Peyami Safa, kendi kendini yetiştirmiş, kültürlü, çok yönlü bir yazardır. Estetik ve sosyal bilimlerin hemen her kolunda (resim, müzik, edebiyat, psikoloji, sosyoloji, tarih, hukuk, felsefe, tıp gibi) bilgi ve görüş sahibidir. Siyasi, iktisadi, edebi, felsefi, hemen her sahada, ortalama 20 bin makale ve fıkrası ile 150’ye yakın basılı eseri vardır.
Peyami Safa, yetiştiği çevrenin tesiriyle küçük yaşta edebiyata yöneldi. Geçinmek için yazdığı, edebi kıymeti olmayan ve kendince değersiz bulduğu hikaye ve romanlarında Server Bedii takma adını kullandı. Yazar asıl ismini taşıyan romanlarında çok yönlü bir sanatçı olduğunu ortaya koymuştur. Geniş kültürü ve kuvvetli sezgi kabiliyetiyle düşünce ve duygu alanlarında araştırmaya girişir. Olaya değil, tahlile önem verir.
İlk romanı Sözde Kızlar da bir toplum yarasına neşter vurmuş; Mahşer de Birinci Dünya Savaşının ahlaki sahada meydana getirdiği çöküntüleri incelemiş; Dokuzuncu Hariciye Koğuşu isimli eserinde hasta genç psikolojisini, kendi hayatının otobiyografik romanı olarak ortaya koymuş; Fatih-Harbiye isimli romanında Doğu ve Batı arasındaki bocalamaları ele alarak Batı taklitçiliğinin ülkemizde meydana getirdiği çöküntüyü işlemiş; Bir Tereddüdün Romanı’nda İnkılap sonrası ahlak zayıflığını, bezginlik ve ruhi bunalımları sebep ve sonuçlara bağlamış; Matmazel Noralya’nın Koltuğu’nda kainat ve varlık muammalarını çözmeye çalışmış; Yalnızız’da günümüz insanının hayal kırıklıklarını ele almıştır.
Hemen her romanında, devirler, anlayış ve gelenekler arasında psiko-sosyolojik karşılaştırmalar yaptığı; toplumdaki değişmelerin meydana getirdiği buhranları, ahlak çöküntülerini ve bu değişme sebebiyle meydana gelen çatışmaları, konu olarak seçtiği görülür. Son romanlarında ise felsefi arayışlar içine girerek karamsar bir anlayışla kahramanlarının iç dünyasını tahlile çalışır. Eserlerinde kendi ruhi durumunu da tahlil etmiştir.
Böyle romanlarındaki ağır ve meseleler karşısındaki çözümsüz melankolik hava, bilhassa gençlerin ruh ve karakterleri üzerinde karamsar izler bırakabilmektedir.
Peyami Safa, üstün romancılığının yanında, dile hakimiyetiyle de tanınmaktadır. Dili kullanış kolaylığı ve kelime hazinesinin zenginliğiyle dikkati çeker. Yazdığı makale ve fıkralarla dilde uydurmacalığa karşı çıkmıştır. Yazarın, Nazım Hikmet ile giriştiği Sosyalizm ve Komünizm konusundaki kalem tartışmaları, daha doğrusu kavgaları da meşhurdur.
Peyami Safa; bol kelimeli, yeni bileşimlerle dolu incelikleri, ayrı ayrı ve bol sıfatlarla, zarflarla, dile getiren canlı, bol imajlı, teşbihli, istiareli bir üslubun sahibidir. Felsefeye, psikoloji ve sosyal konulara düşkünlüğü dolayısıyla tıbbi ve mücerret kavramları, yabancı terimlerle, frenkçe kelimeleri çok kullanmıştır.
Hayatı
İstanbul'da doğmuştur (1899). Servet-i Fünun dönemi şairlerinden İsmail Safa'nın oğludur. Sivas'a sürgüne gönderilen babasının orada ölmesi üzerine iki yaşında yetim kalmış (1901), bu yüzden "Yetim-i Safa" adıyla anılmıştır. Babasız büyümenin acılarının yanısıra, sekiz dokuz yaşlarında yakalandığı bir kemik hastalığı dolayısıyla 17 yaşına kadar, bu hastalığın fiziksel ve ruhsal bunalımlarını yaşamıştır. Sonradan bu günlerini ünlü Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı romanında dile getirmiştir.
Hastalık ve savaşın yol açtığı maddi sıkıntılar dolayısıyla öğrenimini sürdürememiş, o sıralar Maarif Nazırı olan Recaizade Ekrem Bey, bu görevinden ayrılınca onu Galatasaray Lisesi'nde okutma vaadini yerine getirememiş, Peyami safa da hayatını kazanmak ve annesine bakmak için Vefa İdadisi'ndeki öğrenimini yarıda bırakmıştır. Keaton Matbaası'nda bir süre çalışan Peyami Safa, açılan sınavı kazanarak Posta - Telgraf Nezareti'ne girmiş, Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasına kadar orada çalışmıştır (1914). Daha sonra Boğaziçi'ndeki Rehber-i İttihat Mektebi'nde öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Dört yıl çalıştığı bu okulda, hem öğretmiş, hem de kendi çabasıyla Fransızcasını ilerletmiştir.
Daha sonra ağabeyi İlhami Safa'nın isteğine uyarak öğretmenlikten ayrılmış (1918) ve birlikte çıkardıkları 20. Asır adlı akşam gazetesinde "Asrın Hikayeleri" başlığı altında yazdığı öykülerle gazetecilik yaşamına başlamıştır. İmzasız yazdığı bu öykülerin tutulması üzerine adını kullanmaya başlayan Peyami Safa, daha sonra Son Telgraf gazetesinde yazmış (1921), oradan da Tasvir-i Efkar'a geçmiştir. Daha sonra Cumhuriyet gazetesine geçmiş, 1940 yılına kadar bu gazetede fıkra ve makalelerinin yanısıra roman da tefrika etmiştir.
1960'lı yıllara kadar bir çok gazete ve dergide yazan Peyami Safa 27 Mayıs'tan sonra Son Havadis gazetesinde yazmaya başlamıştır (1961). Aynı yıl Erzurum'da yedek subaylığını yapmakta olan oğlu Merve'nin ölümü üzerine büyük bir sarsıntı geçiren Peyami Safa, iki üç ay sonra İstanbul'da ölmüştür (15 Haziran 1961).
Yazın Yaşamı
Yazın yaşamına 20. Asır'daki öyküleriyle başlayan Peyami Safa, tam 43 yıl, hemen hiç ara vermeden Türkiye'de yayımlanan hemen tüm gazete ve dergilerde çeşitli zamanlarda fıkra, makele ve romanlarını yayımlamış, son derece verimli bir yazar olmuştur. Kendi kendini yetiştirmiş bir kişi olan Peyami Safa, çağın düşünce akımlarıyla ilgilenmiş, siyasal sorunlar karşısında tavır almış, bu yüzden Türk basınında derin izler bırakan polemiklere girişmiştir. Bunlar arasında en ünlüleri Nazım Hikmet, Nurullah Ataç, Sabiha ve Zekeriya Sertel ve Aziz Nesin'le yaptığı kalem kavgalarıdır.
İlk uzun öyküsü Gençliğimiz'i 1922 yılında Peyami Safa, para kazanmak amacıyla yazdığı kimi yapıtlarında, ilk defa ağabeyi İlhami Safa'nın takma ad olarak kullandığı annesinin Server Bedi adını benimsemiş, bu takma adla 80'e yakın ün vermiştir. Bunlar arasında en sevilenler Cingöz Recai macera romanları ile Cumbadan Rumba'ya adlı romanı olmuştur.
Peyami Safa, Türk kültür yaşamında yayımlandığı yıllarda hayli etkili olmuş Hafta, Kültür Haftası (1936 - 21 sayı) ve Türk Düşüncesi (1953 - 1960, 63 sayı) dergilerini çıkarmıştır.
Asıl ününü romancı olarak yapan Peyami Safa, bazı uzun öyküleri ile de dikkati çekmiş, yazar Batılı kaynakların bir "Zalim" olarak tanıttıkları hun hükümdarı Atilla'yı aklamak amacıyla aynı adda bir de tarihsel roman yazmıştır.