Şeker hastalarının çoğunda hastalığın sebebi, pankreasın langerhans adacıklarındaki özel hücrelerin (beta hücreleri) bozukluğu sebebiyle insülinin az yapılması ve az salgılanmasıdır. Fakat şeker hastalığının bütün şekillerini sadece bir insülin noksanlığına bağlamak mümkün değildir. Diğer iç salgı bezlerinde de bozukluk sözkonusu olabilir.
Mesela, hipofizden salgılanan steroid hormonların fazla salgılanmasından ortaya çıkan kan şekeri yüksekliği, pankreastaki özel hücreleri yorgunluğa ve bitkinliğe sürüklemiş olabilir. Yahut vücutta insülinin tesirini azaltan veya yok eden özel antikorlar meydana gelmiş veya kanda dolaşan insülin serbest ve aktif (etkili) şekilde olmaktan ziyade, bağlı ve inaktif (etkisiz) bir şekilde bulunabilir. Bütün bu hallerde, iskelet kasları, yağ dokusu, kalp gibi insüline hassas dokular, insülin tesirinden uzak kalacaklar, dolayısıyla da glikozun kandan hücre içine geçişi çok yavaşlayacak ve karaciğerden kana glikoz verilişi arttığından kandaki şeker miktarı yükselecektir. Fazla şekerin bir kısmı idrarla atılacak, idrara geçen glikoz, suyu ve tuzu da birlikte çektiğinden su ve tuz kaybına da sebep olabilecektir.
Hücreler enerji kaynağı olarak şekeri kullanamayınca, bu defa protein ve yağların parçalanması artar ve vücut bunlardan çıkan enerjiyi kullanmaya başlar. Tabii ki bu durum uzun süre devam ederse, birtakım zararlı tesirlerin de ortaya çıkacağı muhakkaktır (kilo kaybı, protein azlığı, asidoz).
Şeker hastalığı, yaklaşık olarak toplumun % 1-2 kadarında görülmektedir. Bu da oldukça yüksek bir rakamdır. Diyabet, her yaşta görülebilirse de, daha ziyade bir orta ve ileri yaş hastalığıdır. En çok görüldüğü yaşlar 40 ile 60 arasıdır.
Diyabetin kesin sebepleri bugün bile anlaşılamamıştır. Kesin bilinen bir hususu, diyabetin irsi olarak geçme eğiliminde oluşudur. Diyabetin meydana çıkışını kolaylaştıran faktörler arasında şişmanlık ve fazla yiyip içme alışkanlığı başta gelir. Şişmanlığın insülin ihtiyacını arttırması ve bu yüzden pankreası yorması mümkündür.
Taşlı veya taşsız, ağır müzmin pankreas iltihaplarının, bazı yaygın pankreas Ur= Tümörlerinin insülin salgılanmasını azaltarak diyabete sebep olabilecekleri bilinmekle beraber bunlar çok nadir görülen vak’alardır.
Enfeksiyon hastalıkları, psişik faktörler (üzüntüler, korkular, felaketler, çeşitli stresler) diyabetin ortaya çıkışını kolaylaştırır veya ağırlaştırabilirler.
Uzun sürmüş ve kontrol altında tutulmamış olan diyabetlilerin birçok organlarında çeşitli patolojik değişikliklere rastlanır. Bunların başında damar bozuklukları gelmektedir.
Diabetin kliniği
Hastaların bir kısmında idrarla şeker çıkışı başlamadan birkaç sene önce sinirlilik, huysuzluk, depresyon, çabuk yorulma, halsizlik, süratli kilo alma gibi bazı belirtiler görülebilir.Bazı vak’alarda meydana gelen belirtiler o kadar hafiftir ki, hastalar bundan rahatsız olmadıklarından hekime müracaat etmek ihtiyacını duymazlar. Böyle kişilerde teşhis genellikle başka bir sebeple yapılan bir idrar tetkikinde glikozun tespit edilmesiyle konulur. Bazı hastalarsa kaşıntı, ağız kuruluğu, çok su içme, çok idrara çıkma, aşırı yemek yeme gibi alışılmış bir diyabet belirtisi sebebiyle veya diyabetin komplikasyonlarından (ortaya çıkardığı kötü sonuçlardan) birisiyle hekime müracaat ederler. Bu tip belirtiler daha ziyade erişkin tip diyabet denen, tip II diyabette görülür.
Yirmi yaşına kadar olan çocuklarda ve gençlerde görülen juvenil tip (veya tip I) diyabetteyse başlangıç çok kere anidir, hatta ilk belirti koma olabilir. Bu tip diyabetikler insüline çok hassastırlar ve kan şekerleri çok oynaktır.
Kilo kaybı, bilhassa ağır diyabetlilerde rastlanan bir belirtidir; dışardan alınan glikozun kullanılmaması yüzünden vücudun kendi yağlarını ve proteinlerini kullanmak zorunda kalışından ileri gelir.
İyi kontrol altında tutulmayan diyabetlilerde daima az çok bir halsizlik ve çabuk yorulma eğilimi vardır. Kaşıntı, yaygın olabilirse de özellikle cinsiyet organları bölgesinde yerleşir.
Diyabette kabızlık da bulunabilir. Diyabet kontrol altına alınıp, diyetteki sebze miktarı arttırılınca kabızlık da kaybolur.
Bazı hastalarda yemeklerden sonra uyku basması, umumi kas ağrıları, hazımsızlık görülebilir. Çocukların tedavisiz kalmış diabetlerinde karaciğer büyüklüğüne sık rastlanır. Diyabet, birçok komplikasyona (kötü neticelere) sebep olan bir hastalıktır.
Diyabet komplikasyonları arasında en mühimi, şeker metabolizması bozukluğunun çok şiddetlenmesi sonucu meydana gelen ketozis, metabolik asidozis ve bu sebeple meydana gelen komadır. Kusurlu diyet tatbiki, ağır diyabette insülin kullanılmaması, çeşitli enfeksiyonlar, travmalar ve cerrahi müdahaleler, çeşitli sebeplerle husule gelen şiddetli kusmalar, gebelik, alkolizm gibi yardımcı sebeplerin ağır diyabete eklenmesi komaya hazırlayıcı sebeplerdendir.
Koma öncesi dönemdeki hastanın ilk şikayetleri; şiddetli şeker yüksekliği sebebiyle büyük bir susama hissi, iştahsızlık, birbirini kovalayan kabızlık ve ishal dönemleri, midede dolgunluk hissidir. Koma öncesi dönem biraz daha ilerleyince, mide yanmaları ve ağrıları, kıvrandırıcı karın ağrıları, bulantı ve kusmalar, yorgunluk, halsizlik, başağrısı, başdönmesi, unutkanlık, huzursuzluk, sinirlilik eklenir. Solunum havasında aseton kokusu duyulur. Genel bir kırıklık ve mafsal ağrıları bulunabilir. Bu dönemde teşhis konarak etkili bir tedavi tatbik edilmezse, belirtiler şiddetlenerek koma ortaya çıkar.
Koma halinde, şuur giderek kapanır, nefesi şiddetle aseton kokar, hastanın odasına girerken bile kuvvetli bir meyve kokusuyla karşılaşılır. Komadaki hastada kan şekeri genellikle % 400-600 mg civarındadır. Deri, dudak, ağız ve dil mukozaları kurudur, deri esnekliğini kaybetmiştir. Dil kırmızı ve paslıdır. Nabız zayıf, küçük ve süratlidir. Tansiyon düşüktür.
Yaşlılarda, kalp hastalığının, önemli derecede bir böbrek hastalığının, ağır bir enfeksiyonun birlikte bulunduğu, şuur bozukluğunun şiddetli ve uzun sürmüş olduğu hallerde, hastanın sonu kötüdür.
Diyabetli olduğu ve insülin kullandığı bilinen hastalarda komanın fazla insülin kullanımına bağlı hipoglisemiden (kan şekeri düşmesi) ileri gelmiş olması ihtimalini de gözden uzak tutmamalıdır. Hipogliseni komasında başlangıç süratlidir, birden bire şuur kaybolur, ağızda çürük meyve kokusu yoktur, dil ıslak, deri terlidir, tansiyon normale yakındır, ateş yoktur, titreme vardır, susama yoktur, açlık hissi fazladır, idrarda şeker yoktur, kan şekeri oldukça düşüktür ve tedaviye süratle cevap verir. Şeker hastasında görülen komanın şeker yükselmesine mi, yoksa fazla insülin kullanımına bağlı hipoglisemi(şeker düşüklüğü) koması mı olduğunu mutlaka ayırt etmek gerekir. Çünkü tedavileri tamamen farklıdır.
Diyabetin sinirle ilgili komplikasyonlarına (nöropatiler) genellikle 40 yaşını aşkın ve şekeri kontrol edilmeyen hastalarda rastlanır. El ve ayaklarda karıncalanma, tabanlarda yanma hissi, periferik nevrit (sinir iltihabı), sinir ağrıları, derin tendon reflekslerinde azalma, ortostatik hipo tansiyon (pozisyona bağlı tansiyon düşüklüğü), terleme bozuklukları, inatçı kabızlıklar veya özellikle geceleri başgösteren ishaller bunlar arasında sayılabilir.
Diyabetlilerde damar sertliğinin diğer insanlardakinden 12-15 yıl önce meydana geldiği ve hastalığın gidişini etkilediği bilinmektedir. Diyabetlilerde, kalp krizinin ve kroner hastalıklarının diğer insanlardan daha fazla görüldüğü tespit edilmiştir. Bacak atardamar sertliği olan diyabetiklerde ayaklarda kuru gangren tarzında başlıyan doku ölümlerinin, genellikle enfeksiyonun ilave olmasıyla yaş gangren haline dönüştükleri görülür. Gangren genellikle başlangıçta önemsiz gibi görünen bir deri yaralanmasını takip ettiğinden, yaşlı diyabetiklerde damarların durumu dikkatle araştırılmalı ve damar yetmezliği bulunan vak’alarda ayak bakımına itina edilmeli, ayakkabı ve çorap vuruklarından, tırnak batmalarından, nasırların kesilmesinden kaçınmalıdır. Şayet gangren husule gelmişse bir cerrahla işbirliği yapılmalıdır.
Diyabetin karakteristik özelliklerinden biri de küçük atar ve toplardamarlarda (arteriol, kapiller, venül) meydana gelen patolojik değişikliklerdir. Bu değişiklikler bilhassa böbrek ve gözün retina tabakasında kendisini göstermektedir. Diyabetin karakteristik böbrek komplikasyonu glomerülosklerozdur. Glomerüloskleroz neticesi, yıllar sonra böbrekler giderek yetersiz hale gelmeye başlar, idrarla protein kaybı artar, kan proteinleri azalır, vücutta yaygın ödemler husule gelir. Kandaki üre miktarı ve tansiyon yükselir. Ölüm çok kere, patolojik değişikliklerin belirti vermeğe başlamasından 3-5 sene sonra böbrek yetmezliği ile olur. Böbrek komplikasyonları arasında, pyelonefrit (Böbreklerin cerahatlı iltihapları) de sayılabilir.
Mikroan jiopatinin (damar bozukluğu) gözdeki şekli, diyabetik retinopati ismini alır. Yıllar ilerledikçe gözün retina tabakasındaki bozukluğun derecesi artar. İlerlemiş halde; göz dibinde kanama odakları, eksüda toplanmaları, kılcaldamarlarda balonlaşmalar, retina ödemi görülür. Retinopatiye bağlı olarak görme giderek bozulur ve körlükle neticelenir. Diyabetik retinopati genellikle uzun sürmüş ve kontrolsüz kalmış vak’alarda görülmekle beraber hafif ve oldukça düzenli bir diyet uygulayanlarda da tespit edilebilir.
Diyabetiklerde, bilhassa gençlerde akciğer veremine oldukça sık tesadüf edilir. Diyabet ve verem, genellikle birbirlerini ağırlaştıran hastalıklardır; fakat diyabetin kontrol altına alınması ve verem ilaçları ile şifa mümkündür. “Kontrolsüz şekerlinin veremi iyi olmaz.” denir.
Safra kesesi taşları (Kolelihasis) ve iltihaplarına (Kolesistit) meyil diyabetiklerde normal populasyona göre oldukça fazladır.
Diyabetiklerde enfeksiyon hastalıklarına karşı bir temayül vardır. Diyabette en fazla deri ve idrar yolları enfeksiyonlarına rastlanır. Diyabetiklerde enfeksiyonlar genellikle tipik bir başlangıç ve gidiş gösterirler. Diyabetlilerin genel vücut direnci düşüktür. Zararsız gibi görünen bir enfeksiyon, ağır durumlara yolaçabilir. Basit bir çıban, kısa bir zamanda şirpençe halini alabilir. Enfeksiyonlarda, insülin kullanılanların dozu arttırması veya o zamana kadar insülinsiz olarak ayarlanmış hastalarına insülin kullanmak mecburiyeti hasıl olur.
İktidarsızlık, bir komplikasyon olmaktan ziyade, diyabetin bir belirtisidir. Daha diyabet teşhisi konmadan önce iktidarsızlık başlamış olabilir. Bu durum, genellikle şişman ve hafif diyabetli orta yaşlılarda görülür. Bazan tedaviye rağmen düzelmeyebilir. Kadınlarda da cinsi soğukluk ve adet bozuklukları görülebilir.
İnsülinin, şeker hastalarının hizmetine girmeden önceki dönemde, diyabetli kadınların hamile kalmaları pek mümkün değildi. Bugün insülin tedavisi sayesinde diyabetli kadınların kısırlıklarını önemli ölçüde gidermek mümkün olmaktadır. Vak’aların çoğunda gebelik, diyabeti ağırlaştırır. Hastalık ne kadar erken başlamış ve ne kadar uzun zamandan beri devam etmişse, ceninin ölme ihtimali o kadar yüksektir. Diyabetli annelerden doğan çocuklarda birçok anormalliklerin bulunması da mümkündür. Bir kısmı ilk birkaç gün içinde ölürler. Diyabetli annelerden doğan çocukların kilosu, normalden oldukça fazladır, bu durum doğum güçlüklerine yol açarak hem annenin, hem de çocuğun hayatını tehlikeye sokar. Diyabetik hamilelerde gebelik zehirlenmesine meyil de oldukça fazladır.
Diyabetli küçük çocuklarda büyüme gecikebilir. Bazan da “Mauriac sendromu” denen özel bir klinik tablo hasıl olur ki bunda; büyüme bozukluğu yüzünden çocuğun küçük kalması, şiddetle yağlanması sebebiyle gövdenin şişmanlaması, aydede çehresi teşekkülü ve karaciğer büyüklüğüne bağlı karın şişliği sözkonusudur. Kemikleşmede ve cinsi olgunlaşmada önemli derecede gerilik vardır. Uygun bir diyet ve insülin tedavisiyle bu sendromun kaybolması mümkündür. İnsülin dozu ve diyetin uygun olup, olmadığını anlamak için diyabetli çocukların sık sık tartılması, ölçülmesi ve bulunan değerlerin, normal değerlerle mukayesesi gerekir.
Teşhis
Hastanın çok su içme, çok idrara çıkma, halsizlik, kaşıntı, sık tekrarlayan çıban gibi şikayetlerine bakarak diyabetten şüphe edilirse de kesin teşhis ancak açlık, kan şekerinin yüksekliği ve idrarda şeker bulunmasıyla konulur. Açlık, kan şekerinin % 130 mg’ın üzerinde oluşu, şeker metabolizmasındaki bir bozukluğu düşündürmelidir. Açlık kan şekerinin normalle anormal değerler arasında bulunduğu şüpheli vak’alarda glikoz tolerans testi yapılarak teşhise gidilir ki böyle diyabetlere gizli diyabet ismi verilir.Diyabet teşhisi koyarken mevcut halin; gerçek diyabet dışında gelip geçici bir kan şekeri yüksekliği olup olmadığına, renal glikozun (kanşekeri düzeyi normal olduğu halde, böbrek bozukluğuna bağlı olarak idrara şeker geçmesi hali) olup olmadığına, idrardaki şekerin glikoz harici bir şeker olup olmadığına, aldatıcı bir glikoz reaksiyonu olup olmadığına dikkat etmelidir.
Yetişkinlerde görülen diyabette; hastaların tedaviye anlayış ve sabırla bağlanmaları ve devam etmeleri şartıyla gidişat çok iyidir. Bu sayede diyabetiklerin ortalama hayat süresi diyabetli olmayanlarınkinden pek de farklı değildir. Bu şekilde bakımlı hastalarda komplikasyon az görülür. Devamlı bir tedaviye tabi tutulmayan, kendini ihmal eden hastalarda gidişat bu kadar iyi değildir.
Gençlerde görülen diyabette gidişat pek iyi değildir. Bunların ancak 1/4 kadarının yirmi seneden fazla yaşadığı görülmüştür. Bunlarda ölümün başlıca sebebi böbrek komplikasyonlarıdır.
İstisnalar bir yana bırakılırsa, diyabette şifa bahis konusu değildir. Ancak uygun bir rejim sayesinde şifaya yakın derecede iyilik gösteren pekçok vak’a vardır.
İki şeker hastası birbiriyle evlenmemelidir. Zira bunların çocuklarının da diyabetli olması beklenen bir neticedir. Diyabetli ana ve babadan gelmiş oldukları halde kendileri diyabetik olmayan iki kişinin birbiriyle evlenmesi de, bir kısım çocukların gizli diyabetik olmaları ihtimali olduğundan uygun değildir. Fakat ailesinde diyabet bulunan bir kimsenin, ailesinde diyabet bulunmayan birisiyle evlenmesine müsaade edilebilir. Mendel kanunlarına göre yapılan istatistiki tecrübeler de göz önüne alınarak araştırmalar göstermiştir ki; her ikisinin anne ve babası diyabetli olan ailelerin de (yakın akrabaların da) diyabetli olan, diyabetli bir çiftin doğacak bütün çocukları genetik olarak diyabetiktir. Âilesinde diyabetli bulunan şahısların çok yememeleri, şişmanlamamaları gerekir; böylece hastalığın ortaya çıkışını kolaylaştıran hususlardan uzaklaşılmış olur. Bu şahısların yeterli fiziki faaliyette bulunmaları, spor yapmaları ve arasıra da açken kan şekerlerini ölçtürmeleri çok uygundur.
Diyabet (şeker hastalığı); hastalık belirtilerinin ortaya çıkış yaşına, ağırlık derecesine, insüline dirençli veya hassas oluşuna göre bazı tiplere ayrılmıştır. Bunların en mühimleri:
1. Juvenil diyabet (Genç diyabet): Son tasniflerde buna tip I diyabet de denmektedir. Zayıf diyabeti de denir. Bütün diyabetlilerin % 3-5’ini teşkil eder. Genellikle ani olarak ve ekseriya 12-16 yaşlar arasında ortaya çıkar. Bunlarda pankreas ya hiç insülin salgılamaz veya çok az salgıladığından devamlı insülin zerkleri gerekir. İnsüline hassas bir şeker yüksekliği vardır. Erişkin diyabetine göre ağır seyirlidir. Ölüm sebeplerinin başında böbrek komplikasyonları gelir.
2. Adult diyabeti: Tip II diyabet veya erişkin diyabeti olarak da adlandırılır. Kırk yaşın üstündeki şişman, aşırı yiyip içen kimselerde genellikle ortaya çıkar. Bazılarında tansiyon yüksekliğiyle birlikte görülebilir. Genellikle, sinsi olarak başlar. Hastalığın meydana gelişi sadece, insülin ve pankreas yetmezliğine bağlı kalmadığından insüline genç diyabetliler kadar hassas değildir. İzafi bir insülin direnci vardır. Zaten bu hastalar genellikle perhiz ve ağızdan alınan şeker düşürücülerle kontrol edilebilirler.
3. Lobil diyabet: Özellikle genç diyabetlilerin bir bölümünde kan şekeri seviyelerinde çok hızlı değişiklikler olur ve küçük insülin dozlarıyla bile çok yüksek seviyeden normalin altındaki değerlere düşebilir. Bunların tedavileri çok güçlükler ortaya çıkarırlar.
4. Latent diyabet (Şimik diyabet): Sinsi olarak seyreden erişkin diyabetlilerin bir kısmı yıllarca belirgin bir klinik bulgu vermezler. Tesadüfi idrar ve kan tahlilleri sonunda tespit edilirler. Teşhis edildikten sonra uzun zaman normal hayatlarını sürdürürler. Bu şekilde teşhis konulmuş latent seyirli vakalar özellikle genetik faktör de varsa (yani aile geçmişinde şeker hastaları varsa) diyete çok dikkat ettikleri, aşırı kilo almaktan korundukları zaman çok sıhhatli olarak uzun yıllar yaşayabilirler.
Şeker hastasına; vücudunun, bilhassa ağız, ayaklar ve cinsi organlar bölgesinin temizliğine itina etmekle, enfeksiyon ve travmalardan korunmakla ne gibi tehlikelerden kurtulmuş olacağı öğretilmelidir.
Bir şeker hastasının, başkasının hayatını tehlikeye atabilecek olan meslekleri seçmemesi gerektiği anlatılmalıdır.
Diyabette diyet tatbiki
Tedavinin belki de en mühim kısmını teşkil eder. Çünkü, şeker hastalarının büyük çoğunluğu yalnız diyetle tedavi edilebilmektedir.Normal bir şahısla, şekerli bir hastanın beslenmesi, ancak öğünlere ait kalori miktarlarıyla, bazı gıda çeşitlerindeki kısıtlamalar ve hastanın zamansız ve rastgele yeme huyundan caydırılmasıyla ayrılır. Bir şişman şeker hastasını, kalori kısıtlamasına tabi tutarak, ideal ağırlığına indirmek lazımdır. Kilogram başına günde ortalama 20-30 kalori böyle bir şahıs için yeterlidir. Zayıf bir şeker hastasını ise ilave kalorilerle ideal ağırlığına çıkarmak gerekir (kilo başına 35-50 kalori). Çocuk ve genç diyabetli için özel bir program tatbikiyle büyüme ve gelişmeyi önlemeyen, fiziki aktivitesi için yeterli, ideal ağırlığını devam ettiren bir diyet tavsiye edilmelidir. Bir çocuk ve delikanlıda günlük kalori ihtiyacı kilo başına 50-60 kadardır.
Günlük toplam kalorinin % 40’ı karbonhidrat kaynaklardan, % 20’si protein kaynaklardan % 40’ının da yağ kaynaklarından temini oldukça uygundur.
Şeker hastasına diyet, yazılı olarak verilmeli ve hem yasaklanmış gıdaları, hem de müsaade edilen gıdaları ihtiva etmelidir. Diyet, gıdaların değiştirilebilmesine imkan vermelidir. Diyet, istenen sayıda günlük yemek sayısına bölünmeli, şahsi ihtiyaç ve imkanlara uymalı, özellikle basit ve sade yollarla hazırlanabilmelidir. Bir öğünde yüksek miktarlarda kalori temininden kaçınmalıdır. Toplam kalori 4-6 öğüne ayrılmalıdır. Günlük kalorilerin birbirine yakın olmasına çaba göstermelidir.
Diyetteki karbonhidratın günlük toplamını hiçbir zaman 150 gr altına düşürmemelidir. Şekerler, bal, süt, ekmek ve benzerleri karbonhidratlar grubundadır. Dengeli iyi bir erişkin diyabetindeki diyette günde 80-120 gr protein, kalori, ihtiyacına göre 150-300 gr arasında yağ bulunmalıdır. (Yaklaşık 1 gr protein veya şeker 4’er kalori, 1 gr yağ ise 9 kalori temin eder.) Yemekler hazırlanırken, karbonhidratları protein ve yağlarla karıştırmak gerekir.
Şişmanlarda kalori kısıtlaması, özellikle diyetin yağ muhtevasının düşük tutulmasıyla sağlanabilir. Her türlü yağ, krema ve kuru yemişler yağ kaynağıdırlar. Etler, yumurta, peynir ve balıklar ise protein kaynağıdırlar.
Şekerli hastalarda B kompleksi vitaminlerin kafi miktarlarda verilmesine itina gösterilmelidir.
Kalori değeri olmayan sakkarin, siklamat gibi bazı sentetik maddeler, şeker hastalarınca tatlandırıcı olarak kullanılmaktadır. Şekerden 300-500 defa daha tatlı olan sakkarinin farelerde mesane kanseri yaptığı bildirilmiş, fakat bu durum insanlarda ispatlanamamıştır.
Kahvaltı: Yarım dilim ince, kepekli, tuzsuz ekmek. Bir kibrit kutusu kadar, tuzsuz, hafif yağlı beyaz peynir veya 50 gram kadar zeytin.
Ara yemek: Bir krakerle yarım yumurta veya yarım kibrit kutusu kadar peynir veya aynı miktar yoğurt.
Öğle yemeği: Yarım dilim ince, tuzsuz kepekli ekmek. 100 gram kadar yağsız sığır veya balık eti veya tavuk veya iki yumurta. Sebze: Yeşil fasulye, pırasa, bamya, kabak, patlıcan, yeşil biber, karnıbahar, ıspanak, domates, kereviz vb. Bir kg sebze için sadece 100 gr yağ konularak tuzsuz ve haşlama şeklinde pişirilerek hazırlanmış olan sebzelerden istenildiği kadar yenebilir.
Ara yemek: Bir küçük elma, bir küçük şeftali, bir küçük portakal. Bir mandalina, bir incir, iki adet kayısı, üç adet erik, yarım dilim karpuz, kavun veya yarım muz. Bunlardan biri alınır.
Akşam yemeği: Öğlenki gibidir.
Yatarken: İkindideki ara yemek gibidir. Pasta, şekerleme, kuruyemiş yasaktır. Çiğ yenen yeşil sebzeler, hıyar, marul, domates, turp, yeşil biber serbesttir. Limon suyu, sarmısak, maydanoz kullanılabilir.
Diyet hazırlanırken, saf ve yoğun karbonhidrat kaynağı olan besinlerden kaçınılarak kan şekerindeki oynaklıklar önlenmelidir. 65 yaşın üstündeki şahıslarda çok sıkı tedbirlerden sakınmalıdır. Şişman hastaların bir kısmında, zayıflamayla kan şekeri seviyesi normale inmektedir.
Gizli diyabeti olan şahıslar da; şeker, tatlılar, bal, her türlü içki ve pastalardan kaçınmalıdır. Karbonhidrat kaynağı olarak tahıl, ekmek, patates, mısır, pirinç, yulaf, çavdar, makarna ve undan faydalanmalıdır. Gizli diyabeti olan şişman şahıslar yağ, krema, yumurta sarısı ve kuruyemişlerden de sakınmalıdır.
Diyabetin diyetle kontrol altına alındığının kabul edilebilmesi için, açlık kan şekeri % 100 mg’ı aşmamalı, kan şekeri yemekten bir saat sonra % 140 mg’ın iki saat sonra % 110 mg’ın altında kalmalıdır. Ayrıca idrarda aseton ve şeker de bulunmamalıdır.
Hareket tedavisi
İskelet-kas sisteminin aktivitesi, kasların daha verimli çalışarak, glikoz harcamalarına yol açar. Dolayısıyla bilhassa hafif ve orta dereceli diyabet vakalarında faydalı olur. Ölçülü ve pek şiddetli olmayan beden hareketleri sayesinde insülin dozajını azaltmak, hatta büsbütün kaldırmak mümkün olabilir. Bu açıdan, hergün namaz kılınması oldukça faydalıdır. Diyabetin ağır olmaması şartıyla hastalara hergün iş yerlerine ve oradan evlerine yürüyerek gidip gelmeleri, boş vakitlerinde oturmaktansa gezinmeleri tavsiye edilir.Haftada iki defa ılık hamam yapmalıdır. Yirmi dakika yıkanıp, sonra havlu ile friksiyon (ovma) uygulamalıdır. Deniz ve soğuk su banyosu yasaktır. Sıcak elbise giymeli, sıcak yerlerde yaşamalıdır. Hiç sinirlenmemeli ve heyecanlanmamalıdır.
Diyabet tedavisinde ağızdan alınan ilaçların rolü: Diyetle kontrol altına alınamayan diyabetlide ilaç kullanma mecburiyeti hasıl olur. Başlangıçta ağızdan alınan diyabet ilaçları kullanılır, şayet bunlar da tesirsiz kalırsa, o zaman insülin tedavisine geçilir. Ağızdan alınan diyabet ilaçları kabaca sulfomid grubu ve biguanid grubu olmak üzere ikiye ayrılır. Bu ilaçlar genel olarak, pankreastan insülin salgılanmasını arttırmak, dokuların glikoz alımını arttırmak, glikoz üretimini engellemek gibi mekanizmalarla etkili olurlar. Bu ilaçlar uzun süre kullanılınca birtakım yan etkilere yol açmaktadırlar. Bunlar arasından kan şekeri düşüklüğü, allerjik reaksiyonlar, sindirim sistemi tahrişi, başağrısı ve baş dönmesi vb. sayılabilir.
Bu ilaçlar özellikle, insüline bağımlı olmayan, 40 yaşın üzerindeki, 40 üniteden daha az insülin gerektiren, henüz ileri diyabet komplikasyonlarının belirmemiş olduğu ve had diyabet komplikasyonlarına temayülü olmayan vak’alarda (tabip kontrol ve tarifi olmak şartıyla) tercih edilmelidir.
Diyabet tedavisinde insülinin rolü
İnsülin; insüline bağımlı vak’alarda (gençlerdeki diyabet), diyet ve haplarla kontrol altına alınamayan vak’alarda, diyabetin bazı komplikasyonlarında (koma gibi), cerrahi müdahale gerektiren durumlarda, enfeksiyon hastalıklarının seyri esnasında kullanılır.İnsülinler üç gruptur: Süratli ve kısa süreli insülinler (kristalin, semilente insülin), orta sürat ve süreli insülinler (NPH insülin, lente insülin ve globin), yavaş ve uzun süreli insülinler (protomin zenk ve ultalente insülin). Birinci grup insülinler; diyabetin had ve acil komplikasyonlarda ve diğer insülin türlerinin etki süresi değiştirici karışımlar yapmak için kullanılırlar. İkinci grup insülinler en sık kullanılan insülin türü olup, vak’aların çoğunluğunda kahvaltıdan yarım saat önce deri altına yapılan bir zerk, kan şekerini kontrol altına almaktadır, bazan ikinci bir zerk mecburiyeti doğabilmektedir. Üçüncü grup nadiren kullanılmaktadır. İnsülin tedavisine bağlı olarak husule gelen komplikasyonlar arasında insülin allerjisi, insülin zerk yerinde erime veya hipertofi (büyüme, şişme) ve insüline karşı direnç söylenebilir. İnsülin tedavisine ait komplikasyonların çoğunun, insülin içerisindeki yabancı moleküllere karşı hasıl olan antikorlarla meydana geldiği kuvvetle muhtemeldir. Bu antikorlar, insüline karşı dirence de yol açmakta ve böylece insülin ihtiyacı giderek artmaktadır. Bu yüzden insülinin saflaştırılmasına ihtiyaç duyulmuş ve böylece monokomponent (tek bileşenli) insülinler geliştirilmiştir. Bu tür insülinler sadece insülinin komplikasyonlarının ortaya çıktığı vak’alar ve yanlız stress halinde insülin kullanmaya mecbur olan diyabetlilerde tercih edilmektedir.
Hastalığının şuurunda olan, eğitimli bir diyabetlinin hastaneye yatırılmadan takibi ve tedavisi mümkündür. Böyle hastaların genellikle üç ayda bir kontrolleri uygundur. Kan şekeri çok oynak olan hastaların pratik metodlarla, kendi kan ve idrar tahlillerini yapabilmeleri sağlandığı takdirde, büyük tehlikelerin önüne geçilmiş olur. Koma, enfeksiyon, böbrek bozukluğu gibi durumlarda diyabetlinin hastanede tedavi ve kontrolü gerekir.
Diyabet ve gebelik
Gebelik, annede ve ceninde hayatı tehdit eden komplikasyonlara yol açabilir (ceninin aşırı büyümesi, cenin ölümü, gebelik zehirlenmesi, annenin diyabetinde ağırlaşma vb.). Gebe diyabetlide diyet, ana hatlarıyla mühim değişiklikler arz etmemekle birlikte bol protein ihtiva etmelidir. 24 saatlik protein miktarı kilo başına 2 gr civarında olmalıdır. Gebelikteki yaklaşık 10 kg’lık ağırlık artışına müsaade etmek için, ideal ağırlığın kilogramı başına 30-40 kalori temin edilebilmelidir. Gebe diyabetlide üç büyük yemek arasına kahvaltılar koyarak, kan şekeri oynamaları önlenmelidir. Gebelik zehirlenmesinin önlenmesi için tuz azaltılmalıdır. Gebelikte, çocukta insülin salgısını uyararak çocuğun kilo almasına sebep olduğundan, diyabet hapları kullanamazlar. Gebeliğin ikinci yarısında insülin ihtiyacı, orta insülin tedavisi, gebelik ayı ve karbonhidrat metabolizmasının durumuna göre ayarlanır. Doğumu takiben insülin dozları gebelikten önceki seviyelere indirilir. Gereğinde, doğum günü insülin dozu daha azaltılır veya verilmeyebilir.Gebeliğin 37. haftasından itibaren çocuğun ölüm riski; çocuk aşırı bir büyüme göstermişse, daha önceki hamileliklerde de ölüm olayı olmuşsa, annede damar bozuklukları varsa, doğumu süratlendirmek veya sezaryenle çocuğu almak gerekir. Erken doğum yaptırmak için en uygun zaman gebeliğin 38. haftasıdır. Diyabetik annelerin çocukları genellikle 4 kg’ın üzerinde doğarlar, dolayısıyla da doğum güç olur. Büyük doğdukları halde çocuklar çelimsiz (yaşama yetenekleri düşük) ve doğmalık anomalili olmaları ihtimali fazladır.
Diyabetin komplikasyonlarının tedavisi
1. Ketoasidetik koma: Kanda asit ve keton cisimlerin aşırı artmasıdır. Uygun bir tedavinin yapılmadığı kişilerde görülür. Bazı vak’alarda bazı alarm işaretlerini takiben (halsizlik, iştahsızlık, bulantı, başağrısı, susuzluk hissi, karınağrısı) ve ekseriya kısa süreli bir koma öncesi devirden sonra, tam şuur kaybı ve her türlü uyarıya cevapsızlıkla koma gelişir. Böyle vak’alarda hasta derhal hastaneye kaldırılmalı ve tedavisi hastanede yapılmalıdır.
Diyabette ayrıca hiperosmalar koma ve daha sık olarak görülebilen hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü) koması da sözkonusudur. Hipoglisemiye yanlışlıkla fazla insülin yapılması, yeterli gıda alınmaması, aşırı aktivite (çalışma) yapılması, kusma ve ishalle giden enfeksiyonlara yolaçabilir. Hipoglisemi hafif olduğunda; şuur açıktır, terleme, çarpıntı, açlık hissi, başdönmesi sözkonusudur ve ağızdan şekerli su verilmesi genellikle yeterlidir. Bu durum diyabetliye öğretilmeli ve bu belirtiler ortaya çıktığında hemen yanında taşıdığı şekeri yemeli ve dinlenmelidir. Hipoglisemi ağır ise; başağrısı, şuur kaybı, havale ve koma ortaya çıkar ve hastanede acil müdahale gerektirir. Şeker hastalarının kimliklerinin yanında şeker hastası olduklarını belirten bir kart taşımaları bazan çok işe yarayabilir.
2. Göz bozuklukları: Lazer tedavisi ve çeşitli cerrahi göz müdahalesi gerekebilir.
3. Böbrek bozuklukları: Tuzsuz diyet, tansiyon düşürücü ilaçlar, gerekirse sun’i böbrek veya böbrek nakli yoluna gidilebilir. İdrar yolları enfeksiyonları, uygun antibiyotiklerle tedavi edilmelidir.
4. Damar bozuklukları: Kan şekeri ve kan basıncının normal hudutlarda tutulması, kan lipidlerinin azaltılması ve sigaranın yasaklanması faydalıdır.
5. İktidarsızlık: Diyabetin düzenli kontrolü, psikoterapi kısmen faydalı olabilir. Organik hasara bağlı olanlarda cerrahi bir müdahaleyle kamışın içine yerleştirilen ve gerektiğinde şişirilebilen protezler kullanılmaya başlanmıştır.
Diyabet tedavisinde yeni gelişmeler:
1. Sun’i pankreas: İki ayrı sistem geliştirilmiştir. Kapalı halka sisteminde, bir araç devamlı olarak kan şekerini ölçmekte, bir bilgisayar da, şeker seviyesinde kaydedilen değişiklikleri bir pompaya naklederek, kan şekerini normal hudutlarda tutacak miktarda insülinin toplardamar içerisine sevkini sağlamaktadır. Bu sistem oldukça büyük olup, ancak hastanelerde kısa süreli kullanmaya elverişlidir.
Açık halka sistemindeyse, kan şekeri devamlı olarak tayin edilmemekte, fakat küçük bir pompa vasıtasıyla daha önceden hazırlanmış bir programa göre vücuda damar veya derialtı yoluyla insülin verilmektedir. Karmaşık olmayan bu sistem daha ucuz olup, hasta tarafından da taşınabilmektedir, fakat kan şekeri çok oynak olan şahıslarda sık sık ayar yapmak gerekmektedir.
2. Pankreas nakilleri: Pek başarılı netice vermemiştir.
3. Sentetik insan insülini: Henüz araştırma safhasında olup, bazı mikroorganizmalara, insan insülinin aynı özelliklere haiz olan ve yan etkileri olmayan biyosentetik bir insülin yaptırma yoluna gidilmektedir.
4. Bazı araştırmacılar ağız yoluyla alınıp, sindirim sisteminde harap olmadan kana geçebilecek olan insülin hapları üzerinde çalışmaktadırlar.
Ayrıca deri altına yerleştirilip, 20-30 gün müddetle kan şekerini kontrol altında tutabilecek sistemler üzerinde de çalışmalar devam etmektedir.
Diyabet Nedir?
Diyabet, insülin üretimi ve/veya kullanımındaki bozukluk sonucu ortaya çıkan kronik bir hastalıktır.
Kan şekeri yükselmesiyle karakterizedir.
İnsülin Nedir?
İnsülin, pankreasın beta hücrelerinde üretilen ve kan şekerini düşürmeye yarayan bir hormondur.
Yemek ile almış olduğumuz karbonhidratlar, sindirim sistemi tarafından en küçük parçaları olan glukoza parçalanırlar. Glukoz, hücrelerin en önemli enerji kaynağıdır. Sindirilerek kana karışan glukoz tarafından uyarılan pankreas, glukozun hücre içine (kas, karaciğer, yağ dokusu) girmesini sağlayan insülin adlı hormonu üretmeye başlar.
Sindirim sonrası insülin ve glukoz damarlarda dolaşmaya başlar. Hücre çeperinde bulunan insülin reseptörleri ile anahtar-kilit ilişkisi oluşturan insülin, glukoz kapılarının açılmasına ve glukozun hücre içine girmesini sağlar. Bu şekilde glukoz enerji kaynağı olarak kullanılabilir hale gelir. İnsülin Direnci Nedir?
İnsülin direnci, hedef dokuların (kas, karaciğer ve yağ dokusu) insüline olan cevabının azalmasıdır. İnsülin direncinin, tip 2 diyabetin gelişmesinin altında yatan primer defektlerden biri olduğu düşünülmektedir. Tip 2 diyabet hastalarının yaklaşık %85'inde insülin direnci vardır.
İnsülin direncinin genetik komponentlere bağlı olduğu düiünülmektedir. Ancak obezite, yaşlanma ve sedanter yaşam biçimi gibi edinilen faktörlerin, insülin direncinin gelişimine ve sonuçta tip 2 diyabete katkıda bulunduğuna inanılmaktadır.
İnsülin direnci, kas ve yağ dokusuna glukoz alımını bozar ve karaciğerin glukoz üretimini arttırır.
İnsülin Direncinin Sonuçları
* Karaciğer, kas ve yağ dokusuna glukoz alımı azalır.
* Karaciğer tarafından glukoz üretimi artar.
* Bunun sonucunda kan şekeri yükselir (hiperglisemi oluşur).
İnsülin direnci, insüline bağımlı glukoz alımında ve kullanımındaki bozukluk, glukozun kas ve karaciğerde glikojen şeklinde insülin-bağımlı depolanmasında azalma olarak kendini göstermektedir.
İnsülin direncine reseptör düzeyinde defektler neden olmaktadır. Post-reseptör insülin direnci, anormal sinyal transdüksiyonu ile ilişkilidir. Reseptör düzeyinde insülin direncine, azalmış reseptör sayısı ya da insülinin bağlanmasındaki azalma neden olmaktadır. Pre-reseptör insülin direnci, tipik olarak anormal insülin ya da anti-insülin antikorlarının sonucudur. Böylece insülin, insülin reseptörlerine bağlanamaz ve insülin yanıt dizisi başlamaz.
İnsülin Direnç Sendromu Nedir?
Diyabetik olmayan bireylerde, insülin direncinin, ileride gelişebilecek tip 2 diyabetin önceden tahmin edilebilmesinde önemli bir rolü vardır. Buna ek olarak insülin direnci, artan kardiyovasküler risklere işaret olarak kabul edilen, metabolik bozukluklarla birliktelik göstermektedir.
"İnsülin Direnç Sendromu" veya "Sendrom X" olarak bilinen bu durum, hiperinsülinemi, hiperglisemi, hipertansiyon ve dislipidemiyi (düşük HDL düzeyleri, artmış serbest yağ asidi düzeyleri ve hipertrigliseridemi) içermektedir.
İnsülin direnci sendromuyla birlikte olan bu metabolik bozuklukların ve hipertansiyon ile dislipidemi gibi makrovasküler durumların,aynı zamanda tip 2 diyabetli hastalarda kardiyovasküler komplikasyonlar için bağımsız risk faktörleri olduğu gösterilmiştir.
Diyabet
Şeker hastalığı kronik bir hastalık olup hayat boyu tedavi gerektirir. En basit teşhis bir damla kan ile yapılabilen açlık kan şekeri ölçümüdür.Şeker hastalığının birkaç nedeni vardır. Bunun sebebi insülinin şekeri hücre içine sokamamasıdır. Vücuttaki insülin hormonu yetersiz kalmakta ya da görevini tam anlamıyla yerine getirememektedir. Bu hastalıkta sadece kandaki şeker oranı değil idrardaki şeker oranı da yüksek miktarda bulunabilir. Çünkü kanda şeker oranı 180mg/dl nin üstüne çıkarsa idrar seker çıkar buna böbrek eşiği denir.
Diyabet hastalığı 3500 yıldır bilinmektedir. Günümüzde dünyada milyonlarca kişi bu hastalıkla yaşamaktadırlar. Bu hastaların 9/10'lik bölümü ise tip 2 adı verilen diyabet rahatsızlığı ile yaşamaktadırlar.
Diyabet Tipleri
Nedenleri ve başlangıç zamanına göre şeker hastalığı başlıca iki tipe ayrılır.Tip I Diyabet
Çok genç yaşlarda başlar. Bu tipte, pankreasta üretilen insülin miktarı çok düşüktür veya üretim tamamen durmuştur.Tip II Diyabet
Yetişkin yaşlarda başlar. Burada insülin üretiminin eksikliğinden ziyade, üretilen insülin gerektiği şekilde etki gösterememektedirçünki insülin hcrede bulunan baglantı bolgelerine baglanamaz bunun nedeni genellikle şişmanlarda görülen insülin direncidir.Ayrıca yatkınlığı olan kişilerde, gebelikte üretilen bazı hormonlara ve metabolik yükteki artışa bağlı olarak gebelik sırasında ortaya çıkan ve gestasyonel (gebelik) diyabet adı verilen bir diyabet çeşidi daha vardır. Bu tip diyabette, kan şekeri hamilelik sonrasında genellikle normale döner. Ancak bu kişilerin yaklaşık % 40'ında, sonraki 15 yıl içerisinde Tip II diyabet gelişir.
Şeker Hastalığı Tanısı Koyabilmek İçin Gerekli Olanlar
Herhangi bir zamanda ölçülen kan şekerinin 200 mg/dl'nin üzerinde olması veya açlıkta 126'nın üzerinde bulunması (hastada çok yeme, çok su içme ve çok idrara yapma gibi diyabetin klasik semptomları görülsün veya görülmesin), veya; İki Değişik zamanda ölçülen tokluk kan şekerinin 140 mg/dl üzerinde bulunması, veya; Şüpheli durumlarda yapılan şeker yükleme testi sonucunda, ikinci saatte alınan kan örneğinde 160 ve test esnasında diğer örneklerden herhangi birinde kan şekerinin 200 mg/dl üzerinde olması, gerekir.Amerika Birleşik Devletleri'nde beş milyon kişinin diyabetli olduğu biliniyorken, bir o kadar kişinin de tanısı konmamış diyabetli olduğu tahmin edilmektedir. Bu derece sık görülen bir hastalık olmasına rağmen, genellikle tanısının konması gecikmektedir. Bu nedenle şeker hastalarının büyük bir kısmında uzun süreli kan şekeri yüksekliğine bağlı olarak, zararlar (komplikasyonlar) ortaya çıkmaktadır.
Bu zararlar, yaşam süresi ve kalitesini etkilediğinden, riskli bireylerin (şişmanlar ve ailesinde şeker hastalığı olanlar) taranarak, hastalığın erkenden teşhisi ve hastaların sıkı bir şekilde takibi büyük önem taşımaktadır.
Şeker Hastalığından Korunmak İçin Yapılması Gerekenler
* Hekiminizin diyet, egzersiz ve ilaç önerilerini aynen uygulayın.- Kan şekeri düzeyinizi düzenli olarak ölçün veya ölçtürün ve kaydedin.
- Sigara içiyorsanız bırakın.
- Diyabetin uzun dönemde ortaya çıkan komplikasyonları konusunda mümkün olduğunca fazlaca bilgi edinin. Sık sık tansiyonunuzu kontrol edin; yüksekse düşürmek için ne yapmanız gerektiğini öğrenin ve verilen tedaviyi aynen uygulayın.
- Her yıl tam bir göz muayenesinden geçin.
- Böbrek hasarına ait belirtiler açısından kanınızda ve idrarınızda gerekli testleri yaptırın. Sonuçların ne anlama geldiğini, böbreklerinizi korumak için neler yapmanız gerektiğini öğrenin.
- Kan yağlarınızı ölçtürün; yüksekse nasıl düşürüleceğini öğrenin ve verilen diyet, egzersiz ve tedaviyi aynen uygulayın.
- Sinir hasarına ait yakınmalar (el ve ayaklarda karıncalanma ve yanma hissi, his azalması gibi) varsa, doktorunuza mutlak söyleyin.
- Ayaklarınızı ve derinizi hergün kontrol edin. Ayakkabılarınızı geniş ve yumuşak derili ayakkabılardan seçin tırnakları uzun ve düz kesin.Herhangi bir sorun varsa, hemen tedavi edilmesini sağlayın.
- Gebe iseniz veya gebe kalmayı planlıyorsanız hemen doktorunuzu görün. Kan şekerinizin gebelik öncesinde ve sırasında normale yakın değerlerde devam ettirilmesi hem sizin, hem de bebeğinizin karşılaşabileceği riskleri azaltır.Tip 2 diabet hastalarına tavsiyemiz Glimeprid etken maddeli GLİMAX 1-2-3 mg tablet formlarını güvenle kullanabilirsiniz.
Kronik Komplikasyonlar
Diyabet damar sistemini tutan bir hastalıkltır. Tutulan bu damarlar bir özellik gösterir ve sıklığı ona göre değişir. Göz damarları “Retina tabakasında kanamalar ve sıvı toplanması ile gelişen, görme azalmaları ve görme kayıpları ile sonlanan ve bazı hastalarda körlüğe kadar giden bozukluklara neden olur. Diyabetlilerin %60 da göz komplikasyonu vardır. Böbrekler, Glomerul bölgelerinde yine kapiler ince damarların kanama ve bazal membran kalınlaşmaları ile süzme fonksiyonlarını yitirir, idrarda albumin çıkmaya, kanda üre yükselmeye ve Kan Kreatin değeri artmaya başlar. Ciddi önlem isteyen bir durumdur. Şeker hastalarının %25-30 da böbrekler bozulur.Bacaklar
Diyabetik hastaların her tipinde en çok rastlanan sorunlardan biridir % 60-75 oranında görülür. Orta ve büyük çap arterleri tutan ve ateroskleroz (damar sertliği) dediğimiz olay şeker hastalığının süresi ve şiddetiyle paralel olarak artış gösterir Diabetik endarterit olarak da değerlendirilen bu gelişim,hastanın kalp durumu,tansiyonun yüksekliği ile de artış gösterir. Başlangıçta uzun ve yorucu yol yürümelerde veya yokuş, merdiven çıkışlarda baldırlara gelen ağrı ve yorgunluk, ilerlemiş dönemlerde 50-100 m yürüyüşlerde bile hastayı rahatsız etmeye başlar. Damar çaplarının daralması veya tıkanması kan dolaşımını bozacağı için ufak bir enfeksiyon ve yara kapanmayan geniş yaralara ve gangrene kadar gidebilir.
Bunun için alt taraf bacak damarları hastalığı tesbit edilen şeker hastalarının ayak bakımını çok iyi yapmaları, tırnaklarını dikkatli kesmeleri, ayakkabılarını giyerken içini kontrol etmeleri geceleri ayaklara sıcak su koymamaları, soba veya kalorifer radyoterlerine yaklaştırmamaları öğütlenmelidir. AMPUTASYON denilen parmak, ayak veya dize kadar bacak kesilmeeri genellikle iyi eğitilmemiş hastalarda rastlanılır. Ayaklar yıkandıktan veya aptest alındıktan sonra parmak araları kurutulmalı, topuklardaki çatlaklar tedavi edilip kremle her gün yumuşak tutulmalıdır. Görüldüğü gibi DİYABETİK AYAK sorunlu bir durumdur.
Kalp ve Damar Sistemi
Son yıllarda her iki tip diyabetteki artışa paralel olarak kalp damar hastalıklarında da artış görülmektedir. Tip 2 Dm genellikle şişman hastalardan oluştuğu ve bunlarda İnsülin direnci söz konusu olduğu için yağ metabolizması bozulmakta ve Koroner kalp damarlarında daralma veya tıkanmalar oluşarak ENFARKTUS gelişmektedir. Aynı şey şişman olan Tip 1 Dm genç yaşta ortaya çıkmaktadır.Beyin Damarları Hastalığı
Organizmamızda Beyin dokusu şekerle beslenen bir organımızdır. Şeker hastalarındaki devamlı kan şekeri değişimleri bu organı etkilemektedir. Kan şekerinin aşırı yüksekliği kadar, ani hipoglisemilerde beyin fonksiyonlarını bozan olaylardır. Ayrıca beyne giden boyun kan damarları daralmaları ve tıkanmalarıda hastalarda çeşitli şikayetlere neden olur. Baş dönmeleri, denge bozuklukları, unutkanlıklar, ileri dönemlerde kortikal atrofi denen beyin dokusunun azalması ve ateroskleroz gelişir.Diyabet Tedavisi
Diyabet tedavisinin iki temel yolu vardır. Diyabeti kontrol altına almak ve yan etkilerini önleyebilmek. Kanda glikozun artması kanın akışkanlığını azaltır. Kılcal damarların ve hücrelerin beslenmesi bu nedenle aksar. Diyabet hastalarında dokuların beslenememesinden kaynaklanan doku ölümleri kendini diyabetik ayak gibi iyileşmesi zor ikincil sorunlara neden olur. Ayakta çıkan bu yaralarda, zaten doku beslenmesinin kötü olması nedeniyle, iyileşme süreci oldukça uzar. Bu nedenle diyabetli kişilerin ayakkabı seçimlerinde, keskin aletlerle yapılan işlerde ve enfeksiyon nedenli yaraların bakımında oldukça dikkatli olmaları gerekmektedir. Ancak diabetin kalıcı bir tedavisi yoktur, sadece kontrol altına alınabilir.Her iki tip diyabet hastalığı da kalp rahatsızlıkları, kalp krizleri, körlük, karaciğer hasarları veya sinir sistemi bozuklukları gibi rahatsızlıklara neden olabilir. Kan şekerinin kontrol altına alınması bu kötü sonuçlardan korunmamızı sağlar.
Tedavi şekli diyabetin tipine göre değişiklik gösterir. Her iki tipte de düzenli diet önemli bir role sahiptir. Kan şekerini belli sınırlarda tutmak için doktor tavsiyesinde uyulması gereken dietler vardır. Diyabet hastalarının düzensiz beslenmeleri kan şekerinin ya çok düşmesine (hipoglisemi) ya da çok artmasına (hiperglisemi) neden olur. Diyabet hastaları günün belirli saatlerinde kan örnekleri alarak şeker kontrolünü kendi kendilerine yapabilirler. Hatta bazı durumlarda idrar testi bile yeterli bir sonuç yaratabilir.
Diyabet Hastaları Nelere Dikkat Etmeli
Diyabet hastaları kilolarına da dikkat etmek zorundadırlar. Yürüyüş, yüzme, bisiklet ve bunlara benzeyen hafif egzersizler vücuttaki kiloyu ideal bir seviyede tutar ve kandaki şeker oranının istenilen seviyelere ulaşmasına yardımcı olur.Bunun yanında sigara tüketimi ve alkol, diyabet hastalığı için tehlikeli etkenlerdir. Diyabet hastası kesinlikle sigara içmemelidir. Alkol ise belirli sınırlar dahilinde tüketilebilir. Örneğin diyabet hastası aç karnına alkol aldığında hipoglisemi riski artar.
Diyabet, sağlıklı bir diyetle kontrol altına alınabilir. Alınan besinlerin yağ oranı düşük olmalı ve lifli besinler (meyve ve sebzeler) seçilmelidir. Şeker kesinlikle tüketilmemeli, çikolata, pasta ve benzeri şekerli gıdalardan uzak durulmalıdır. Tüm bunlara bağlı olarak yapılan diyetteki tuz oranı da azaltılmalıdır. Tuz kan basıncını yükselteceğinden, kalp ve böbrek rahatsızlıklarına sebep olabilir.
Kan basıncı ve tansiyon sık zaman aralıkları ile ölçülmeli ve 135/85 oranının altında olmalıdır. Yüksek kolesterol, damarlar ve kalp için risk taşıdığından, kan kolesterol seviyesi normal sınırlarda tutulmalı, gerekli kontroller düzenli aralıklarla yapılmalıdır.
1-Diyet Uygulaması : şeker hastalığında diyet,düşünüldüğü gibi aç kalmak veya bazı gıdalardan mahrum kalmak değildir.Beslenme dengeli ve yeterli olmalı,kan şekeri ve kilo göz önüne alınarak besinler seçilmelidir.. Diyet uygularken şunlar göz önüne alınmalıdır:
• Besinlerin enerji değeri ve enerji gereksinmesi hesaplanmalı Besinlerin enerji değeri,vucutta oluşturduğu kalori ile ifade edilir.Organizmanın çeşitli fonksiyonları ve yaşantı enerji sarfı ile beraberdir.bu sarf miktarı yapılan işe göre hesaplanır. • Hastanın yaşı,7 yaşındaki bir çocukla 60 yaşındaki bir erişkine aynı kalori ve besin unsurları verilmez.Çocuk büyüme ve gelişme çağındadır,hareketlidir aldığı enerjiyi çabuk tüketir,erişkin yaştaki hasta ise,genellikle kiloludur,hareketi azdır • Hastanın kilosu, Zayıf bir hastaya kilo aldırıcı,şişman hastaya kilo vermesine yardımcı kalorili gıdaların seçilmesi şarttır • Hastanın yaptığı İş,Ağır işte çalışan ,dolayısıyla fazla enerji sarfeden bir kimse ile masa başı oturup çalışan kimseye verilecek besinler ve kalori farklı olur • Hastanın Cinsi(erkek-kadın), önemli bir unsurdur.Kadınların çoğunluğu hafif işte çalışırlar ve hareketleri kısıtlıdır.Eğer şartlar ve yaşantılar değişirse diyet ayarlamada kadın-erkek ayırımı yapılmaz • Hastanın ekonomik durumu, En önemli sorunlar buradan kaynaklanır.Diyet vereceğiniz hastanın listedki besinleri alıp alamıyacağını bilmek,sezmek veya sormak gerekir.Aksi takdirde hasta sesini çıkarmadan gider,bir sonraki kontrolda kan şekeri ayarsızlığını sorguladığınız zaman önüne bakar ve cevap veremez.
Diyet Uygulama Prensipleri Şunlardır
• Kalorinin dolayısıyla besinlerin Öğünlere dağılımı Tip1 hastalarda çok dikkat ister,tip 2 lerde şart değil fakat yararlıdır. • Ara öğünler mutlaka gereklidir.Saat 10-11, 15-16 ve gece 22-23
• Diyette Fibril ve lifli besinler bulunmalı;Bunların günlük miktarı 25-40 g olmalıdır. Bunlar pektin,kepek selüloz ve guar olarak verilebilir. • Beslenmede Öğütler ne olmalı? Gıda değişim sitemleri diyetisyen tarafından etraflıca anlatılmalı, Karbonhidratların 1 gr'nın 4 kalori, Proteinlerin 1 gr 4 kalori, Yağların 1 gr 9 kalori verdiği belirtilerek diyet planlamalı ve anlatılmalı, fazla kalori içeren yağlar az kullanılmalıdır.
1500 Kalori içeren örnek bir liste aşağıda olduğu gibi uygulanabilir.
Pilav, makarna, patates.taneli sebzeler (fasulya, mercimek, nohut) haftada 2 gün birer porsiyon.Günde 1 kahve 2-3 bardak çay içebilir
Besinlerin kan şekeri düzeyine etkileri : Pankreas da insülin salgısına yaptıkları etki ile değerlendirilir.Buna glisemik indeks deriz.Bazı gıdalarda bu çok yüksek,diğerlerinde düşüktür. Glisemik indeksi yüksek olanlardan kaçınmak gerekir.Bunlar karbonhidrat içeriği fazla olup,lif yani fibril ve selüloz miktarı düşük olan besinlerdir
Hipoglisemi
Hipoglisemi, kandaki şeker oranının normal sınırların altına düşmesi durumudur. Hipo ,insülin enjeksiyonundan sonra, ağız yoluyla alınan diabet ilaçlarından sonra, gerekli bir öğünün alınmamaması durumunda veya ağır bir egzersizden sonra oluşabilir.Belirtileri yorgunluk, titreme, terleme, açlık ve çeşitli rahatsızlıklardır. Bu durum az oranda şeker alınması ile giderilebilir. Kandaki şeker oranı yüksek sınırlara kadar düştüyse kişiye acilen sıvı şekilde şekerli içecekler verilmelidir. Bazı durumlarda kişinin bilinci kaybolabilir. Acilen glukagon enjekte edilmeli ve kandaki glikoz oranı artırılmalıdır.
Diyabet hastaları üzerlerinde hastalıkları ile ilgili bilgiler içeren bir kart taşımalıdırlar. Bu kartta kişinin diyabet tipi, ilk yardım koşulları ve doktoru hakkında bilgiler bulunmalıdır.
Hasta aşırı susuzluk çekiyor, sık idrara çıkıyor ve yorgunluktan şikayet ediyor ise bu kandaki glikoz oranının arttığının (hiperglisemi) bir göstergesi olabilir. Vücutta su kaybı artacağından dolayı hastalık tehlikeli boyutlara ulaşabilir. Böyle durumlarda hasta acilen hastaneye kaldırılmalı ve doktor kontrolüne alınmalıdır.
misafir - 9 yıl önce