Biyografi
26 Mart 1976 Afyon'da doğdu.Ortaokul ve lise eğitimini İzmir'de tamamladı. 2001'de Eskişehir Anadolu Üniversitesi Tiyatro bölümünden mezun oldu. Üniversite eğitimi sırasında rol aldığı İkinci Bahar dizisindeki Gülsüm rolü ile büyük çıkış yakaladı. 2002 yılında Çağan Irmak'ın yönetmenliğini yaptığı Asmalı Konak adlı dizideki Bahar Karadağ rolündeki performansı ile bütün dikkatleri üzerine topladı. Aynı yıl Teoman'la beraber Mumya Firarda adlı filmde oynadı. 2003 yılında Abdullah Oğuz'un yönettiği Asmalı Konak adlı dizinin devam filmi olan Asmalı Konak-Hayat'ta Özcan Deniz'le beraber başrolü paylaştı. 6 Eylül-15 Ekim 2004 tarihleri yönetmenliğini Atıf Yılmaz'ın yaptığı Eğreti Gelin adlı film için kamera karşısına geçti. Bu filmdeki Kostak Emine rolü ile 2005, 12. Adana Altın Koza Film Festivali'nde en iyi kadın oyuncu ödülünü aldı. Aynı yıl Hande Ataizi ile Melekler Adası adlı dizide rol aldı. Aynı dizide rol alan Cem Özer ile 26 Ekim 2004 yılında evlendi. Hamileliğin son ayında Melekler Adası dizisinden ayrıldı. 22 Mayıs 2005'de oğlu Osman Nejat'ı dünyaya getirdi. Yine 2004'de 5 farklı yönetmenin yönettiği Anlat Istanbul adlı filmde Saliha karakterini canlandırdı. 2005-2006 sezonunda ATV'de yayınlanan Belalı Baldız adlı sitcom'da Berna Laçin ve Kenan Işık'la başrolü paylaştı. 2006 yılı Eylül ayında yönemenliğini Fatih Akın'ın yaptığı Soul Kitchen isimli filmin çekimlerine başladı.Bu filmde Nurgül Yeşilçay'ın bir lezbiyeni oynayacağı açıklanmıştır.2006 da Cem Özer'le "Sen Olmasaydın" adlı tiyatro oyununda oynamış performansıyla ayakta alkışlanmıştır.
Fimleri
Soul Kitchen 2006- Anlat İstanbul 2004 .... Uyuyan Güzel Saliha
- Eğreti Gelin 2004 .... Kostak Emine
- Asmalı Konak - Hayat 2003 .... Bahar Karadağ
- Mumya Firarda 2002 .... Fatıma
- Şellale 2001 .... Nergis
- Herşey Çok Güzel Olacak 1998 .... Hemşire
Dizileri
* Belalı Baldız 2005 TV Dizisi ... Arzu Parlak - Melekler Adası 2004 TV Dizisi .... Şerbet
- Asmalı Konak 2002 TV Dizisi .... Bahar Karadağ
- 90-60-90 2001 TV Dizisi.... Deniz
- İkinci Bahar 1999 TV Dizisi.... Gülsüm
Ödülleri
12.Adana Altın Koza Film Festivali 2005Linkler
* Resmi Web Sitesi - Sinema Türk Sayfası
- IMDb Profili
Kendi anlatımıyla
1976 yılında İzmir’de doğmuşum ama babamın Afyon fanatikliği yüzünden nüfus kağıdımda doğum yerim Afyon olarak geçer. Ve hayatım boyunca sadece bir kere gittiğim Afyon’lu oluveririm.İki tane ablamdan öğrendiğim en iyi şey okuma yazmadır. 4 yaşındayken okuma, yazma, çarpım tablosu ve bilimum matematik işlemlerini öğrenmiştim. Bundan dolayı ilkokul birinci sınıfı okumadan ikinci sınıfa geçtim (aslında üçe geçecektim ama minyon olduğum için babam istemedi.) O yaşlardaki birisinin noktalama işaretlerini bile doğru kullanarak yazabiliyor olması şaşkınlıkla karşılanmıştı.
İlk taklit denemem “Bakkal İsmail Amca”ydı. Alt dudağı aşağı sarkıtarak konuşursan her evcilik oyununun içine İsmail Amca’yı koyabilirdin o zamanlar.
12 Eylül öncesi evimizi 3 kişiyle paylaşıyorduk. Birisi kızdı. Ortadan ayrılmış uzun güzel saçları ve kocaman fotoğraf makinesi vardı. Onunla bizim fotoğraflarımızı çekerdi. Onlara herkes “anarşikler” derdi. Sonra bu anarşiklerin erkek olanlarından birini damın üstünde polis öldürdü. Son sözü “ah anam!” oldu.(Ve bir yerlerde bi ananın canı yandı.) Biz hiçbi’şey olmamış gibi patates yemeğe devam ettik.
Elektriklerin bol bol kesildiği, babamın karanlıkta bize masal anlattığı dönemlerdi. “Keçi Kız”ı çok severdik. Keşke şimdi de hatırlasa babam, keşke ben de hatırlasam da ışıkları söndürüp oğlum Nejat’ a Keçi Kızı anlatsam.
İlkokul 3. sınıfta girdiğim ‘barış’ konulu bir resim yarışmasında 3. oldum. Ödül olarak fotoğraf makinesi verdiler. Böylelikle resme bi’ süre ara vermek zorunda kaldım.
İlkokul çağlarında en çok ‘noolur beş dakka daha’ derdim. Her sabah uyanırken ve her akşam oyundan koparken.
Ortaokul 1. sınıfın ilk dönemleri, sınıf başkanı seçimlerinde, sınıf başkanı olmak için bütün sınıf parmak kaldırıp, bir tek ben kaldırmadığım için sınıf başkanı oldum. Ama beceremediğim için ikinci dönem değiştirildim. (Hiçbir zaman iktidarı eline geçiren insan rolü oynayamadım çünkü.)
Lise dönemlerinde bir süre izcilik yaptıktan sonra oymak başı oldum. Tam o dönemde Erzincan depremi oldu. Biz yardım etmek için 8 kişilik bi grup olay yerine gittik. Türkiye’nin çok önemli bi gerçeğini, yaşanan sefaleti birebir yerinde görmek çok acı ve üzücüydü.
Bir gün okuldan eve gelirken gördüğüm bi tabela beni içeri taşıdı. İçerde bi ressam ve resim öğrencileri vardı. “Ben de resim yapıyorum benimle de ilgilenir misiniz” diye sordum ressama, o da “resimlerini getir bi bakayım” dedi. Götürdüm, beğendi ve çırak olarak işe başladım. Lise döneminde 3 yıl boyunca gittim. Rakısını, boyasını, fırçasını, bezini ben alıyordum; karşılığında resim yapıp, pek çok önemli sanat kitabını ödünç alıyor; ve sanatçıları öğreniyordum, anlıyordum da. Anlamadığım tek şey “Burası Türkiye” yazan küçük bi kağıttı. Ne demek olduğunu sorduğumda “ilerde anlarsın” demişti. Anladım.
İlk aşk acısı bir ay boyunca yemek yememek, ağlamak, ağlamak ve ağlamaktı. İnsan ilk aşık olduğu kişiyle evlenip çoluk çocuk yapmak istiyor. Ama iyi ki bunlar son aşık olduğuna nasip oluyor. Aradakilerdeyse konuşurken o raddeye gelmek bile “Ah Belinda” sendromu yaratıyor.
Önemsiz platonik bir tiyatrocu yüzünden girdiğim önemli bir okuldu “Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Ana Sanat Dalı Oyunculuk Bölümü”. Çok konuşan, her ortamda dikkat çekmeye çalışan, bol içki tüketen farklı bir ‘klan’la karşı karşıyaydım. Önce garipsediğim bu klana zaman zaman uydum, zaman zaman dışlandım. Ve belki üç beş kuruş kazanırım diye girdiğim “İkinci Bahar” dizisinde önemli rollerden birini oynayarak, aslında okuldaki ölüm fermanımı imzaladım. Ama yılmadım 6 yıl süren bir maceradan sonra üniversite hayatım Eskişehir’den, içinde diploma olan bir koliyle İstanbul’a taşındı.
Bir gün, üniversitedeyken hiç öleceğini düşünmediğimden hep hoyratça davrandığım -bu aralar en çok özlediğim- kişiden şaşırtıcı bir telefon aldım. Annem ilk kez bir yerlerinin ağrıdığını söylüyordu. Size biraz annemi anlatmam gerekiyor: Annem çok iyi niyetli, güvercinlerle, köpeklerle, kedilerle konuşan, rüzgarı dinleyen, gururlu, babama çok aşık, hükümet gibi bi kadındı. Ve asla şikayet etmezdi.
İlk defa bana bi yerlerinin ağrıdığını söylediğinde o yüzden çok şaşırdım ve okuldan izin istedim. Tabii ki vermediler. (Birilerinin birşeyleri anlaması için bazen kurban vermek gerekir)
Haberi almakta gecikmedim.Bir hafta sonra okuldan içeri girdiğimde herkesin yüzünde abartı bir iyimserlik, kötü gün dostu görünme hali vardı ve başım sağolsundu. Hala sağ. Başım.
“ İkinci Bahar”, “hayatımın şansı”. Ama Türkan Şoray, Şener Şen, Uğur Yücel gibi isimlerle çalışınca bir yandan “cool” gözükmeye çalışıp, bir yandan çaresizlik içinde abuk subuk şeyler yapıp, bildiğim her şeyi birbirine dolayıp ‘nerden bulduk bu kızı’ izlenimi yaratmakta gecikmedim. Neyse ki toparladım da bu günlere gelebildim.
Hani eski Türk filmlerinde esas kız ünlü olma yolunda tam küçük bir adım atmıştır ki ünlü bir prodüktörle tanışır ve fonda müzik çalarken sabit kameranın önüne plak kapakları, film afişleri, gazete küpürlerinin yüzlercesi yağar. Ve şehrin dört bir yanında asılı olan esas kızın bol makyajlı billboardlarının önünde avare avare dolaşan esas oğlanı görürüz…
Kaynak: http://www.nurgulyesilcay.com.tr/
misafir - 9 yıl önce