Davulalan, Yıldızeli

Kısaca: Davulalan, Sivas ilinin Yıldızeli ilçesine bağlı bir köydür. Köy, Sivas iline 80 km, Yıldızeli ilçesine 32 km uzaklıktadır. ...devamı ☟

Davulalan, Yıldızeli
Davulalan, Yıldızeli

Bilgikutusu Türkiye köy |isim = Davulalan |harita2 = Sivas_Turkey_Provinces_locator.jpg |harita2 boyut = 250px |harita2 açıklama = Sivas |harita1 = |harita1 boyut = |harita1 açıklama =
|harita = 
|harita boyut = 
|harita açıklama = |lat_deg = |lat_min = |lat_sec = |lat_hem = K |lon_deg = |lon_min = |lon_sec = |lon_hem = D |rakım = |yüzölçümü = |nüfus = 262 |nüfus yoğunluğu = |nüfus_ref = [1] |nüfus_itibariyle = 2000 |alan kodu =0346 |posta kodu = 58540 |bölge = İç Anadolu |il = Sivas |ilçe = Yıldızeli
|Köy Muhtarı =İsmail Açıkgöz
|websitesi = [2]


Davulalan, Sivas ilinin Yıldızeli ilçesine bağlı bir köydür.

Tarihi

Köy nüfus köken olarak Kars muhaciri olarak bilinir. Rus işgali sırasında ağırlıklı Damal (Ardahan) ilçesi bağlı köylerden göçenler ve başka köylerden katılanlardan oluşur. Göçle gelen başka yerlere dağılsa da bir süre sonra aynı köye gelmişlerdir. Göç tarihi takribi 1900`lerin başıdır.
Davulalan Köyüne ilk yerleşme 1893 yılında olmuştur. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı nedeniyle, Gürcistan sınırındaki Türkmen Aşireti, batıya doğru göç etmeye başlamıştır. Yöre halkı Kars`tan şimdi bulundukları yere gelmişlerdir. Bu yüzden Davulalan Köyü Kars kültürünün izlerini taşımaktadır.


Köyün ilk kurucuları Halil Oğlu Hasan, Emo Kahya ve Topalın Oğlu lakaplı kişilerdir. Bunlar, dört aile köye gelirler ve yerleşirler. Köye ilk geldiklerinde buraya yerleşmerini sağlayan neden çilek teleklerinin uzunluğudur. Bu teleklerin boylarını ölçerler ve bakarlar ki bir adam boyu “bu çileğin böyle uzadığı yerde buğday yetişmez mi derler” ve buraya yerleşmeye karar verirler.

Köyün isminin nereden geldiği hakkında çeşitli görüşler vardır. Birinci görüş şudur: Köye ilk gelindiği zaman etrafı hep ormanlıkmış. Yalnız bu ormanlık alanın tam ortasında, içinden su çıkan boş bir alan varmış. Bu boş alan rüzgar vurduğu zaman davul gibi ses çıkarırmış. İşte bu sesten dolayı buraya, Davulalan demişlerdir. İkinci görüş ise şudur: Köy halkı Kars`tan göçtükleri için Kars şivesiyle konuşurlar. “Şurası” kelimesi yerine, “da ora” derler. “Şuraya” gidiyorum yerine, “da oraya” gidiyorum derler. İşte bu “daora” kelimesi zamanla “davulalan” kelimesine dönüşmüştür.

Köyün isminin nereden geldiği hakkında diğer bir görüş, yıllar önce burada bir eşkiyanın vurulduğudur. Bu eşkiyanın vurulması üzerine, askerler burada davul çalıp şenlik yaparlar. Köye bu yüzden davul çalınan alan anlamına gelen Davulalan denilmiştir.

GİYİM

1. Geleneksel Kadın Giyimi

Genç Kız Giyimi

Genç kızlar başlarını oniki veya onüç yaşlarından sonra kapatmaya başlarlar. Kızlar yaşlı kadınlar gibi kof takmazlar. Eskiden genç kızlar, tülbent takarlardı. Tülbet oyalı ve boncuktan olurdu. Genç kızlar tülbenti çeneden geçirmezler. Arkadan geçirip tepede bağlarlar. Tülbentler renkli olur. Kızların bu şekilde baş bağlama düzenlerine “keçik” adı verilir. Kızlar tülbentlerine tutturmak için köye gelen satıcılardan toka alırlarmış eskiden. Kollarına gümüş bilezik, kulaklarına küpe takarlarmış.

Genç ve yaşlı giyiminde, iç çamaşırları aynıdır. Aynı zamanda gençlerde, yaşlılarda, ayakkabı olarak çarık giyerler eskiden. Geç kızlarda yaşlılar gibi ayaklarına, yaz kış, desenli yün çorap giyerler.

Genç kızlar üstlerine basmadan pileli elbise giyerler. Bu pileli elbiseye köyde “entere”denilir. Entere boydan boya düz bir elbisedir. Enterenin boyu ve kolları uzundur. Eskiden enterenin kollarına lastik takıp büzüştürürlermiş. Enterenin rengi genellikle kırmızı, pembe veya sarı olur. Özellikle kırmızı, köyde kıyafetlerde çok kullanılan bir renktir. Köyde pembe renge “gülü gülü” denilir. Entere sarı kadife kumaştan da yapılır ve üzerine önden tokalı kemerler takılır. Bu kemere “palaska”denilir. Palaska gümüş veya kayıştan yapılan kalın bir kemerdir. Kemeri kendileri yapmazlar satın alırlardı eskiden.

Süs eşyası olarak kızlar burunlarına hızma takarlar. Çok zengin aileler gümüş hızma takarlar. Eğer gümüş hızma yoksa karanfilden hızma takılır. Boyunlarına ise “gıdıklık” adı verilen mavi, siyah ve kırmızı boncuktan yapılan kolye takılır. Ayrıca kollarına gümüş bilezik ve kulaklarına küpe takarlar.

Gelin Giyimi

Genç kızlar evlendikten sonra kıyafetleri de değişikliğe uğrar. En önemli değişiklik baş bağlamada meydana gelen değişikliktir. Kızlar evlendikten sonra başlarına kof takarlar artık. Önceden arkadan bağlanılan tülbent, evlendikten sonra çeneden bağlanır artık. Üstlerine “salta” denilen siyah kadife kumaştan yapılmış, üzerinde sarı işlemeleri olan ceketler giyer gelinler. Etek yerine kutnu kumaştan dikilmiş, “üçpeş denilen” elbise giyerler.

Gelinler önlerine yünden yapılmış önlük bağlarlar. Bu önlük çok ince yapılır ve iş yaparken üstleri kirlenmesin diye takılırdı. Önlüğün arkasında bele dolamak için “bel bağı” denilen ip vardır. Bel bağı uzun olur. Bele üç veya dört kere sarılır. Önlük yere serilerek çulhada dokunur. Önlüğün üzerine yaklaşık üç metre yünden yapılan “kuşak” bele sarılır. Kuşağın rengi bordo olur ve üzerine çeşitli desenler yapılır.

Kadınlar saçlarına boncuktan yapılmış “saçlık” denilen süs takarlardı önceden. Saçlık saç örüldükten sonra, örgülerin arasında bir tane boncuk kalacak şekilde bağlanırdı . Arkadan bakıldığında saçlık çok hoş görünürdü.

Yaşlı Kadın Giyimi

Yaşlı kadın başı, genç kız başından farklı bağlanır.Yaşlı kadınlar, başlarını şöyle bağlarlar: Önce daha hiçbir şey takmadan, saçın üzerine yanyana boncukların dizilmesiyle yapılan “sahandırık”adı verelen süsü takarlar. Sahandırık başın üstünden geçirilir. Çenenin altına getirilir ve çenenin altında düğümlenir. Sahandırık baş kapatıldığı zaman yan taraflardan görünür. Sahandırık takıldıktan sonra “kof” adı verilen baş bağlama işlemi yapılır. İlk önce başa fes geçirilir. Bu fesleri kadınlar kendileri yaparlar. Fes başın üst yanını kaplayacak şekilde yapılır. Fesin rengi kırmızı olur genellikle. Fesin önünde “kor” adı verilen üst üst üste dikilen gümüş paralar dizilidir. Korların daha büyükleri, fesin yan tarafından aşağıya doğru sarkıtılır. Bu aşağıya doğru sarkan paralara “mecidiye” adı verilir. Fesin önünden korların ortasından aşağıya yalnızca bir tane altın para sarkıtılır. Kor ve mecidiyeler çok zengin ailelerde altın olurdu. Başa fes konduktan sonra üzerine keten ya da çit adı verilen tülbent bağlanır. Keten patıskadan yapılır ve beyaz renklidir. Biçimi karedir. Bağlanacağı zaman üçgen haline getirilir. Başın yan tarafından iki ucu birbirine dolanır önce. Ketenin ucu çene altından geçirilerek başın üst yanında düğümlenir. Kadınlar daha sonra ketenin üzerine “poşu adı verilen renkli tülbent dolarlar. Poşu alına dolanır. Rengi siyah, kırmızı veya yeşil olabilir. Bazende üç renk birden başa dolanabilir.

Kadınlar iç çamaşırı olarak içlerine “don-köynek” adı verilen iç çamaşırı giyerler. Altlarına giydikleri çamaşıra “don” denilir. Dona aynı zamanda köyde “tuman” da denilmektedir.. Donun kumaşı basmadan veya divgin adı verilen çok kalın kumaştan yapılır. Don diz kapağına kadar, çok geniş yapılır. Donun beline, dizaltına gelecek yerlerine lastik geçirilir ve lastik büzülür. Bu sayede donun altı daralır ve düşmez. Donun rengi beyaz haricinde bütün renkler olabilir. Kadınların üst yanlarına giydikleri çamaşırın ismi “köynek”tir. Köynek Amerikan bezi adı verilen kumaştan yapılır. Rengi donun aksine beyaz olur. Köynek diz kapağını geçmez. Fakat çok kısa da değildir. Kolları uzun olur. Köyneğin ön tarafı açık olur. Açık olan yere düğme dikilir. Ayrıca yakası “ve yaka” biçimindedir. Kadınlar köyneğin üzerine “saya” dikerlerdi. Saya köyneğin biçiminde, fakat ondan daha uzundur.

Kadınlar üst yanlarına üç etek giyerler. Bu üç eteğe köyde “üçpeş” denilir. Üçpeş sayanın üzerine giyilir. Ayaklara kadar uzanır. Rengi herhangi bir renk olabilir. Kumaşı divgindir. Kadife kumaştan da dikilirdi eskiden. Üçpeşin iki yandan yırtmacı vardır. Köynek, saya ve üçpeşin yakaları açık olduğu için eskiden kadınlar döşü kapatması için “döşlük” yaparlardı. Döşlük kare şeklindedir. Altına ip geçiririlir. Üst yanı düğmelidir. Takacakları zaman alttan bellerini iple sararlar. Üstünü ise boğazlarının arkasından düğümlerler. Döşlüğün üstü renkli boncuklarla süslenir.

Kadınlar ayakkabı olarak “çarık” ve “postal giyerler. Çarık ve postal deriden yapılırdı. Çarıklar ellerde dikilir ve üzerine püskül dikilir. Yaşlı kadınlar, yaz kış, yün çorap giyerlerdi. Çorapları kendileri dokurlar ve beyaz üzerine mavi, siyah, kırmızı renkten desenler yaparlardı.

2. Kadın Giyiminde Meydana Gelen Değişmeler

Kadın giyiminde zamanla bazı değişmeler meydana gelmiştir. 1960 yıllarından sonra yavaş yavaş dışarıya açılmaya başlayan köy halkı, gittikleri yerlerden çeşitli yenilikler getirmeye başlamışlardır. Köyde yaşlı kadın kıyafeti, çeşitli değişiklerden geçmiştir. Bu değişmelerden en önemlisi baş bağlamada meydana gelen değişmedir. Yaşlılar eskiden başlarınını bağlamadan önce başlarına geçirdikleri, üzeri gümüş paralarla süslü olan fesi başlarına geçirmezler artık. Bunun yanında boncuktan yapılan sahandırıkta kalkmıştır. Bugün köyde hiçbir yaşlı kadın fes takmamaktadır. Fakat baş bağlama biçimleri yine aynıdır. Önce keten çeneden dolayarak takılır, daha sonra alınlarına poşu dolarlar. Baş bağlamada meydana gelen değişme ketenin ve poşunun, biçim ve renklerinde meydana gelmiştir. Poşunun altına bağlanılan keten beyaz değildir artık. Ketenin rengi kişinin zevkine göre değişebilir. Genellikle üzerlerinde desen bulunur. Eskiden bu ketenleri kendileri yapan kadınlar, bugün bunları hazır almaktadırlar. Ketenleri şehirden veya köye gelen satıcılardan alırlar. Kadınların alınlarına doladıkları poşunun rengi fazla değişmemiştir. Kadınlar hala eskiden olduğu gibi siyah ve kırmızı tonlarında poşu takarlar. Poşuları, ketenler gibi dışarıdan satın alınır.

Yaşlı kadınlar eskiden olduğu gibi don-köynek giymeye devam ederler. Fakat köyneğin üzerine giydikleri,köynekten daha uzun olan sayayı giymezler.

Yaşlıların üzerlerine giydikleri kıyafet değişmiştir. Artık üç etek giyen kimse yoktur köyde. Yaşlılar köyneğin üzerine kazak giyerler. Bu kazaklar kadınların vücutlarına oturur. Kazakların rengi önemli değildir. Kazakları kendileri elde dokumazlar. Kazaklar ya şehirden alınır, ya da şehirde oturan tanıdıklar sayesinde elde edilir. Kazağın üzerine yine hazır alınan, yelek veya hırka giyilir. Yazın daha çok yelek giyilir. Yeleğin önünde düğmeleri vardır ve rengi daha çok kırmızı, bordo, siyah ve yeşilin tonları olur.

Yaşlı kadınlar, alt taraflarına etek giyerler. Bu eteğe “fistan”denilir. Etekleri yapıp, bellerine lastik takarlar. Bu lastik, fistana büzgülü bir hava verir. Fistanın kumaşı koyu renklerden oluşur. Fakat yaşlı kadınlarında hazır almış oldukları etekleri vardır. Şehire giderken genelde bu hazır etekleri giyerler.

Yaşlı kadınlar artık bellerine kuşak dolamazlar. Fakat önlerine, eskiden olduğu gibi, iş yaparken önlük takarlar. Fakat önlük yünden dokunmaz artık. Hazır alınan bezlerden yapılır. Köyün en kadını yaşlısı olan yüz, yaşındaki Fatma Nine`nin bile kıyafeti değişmiştir bugün artık.

Eskiden ayaklara giyilen yün çoraplar, yerini, şehirden alınan hazır çoraplara bırakır. Yün çoraplarda olduğu gibi, yeni çorapların üzerinde desenler yoktur. Eskiden giyilen çarık, 1960`lardan sonra yerini “soğukkuyu” adı verilen kara lastiklere bırakmıştır. Yaşlı kadınlar iş yapmadıkları zaman veya şehire gidecekleri zaman kara lastik giymezler. Kara lastik dışında köydeki yaşlıların kundura tipi ayakkabıları da vardır.

Köyde bulunan orta yaştaki kadınların kıyafetleri, yaşlılardan biraz daha farklıdır. Orta yaşlı kadınlar başlarına kof takmazlar. Tülbenti üçgen yapıp, başın üstünden, uclarını birbirine bağlarlar. Tülbent saçı kapatacak şekilde bağlanmaz. Saçlar tülbentten görünür. Tülbentin rengi daha çok siyah, kırmızı ve yeşil tonlarıdır.

Orta yaşlı kadınlar da üzerlerine, üç etek veya salta giymezler artık. Köydeki orta yaştaki kadınlar üzerlerine yaşlı kadınlar gibi kazak giyerler. Kazağın üzerine de yelek veya hırka, alt taraflarına ise etek giyerler. Bu yaştaki kadınlar düğünlere veya özel günlere giderken kıyafetlerini değiştirirler. Köyün içinde iş yaparken giyilen kara lastik,düğünlerde yerini kunduraya bırakır.

Köyde orta yaşta ki kadın kuşağı arasında pantolon giyen hiç kimse yoktur. Fakat bazı kadınlar iş yaparken daha rahat buldukları için, şalvar giyerler.

Köyde kıyafet konusunda meydana gelen en büyük değişim genç kızlarda meydana gelmiştir. 1970`lerde genç kızların giyimlerinde yavaş yavaş eskiye olan bağımlılık yok olmaya başlamıştır. Dışarı ile olan etkileşim, en çok gençleri etkilemiştir. 1970`li yıllarda genç kızlar arasında, elbise altına, pantolon giyme modası çıkmıştır.

Elbiseleri diz üstünde yaparlar bu dönemde. Pantolonları şehirden veya köye gelen satıcılardan alırlar. Pantolonların üstü dar, altı geniş paça olurdu genelde. Elbiselerin üzeride çiçek, yaprak modelleri vardır. Elbisenin altına pantolon giyme, köyde ki genç kızlar arasında epeyce moda olmuştur o dönemlerde. Kızlar bu dönemde başlarına tülbent örtüp, uçlarını önden birbirine bağlarlar. 1970`li yıllarda kızlar arasında pantolon giyme modası başlamadan önce, elbise altına, şimdi şehirde tayt adı verilen, dar, alt tarafı ayağa geçirilen giysi giyilirdi.

1970`li yıllara gelindiğinde kızların iç çamaşırları, büyük ölçüde değişmiştir. Kızlar artık don- köynek giymezler. Bu dönemden önce, köyde tuman adı verilen alt tarafa giyilen don, önce biçim olarak değişmiştir. Eskiden çok geniş ve kalın kumaş kullanılan tumanlar, iyice küçülmüş ve incelmiştir. 70`li yıllardan sonra şehirlerle olan etkileşim sonucu, kızların iç çamaşırları şehirlerde giyilen çamaşırlara benzemiştir. İlçeden veya köye gelen satıcılardan penye alan genç kızlar, kendilerine şehirlerde giyilen külotlardan dikmeye başlamışlardır. Üst yanlarına ise ilçeden aldıkları “komilizyon”dedikleri noylon kumaştan yapılan gecelikleri giymeye başlamışlardır. Bu dönemde genç kızlarda sütyen giyme alışkanlığı hala yoktur.

Genç kızlar arasında, rengarenk naylon ayakkabılar 70`li yıllarda çıkmıştır. Bu naylon ayakkabıları köye gelen çerçiler satarlar.

1990`lı yıllarda genç kızların saçları açılmıştır artık. Bu dönemde genç kızlar fistan denilen elbise ya da eteklerden giymezler. Bunların yerine dışardan aldıkları genellikle diz altına kadar olan, ne çok dar, ne de çok geniş olan etekleri giyerler. Doksanların başlarında eteklerin üzerine kazak, gömlek gibi giysiler giyilirdi.

Genç kızların ayakkabıları bu dönemin başlarında hala naylon ayakkabıdır. Fakat iç giyimlerini, kendileri dikmezler artık. Şehirde giyilen külot, atlet, sütyen gibi çamaşırlar alınıp giyilir. Bu çamaşırlar köye gelen satıcılardan veya ilçeden alınır.

2000`li yıllara gelindiğinde genç kız giyimi tamamen değişmiştir. Köyde hiçbir genç kız gündelik yaşamlarında etek giymemektedir artık. Kot pantolon ve kumaş pantolon kızlar arasında çok yaygındır. Pantolonun rengi ve biçimi önemli değildir. Hatta bu pantolonlar genelde dar olur. Pantolonların üzerine, yazın ve kışın giyilen giyecekler değişir. Kızlar kışları kazak, yazları t-şhirt giyerler. Kızların belli bir kıyafet tarzları yoktur. Evin içinde, dışarıya göre daha rahat giyinirler. Kolları kısa elbise ve t-shirtleri rahatlıkla giyerler köyün içinde. İş yaparken veya evin içinde eşofmanla dolaşırlar.

Genç kızlar kara lastik giymezler. Bunun yerine şehirden aldıkları ayakkabıları giyerler. Genç kızlarda evin içinde terlik giyme alışkanlığı, diğerlerine göre daha yüksektir. Kışları pantolonların altlarına bot giyerler. Ayrıca bütün genç kızların özel zamanlarda giymek için topuklu ayakkabıları vardır.

3. Geleneksel Erkek Giyimi

Eskiden erkekler içlerine don-köynek adı verilen iç çamaşırları giyerlerdi. Erkeklerin üst yanlarına giydikleri çamaşırın ismi “köynek”tir. Köyneğin yakası yuvarlak, kolları uzundur. Boyu bele kadar uzanır ve önü kapalıdır. Üst tarafında üç ya da dört tane düğmesi vardır. Köynek beyaz Amerikan bezinden yapılırdı eskiden. Erkekler alt yanlarına, pantolonlarının altına “don” giyerlerdi. Don çulhada yerde dokunur, daha sonra elde dikilirdi.

Erkekler köyneğin üzerine “işlik”adı verilen gömlek giyerler. İşlik model olarak köyneğe benzer. Fakat yakası, dik yakadır. Tiril adı verilen, siyah üzerine, beyaz çizgileri olan bezden yapılırdı.

İşliğin üzerine erkekler “gazeki” denilen yelek giyerler. Yeleğin rengi koyu olur ve üzerinde sarı düğmeler vardır. Bu düğmeler gümüşten olabilir. Yeleğin üzerine her zaman olmasada, bazı zamanlar ceket giyilir. Erkekler bellerine kuşak dolarlar.

Donun üzerine erkekler “şal” adı verilen altı dar, üzeri biraz geniş pantolon giyerler. Bu şalı yerde çulhada dokurlardı. Şal kara yünden dokunur. Çulhada diktikten sonra onu elde dikip, üzerine gaytan koyarlar. Pantolonun üzerine çeşitli örnekler yapılır ve daha sonra sarı ipten püskül yaptıktan sonra, bele dolanır.

Çorap olarak erkekler yünden yapılan, üzerinde çeştli desenleri olan çorap giyerler. Ayakkabı olarak köyde çarık giyilirdi. Çarıkları erkekler kendileri yaparlardı. Önce hayvanı keser derisini yüzerler ve daha sonra bu deriyi çiğnerler. Son olarak deriyi yere serer ve kuruturlar. Deriyi kesip kare şekli verdikten sonra, deriye ayağa uygun şekil verilir. Kenarlarına delikler açılır ve püskül takılır. Süs olarak, püsküllere boncuk takılırdı.

4. Erkek Giyiminde Meydana Gelen Değişmeler

Erkek giyimi köyde, 1950`lerden sonra değişim geçirmeye başlamıştır. Ellilerden sonra çeşitli yerlere, özellikle Adana`ya mevsimlik işçiler olarak giden köy erkeklerinin, şehirde görüp aldıkları kıyafetleri köylerine getirmeleri erkek giyiminde değişimi beraberinde getirmiştir. O dönemde köye tekrar geri dönen erkekler, yanlarında, birer takım elbiseyle geri dönmüşlerdir.

Bugün köyün yaşlı erkeklerinin hepsi takım elbise giymektedirler. Yaşlı erkek giyimi biçim olarak pek fazla değişmemiştir. Değişen sadece kumaşlardır.Eskiden yerde yapılan, yünlerle dokunan şalın yerini bugün hazır alınan kumaş pantolonlar almıştır. Ceket ve pantolonun renkleri koyu renklerden seçilir. Genellikle siyah renk tercih edilir.

Yaşlı erkekler iç çamaşırı olarak don-köynek giymeye devam ederler. Gömleklerinin altına köynek giyerler, kumaş pantolonlarının altına ise don giyerler. Fakat bu don-gömlekleri kendileri yapmazlar artık. Eskiden yerde, yünle dokudukları donlar yapılmaz bugün. Yün don yerini, daha sonra Amerikan bezinden yapılan donlara bırakmıştır. Bugün artık kendileri dikmezler. Bu çamaşırları şehirlerden hazır alırlar. Yaşlılar gece yatarken ayrı bir pijama giymezler. Üzerlerindekileri çıkarıp don ve köynekle yatarlarlar hala.

Yaşlı erkekler köyneğin üzerine işlik yerine, şehirden aldıkları gömlekleri giyerler. Gömlekler herhangi bir renk olabilir. Bugün yaşlı erkekler yelek yerine, şehirlerden aldıkları makinelerde dokunmuş, süveterleri giyerler. Bu her zaman süveter olmayabilir. Bazı zamanlarda, süveter yerine kazakta giyebilirler. Kazak ve süveterin üzerine ceket giyilir. Ceket daha çok siyah renkten olur. Bu kıyafetlerin biçim ve kumaşları her zaman aynı değildir. Örneğin köyün en yaşlısı olan Eyüp Dede altına, kumaşı kadife olan bir pantolon giymiştir. Yelek olarak ise kumaşı deri olan siyah renk bir yelek giymiştir. Eyüp Dede üzerine, desenli, eflatun renginde olan bir kazak giymiş, onun üzerine aynı zamanda siyah deri bir yelek, yeleğin üzerine ise rengi gri olan bir ceket giymiştir.

Çok eskiden başa takılan fes, 1924`te ilan edilen şapka devrimiyle kalkmıştır. Bugün köyde bütün yaşlılar şapka takarlar. Şapkanın rengi daha çok siyah olur.

Köyde genç erkek giyimi ve yaşlı erkek giyimi farklıdır bugün. Genç erkekler, yaşlılar gibi ceket ve kumaş pantolon giymezler. 1970`li yıllarda çektirilen fotoğraflara baktığımızda burada askerlik çağına gelmiş erkeklerin kumaş pantolon ve gömlek giydiğini görürüz. Bu dönemde erkekler arasında üstü dar, paçaları geniş olan pantolon modadır. Şehirde de bu dönemlerde bu tip pantolonlar modaydı. Demek ki erkek giyimi bu dönemde şehirlerden ekilenmiştir. Bu pantolonun üzerine genç erkekler gömlek giyerler. Gömleğin üzerine ise ceket fazla giyilmez bu dönemde. Gömlekler daha çok pantolonun içine verilir. Pantolona aynı zamanda kemer takılır. Bu dönemde genç erkekler şapka takmazlardı.

1990`larda genç erkek giyimi kızlarda olduğu gibi epeyce değişmiştir. Kumaş pantolonun yanısıra kot pantolon , kot pantolonun üzerine ise gömlek veya t-shirt giyinirler. Gençler içlerine don ve köynek giymezler bugün. Bunun yerine satın aldıkları, penye atlet ve külotları giyerler. Gece yatarken ise pijama giyip yatarlar. Erkekler iş yaparken giydikleri kıyafetleri normal zamanlarda giymezler.

Genç erkekler kara lastik giymezler. Spor ayakkabı veya kundura tipi, şehirden alınan ayakkabıları giyerler. Bugün köyde hiçbir genç erkek, başına şapka örtmez.

5. Geleneksel Çocuk Giyimi

Erkek Çocuk Giyimi

Doğduktan sonra kundağa sarılan çocuğa bir yaşından sonra “köynek” giydirilir. Köyneğin boyu ve kolları uzundur. Ön tarafı ise boydan boya açık olur.Köyneğin rengi beyazdır. Köyneğin üzerine çocuk dört ya da beş yaşına kadar “fistan” giyer. Bu fistan elde dikilir. Fistan elde bulunan koyu renk kumaşlardan yapılır. Fistan ayaklara kadar uzanır ve kolları uzundur. Ayrıca ön tarafı kapalıdır. Fistan elbise şeklindedir ve yakası yuvarlak olur. Üzerine beyaz yelek giydirilir çoğu zaman. Yeleğin üzeri boncuklarla süslenirdi eskiden. Omuzlarına ise al ve üzerine beyaz boncuklar konurdu.

Çocukların başlarına köyde “terlik” adı verilen başlık dokunurdu eskiden. Terliğin rengi beyaz, kırmızı gibi renkler olur daha çok. Üçgen şeklinde yapılan terlik başa önden, iplerle bağlanır. Üzerine boncuklardan, düğmelerden ve nazar boncuğundan çeşitli süslemeler yapılır.

Küçük çocuklar eskiden ayakkabı giymezlerdi. Çocuğa yünden uzun çoraplar örülürdü. Çocuk yaklaşık beş yaşına kadar bu giysileri giyer. Daha sonra erkek çocuğu kız çocuğu gibi “entere” denilen uzun elbise giyer.

Erkek çocuk belli bir süre entere giydikten sonra, daha sonra pantolon giyer. Pantolonlar elde dikilir. Bunlar elde buluna kumaşlardan dikilir. Bittikten sonra beline lastik geçirilir. Pantolonun üzerine çocuklar elde örülen kazaklar giyerler.

Kız Çocuk Giyimi

Kız çocuk giyimi ve erkek çocuk giyimi yaklaşık beş yaşlarına kadar birbirine benzer. Kız çocukta erkek çocuk gibi altlarına köynek, bunun üzerine ise fistan denilen uzun elbise giyerler. Kız çocuklarına ip çorap giydirilir ve başlarına terlik örtülür.

Kız çocuğu da beş yaşından sonra entere giymeye başlar. Fakat yedi yaşından sonra erkeklerde değişen giyim kızlarda değişmez. Kızlar bu yaşlarından sonra da entere giymeye devam ederler. Kız çocuklarına eskiden, enterenin altına pijama dikilirdi. Pijama desenli kumaştan dikilirdi.

Çocuk Giyiminde Meydana Gelen Değişmeler

1975`ten sonra çocuk giyiminde değişmeler meydana gelir. Bunun en önemli sebebi şehire göç edenlerin, köyü ziyarete geldiklerinde yanlarında getirdikleri çocuk kıyafetleridir.

Erkek çocukları bu tarihten sonra köynek ve fistan yerine, elde dikilmiş olan pijama giymeye başlar. Beş yaşına geldiklerinde üzerine yine elde dokunmuş olan kazak giyerler. Altına ise şehirden alınan pantolonları giyerler. Kara lastik bu dönemde hala giyilir. Kız çocukları bu dönemde henüz pantolon giymeye başlamamışlardır.

Bugün çocuk giyimi köyde tamamıyla değişmiştir. Çocukların dış görünüşleri şehirdeki çocukların görünüşlerine benzer. Özellikle kız çocuklarında daha fazla değişme yaşanmıştır. Kız giyimi, erkek giyimine yaklaşmıştır. Özellikle 2000 yılından sonra doğanlar daha farklıdır. Bu tarihten sonra doğan iki kız çocuğunun kıyafetleri şöyledir: Çocuklara etek giydirilmemiştir. Köyde yeni doğan kız çocuklarına artık etek giydirilmez. Bu kız çocuklarına ya pijama giydirilir ya da şehirden alınan hazır pantolonlar giydirilir. Pantolonun altına kış ise külotlu çorap, yazın ise kısa çorap giydirilir. Yine kız çocuklarının üzerine yazın ise t-shirt, kış ise hazır alınan kazaklar giydirilir.

Kız çocuğunun ayakkabısı artık naylon değildir. Köyde hiç bir çocuk, kara lastik veya naylon ayakkabı giymez. Kız çocuklarına şehirden alınan spor ayakkabılar veya diğer spor ayakkabılar giydirilir.

Bugün köyde, kız ve erkek çocukları penyeden iç çamaşırları giyerler. Çocuklara atlet ve külot mutlaka giydirilir. Çocukların altları, yine şehirden alınan naylonlarla sarılır. Köyde çocuklarının altını hazır bezlerle saran aileler vardır. Fakat bu bezler her zaman kullanılmaz. Genellikle misafirliğe gidildiği zaman kullanılır.

Köyde okula başlayan erkek ve kız çocuk kıyafeti şöyledir: Erkekler kot pantolon veya kumaş pantolon giyerler. Üzerlerine kazak, gömlek, t-shirt gibi giysiler giyerler. Ayakkabı olarak erkekler spor ayakkabıyı seçerler. Kışları ise şehirden aldıkları botları giyerler. Kız çocukları da erkekler gibi giyinirler. Fakat bazılarının üzerinde etek, hala vardır.

Kız çocuk ve erkek çocuk giyimi okula başlayıncaya kadar aynıdır. Yine yeni doğan erkek çocuklarına da kız çocuğu gibi şehirden alınan tulumlar giydirilir. Erkek çocuklarına da, kızlar gibi pijama ve kazak gibi giysiler giydirilir.

Çocuk giyiminde değişimin en önemli niteliği, hazır alınan giysilerdir. Çocuklara kıyafetler şehirdeki yakınlar tarafından gönderilir. Yemekler, Çorbalar, Tatlılar

Çorbalar

BULAMAŞI: Suyun içerisine yarma katılır ve pişirilir. Suyun içerisinde yarma soğutulur iyice. Yoğurt, un ve yumurta karıştırılarak yarmanın içerisine konulur. Çorba ateş üzerindeyken sürekli kaynayıncaya kadar karıştırılır. Piştikten sonra üzerine tereyağı ve nane dökülür.

BULGUR AŞI: Su tencerenin içinde kaynatılır. İçerisine bulgur atılır. Daha sonra içine kareler halinde doğranmış patetesler atılır. Piştikten sonra üzerine soğan, tereyağı ve tozbiber, soharaçlanarak dökülür.

DÜÄžÜ ÇORBASI: Kaynayan suyun içerisine düğü katılır. Düğü piştikten sonra içerisine yağ, soğan ve toz biber soharaç yapılarak dökülür.

HERLE: Yeşil mercimek ve yarma, suyun içinde kaynatılır. İçerisine biraz un atılır. Üzerine soğan ve yağ kızdırılarak dökülür. Başka bir yerde un, tavanın içerisinde hafif pembeleşinceye kadar kavurulur. Un, çorbanın üzerine, yerken dökülür.

KESME AŞI ÇORBASI: Yeşil mercimek, kaynayan suya atılır. Biraz piştikten sonra içerisine erişte atılır. Çorbanın üzerine yağ, soğan, nane soharaçlanarak dökülür.

SÜTLÜ AŞ: Önce süt kaynatılır. Daha sonra sütün içine, bulgur katılır. Çorbanın içerisine bir tutam tuz katılır. Sütlü aş yerken üzerine karabiber dökülür.

YEŞİL MERCİMEK ÇORBASI: Su kaynatılır ve içerisine yeşil mercimek katılır. Yeşil mercimek biraz piştikten sonra içine biraz bulgur ve karelere ayrılmış patetes konur. Üzerine soğan, yağ ve nane soharaçlanarak dökülür.

Ekmekler

EŞKİLİ EKMEK: Hamur mayalanır bir köşede. Mayalandıktan sonra iyice yoğurulur. Küçük küçük yumaklar alınır hamurdan. Eşkili ekmek ince ve kalın açılır. Sacın üzerine konularak pişirilir.

YUFKA EKMEK: Teştin içinde un ve su karıştırılarak iyice yoğurulur ve hamur haline getirilir. Hamurdan küçük küçük parçalar alınarak yuvarlanır ve bir bezin üzerine konularak üzeri bezle örtülür. Bu yumaklar tahtanın üzerinde oklavayla incecik açılır. Açıldıktan sonra sacın üzerinde pişirilir. Yufka ekmek yenileceği zaman sulanır ve katlanır.

Et Yemekleri

ET HAŞLAMASI: Parça parça kesilen etler suyun içerisine atılır. İçerisine biraz tuz ve toz biber katılarak yenilir.

KAPAMA: Önce tencerenin içine kemikli et konulur. Daha sonra tencerenin kapağı kapatılır. Tencere ile kapağın arasına hamur konularak, buhar çıkması önlenir. Etler kendi buharıyla kısa sürede pişer ve yenilir.

KELLE PAÇA: Kelle ve paça ateşte ütülenilerek temizlenir. Bir gece, karası çıkması için, suyun içinde bekletilir. Daha sonra suyun içine konularak pişirilir. Pişen kelle paça, küçük küçük parçalara ayırılır ve tekrar piştiği suya atılır. Üzerine yağ, sarımsak ve toz biber dökülür.

Hamur İşleri

BELİBEK: Un ve su karıştırılarak hamur haline getirilir. Hamurdan yumaklar alınır ve yuvarlak hale getirilir. Bir köşede patetesler haşlanılarak, soyulur ve iyice ezilir. Yumakların içine ezilen patetesler konur ve tekrar kapatılır. Bu yumaklar oklavayla açılır ve sacın üzerine konurak pişirilir.

ÇOBAN KAYGANASI: Yumurta ve un bir kabda çarpılır. İyice karıştırılarak muhallebi haline getirilir. İçerisine kabartma tozu katılır. Hamur kaşıkla azar azar alınarak sac üstüne konur ve pişirilir.

HAŞIL: Önce su kaynatılır. Kaynayan suyun içerisine un dökülür. Ateşin üzerinde un ve su iyice özdeşleşene kadar karıştırılır. Hamur haline geldikten sonra bir kaba alınır. Hamurun ortası açılır. Buraya tereyağı eritilerek konulur. Kenarlardan alınan hamur, ortadaki tereyağına batırılarak yenilir. Haşılın yanına ayran veya kuşburnu suyu yapılır.

KULAKLI (HİNGEL): Önce patates suyun içinde haşlanır. Daha sonra kabukları soyularak bir kabın içinde ezilir. Hamurun içerisine su ve bir tutam tuz kattıktan sonra, iyice yoğurulur. Hamur oklavayla açıldıktan sonra, bıçakla kesilerek kare şekline getirilir. Bu kare hamurların içine, ezilen patetesler azar azar konulur. Kareler köşelerinden ikiye katlanıp sıkılır. Bir kabın içine su konulur. Su kaynadıktan sonra içine hamurlar atılır. Hamur piştikten sonra üzerine soğuk su dökülür. Kevgire konarak süzülür. Hamurlar geniş bir kaba konularak, üzerine tereyağı eritilir ve hamurun üzerine konulur. Kulaklıyı herkes aynı kabdan yer. Kulaklının yanına ayran yapılarak içilir.

MANTI: Küçük küçük kareler halinde kesilen hamurlar, kaynayan suyun içerisine atılır. Mantılar piştikten sonra kevgirde süzülür ve iyice soğuması beklenir. Daha sonra bu mantının içine yoğurt katılır. Üzerine biraz su döküp ayran haline getirilir. Sarımsak ezilerek içine katılır ve karıştırılır. Mantının üzerine tereyağı ve nane dökülür.

YAĞLAMA: Un ve su karıştırılarak yoğurulur ve hamur helene getirilir.İnce bir şekilde oklavayla açılır. Yufkalar köşelerden katlanarak kare haline getirilir. Üzerine tereyağı sürüldükten sonra sacın üstüne konur ve pişirilir.

Sebze yemekleri

BOSTAN PANCARI KAVURMASI: Önce şeker pancarının yaprakları doğranır. Daha sonra suyun içerisinde pişirilerek süzülür. Soğan, yağ, toz biber soharaçlanır. İçerisine pancar konulur. Üzerine ise yumurta kırılarak yenilir.

EFELEK SARMASI: Bulgur, yağ, soğan ve toz biber karıştırırılarak pilav haline getirilir. Daha sonra bu karışım efeleklerin içine konularak, efelek sarılır. Efelek sarması, ocakta yarım saat kadar pişer. Yenileceği zaman üzerine sarımsaklı yoğurt dökülür.

FASULYE KAVURMASI: Yeşil fasulye güzelce temizlenir. Kenarlarının kılçıkları alınır. Daha sonra suyun içine konularak haşlanır. Piştikten sonra süzülür. İçerine yumurta kırılarak yenilir.

MADIMAK AŞI: Madımak kaynayan suyun içine atılır. Sonra üzerine biraz bulgur katılır. Piştikten sonra üzerine yağ ve soğan soharaçlanarak dökülür.

MIHLAMA: Patetesler soyulduktan sonra, kare şeklinde doğranır ve suyun içerisine atılır. Üzerine yarma konulur. Mıhlamanın içine kuzu kulağı denilen eşki ot katılır.

SOĞANLAMA: Yaklaşık iki kilo kadar soğan küçük küçük doğranır. Soğanlar yağda kavurulur. Bunun içerisine kavurma katılır ve iyice pişirilir. Üzerine toz biber dökülerek yenilir.

TÜRLÜ: Patetes, fasulye ve biber dilimlere ayrılarak yağda kızartılırlar. Tavanın altına bir sıra bu karışım, bir sıra haşlanmış et konulur. Üzerine domates rendelenir. Bir saat kadar pişirilir.

UĞUT: Önce buğday çimlendirilir. Daha sonra çimlenen bu buğdaylar suyun içine konularak pişirilir. Piştikten sonra üzerine yağ kızdırılarak dökülür.

Tahıl yemekleri

BULGUR PİLAVI: Kaynayan suyun içerisine bulgur atılır. İçerine biraz tuz konulur. Bulgur suyu çektikten sonra, üzerine tereyağı eritilerek dökülür.

BÜYÜK KÖFTE: Düğü önceden ıslatılır. Bir kabın içerisine alınarak içerisine su katılarak iyice yoğurulur. Başka bir yerde soğan, yağ ve parça et karıştırılarak, içerisine ezilmiş patetes konulur. Hamur haline gelen düğüden parçalar alınarak içi oyulur. Buraya karışımdan konulur ve ağzı kapatılarak yuvarlak hale getirilir. Bittikten sonra köfteler kaynayan suyun içerisinde pişirilir. Piştikten sonra üzerine tereyağı eritilerek dökülür.

KATIKLI AŞ: Yarma, nohut ve fasulye suyun içine konularak haşlanır. Piştikten sonra suyun içerisinden alınır. Karışımın içine yoğurt konulur. Üzerine ise nane dökülerek yenilir.

KEŞGAH: Yarma suyun içinde pişirilir. Diğer yanda soğan, yağ ve toz biber soharaç yapılır. Bu karışım yarmanın üzerine dökülür ve karıştırılır. Keşgah pilav gibi olur.

Tatlılar

BORANI: Şeker pancarı suyun içerisinde kaynatılır ve ezilir. Soğuduktan sonra yenilir.

HASIDA: Un kavurulur ve suyun içerisine atılır. İçine şeker katılır. Karıştırılarak muhallebi kıvamına getirilir. Daha sonra bu karışımı tepsiye dökülür ve yağlanır. Üzerine tereyağı eritip dökülür.

SÜTLÜ: Süt, pirinç ve şeker bir kabın içerine konularak iyice kaynatılır. Koyulaşmaya başladığı zaman ateşten alınır ve taslara konulur

Coğrafya

Sivas iline ? km, Yıldızeli ilçesine 32 km uzaklıktadır.

İklim

Köyün iklimi, karasal iklimi etki alanı içerisindedir.

Nüfus

Yıllara göre köy nüfus verileri
2007 48897
2000 20005| align="center" | 1997 15589


Ekonomi

Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır.

Muhtarlık

Yerleşim yerinin köy tüzel kişiliği alması ile birlikte köyün tüzel kişiliğini temsil etmesi için köy muhtarlık seçimleri de yapılmaktadır.

Seçildikleri yıllara göre köy muhtarları:
2004 - İsmail Açıkgöz
1999 - Ali Rıza Açıl
1994 - Ali Rıza Açıl
1989 - İsmail Açıkgöz
1984 -


Altyapı bilgileri

Köyde, ilköğretim okulu vardır ancak kullanılamamaktadır. Köyün hem içme suyu şebekesi hem kanalizasyon şebekesi vardır. Ptt şubesi yoktur. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Köye ayrıca ulaşımı sağlayan yol stabilize olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır.

Linkler



köy-taslak Yıldızeli belde ve köyleri

Kaynaklar

Vikipedi

Hüseyin Kızılgöz - 4 yıl önce
Köyün ismi hakkında görüşümü bildirmek istiyorum. Köye ilk yereşen Halil oğlu Hasan benim büyük dedem. Bizim evin yeri tam bir davulu andırır. Evin yeri düz ancak etrafı 250-260 derece çember uzunluğunda 15 -20 derece rampadır. Dedemler geldiklerinde orası ve alt trafında ki pınarın etrafı açık diğer taraflar ormanmış. Türkler gittikleri yere önüne bir sıfat koyarak yurt, öz, alan, çatak, dere vb. Isinler verirler. Dedemler büyük bir olasılıkla davulu andıran o alanı görünce evlerini oraya yapıp köyün isminide davulalan koymuş olmalılar diye düşünüyorum. Sayğılarımla.

Hüseyin Kızılgöz - 4 yıl önce
Köyün ismi hakkında görüşümü bildirmek istiyorum. Köye ilk yereşen Halil oğlu Hasan benim büyük dedem. Bizim evin yeri tam bir davulu andırır. Evin yeri düz ancak etrafı 250-260 derece çember uzunluğunda 15 -20 derece rampadır. Dedemler geldiklerinde orası ve alt trafında ki pınarın etrafı açık diğer taraflar ormanmış. Türkler gittikleri yere önüne bir sıfat koyarak yurt, öz, alan, çatak, dere vb. Isinler verirler. Dedemler büyük bir olasılıkla davulu andıran o alanı görünce evlerini oraya yapıp köyün isminide davulalan koymuş olmalılar diye düşünüyorum. Sayğılarımla.

Hüseyin Kızılgöz - 2 yıl önce
Köyümüzün ismi, halkın Ardahan'a bağlı Damal'dan geldiği için 'Damalalan' olarak istenmiş olabilir. Damalalan zamanla Davulalan olmuş olabilir veya istek kabul edilmemiş olabilir veya yazım hatası olabilir. Bu savlar bir varsayımdır.

Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.