Genel özellikler
Rönesanstaki düşünce parçalılığı ve çeşitliliği bu dönemde belirli felsefe eğilimlerinde ve dünya görüşlerinde derli toplu ve bir örnek halde sistematikleştirilmeye yöneltilir.Descartes, Hobbes, Leibniz, Spinoza 17. yüzyıl felsefesinin en önemli isimleridir.Macit Gökberk, birlik ve kapalılığı dolayısıyla 17. yüzyıl felsefesinin antikçağ ya da rönesans felsefesine değil, ortaçağ felsefesine benzediğini söyler.Bu birlik ve kapalılık durumu sağlayan ise ortaçağdan tamamen farklı bir ilke, rasyonalizmdir.Felsefe Tarihi, Macit Gökberk, Remzi Kitabevi, sayfa 25017. yüzyılda rasyonalizmin kaynağında matematik ve fizik bulunmaktadır.Bu dönem belirleyici olmuş düşünürlerde matematik ve geometriye açık bil gil vardır.Kaydedilen gelişmelerle, doğanın da bir matematik formüllerle ya da kavramlarla anlaşılabileceği düşüncesine varılmıştır; doğa ile akıl, madde ile zihin arasında bir uygunluk fikrinden hareketle ünlü rasyonalizm düşüncesine ulaşılmıştır." target="_blank"> olarak adlandırılan astrolog Genel bir eğilim olarak 17. felsefesinde rasyonalizm Kartezyen felsefe olarak adlandırılan eğilimi doğuracak, bu yönelim aydınlanma felsefesini derinden etkileyecektir.Düalist ya da monist rasyonalizm modelleri sözkonusudur bu yüzyılda, ancak felsefe tarihinin ana yöneliminde düalist argümanların belirli bir süre egemenliği sözkonusudur denilebilir.Descartes'in ortaya attığı tartışmalar günümüze kadar sürüp gelmiştir, özellikle onun düalizmi şiddetli eleştiriler almıştır.
Doğabilimlerinde kaydedilen gelişmeler de, bu dönem felsefesinin gelişiminde belirleyici bir etki etmiştir.Bunlardan özellikle Kopernikus devrimi olarak adlandırılan gelişme, Giordano Bruno'nun evren tasarımı ve Galileo'nun ortaya koyduğu mekanikteki gelişmeleri anmak gerekir. Kopernikus tüm bir dünya görüşünü değiştirecek olan bir sistem geliştirmiştir.En temel sonucu, gerçeklik karşısında gören gözün yanılabililiğini açık bir şekilde ortaya koyması olmuştur.Güneş, ay ve yıldızların dünyanın etrafında döndükleri yanılsamasını düzeltmiştir.Böylece gerçek dünyayı değil algıladığımız dünyayı bildiğimize dair derin bir çıkarsamayı belirginleştirmiştir. ] Bunun dışında genel bir eğilim olan ama özellikle Hıristiyan öğretide sistematik olarak bulunan evren modelinide geçersizleştirmiştir. İnsanmerkezcilik özellikle sorunlu bir hale gelmiştir. Böylece hem evrenin hem de doğanın hareketleri bir bütün niteliği kazanır.Galileo'nun kurduğu mekanik sistem ise, dönemin bilimsel gelişmelerinin bir başka evresidir. Süredurum yasası olarak adlandırlan yasa, bir hareketin karşı bir kuvvet olmadığı sürece itildiği doğrultuda düz bir şekilde gideceği önermesini ileri sürüyordu.Daha sonra buna Newton'un "genel çekim yasası" eklenecek ve doğanın yasalarının genel geçerliliği üzerinden evrenin ve doğanın birliği düşüncesi kesinleştirilecektir.
Bu gelişmelerin öğretileri değiştirmesi ve belirgin bir şekilde bilgi teorilerinde değişikliklere götürmesi kaçınılmaz olmuştur.17. yüzyıl felsefelerinde bu gelişmelerin etkilerini ve yeni epistemolojik katkıları görmek mümkündür. Daha sonra da bu etki devam edecek, aydınlanma düşüncesinde ve modern felsefelerde belirleyici bir rol oynayacaktır.Mateksel bilimlerin ve doğabilimlerinin bu kesin gelişmeleri, 17. yüzyıl filozoflarına doğanın matematiksel olarak kanıtlanabilir olduğu düşüncesini vermenin yanı sıra rasyonalizmi de vermiştir. 17. yüzyıl felsefesini genel olarak bıçakla keser gibi kesintilerle tarihsel dönemlere ayırmak, öteki dönemlere yapılamadığı gibi kolay değildir. Bir bakıma Francis Bacon'ı ve John Locke'ı da bu döneme ait görenler vardır. Yine de, 17. yüzyıl felsefesini belirlemiş ve daha sonraki felsefi gelişmelere doğrudan yön vermiş belli başlı (daha az etkili ve tanınmış ve fakat düşüncenin gelişiminde önemli olan başka pek çok düşünürler de olmakla birlikte) filozofları şu şekilde kısaca belirtmek ve değerlendirmek mümkündür.
Decartes
Descartes modern düşüncede rasyonalizmin yalnızca babası sayılmamakta, bizzat modern düşüncenin kurucu isimlerinden birisi olarak değerlendirilmektedir. Modern zamanların ilk büyük sistemli düşünürü Deskartes'dir ve bu nedenle bütün modern felsefi tartışmalar bir anlamda ona dönmektedir.Rönesansın bilimsel ve düşünsel gelişmeleri onun çalışmalrında sistemli bir bütünlük haline getilmiş ve felsefe alanına taşınmıştır. Felsefeyi yöntem, bilgi ve düşünce konularında önemli sorularla geliştirmiştir. 17.yüzyıl felsefesinin çercevesini ve niteliğini doğrudan belirleyen Descartes'dir. Descartes şüphe ile işe başlar ve şüphe edilemeyecek bir noktaya varmak üzere hareket eder.Analiz ve sentez onun yönteminin başlıca ögeleridir. Şüphe ile işe başlayan Descartes, artık şüphe edilemeyecek son noktaya kadar ilerler, bu noktada apaçık bir doğruya ulaşacaktır:Düşünce. Cogito ergo sum (düşünüyorum o halde varım) noktasına ulaşan Descartes bunun şüphe edilemeycek bir bilgi olarak belirler. Bu sağlam noktadan hareketle, bütün varoluşun ve gerçekliğin açıklamasına yönelinebilecektir. Varlık hakkındaki bütün kesin bilgilerimiz, bu bilincin kendi üzerine eğilmesinden, yani düşüncenin şüphe yöntemiyle kendinde bulduğu şüphe edilemez dayanak noktasından hareketle ortaya konulabilecektir. Açık ve seçik öncüllerden, bütün öteki bilgileri üretebilir ve temelendirebiliriz. Böylece her türlü bilginin başlangıç noktası düşünce ya da bilinçtekiler olarak belirlenmiş olur, ki Descartesci rasyonalizmin en kısa ifadesi budur.Pascal
Yazar, matematikçi ve filozof özelliklerini bir arada barındıran önemli düşünürlerden birisidir. Jansenistler arasında yetişmiş, Descartes gibi rasyonalist düşüncenin temel ilkelerine ve matematiksel yönteme bağlı kalmıştır.Çok erken yaşta ölen Blaise Pascal, ana yapıtı "!Din Hakkında Düşünceler" kitabıdır.Kartezyen felsefeden etkilenmiş ve benimsemiş olmakla birlikte, Pascal'da derin bir din duygusu vardır.Bu duyguyla onun rasyonalist felsefenin çercevesinin dışına çıktığını, mistisizme varan bir yön izlediğini söylemek gerekir.Descartes felsefesinde, özellikle töz ve bilgi anlayışında mistisiszme varan bir yol sözkonusudur; dünya`yı ve ben`i bilmek mutlak ve sosuz töz olan Tanrı'yı bilmek olarak belirlenince, buradan mistisiszme varacak bir yol bulmanın olanağı sözkonusudur.Malebranche ve Spinoza'da aynı yoldan başka şekillerde bir tür mistisiszme varacaklardır.Akıl kendi çercevesi içinde bulunan her şeyi açık ve seçik olarak ortaya koyabilir, ancak kendi sınırlarına geldiğinde ötesini kavrayamaz, "sonsuz varlık" akıl için kavranamaz olarak kalacaktır.İnsan'ı özü itibariyle nasıl bir varlık olduğunu açıklayamaz, bunu ancak Pascal'a göre içimize, gönlümüze yöneerek başarmak mümkündür. Çünkü, insan sonsuzluk ile hiçlik arasında bulunan bir varlıktır. Hayatın ve varoluşun gerçek bilmecelerine akıl ya da bilim kendi başına yanıt veremez. Bu bakımdan insan, akıklla kavranamayacak kanıtları olan gönül bilgisini de dikkate almalı ve ona kulak vermelidir.Bir rasyonalist olmakla birlikte Pascal, akla sınır çizmektedir ve duygu, gönül ve sezgiyi devreye sokmaktadır.Pierre Bayle
Bayle, 17. yüzyıl felsefesinin şüpheci düşünürlerindendir. Akla yönelik şüpheyi derinleştirmiş ve sistematik bir septisizme varmıştır. Din ile bilim´in uzlaştırılamazlığı fikrinden hareket etmiştir, dinsel dogmalarla aklın bilgileri arasında bir uzlaşma sağlanamayacağını öne sürmüştür. Dolayıyısıyla pascal ile aynı şekilde herşeyin akıl ile aydınlatılabileceğine inanmaz. Çifte doğruluk öönermesini ileri sürer; aklın doğruları ve inancın doğruları. Bayle'nin şüphesi Kartezyen felsefenin ilkelerini de kapsar.O hem düşünüyorum´dan, hem de matematik aksiyomların kesinliğinden şüphe eder. Ona göre bilginin hiç bir yerinde şüpheyi sona erdirecek bir kesinlik sözkonusu olamaz.Hobbes>Hobbes, 17. yüzyıl felsefecilerinin önemli isimlerinden biridir ve Descartes felsefesinden önemli ölçüde etkilenmiş olmasının yanı sıra, bu felsefeye karşı gelen ilk filozoflardan da birisidir. Hobbes doğalcı (natüralist) denilen felsefi düşüncenin önemli temsilcilerinden biridir ve bu temelde Descartes'ın idealizmine karşı gelmiştir. Daha sonra iyice sistemleşecek olan empirizmin ilk temellerini oluşturmuştur. Dönemin etkili matematiksel fizik yöntemini reddetmeyen, ancak her tür idealist, dinsel ya da aşkınsal düşünceleri yadsıyan bir tür deneyci görüşü geliştirmiştir. Siyaset felsefesinde etkili olmuştur. Hobbes, her tür olayı doğal nedenlere bağlar ve bu yönde bir felsefe kurar. Buna göre tanrı ve ruhsal olan her şey de doğal bir nedendir ya da nedenlere bağlıdır. Buna bağlı olarak istenç özgürlüğü gibi bir kavramı Hobbes kabul etmez. Bütün bunlar önyargılardır. Bütün nedenler doğaldır, yani cisimsel/ maddi niteliktedirler. Bilginin olanaklılığı üzerine çözümlemelerinde Hobbes addıcılığa ve duyumculuğa varır. Duyu verileri ona göre özneldirler, ancak duyumsayan bilinç yine de cisimseldir. Descartesci felsefede görülen töz kavramını değerlendiren Hobbes'a göre töz, doğal bir şeydir, ancak cisimsel bir şey olarak ele alınabilir. Dolayısıyla Hobbes hem siyasal felsefesini (özellikle de ünlü devlet öğretisini) hem de ahlak felsefesini bu yönde bir doğalcı görüşle temellendirir. Bilimin görevi görünenden hareketle bize asıl nedenleri vermektir. Daha sonraları gelişecek olan sistemli materyalizm de önemli öncüllerini Hobbes'ta bulur.
Nicola Malebranche
Malebranche, 17. yüzyıl felsefesinde, Descartes'ten sonra Fransa'daki en büyük filozoflardan birisi olarak kabul edilir. Bu yüzyıl filozoflarının genelinde olduğu gibi Malebranche'nin felsefi çıkış noktası da Descartes felsefesinde temelendirilen töz kavramı olmuştur. Occasionalizm olarak adlandılan Descartesci felsefe eğilimini en son mantıksal sınırlarına kadar götürmüştür. Malebranche, maddi ile ruhsal olanı birbirinden ayırır ve bunları birbirleriyle ilişkili kılanın Tanrı olduğunu söyler. Ayrıca her türlü etkinliğin temel nedeni sonsuz töz, yani Tanrı'dır. Gerçek bir felsefe bu tek nedenin geçerliliğini kabul eder ve buna göre çalışır. Buna göre insan bilgisi ne öznenin kendisiyle ilgilidir ne de nesnenin kendisiyle, doğrudan bilgiyi ruha yerleştiren Tanrı'dır. Bilginin temeli bu bakımdan kendi bilincimizi yani Tanrı'yı bilmektir. Açık ve seçik olan yegane tasarım Tanrı'dır ve dolayısıyla kendi varoluşumuzu açık ve seçik olarak bilmemiz, kendimizi sonsuz töün bir parçası olarak bilmemizden ileri gelir. Böylece her tür bilgi Tanrı'nın bizdeki/içimizdeki ışığı olarak açıklanabilir. Malebranche'nin metafizik görüşü, hem bilgi teorisi hem de etik anlayışını temellendirir. Bu etik anlayışına göre, her tür istemimizin sonul ereği Tanrı'dır. İstemlerimiz (doğru ve yerinde olan istemlerimiz) tanrı sevgisinin bir parçasıdır. Mutluluk ve erdem bu dünyayı unutmak ve sonsuz tözü bulmak ve bilmek istemektir. Descartes felsefesinin yanı sıra Malebranche'de b Augustinus etkisi görmek mümkündür. Tanrı bilgisi ile insan bilgisinin bir tür kaynaştırımı olan bu düşüncelerde, hem rasyonalizme hem de mistisizme varmak mümkündür. Malebranche iki yoluda birlestirerek bir senteze ulaşmaya çalışır.Leibniz
Leibniz, Kartezyen felsefenin ilginç, bir anlamda Spinoza'nın felsefesinin karşıtı sayılabilecek bir felsefe geliştirmiş olan filozofu olarak kabul edilmektedir. Çok yanlı ve çoklu bir felsefe öğretisi geliştirdiği bilinmektedir. Matematiksel ve organik doğa görüşlerini birarada kullanmıştır ve bu yaklaşımıyla descartes ve Spinoza'dan ayrılmıştır. Modern Alman felsefesinin ilk büyük kurucu düşürlerinden biri sayılmaktadır. Diğer rasyonalistler gibi Laibniz'de de matematik merkezi bir öneme sahiptir; matematiksel yöntemle gerçeğe ulaşmada başarılı olabilir ve bilgi ortaya koyabiliriz. Buna göre duyusal bilgiler tam olmayan bilgilerdir, rasyonel olan yoldan geçmedikce bu bilgi tamamlanayamacaktır. Eğer bütün bilgilerimiz matematiksel bir açık ve seçiklikle cözümlenebilseydi, bilgimiz o zaman gerçeklikle tam bir uygunluk içinde olurdu. Evrensel matematik, Leibniz için, bütün bilgilerimizin matekmatik önermeleri gibi kavranılabilmesi olanağıdır; bu olanak Leibniz'in bilgi konusundaki idealini göstermektedir. hem eldeki bilgilerin kanıtlanması hem de yeni bilgilerin bulunması bu idalin hedefidir. Leibniz bu noktada ve özellikle doğruluk sorunu bağlamında Lockecu anlayış ile karşıtlık halindedir. Kısmen empirizmin ögelerini sürdüren Leibniz klasik empisist görüşten ayrılarak rasyonalizme yönelim gösterir felsefesinde; duyu verilerinin önemini Leibniz yadsımaz, ancak duyusal verilerin zihin ya da akıl sayesinde bilgiye dönüştüklerini belirtir. Bunu şu şekilde belirtmek mümkündür: Duyulardan geçmemiş hic bir şey (anlıkta) zihinde bulunmaz, anlığın/zihnin kendisinden başka. Deneye diğer rasyonalistlerde görülmeyen şekilde değer veren Leibniz, a priori bilgilerin varlığını kesin bir şekilde öne sürecektir. Bir anlamda onun deney ile akılı birleştirmeye yömnelik bir teori kurmaya çalıştığını söylemek gerekir. Töz konusu da Leibniz felsefesinin önemli bir bölümüdür. Leibniz tözü diğerlerinden farklı ele alır; ona göre töz, etkin kuvvetten ibarettir. Monizme karşılık Leibniz'in tözcülüğü çoklu bir nitelik arz eder, ona göre tözler sonsuz sayıdadır, her biri artık bölünemez olan birimlerdir Leibniz'in töz olarak adlandırdığı şeyler.Bunlara monadLar demektedir Leibniz. Her monad everenin bir parçasıdır ve evreni kendinde taşır, bireysel ile evrensel arasında bir tür bağlantı vardır. Buna göre her monad, çokluk içinde birlik olarak görülür. Monad öğretisi Leibniz felsefesinin bilgi, insan, doğa ve ahlak vb. konularındaki yaklaşımının temelidir. Yaşadığımız dünya, mümkün dünyaların en iyisidir. Mükemmel olmayışı bir metafizik kötülüktür, ancak bununla birlikte, başka türlüsü mümkün olmadığından en iyi dünya da yaşamaktayızdır. Leibniz'in iyimser felsefesinin dayanağı bu önermede bulunmaktadır.Felsefe Tarihi, Macit Gökberk, Remzi Kitabevi, sayfa 306-322 Leibniz başlıklı bölümden yararlanldıSpinoza
Spinoza'da Descartes felsefesinin özgün izleyicilerinden biri olmuştur. Malebranche gibi onun da rasyonalizmi ve mistisizmi birlestirmeye yönelik bir çabası olduğu bilinmektedir. Spinoza'nin temel ilkesi "Tanrı sevgisi" olarak belirtiği şeydir. Rasyonalizm bu sevgiye giden yolda kullanılan bir yöntem ve teorik araçtır. Bu bakımdan Spinozacı felsefenin tam bir panteizm olarak görülmesi sözkonusu olmuştur. Ona göre varoluş Tanrı ile doludur, yani evren bizzat Tanrı'nın kendisidir (Malebranche farklı olarak evreni tanrı'da bulmaktaydı). Tanrı ya da Doğa Spinoza felsefesinde aynı anlamda bulunmaktadır ve burada temel olan Spinoza'nın "tanrı'yı bilmek" şeklinde ifade ettiği şeyi gerçekleştirmektir. Tanrı mutlak tözdür, yani kendisinden başka bir nedene dayanmayana bir nedendir ve varolan her şeyi kendi özünden üretmiştir. Dolayısıyla nesnelerin bütün ideleri de Tanrı'nın kendisinde mevcuttur. Burada nesne ile bilgi, gerçeklik ile kavram bir bütünlük haline getirilmiş olur. Aynı şekilde mantıksal neden ile gerçek/maddi neden de birleştirilmiş olnur. Böylece Tanrı'nın kendi varlığı varolan her şeyin nedeni ve kaynağı olduğu gibi, Tanrı fikri de her tür bilginin kaynağı ve temeli olarak alınmalıdır. Buna bağlı olarak Spinozacı etik, insanın kendisini Tanrı sevgisine ya da bilgisine yönlendirdiği, kendisini belirleyen temel yasaya ya da zorunluluğa uyması gerektiğini söyleyen bir etik olarak belirir.Gözat
*RasyonalizmBağlantılar
- http://www.felsefeekibi.com/site/default.asp?PG=1690 17. yüzyıl felsefesi
- http://cc.usu.edu/~bekir/articles/descartes.htm Descartes'in Matematik Felsefesi
- http://thelosthighway.blogcu.com/650356/ Balis Pascal Üzerine
- http://www.felsefeekibi.com/site/default.asp?PG=1676 Kartezyen Düalizmin Eleştirisi
- http://felsefe.info/filozoflar/descartes.php Rene Descartes Üzerine
- http://www.netmatematik.com/matematikvetarihi/sayfa4.html Diferansiyle Demklemlerin Tarihsel Gelişimi
- http://www.felsefeekibi.com/site/default.asp?PG=1253 17. yüzyıl filozofları
Kaynaklar
Vikipedi