Beyceli, Fatsa

Kısaca: Beyceli, Ordu ilinin Fatsa ilçesine bağlı bir köydür. ...devamı ☟

Beyceli, Fatsa
Beyceli, Fatsa

Bilgikutusu Türkiye köy |isim = Beyceli |harita2 = Ordu_Turkey_Provinces_locator.jpg |harita2 boyut = 250px |harita2 açıklama = Ordu |harita1 = |harita1 boyut = |harita1 açıklama =
|harita = 
|harita boyut = 
|harita açıklama = |lat_deg = |lat_min = |lat_hem = |lon_deg = |lon_min = |lon_hem = |rakım = |yüzölçümü = |nüfus = 986 |nüfus yoğunluğu = |nüfus_ref = [1] |nüfus_itibariyle = 2000 |alan kodu =0452 |posta kodu = 52400 |bölge = Karadeniz |il = Ordu |ilçe = Fatsa
|Köy Muhtarı =Kazım Koç
|websitesi = [2]


Beyceli, Ordu ilinin Fatsa ilçesine bağlı bir köydür.

Tarihi

Zeki Sarıhan`ın henüz basılmamış Çocuk ve Vatan adlı kitabının bir bölümünde köyün tarihi hakkında şu bilgiler verilmektedir: Ordu-Giresun bölgesine ilk yerleşen Türklerin Çepni boyundan olduğu yazılmaktadır. Bunların yaylalardan bu dere boylarına, orman içlerine geldikleri yolundaki kayıt akla yakındır. Çünkü, köylülerimiz 1950`li yıllara kadar yaylacılık yapıyorlar ve yazın hayvanlarını yürüme sekiz saat çeken yukarıdaki yaylalara çıkarıyor, burada yaptıkları basit yayla evlerinde barınıyorlardı. Onlar, önce bu köylere yerleşip daha sonra yaylalara çıkmaya da başlamış olsalar, geldikleri yer yaylaların ötesindeki Orta Karadeniz bölgesinin iç kısımlarıdır. Onların yaylalardaki obalarda bazı hatıraları da vardır. Fatsa-Niksar sınırının geçtiği Düz Oba`da, sanki bir zamanki ağıllarının veya tarlalarının sınırı olarak dizilmiş taşlar hala soru işaretleri çağrıştırarak durmaktadır. Bu obanın güneyinde iki bin metreyi aşan Sulük tepesinde cereyan etmiş savaşlardan söz edilmektedir. Dağın yamacında Kırkkızlar denilen bir Ormangülü topluluğu vardır. Yalnız bizim köylüler değil, bu yaylaları kullanan diğer köylüler de, buralardaki olayları, kendi uzak geçmişlerinden bir efsane bulutunun içinde kalmış anılar olarak anmaktadırlar. Kırkkızlardaki çalılara bez parçaları bağlanmaktadır. Yaylalar kışın soğuktur. Atalarımızın kışın rahat etmek için daha umuk (soğuktan korunan) yerlere doğru indiği akla geliyor. Yaylalardaki yerleşim yerlerinin adı Oba`dır. Beyceli`nin yaylasının adı Sarıçiçek Obası`dır. Karadeniz`e doğru biraz daha aşağılara inince güzleler gelir. Köylerimizin de “Kışlak” olması gerekir ancak yaylalarında köylerimiz “Cenik” olarak anılır. Bu “Canik” adından bozmadır veya Canik`in aslı böyledir. Canik, Türklerin gelişinden önce de Samsun`dan Fatsa`ya kadar kıyı bölgesine verilen addır ve Osmanlı tarihine de Canik Sancağı olarak geçmiştir. Beyceli köyünün 15-17. yüzyıllarda zaten ayrı bir köy sayıldığı anlaşılan Kuzmeri`de oturanlar dışında bugünkü sakinleri, köye altı yüz yıl önce gelen Türklerin torunları değildir. Çünkü, bugünkü kuşaklar, atalarının başka köylerden buraya gelip yerleştiğini bilmekte bunu 250 yıl öncesine kadar götürmektedirler. Bugün köydeki Müslüman mezarlıkların büyüklüğü bu son yerleşimcilerin ölülerinin mezarlıklarının kapladığı alandan kat kat fazladır. Örneğin Sarıhan mahallesi mezarlığında son ölenlerin mezarlarından Sarıhanların atası Velikadıoğlu Abdullah Kadı`nın mezarına kadar 27 adımlık bir mesafe vardır. (Abdullah Kadı, 1790`da ölmüştür.) Buradan mezarlığın içinden geçen yola kadar 32 adımlık mesafe daha vardır. Mezarlığın yolun üstünde kalan kısmı ise yolun altıdakinden daha geniştir. Yani, ölüleri belli olan mezarların kapladığı alan mezarlıktaki alanın beşte biri bile değildir. Bu torunları kaybolmuş, kimsenin sahiplenmediği mezarların hapsi ağaç ve dikenlerle kaplıdır ve tek birinde bile dikili bir mezar taşı yoktur. Artık toprakla bir olmuş şekilsiz taşlardan ve farklı renkteki toprak damarlarından bunların mezar olduğu anlaşılmaktadır. Ayhan Sarıhan, burada bin kadar mezar olduğunu hesaplamıştır Bunlar içinde yalnız birinde uzun bir mezar taşı, benim gençlik yıllarıma kadar biraz eğilmiş olarak durmaktaydı. Mahallenin mezarlığı içinden geçen yol çalışmaları sırasında kaybolmuş. Belli ki, bu mezar, önemli birisine aitti. Köydeki mezarlıklardan birinin içinden geçen yol genişletilince, bazı kemikler ortaya çıkmıştı. Bu köydeki eski atalarımızın mezarlarını kesme taşlarla çevirmek, bunların başına bir kitabe koymak gibi geleneklerinin olmadığı anlaşılıyor. Bunu yapmak için herhalde imkanları da yoktu. Türklerin, kendileri buraya yerleşmeden önceki toplulukların mezarlıklarını söküp tarla yaptığı, ancak daha sonra gelenlerin torunlarının, kendi ataları olmasa da Türk mezarlıklarına dokunmadığı, bugün köydeki birkaç mezarlığın orman halinde kalışından bellidir. Beyceli Köyü, Osmanlı döneminde Satılmış kazasına, burası da Canik sancağına bağlı imiş. Canik sancağının bağlı olduğu ilin ilk adı Rum Vilayeti iken sonraki adı Sivas Vilayeti olmuş. Fatsa-Ordu bölgesi, Türkler tarafından 1280-1297 tarihleri arasında ele geçirilmiştir. 1332`de ölen Bayram Bey, bu küçük beyliğin kurucusu sayılabilir. Osmanlı idare teşkilatında Bayramlu veya Canik-i Bayram Nahiyesi/Kazası olarak geçmektedir. 1455-1576 yılları arasında Fatsa, bir köydür. Fatsa merkezli Satılmış-ı Mezid, doksanın üzerinde köyden oluşmaktaydı.

Köylülerin ürettikleri şeyler ve yaşantıları hakkında dolaylı bilgilerle yetinmek zorundayız. Bu konuda en önemli kaynak Bahattin Yediyıldız`ın çalışmasıdır . Beyceli günümüzde Fatsa ilçesine, Fatsa da Ordu iline bağlıdır. Ordu 1920`de il olmuştur. Fatsa o tarihe kadar Trabzon Vilayeti`ne bağlı idi. Vilayetin sınırları, Fatsa`nın hemen doğusundan denize dökülen Bolaman Irmağı`na kadar uzanıyor, bu ırmağın Batısında kalan bölge Canik sancağına bağlı bulunuyordu. Bu nedenle, Ordu`ya ait Osmanlı vergi defterlerinde bütün köylerin adları, bunlarda vergiye esas olan erkek işgücü sayısı, ve alınacak vergiler tek tek belirtilmiştir ancak bunların hepsi Bolaman Irmağı`nın doğusundaki yerleşim yerleriyle ilgilidir. Fakat ırmağın iki tarafındaki köylerin durumlarının birbirine benzediği açıktır. Öte yandan sevindiricidir ki, başka bir araştırmacı Mehmet Öz, Canik Sancağı`nın vergi defterlerine dayanarak 15. ve 16. Yüzyıllarda Canik Sancağı tarihini yazmıştır ve burada adları sıralanan yerleşim yerleri arasında Beyceli köyü, eski adı olan Miri olarak yer almaktadır. Buna göre Ordu Kazası Satılmış Nahiyesi veya Bölüğü`ne bağlı Miri köyünün vergi mükellefi olan hane sayısı 1455 sayımında 17 iken, bundan otuz yıl sonra 1485`te yapılan sayımda 16`ya, bundan otuz beş yıl sonra 1520`de yapılan sayımda ise 12`ye inmiştir. Aradan geçen 65 yıl içinde köyün nüfusu niçin artmamış, aksine eksilmiştir? Bunu bilen yoktur. Dahası, 1576`da yapılan sayımda ise köy boş görünmektedir. Oysa Satılmış`ta köylü nüfus 1455 ile 1576 yılları arasındaki 121 yıl içinde çok hızlı bir artış göstermiştir. Bu iki tarih arasında 1.737`den 9.280`e çıkan bu nüfusun önemli bir bölümünün bölgeye güneyden, Karadeniz`in iç kısımlarından ve İç Anadolu`dan gelmiş olması gerekir. Artış özellikle 1520 ile 1576 yılları arasında olmuş ve bu tarihler arasındaki 56 yıl içinde nüfus 2.696`dan 9.278`e çıkmıştır. Canik sancağında yüzlerce köy ve mezra içinde böyle boşalmış görünen birkaç köy ancak vardır. Köyler büyük çoğunlukla, bir kısmı hala kullanılan adlarıyla yerli yerindedir. Bunlardan şimdi Beyceli`nin bir mahallesi olan ve Kuzmiri olarak Kozmiri-i Küçük`ün 1455 ile 1576 yılları arasındaki bu dört sayımda nüfusu sıra ile 5, 6, 14, 28`dir. Bugün Kösebucağı köyüne bağlı bir mahalle olan ve Küçükmiri olarak adlandırılan “Miri-i Küçük”teki hane 14, 11, 9, 27`dir. Miri`ye komşu diğer köylerden Aşağı Fizme`de 39, 57, 41 ve 246 hane görünmektedir. Güvez`de 18, 17, 45, 125 hane vardır. 1960`a kadarki adı Serkiz olan “Serkis”te ise 16, 18, 13, 66 hane sayıldığı kayıtlıdır. Son iki sayım arasında geçen 56 yıl içinde köy nüfusları önemli ölçüde artmıştır. Bu, doğumlarla gerçekleşen normal nüfus artışının yanında bölgeye göçler olduğunu da düşündürmektedir. Beyceli köyünün 1520`den sonra (1576 sayımında ortaya çıkan) boşalma durumu ile sahipsiz mezarlıkların durumu uyuşmaktadır. Bu bölgedeki Hıristiyan nüfusun hiç değilse bir kısmının Türklerin bölgeye gelmesinden sonra din değiştirerek Müslümanlaştığı tarihsel bir gerçektir. O tarihlerden beri bu köyün hiç değilse Kuzmiri mahallesinde oturan veya bizim mahalledekiler gibi sonradan gelenlerin asıllarında böyle din değiştirme durumu olup olmadığı bilinmiyor. Kimsenin buna önem verdiği de yoktur. 1924 göçü sırasında Gölköy`den gönderilen Rumların çocuklarından biri Müslüman yapılarak Ahmet adı verilmişti. Ona Yeni Ahmet denirdi. Şimdi onun evlatlarına ve torunlarına Yeni Ahmetler denmektedir. Kuzmeri`de hiç birinin birbiriyle bilinen bir akrabalığı olmayan 15 sülale vardır. (2006`da köydeki toplam 290 haneden 140`ı Kuzmeri mahallesindeydi) Çakıroğulları, Külahoğulları, Alioğulları, Mecekoğulları, Sadıkoğulları, Hekimoğulları, Etçioğullerı, Hatiboğulları, Kürt Ali Oğulları, Zembekoğulları, Ofluoğulları, Delivelioğulları, Çulcuoğulları, Altıgatlar, (1930`larda Güney Miri mahallesinden gitme birkaç evden ibaret) Sarıkadıoğulları. Bu ailelerden Külahoğulları`nın komşu köy Çavdar`dan, oraya da daha yukarılardaki bir köyden geldiği biliniyor. Hatiboğulları, Hatipli mahallesinden , Sadıkoğulları, Aşağıköy mahallesinden göçmüşlerdir. Zembekoğulları Serkiz köyünden, oraya da Ünye`nin Zembek köyünden gelmişlerdir. 10 sülalenin nereden geldiğine ilişkin bir bilgi yoktur. Bunların köye yerleşen ilk Türklerden olduğu akla geliyor. Bu mahallede belli başlı iki mezarlıktan Aloğlu mezarlığında sahibi belli mezarların kapladığı alan, sahibi belirsiz olanların kapladığı alanın belki onda biri kadardır. Daha küçük olan Mecek mezarlığında ise bilinmeyen mezarların kapladığı alan bilinenlerden 2-3 misli fazladır. Cemalı mahallesine niçin bu ad verildiği bilinmemekte ancak bunun Cemal adında birinden geldiği sanılmaktadır. Bu mahallenin mezarlığında da sahibi bilinmeyen mezarların kapladığı alan, bilinenlerin iki katı kadardır. 2006 yılında 33 evin bulunduğu mahalledeki aileler beş kökten gelmektedir. Bunlar Etlikoğulları, Müezzinoğulları, Çuhadaroğulları, İspiroğulları ve Hatiboğulları`dır. Etlikoğulları`nın bir kolu olan Gırmanoğulları`nın atasının Düğünlük köyünden iç güvevsi olarak geldiği söylenmektedir. Şimdi bu dört aile 11 soyadı taşımaktadır. Yaşar Durgun`un babası Mehmet Çavuş`tan da işiterek anlattıklarına göre bu mahallede bir medrese varmış, Etlikoğulları`ndan Mahmut Hoca, burada mektep okuturmuş. Daha yakın zamanlarda, tarla kazılırken mektebin kömürleşmiş bazı tahtaları topraktan çıkmış. Mahalle, ormanlar kesilerek genişletilmiş. 19. Yüzyılın ilk çeyreği içinde buraya gelin gelen Gülhanım Üregil, o tarihte mahallede bulunan altı ev sayıyor.

Kuzmiri dışında, köy niçin boşalmıştır. Mehmet Öz, şöyle demektedir: “Önceden meskun bazı köylerin ya hali ve harap kaydedildikleri veya karye (köy) statüsünü muhafaza etmekle beraber nüfuslarının tamamını kaybederek ekili alan haline döndükleri de müşahede edilmektedir. Bu gibi durumların sebeplerini anlayabilmemiz için yeterli bilgimiz yok” Köyün bu boş hali ne zamana kadar sürmüştür? Bunu da kimse bilmiyor. Ancak, köydeki birkaç ailenin buraya gelişleri hakkında bazı bilgiler vardır. Şimdi Sarıhan mahallesi olarak anılan mahallemize eskiden Kadilyanı denirmiş. Bunu özellikle Aşağıköy mahallesindekiler böyle söylerlerdi. Son yerleşimde (Kuzmeri dışında) Miri köyüne, Cemalı ve Aşağıköy`e gelenlerle birlikte, belki de onlardan önce veya sonra ilk gelen ailenin Yusufoğulları olduğu anlatılmaktadır. Bunu Yusufoğulları`nın en yaşlı üyesi Yakup Dik`ten, 1998`de son defa dinlemiş ve not etmiştim. Onun anlattığına göre atası buraya Kumru`nun Akçaalan köyünden gelmiş. Oradaki lakapları da Yusufoğulları imiş. Ve sülalenin bir kolu halen orada yaşıyormuş. İlk gelenin adı Ahmet`miş. Babasıyla kavga ettiği için köyünü terk etmiş ve boş bulduğu bu toprağa gelip yerleşmiş. O geldiği zaman mahallede başka bir ev yokmuş. Hatipli mahallesinde bir, Kuzmeri`de ise dört hane varmış. Hatipli mahallesine ilk gelen ailenin 1650`lerde buraya Akkuş`tan gelip yerleştiğini Mustafa Hatipoğlu ifade etmektedir. Ahmet`in dört veya beş oğlu varmış. Onun oğlu Ali, Ali`nin oğlu da Hasan`mış. Bu Hasan cami yanındaki yapıda 33 yıl mektep okutmuş ve 58 yaşında ölmüş. Onun oğulları İsmail, Yusuf ve Mezam adlarını taşıyormuş. İsmail 1924`te 60 yaşında ölmüş. Oğlu Dikbasan lakaplı 1880 doğumlu Ömer ise, 1944`te 60 yaşında ölmüş. 1913 doğumlu Yakup Dik, işte bu Dikbasan Ömer`in oğludur. Yakup dedesinin kardeşi Yusuf`un evini hatırlıyor. Altı ahır olan bu ahşap ev, bugün Dikbasanların evlerinin yanından geçen yolun üst tarafındaymış ve üç odalı imiş. Yakup Dik`in ve 1933 doğumlu Ahmet Dik`in benzer anlatımlarına göre Yusufoğlu Ahmet`in oğullarından biri Kuzmeri`de bir kadına gidiyormuş. Onu orada öldürmüşler. Öldürenlere veya öldürene 50 kuruş ceza verilmiş. Ölenin babası Yusufoğlu, “oğlunu hak altında bırakmamak için” bu parayı devlete kendisi ödemek istemiş. Tepenin ardındaki Gökçeli`ye giderek Velikadıoğullarından 50 kuruş borç almış. “Ya parayı veririm, ya da arazi veririm” demiş. Adı “hazine arazisi” anlamına gelen Miri`nin topraklarını Yusufoğullarının ne hakla tasarruf ettiği, alıp satabileceği bilinmiyor. Gelelim Sarıkadıoğullarının bu köye nereden ve neden geldiğine: Yusuf ve Ahmet Dik`in, doğumu 1892 olan ve seksen yaşındayken 1972`de ölen anasından duyup naklettiğine göre: Velikadı`nın oğullarından biri hizmetçisi kızla “temas etmiş” Bundan bir çocuk dünyaya gelmiş. Delikanlının babası, bunları evden kovmuş. Onlar da komşu köy olan Gölköy`de Alaybeyoğları`nın gösterdiği bir odada birkaç yıl kalmışlar. Fakat Kadı`nın eşi, oğluna ve geline acımış. Kocasına, onları affetmesini rica etmiş. - Miri`de bir adamın sana borcu vardı. Arazi al, oğlunu oraya yerleştir, demiş. Veli Kadı, arazi almayı uygun görmüş, Yusufoğlu Ahmet de ona şimdi mahallenin ortasında kalan bir yer göstermiş. O tarihlerde ırmaktan Hatipli`ye Güvez`den Aşağıköy`e kadar bütün arazi Yusufoğlu`nun emrinde imiş. Orayı “kapmış”mış. Çünkü her taraf bomboş. Velikadılar buraya bir çit örmüşler. Oğullarını da getirip yerleştirmişler. Kendilerine gösterilen yer, bugün Sıtkı Sarıhan`ların çöplüğü , belki ondan biraz daha geniş. Köyün bu yeni sakini, Velikadıoğlu Abdullah (Sarıkadı`nın da babası olacaktır), çalışıp çabalamış, yerini genişletmiş, Yusufoğullarının yerlerini “emme”ye başlamış. Böylece iki kuşak devri geçmiş. Bunlar Ahmet`in oğlu Ali`nin zamanında olmuş. Bu “Kadı”lık unvanı nereden gelmektedir? Sarıkadı`nın babasının geldiği Gökçeli Köyü`nde de Velikadıoğulları yaşamaktadır. Bu aileden bir kolunun soyadı da “kadı”nın anlamına uygun olarak Yargıcı`dır. Gökçeli`de “Kanlıkiraz” adı verilen bir yer vardır. İdam mahkumlarının burada asıldığı anlatılmaktadır. 1642`de bölgede böyle 6 kaza ortaya çıkmıştır. Bunlar Satılmış, Cevizderesi, Cöreği, Meydan, Serkis ve Keşdere`dir. Velikadıoğulları`nın, Gökçeli`ye bitişik Serkiz`de kadılık yaptıkları akla gelmektedir. Sarıkadıoğullarının soyağacı, 1971`de Günal Sarıhan, 1990`da İlhan Sarıhan tarafından çıkarılmış ve o zamana kadarki bütün nüfus işlenmiştir. Günal Sarıhan, en eski ataları hakkında bilgiyi Dava Vekili Ömer Sarıhan`dan öğrendiğini, İlhan ise Emin Hoca`nın notlarına dayanarak onun oğlu Muhittin Sarıhan`dan derlediğini belirtmektedir. Bunlardan en eskisi ve Gökçeli köyünden Miri`ye geldiği sanılan Velikadıoğlu Abdullah Kadı`nın doğum tarihi 1730 olarak bulunmuştur. Ölümü ise 1790`dır. 60 yaşında ölen bu adamın bilinen tek oğlu Osman Kadı`dır ve 1769`da doğup 1835`te 66 yaşında öldüğü hesaplanmaktadır. Onun oğlu Abdülgani`nin erkek soyu sürmemiş, kızı da Aliefendioğullarına gelin gitmiştir. Üçüncü kuşaktan Mehmet Hoca 1820`de doğmuş, 32 yaşındayken 1852`de ölmüştür. Dördüncü kuşağın temsilcisi Osman Kadı, 1834`te doğmuş ve 1908`de ölmüştür. (Hesaplamada bir hata olduğu görülüyor. Mehmet Hoca`nın 14 yaşında bu oğlunun doğduğu sonucu çıkıyor). Osman Kadı`dan başlayarak Sarıkadıoğullarının nüfusu bereketli bir biçimde artmaya başlamış. Çünkü Osman Kadı`nın yedi erkek evladı var. Hepsi de “Hoca” lakabıyla anılan bu evlatlar Yakup, Şevki, Mehmet, Mustafa, Abdülhamit, Abdullah, Ömer`dir. Bunlardan yalnızca 1917 yılında bir kız evlat bırakarak 49 yaşında ölen Mustafa`nın soyu kızından sürmüş ve Şakire Hala, Amasya`ya gelin gitmiştir. Onun evlatları ve torunlarıyla akrabalık ilişkileri sürdürülmektedir.. Diğer altı kardeşin erkek evlattan soyları sürmüş ve her biri kalabalık aileler oluşturmuşlardır. İçlerinde en son öleni dedem Şevki`dir. (1948). Böylece, Sarıkadıoğullarının üç yüz yıla yaklaşan bir tarihi, gerilere gittikçe bulanık hale gelmekle birlikte bilinmektedir. Yusufoğullarının atasının bu tarihten daha önce geldiğine de kesin gözüyle bakılmaktadır. Onun gelmesinden beri ise 300 yıl veya biraz daha fazla geçmiş olmalıdır. Mahalleye gelen üçüncü aile ise Aliefendioğulları (Menaflar)`dır. Osman Kadı`nın kızı Rahime Serkiz`de Aliefendioğulları`na gelin gittiği için, Abdülmenaf ona ayrılan bu toprak üzerine gelmiş. Bu ailenin 1998`de en yaşlısı olan (87 yaşındaydı) Cemile Güleç`in anlattığına göre, Serkiz`e gelin giden kızın adı Zale`dir ve Sarıkadıoğullarından olan Sülmangillerden gitmiştir. Cemile Güleç, 1950`de ölen bu kadının bu köye eşiyle birlikte nasıl geldiğini kendisinden dinlemiş. Bir atla buraya gelen Abdülmenaf, burada ev yapıp toprak işlemeye başlamış. Menafgillerden Şükrü Akay, onun üç karısı olduğunu belirtiyor. Abdülmanaf`ın Ömer, Memiş, Ali (Annemin babası), Mehmet ve Osman adlarında 5 oğlu olmuş. Onlardan Memet ve Osman doğmuşlar. Menafgil sülalesinden şimdi Beyceli`de yedi ev var. Son (2006) doğumları, Abdülmenaf`tan beri yedinci kuşağı oluşturmaktadır. Menaf`ın evi 1930`lu yıllarda yıkılmış. Mahalledeki bu üç aileden Sarıkadıoğulları daha çok çoğaldıkları gibi, köyün topraklarından önemli bir bölümünü de ellerine geçirmişler. Bir yandan da köyün yönetimini (muhtarlığını) ellerinde tutmuşlar. Aliefendioğullarının bir bölümü yoksulluk içinde yaşarken, bir bölümü orta köylü durumunu korumuş. Yusufoğulları ise iyice altta kalmış. Bu kökten gelenler, Hafızoğulları, Mahmutlar, Osmancagil, Dikbasangil, Halibaşıgil (Halil Onbaşıgil) gibi ailelere ayrılmışlar. Cemile Güleç, 10 yaşında olduğu 1922`de mahallede kaç ev bulunduğunu hatırlıyor ve bunları teker teker sayıyordu. Onun saydığı 20 evden Aygıroğulları`nın, Arif Çavuşlar`ın, Sülmangiller`in erkek soyu sürmemiştir. Hafızoğullarından Ali`nin amcası olan Mehmet`in ve Dikbasanlardan İsmail`in de erkek soyları sürmemiştir. Cemile Güleç, Kuzmeri`de 28 ev saymaktadır. 1920 doğumlu Ali Hafızoğlu da çocukluğunda mahalledeki ev sayısını 19 olarak bildirmekte ve bunları saymaktadır. Saymadığı yalnızca Aygıroğullarıdır ki bu evin o yıllarda söndüğü anlaşılıyor. Kuzmiri`de en kalabalık aileler beş evle Çakıroğulları ve Aloğları (Alioğulları)`dır Yusufoğulları`nın atası Beyceli`ye geldiğinde Kuzmiri`deki dört evin şimdiki ailelerden hangilerinin atası olduğu bilinmemektedir. Ancak, Kuzmeri`deki geniş mezarlıklar, buranın da eskiden kalabalık bir yerleşime tanık olduğunu göstermektedir. Aşağıköy mahallesinde birbiriyle akraba olmayan dört sülale vardır. Nafiz Özay, bunlardan Topçuoğulları`nın, Sarumustoğlular`ın ve kendi sülalesi olan Sadoğları`nın nereden geldiklerinin bilinmediğini, Hıdıroğulları`nın ise Kumru`ya bağlı Kişnavak köyünden buraya koyun çobanı olarak geldiklerinin söylendiğini anlatmaktadır. Onun çocukluğunda (1910`lu yılların ikinci yarısı ve 1920`li yıllar) Aşağıköy`de 16 hane varmış. Kendi sülalesinin dört kuşak erkeğinin adını sayabiliyor. İsin (Hüseyin) Efendi mektep okutuyormuş. Onun oğlu Bekir Ağa, onun oğlu da gene İsin, İsin`in oğlu da Nafiz`in babası Seyit imiş. O bunların mezarlarını biliyor. Daha öncekilere ait mezar yok. Mezarlık da dedesinin dedesi İsin`in mezarından başlıyormuş. Köyün mezarlığında sahibi bilinmeyen mezar yokmuş. Aşağıköy, Miri köyünden sayıldığına göre, burada daha önce bir Müslüman yerleşimi olmadığı akla geliyor. Bugünkü ailelerin dedeleri buraya 1700`lü yılların son çeyreğinde gelmiş olmalıdır. Sonuç olarak Beyceli köyü halkı, bu boş veya Hıristiyan yerleşimi olan bölgeye sağdan soldan toplanmış. Ama bir çoğu nereden ve ne zaman geldiklerini bilmiyor.

Kültür

Köyün gelenek, görenek ve yemekleri hakkında bilgi yoktur.

Coğrafya

Ordu iline 82 km, Fatsa ilçesine 30 km uzaklıktadır.

İklim

Köyün iklimi, Karadeniz iklimi etki alanı içerisindedir.

Nüfus

|- 
Yıllara göre köy nüfus verileri
2007
2000 986 1997 900


Ekonomi

Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır.

Muhtarlık

Yerleşim yerinin köy tüzel kişiliği alması ile birlikte köyün tüzel kişiliğini temsil etmesi için köy muhtarlık seçimleri de yapılmaktadır.

Seçildikleri yıllara göre köy muhtarları (Fatsa Kaşmakamlığı arşivinden alınmıştır)
2004 - Kazım Koç
1999 - Mevlüt Cezan
1994 - Mevlüt Cezan
1989 - Şaban Akyüz
1984 - Şaban Akyüz
1977 - İsmet Sarıhan
1973 - Cafer Akyüz
1968 - Vehbi Sarıhan
1963 - Vehbi Sarıhan
1954 - İhsan Sarıhan
1950 - Vehbi Sarıhan 
 ?  Atıf Sarıhan
 ?  Hakkı Sarıhan


Altyapı bilgileri

Köyde, biri Sarıhan mahallesi, diğeri Kuzmeri mahallesinde iki okul vardır ve bunlar ilk beş sınıfı okutmaktadırlar. İlköğretim ikinci kademe öğrencileri ise İslamdağ`ın Çatak İlköğretim Okulu`na taşınmaktadır. Köyün bazı mahallelerinde içme suyu şebekesi vardır fakat kanalizasyon şebekesi yoktur. Ptt şubesi ve ptt acentesi yoktur. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Köye ayrıca ulaşımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon şebekesi vardır. Köye Mart 2007`de bir tarım teknisyeni de atanmıştır.

Linkler



köy-taslak Fatsa belde ve köyleri

Kaynaklar

Vikipedi

misafir - 9 yıl önce
Beyceli köyü tarihi anlatılırken "Zeki Sarıhan'ın henüz basılmamış Çocuk ve Vatan kitabında" ibaresindeki "henüz basılmamış" kısmının çıkarılması gerekir. Çünkü kitap 2008'de basıldı.

Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.