumurta,yağ, salça Yapılışı: Eriştenin yapılması için un, yumurta, tuz ve su hamur haline getirilerek yoğrulur. Hamurdan beziler yapılarak oklava ile bu beziler açılır. Açılan hamurdan ince ince dilimler halinde erişte kesilir. Çorbanın yapılışı ise; bir tencerede kaynayan suya bir kaşık tuz ilave edilerek erişteler eklenir ve 5 dakika kaynatılır. Üzerine yağ , salça, nane ile yapılan sos ilave edilir. İsteğe göre limon eklenir. Erişte çorbasının mercimekli olanı da hazırlanır. Bu çorba eskiden baş ağrısı ve soğuk algınlığına karşı ilaç olarak da kullanılmıştır.
Tarhana Malzemeleri: Döğme, katık(torba yoğurdu), yağ, nane, sarımsak Yapılışı: Yaz aylarında buğday hasadından sonra çıkarılan buğdaydan önce döğme yaptırılır. Kazanlarda kaynayan suda döğmeler haşlanır. Haşlanan döğme kazandan çıkarılarak soğuduktan sonra katık ile yoğrulur. İsteğe göre ne kadar ekşi olması isteniyorsa o kadar bekletilir. Daha sonra ufak parçacıklar halinde avuç içinde şekillendirilerek güneş gören damlarda kurutulur. Kış için hazırlanan bu tarhanalar torbalara konularak kış günlerinde pişirilir. Çorbanın yapılışı ise; akşamdan sıcak su ile ıslatılan kuru tarhanalar el ile ezildikten sonra yeteri miktarda su konur ve kaynayıncaya kadar karıştırılır. Kendi kendine bir taşım daha kaynatıldıktan sonra üzerine kızgın yağ, nane ve sarımsak ilave edilir. Tarhana eskiden beri yapılan ve sevilen bir yemek çeşidi olduğu gibi üzerine söylenmiş maniler de vardır;
Tarhana tartar Karnımı yırtar Ah gidi bulgur Gel beni kurtar
Tarhana tartar Karnımı yırtar Baklava börek Gel beni kurtar Tırşık Malzemeleri: Gavur pancarı, döğme, un, yağ ve yoğurt Yapılışı: Dağdan toplanan yılan pancarı veya gavur pancarı ufak ufak doğranır. Tuzla ezilerek ufaltılır. İçine döğme konularak biraz haşlanır. Yoğurt ayran yapılarak üzerine dökülür, biraz da un katılır. Üstü bastırılarak akşamdan sabaha kadar bekletilir. Ekşidikten sonra tekrar pişirilir. Tereyağ ile yağlanarak yenir.
Mercimekli Avşar Pilavı Malzemeleri: Bulgur, yeşil mercimek ve tereyağ Yapılışı: İlk olarak mercimek haşlanır. Kaynayan mercimek içine bulgur ilave edilir. Pilav suyunu çekince tereyağ eritilir ve pilavın üzerine dökülür. Geleneksel bir yemek özelliği taşıdığından Avşarlarca sevilerek yenir. Düğünlerde çokça yapıldığı gibi turşu ile beraber sac ekmeğinin içine dürülerek yenmesi meşhurdur. Üstüne bir çok maniler söylenmiştir;
Pilav pişirdin yavan Üstüne dildim soğan Ben askere gidiyom Uyan Halimem uyan Bulguru haşladım Yemeğe başladım Asker yarim gelince Ağlamaya başladım Kabak Çiçeği Dolması Malzemeleri: Kabak çiçeği, soğan, sarımsak, tereyağ, pirinç veya bulgur, salça Yapılışı: Kabak çiçeği sabah erkenden toplanır. Kenarları temizlenir. Bir kap içerisine bulgur veya pirinç, salça, rendelenmiş soğan, maydanoz, sıvı yağ, yeteri kadar tuz konarak iç hazırlanır. Hazırlanan içlerden birer kaşık kabak çiçeklerine konarak kapatılır. Tencereye dizilerek sıcak su konur ve pişirilir. Pişen dolmalar tabaklara alınır ve üzerlerine sarımsaklı yoğurt dökülür. Yoğurdun üzerine eritilmiş tereyağ gezdirilir. İçli Köfte Malzemeleri: Kıyma veya patates, bulgur, un, maydanoz, salça, yağ, soğan, karabiber Yapılışı: Ufak bulgur önceden ıslatılır. İki üç saat bekledikten sonra un ve yeteri miktarda tuz ile yoğrulur. İsteğe göre hamurun içine nane, karabiber ve kırmızı biber eklenebilir. Kıyma veya haşlanıp soyularak ezilen patates, soğan, biber, salça, yağ ile kavrulur. Diğer kapta hazırlanan hamurdan ceviz iriliğinde parçalar koparılır ve baş parmak yardımıyla ortaları açılır. Hazırlanan içten bir kaşık konur ve kapatılıp yuvarlatılır. Kaynayan suyun içine atılarak haşlanır. Köfte üzerine sudan çıkardıktan sonra ekşi, sarımsak ve salçalı yağ dökülür.
Sıkma Köfte Malzemeleri: Patates, bulgur, soğan, salça, maydanoz ve yağ Yapılışı: Patatesler ve bulgur ayrı ayrı kaplarda haşlanır. Soyulup ezilen patatesler bulgur ile yoğrulur. Diğer tarafta yağ, salça, soğan ve maydanoz ile hazırlanan sos da ilave edilerek yapılan karışım elde sıkılır ve tabaklara dizilir.
Höllük(Gildiz) Malzemeleri: Fasulye, nohut, mercimek, bulgur, un, soğan, sarımsak, biber, nane, ekşi Yapılışı: önceden ıslatılan ufak bulgura un, rendelenmiş soğan, tuz, biber, nane atılarak iyice yorulur. Kıvamına gelince küçük küçük nohuttan biraz büyük olarak kopartılarak yuvarlatılır. Höllük yapıldıktan sonra haşlanan fasulye, nohut ve mercimekten birisi içine atılarak kaynatılır. Bir tava içinde yağ, biber, sarımsak kızartılarak pişen yemeğin üzerine dökülür. İsteğe göre ekşi de atılabilir. Hingel Mantı Malzemeleri: Un, yumurta, peynir ya da patates, soğan, salça, yağ, biber Yapılışı: Açılan mantı hamuru büyük kareler halinde kesilir. İçine ezilmiş soğanlı, biberli peynir yada kavrulmuş patates konup, üçgen şeklinde kapatılır. Bunlar suda haşlanır. Suyu süzülerek üzerine tereyağı yakılıp dökülür. Normal mantılarda ise mantı sulu ve yoğurtlu olarak iki türlü yapılır.
Kömbe Malzemeleri: Un, maya, tereyağı, yumurta, sulu yoğurt Yapılışı: İlk olarak hamur kulak memesi yumuşaklığında olacak şekilde maya ile yoğrulur. Hamur mayalanınca merdane ile açılır. Eritilmiş yağdan hamurun üzerine sürülür. Yağ içte kalacak şekilde rulo yapılır. Rulo bir uçtan başlayıp öbür ucuna kadar dürülür. Elde edilen bezi tekrar açılarak önceki işlem tekrar edilir. Bu sefer hamur biraz kalınca açılır, tepsiye olduğu gibi konur üzerine bir iki kaşık sulu yoğurtla bir yumurta çırpılıp sürülür. Çatalla süslenir. Üstü kızarıncaya kadar fırında pişer. İçlisi de yapılabilir.(patates, peynir, ıspanak) Bazlama Malzemeleri: Un, tereyağ, Yapılışı:Kömbe gibi açılan hamurun içi yağlanır. Rulo yapılarak normal sacda pişirilir Soğanak Böreği Malzemesi: Soğanak bitkisi, un, yağ, Yapılışı: Soğanak ilkbahar mevsiminde çayırlarda yetişen bir bitkidir. Un hamur yapılarak ekşimesi için bir süre bekletilir. Soğanak haşlanıp yağda hafiften kavrulur. Hamur küçük parçalara ayrılarak el büyüklüğünde, oklava ile açılır. Yarı tarafına soğanak konularak diğer yarısı üstüne getirilip kapatılır. Kenarları bastırılarak birbirlerine yapışması sağlanır. Bunlar sac üzerinde kızartılır. Aynı şekilde peynirli, patatesli, ıspanaklı börek de yapılır. Tutmaç(Dutmaç) Malzemeleri: Un, mercimek, sarımsak, biber, reyhan, limon tuzu Yapılışı: İlk olarak hamur oklava ile yufka halinde açılarak, mercimek gibi kesilir.Bu kare de olabilir. İyice kaynatılır. Biber, reyhan yağda kızartılarak üzerine dökülür. Limon tuzu da atılır. Etli ve mercimekli de olabilir. Tutmaç üzerine söylenmiş bilmece ve maniler de söylenir:
Dedem eşeğe binmiş, ayakları salkım salkım Kele gelin kele gelin Gelinden örnek alın Gelin bir dutmaç kesmiş Camız gözünden kalın
Guymak(Püşürük, Dolaz, Bulambaç) Malzemeleri:Un, şeker, tuz ve pekmez Yapılışı: Su kaynatılarak un ve şeker katı bir muhallebi olacak şekilde özenir ve pişirilir.Tabaklara servis yapıldıktan sonra üzerine yakılmış tuzsuz tereyağ gezdirilir. Ayrıca çatal ve kaşığın ucuna alınan hamur, pekmez veya şekere, daha sonra da yağa batırılarak yenilir. Bu yemek üzerine söylenmiş dörtlükler de vardır:
Gelin bacı Kaldır sacı Kocan geliyor Çal bulambacı
CENí‚ZE VE ÖLÜ GÖMME ADETLERİ
Ölüm dünya hayatının son durağı olup insanı çaresiz kılan, korkutan ve sırrına erişilmesi güç olan bir olaydır. İnsan ne zaman öleceğini ve nerede öleceğini bilemediği için daima hazırlıklı bulunmalıdır. Bunun yanında insan ölüm korkusu nedeniyle Avşarlarda ölümü hatırlatan bazı inanışlar vardır. Bunlar; evin dışında baykuş öterse, o evden ölü çıkar. Ölü tabutta sallanırsa o sene ölü çok olur. Açık ağızlı makas o evden ölü çıkarır. Ölü yıkandığında altındaki tahta oynarsa, başka biri daha ölür. Leylek kara çabut getirirse, ölüm çok olur. Düşünde kara kazan görenin evinde ölü olur.
Yatağa düşmüş öleceği belli olan hasta için yapılanlar Avşarlar arasında aynı olduğu gibi Türkiye`nin diğer yerlerine göre fazla bir farklılık göstermemektedir. Hasta sık sık ziyaret edilir. Ziyarete gelenler helallaşırlar. Yakını ya da en sevdiği kişi yanında bulunarak vasiyetini ve diyeceği bir şey olup olmadığını öğrenmeye çalışır. "Yasin-i Şerif" okutulur. Yanında bulunanlar "şehadet" getirirler. Sebebi; canını şeytana teslim etmeme düşüncesidir. Dilinin, damağının kurumaması için ağzı su ile ıslatılır. Ağzına sulu bir tülbent tutulur. Ruhunu teslim ettiği zaman "Allah rahmet etsin, dua okuyarak, şehadet getirerek, kelime-i tevhid ruhunu teslim etti. Ne güzel ölümü vardı..." diye arkasından hayırla yadederler ve böyle ölüm şekli sayesinde onun hizmetini gören kişilere teşekkür ederler. Hastanın yönünü kıbleye çevirirler. Ölünce gözleri kapatılır. Ayakları düz olarak durması için birbirine bağlanır. Çenesi çatılır. Elleri göbeğinin üstüne konur. Halk arasında, ölüye böyle vaziyet aldırılmasının sebebini; Kabirde Münker- Nekir Melekleri sorgu sual sorarken çirkin görmemeleri ve onların karşısında düzgün durmasının temini için böyle yapıldığı şeklinde izah etmektedirler.
Doğum da ölüm de Allah`ın emri olarak görülür. Bu nedenle ölüm metanetle karşılanır. Bir evde cenaze zuhur ederse kısa sürede duyurulur. Ölüm duyurmada en önemli yol camilerle sela okunduktan sonra yapılan duyurmadır. Yöre insanı cenazeye katılmakta, onu taşımakta, namazını kılmakta, kabre indirdikten sonra hemen Kur`an-ı Kerim`den bir aşir okuyarak ve taziyede bulunmakta çok hassastır.
Akşam vefat etmiş ise cenaze sabaha kadar bekletilir. İkindi veya daha önce vefat etmiş ise hemen defnedilir. Ölen kişinin elbiseleri kesilerek soyulur. Sebebi de ölen kişiye eziyet etmemektir. Mezarı kazanlar ihtiyaç sahibi kişilerdir. Cenaze evde yıkanana kadar mezar da açılmış olur. Ölüyü yıkamak için kara kazanda su ısıtılır. Bu arada herkes koşuşturarak su taşır. Su getirmek ve cenazeye hizmet etmek çok sevaplıdır. Kazan ters çevrilerek kazan ters çevrilerek kapatılır.
Cenaze yıkanırken bakmak çok günahtır. Ölü, yakınları haricinde kimseye gösterilmez. Ölünün etrafı çul ve kilimle kapatılarak yıkanır. Cenaze yıkanırken "su damlaları sayısınca ona yıkamada yardım edenlerin günahı dökülürmüş" diye inanılır. Ölü teneşir tahtası üzerinde camiden getirilen tahta "sal" üzerinde cami avlusuna götürülür ve cenaze namazı kılınır. Namaza herkes gelir ve gelmeyenler kınanır. Ölü kefenine sarılırken dişlerine nar sürülür. Zemzem suyu varsa yüzüne serpilir. Kabe`den getirilen esans ve kokular kefene sürülür. Kefen kapatıldıktan sonra bir daha açılmaz. Açılırsa abdesti bozulur ve yeniden yıkanması gerekir. Ağıt ve figanlar çok olur. Ağlayanlar teskin edilmeye çalışılır.
Cenaze götürülürken, uyuyanlar uyandırılır, dışarı su dökülür, kilim çırpılır ve cenazeye dönülerek ayakta kıyam durulur. Ölünün şöyle nida ettiği söylenir; "Hey gidi insanoğlu! Be de sizin gibi bir zamanlar yeryüzünde yer içerdim. Şimdi ise bakın gidiyorum." Toprağın cenazeye nidası; "Hey gidi ......falanca. bir zamanlar üzerimde yer içer, güler, eğlenirdin. Bak şimdi geliyorsun kucağıma...! bir zamanlar kaçar dururdun üzerimde, ele avuca gelmezdin! Artık kucağımdan gitmeyeceksin!"Cenaze namazından sonra omuzlarda taşınarak mezarlığa getirilen cenaze kazılmış mezarın güney tarafına konur. Daha sonra üzerine bir avuç toprak atılarak üzeri tahta veya çalı çırpı ile örtülür. Akabinde de herkes kendilerinin de emeğinin olması için birer ikişer toprak atarak küreği ters olarak yere bırakır ve diğerleri de küreği yerden alır ki elden alınması günah sayılır. Toprak atılması sırasında şeytanın kabre girmemesi için hem Kur`an okunur, hem de acele ile toprak atılır. Şayet şeytan kabre girerse sorgu esnasında ölünün dili tutulur., doğru cevap vermez.Eğer amelleri iyiyse Münker ve Nekir Melekleri gayet yumuşak ve güzel şekilde girer, sorulara kolaylıkla cevap verir. İyi cevap vermesine de yardımcı olurlar. Kabir kıyamete kadar cennet bahçesi haline gelir. Kötü amel işlemişse melekler öyle çirkin vaziyetlerde gelirler ki, soruları bilemez, bildiğini de unutur. Kabir bir cehennem çukuru haline getirilerek, kıyamete kadar o kişi kabir azabı çeker. Kabri dünyada sevmediği ve korkuttuğu yılan, çıyan...gibi hayvanlarla dolar.
Avşarların inanışlarına göre kabir komşusu çok önemlidir. Kabre konan kimseye ilk ziyarete gelecek olanlar kabir komşularıdır. Onların iyi veya kötü kimseler olması, diğerinin de kabirde azap görüp görmemesine sebep olur. O sebepten yakınlarının yanına gömülmesi cihetine gidilerek, kabirde onunla buluşup sevineceğine inanılır. Ölünün üzeri toprak seviyesine kadar örtüldükten sonra kenarına taş dizilir. Ayak tarafına ve baş tarafına ağaç veya tahta dikilir. Balık sırtı şeklinde mezarın üzeri kapatıldıktan sonra herkes dağılır. Tahta sal da mezarın üzerine başka ölü olmaması inancıyla ters kapatılır. Kabirin üstüne su da dökülür.
Mezarlıktan dağılan halk doğruca cenaze evine gelerek otururlar. Bu sırada Kur`an-ı Kerim okunur, baş sağlığı dilenir. Özellikle herkes ölü evinde toplanarak ölü sahiplerinin üzüntüsüne ortak olur. Ayrıca yöre halkı cenaze evine yemekli taziye ile gelir. Yemek akşam vakti kadınlar tarafından gelir. Erkekler ise daha önceden gelmiştir. Yemek orada yenir ve hizmete de devam edilir. Ölünün evinde yenen yemekler onun canına değer. Okunan Kur`an-ı Kerim ise ruhunu şad eder. Ölen kişinin elbiseleri de fakirlere dağıtılır. Cenaze evinde uzun müddet radyo teyp çalınmaz, televizyon açılmaz. Buna yakınları ve komşuları da buna mümkün mertebe riayet ederler. düğün ve şenlik anlarında da ölü evinden mutlaka müsaade alınır. Bunun için ölü evine gidilerek tekrar taziye yapılır ve Kur`an okunur.
Komşular üç gün süreyle cenaze evine yemek götürürler. Amaç; cenaze evinin yükünü bu yolla hafifletmektir. Bu da Avşarlar arasındaki yardımlaşma duygusunun olduğunu göstermektedir. Kadınlar cenaze evine götürdükleri yemekleri hazırlayarak ölü evinin misafirlerine ikram ederler.
İlk günler kadınların bulunduğu oda çok hareketlidir. Kadınların bulunduğu odada ağıt yakanlar, saç baş yolanlar vardır. Genellikle tüm kadınların ağladığı ve etkilendiği görülmektedir. Ölen kişinin ruhu için genelde 40 gün peş peşe Yasin-i Şerif okutulur. Çoğu zaman öldüğü gün hatim indirilir. Kırkıncı ve elli ikinci günlerde hatim veya mevlit okutulur. Bu sırada imamın önünde bir tasın içerisinde tuz, buğday, bulgur vs. şeyler bulunur. Bunların okunması ile bereketin geleceğine inanılır.
Daha sonraki günlerde ölü için "can aşı" denilen yemek verilir. Ölüleri hayırla anmak, arkasından sürekli dua ve hayırda bulunmak geride kalanların en önemli görevlerinden biridir.
Evlenme Usulleri
Avşarlarda evlilik görücü usuldedir. Avşarla görücü usulü ile yapılan evliliklerde boşanma pek görülmemektedir. "Dünür" vasıtasıyla kız isteme sonucu evlilik yapılır. Avşarlarda yakın akraba evlilikleri oldukça fazladır.Bunun da sebebi soya, namusa, akrabaya, birlik ve beraberliğe önem vermelerindendir. Bunun aksi durumunda soyun bozulacağına, manevi açıdan birlik ve beraberliğe gölge düşeceğine, namus mefhumunun kaybolacağına, kabileler arası ikililik meydana geleceğine inanırlar. "Kendi döşeğimizi ele tepeletmeyelim, kendi kahrimizi ancak kendi birbirimiz çeker" düşünceleri ile kendi soylarından özelliklerini ve huylarını bildikleri, uyuşabileceğine inandıkları yakın akrabalarındaki kız ve erkekleri evlendirirler.
Beşik kertmesi usulü pek nadir de olsa görülmektedir. Çok nadir de olsa görülen bir evlenme çeşidi de kocası ölen bir kadının aile içerisinde diğer bir kardeşle evlenmesidir.
Avşarlar arasında değişik usulüyle evlenme çeşidine rastlanmamaktadır. Kız kaçırma olaylarına ise oldukça sık rastlanmaktadır.
Gönülsüz evlilikler pek kabul görmemekle birlikte anlaşma yoluyla evlilikler yapılmaktadır. Özellikle tüm Türkiye`de olduğu gibi Avşarlar arasında da bu usuller zamanın şartlarına göre değişikliğe uğramaktadır. Son yirmi yıl içinde ekonomik bakımdan iyileşen Avşar halkı, okur-yazar oranının yükselmesi, Almanya`ya işçi sevkiyatı ile bu evlenme usullerinden anlaşma yoluyla evlenmeler rağbet kazanmaktadır.
Kız İsteme Askerlik çağına gelen veya askerliğini yapan gençler evlenme çağına gelmiş sayılırlar. Anne ve baba imkanlarını çocuklarını bir an evvel evlendirmek için ayarlayıp düzeltirler. Oğlanın beğendiği bir kızı anne ve babası görüp beğenirlerse istemeye giderler. İstenilecek kızı gidip grenlere "görücü" denilir. Oğlan evlenme konusunu, ya kardeşleri vasıtasıyla anne ve babasına bildirir veya annesiyle konuşur. Bu olmazsa anne ve baba uygun gördükleri kızı, oğlanı da razı ederek istemeye giderler. Avşarlar arasında kız istemeye gitmeye "düğür gitme" veya "düğürcü gitme" kız istemeye giden gruba da "düğürcü" denilir. Düğüncüler, akrabadan, sayılan, sevilen, sözü tutulur kadın ve erkeklerden oluşur. Düğür olayından önce evlenecek delikanlı tarafından beğenilen kız hakkında hem oğlan hem de oğlanın anne ve babası etraftan soruşturma yaparlar. Delikanlının bu süre zarfında kızı tanıması gerekir. Kız beğenilmiş ise, ya oğlanın annesi kız evine giderek ya da el altından kızın ailesine yakınları tarafından haber verilir. Bu arada kızın annesi kızına ne düşündüğünü sorar. Kızın gönlü yoksa veya oğlan beğenmemişse , gizlice oğlan tarafına haber gönderilerek işin olmayacağını ve bir daha zahmet etmemeleri söylenir. Eğer kız razıysa ve oğlan da beğenilmişse görücüler tekrar kız evini ziyaret ederler. Bu defa ümitli olduklarından dolayı daha da cesaretlidirler. Tekrar kızlarını oğullarına isterler. Kız anası da asıl düğüncülerini göndermelerini ister. Bu arada olay kızın anası tarafından kızın babasına da duyurulur. Karı ve koca aralarında meşveret ederek düğürcülere ne cevap vereceklerini kararlaştırırlar. Bundan sonra kızın anne ve babası oğlanı ve ailesini daha iyi tanıyabilme faaliyetlerinde bulunurlar. Avşarlarda bir kimsenin iyi bir hareketi olduğu zaman babasını bilenler "oğlum senin dayın kim!" diye sorarlar. Buna ait bir deyiş vardır;
Arayıp bulmalı asılı soyu Her zaman lazımdır yeğene dayı Sakın ha evlenme kız güzel deyi Olur olmaz yerden alıcı olma
Oğlan tarafı dakız tarafında olduğu gibi kızın anasının, babasının aslı ve asaleti göz önünde bulundurulur. Buna ilişkin Kayseri Avşarları arasında şöyle deyimler vardır;
"Kenarına bak bezini al Anasına bak kızını al"
"At olacak kısrak tay iken belli olur." "Kedi ne ki budu o olsun." "Hatır getir ki, baa(bey) doğursun."
Avşar evlenme adetlerinde oğlan evi kız evine üç defa düğürcü olarak gider. Kızın anne ve babası kızı verme taraftarıysalar birincide düşünmek istediklerini belirtirler. İkinci gelişte kız tarafı "Danışığa kalsın" der. Aile efradına danışılarak verilip verilmeyeceği konusunda toplanan bilgiler çerçevesinde karar verilir. Avşarların "kız evi naz evidir" tabiri buradan gelmektedir. Bu süre içerisinde kıza, kardeşlerine, dede ve ebelerine, amca ve halalarına danışılır ve rızaları olup olmadığı öğrenilir. Üçüncü geliş ise kız evinin verdiği karara bağlıdır. Üçüncü gelişe "asıl düğürcü" de denilir. Düğürcüler kız evine gelir. Biraz sohbetten sonra, içlerinden ağzı laf yapan birisi uygun bir lisan ile geliş sebeplerini belirtir ve söze başlarlar; "Allah`ın emri, Peygamber Efendimiz`in kavli, İmam-ı Aazam Hazretlerinin içtihatları üzere kızınız............`yı, oğlumuz............`ya istiyoruz" derler. "Allah`ın emridir deyince akan sular durur. Emir Allah`ın emridir ne yapalım dostlar" denir.aslında ilk gelişte kızın verilmemesinin nedeni; kız tarafının eleştiriye uğramamasıdır. Çünkü "Bir gitmeye kızı verdi. Başına mı yük olmuştu..." diye dedikodu olur. Evlendikten sonra kızın kocası "Seni bana bir gitmeye verdiler" diye kızın başına kakar. Kızın babası özellikle üçüncü gelişte "Ne yapalım komşular Allah`ın emrine karşı gelinmez." diyerek kızı verir. Ya da düğürcülerden birini göstererek "Falanca ağa benim vekilimdir. Kız onun kızıdır." der ve verir. Görevi devralan da, "Ben de verdim gitti." Der ve kızı bitirir. Daha sonra kız tarafının oğlan tarafından gelen yakınları ellerini öperler, kucaklaşırlar." Düğürcülerden birisi Kur`an-ı Kerim okuyarak ve dua ederek kız bitirilmiş olur. Daha sonra kahveler içilir, o anda oğlan tarafı tatlı, helva, şeker gibi şeyler getirir ve cemaate tutarlar. Ancak kız istemeye gelinirken sonuç belli olana kadar gizli tutulur. Söylenmesi çok ayıp karşılanır. Kız verilmezse "Oğlanın eksiği neymiş" kız verilmezse "Kızın eksiği neymiş. Baksana verecekleri kesinmiş ki düğürcüyüz diyorlardı." denilerek kınanır. Düğürcüler kızı bitirince o akşam birbirlerine hayırlı olsun deyip işi bağlarlar. Aynı gece oğlan tarafından biri kızın babasına ".......emmi (amca) şaplağımı (tokadımı) yüzüme vur." diyerek ne yapılması isteniyorsa kız evinden talimat alır. Eskiden kız tarafının aldığı başlık kızın çehizine harcanırdı. Kızın babası başlık parasını kendi ihtiyacı için harcarsa çok ayıp görülürdü. Şu anda Avşarlarda "kalın" diye tabir edilen bu başlık parası unutulmuştur. Şayet başlık parası alan varsa halk onu kültürsüz ve cahil olarak nitelendirmektedirler ve hiç kaale almamaktadırlar. Başlık parası artık kalktı ama; onun yerine kız evine "süt hakkı" denilen bir adeti oğlan evi yerine getirir. Kızın annesine bir miktar para verilir. Bunun miktarı yoktur oğlan evinin gönlünden geçen verilir. Avşarlarda gelin kızlar için başlık parasının alınmamasının nedeni onlara duyulan saygı, sevgi ve güvenin ifadesidir. Onlardan alınan başlık parası ile ihtiyaçların temin edilmesi hoş karşılanmamaktadır. Çünkü böyle bir durum kızlara duyulan kıymetin göstergesidir. Avşarlarda kadına duyulan saygı ile birlikte kadın güvencesi sonsuzdur. Bu güvence ve namusun ve iffetin de koruyucusu olmuştur. Bu büyük güvenceye karşın bizde namus meselesi erkeklerden ziyade kadınlarımız tarafından korunduğunu ileri atarsak doğru olur. Avşar kadınlarındaki başlıca özelliklerden biri de aile uyuumu ve evlenmedeki, ayrılmadaki uyumdur. Avşar kızları genellikle güvercin tabiatlıdır. Yaşları her ne olursa olsun ikinci kocaya gitmezler. Çocuğu olmaz da kocası da ölürse koca evinde sığınacak imkan bulamazsa gitmek zorunda kalırlar. Kız isteme ve düğürcülükle ilgili adetler Kayseri`de yaşayan Avşarların hepsinde aynıdır. Bu adetler ya büyük bilir kişiler gözetiminde gerçekleştirilir ya da bu kişilere danışılarak yapılır.
Nişan (Beklik, Şerbet, Kahve İçme)
Kızın verildiği gün "ağız tatlılığı" yenir. Ağız tatlılığında kahve içilir, lokum yenir, sonunda gelin adayına "beklik" takılır. Artık bu kimselerin istememesi için bir ön nişandır. Beklikte; birkaç altın, küpe, eşarp gibi süs eşyası takılır. Genellikle yakın akraba, eş-dost, tanıdık ve komşularla belirtilen bir günde, kız evinde gelin kıza takı ve giyecek eşyalar hediye edilir. Kadınlar bir odada kendi aralarında oynar ve eğlenirler. Bu olaydan sonra kız ve oğlanın nişanı etrafa duyurulabilir. Beklik ya kız bitirildiği akşam veya gece, ya da oğlan evi hazırlıklı durumda değilse kararlaştırılan bir günde yapılır. Bu olay kızın oğlana verildiğini ve kızın oğlanın sözlüsü olması anlamına gelir. Bu olayın, yani ön nişanın , asıl amacı yakın akraba ve komşularla birlikte evlenen kız ve oğlanın ilerdeki mutluluğu ve hayırlısı olması için duada bulunmaktır.
Kız bitirildikten sonra oğlan evi nişan için gün keser. Daha sonra da gelinlik kız için "düzen görmeye" gidilir. Oğlan evi tarafından yapılan düzende gelinlik kız için elbise, ayakkabı, iç çamaşırı ve diğer lüzumlu eşyalarını alırlar. Düzen görmeye gelinlik kız dışında varsa kız kardeşleri, yengeleri, akrabaları özellikle de yakın arkadaşları gibi yakınları da gider. Bunlara ve kızın aile fertlerine de oğlan evinin maddi durumu elverdiği ölçüde çeşitli hediyeler alınmaktadır. Ayrıca nişan olacağı gün oğlan evi tarafından pasta, meyve suyu, kahve, çay, şeker... alınarak akşam kız evine götürülür. Köy içerisinde vasıtaya pek ihtiyaç olmamakla beraber, başka köye gidilmesi durumunda otobüsler, minübüsler, taksiler, traktörler vs. vasıtalarla kız evine gidilir. Nişana bütün köy ve diğer köylerdeki yakınlar da davet edilmişlerdir.
Nişanda ya da beklikte davar kesilip yemek (kavurma) yenildikten sonra hanımlar toplanarak "beklik" (berklik) başlarlar. Bu toplantı öğle ile ikindi arasında olur. Oğlan evi tarafından gelinlik kız için hazırlanmış giysiler, altın, ayaklı... gibi takı ve hediyeler davetlilerin bulunduğu kalabalığın içinde , herkesin duyacağı şekilde, bir kişi tarafından yüksek sesle söylenerek ve gösterilerek gelinin oturduğu masanın üzerine konur. Diğer gelen davetliler de yakınlık derecelerine göre, altın, elbiselik, tuvalet takımı, kefiye,poçu gibi takılar günün şartlarına göre alınan giysi ve hediyelerdir. Takılar ve giysiler oğlan evinin şerefinedir. Takılar ne kadar çok olursa o yörede günlerce konuşulur. "Falancalar falanın kızına....... kadar altın ....... kadar para, takı takmış ..." diye söz ederler. Gelin adayı kendisine hediye edilen takı ve giyeceklei özenle saklar ve nişanlılığı süresince katıldığı düğün ve törenlerde bunları mutlaka giyer ve takar. Şimdilerde nişan ile düğün birleştirilmekte ve aynı anda yapılmaktadır.
Coğrafya
Sivas iline 93 km, Zara ilçesine 18 km uzaklıktadır.İklim
Köyün iklimi, karasal iklimi etki alanı içerisindedir.Nüfus
|-
Yıllara göre köy nüfus verileri | |||
---|---|---|---|
2007 | |||
2000 | 255 | 1997 | 275 |
Ekonomi
Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır.Muhtarlık
Yerleşim yerinin köy tüzel kişiliği alması ile birlikte köyün tüzel kişiliğini temsil etmesi için köy muhtarlık seçimleri de yapılmaktadır.Seçildikleri yıllara göre köy muhtarları:
Altyapı bilgileri
Köyde, ilköğretim okulu vardır ancak kullanılamamasının yanı sıra taşımalı eğitimden yararlanılmaktadır. Köyün içme suyu şebekesi vardır ancak kanalizasyon şebekesi yoktur. Ptt şubesi yoktur ancak ptt acentesi vardır. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Köye ayrıca ulaşımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır.Linkler
köy-taslak Zara belde ve köyleri