Saygılı Yosma

Kısaca: Saygılı Yosma (Fransızca: ), Fransız yazar ve filozof Jean-Paul Sartre'ın 1946 yılında Fransızca olarak kaleme aldığı tiyatro oyunu. İki perde olarak yazılan eser 1930'ların Amerika Birleşik Devletleri'nde geçer.O'Neil Patrick M., ''Great world writers : twentieth century''. Marshall Cavendish, 2004. ISBN 978-0-7614-7469-2. Sayfa 1352 Seçkin bir güneyli ailenin, oğullarını, siyahi bir adamı öldürdüğü için ceza almaktan kurtarmaya çalışmasını anlatmaktadır. Aile, bunu beyaz bir hayat kadını ...devamı ☟

Saygılı Yosma (Fransızca: ''''), Fransız yazar ve filozof Jean-Paul Sartre'ın 1946 yılında Fransızca olarak kaleme aldığı tiyatro oyunu. İki perde olarak yazılan eser 1930'ların Amerika Birleşik Devletleri'nde geçer. Seçkin bir güneyli ailenin, oğullarını, siyahi bir adamı öldürdüğü için ceza almaktan kurtarmaya çalışmasını anlatmaktadır. Aile, bunu beyaz bir hayat kadını olan Lizzie MacKay'i oğulları yerine masum bir siyahi adamı suçlaması için yalancı şahitlik yapmaya ikna ederek başarmaya çalışır. İlk kez Kasım 1946'da Paris'te sergilenen Saygılı Yosma, Sartre'ın 1945'te ABD'ye yaptığı ziyaretlerdeki gözlemlerine dayanır. Yazar, 1931 yılında bu ülkede gerçekleşen ve dokuz siyahi adamın iki beyaz hayat kadınına tecavüz etmekle suçlanarak ceza aldıkları Scottsboro davasından ve ziyareti sırasında tanıştığı Richard Wright'ın kitaplarından ilham alarak bu oyunu yazdı. Sartre eserde, ırkçılığı ve Amerikan toplumundaki sınıf sistemini beyaz bir fahişe, ona tecavüz etmekle suçlanan siyahi bir adam ve cinayet işlemiş zengin bir beyaz adamın hikayesini anlatarak ironik bir şekilde eleştirdi. Sartre'ın Varoluşçuluk coşkusuyla yazdığı ve Lizzie'nin çevresinde sert erkekler, zorba zenginler ve linççiler varken seçimlerinde ne kadar özgür olduğunu sorguladığı oyun pek çok eleştiri aldı. Yazarın bir Fransız olarak müttefikleri Amerika Birleşik Devletleri'ne bu oyunla ihanet ettiği söylendi. Sartre bu eleştiriye "Ben ABD'ye değil, ırkçılığa karşıyım" diyerek cevap verdi. Ayrıca, Sartre'ın yarattığı siyahi karakterin güçsüz ve çaresiz bir portre çizmesi, haksızlığa karşı mücadele etmek yerine kaçmayı tercih etmesi de liberal ve sol kesimden izleyiciler tarafından hoş karşılanmadı. Yazar, değişiklikle ilgili olarak "Biliyorum ki çalışan genç kesimden pek çok insan bu oyunu izledi ve üzücü bir şekilde sonlandığı için hayal kırıklığına uğradı. Hayata asılmak zorunda olan bu kitlenin ihtiyacı olan tek şeyin umut olduğunun farkındayım" yorumunu yaptı. Baş karakterin kahramanca kararı ve oyunun iyimser sonu 1930'ların ABD'sindeki ırkçılık gerçeğini yansıtmadığı için çok eleştirildi. Saygılı Yosma ile ilgili olarak André Gide, 15 Mart 1947 tarihli günlüğünde "Sartre'ın Saygılı Yosma'sının bir çeşit başyapıt olduğunu düşünüyorum. Son iki uzun ve sıkıcı romanından hoşlanmamıştım fakat Saygılı Yosma, Duvar'da yazdığı harika hikayelerden sonra yarattığı en güçlü ve mükemmel metin" yorumunu yaptı. Kökeni İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Fransa'nın üzerinde Amerika Birleşik Devletleri'nin kültürel etkileri görülmeye başladı. 1945 yazında ülkedeki sinemalarda ABD'nin kara filmleri gösterildi. Daha önceleri Sergei Eisenstein ve Vsevolod Pudovkin gibi Rus yönetmenlerin filmlerine ilgi duyan Sartre ve Simone de Beauvoir artık Orson Welles filmlerini takip etmeye başlamışlardı ve Stalin'in Rusya'sında heyecan verici bir şey olmadığına inanıyorlardı. Annie-Cohan Solal'e göre evinden, günlük hayatından ve tarihsel hoşgörülerden uzakta olduğu bu ziyaretler Sartre'ın politik mücadelelerinin de başlangıcı oldu. Gezilerinden sonra yayınladığı yazılarda da bu ırkçılığı sürekli eleştirdi. Le Figaro'daki makalelerinin ilkinde ABD'nin gerek kuzeyinde gerekse güneyinde siyah insanlarla beyaz insanlar arasındaki farkın kendini çok şaşırttığını yazdı. Yazarın ilk kez gözlemleme fırsatı bulduğu kapitalizme karşı tepkisi de Saygılı Yosma'yı yazmak oldu ve bu oyunu yazarken de konuya aynı bakış açısıyla yaklaştı. Tıpkı bir Yahudi'nin tek suçunun Yahudi olması olduğu gibi, "Bir zenci her zaman kötü şeyler yapar." önyargısının hakim olduğu bir dünyayı anlattı. Bu davada, Alabama'ya doğru giden trende iki hayat kadınına tecavüz ettikleri iddia edilen dokuz siyah adam yargılanmış ve hepsi ırza geçmekten suçlu bulunmuştu. Tren yolu polisi Alabama'da bulunan Scottsboro kasabasında 25 Mart 1931 günü dokuz Afro Amerikan ile dört beyazı trenden indirerek tutukladı. Tutuklanan iki beyazın erkek kıyafetleri giymiş kadınlar olduğu anlaşıldı. Ruby Bates ve Victoria Price isimli bu kadınlar sorgularında iş aramak için o trende bulunduklarını söylediler. Aslında hayat kadını olan Bates ve Price hapse girmek istemedikleri için dokuz gencin kendilerine tecavüz ettiğini iddia ettiler. Birbirini tanımayan dokuz siyahi adam, tamamı beyazlardan oluşan bir jüri tarafından yargılanarak tecavüzden suçlu bulundu ve on üç yaşında olan Roy Wright haricindekiler ölüm cezasına çarptırıldı. Buna rağmen bu dava uluslararası kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. Komünistler, ABD'li siyahlar ve destekçileri genç adamları savunmak için ellerinden geleni yaptılar. Kadınlardan birinin suçlamasını geri çekmesine rağmen Scottsboro Çocukları olarak adlandırılan mahkumların en sonuncusu ancak 1950 yılında hapishaneden çıkabildi. | width = 22% | align = left }} Oyunun açılış sahnesinde kaçak siyah adam, Lizzie'yi yeni taşındığı apartman dairesinde bulur ve kendisini kurtarması için ona yalvarır. Lizzie'nin bunun için yapması gereken, adamın lehine ifade vermektir. Kadın önce yargıçların ve polislerin midesini bulandırmasını sebep göstererek bu teklifi reddeder. Fakat, adam dışarıda toplanan beyazların kendisini aradığını ve linç edileceğini açıklayınca, hiçbir suçu olmadığını bildiği zenciye yardımcı olacağına söz verir ve ondan gitmesini ister. Zenci, son olarak Lizzie'den kendisini saklamasını talep eder fakat kadın bu teklifi kabul etmez ve adamı gönderir. Lizzie'nin kasabadaki ilk müşterisi, kapı çalındığında saklanan Fred isimli beyaz bir adamdır. Fred, o bölgenin zengin bir senatörünün oğludur ve bir gece önce dans salonunda Lizzie'yi kiralamıştır. Kadınlara güvenmeyen ve Lizzie ile geçirdiği geceye ait utancını kadından yatağı "günah koktuğu" için toplamasını isteyerek gösteren Fred, polisin çıkagelmesini bekliyor gibi görünmektedir. Genç adam Lizzie'ye önceki gece için sadece on dolar teklif edince kadın çileden çıkar. Fakat Fred bir senatörün oğlu olduğunu açıklayınca zenginlikten ve ihtişamdan çok etkilenen Lizzie yumuşar. Gene de parayı almayı reddeder. Bunun üzerine Fred parayı masanın üstüne bırakır. Fred'in Lizzie'yi kiralamasının sebebi bir önceki gün kasabaya gelirken başına gelenleri kadının ağzından dinleyebilmek ve onu istediği doğrultuda yönlendirebilmektir. Çünkü Fred, siyah adamı vuran Thomas'ın kuzenidir ve Thomas'ın cezalandırılmasını istememektedir. Lizzie'ye yaşadıklarını anlattırdıktan sonra bunların doğru olmadığını söyleyen Fred, ona kendisine göre doğru olanları anlatır. Fred'in hikayesine göre iki siyah adam Lizzie'yi taciz etmiş, bunu gören bazı beyaz adamlar ise kadını kurtarmaya çalışmışlardır. Siyah adamlardan biri bıçak çıkartınca Thomas silahını çıkartarak onu vurmuş, diğer siyah adam da kaçmıştır. Genç adam Lizzie'den polise Thomas lehinde olan hikayeyi anlatmasını isteyince Lizzie gerçeğe saygılı olması gerektiğini söyler. Fred bu söze karşı "Gerçek diye bir şey yok. Beyazlar ve siyahlar var, o kadar!" der. Lizzie kimseye zarar vermek istememektedir. Fred'e bir kez daha siyah adamın hiçbir şey yapmadığını vurgular. Fred bu söze karşı ise "Zenci kısmı her zaman bir şeyler yapar." der. Fred'e göre beyazların birlikte hareket ettiği ve cezalandırılamayacağı güneyde siyah birini öldürmek bir cinayet değil ancak savunmadır. Son olarak Fred, kadına Thomas'ın tarafında yer alması için 500 dolar teklif eder. Lizzie bu parayı kabul etmez. Ama büyük bir ikilemde kalmıştır. Gerçeğin ne olduğu, ahlak, kanun ve tecrübeden daha önemli olarak ortada beyazların birliği vardır. Lizzie, ilk kez ait olduğu sınıfla bir hissedebilecek ya da etik değerlerine saygılı kalarak onlardan tamamen uzaklaşacaktır. Bu sırada iki polis Lizzie'nin evine ellerinde yazılı bir belgeyle gelir ve Lizzie'den bu belgeyi imzalamasını ister. Lizzie'ye eğer imzalamazsa Thomas'ın cinayet sebebiyle tutuklanacağı söylenir. Böylece Lizzie, Thomas'ın kurtarılması için ailesinin, polisin ve yüksek makamların ortak çalıştığını anlar. Lizzie belgeyi imzalamamakta direnince, onu hayat kadını olmak suçundan tutuklamakla tehdit ederler. Bu suça kanıt olarak da Fred'in kadının almayı reddettiği için masanın üzerine koyduğu on doları gösterirler. Bunun üzerine Lizzie ve Fred tartışmaya başlarlar. Fred evi terk etmek üzere kapıyı açtığında içeri babası Senatör Clarke girer. | width = 34% | align = right |bgcolor=#ACE1AF }} Senatör Clarke, Lizzie'ye Fred'e göre çok yumuşak davranır ve doğru bildiklerini sorgulamasını sağlayacak sorular sormaya başlar. Kadının söylediği hiçbir şeye karşı çıkmaz ve onuruna hakaret etmez. Ona çeşitli doğruluk tiplerinin olduğundan bahseder. Senatör, Lizzie'nin toplumun bir bireyi gibi hissetmesini sağlayarak subjektifleşmesini sağlar. Önemli olan herkesin kabul ettiği ortak doğruya karar verebilmektir. Örneğin, Senatör için en önemli doğru yeğeninin yaşamasıdır. Senatör, oğlu Fred'in aksine siyahların şeytan olduğuna inanmamaktadır. Zenciler sadece önemsiz ve değersizdir. Yanlışlıkla doğmuş, gerçek bir erkek gibi yaşayamayan ve ölümlerinin kimseyi ilgilendirmediği zencilere karşı Thomas gibi bir erkeğin hayatı değerli ve önceliklidir. Çünkü Thomas yönetmek için doğmuştur. Senatörün bir diğer taktiği ise olaydaki kurbanı değiştirmek olur. Fred'e göre mağdur olan Thomas'tır. Senatör ise Lizzie'nin gözünde kurbanı mitolojik bir kadın kahramana dönüştürür. Clarke evi terk ettikten sonra kadın zarfı bir kenara fırlatır. Zenci saklandığı yerden çıkar ve Lizzie'ye linç avının başladığını, kendisini saklaması gerektiğini söyler. Lizzie onu ertesi geceye kadar saklamaya karar verir. Bu sırada beyazlar, kadının sokağındaki evleri aramaya başlamıştır. Lizzie bir tabanca çıkartıp zenciye verir. Eğer gelirlerse adamları vurmasını ister. Zenci ise asla beyazlara ateş edemeyeceğini söyler. O anda kadın zenciyle ne kadar benzediklerini fark eder. İkisi de güçlü beyazların karşısında varolmamaları gerektiğini düşünürek suçluluk hissetmektedirler. Kapıya gelen iki adamı zenciyi hiç görmediğini söyleyerek gönderen Lizzie'nin evine bu sefer de Fred gelir. Kadın, adamı kovmaya çalışsa da Fred zorla içeri girer. Dışarıda bir zencinin linç edildiğini haber verir ve Lizzie'ye dışarıda zencinin linç edilmesini izlerken bir anda kendisini arzulamaya başladığını açıklar. Kadının evine de bu yüzden gelmiştir. Bu sırada banyodan gelen sesleri duyar. Fred, banyodaki zenciyi bulunca, Lizzie ona tabancasına doğrultur. Bunu fırsat bilen zenci kaçar. Final sahnesinde Fred de Lizzie'ye babasıyla benzer bir açıdan yaklaşır. Lizzie'ye kendisinin de tıpkı zenciler gibi değersiz olduğunu ve yaşamaya hakkı olmadığını çünkü dedelerinin kim olduğunu bile bilmediğini söyler. Lizzie de (zenciyle benzer sebeplerden) Fred'i vuramaz. Oyun sonlanırken, Fred Lizzie'ye bakacağına söz verir ve ona ırmağın karşısında bir ev vaat eder.

Alternatif son

Oyunun Sovyetler Birliği'nde oynanan uyarlaması ve bu sergilenişten birkaç sene önce çekilen sinema filmi için Sartre alternatif bir son yazdı. Bu sonda Lizzie kahramanlaştırıldı ve oyun iyimser bir şekilde Lizzie'nin siyah adamın haklarını savunması ve yalan ifade vermeyi reddetmesi ile son buldu. Bu konuyla ilgili Sartre'a yorumu sorulduğunda "Oyunu henüz izlemedim ama Fransa'da çekilen filmin optimist sonunu onaylıyorum. Biliyorum ki çalışan genç kesimden pek çok insan bu oyunu izledi ve üzücü bir şekilde sonlandığı için hayal kırıklığına uğradı. Hayata asılmak zorunda olan bu kitlenin ihtiyacı olan tek şeyin umut olduğunun farkındayım" dedi. Analiz Tüm çalışmalarında özgürlük felsefesinden bahseden Sartre, insanoğlunun somut bir dünyada yaşadığını inkar etmese de özgürlüğü söz konusu olduğunda tepki verebilmesini istedi. Hangi sınıftan, cinsiyetten, ırktan doğacağına karar veremeyen kişinin dünyasının nelerden oluşacağına kendisinin karar vermesi gerektiğini söyledi. Özellikle ilk çalışmalarında varoluşun ikilemini dile getirerek varolmanın özgürlükler arasına sıkıştığını ve her birinin kendi egemenliğini koruyabilmek için diğer özgürlükleri yok etmeye çalıştığını yazdı. Senatör Clarke, Lizzie'yi ikna etmeye çalışırken siyah adam bir suç işlese de işlemese de adaletli olanın daha "iyi" olan adamın kurtarılması olduğunu iddia eder. Senatöre göre daha iyinin tanımı ise "bu ülkeyi (Amerika Birleşik Devletleri) kurmuş olan" adamlardır. Fred'e göre ise dünya iyi ve kötünün tanımlarının açık bir şekilde yapıldığı bir yerdir. Tüm bu inançların sebebi Fred'in hem zencinin hem de Lizzie'nin günahın açığa çıktığı şeytanlar olduklarına inanmasıdır. Birini yok etmeyi diğerine ise egemen olmayı istemesinin ana sebebi budur. Lizzie ile ilişkiye girmesi ilk önceleri Fred'i rahatsız etse de oyunun sonunda ona sahip olarak ve özgürlüğünü vermeyi reddederek şeytana zarar vermeyi amaçlar. Thomas trende Lizzie'ye cinsel tacizde bulunduktan hemen sonra siyah bir adamı öldürmüştür. Fred ise benzer bir şekilde siyah bir adamın linç edilmesini izlerken birden kadını düşünmeye başlayıp Lizzie'ye karşı cinsel istek duymaya başlamıştır. Bir insanın dünyayı idare ettiğini sanması için iki farklı yöntem olan cinayet ve tecavüze yatkınlığa, gücü olmayan insanlara saygı duymayan iki kuzende de rastlanır. Oyun boyunca mantığı, gerçekçiliği ve insanlığı temsil eden siyah adamın temsil ettiği bu değerler oyun sonunda hiçe yakınsanmıştır. Seyirci, oyunun başlamasından kısa bir süre sonra bu adam için hayatın standart kurallarının işlemediğinin, aksine bu kuralların tam tersinin geçerli olduğunun farkına varır. Cinayet davasında şahitlik yapması gereken Lizzie, güney kasabasına henüz gelmiş bir hayat kadınıdır. Oysa cinayeti işleyen Thomas genç ve seçkin bir sanayicidir. Sartre'ın eseri, yazarın ilham aldığı Scottsboro davasından bu noktada ayrılır: Ortada işlenmiş bir suç vardır ve suçu işleyen Thomas üst tabakadan biridir. Masum siyahi adamın Lizzie'nin dairesine gelip doğruyu söylemesi konusunda yalvarmasının ardından Thomas'ın ailesinin gücü ortaya çıkar. Kuzeni Fred, zina suçundan hapse atılabilmesi için Lizzie ile bir gece geçirir. Senatör, genç kadını ziyaret eder ve ona gizli bir anlaşma teklif eder. Ardından Fred tekrar ortaya çıkarak Lizzie'ye, metresi olması karşılığında finansal destek önerir. Toplumdan saygı görmeyi çok isteyen, ailesinden ve arkadaşlarından uzak, tek önemsediği faturalarını ödeyebilmek olan Lizzie'nin yanlış karar vermesi çok da şaşırtıcı değildir. Genç kadın, masum bir zenciye ihanet etmesi için tüm saygın insanlar tarafından zorlanmıştır. Sartre oyunda, eserin baş kahramanı olan Lizzie MacKay'in geçmişi hakkında hiçbir bilgi vermez. Lizzie'nin yaşamı, ailesi, yetiştirilişi ve şu anda olduğu yere nasıl geldiği bilinmez. Ayrıca, karakterin ahlaki bakış açısı da çelişkiler içerir. Örneğin, komünist olmakla itham edildiğine dehşete düşer, "Onlara (zencilere) karşı değilim ama bana dokunmalarını da istemem." der. Fakir olmasına rağmen rüşvet kabul etmeyen Lizzie, zengin, yüksek mevkiden, duyarlı bir annenin ancak katil olan oğlunun lehine yalancı şahitlik yaparsa minnetini ve saygısını kazanabilecektir. Saygın biri haline gelmek için yalan söylemeyi kabul eden Lizzie'nin anneden beklentisi bir teşekkür notudur. Teşekkür notu yerine yüz dolarlık bir zarf alınca üzülür. Bir zenciyle benzer duygular hissetmekten utanmayan Lizzie tıpkı onlar gibi polisten korkar. Bu açıdan da Lizzie ve zenci bir sınıf dayanışması içindedir. Lizzie beyaz bir kadın olarak beyaz adama kendini pazarlamayı seçebilir ya da herkese herhangi bir fiyatı olmadığını göstererek özgürleşebilir. Fakat bu özgürleşme aynı zamanda zenciyle aynı sınıftan bir mazlum olduğunu da kanıtlayacaktır. Lizzie zencileri sevmediğini söyleyerek ve Fred'e uyandıktan hemen sonra zenci görmenin kötü şans getirip getirmediğini sorarak kendini siyah adamdan uzaklaştırır. Fred ile olan ilişkisinden ve Senatör'ün vaadettiklerinden etkilenen Lizzie, kötü şansa karşı güvende olma duygusuna yenik düşerek belgeleri imzalar. Oyunun sonunda zenciye ne olduğu açıklanmaz fakat Lizzie'nin Fred'e teslim oluşu kadının hiçbir şey olmayan geçişini simgeler. Sergilenişi Oyun, yazılışının hemen ardından 1946 yılında ilk kez Paris'te Théatre Antoine tarafından sergilendi ve başrolde Hélèna Bossis oynadı. 1948 yılında ise New York'ta gösterildi. Bu versiyonu Eva Wolas uyarladı ve ilk kez 9 Şubat 1948 tarihinde sergilendi. Oyun, New York'ta 350 kereden fazla sergilendi. Şikago polis şefi oyunun ismi sebebiyle şehrinde oynanmasına izin vermeyeceğini açıkladı. Yapımcılar tarafından eseri izlemeye davet edildiğinde ise bu teklifi reddederek
Saygılı Yosma'yı izleyip izlememenin kararını hiçbir şekilde değiştirmeyeceğini açıkladı. Oyun ayrıca Beauvoir ile Sartre'ın Küba'yı ziyaretleri sırasında bu ülkede de sergilenmeye başladı ve Saygılı Yosma bu ülkede yüzden fazla kez oynandı. Türkçe'ye ilk kez Orhan Veli Kanık'ın çevirdiği eser, 1950 yılında Kanık'ın vefatından sonra "Saat 6 Tiyatrosu" tarafından bir kez temsil edildi. Saygılı Yosma, Türkiye'de son kez 2005 - 2006 sezonunda İstanbul Şehir Tiyatroları'nca sergilendi. Eserde, Lizzie'yi Bennu Yıldırımlar canlandırdı. Oyun Kuzey Afrika'da da oynandı. Eseri, Sartre ile birlikte izleyen Afrikalı bir generalin Sartre'a Saygılı Yosma'nın tüm Afrika'da sergilenmesi gerektiğini, böylece Fransız topraklarında yaşayan siyahların Amerika'da yaşayan siyahlara göre ne kadar mutlu olduklarının anlayabilecekleri yorumunu yaptığı söylenmektedir. Saygılı Yosma'nın 1952 yılında Fransa'da sinema filmi de çekildi. Lizzie'nin Barbara Laage tarafından canlandırıldığı filmde, kadın ilk önce Senatör Clarke'a saygı gösterse de filmin sonunda (tıpkı Sovyetler Birliği'nde oynanan versiyonun sonunda olduğu gibi) senatör ve ailesinin aleyhine şahitlik yaptı ve Thomas cinayetten suçlu bulundu. Beyaz kadının elinin siyah adamınkiyle birleşmesi ile film son buldu. 1974 yılında ise oyun, gene Fransa'da televizyon dizisi olarak uyarlandı. Gelen eleştiriler Oyunun Paris'teki ilk sergilenişinin ardından Sartre ile politik görüşleri uyuşmayan kişiler, yazarı, vatanları Fransa'yı Nasyonel Sosyalist'lerin elinden kurtararak ülkelerine özgürlüğünü iade eden müttefik bir millet olan ABD'yi karalamakla suçladılar. Bu eleştirmenlere göre Sartre'ın oyunu "Amerikan demokrasisine atılan büyük bir iftira" ve "Amerikan misafirperverliğini suistimal" idi. Fransa'da yayınlanan New York Herald Tribune'de de Sartre'ı eleştiren pek çok okuyucu yorumu yayınlandı.]] Bir diğer gruba göre ise Sartre ABD'de çok kısa bir süre geçirmişti ve bu süre onun ülkedeki problemleri işleyen bir oyun yazabilmesi için yetersizdi. Bir diğer ABD'li yazar Richard Wright ise oyunla ilgili "Sartre'ın Saygılı Yosma oyunu çok ilgimi çekti. Jean-Paul Sartre benim ülkemin gerçeklerini çok iyi anlamış ve ifade edebilmişti. Bu şiddetli algılama bende Amerikalı yazarların Amerikan gerçeklerine yaklaşırken örnek alabilecekleri bir davranış hissi yarattı." yorumunu yaptı. Ayrıca bakınız * Harper Lee'nin Scottsboro davasından etkilenerek yazdığı Bülbülü Öldürmek romanı * Varoluşçuluk * * * * * * * * * * *

Notlar Dış bağlantılar == * Internet Book List'te Saygılı Yosma (İngilizce) * Théatre Antoine arşivlerinde Saygılı Yosma (Fransızca) * * *

Kaynaklar

Vikipedi

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.