İslamiyetin doğuşundan sonra halife Hz. Ebubekir zamanında Batı Filistin'e Amr ibnül As kumandasında bir ordu gönderildi (634), Romalılarla karşılaşan Amr onları yenmeyi başardı. Hemen arkasından da Kaysariya'ya doğru ilerledi ve bu kaleyi kuşattı. Bu sırada büyük bir Roma ordusunun geldiğini haber alarak Araba'ye doğru çekildiyse de, yardımına gelen birliklerle roma ordusunu Ecnadin'de büyük bir bozguna uğrattı. Bu zaferden sonra İslam ordusu Samaria, Nablus, Lud, Yebra, Amuas ve Raphia gibi Filistin şehirlerini zaptetti.
Bundan sonra büyük orduya katılan Amr İbnül Âs, Yermuk (Ağustos 636) savaşında da bulunarak geri döndü. Kudüs'ü kuşattı. Bu şehir 637'de teslim oldu. Kaysariya ise kendini iyi bir şekilde savundu. Amr ibnül Âs 640'a kadar bu kaleyi almak için çalıştı. Fakat aynı yıl Mısır'a çağrılınca Suriye cephesi kumandanlığını Yezid bin Ebu Süfyan'a bıraktı. Yezid'in ölümünden sonra kardeşi Muaviye bu şehri fethederek bütün Filistin'in fethini tamamlamış oldu.
Araplar, Filistin'de yönetimi değiştirmeyerek olduğu gibi bıraktılar. Yalnız, yönetim merkezi Kaysariya'dan Lud'a taşındı, ondan sonra Süleyman bin Abdülmelik'in kurduğu Ramla şehri, Filistin'in merkezi oldu. Mukaddesi adlı yazar, Filistin'in yanında merkezi Zugar olan bağımsız bir Kura'nın bulunduğunu, Balka'nın merkezi olan Ammar'ın da Filistin sınırları içinde olduğunu yazıyor. İstahri'nin söylediklerine karşılık Yakut, Kudüs'ü Filistin'in başkenti olarak gösteriyor. Değişik de olsa bütün bu yazılanlardan, Filistin'in o yüzyıllarda oldukça, önemli, ilgi çekici, verimli bir ülke olduğu, bu yüzden tarihi boyunca başka devletlerin yönetimi altında yaşadığı sonucu çıkarılabilir.
Osmanlı egemenliği altındaki Filistin
16. yüzyıl'ın başlarına kadar Araplar'ın yönetimi altında kalan, birçok saldırılara uğrayan Filistin, Yavuz Sultan Selim'in Mercidabık Zaferinden sonra 24 Ağustos 1516 tarihinde Osmanlılar'ın eline geçti. Osmanlılar, Filistin'i Suriye sınırları içinde Şam'a bağlı üç sancağa ayırdılar: Kudüs, Gazze, Nablus. Sonraları bu sancaklar Kudüs Şehri'ne bağlı bir eyalet niteliğine büründü; devletin zayıf düştüğü zamanlarda da bağımsız birer emirlik oldu.Filistin emirleri arasında Fahreddin (1595-1634), Zahir-ül-Amr (1750 sıralarında) ve Cezzar Ahmed Paşa'nın adları sayılabilir. Bir aralık Mısır'ı eline geçiren Napolyon Bonapart büyük bir ordu ile Filistin'in Yafa Şehri'ni aldı, Afrika'yı da kuşattı, Safad ve El-Nasıra illerine kadar ilerledi. Fakat, Cezzar Ahmed Paşa kumandasında bir Osmanlı ordusu Akka önünde Bonapart'ı geri çekilmek zorunda bıraktı (1799).
Osmanlı Devleti'nin gerilemeye başladığı sıralarda, Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa kumandasındaki bir ordu bütün Filistin'i aldığı gibi Suriye'ye de saldırdı. Bu bölgeler 1840 yılına kadar Mısır'ın yönetimi altında kaldı. Sonra yeniden Türkler'in eline geçti. Osmanlılar döneminde Filistin halkının din, inanç ve mezhep işlerine karışılmadı. Her ne kadar İslamlığın gelişme çağından kalma Müslüman mabetleri yapılmış, birçok ibadet yerleri camiye, mescide çevrilmişse de Yahudi dininin kutsal anıtlarına dokunulmadı. Yahudiler, kendi mabetlerinde istedikleri gibi ibadet yaptı, kendi dillerinde kitap, dergi yayımladı. Ayrıca kendi dillerinde eğitim ve öğretim yapma konusunda da serbesttiler.
19. yüzyılın sonlarında ve 20.yüzyılın başlarında Kudüs - i Şerif adı altında, Filistin'in Hayfa, Akka, Taberiye illerini kapsayan kuzey bölgesi dışında 22.000 kilometrekarelik bağımsız bir eyalet vardı. Sınırları Şeria Irmağı'ndan Lut Gölü'ne, Akdeniz kıyısında El-Ariş'in doğusu ile Akabe Körfezi'ne kadar uzanan bu bölge, siyasi bakımdan Osmanlı Devleti'nin yönetimi altında bulunuyordu. Birinci Dünya Savaşı sırasında (1914) İngilizler ellerinde tuttukları Mısır'da Türklere karşı girişecekleri bir savaş için yığınak yapınca, Osmanlılar da Filistin'i askeri üs olarak kullandılar.
İngiliz egemenliğindeki Filistin
Türkler Birinci Dünya Savaşı'na girince Alman generali Liman von Sanders'in de desteğiyle Cemal Paşa kumandasında 16.000 kişilik bir ordu ile Filistin'de "Kanal harekatı" veya "Sina cephesi" adıyla anılan bir harekata kalkıştılar. El Kantara ve İsmailiye üzerine, şaşırtma hareketleri sonucu 3 Şubat 1915'te kanalı aştılar, ama İngiliz karşı hücumuyla El Ariş'e püskürtüldüler. 4 Ağustos 1916'daki ikinci Türk hücumu başarısızlıkla sonuçlanınca, Kanal üzerindeki her türlü tehdidi ortadan kaldırmak isteyen İngilizler, Filistin ve Suriye'yi fethe giriştiler; bölge savunması Romanya'da başarı gösteren Falkenhayn'e verildi.21 Aralık 1916'da El Ariş'i işgal eden sir Archibald Murray kumandasındaki İngiliz birlikleri, Gazze'ye kadar ilerlediler ama tutunamadılar. Murray'ın yerine getirilen Allenby, önemli takviye aldıktan sonra 31 Ekim 1917'de yeniden hücuma geçti; 6 Ekim'de Gazze'yi, 10 Aralık'ta Kudüs'ü aldı. Kıtlık ve hastalığın baş göstermesi sonucu Osmanlılar başarılı olamadılar.
1918'de ilerlemeye devam eden müttefik donanması, Fransız birlikleri ve Lawrence ile Faysal emrindeki Arap birlikleri tarafından desteklenen İngilizler, 19 Eylül'de Türkler'in sağ kanadına saldırdılar, denizle ilişkilerini kestiler. Allenby 30 Eylül'de Şam'a, Fransızlar 7 Ekim'de Beyrut'a girdi. 26 Ekim'de Halep düşünce, Mezopotamya'daki Türk cephesinin konak hattı kesildi; 29 Ekim'de Türkiye ateşkes anlaşmasını imzaladı.