Yezdânizm’in Ghulat-I Şîʿa ve Kürt Alevîliği ile Etkileşimi

Kısaca: Yezdânizm’in Ghulat-i Şîʿa ve Kürt Alevîliği ile etkileşimi “Yezdânizm”Citation ...devamı ☟

Yezdanizm’in Ghulat-i Şiʿa ve Kürt Aleviliği ile etkileşimi “Yezdanizm”, İslami-Batıni inançlarla her hangi bir alakası bulunmayan Yezidi gnostik dini, Hitit mitolojisinden esinlenerek antik Anadolu paganizmini Kürt-Alevi kimliğini benimsemiş kitleler arasında yeniden canlandırmağa uğraşan Işık Aleviliği, ve İslam tasavvufunun özellikle de Bektaşiliğin Mazdeizm i’tikatları üzerinde oluşturduğu tesirler neticesinde yeniden biçimlenen Yaresani Kürt tarikatı” gibi “gayri-İslami İran-Kürt kökenli gruplar” arasında mevcut inançları tanımlamak maksadıyla ilk defa “Mehrdad R. Izady” tarafından kullanılan yeni bir tabirdir.

İranlılar’ın İslamiyet öncesi dini inanç ve bayramları

Arab istilasına uğramadan evvel, İran’da dini bir birlik mevcut değildi. Mazdeizm’den ayrı olan Budizm, Hristiyanlık gibi dinlerin yanı sıra Manichéisme, Mezdekisme ve benzerleri gibi birçok mezhepler mevcuttu. Sasaniler Devri’nde İran’ın resmi dininin Zerdüştçülük olmasına rağmen Zerdüşt ruhban sınıfının şiddetli takipleri dahi bu gibi mezheplerin gizli ya da aşikar olarak yaşamalarına engel olamamıştı.

Maniler (Mani-chéens)

İran’ın Ortodoks dininin Mazdeizm olmasına rağmen “hétérodoxe” bütün inançlar İslam’dan önce de sonra da mücadele etmekteydiler. Sasaniler’den sonra çok daha müsamahakar olan İslamiyet yönetimi altında Maniler bir nebze özgürlük kazanmışlardı. Mani dini vasi bir edebiyata sahiptir. Bizzat Mani, eserlerinin büyük bir kısmını Siryani dili yazmış ve hemen akabinde bu eserler Pehlevi dili tercüme edilmişti. İkinci Hicri asırda bu eserlerin Arapça’ya tercüme edilmeleriyse Maniğin yayılmasına büyük ölçüde hizmet etti.
“Yezdan-ı Baht” mezhebinin kurulması
“Hişam İbn-i Abd’ul-Melik” devrinde Maniler’in önderlerine Mihr adı verilmekteydi. Mani reislerinden olan Zad Hürmüzd ise ayrı bir Mani tarikatı kurmak amacıyla Medain şehrine gitti. Orada karşılaştığı Haccac’ın katibi Miklas’ı “Danaveryan” adı verilen tarikatın başına geçirdi. Miklas’ın ölümünden sonra ise yerine Afrika’dan gelen “Ebu Hilal’ud-Deyhuri” geçti. Me’mun ve Mu’tasım devirlerindeki reisleri “Ebu Ali Said” ve sonra da “Nasır bin Hürmüz’us-Semerkandi” idi. Me’mun devrinde Rey şehrinde ikamet etmekte olan “Yezdan-ı Baht” Maniler’den ayrılarak kendi mezhebini oluşturdu.
Zandikler (Zenadike)
Maniler’e Sasaniler Devri’nde “Zandik” adı veriliyordu. “Mes’udi”, Zandikler’i Zerdüşt’ün kitabı Avesta’dan ayrılarak onun tefsiri olan “Zend” kitabına bağlanan topluluk olarak tanımlamaktadır. Yani tefsiri kabul ederek asıl metni reddedenler anlamında kendilerine “Zandik” adı verilmişti. İslam devirlerinde önce Maniler, daha sonra da Mezdekiler ayni şekilde “Zandik” (Zindik) olarak adlandırılmışlardı. Emeviler devrinde Zindik olarak adlandırılanlar nisbeten azınlıktaydı. Me’mun Horasan’a ilk geldiğinde “Mübid Mubidan” halifenin veziri Fazl İbn-i Sehl’in yanında bulunmaktaydı. Me’mun Zındıklar’a ve Mübidler’e karşı son derece müsamahakar davranan bir halife olarak tanınmaktaydı.
Zındiklik
Hicri ikinci ve üçüncü asırlarda Zindik (çoğulu – Zenadike), bazen bir Düalist’i, bazen herhangi bir müşriki, bazen de hür düşünceli bir şahsı veyahutta bir dinsizi ifade etmekte kullan bir tabir haline gelmişti. Bu nedenle de Zindikler’den hangisinin gerçek “Manichéen” olduğunu anlamak epey güçleşmişti. Örneğin, İkinci Mervan’ın valisi “Cead Derhem” de Zindiklik’le itham edilenler arasında yeralmaktaydı. En eski Mu'tezile mezhebinden olan “Cead”, “Ma’bed bin Abd’Allah’ul-Cuheni” gibi hür fikirli bir şahsiyetti. Zamanla Zenadike adı o kadar yaygın kullanılır hale geldi ki, maddeci ve tabiatçi feylesoflar ve münkirler dahi bu adla anılır olmuşlardı. Örneğin, yazdığı Kitab’ul-Mücevher adlı eserinde Meharik’ul-Enbiya mevzuunu tartışma konusu yapan ve peygamberlerin gösterdikleri mucize ve harikaların adi gözboyacılığı ve şarlatanlık olduğunu öne süren, ayrıca Kur'an’da tenakuzlar, tezadlar ve fikir ihtilaflarının da bulunduğunu savunan Dehriler’in Reisi “İbn-i Ravendi” de “Zindik” olarak tanınmıştı. Sadece İslamiyet’in değil de bütün dinlerin temellerine ait olan bu tenkitlerinin asıl Mani akidesi olan “Zindiklik” ile hiçbir ilgisi olmadığı aşikardır.

Mezdeki i’tikadları

Mezdekiler Emevi Hanedanı’nın sonuna kadar yeterli hürriyete sahip olduklarından, İran’nın çeşitli bölgelerinde fa’aliyetlerini Mezdeki, Hürremi, Muhammere, Sürhi gibi namlar altında sürdürmüşlerdi. Hürremiler yani Yeni-Mezdekiler’in de kendilerine has dini kitapları mevcuttu. Kendisi de aslen bir Zerdüşti olan “Ebu İsa Harun’ul-Verrak” bu düalist mezhep ve i’tikadları en ince ayrıntılarına kadar izah etmişti.

Mezdeki i’tikadları

daha “Mezdek” hayatta iken İran’ın dışına taşmıştı. Yakubi’nin Araplar’ın birkısmının “Zindik” olduğunu beyan etmesinden “Zindiklik” (yani Manichéisme ve Mezdekisme) dinlerinin Kureyşliler arasında birçok taraftarları olduğu anlaşılmaktadır. İbn-i Kuteybe’ye göre de İslam’dan önceki Arap dinleri arasında Mezdekilik epey yaygındı. Temimiler arasında yaşayan Zerdüşt Mü’minler” arasında Zühare bin Udes’ut-Temimi, oğlu Hacib ve daha birçokları Mezdeki idi.

İran’da İslamiyet öncesi dinlerden kalan ve halen yaşamakta olan bayramlar

Arab istilasından sonra ise İranlılar’ın adet ve ayinleri tamamen kaybolmayıp asırlarca hayatiyetlerini sürdürmüştü. Bilhassa Nevruz” ve “Mihrguan” Bayramları bu gibi adetlerin başında yer almaktaydılar. Hatta İran’ın İslam öncesi bayramlarından en önemlisi olan Nevruz Bayramı”, daha sonraları İslam’ın an’anesi içinde kendisine çok ayrıcalıklı bir yer edinmiştir. “Mihrguan (yani Mithra) Bayramı”, ise Mihr ayının başında ta ki İran Moğollar tarafından istila edilene dek kutlanmaktaydı. İran’da bütün eyaletlerde Araplar tarafından tahrip edilmemiş birçok “Ateşgahlar” '' da mevcuttu. Bunların başında en meşhurlarından olan “Azür Ferbegu”, “Azür Güşnasb” ve “'Azür Bürzin Mihr” adındaki üç büyük Ateşgêde gelmekteydi.

Manichéisme’in Şi’ilik üzerine olan tesirleri, Mu'tezile ve Mazdeizm ile mücadelesi

Emeviler devrinde ve Abbasi Halifeliği’nin başlangıcında Maniler’e gösterilmekte olan hoşgörü zamanla Zerdüşt Mubidleri’nin de tesirleri neticesinde şiddete dönüşmeğe başlamıştı. Emeviler’in dini tesamühünü terk eden Abbasiler eski İran hükümdarlarının tahtlarına oturmak suretiyle onların rolünü üstlenerek öteki mezheplere karşı eski Zerdüştiğin uygulamış olduğu şiddetin aynini göstermeğe başlamışlardı.

Manichéisme’in Abbasiler Devri’nde İslam ile giriştiği mücadele

Abbasiliğin en önemli niteliklerinden biri, Arab unsurlardan ziyade İranlılar’ın rolüyle
Devlet ile Eglise’nin “Ehl-i Sünnet vel Cemaat adını alan tam bir İslam-Ortadoksluğu çatısı altında birleştirilmesi olmuştu. Zenadika’nın ittihamı rejim aleyhtarlarına karşı devletin en mükemmel silahını oluşturmaktaydı. Örneğin, İbn’ul-Mukaffa’ “Süfyan bin Muaviye” tarafından Zindiklik bahanesiyle i’dam edilmişti. “Şair Beşşar İbn-i Bürd” Mehdi’nin sarayında uzun yıllar geçirdikten sonra veziri Yakup İbn-i Davud’un aleyhinde hicviyeler yazması nedeniyle kırbaçlanarak, şair “Ebu Nüvas” ise Halife Emin’e telmihan yazdığı şiirler nedeniyle zehirletilerek öldürülmüşlerdi. Her ikiside Zindiklik ile itham edilmişlerdi. Halife Ebu Ca’fer devrinde Maniler iyi muamele gördü. Halifenin tabibi “Hasib” kendisinin Hristiyan olduğunu açıkça söyleyen bir “Zindik” idi. Ayni halifenin katibi “Yezid bin El-Feyz” de Mani idi. Maniler ve kendilerine “Dehriler” adı verilen hür düşünceli ve materyalist feylesoflar, Halife Mehdi zamanında ise Zindiklik töhmetiyle i’dama, hapse ve i’tisafa uğradılar. “İbn-i Ravendi” yandaşı olan “Salih bin Abd’ul-Kuddus” de H. 166 / M. 783 yılında Halife Mehdi tarafından i’dam ettirilmişti.

Manichéisme’in Mu'tezile ile mücadelesi ve Şi’ilik üzerine tesirleri

Maniler’in dini eğitimlerinin İslamiyet’in dini akideleri üzerine de bir hayli tesirleri olmuştu. Bazı İslam mezhepleri Maniler ile mücadelelerini sürdürürlerken onlarla kaynaşarak, ya doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak Manichéisme’in tesirine tabi oldular. İslam aleminde Manichéisme’nin gelişme devri tam olarak öncelikle Mu'tezile’nin en güçlendiği zamana ve ikinci derecede de Şi’iğin en kudretli olduğu döneme tekabül etmektedir. Mu'tezile reislerinin birçoğu Maniler dini ve metafizik mes’elelerle alakalı münazaralar yapmak suretiyle mücadele ediyorlardı. Bu karşılıklı yapılan münazaralar esnasında Mani i’tikadlarının Şi’i üzerine önemli tesirleri olmuştu.
Halife Mehdi zamanında, “Ebu Muhammed Hişam bin El-Hakem”, “Ebu Ali Muhammed İbn-i Abd’ul-Vahhab El-Cübbai”, Yahya bin Halid’in katibi ve Zindiklik ile de itham edilmiş olan “Ebu Muhammed Hasan bin Musa El-Nevbahti”, “Ahmed bin Muhammed bin Hanbel”, “Ebu Muhammed bin Zekeriya Er-Razi” ve İbrahim’ün-Nazzam’ın tilmizlerinden “Ebu Affan Er-Raki” gibi İslam alim, ve kelamcılarının Manichéisme ve onun akideleri aleyhine yazmış oldukları kitaplarda hétérodoxe nitelik taşıyan ve hususiyle de Maniğe ait bilumum mezhepleri reddetmeğe başlamışlardı. Diğer taraftan ise “İbn-i Talut”, “Ebu Şakir’ud-Deysani”, İbn’il-A’da El-Harizi”, “Abd’ul-Kerim bin Ebi’l-Evca”, “Salih bin Abd’ul-Kuddus”, “Hammad-ı Acered”, “Yahya bin Ziyad” ve “Muti bin İlyas” gibi müellifler Manichéisme akidelerini müdaafa eden eserler yazmışlardı.

Manichéisme’in Abbasiler Devri’nde Zerdüştlük ile mücadelesi

Maniler,
Zedüştiler ile de münazara ve mücadelelerini sürdürmektelerdi. Bu konuda yazılmış “Chikand Guomanigu Vigıar” adındaki Zedüşti eser, Manichéisme’i red ve cerhetmektdir. Tali Manichéen mezhebinin reisi olan “Yezdan-ı Baht” da Hristiyanlar aleyhine “Cebrail bin Nuh’un-Nasrani” tarafından reddedilen bir risale yazmıştı.

İslamiyet yönetimi altında İran’da Mazdeizm’in edebi fa’aliyetleri

İslam’ın Horasan’da gelişimi esnasında pek çok
“Dikhanlar” mevcuttu. Çoğu şehir ve kasabalarda “Ateşgahlar” '' bulunmaktaydı. Halifenin sarayına bile alınmış olan “Mobadhlar” Pehlevi dili dini içerikli edebi eserler yazmaktaydılar. Mütevekkil devrinde Mübidler’in Reisi halifeye hediyeler getirmiş ve halife diğer bir Mübid’den Sasaniler’in vergi toplama yöntemleri hakkında malumat almıştı. Bu devirlerde halifeler gayri-İslam unsurlardan sadece vergi toplamakla yetinmektelerdi.

Üçüncü Hicri asırda İslami yönetim altında İran’da Mazdeizm’in edebi fa’aliyetleri

Bu asırda İran’da birçok Pehlevi eseri yayınlanmıştı. Bunların başında Mübid Reislerinden “Ferruh Zad’ın Oğlu Azür Ferbegu” tarafından telif edilmiş ve “Azür Pad” tarafından ikmal edilmiş olan “Din Kart” gelmekteydi. Diğer önemli Pehlevi eserleri arasında, “Azür Mihan’ın Oğlu Mihr’u-Hurşid” tarafından yazılmış olan ve dini mes’elelere ait yirmi dört sorunun cevabını içeren “Dadastan-i-Dinik”, Menuçehr’in kardeşinin H. 268 / M. 881 yılında yazdığı “Zadh-Saparam” ve Abalich’in Halife Me’mun huzurundaki tartışmalarını ihtiva eden “Madiguan-i-Abalich” gelmekteydi.

Üçüncü Hicri asırdan sonra İran’da Pehlevi edebiyatının yokolmağa başlaması

İran’ın Arab istilasına uğramasından iki asır geçtikten sonra dahi Zerdüştçülük İran’da hala kuvvetini sürdürmekteydi. Sasaniler Devri’ne ait fakat günümüze kadar gelmemiş olan Pehlevi dilinde yazılmış birçok eserler ve Avesta’nın nüshaları bu devirde pek revaçtaydı. Şiraz, Sirguan, Rey, Serhas gibi şehirler bu eski i’tikatların başlıca merkezlerini teşkil etmekteydi. Şiraz Mübidleri Güney İran’da dini mes’eleler hakkında denetim yetkilerine sahiplerdi. Şiraz’da ikamet etmekte olan Fars ve Kirman ahalisinin yüksek ruhban sınıfı üzerinde hudutsuz bir otoriteye sahip olan “Mübidlerin Reisi” bu mıntıkada “Büyük Reis” namıyla anılmaktaydı. Üçüncü Hicri asırda İran’da vasi bir dini edebiyatın mevcudiyeti, sonradan bunların yokolmasından Arablar’ın mes’ul olmadığına delalet etmektedir. İranlılar Mazdeizm’e salik oldukları zaman dilimi içerisinde “İran Edebiyatı” asırlarca hayatiyetini sürdürebilmişti. İhtidalar arttıktan ve tesamühsüzlük başladıktan sonra Mazdeistler’in azınlıkta kalması neticesinde İran yavaş yavaş Türkler ve Tatarlar tarafından yönetilmeğe başlandı ki bu edebiyat ta böylece yok olmağa yüz tuttu. Sonraki asırlarda el yazması nüshaların çoğaltılamaması da bu sürecin epey hızlanmasına sebep oldu.

İran-Pehlevi edebiyat ve tefekkürünün İslamiyet ve Araplar üzerindeki tesirleri

Zerdüşt eserlerinden başka eski İran hükümdarlarının şeref ve azametini gösteren Pehlevi dili eserlerinin de Arapça’ya tercüme edilmeleri neticesinde, Araplar eski İran Edebiyat ve tefekkürünü öğrenmeye başlamışlardı. Daha ilk hicri asırlarda başlayan bu tercümeler, sonradan İranlı bir alim olan “Dad Küsnasb’ın Oğlu Dad Bih” veya Ebu Muhammed Abd’Allah bin El-Mukaffa’ tarafından milli bir tarzda sürdürülmüşlerdi. Bu tercüme edilen eserler aracılğıyla Araplar eski İran Edebiyat ve tefekkürünü öğrenmeğe başlamışlardı. Bu tercüme eserler arasında en önemlisi Araplar arasında “Siyer’ul-Müluk” namıyla meşhur olan ve ilk defa İbn El-Mukaffa’ tarafından tercüme edilen “Khôtay-Nameh” veya Hükümdarlar Kitabı’dır. Bu önemli zad tarafından Arapça’ya çevrilen diğer kıymetli eserler arasında “Kitab Sagissaran”, “Kitab el-Biykar”, “Kitab-ı Kelile ve Dimme”, “Kitab-ı Mervek”, “Kitab-ı Kar-Name fi Siret-i Anuşirevan” ve “Kitab at-Tac” zikredilebilir. Ayrıca, “Cebele bin Salim” tarafından tercüme edilen “Behram-ı Çupin” ve “Rüstem’u-İsfendiyar” adlı kitaplar ile “Ali bin Ûbeyd’ur-Reyhani” tarafından çevrilen “Kitab-ı Lohrasp” bahsedilmeğe layıktır.

İkinci ve üçüncü Hicri asırlarda İran’daki önemli dini hareketler

Bu dönemdeki mühim dini hareketler ve Biha Ferid, Sonpath, İshak et-Türk, Ostadhsis, Mukannaʿ, Hürrem Dinak ve Babek Hürremi gibi önderler, “Gulam Hüseyin Sadıki” tarafından yazdığı eserinde ayrıntılarıyla izah edilmektedir. Ayrıca, Büyük Selçuklu Devleti hükümdarı Tuğrul Bey tarafından Babeki tenkile memur tayin edilen ve daha sonra da Zindiklik töhmetiyle i’dam edilen Türk beylerinden Afşin hakkında da ayrı bir bahis ayrılmıştır. Ayrıca, İran’daki dini hareketler ve mezhepler hakkında en doğru bilgiler doğu kaynaklarında ayrıntılı olarak verilmektedir.

Kaynaklar

Vikipedi

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.