Çerkes Hasan, 1864’te kardeşi Osman Beyle birlikte Bahriye İdadisine girdi. Sonra bu okulun kara kısmına geçerek teğmen oldu. Subay çıktıktan sonra bir yandan atıcılığı ve biniciliği ile padişahın takdirini kazandı. Aynı zamanda ablası Neşerek Kadınefendi, Sultan Aziz’in zevcesi olduğu için kendisi de padişahın kayınbiraderi oluyordu. Şehzade Şevket Efendi ile Esma Sultanın dayısıdır. Bu yüzden Sultan Abdüzaziz Hanın büyük oğlu Yusuf İzzeddin Efendinin yaverliğine getirildi.
Bu sırada 30 Mayıs 1876 günü Sultan Abdülaziz birkaç insafsız ve safdil devlet adamının şahsi çıkarları uğruna ve batılıların da kışkırtmalarıyla tahttan indirildi. Bunların başında “Kinim dinimdir!” diyecek kadar kindar olan Hüseyin Avni Paşa geliyordu. Hasan Beyin ablası Neşerek Kadınefendi, Sultan Abdülaziz Hanın hal’ edildiği gün, Dolmabahçe Sarayından Topkapı Sarayına nakledilmesi esnasında mücevher sakladığı şüphesiyle omzundaki şal, padişahın gözleri önünde çekilip alınarak hakarete uğramıştı. Kadınefendi, omuzları açık olarak boğazı geçmiş ve hastalanmış, Sultan Aziz’in ölümü üzerine de şok geçirerek 11 Haziran günü vefat etmiştir.
Hüseyin Avni Paşa, hal’den sonra Çerkes Hasan’ın İstanbul’da Birinci Orduda bulunmasını tehlikeli görmüştü. Bu sebeple kolağası (kıdemli yüzbaşı) rütbesiyle onu merkezi Bağdat’ta olan Altıncı Orduya tayin etmişti. Ancak Hasan Bey gelişen olaylar üzerine Bağdat’a gitmeyi reddetti. Bilhassa ablasına karşı yapılan muamele kendisini son derece sarsmış olup, Hüseyin Avni Paşaya haddini bildirmeye karar vermişti. Bağdat’a gitmeyi reddeden Hasan Bey tutuklandı ise de, gideceğine söz verdiği için serbest bırakıldı. Hasan Bey eniştesi olan Ateş Mehmed Paşanın Cibali’deki evinde halasının yanında oturuyordu. Bekardı. Bu konağa gidip baştan aşağı silahlandı.
Abdülaziz Hanı şehid ettiren paşalar, başarılarının zevki içinde Midhat Paşanın Beyazıt'taki konağında 15 Haziran gecesi toplanmışlardı. Bu sırada Çerkes Hasan Bey konaktan içeri daldı. Üniformalı olduğu ve sarayla ilgisi bulunduğu için haber getirdi zannetmişlerdi. Bu sebeple kolayca konağın üst katına çıktı ve elinde tabancalarından biri olduğu halde kabinenin toplandığı salona daldı: “Davranmayın!” diye bağıran Hasan Bey aynı zamanda tabancasını ateşleyerek Hüseyin Avni Paşayı göğüs ve karnından vurdu. Paşalar korku içinde bitişik odaya sığınırlarken diktatör Hüseyin Avni can havliyle kendini sofaya attı. Lakin Hasan Bey onun işini bitirmeye azmetmişti. Üzerine yürürken beline sarılan ve kendisini durdurmaya çalışan Bahriye Nazırı Kayserili Ahmed Paşanın ellerini ve kulaklarını doğradı. Aynı zamanda diktatör Avni Paşanın üzerine çökerek kamasını birkaç defa karnına sapladı. Avni Paşayı öldürdükten sonra salona dönen Hasan Bey Hariciye Nazırı Raşid Paşayı da öldürdü. Bu sırada yetişen askerler tarafından yaralı olarak tevkif edildi. Merdivenlerden inerken Bahriye Kolağası Şükrü Beyin hakareti üzerine birkaç manga asker arasında çizmesine sakladığı küçük tabancasını çıkarıp onu da öldürdü. Hadiseyi işiten İngiliz Büyükelçisi Sir Henri Eliotte; “Midhat Paşaya bir şey oldu mu?” diye sormuştur. Çünkü, Abdülaziz Hanın tahttan indirileceğini bilen dört kişiden biri de bu büyükelçiydi. Midhat Paşa ve Hüseyin Avni’nin samimi arkadaşıydı.
Yaralarını tedavi ettirmeyen Hasan Bey, kısa süren duruşmasından sonra idama mahkum oldu ve ertesi gün Beyazıt meydanında idam edildi. Diktatör Hüseyin Avni Paşanın ölümü halk arasında sevinçle karşılandı. Çerkes Hasan’a ise o nispette acı duyuldu ve gönüllerde milli kahraman olarak yerleşti.
Edirnekapı’ya defnedilen Çerkes Hasan Beyin demir parmaklıklı mezarının büyük taşında “Ümera ve guzat-ı çerakiseden İsmail Beyin oğlu olup, Harb Okulunu bitirip, kıdemli yüzbaşı rütbesindeyken genç yaşında velinimeti uğrunda feda-yı can eden Çerkes Hasan Beyin kabridir” yazılıdır.