1802 yılında Fransa Besançon'da doğan Victor Hugo'nun babası bir generaldi. Çok genç yaşta şiir yazmaya başlayan Hugo, on beş yaşındayken Fransız Akademisi'nin şiir yarışmasında derece aldı.
Tutkulu, yüce gönüllü ve olağanüstü çalışma gücüne sahip olan Hugo, büyük ve çok yönlü bir yazardır. 1822'den sonra romantizm akımına katıldı. Kısa zamanda büyük ün yaptı. Yazılarında ruh hallerine en önemli yeri veriyor, garip, olağanüstü, yabansı, duygulandırıcı şeylere karşı büyük bir ilgi gösteriyordu. 1830'da klasikçiliğin sonunu belirten, coşturucu nitelikteki tiyatro eseri Hernani'yi sahneye koydu. Bu oyun, gençliğin yeni özlemlerini dile getiriyordu. Bundan sonra Hugo için olağanüstü bir verimlilik dönemi başladı.
1835'ten itibaren, Avrupa'da birçok, yolculuk yaptı. Aynı zamanda birkaç da tiyatro oyunu yazdı. 1841'de, Fransız Akademisi'ne seçildi ve politikaya atıldı. 1845'te Louis-Philippe onu Yüce Meclis üyeliğine atadı.
Ama 1848 Devrimi patlak verdiği zaman, yoksulluğun bu başkaldırısıyla yakından ilgilenip Düzen Partisi'yle ilişkilerini kesti. Milletvekili oldu, güzel konuşmasıyla ve Napolyon Bonapart'a şiddetli direnişiyle göze çarptı. 2 aralık 1851 hükümet darbesi sırasında, Hugo, barikatlarda çarpıştı ve sonra yurt dışına kaçtı.
Guernesey'e sığınan Hugo, imparatorluk rejimine karşı acımasız taşlama yazıları yazdı, yepyeni bir üslupla birçok roman ve şiir kaleme aldı. Bu arada Yüzyılların Efsanesi'ni (1859-1883) yazdı. Bu destansı eser, dünya tarihini anlatır ve efsaneyle gerçeği sıkı sıkıya birbirine karıştırır. Özellikle Sefiller (1862) adlı eseriyle olağanüstü bir başarı sağlayan Hugo, 1870 savaşı patlak verip imparatorluk yıkıldığı zaman, Fransa'ya döndü. Edebi faaliyeti geniş ölçüde azaldı. 1885'te Paris'te öldüğü zaman, Fransa'da halk yasa boğuldu. Halka mal olmuş kişilerin gömüldüğü Paris Pantheon'da toprağa verildi. Hugo ile, Fransa'nın en büyük dehalarından biri de ölmüş oluyordu.
19.yy Paris’inden insan manzaraları; “Sefiller”
“Sefiller” romanı, roman kahramanları; kürek mahkumu Jan Valjean ve polis müfettişi Javert arasında sürüp giden bir kovalamacanın hikayesi üzerine kuruludur. Jan Valjean, yoksul bir köylüdür, ailesini doyurmak amacıyla çaldığı –yalnızca- bir somun ekmekten dolayı kürek cezasına çarptırılmış, defalarca kaçma teşebbüsünde bulunduğundan cezası katlanmış ve on dokuz senelik hapisten sonra inançlarını yitirmiş, topluma öfke ve kin duyarak tahliye olmuştur. Sefil bir halde geldiği “D” kasabasında, kasabanın piskoposundan gördüğü iyilikle aydınlanır ruhu.Hayata ahlak ve fazilet sahibi iyiliksever bir insan olarak yeniden başlayan Valjean, Fransa’nın kuzeyinde ucuz mücevher imalatçılığı yaparak yaşamaktadır şimdi; geçmişini gizlemiş, zenginleşmiş ve herkesin sevgisini kazanıp kasabanın belediye başkanı olmuştur. Valjean’ın gizlediği geçmişten şüphelenen detektif Javert, araştırmaya koyulur ve “D” kasabasındaki hırsızlık olayına kadar ulaşır. Oysa, isim benzerliğinden, bir başkası Jan Valjean’ın yerine tutuklanmış, mesele kapanmıştır. Ne var ki Valjean’ın ahlakı, kendi yerine bir başkasının hapsedilmesine izin vermez. Teslim olur ve yeniden küreğe gönderilir.
Aradan bir kaç yıl geçtikten sonra bir kez daha kaçmayı başaran Valjean, teslim olmadan önce sakladığı -namusuyla kazanılmış- paralarını alır, eski bir fahişe olan Fantiana’nın kızı Cosette’i bulur ve bir manastırda bahçıvan olarak çalışmaya başlar. Evlat edindiği Cosette ise rahibe okuluna gitmektedir. Müfettiş Javert’ten kurtulmuş gibidir Jan Valjean.
Bu sakin hayat, Cosette’in genç ve güzel bir genç kız olmasıyla değişir. Babası Napolyon ordusunda subaylık yapmış bir delikanlı; Marius’a aşık olmuştur Colette. Zengin dedesi tarafından büyütülen Marius, 1832’de isyan eden sosyalistlerin safındadır. Her zaman haklıdan yana olan Jan Valjean da öyle. Paris kanla yıkanırken, Javert ile Jan Valjean karşı karşıya gelirler. Valjean Javert’in hayatını bağışlar. Ancak bu yüce gönüllük karşısında bütün inandığı değerleri yıkılan Javert, intihar eder. İsyancıların durumu da pek parlak değildir. Marius ağır yaralanır ve Valjean tarafından kurtarılır. Cosette’in bu genci sevdiğini anlayan Valjean, onun eski bir kürek mahkumunun kızı olarak bilinmesini istemez ve ortadan kaybolur. Oysa Marius, hayatını kurtaran kişinin Valjean olduğunu öğrenmiştir. İki genç, son anlarını yaşayan Valjean’a koşarlar....
Romanda Gerçekçilik
19.yüzyıl romanlarını roman sanatının doruk noktasına taşıyan özellik, hiç şüphe yok ki, yazarların toplumsal gerçekliğe olan bağlılığıdır. Gerçekten de, 19.yüzyıl romanı, çağın olaylarını bir tarihçi, sosyal bilimci titizliği ile kaydetmiştir. Daha modernizmin şafağında, kapitalistleşmenin getirdiği yeni yaşam tarzına yaptığı sert eleştiriyle kendisini gösteren Romantik akımın en büyük yazarlarından Balzac, romanlarında Fransız tarihini ve toplumsal hayatının bütün renkleri ve ayrıntılarıyla “resmetmiştir”. Bu resme dikkatle bakıldığında, yaşam biçimlerinin farklılığının mekanda ve eşyalarda simgeleştiği fark edilecektir; mahalleler arasındaki ayrım, katı kurallarla düzenlenmiş toplumsal kastlar gibidir.Balzac'tan yaklaşık yirmi beş yıl kadar sonra, 1861 de yazdığı "Sefiller" romanında, Victor Hugo yüzlerce sayfayı Paris'in varoşlarının ürpertici yaşamına ayırmıştır. "Burası korkunç bir yerdir. Burası karanlıkların kuyusudur. Körlerin çukurudur burası. Cehennemin ta kendisidir(...) Paris'in varoşları diyebileceğimiz bu kenar mahallelerin tenhalığını tanıyan herkes, en umulmadık kimsesiz bir yerde, bir çitin ardında veya bir duvar dibinde toplanmış çocuklar görmüştür. Bunlar yoksul ocaklarından kaçmış çocuklardır. Kenar sokaklar onların dünyasıdır; orada nefes alabilirler. (...) Kötü alınyazıları buralardan doğar. Buna acı tabiriyle, Paris'in kaldırımlarına atılmak denir". Victor Hugo, aynı romanda, burjuva evini ve mahallesini de ayrıntılı olarak tasvir ederek, toplumsal kesimler arasındaki ayrımı, içinde yaşadığımız döneme göre çok daha kesin, hiç bir "nesnel" incelemenin yapamayacağı kadar dehşet uyandıracak biçimde belirler.
“Sefiller” romanında anlatılan gerçekler yalnızca toplumsal yaşantı ve onunla ilişkili mekanlarla sınırlı değildir. Roman kahramanlarının önemli bir kısmı, Hugo’nun yaşam öyküsünde ya da Fransa tarihinde yaşamış kişilerden oluşur. Hatta, gururlu, isyankar ve devrimci Marius tipi, yazarın kendi gençliğinin idealize edilmiş biçimidir. Jan Valjean’ı merkezine alan hikayesi de –özellikle 1832 ayaklanmasıyla- Fransız tarihinin romana yansımasıdır. Üstelik o dönemin haksız adalet sistemini ve politik hayatını teşhir etmesiyle de önemli bir belgeye dönüşür “Sefiller”. Üstelik hiç bir belgenin sahip olmayacağı zengin tasvirlerle ve şiirsel bir dille...
Bütün bu övgülere rağmen, “Sefiller”in aksayan pek çok yanı da var. Mesela, Goethe’ye göre, Hugo’nun yarattığı sahneler ve olayları dikkatle izleyip aktarışı, okuyucuyu hemen etkiler, “fakat karakterler doğal canlılığın izini taşımazlar hiç. İplerinden öteye beriye çekilen yaşamsız, sıradan kişiler zekice bir araya getirilmişler, fakat tahtadan ve çelikten iskeletler, yazarın en garip durumlara sokarak, eğip bükerek, işkence ederek, kırbaçlayarak, vücutlarını ve ruhlarını kesip biçerek çok zalimce uğraştığı içi doldurulmuş bebekleri ayakta tutuyor, ancak bu oyuncak bebeklerin eti ve kanı olmadığı için, yazarın yapabildiği tel şey, yapıldıkları paçavraları yırtmaktan başka bir şey olmuyor; bütün bunlar, önemli derecede tarihsel ve retorik bir yetenek ve canlı bir hayal gücüyle yapılıyor”....
Bazı Eserleri
Şiirler
* Doğulular- Cezalar
- Dalıp Gitmeler
- Müthiş Fil
- Dede Olma Sanatı
- Buçiçek Senin için
- Diana
- Dilenci
- Fransa
- Kadına
- Gelin Böceği
- Ağlamak için gözden yaşmı akmalı?
Tiyatro eserleri
* Kral Eğleniyor - Lucreca Borgia
- Ruy Blas
- Burgrave'lar
Romanlar
* Sefiller - İzlanda Hanı
- Notre Dame'ın Kamburu
- Deniz İşçileri
- 31