İslam`da, Allah`ın tekliğini tasdik edip O`ndan başka ilah edinmemek, Allah`ın kitabına aykırı söylemlere inanmamak, yalnızca Allah`a ait olan sıfatları ve özellikleri O`ndan başkasına -ister melek olsun, ister peygamber olsun, ister din adamı olsun hiç kimseye- yakıştırmamak, din koyucu olarak yalnızca Allah`ı görmek ve kulların Allah`ın kontrolünde olduğuna ve bir gün hesap verileceğine inanmaktır.
Tevhid, bunu gönülden ifade etmenin ve dile dökmenin yolu olan La ilahe illallah da belirtildiği üzere, Allah` ın yanında başka bir ilah düşüncesine en küçük bir olasılık bırakmamak açısından, önce ilah kavramını "La ilahe" ile insan zihninde temizler . Sonra da temizlenmiş bu kavramın içine "illallah" ile Allah` ın yüce zatını tek ve bir olarak, eşsiz olarak yerleştirir (definitely Allah). İlah yoktur, ancak ve ancak Allah vardır...
} İlmi ilahide ise bundan başka bir tevhid inanışı söz konusudur. Hakikatte Allahtan başka bir varlık yok ki ona tapılsın. Gerçek tevhid Allah`ın vücudundan başka bir vücudu "Allahın dunu" tanımamaktır. "Dunullaha tapmayınız" ilahi emri gereği Allah`ın dunu diye tarif edilen nokta Allah`ın dışı değildir. Eğer Allah`ın dışı diye bir şey mevcut olsaydı Allah`ın vücud-u ilahisinin sınırlandırılması gibi garip ve anlamsız hatta ilahi edebe uymayan bir durum söz konusu olurdu. Tevhid neşesini kendi vücudunda yaşamış olan evliyaullahın tarif ettiği bir tevhid anlayışı daha doğru bir anlatım olsa gerektir. Bu neşeden bir şemme (koku) duymamış taklit ehli kişilerin yaptığı tevhid tarifi elbette makbul değildir. Elbetteki iyi ve kötü kişi içindir. insanlar mutlak tenzih gibi bir anlayışa kapılıp Allah ondan münezzeh bundan münezzeh diye neredeyse Allah yoktur demeye getirmektedirler. Aşağıların en aşağısı olan Esfele Safilin olarak nitelendirilen içinde bulunduğumuz bu alem de dahil olmak üzere Hakkın vücudunun mühür vurmadığı en küçük bir zerre bile mevcut değildir. Ancak edeb-i ilahi gereği her şeye zuhur mertebesine göre davranmak icab eder.
Tevhid : Sözlük anlamı itibariyle bir şeyi bir kılmak, bir bilmek demektir. Bu ise ancak nefy ve isbat (olumsuz ve olumlu ifade) ile gerçekleşir. Yani tevhid olunanın dışında kalanlar hakkında hükmün sözkonusu olmadığını belirtmek ile aynı hükmü tevhid olunan hakkında sabit kabul etmekten ibarettir. Çünkü tek başına nefy ta`tildir, tek başına isbat ise bu hususta başkasının ortak olamayacağı anlamını ifade etmez. Mesela insan “Allah`tan başka ilah olmadığına” şahidlik ederek yüce Allah`ın dışındaki bütün varlıklardan uluhiyeti nefyedip, yalnızca yüce Allah hakkında sabit kabul etmedikçe tevhidi tamam olamaz.
Terim olarak da -müellif- tevhidi “tevhid yalnızca yüce Allah`a ibadet etmektir” diye tanımlamış bulunmaktadır. Yani O`na hiçbir şeyi ortak koşmaksızın Allah`a bir ve tek olarak ibadet etmektir. Severek, tazim ederek, mükafatını umarak, cezasından korkarak yalnızca O`na ibadet etmek demektir.
Müellifin -Allah ona rahmet etsin- kastettiği tevhid, gerçekleştirmek için peygamberlerin gönderildiği tevhiddir. Çünkü peygamberlerle ümmetleri arasında görüş ayrılığının çıktığı ve anlamı farklı yerlere çekilen tevhid odur.
Diğer taraftan tevhidin daha genel bir tanımı da vardır. O da şudur: “Yüce Allah`ı O`na has olan özelliklerde bir ve tek olarak bilmek ve tanımaktır.”