Samiler
Kısaca: Sâmi adı, kökenini Yaradılış'ın X. bölümündeki ünlü uluslar tablosunda bulur;burada Nuh'un Ham ve Yafes ile birlikte üç oğlundan biri olan Sam, Haber'in(İbranilerin), Elâm'ın, Assur'un, Aram'ın, Arpad'ın ve Lut'un babası olarak gösterilir. ...devamı ☟
1. binin başlangıcına doğru siyasal durumun ne olduğunu açıklayan, ama bir Asya dili konuşan Elamlılarla, lehçeleri Sami kökenli olan İbranilere, Assurlulara ve Aramlılara ortak bir soy kütüğü gösteren temel bir sınıflamadır bu(1).
Tevratın Tufan efsanesi ile ilgili bölümünde, Samiler Toroslardan veya Ararat(Ağrı)dağından gelmişlerdir. Ancak bazı bilginler Samilerin anayurdu olarak Arabistan'ı gösterirler. Arabistan Çölünde nüfusları artan bedevi kavimler zaman zaman kültür merkezlerine gelmek üzere bir göç olayı yaratmışlardır. Bu göç olayı Mari arşivleri ile de doğrulanmaktadır. Mezopotamya'da olduğu gibi, eski Mısır'da da Sami kavimleri buluyoruz. Mısır abideleri üzerinde daha Thinit sülalesi zamanından beri saf sami tipi gösteren tasvirlere rastlanmaktadır.
Samilerin Mezopotamya'ya doğrudan doğruya çöl üzerinden değil evvela Filistin ve Suriye'deki dağlık bölgeleri takip ederek kuzeye, Habur nehri civarına geldikleri, buradan Fırat nehri yolu ile Mari(Tel-Hariri)üzerinden Babilonya'ya vardıkları tahmin edilmektedir. Nitekim Kuzey Suriye ve Filistin'de son senelerde yapılan kazılar bu öneriyi destekler malzemeler vermektedir(2).
Hint-Avrupalılar gibi Samilik de kültürel bir kavramdan çok dilbilimsel bir kavramdır;ırkla ilgili bir kavram hiç değildir. Bununla birlikte, bir proto-Samidili konuşan ve temel bir Sami dilleri birliğinin gerçekten var olması ölçüsünde kendini komşularına benimseten topluluğun kökeni ve ne olduğu konusunda bir sorun bulunmaktadır. Arapça Sami dillerine en yakın dillerden biri olarak çoktan ortaya çıkmıştır ve birçok uzman Sami halklarının beşiği olarak Arap yarımadasını görmek istemiştir;böyle olmasıda Eski Mısırcanın Sami özellikler taşımasını ve doğu Afrika'da konuşulan, hatta Berber dilinin de kendisine bağlandığı Hami dilleriyle kurulabilinen yakınlıkları bir ölçüde açıklar.
Öyle görünüyor ki, tarih çağlarının Sami halklarını oluşturacak olan toplulukların biribirinden ayrılışı tarihöncesinin çok eski çağlarında, kuşkusuz neolitik çağda(Yakın Doğu için X. bin ile VIII. binarası)olmuştur ve kesin bir doğum yeri belirlemek çok zordur(3).
Bir dönem Mezopotamya'nın güneyinin, Sümerlerin gelişindenönce ne idüğü bilinmeyen, belki Asyalı(ne Sami, ne Hint-Avrupalı olan, genellikle bitişmeli diller konuşan eski Asya halklarını göstermek için kullanılan adlandırma)halklarca işgal edilmiş olduğu düşünülmüştür. Buna göre Samiler bu bölgeye daha sonra gelmiş, Akkad'da onların ilk örgütlü devleti olmuştu.
III. binin başında Mari ve Kiş'teki Sami öğesinin çokluğu Samilerin çoktandır orada olduklarını varsaymaya izin veriyor;öyle ki, tarihöncesi Mezoptamya halklarının, özelliklede de El Obeyd kültürü insanlarının, dillerini kabul ettikleriSümerlerce baskı altına alınmış yada büyük ölçüde sindirilmiş Samiler olduğu ileri sürülebilir. Öte yandan III. binden başlayarak Kenan dilleriyle akraba bir dilin konuşulduğu bir devletin varlığını açığa vuran Ebla tabletlerinin keşfedilişi Arabistan kaynaklı güçler varsayımını akla getirir(4).
İgnazio Guidi, farklı Sami dillerinin sözlüklerini iyice inceledikten sonra nehirlerin suladığı ovalık bölgelere verilen adların ortak olduğunu ortaya koymuştur;örneğin bütün Sami dillerinde nehir anlamına gelen nahr sözcüğü aynıdır;buna karşılık dağı göstermek için her dilde farklı bir sözcük bulunur. Sami dilinin doğumyeri sorusunun yanıtı ancak Mezopotamya olarak verilebilir(5).
Amurruların, Aramların göçleri gibi Suriye kaynaklı göçlerdeSamilerin yayılma noktalarından birini Yukarı Fırat'a ve güneydeki bölgelere yerleştirmenin uygun olduğunu düşünmeye izin verir(6).
Tek bir Hint-Avrupa uygarlığı bulunmadığı gibi, tek bir Sami uygarlığıda da yoktur. Eskiçağın büyük Sami halklarının her biri, bazı ortak çizgiler bulunabilse bile kendine özgü bir kültür yaratmıştır. Bundan ötürü Sami uygarlığı söz konusu edildiğinde, Akkadların, Babillilerin, Assurluların, Fenikelilerin, İbranilerin, Nabatilerin, Aramlıların, çeşitli Arap halklarının, Etiyopyalıların. . . . . uygarlıklarını birbirinden ayırmak uygun olur.
Mezopotamya medeniyetinin yaratılmasın da payı olan kavimlerden biri de, Samilerdir. Bugunki çöl bedevilerinin ataları olan Samilerin menşei sorunu karanlıktır.
Eski Mezopotamya tarihinde üç büyük Sami göçü olmuştur. Bunlardan birincisi M. ö 2500'lerde olduğu tahmin edilen Akkadların göçüdür. Bu kabileler, Dicle ve Fırat nehirlerinin birbirine en çok yaklaştığı yerde, Bağdat civarındaki Kiş şehrine yerleşmişlerdir.
M. ö 2000 yıllarında meydana gelen ikinci Sami göçü ise Mezopotamya'ya Sümerlerin batılı anlamına MAR-TU'lar dediği Amurruları getirmiştir. Amurrular, İbraniler ve Fenikeliler gibi, Sami dillerin doğu Lehçesini konuşuyorlardı. Bundan dolayı bazı bilginler, Amurrular'a Doğu Kenanlarıda derler.
Üçüncü büyük Sami göçü m. ö 14 yy da başlayıp 9 yy kadar mütamayiden devam eden Arami kabilelerin göçleridir. Assur krallarının, Arami'lere karşı yaptıkları, amansız savaşlar sebebi ile Aramiler, yukarı Dicle bölgesine yani Assur'a sokulamamışlarsada, Anadolu'da Sam'al a(Zincirli)kadar ulaşmışlardır(7).
A-AKKAD UYGARLIĞI
Akkadların mensup olduğu ilk Sami kavimleri, Arap yarımadasından çıkarak kuzey Suriye üzerinden Orta Mezopotamya bölgesine gelmişlerdir. Yüzyıllarca Sümer bölgesini Sümerlerle paylaşmış olan Akkadlar, Sümer kültürünü de benimsemişlerdir. Fakat M. ö 2371 yıllarında kendi kültürleriyle ortaya çıkmışlar ve Mezopotamya'ya hakim olmuşlardır(8). Böylece Mezopotomya'da Sümer idaresi son bulmuş ve Akkadların kurdukları devletin idaresinde Sümerler, sakin bir halk olarak yaşamışlardır.
Akkad kralları(9);
I. Sargon +M. ö2371-2316
Rimuş+M. ö2315-2307
Maniştuşu+M. ö2306-2292
Naramsin+M. ö2291-2255
Şarkalişarri+M. ö2254-2230
Akkad kültürü, kendilerine özgü kültürleriyle, Sümer kültürünün kaynaşmasından oluşmuştur. Akkad(ya da Agade)şehrinde kurulan devletÖn Asya dünyasının dönüm noktasıdır;artık bir Site(Kent)devleti olmaktan ziyade, Site'den imparatorluğa doğru gelişmiş bir devlet görünümündedir.
Sümerlerde din adamlarının çözemedikleri kent devletleri arası savaşlar sorununu, Akkadlar askerle çözmüşler ve kent devletlerini tek bir yönetim altında toplamışlardır. Bunu en iyi yapan kral Akkadlı Sargon(M. ö 2371-2316)olmuştur(10). Sargon döneminde Akkad'ın sınırları doğu'da Elam'a, kuzeyde dağ kavimlerine, Suriye ve Lübnan'a, Anadolu'da Toroslara, Deniz ülkelerine(İran körfezi), Dilmun'a(Bahreyn)adasına kadar ulaşmıştır.
Sargon dönemine ait en önemli olay, Fırat nehri üzerindeki Tutul kentinde(Suriye sınırı içinde), Batı Samilerin baş tanrısı Dagan'a ziyaret etmesidir. Bu olay Sargon'un Sami kökenli soyunu kanıtlar(11).
Akkad dönemine ait yazılı kaynakların pek azı(Sargon ve Naramsin abideleri)orjinaldir, çoğu daha sonraki Ur III. sülallesi, İsin-Larsa krallıkları dönemi ve Eski Babil döneminde yazılmış kopyalarıdır. Bunlar Nippur ve Ur arşivlerinde bulunmuştur.
Akkad dönemine ait efsalerin en ünlüsü Şar Tamhari(mücadele kralı)metinleridir. Bu vesikalarda Sargon ve Naramsin'in uzak ülkelere yaptıkları seferler anlatılır. Bu metinlerin Boğazköy, Tel-El Amarna ve Babil nüshaları da bulunmuştur. Başka bir metinde de, Sargon'un hakim olduğu ülkeleri gösteren ve o zamanki bilgilere göre çizilmiş bir dünya haritası bulunmaktadır(şekil 1).
Akkad imparatorluğunun çökmesi daha sonraki dönemlerde yaşayan bilginleride düşündürmüş olmalı ki, Akkad'ın lanetlenmesiismi verilen bir tablet bulunmuştur. Bu tabletdeki metinde, Nippurlu tarihçi, zamanın görüşüne uygun olarak Akkad devletinin çökmesini Naramsin'in Nippur'daki Enlil Mabedi'ni yağmalamasına bağlar. Ona göre tanrılar kralı Enlil, intikam almak için Guti kavimlerini dağlardan indirmiştir(12).
B-BABİL
M. ö 2. binlerde Arap yarım adasından yeni göçebe kavimler Akdeniz kıyılarına ulaşırlar. Samilerin Amurru(batı Samiler, yani Sümerce Martu)kolundan olan bu kavimler, Mezopotamya ya sızarak Sümer-Akkad kültürüyle bütünleştiler. Uzun yıllar Sümer-Akkad hakimiyetinde kalarak, aylıklı asker, işçi ve tacir olarak çalıştılar, daha sonra Akkad ilinde toplandılar ve buradaki Samilerle birleştiler. Babil şehrinide kuran bu toplulukların ilk yöneticileri Elamlılara bağlı yönetim altında yaşamak zorunda kalmışlardır. Babil'in krallık durumuna gelmesi M. ö 19 yy'dır. Şehrin coğrafi durumunun uygun olmasıyla oldukça gelişmiş ve M. ö 18 yy'da Mezopotamya Babil egemenliğinde birleşmiştir;ilk kralları hakkında fazla bilgimiz yoktur. M. ö 1790 yıllarında babil krallarının dördüncüsü olan Hammurabi hem Sümer, hem Akkad kentlerini tek bir yönetim altında birleştirerek bölgesel devletten imparatorluğa geçişi sağlamıştır. Bu dönem, Sümer, Akkad, Elam, Gutiler ve Amurrular'ın bir araya gelmeleri sonucu oluşan ırklar karışımından oluşmuştur ve küçük bir azınlık durumuna düşen Sümerler, zamanla Samiler içerisinde eriyipgitmişlerdir(13).
C-ASSUR
M. ö III. bin yılın sonları ile M. ö II. bin yılın başları arasında süreçte, Batı Sami halklarının Orta Mezopotamya'ya ve Babil'e doğru ilerleyen hareketi başlamıştır. Yaklaşık 300 yıl süren bu hareket, yörenin kültürü, politikası, dini ve sosyal hayatı üzerinde eski unsurlara son vererek derin
izler bırakmıştır. Batıanlamına gelen Amurrum sözcüğünden dolayı Akkadça, Amorit veya Sümerce Martu olarak anılan ve Sami kökenli bir dil konuşan bu insanların, Assurluların ataları olduğu düşünülür.
Assurlular, Kuzey Mezopotamya'da eski Halaf kültüründen gelme halkların ve Arabistan orjinli Batı Sami kavimlerinin kaynaşmasından oluşan bir topluluktur. Bunların içinde Asya kökenli Subartular'da bulunmaktadır.
Assur tanrı Ashur adına kurulmuş bir şehirdir. Halkı'da bu kentin adını taşır(14).
II-SÂMİ DİLİ:
M. ö 3000-1000 arasında Mezopotamya'da konuşulan ve kuzey çevre öbeğine giren bir dildir.
Sami dili, Afrika'nın kuzeyinde ve Yakındoğu'da konuşulan Hami-Sami dil ailesinden bir dildir. Başlıca üç alt öbeğe ayrılır(15);
ı1-Doğu Sami öbeği(Akkadça, Babilce, Assurca)
ı2-Kuzeydeki Batı öbeği(Ugaritçe, Fenike dili, Moab dili, İbranice, Aramca)
ı3-Güneydeki Batı öbeği(Arapça, Etiyopya dili)
Sami dillerinden biri olan Akkad dili, I. Sargon(Akkad dilinda Şarrukin)zamanında Akdeniz'den Basra körfezine kadar uzanan bir alana yayıldı. Yaklaşık M. ö 2. binlerde Güney Mezopotamyanın konuşma dili olarak Sümer dilinin yerini aldı. Sümer dili ise dinsel edebiyatın yazı dili olarak kaldı. Akkad dili aynı tarihlerde Assur lehçesi ve Babil lehçesi olarak ikiye ayrıldı. Assur lehçesi Kuzey, Babil lehçesi ise Güney Mezopotamya'da konuşuluyordu. Önceleri Assur lehçesi daha yaygındı, ama sonradan Babil lehçesi onun yerini aldı ve M. ö 9 yy'da yakındoğunun Lingua Franca(Ortak kullanılan dil)'sı haline geldi. M. ö 7. ve 6. yüzyıllarda Arami dili yazı ve konuşma dili olarak giderek Babil dilinin yerini almaya başladı. Bu dönemden sonra Babil dili matematik, astroloji ve öbür bilim konularında yazı dili olarak kullanılmaya devam ettiysede M. ö 1 yy'da tümüyle yok oldu. Bilginler Babil dilini ancak 19. yy'da yeniden çözdüler(26).
Akkad imparatorluğu çağında başlayan Mezopotamya kültürlerinin tarihi kabaca üç ana aşamadan oluşur(16).
1-Sümerlerin bıraktığı kültürel mirasın Samilerce özümlendiği çağ.
1Bu çağ 60'lı Sümer dizgesinin kullanıldığı çağdır.
2-Ara dönem.
1Altmışlı birimler ile onlu birimler arasında bir orta yol oluşturan karışımlı bir dizgenin ortaya çıktığı çağdır.
3-Mezopotamya'da Sami egemenliği.
1Onlu dizgenin kullanıldığı çağ.
Akkad dili, Sümer alfabesinden geliştirilmiş bir çivi yazısı alfebesi ile yazılıyordu. Bu alfabede 600 kadar sözcük ve hece işareti bulunuyordu. Dilin ses dizgesi 20 sessiz ve 8 sesliden(hem uzun, hem de kısa a, i, e ve u)Adların üç hali(yalın, -in hali ve-i hali)vardı. Tekil ve çoğul adlardan başka, çift varlıkları anlatan bir ad biçimi daha bulunuyordu. Adlar birde dişi ve erkek olarak farklılaşıyordu(Levha 4). Dişi adlar köke-t yada-at soneklerinin getirilmesiyle türetiliyordu. Geçmiş ve geniş-gelecek olmak üzere iki fiil zamanı vardı(17). Dil fonetiğinde gırtlaksıllar sayısı azdır, cümle sonunda Fiil-yüklem kabul edilmez(18), ancak cümle yapılarında önce özne sonra fiil gelir(19).
Akkadça;Arapça, İbranice, Aramice gibi Semitik bir dildir. Konuşulan 3 diyalekti vardır;
1-Eski Akkadça
2-Babilce
3-Assurca
Babilce ve Assurca yazılmış herhangi birşey Akkadçaya eştir ve Akkadça olarak tanımlanır. Bu diyalektlerin herbiri çivi yazısının az farklı bir şekli olarak kullanılıyordu.
Akkadça kelimeler, temel olarak alınan 3 konsonant ve bir kök vokaline başka vokaller eklenmesi veya konsanantların çiftlenmesi ve sonra da bu kelimenin çatısına ön ve sonekler getirilmesiyle oluştururlar(Örn. sbt(kök vokali a)mastar hali, sabatum yakalamak, isabbat o yakalar, isbat o yakaladı, sabat yakalagibi veya prsünsüzlerine sesli eklenmesi ile ve ön ek veya son ek eklemesi ile değiştirilir. Örneğin İprus-purus-iparrasuni gibi. Yani, aslında her sesin bir hece ile ifade edildiği çivi yazısı, Akkadçanın dil yapısına uygun değildir. Bu nedenle önemli ölçüde kelimelerin fonetik olarak ifade edilmesiyle birlikte, buna ek olarak Akkadlı katipler, Akkadça kelimeleri yazmak için, Sümerce logogramları da kullandılar. Örneğin Akkadça koyunlaranlamına gelen immeru kelimesini Sümerce şekliyle UDU MEŠ olarak yazdılar;ya da iki dili karıştırarak, Sümerce büyük anlamına gelen GAL kelimesinin sonuna Akkadçası olan rabu'nun sonunu ekleyerek bunu GAL-u şeklinde ifade etttiler. Ancak Assurologlar burada kelimelerin benzerliğinden çıkabilecekkarışıklığı gidermek için Sümerceyi normal yazı veya büyük harflerle, Akkadçayı'da italik olarak yazdılar(20).
Çivi yazısı metinlerde iddia edildiğine göre Akkad dili Sümerce gibi aynı dört sesliyi kullanıyordu(a-e-i ve u), heralde oseslisini Sümer etkisi altında kaybettiler. Yari sesli wve yye ek olarak şu ünsüzleri kullanıyorlardı(b-d-g-k-l-m-n-p-q-r-t-s-z-h-s-š-t)ve gırtlak stopu Sümer g'sı Akkadçada kullanılmıyor ama ghalini alıyor.
Semitik dillerin üç h sesi var(h-h, h). Arapçada üçüde var, İbranicede yanlızca h ve h'yi kullanıyor, Sümer etkisi altındaki Akkadça'da ise yanlızca h kullanılıyor fakat Sümercede kullanılmıyor. Böylece Sümer yazımı Akkadça yazmak için hiçbir zaman ideal olmamıştır. Ayraç işareti için yeni bir işaret icat edildi, bunun dışında birkaç farklı kullanım farklı zamanlarda ve farklı alanlarda problemleri çözmek için kullanıldı. b ve p, d, t ve t, ve g, k ve q arasındaki farklar hiçbir zaman devamlı olarak yazı düzeninde belirtilmemiştir. Tek bir kabul edilmiş çözüm bile uygulanmamış olması ilginçtir. İşte eski geleneğin gücü böylesine etkindir.
Sümer yazısını kabul edip, adepte ederek Akkadça konuşan yazıcılar buna başka değerlerde eklediler. Çok seslilik, teksesliliğin bakışlarını artırdı. Sümer işareti ã elAkkadça rdu ele uygundur, bundan dolayıişaret id hecesi için kullanılıyordu. Geç 3. binden beri kullanılan kesin çivi yazısıişaretlerinin toplam sayısı 600 kadar ve olası değerler için sayısı herhalde çok daha yüksektir. Olası versiyonlar umulduğu kadar çok problem yaratmadı, bununla beraber, yazıcı ve modern okuyucu için yaşamı daha kolay hale getirmek için verilen herhangi bir dönem ve verilen herhangi bir metin için daha azaltılmış bir işaret repertuarı kullanılmıştır. Birçok durumda da bir işaretin doğru okunumu, içerik ve evvelleri ile sonraki işaretler sayesinde açıklık kazanıyor(21).
Akadlılar Sümerlerin çizgesel dizgesini aldıklarında, yüzyıllar boyu süren bir evrime sokmuşlardır Sümer dilini. İlk resimler genellikle tanınmayacak durumdaydı ve imler yanlızca bir simge değerini taşıyordu. Bundan ötürü yazıda değişiklikler oluyor, daha büyük bir yalınlaşmaya doğru gidiyordu. . . Akadlılar büyük ölçüde resim-yazınsal olan, ama sescilik yoluna da girmiş hazır bir yazı buldular. Sesciliğe bu yöneliş Akadlılarda daha da belirgin bir hale geldi, ama yine de birtakım imlerin resim-yazımsal kullanımdan vazgeçmediler. Doğal olarak sescilliğe yönelmeleri, bükünlü ve esnek olan dillerinin resim yazının yaklaştırmaca oyununa Sümerlerin bitişmeli ve katı dilleri kadar elverişli olmamasındandı. Sümerlerde sözcükleri betimleyen imlerin değerleri bir Akadlının kulağı için salt seslerden başka bir şey olmadığı içinde bunu daha özgürce yapıyorlardı.
Bir dilden ötekine uyarlama elbette birçok sorun yaratmıştır:Sümer malzemesi hem çok yoksul kalıyordu, hemde pratik olarak kullanılamayan değerlerle doluydu;üstelik iki dil tamamen sesçil açıdan önemli farklar gösteriyordu;birindeki kimi sesler ötekinde yoktu. Bu evrimin akışı ise bir örnek olmamıştır:az çok hızlı dönüşüm dönemlerini bir durgunluk, hatta eskiye doğru bir gerileme dönemi izlemiştir. Akadlıların iki budun topluluğu(Assurlular ile Babilliler)aralarındaki sayısız ilişkiye ve Babillerin baskın etkisine karşın, bu evrimi ayrı ayrı geçirmişlerdir(22).
Sümer kültürel mirasını en önemli kısmını özümleyen Akadlılar, çivi yazısına onu yavaş yavaş başlangıçta taşıdığı temel bellek eğitici özellikten kurtaran önemli bir evrim geçirterek, bu kültüre istenilen atılımı kazandırmayı bilmişlerdir. Sonunda bağımsız bir yazınsal geleneğin evrim geçirmiş çizgesel bir dizgesine kavuşan bir ilerlemedir bu(23).
Sümer hece sistemini benimseyenAkkadlar, kendi dillerine uygun yeni hece değerleri de yaratarak, çok seslilikve çok işaretliliksistemlerini geliştirdiler. Örneğin Sümerce Šu elişareti Akkadça okunuşu qadu ile birlikte, šu'nun yanı sıra, qad, qathece değerlerini de yazıya kazandırmıştır.
M. ö 18 yy'da Sümerce konuşulan bir dil olarak kullanım dışına çıkıp yerini Akkadça almış olsada, yazıcılar tarafından hem anıtsal yazıtlar oluşturmak için(gelenek anısına)yazının kurallı bir şekli olarak hem de Sümer kelime listeleri ve Edebi metinleri kopyalayıp yeniden yazmak için kullanmışlardır. İlk bin yılda yazıcılar kendi rahatlıkları için Sümer edebiyatını çoklukla kopya ediyorlardı. Her Sümer satırını Akkadça çevirisi ile takip ediyordu.
M. ö 2. binde diplomatik yazışma dili olan ve yaklaşık 2500 yıl süre ile Eski Yakın Doğu kültürüne aracılık eden Akkadça yazılı belgeleri, doğal olarak kendine çok geniş bir yayılım alanı bulmuştur. Bu yayılım sonucunda Akkadça'nın merkezi lehçelerinin yanı sıra çevre(Peripheral)dialektler de ortaya çıkmıştır. Susa, Boğazköy, Alalah, Nuzi, Ugarit ve Amarna'da ortaya çıkarılan bu belgeler, Akkadça yazılmış olmalarına karşın çeşitli lokal dillerin etkisi altında kalmışlardır.
III-SÂMİ HALKLARININ SAYI GELENEKLERİ
Akadlılar Sümerlerden altmışlı çivi yazısı gösterimini aldıklarında, kendi geleneksel sözlü anlatım yöntemlerinin sıkı onluluğundan tamamen farklı bir temele dayandırılmış yazılı bir sayılamanın varlığından ötürü, doğal olarak önceleri sıkıntı duydular.
1 için bir rakam(dikey çivi), hatta 10 için bir rakam(köşe çengeli)kullanıyor idiysediler de, yüz ile bin için rakam bulunmadığından, bu sayıları sescil olarak yazmayı düşündüler.
Yüz ile bin sırasıyla me'at ve lim diye söylendiği için, Sümer çivi yazısı imlerini kullanarak, bu sayıların ilkini ME ve AT diye ikincisini Lİ ve İM diye harflerle, yani bizim bulmacalarımızdakii gibi, okunuşu bu adları veren öbeklerle yazdılar(levha 3). Ama daha sonraları harflianlatımla yetinmeyip, sescil bir gösterimden türetilmiş olsa da, gerçek rakamlar uydurdular. Doğrusu seçilen imler onlar için öncellerininkiyle aynı simgesel değeri taşıyan yalın ses birimlerinden başka birşey değildi. 100 sayısı için, akrofoniilkesini kullanarakME hecesini yazıyorlardı. Buna karşılık 1000 sayısı için açıkça resim yazınsal değeri olan bir çivi yazısı öbeği uydurmuşlardı.
Akkadlılarböylece Sümer kökenli altmışlı dizgeye tamı tamına onlu gösterimler karıştırdılar. Öyle ki, Sümer dizgesi sayıların her birine özel bir im yükleyerek altmışlı birimlerle onlu birimleri biraraya getiren bir karışım halini aldı. Buna örnek olarak M. ö XIX. yy'da Babil ülkesine bağlı olan küçük Dilbat kentinde bulunmuş tabletlerden alınmıştır. Bunlar genel olarak, deyim yerindeyse kendi arşivlerini oluşturmak üzere, yaşamlarının önemli olaylarını anlatan bir ailenin kişileriyle ilgilidir(Levha 3b). Tablette Akkadlılar 60 sayısına ŠU-ŠI sesiyle yazmışlar(Levha 3c, d)ve böylece Sümerceyi en iyi bir şekildi kullanmışlardır(24).
Özetle, M. ö II. binin ilk yarısının sonuna dek, Mezopotamya saymanları resmi yada özel, ekonomik, hukuksal yahut idari belgelerinde ya Sümer gösterimini(60 tabanlı)ya Samilerce geliştirilmiş dizgeyi(10 tabanlı)ya da iki tabanın içi içe geçmesinden oluşan bir dizgeyi kullanmışlardır. Ancak Akadlıların dili ve yazısı Mezopotamya'da Sümerlerinkinin yerini tamamen alınca, kesin olarak onlu sayılama günlük kullanıma egemen oldu. Böylece giderek 60'ın, 600'ün 3600'ün, 36 000'in eski imleri atılarak, yerlerine artık bütün sayılama dizgesinin üzerine kurulduğu ME(=100)ve LİM(=1 000)rakamları kondu.
Sami halklarının sözlü sayılaması Sümerlerin sayıları sözlü olarak dile getirme dizgesinden çok farklı olmuştur. Yanlızca dilbilimsel açıdan değil, matematik bakımından da böyledir bu;çünkü bu sayılama tam olarak onlu sistem ile kullanılıyordu.
Bununla birlikte bu dizge bizim alışık olduğumuz onlu sayılamalar karşısında özünde dilbilgisel türden irdelemelere bağlı küçük bir başkalık gösterir. Örneğin Almanca'da olduğu gibi 10'dan büyük bir sayının adı söylenirken ilk önce birler hanesi daha sonra onlar hanesi söylenir. Ayrıca bir başka özellik;Sami dil ailesine bağlı olan İbranice ve Arapçadada görülen, sayılarda bir dişil ve eril olmak üzere iki halin olmasıdır(tıpkı Fransızca'da olduğu gibi)(25).
DİPNOTLAR
1-İFRAH1996, s. 135
2-KINAL1983, s. 19
3-İFRAH1996, s. 135
4-İFRAH1996, s. 135
5-İFRAH1996, s. 135
6-YILDIRIM 1996, s. 29
7-KINAL1983, s. 19
8-YILDIRIM 1996, s. 29
9-KOZBEG. , 1993 yılı Mezopotamya Arkeolojisi ders notları
10-KOZBEG. , 1993 yılı Mezopotamya Arkeolojisi ders notları
11-KOZBEG. , 1993 yılı Mezopotamya Arkeolojisi ders notları
12-YILDIRIM 1996, s. 32
13-YILDIRIM 1996, s. 35
14-YILDIRIM 1996, s. 37
15-DİCTİONNAİRE LAROUSSE, s. 2062
16-İFRAH1996, s. 135
17-KINAL1983, s. 16
18-BÜYÜKLAROUSSE, s. 271
19-HAYAT KÜÇÜK ANSİKLOPEDİSİ, s. 27
20-HIRÇIN 1995, s. 14
21-İFRAH1996, s. 137
İlgili konular
samiSamiler Resimleri
Sami
3 yıl önceSami şu anlamlara gelebilir: Samiler; Arap, İbrani, Süryani (Arami, Keldani, Asuri), Akad gibi halkların mensup olduğu etnik grup. Samiler (Laponlar),...
Sami dilleri
3 yıl önceSami dil ailesi veya Semitik diller, Afro-Asyatik dil ailesinin bir alt grubudur. Orta Doğu'da yaygın olan antik dillerin çoğunu kapsar. Bunların arasında...
Sami el-Cabir
7 yıl önceSami Abdullah Sami el-Cabir (d. 11 Aralık 1972, Riyad), Suudi millî futbolcu ve teknik direktör. Futbol hayatına 17 yaşında başladı. Çünkü o zaman Suudi...
Ali Sami Yen
3 yıl önceAli Sami Yen (20 Mayıs 1886, Üsküdar - 29 Temmuz 1951, İstanbul), Türk futbolcu, teknik direktör ve spor yöneticisi. Edebiyatçı Şemsettin Sami'nin ikinci...
Ali Sami Yen, 1886, 1905, 1923, 1924, 1925, 1926, 1931, 1951, 20 Mayıs, AtletizmBekir Sami Kunduh
3 yıl önceBekir Sami Kunduk (Osetçe: Къуындыхаты Муссæйы фырт Бечыр; 1867, Saniba, Osetya - 16 Ocak 1933, İstanbul), ilk TBMM hükûmetinin, bu anlamda da Türkiye'nin...
Bekir Sami Kunduh, Bekir Sami Kunduk, 1865, 1920, 1921, 1927, 1933, 19 Mayıs, 24 Ocak, 3 Mayıs, 8 MayısAli Sami Yen Stadyumu
3 yıl önceAli Sami Yen Stadyumu, İstanbul'un Mecidiyeköy semtinde, Galatasaray Futbol Takımı'nın maçlarını oynadığı ve Galatasaray Spor Kulübü'nün 1 numaralı üyesi...
Ali Sami Yen Stadyumu, 1943, 1964, 1965, 1987, 19 Mayıs Stadyumu, 20 Aralık, Ali Sami Yen, Antalya Atatürk Stadyumu, BJK İnönü Stadı, Bulgaristan Milli Futbol TakımıBekir Sami Günsav
3 yıl önceBekir Sami Günsav (1879, İstanbul - 9 Eylül 1934, İstanbul) Türk asker. 1900 yılında Harp Okulu'nu 1902 yılında Harp Akademisi'ni bitirdi. Balkan ve I...
Bekir Sami Günsav, 1879, 1934, 9 Eylül, Aşir Bey, Balkan Savaşları, Bandırma, Bursa, Hacim Muhittin Bey, I. Dünya Savaşı, Kurtuluş SavaşıVukovi Umiru Sami
7 yıl önce"Vukovi umiru sami" (Türkçe: Kurtlar yalnız ölür), Ukrayna'nın başkenti Kiev'de düzenlenen 2005 Eurovision Şarkı Yarışması'nda Hırvatistan temsilcisi Boris...
Vukovi Umiru Sami, Hırvatistan ülke bayrağı, Hırvatistan, 2005 Eurovision Åarkı Yarışması, Eurovision, Hırvatistan, Hırvatça, Taslak, Lado Members, Boris Novković
EDA KALKANCI - 4 yıl önce
poppy - 1 yıl önce
alice - 1 yıl önce
emma - 7 ay önce
Meriblow - 5 ay önce