Ayın üzerinde görülebilen en büyük izlere, yani karanlık bölgelere deniz denir. Bu denizler çıplak gözle görülebilirler. Uzay gözlemcileri, teleskop vasıtasıyla aya mahsus 30.000 kadar özellik göstermişlerdir. Bunlar arasında; dağlar, kraterler, küçük daireler şeklinde hendekler ve ovalar bulunmaktadır. Gözlemciler ayrıca bu görülenleri içeren haritalar hazırlamışlardır. Buna ilaveten insanlı ve insansız uzay araçları aya inip, astronotlar burada, dünyadan görülemeyen birçok ince ayrıntıları incelemişlerdir.
Ayın meydana gelişi hakkında birçok hipotezler ileri sürülmüştür. Yaygın bir nazariyeye göre, dünyanın ilk şekil alma sıralarında bir miktar madde kütlesi dünyadan ayrılmıştır. Bu olay dönen bir diskten sıçrayan çamur gibi olmuş ve bu madde ayı meydana getirmiştir. Bu hipoteze göre ayın özgül ağırlığı "hemen hemen dünyanın yüzeyindeki özgül ağırlığa eşittir" ve Pasifik Okyanusundaki oldukça geniş çukur bu görüşü kuvvetlendirmektedir. Pasifik Okyanusunda bulunan dev çukurun, ay maddesinin fırlaması sırasında geriye kalan iz olduğu söylenmektedir.
Daha çok yaygın olan bir diğer hipoteze göre, dünya ve ay aynı zamanlarda oluşmuşlardır. İlk yıldızın güneş olmadan önce bunun etrafında sürüklenen zerrelerin iki ayrı kütle haline gelerek ay ve dünya şeklini aldığı ileri sürülmektedir.
Ayın oluşumunu tam manasıyla açığa kavuşturan, herkes tarafından kabul edilen hiçbir hipotez yoktur. Hatta hiçbir gezegen veya bunların uydularının da nasıl meydana geldikleri kesin olarak bilinmemektedir. Güneş sisteminde 32 doğal uydu vardır. Ayı meydana getiren gerçeğin bütün bu uyduların temelinde yattığı düşünülmektedir.
Ayın Özellikleri
Genel tarifi: Ayın çapı yaklaşık 3476 km olup, dünya çapının % 27'si, yüzölçümü dünyanın yüzölçümünün % 7,4'ü, hacmi ise dünya hacminin % 2'si kadardır. Yoğunluğu santimetreküpte 3,31 gramdır. Dünyanın ise 5,52 gramdır. Bundan anlaşılıyor ki, ayın yoğunluğu yaklaşık olarak bir kayanın yoğunluğuna eşittir. Belki de ayın kendisi bir kaya kütlesinden ibaret olan ve merkezinde de metal bulunmayan bir kütledir.Yüzeyindeki yerçekimi dünyaya kıyasla 1/6 kadardır. Bu nedenle dünyada 120 kg ağırlığında olan bir madde ayda sadece 20 kg gelir. Kaçma hızı (bir roketin yerçekimi kuvvetinden kurtulması için gerekli olan asgari hız), ayda dünyaya nazaran çok daha azdır. Dünyadaki yerçekiminden kurtulabilmesi için bir maddeye başlangıçta saniyede 6,95 millik hız gerekirken, ayda saniyede sadece ortalama 1,5 mil gerekecektir.
Serbest güneş ışınları aya vururken, hararet sebebiyle ay yüzeyindeki bütün gaz molekülleri, saniyede 1,5 milden daha hızlı hareketleneceğinden, ayda gaz ve su buharının varlığı düşünülemez. Ay yüzeyindeki çatlaklardan bazan yanardağ menşeli gazlar dışarı çıkabilir. Fakat bildiğimiz manada bir atmosfer ayda mevcut değildir. Bu faktörlerden aşağıdaki birçok netice elde edilmektedir. Dünyanın üzerinde olduğu gibi bir koruyucu tabakanın ayda bulunmaması, öldürücü özellikdeki radyasyonların, ay yüzeyine ulaşmasına sebeb olmaktadır. Böylece güneşin zararlı ışınlarına maruz kaldığı gibi, devamlı meteorit (göktaşı) bombardımanına da tabidir. Bundan başka atmosferik koruyuculuk bulunmadığı için sıcaklık ve soğukluk ölçüleri tamamen kontrolsüzdür. Ay üzerindeki ısı, güneş ışını altında 102 dereceye kadar çıkar. Gölgede ise -157 dereceye kadar düşer.
Dünyada olduğu gibi, toz zerreciklerini taşıyan hava ve güneş ışınlarını kırıp yayabilen su buharının bulunmayışı sebebiyle, ayda gökyüzünün görünümü gündüz ve gece siyahtır. Aynı sebepten, aydaki gölgelerin tamamiyle siyah bir görünümü vardır. Ay üzerinde gezen astronotlar, ayın gölgeli bölgelerinden güneş ışını bulunan bölgelerine geçtiklerinde görme zorluklarından yakınmışlardır.
Ay gündüzü esnasında güneş oldukça parlaktır. Güneş ışını semadaki yıldızların ışınını örter. Fakat uygun zamanlarda en parlak yıldız ve gezegenlerden bazılarını görmek mümkündür. Halbuki ay üzerinden dünya manzarası muhteşemdir. Gezegenimiz, aydan mavimsi beyaz bir yarımküre şeklinde görülür. Eğer ayın gece tarafından sema seyredilirse siyah olan gökte devamlı parlayan yıldızlar ve dünyadaki bir gözlemciye, atmosferik karışımdan dolayı gizli kalan birçok yıldızlar, rahatlıkla gözlenebilir. Aya teleskoplarla bakılınca, gri olan renginin muhtelif tonlarını görmek mümkündür. Fakat astronotlar ay yörüngesinde gezerken ve yüzeyine inerken ay renginin griden kakao kahverengisine kadar değiştiğini söylemektedirler. Yüzeyin bazan hafif bir parlaklık göstermesi güneş ışınını yansıtmasındandır. Ay, yüzeyine gelen ışınların sadece % 7'sini yansıtır ve güneş sisteminde Merkür ile birlikte en zayıf yansıtıcı sayılır. Ay, sadece dünyaya yakınlığından dolayı parlak gözükür. Astronomik ifadelerle dolunayın parlaklık derecesi, yani kadri -12'dir. Güneş ışınının parlaklığı ise yaklaşık olarak 400.000 defa daha çoktur.
Kraterler
1962'de yapılan bir tahmine göre ayın görülebilen yüzeyinde bir kilometreden daha büyük çapta 300.000 kadar krater mevcuttur. Ayın görünmeyen tarafında, görünen bölgesine kıyasla daha düz bölgeler vardır. Bu bölgeler "deniz" olarak bilinir.En büyük kraterlere "duvarlı ova" adı verilmiştir. Bunların en büyüğü "Bailly"dir. Bu çukurun etrafı 3000 m ile 4000 m yüksekliği aşan dağlar ile çevrilidir. Diğer bir duvarlı ova olan "Clarius" 233.600 m çapındadır. Bunun dağlar duvarının yüksekliği 3600 ile 5000 m arasında değişir. Hem "Bailly" hem de "Clarius" duvarlı ovalarında yüzlerce daha küçük kraterler yığın halindedir. Hepsinin, meteoritlerin düştüğü yerlerin izleri oldukları tahmin edilmektedir.
Duvarlı ovalardan daha küçük çaptaki kraterlere "çemberli ova" adı verilir. Bu çemberli ovalardan "Copernicus" ve "Tycho"nun her birinin çapı 89,600 metredir. Bunlar en ilgi çekici çemberli ovalardandır. Her birinin vadisinin merkezinde tepe kümeleri gözükür. Dağlardan müteşekkil duvarlarında ise çok teferruatlı ışın sistemi mevcuttur.
"Işın kraterleri" dolunay esnasında en açık bir şekilde görülür. Bunların görünümü, düzensiz parlaklıkta işaretler gibidir. Bu ışınlar bazı hallerde bu kraterlerden 1600 km kadar öteye yayılabilir. Bu ışınların meteoritlerin çarpmasında meydana gelen kraterlerin savurduğu maddelerden müteşekkil olduğu tahmin edilmektedir. U.S. Ranger ve Lunar Orbiter sun'i peyklerinden çekilen fotoğraflardan ışın bölgelerinde ikinci tipte kraterlerin gözüktüğü tespit edilmiştir. Bu ikinci tipteki kraterler ışın kraterlerini meydana getiren patlamaların etrafa saçtığı zerrelerin izleridir.
Büyük kraterlerin çoğunda ya merkezi tepeler veya duvarları içerisindeki ovalarında duvar izleri mevcuttur. Öte yandan 8 km çapında daha küçük olan kraterlerde bu ikisine genelde rastlanmamıştır. Bu gerçek, meteor çarpmalarının meydana getirdiği en büyük kraterlerde, eskiden volkan faaliyetlerinin var olduğunu akla getirmektedir. Bu volkan faaliyetleri dağları meydana getirmiş ve bazı hallerde de lav halinde dağların dibine çökmüştür.
Yine volkan faaliyetlerinin ay üzerindeki kubbeleri meydana getirdiği kabul edilebilir. Bu kubbeler çan şeklinde tepelerdir. Ay yüzeyinde düzgünce yükselir. Merkezlerinde küçük küçük deliksi çukurlar vardır. Bu kubbelerin, lavların soğuması ve sertleşmesi ile sıcak gazların meydana getirdiği lav kabarcıkları olduğu tahmin edilmektedir.
Ranger sun'i peykinin çektiği fotoğraflarda ay yüzeyinde küçük krater bolluğu görülmektedir. Bu küçük kraterlerin çoğu şüphesiz ikinci sınıf kraterlerdir. Çoğuna küçük meteoritler sebeb olduğu gibi, bir küçük meteorit bazan büyük kraterlere sebeb olmuştur.
Ayın üzerinde görülen diğer kraterlere "ufak çukur kraterleri" denir. Bunlara belki de krater demek bile uygun değildir. Zira küçük delikler halinde olup, dipleri gözükmez. Bunlara da meteoritler sebeb olmuştur. Ay yüzeyindeki çatlakların varlığını gösterirler.
Denizler
Ayın görünür tarafında 30 kadar geniş, düzensiz, karanlık bölge vardır. Eskiden teleskop ile ayı seyredenler bu bölgelerde su bulunduğunu sanmışlar ve bu sebeple okyanus, deniz, körfez gibi isimler vermişlerdir. Zamanla ayda su bulunmadığı öğrenilmiş fakat bu isimler yerleşmiş ve kullanılmaya devam etmiştir.Aydaki denizlere genel olarak Latince "mare" çoğulu "maria" yani "deniz" ismi verilmiştir. Bu bölgelerin geniş ve bilhassa düz ova özellikleri vardır. Daha pürüzsüz yüzeyleri olup, ayın diğer bölgelerine göre daha az krater ihtiva ederler. Denizler ayın diğer bölümlerine nazaran daha koyu renktedir. Prüzsüz yüzeyleri güneş ışınını, krater ve dağların yüzeylerinden daha az yansıttığı için daha karanlık görülürler.
Düz ovaların nasıl meydana geldiğini açıklayan birçok nazariyeler ileri sürülmüştür. Bu nazariyeler arasında ay yüzeyinde çok eski zamanlarda çarpan dev meteoritlerin izleri olduğu nazariyesi de vardır. Bu ovaların genel olarak daha sonra oluştuğu konusunda ittifak edilmektedir. Meydana gelişleri esnasında etrafındaki bölgeleri lav ve kütle ile örttükleri; bunun sebebi olarak da ya bir volkan faaliyetinin neticesi veya radyoaktivite zayıflamasının saldığı sıcaklıktan dolayı meydana geldiği kabul edilmektedir. Deniz bölgelerinin bazılarının yüzeyinin altında "mascon" diye adlandırılan daha yoğun maddeler vardır. Bu kütleler yerçekiminin bölge bölge artmasını sağlamakta ve ay çevresindeki yörüngede bulunan araçları rahatsız etmektedir. Masconların, meteoritlerin düşüşünde etrafa sıçrayan madde artıkları olduğu veya soğumuş lav artıkları olabileceği zannedilmektedir.
Dağlar
Ay üzerindeki muhtelif görüntülü dağlar hemen hemen dünyadaki dağlara benzer. Gerçekten ay dağları belkide dünyada dağların meydana geldiği gibi ortaya çıktı. Yani yüzeyin katlanması ve büzüşmesi ile yükseldi. Bazı ay tepeleri dünyada bulunan en yüksek dağlardan daha yüksektir. Leibnitz sıra dağlarındaki "Epsilon" tahminen 9185 m, yani Everest Tepesinden 305 m daha yüksektir. İlgi çekici diğer tepeler 6200 m ile 7920 m yükseklik arasında değişmektedir. Mare Nubium ortasından geçen Straigh Wall, ayda bulunan ilgi çekici birçok sarp kayalıkların en meşhurudur. 96 km uzunluğunda ve 457 m yüksekliğinde olan bir kayalıktır.Ayın diğer görünümleri
Bütün ay görünümlerinden belki de en ilgi çekici olanları küçük dereler ve çatlaklardır. Bu sathi hendekler kilometrelerce uzunluktadır. En ilgi çekicilerinden birisi olan Ariadaeus, Cleft ariadaeus kraterinden 160 km öteye kadar uzanır. Genişliği 16.000 m, derinliği ise 800 m kadardır. Ranger peykinden alınan fotoğraflarda Alphonsus Krateri yakınlarında birçok dere görülmüştür. Bu çukurlar sanki bir dev dozer tarafından oyulmuş gibidir. Hadley Deresi Apollo 15 astronotlarından James Irwin ve David Scot tarafından araştırılmıştır. Bu dere ay yüzeyinde 128 km kadar uzanır. Ortalama derinliği 366 metredir. Küçük dereler ve yarıklar muhtemelen yer altındaki çatlaklardan meydana gelmiştir. Yine bu yer altı çatlakları, küçük kraterlerin krater zincirlerini teşekkül ettirmiştir. Ayın üzerindeki dağlar kordonunda birçok ünlü ovalar mevcuttur. En ilgi çekicilerinden birisi, Alpine kordonunda, 96 km uzunluğunda, uzun ve derin bir ova olan Alpine Valley'dir.Ayın yüzeyindeki maddeler
1960'larda yapılan deneyler neticesinde ay üzerine insanlı inişlerin mümkün olduğu anlaşılmıştır. Sonradan ayın üzerinde çok ince tanecikli bir malzemenin bulunduğu, üzerinde ise çeşitli çapta kayaların serpilmiş olduğu ve bu kayaların kimyevi yapısının bazalt benzeri olduğu anlaşılmıştır. Aydan getirilen taşlarda küçücük cam gibi maddeler bulunmuştur. Bu maddelerin meteorit (gök taşları) çarpmalarında hasıl olduğu sanılmaktadır. Ay toprağında güneş rüzgarından hasıl olmuş ender rastlanan gazlara rastlanmıştır. Bunların güneşten buraya kadar ulaştığı sanılmaktadır. Bu buluşlar ay yüzeyinin eski olduğunu göstermektedir. Bununla beraber kayaların bazıları ateş ısısıyla meydana gelmiştir. Böylece eski zamanda ay üzerinde volkanik faaliyetlerin olduğu anlaşılmıştır.Ayın Hareketleri
Devirler: Uzak bir mesafeden dünya-ay sistemi incelenecek olursa, bunların faaliyetleri bir duvar saatinin iki sarkacına benzetilebilir. Belirsiz bir noktaya istinaden sanki yavaşça salınmaktadırlar.Ay ve dünya bir çiftli sistemdir. Birbirine o şekilde bağlıdırlar ki, yörüngeleri aynı çekim merkezi etrafında döner. Bu noktaya ağırlık merkezi denir. Bu, dünya merkezinden 4640 km; yüzeyinden de 1600 km ötededir. Ağırlık merkezinin yeri dünya ve ayın kütleleri arasındaki oran nispetindedir. Dünyanın aya olan ortalama mesafesi genellikle 382.136 km olarak gösterilir. Ay, dünya etrafında bir elips yörüngesine sahip olduğu için mesafe 356.330 km (hadid noktası) ile 406.610 km (apoje) arasında değişir.Ayın görünüşte doğudan batıya doğru hareket etmesi dünyanın dönmesinden ileri gelen bir görüş yanılmasından başka bir şey değildir. Dünya etrafındaki hakiki hareketi batıdan doğuya doğrudur. Ortalama yörünge sür'ati saatte 3660 kilometredir. Bu sür'atle hareket ederken doğuya doğru bir kayma hasıl olur. Ay, böyle her gün biraz daha geç doğar ve batar. Bu zaman kaybına gecikme süresi denir. Her gün ortalama 50 dakikadır. Fakat ayın hareketindeki düzensizlik sebebiyle günlük değişme süreleri 20 ile 80 dakika arasında değişir.
Ay, dünya etrafındaki dönmesini ortalama 27 gün, 7 saat, 43 dakika, 11,47 saniyede tamamlar. Yıldız ayı denilen bu zaman, ayın hareketindeki bazı aksaklıklar sebebiyle 7 saate kadar değişebilir.
Ayın deveranı (kendi ekseni etrafında dönmesi): Ay kendi ekseni etrafında her içtima ayında bir kere döner. Dönme müddeti, dünya etrafındaki ortalama devir müddetine tamamen eşittir. Bu dikkat çekici zamanlama ayın dünyaya hep aynı yüzünü göstermesine yol açar. Dünyanın yer çekimi ayı kendi yörüngesinden çıkaracak kadar güçlü değildir. Fakat muhtemelen bu yer çekimi bir zamanlar ayı kendi ekseni etrafında döndürecek kadar güçlü idi.
Ay devreleri: Ayın devamlı değişen yarı kısmı güneş tarafından tamamıyla ve sürekli ışıklandırılmaktadır. Dünya etrafında döndüğünde dünyaya bakan yüzü, güneş ışıklarına girer ve terk eder. Buna göre de görünümü değişir. Yeni ayda, yani ay güneş ile konjoksiyon halindeyken (takriben dünya ile güneş arasındayken)ayın görünen tarafına güneş ışınları vurmaz. Böylece, yeni ay, dünyadan görülemez. Yeni aydan birkaç gece sonra, ayın güneş ışığına tabi yarım kısmının kenarı, ince bir hilal şeklinde güneşin batışından kısa bir zaman sonra gözükmeye başlar. Buna "büyüyen hilal" denir. Halk arasında ise yeni ay ismi verilir. Bir hafta kadar bir zaman içerisinde ayın diskinin yarısı aydınlanır. Yeni aydan, yani hilal başlangıcından yaklaşık iki hafta sonra ay, güneşle 180 derecelik bir açıya girer. Böylece dünya göğünde güneşe tam rastlayan ay yuvarlağının yarısı aydınlanır. Buna dolunay denir. Ay bütün fazlarını bir tek ay günü içerisinde tamamlar. Bu zaman esnasında ay üzerindeki bir müşahit güneşin doğudan yavaşça kalktığını ve göğü 15 dünya gününden az bir zaman içerisinde geçerek batı istikametinde battığını görür. Ayın dünyaya bakan tarafı, parlak bir gezegen olan dünya tarafından geceleyin aydınlatılır. Ay göğünde dünya devamlı görülür. Yıldızlar doğudan batıya doğru yavaşça ilerlerler. Dünyanın fazları ise ayın fazlarının tamamıyla tersinedir.
Salınım hareketleri: Dünyadan herhangi bir zamanda ve herhangi bir yerden ayın yüzeyinin % 50'den fazlası görülemez. Ancak ayın bazı gerçek görünüşteki hareketleri, bizim bu orandan daha fazla görmemizi sağlar.
Ayın kendi etrafında dönüşü düzenli, dünya etrafındaki dönüşü ise düzensiz olduğu için, dünyaya bakan kısmı, dünya etrafında her bir dönüşte bir tarafa, daha sonra diğer tarafa eğik olur. Bu sebepten görülemeyen kısımların kısaca görülmeleri mümkündür. Ayın bu çeşit bir taraftan diğer tarafa olan hareketine "boylamsal salınım" hareketi denir.
Ayın yörüngesi dünyaya doğru hafif meyillidir. Böylece kışın, ay, kuzey gökyüzünde en yüksek durumda iken, daha çok alt yüzey görülebilir. Kuzey yarım kürede ayın yazın alçak olması durumunda ise, daha çok üst yüzey görülebilir. Bu çeşit aşağı-yukarı olan harekete de "enlemsel salınım" hareketi denir.
Üçüncü ve son görünüşteki salınım hareketi ise ayın hareketindeki gerçek düzensizlikten ortaya çıkar. Buna "fiziksel salınım hareketi" denir ve sebebi ayın tam küre olmamasıdır. Bu sistem az bir kısmın görülmesine sebeb olur.
Hepsi beraber ayın yüzeyinin herhangi bir zamanda görülenden % 9 daha fazla görülmesini sağlarlar. Bu ise toplam % 59 eder. Yani yüzeyin % 41'lik bir kısmı dünyadan hiç görülmez.
Gel-git (Med-cezir)
Güneş ve ay, dünyaya çekim kuvveti tatbik ederler. Özellikle ayınki, denizlerde suyun alçalma-yükselmesine sebeb olur. Yeni ve dolunay zamanında, her iki cismin çekim kuvvetleri aynı düzlemde ortaya çıktığı için, okyanus, önemli olarak etkilenir. Ayın çekim kuvveti, dünyanın yakın yüzeyinde suyun yüzeyini yükseltirken, daha az bir çekime maruz kalan, uzak yüzeydeki su seviyesinde düşme görülür. Bunun sonucu olarak dünyanın zıt iki yüzünde su seviyesi değişikliği ortaya çıkar. En yüksek durum ay ve güneşin beraber ve zıt bulunması halinde, bir ay gününde iki kere ortaya çıkar.Ayın gecikmesine bağlı olarak, gel-git her gün 50 dakika daha geç ortaya çıkar. Dünyanın dönme hızı, gel-git hızından daha fazla olduğundan dolayı, gel-git olayı dünyanın dönmesi üzerinde bir fren gibi etki yapar. Bu sebeple her 100.000 yılda dünya günü bir saniye artar.
Ay Olayı
Optik yanılgı: Dolunay doğarken, tepedekine nazaran daha büyük görünür. Ancak ay, en yüksek noktasında gözleyiciye ufuktakine nazaran 6400 km daha yakın olması sebebiyle çap açısı ufuktayken daha küçüktür. Bu olaya; "ay yanılgısı" denilmektedir.Bazan ayın ufukta hareket etmediği zannedilir. Bu özellikle dolunay zamanında eylül ayında gece ile gündüzün eşit olması durumunda belirgindir. Gerçekte bu devrede ayın yörüngesi ufukta çok yatık açı yapar; ay doğarken ufka paralel hareket ediyormuş gibi gelir. Bu zamanlarda gecikmesi de azdır. Bunun neticesi olarak ay sadece birkaç dakika gecikme ile doğar. Gelenek olarak çiftçiler günün sonundaki bu ilave aydınlık saatlerini sonbahar hasadı için kullanırlar. Bu sebeple eylülün dolunayı "hasatçının ayı" diye isimlendirilir. Ekimin dolunayında ise bu olay daha az ortaya çıkar ve "avcının ayı" olarak isimlendirilir.
Değişen özellikler: Zaman zaman ay yüzeyinin özelliklerinde değişiklikler rapor edilir. Bunun, dünyanın etrafından geçerken ay yüzeyinde gölgelerin değişmesinden kaynaklandığı tahmin edilmektedir.
Ancak bazı sapmaları (mesela Linne Krateri hakkındaki) kolayca izah etmek mümkün değildir. Linne farklı zamanlarda büyük, küçük, parlak ve karanlık olarak görülmüştür. Bazan da tamamen kaybolduğu söylenmiştir. Bazı raporlar ise Aristarchus Krateri bölgesinde yavaş ortaya çıkan ve kaybolan kırmızı lekelerden bahsetmektedir. Astronomlar genel olarak bu görünüş değişikliklerinin gerçek olduğunu kabul ederken; bunun volkanik faaliyetlerle mi, yoksa başka tesirler neticesi mi ortaya çıktığını bilememektedirler.
Ay'da su var mı?
Amerikan uzay kurumu NASA'nın 2008'de Ay'ın yörüngesine oturtulan ilk uydusu Chandrayyan-1'in taşıdığı "Moon Mineralogy Mapper-M3" adlı cihazının yanı sıra Cassini ve Deep Impact uzay araçlarının sağladığı veriler ışığında yapılan araştırmaya göre, Ay yüzeyindeki toprakta, en azından birçok bölgesinde ince bir film tabakası halinde su bulunduğu açıklanmıştı.Science dergisinde yayınlanan makalede, Ay'ın mineral haritasını çıkarmaya yarayan M3 cihazının, yüzeyden yansıyan ışığı analizi sırasında hidrojen ve oksijene bağlı bir kimyasal elementi belirten uzun dalgalı ışınım tespit ettiği belirtilmişti.
Bunun iki hidrojen ve bir oksijen atomundan oluşan suyun varlığını işaret ettiğini kaydeden Amerikalı bilim adamları, şimdiye kadar ileri sürülen ve Ay'da suyun sadece kutup bölgelerindeki kraterlerin dibinde sürekli karanlık kısımlarda bulunduğuna dair teoriyi ortadan kaldırdığının altını çizmişlerdi.
Keşfi yapan araştırmacılar, Dünya'nın tek uydusu Ay'da iki ayrı türden su bulunduğunu belirterek, bunlardan birinin Ay yüzeyine çarpan buzdan meydana gelmiş göktaşları gibi bir dış kaynaktan geldiğini, diğerinin de tamamen Ay kaynaklı olduğunu düşünüyor.
Ay toprağı ve kayalarının yüzde 45 civarında oksijen içerdiğini, M3 tarafından gözlemlenen hidrojenin ise Güneş rüzgarlarıyla gelmiş olabileceğini tahmin eden bilim adamları, Güneş'in nükleer füzyon sürecinde Ay yüzeyini ışık hızının üçte biri hızla bombardıman eden hidrojen atomu yüklü protonlar yaydığını belirtiyor.
Bilim adamlarının tahminine göre, Ay toprağının bir tonunun yaklaşık yüzde 25'inde su bulunuyor.
40 yıl önceki Apollo seyahatleri sırasında Ay'dan getirilen toprak ve taş numunelerinde de su izine rastlanmış, ancak bunların taşındığı kapların hermetik (sıkı kapalı) olmamasından, bilim adamları bu su parçacıklarının havadan geldiğini, Ay kaynaklı olmadığını düşünmüşlerdi.
Keşfin, bilim dünyasının Ay'a bakışını kökten değiştireceğini belirten bilim adamları, böylelikle Dünya'daki biyolojik yaşamın kaynağı suyun her yerde ortaya çıkabileceği daha dostane bir güneş sistemi görüşünün değer kazanacağına işaret ediyor.
carbide inserts for stainless steel - 1 hafta önce
Carbide Turning Inserts - 1 hafta önce