Edebi akım olarak romantizm, 18. yüzyılın sonunda başlar ve 19. yüzyılın ortalarına kadar devam eder. Kendisinden önceki klasizme bir tepki olarak doğmuştur. Önce ön-romantizm dönemi denilen gelişmeler yaşanmıştır. Bu gelişmelerin en önemlisi, halkın beğenisinin klasizmin görkemli, katı, soylu, idealize edilmiş ve yüce anlatım biçiminden, daha yalın ve içten ve doğal anlatım biçimlerine kaymış olmasıdır.
Klasik Edebiyat akımına tepki olarak 18. yüzyılın sonlarında doğan ve Victor Hugo`yla birlikte büyük ün kazanan Romantizm, insanın yaratma özgürlüğü önündeki her şeye karşı durur. "En iyi kural, kuralsızlıktır" diyen romantikler, insanın duygularını, düş gücünü hayata geçirmesini ve insanı düzeltmenin toplumu düseltmekle olabileceğini savunurlar. Romantizm, doğduğu çağın akılcılığı ve maddeciliğine tepki olarak bireye, öznelliğe, akıl dışılığa, düş gücüne, kişiselliğe, kendiliğindenciliğe ve aşkınlığa, yani sınırları zorlayıp geçmeye önem verir. Tarihsel olarak bu dönemde gelişen orta soylu sınıfın, yani burjuvazinin duygu, düşünce ve yaşam tarzını ön plana çıkarır.
Romantizm akımı değişik ülkelerde değişik biçimlerde ortaya çıkmış ve gelişmiştir. İngiliz edebiyatında daha çok şiirde kendini gösterir. İngiliz şiirinde kalın bir çizgide kendini gösteren romantizmin bu çizgideki ilk ismi William Wordsworth`tur. Tabiata karşı kutsal saygı düşüncesini benimser ve şiirlerinde doğayı yapmacıksız bir şekilde anlatır. Ayrıca Samuel Taylor Coleridge, Percy Bysshe Shelley ve John Keats da bu çizgide yer alır. Çizginin en kalın yerinde ise Lord Byron bulunur.
Alman edebiyatında 18. yüzyılın ikinci yarısında "coşkuculuk" hareketiyle birlikte gelişir. Bu hareketin öncüleri Klopstock ve Herder romantizmin müjdesini verir. Ancak, Alman edebiyatında romantizme giden kapıyı dünya edebiyatının en büyük isimlerinden biri olan Johann Wolfgang Goethe açmıştır."``Genç Werther`in Acıları``" romanında Goethe döneminin acılarını duygusal bir dille anlatmıştır. "Wilhelm Miester" ve "Wilhelm Miester`in Seyahat Yılları" adlı eserlerinde toplumun yeniden düzenlenmesi sorununa dokunur. Ama onun en büyük eseri "Faust"tur. Goethe`nin açtığı yoldan ilerleyen Friedrich von Schiller ise yapıtlarında özgürlük, isyan, doğa, ihtilal gibi romantiklerin yaslandığı temel kavramları yadsımadan, tarih olgusunu zenginleştirmiştir. "``Haydutlar``", "``Hile ve Sevgi``", "``Mary Stuart``" ve "``Wilhelm Tell``" gibi yapıtlarında despot yönetime başkaldırma temalarını işleyen Schiller`in bu tarihi yönelimi, daha sonraki Alman romantiklerini de geliştirmiştir. Romantizmin Alman şiirindeki öncüsü ise Heinrich Heine`dir.