18. yüzyılın ikinci yarısında, Kuzey Amerika'nın henüz bir İngiliz sömürgesi olduğu dönemde George Washington, Virginia'daki zengin topraklarında rahat ve kaygısız bir hayat yaşıyordu. Buna rağmen, Fransa ile İngiltere arasında Yediyıl Savaşları patlak verince İngiliz ordusunun subayları arasına katıldı. Savaşın bitmesi üzerine Mount Vernon'daki topraklarının başına döndü; fakat İngilizlerin kötü yönetiminden o kadar yılmıştı ki, Philadelphia Kongresi'nde "Hürriyet Çocukları"nın safında yer alarak en aşın eğilimin temsilcisi oldu.
1775'te, İngiltere'ye karşı girişilen bağımsızlık savaşında Amerikan birliklerinin komutası George Washington'a verildi. Bir yıpratma savaşı uygulayan Washington, nihayet Yorktown'da İngilizleri teslim almayı başardı (1781). Barış antlaşması imzalanınca, siyasetten hoşlanmadığı için topraklarına döndü. Fakat kamuoyunun öylesine güvenini kazanmıştı ki 1789'da A.B.D.'nin ilk cumhurbaşkanlığına atandı, 1792'de de yeniden cumhurbaşkanı seçildi. Başkanlığı sırasında, mali bağımsızlık ve Avrupa ülkelerine karşı yansızlık politikası güderek, yeni kurulan devletin örgütlenmesine çalıştı.
Başkanlık Mandası
1792'de yeniden cumhurbaşkanlığına seçilen Washington, üçüncü kez başkanlık yapmayı kabul etmedi. Ondan sonra gelen bütün cumhurbaşkanları da aynı kurala uydular, yalnız ikinci Dünya Savaşı nedeniyle Roosevelt bu kuralın dışında kaldı. Washington'un başlattığı bu gelenek 1951'de bir yasa haline dönüştü ve cumhurbaşkanlığının süresi sekiz yıl olarak kısıtlandı.Fransız-Kızılderili Savaşı
1754'ün yaz aylarında, Washington yakın ilişkilerinden faydalanarak torpil sayesinde Virginia Valisi tarafindan binbaşı rütbesinde Virginia milisinin komutanlığına getirilidi. Milis, Fransızların ve İngilizlerin kavgasını ettiği batıda ki bölgelerde rakibin ileri karakollarını ve keşif birliklerini aramakla görevliydi. Bu süreç içinde Washington, Virginia'nin batı sınırında bir dizi kale kurdu ve Ohio Vadisi’ne giren Fransızlarla müzakereleri yürüttü. Artan gerilim Fransızlarla ve onlarla müttefik yerli kabilelerle Fransız-Kızılderili Savaşı’na sebep oldu. ("French and Indian War“, 1754 –1763),Washington’un liderliğinde ki heterojen birlik, el değmemiş bölgelerde haftalarca süren yürüyüşlerin ardından nihayet bugünün Pittsburgh yakınlarında bir Fransız birliğiyle karşılaştı ve karşılasmayı takip eden müsademede Fransız birliği yendi. Çok şanlı bir çatışma olmasa da bu ilk savaş tecrübesi Washington’a askeri lider namını kazandırdı. Sonralari rakibin daha üstün silahlı kuvvetleri tarafindan Fort Necessity'de kuşatıldı ve serbestçe geri çekilme karşılığı mütakereye zorlandı.
Bir sonraki yıl, yarbay rütbesinde İngiliz ordusunun Braddock Seferi’ne katıldı. Altında 3 atı vurulduğu ve felaketle sonuçlanan Monongahela Muharebesi’nde basiretli davranabilerek geri çekilme kararı aldı. Sonra binbaşı rütbesinde Virginia’nin ilk düzenli alayını kurarak savaşa katıldı ve Virginia’nin bütün birliklerinin başkomutanlığına getrildi. Asıl savaş komşu bölgelerde gerçekleşse de, Virginia’nin batı sınırını Fransız birliklerine karşı başarıyla korudu. 1758 yılında, ‘Fort Duquesne’ adında Fransız kalesinin alınmasında belirleyici rol oynadı.
Savaş süreci içinde İngiliz subayların gerisine itilmesi ve milislerinin sadece sınır koruma olarak kullanılmasi ona anavatanına karşı bir daha atlatamıyacağı kin duyguları beslemesine sebep oldu. 1759’da alayından ayrılarak Virginia meclisinde milletvekili oldu.
Amerikan Bağımsızlık Savaşı
Nisan 1775'te Maryland valisi Thomas Johnson'un önerisi üzere II. Kıta Kongresi’nde oybirliğiyle Kıta Ordusu'nun (Continental Army) başkomutanı seçildi. 3 Temmuz 1775'te Kıta Ordusu'nun başına geçen Washington, başkamutan olarak muharebeleri ayırıntılı planlarla kazanabilen dahi bir strateji uzmanı değil, Amerikan silahlı kuvetlerinin titiz organizatörüydü. Mütevazi imkanlarının tamamen farkında olan Washington, asker sayısının büyütülmesini ve orduya maddi açıdan destek sağlanmasını, neredeyse cimri diyebilinecek Kongre'ye düzenli halde ayırıntılı ve tam belgeli bildirilerle talep ediyordu. Birliklere en azından giyecek, yiyecek, yakacak, barınak ve cephane temin edilebilinmesi için en ince ayırıntılarla bile ilgileniyordu. Sayıca daha az olan Amerikan ordusunu ancak kaçınılmaz veya koşullar bakımından avantajlı durumlarda açık muharebe meydanına sürüyordu.Mart 1776'da İngilizleri abluka altına aldıkları Boston'dan püskürttü. 4 Temmuz 1776'te Birleşik Devletler bağımsızlıklarını ilan ettiler. Ağustos 1776'da Long Island muharebesinde yenilgiye uğradı ve Amerikan birliklerini dinlendirmek için İngiliz etki alanının dışında kalan Valley Forge'a çekildi. 25 Aralık 1776'da İngilizlerin New Jersey'deki Hessen kökenli paralı askerlerine saldırmak için Washington, birlikleriyle Delaware River'i geçti. Saldırının başarıyla sonuçlanması bağımsızlık isteyen Amerikalıların moralini yeniden güçlendirdi. Washington 1781'de Marquis de La Fayette'in emrindeki Fransız birliklerin desteğiyle ,Yorktown Muharrebesi'nde 7000 İngiliz askerli Britanya'lı General Cornwallis'i yenerek savaşın sonucunu belirledi. 25 Kasım 1783’te, Amerikan ordusunun başında İngilizler’in boşalttığı New York’a girdi.
1783'te Paris Antlaşması'nda İngiltere Kraliyeti Birleşik Devletlerin bağımsızlığını tanıdı. Washington komutanlığı bırakırken Amerikan Devletlerine güçlü bir merkezi yönetim kurmaları çağrısında bulundu.
Başkanlık dönemi
1787 yılında, Mayıs ayından Eylül'e kadar Philadelphia’da toplanan Kurucu Meclis'de, Amerikan Devrimi'nin liderleri yetersiz kalan Konfederasyon Maddeleri’ni değiştirmekle görevlendirilmişti. Diger eyaletlerin 54 temsilcisiyle birlikte katılan Washington oybirliğiyle Kurucu Meclis'in başkanı seçildi. Tarafsız kalmaya çaba gösteriyor olmasına rağmen yürütme gücüne ağırlık veren bir anayasanın hazırlanmasında ve onaylanmasında büyük rol oynadı.Anayasa tartışmalarında ilk defa ikili parti sisteminin özelliklerini içeren siyasi görüşler belirginleşmişti. Başkanlık kurumunun tasarımında, yürütmenin zayıf olmasını savunanlarla güçlü olmasını savunanlar çarpıştılar. Güçlü olmasını savunanlar, kuvvetler ayrımını gerçekleştirebilmek ve yasama gücüne karşı denge oluşturabilmek için başkanın bağımsız olmasını talep ediyorlardı. Kudretli yasama organları olan bazı eyaletlerdeki demokratların seçkin sınıfı korkuttuğu gelişmeler, caydırıcı örnek olarak gösterildi.
13 eyaletin 9'u anayasayı onaylamasından sonra, Konferderasyon Kongresi delegeleri yeni devlet başkanı olarak adı herkesin ağzında dolaşan George Washington'u 30 Nisan 1789’da, ABD tarihinde oybirliğiyle seçilen tek başkan olarak bu göreve seçti. Washington'un seçilmesinin başlıca sebepleri, siyasi ve askeri kazanımlarının yanısıra partilerüstü tutumuydu
Başkanlığın yeni bir kurum olduğunun, attığı her adımın sonraki başkanlar için örnek teşkil edeciğinin bilincindeydi Washington. Başkanlığı milli bütünlüğün sembolü ve halkın Amerikan özelliğini (karakterini) şekillendirmek için alet olarak görüyordu.
Başkan iç siyasette denge için çaba gösterdi. Yönettiği kabinesinde her iki büyük parti, Federalistler ve Demokratik-Cumhuriyetçiler aynı oranda temsil edildi.
Fransız Devrimi'ne karşı pasif tutumundan dolayı eleştirilere rağmen, 1792'de üç çekimser oya karşın tekrar oybirliğiyle ikinci bir dönem için başkanlığa seçildi.
Amerika Birleşik Devletleri'nin ilk başkanı olan George Washington, devrindeki iki siyasal eğilim arasında hakem rolü oynamıştır. Bugünkü başkanlar ise, her şeyden önce bir partinin adayı ve iktidardaki temsilcisidir.