Cumhuriyet`in kuruluş yıllarında Türkçe`nin içindeki Arapça ve Farsça kelimelere karşı bunları dilden tasfiye etmek, arı Türkçe kelimeler üretmek amaçlanıyordu. 77 yıl sonra bunun mümkün olmadığı görüldü, Arapça ve Farsça yerine sırasıyla Fransızca, Almanca, İngilizce kelimeler dile girdi.
Seksen yıllık dil politikaları ve bunların sağ ve soldaki politik yansımaları, sanat ve edebiyattaki görünümleri Türkçenin sadece morfolojik yapısında değil semantik yapısında da değişime yol açtı. Dış temaslar, küreselleşme, radyo ve televizyonun, reklamların etkisiyle Türkçe yabancı dillerin etkisinden kurtulamadığı gibi, bir anadilin günlük hayatındaki en acıklı durum olan ifadesizlik batağına saplandı. Bunun en bariz görünümü anlatıcılardır. Maç anlatıcıları, maçı oyuncu isimleri saymaktan öteye taşıyamadılar. Politikacılar, günlük demeçlerini verdikten sonra ertesi günü bir de demecin açıklanması demecine dönüştürdüler. Sıradan vatandaş hoşçakal, allahaısmarladık`ları bıraktı, bay bay (by by) demeye başladı. Televizyon habercileri çöken bir bina ve altında kalanları anlatacak dili unutmuştu, sadece görüyorsunuz sayın seyirciler işte durum bu, demeye getirdiler, çünkü ifade edecek anadili kültürleri yoktu. Aydınların televizyon açık oturumlarında ortaya çıktıklarında fikirlerini ifade edecek bir dilleri kalmamıştı, bunu birbirlerine saldırarak gizlemeye çalıştılar. Konuşma sırasında el-kol hareketleri Akdeniz ve latin kültürlerinde yaygındır, fakat dikkat edelim, bir konuşma sıkıntısı varsa, el-kol hareketleriyle dilin birlikteliği uyumsuzdur.
Genel olarak sol, Kemalist özleştirme çizgisini benimserken sağ buna karşı çıktığı gibi Osmanlıcayı savunuyordu. İki tarafın da sorunu imla sorunu gibi görmesi dile bir fayda sağlamadı. Etkilenmeler de vardı. Bir grup İslamcı aydın öztürkçe yazarken, bir grup sol aydın Osmanlıcı idi.
Türkçe`nin içine düştüğü bunalımın başta iki nedeni vardı: Birincisi Latin alfabesi`ne geçişin ve bırakılan Arap alfabesi`nin getirdiği ikilik. İkincisi Batılılaşma akımı.
Osmanlıcı Görüş
Osmanlı Türkçesi sağdan sola yazılıyordu, Latin alfabeli Türkçe soldan sağa. Konuşma dilindeki ağırlık giderek sadeleşti, özleşti, hafifledi. Ağır Arapça ve Farsça (dır diye)ifadelerin hepsini atma merakı veya dayatmacılığı yahut dil ırkçılığı yüzünden bu sefer bir kavram ifade edilemez hale geldi, Türkçe donuk, kupkuru, duygusuz bir hal aldı. Osmanlıca camide kaldı, din görevlileri ve uzmanların diline indirildi. Yazı ve konuşma dilinden sökülüp atılan eski dilin yerine konulan arı yahut uydurma dili halk benimsemedi. Bir zamanların meşhur "olanak" gibi "olası" gibi mayalandırmaları ancak tutulan bir politikacının zamanında kullanılmış olsa bile bir süre sonra silinip gidiyor, altından eskinin kalın hatları imkan ve ihtimal şeklinde yaşadığını belli ediyordu.Kemalist Görüş
Arap alfabesi Türkçeye uygun değildi. İkiyüz yılda (1729-1928) otuz bin kitap basılırken, cumhuriyette bu kadar kitap 16 yılda basıldı. Arap alfabesinin öğretilmesi zordu. 1927-28 yıllarındaki hızlı çalışmaları Mustafa Kemal yönetti. Uluslararası sayı birimleri kabul edildi. Bütün yurtta okuma yazma seferberliği ilan edildi. 3 Kasım 1928`de resmen Latin alfabesi kabul edildi.
Osmanlı`nın kuruluşundan beri konuşma diliyle yazı dili arasında uçurum vardı. Bilim dili Arapça, edebiyat dili Farsça idi. Karamanoğlu Mehmet Bey dışında Türkçe`yi koruyan yoktu. Cumhuriyet bu yüzden, laik devrimciliğin temelciliğiyle de, Türk diline sahip çıktı. Önce alfabe devrimi yapıldı. Türk Dili Tetkik Cemiyeti ile yukardan aşağı da olsa bir Türkçe hamlesi başlatıldı. Amaç, konuşma diliyle yazı dili arasındaki ayrılığı kaldırmak, Türkçe`yi yabancı dillerin etkisinden kurtarmaktı. Teoride bazı hatalar oldu, sözcük türetmede bazı aşırılıklar oldu, ancak Türkçe`nin Arapça, Farsça`nın etkisinden temizlenmesinde bunlar aşıldı.
İmla
Dilin doğru yazılışı konusunda TDK otoritesini kaybetti. Kendisi bile çelişik kılavuzlar çıkardı. Şapka kullanımı en çok tartışılan konulardan biridir. İki kutup vardır. Şapkayı tümüyle kaldıranlar, şapkayı her kelimede kullananlar. Bu iki kutubun arasında, şapkayı ancak kalıplaşmış kelimelerde kullananlar çoğunluğu oluşturmaktadır.Yabancı dillerin etkisi alfabedeki harflerde kendisini göstermektedir. x, w, q harflerinin kullanımı çelişkilidir. Dilde kural koymak kolaydır ancak uygulamada kuralcılık işlememektedir.
İlke diye birkaç yanlış yıllardır doğru kabul edilmektedir: Türkçe okunduğu gibi yazılır, denilir ama uygulamada okunduğu gibi yazılmaz, yazıldığı gibi okunmaz. NTV yazılır, entivi okunur, şov denilir show yazılır.. Düzeltme imi aşama aşama kaldırıldıktan sonra nispet i`sinde kah kullanılmakta kah kullanılmamaktadır. Birleşik yazılan kelimelerde tam bir mutabakat yoktur.
Türkçenin morfolojisini dilbilimciler ne kadar kurala bağlasa da dil, canlı bir varlık olarak sokakta, medyada, evlerde varlık bulmaktadır. Bu yüzden aşırı kuralcılık dili yönetemez. Nispet i`si yerine getirilen -al, -sal eklerinin durumu budur.
Dil tartışmaları kelime temeline saplanıp kalmıştır. Eski yeni ikiliğini Türk tiyatrosunda mizah unsuru olarak Nejat Uygur ile Haldun Taner yakalamıştır. Tiyatrosu bu sebeple sevilmektedir. Basında Burhan Felek halk dilini kullanarak yazdığı için sevilmişti. Politikada bile bu gelenek görülür.
Yabancı Dilin Etkisi Görüşü
Cumhuriyetten önce Arapça ve Farsça etkisi Türkçeyi zenginleştirdi mi tartışılır ama çağdaş gelişmelerin yansımasıyla özellikle İngilizcenin etkisi Türkçeyi zorlamaktadır. Dile giren yeni kelimelerin Türkçe karşılıklarını bulacağım diye TDK gülünç duruma düşmektedir. Bu bir yorum değildir, zaman zaman gazetelere Batı dillerinden gelen kelimelere Türkçe karşılıklar diye verilen listelerin kimse tarafından kullanılmadığı gerçeğidir. Bilimsel ve teknik buluşların karşılıkları İngilizcede türetilirken bir düşünce temeli ve bir Latin-Grek kaynak temeli vardır. Oysa Türkçe karşılık düpedüz uydurmadır. chat, disk, klip gibi kelimeler olduğu gibi yerleşmiş, operating system yerine işletim sistemi, mainboard yerine anakart tutmuştur. Demek ki dilde zorlama mümkün değildir. Kimi tutmakta kimi tutmamaktadır. Bu görüş, Tunalı Hilmi Caddesi`ne giren birinin yabancı levhaları görüp "Burası Türkiye mi?" demesi durumuna gelmeyi gerektirmez.Aydınlar arasında söylenme kültürü yaygındır ama dilimize sahip çıkalım deyip kimse rahatsız olduğu bir durum hakkında üretime geçmez. Türkçenin geniş çaplı bir eşanlamlılar sözlüğü, "thesaurus"u yoktur.
Dile giren yabancı kökenli kelime ve deyimleri ayıklamak ve tasfiye etmek bir zamanların ırkçı dilbilimcilerinin görüşüdür. Dilde önemli olan duygu ve düşüncedir. Duygular en iyi hangi kelimeyle anlatılıyorsa o kelime artık Türkçeleşmiştir. Düşünceler, snopluk bir yana, en yalın, açık, doğru bir şekilde hangi kelimeyle ifade ediliyorsa edilsin ve bütün yurtta batıdan doğuya herkesin benimsediği bir sözdizimi varsa o dil Türkçedir. Yerleşmiş bir kelimenin aslını aramak ve yabancı diye atmak dili bilimkurgu dili haline getirir. Bu anlamda en sık yapılan yanlışlar Hollywood Türkçesi yahut dublaj Türkçesidir ki, yukarda değinilen dil tartışmasını kelime temeline indirmecilik aynı zamanda Türkçenin sözdizimi yapısını bozmuştur. "Nasılsın-iyiyim, sağol" yapısı, "Sen iyi misin-Ben iyiyim" şekline dublaj Türkçesiyle girmiştir.
Teknolojik gelişmeleri almak ve açıklamak için dilin beklemeye, durup düşünmeye tahammülü yoktur, teknolojiyle birlikte kavram ve kelimenin girmesi kaçınılmazdır. Bunlara emanet, ödünç kelimeler denemez. Blog blogdur, bunu günlük mü değil mi diye tartışırken vlog çıkagelir. Öte yandan üniversite`ye evrenkent demenin gerekçesi bu yabancı dilin egemenliğine karşı başlatılan bir mücadelenin simgesidir.
Yazım Kılavuzları
Türkçe yazım kılavuzları 30`lardan beri değiştirilerek TDK tarafından yayınlanmaktadır. TDK dışında çeşitli kurum ve kişilerin yayınlarıyla birbirinden ayrı iki düzine kadar yazım kılavuzu yayınlanmıştır.Bu kılavuzlar girişte imla kurallarını verir, diğer kılavuzları tartışır ve alfabetik bir dizin sunarlar. Bu kılavuzların dizin ve kural yapıları birbirine benzememektedir. TDK`ya karşı Dil Derneği (eski TDK), cumhuriyetçiler ve Osmanlıcıların kılavuzları farklıdır. Ana tartışmalar şu noktalardadır:
-Yazılışları aynı, okunuşları farklı kelimelere neden düzeltme işareti konur? -Latin alfabesine geçmiş bir dil ince k,l,g üzerine neden inceltme işareti koyar? -Kuralların ard arda sıralanmasının arkasında yatan nedir? -Artık kimsenin Osmanlıca bilmediği, yazmadığı bir kamuya neden Osmanlıca izahlar getirilmektedir? -Ayrı yazılması gereken mı, ki, de`lerin neden ayrı yazılacağı açıklanamamıştır. -Kuraldan sonra verilen örnekler neden hep basit örneklerdir? Karmaşık kurallara örnek verilmez. -Hemze ve ayın harfleri sorunu çözülememiştir. Camii mi, camisi mi? -Kesmeli yazım kalktı mı kalkmadı mı? Kura mı kur`a mı? -Birleşik mi, bileşik mi, bitişik mi yazılacak kelimeler sorunu? Karmaşık ve kafa karıştırıcı. -Dilimize mal olmuş yabancı kelimeler söylendiği gibi yazılır deniyor. Mal olduğunu kim biliyor? Ahmet mi Ahmed mi? Mehmed mi Mehmet mi? -Şekspir diye seslendirdiğimiz yazarı Shakespeare diye yazıp ek kesmesini Şekspir`le yapıyoruz. Latin alflabesini kullanan Batı dilleri için bu yerleşmiş bir kural. Yunanca, Rusça, Çince, Japonca, Bengalce, Tibetce dilleri için neden kural değişiyor? Bu kuralda da tatmin edici bir açıklık yok. Dilde yerleşmiş kullanımdan söz ediliyor, kimse kimin yerleştirdiğini bilmiyor. Tuhafı, herkesin Çincenin türkçe ses karşılıklarını bildiği varsayılıyor. Kimse Mao Zedung mu Mao çetung mu bilemez. -Kesmelerdeki kurallar karışık ve basın dahil hiç kimse doğru kullanmıyor. Türk Dil Kurumundan mı, Türk Dil Kurumu`ndan mı? Türkçenin mi Türkçe`nin mi? Halbuki bir önceki kuralda Kurum adları silsilesinin her harfinin büyük yazılacağı ve kesmeyle ayrılacağı bildirilmişti. Honolulu`lu mu Honolululu mu? 19.yüzyıl İstanbulu mu, 19.yüzyıl İstanbul`u mu? Muallakta bırakılan muğlak kurallar.
Kaynaklar:
- Murat Belge,"Türk Dilinde Gelişmeler", ``Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi``, c.10
- ``İmla Kılavuzu``, TDK, Ankara 1996.
- Ömer Asım Aksoy, ``Dil Yanlışları``, Adam Yayınları, 5.bs.İstanbul 1998.
- ``Kubbealtı Lugatı Misalli Büyük Türkçe Sözlük``, İlhan Ayverdi, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul 2005.
- Necmiye Alpay, ``Türkçe Sorunları Kılavuzu``, Metis Yayınları, İstanbul 2000.
- Yusuf Çotuksöken, ``Okul Sözlüğünün Eleştirisi``.
- Feyza Hepçilingirler, ``Türkçe OFF``, Remzi 1997.
- Tahsin Banguoğlu, ``Anahatlarıyla Türk Grameri``, ist. 1940.
- Nihat Sami Banarlı, ``Türkçenin Sırları``, İst. 1971.
- Necmettin Hacıeminoğlu, ``Türkçenin Karanlık Günleri``, İstanbul 1972.
- Ömer Asım Aksoy, ``Ana Yazım Kılavuzu``, Adam Y. İst.2002.
- Nijat Özön, ``Büyük Yazım Kılavuzu``, Kabalcı Y. İst. 1999.
- Oktay Sinanoğlu, ``Bye Bye Türkçe``, Otopsi 2000.
Bağlantılar