Türk kelimesinin aslı "türümek" fiilinden gelmektedir. Bunun yanı sıra "Güçlü, kuvvetli, miğfer, kazanmış" anlamlarınada gelmektedir. Türümek fiilinden türetilmiş, kişi ve insan anlamında "türük" ve sonraki zamanlarda hece düşmesiyle "Türk" kelimesi ortaya çıkmıştır. Türk Dil Kurumu'nun hazırladığı Türkçe Sözlükte, Türkler; Asya ve Doğu Avrupa'da yaşayan, Türkçe'nin çeşitli lehçelerini konuşan soy ve bu soydan gelen kimse diye belirtilmektedir. Söz konusu bu kimselerden oluşan topluluklara "Türkler" denir. Türkler, Türkçe ve Türkçe'nin lehçelerini konuşurlar. Nitekim Anadolu'da bir kısım göçebeler de yürümekten "yürük" adını almışlardır. Türk kelimesi, ayrıca, çeşitli kaynaklarda; "töre sahibi, olgun kimse, güçlü, terk edilmiş, usta demirci ve deniz kıyısında oturan adam" manalarında kullanılmaktadır.
Coğrafi adlandırma olarak Turkhia (Türkiye) tabiri ise altıncı yüzyıldaki Bizans kaynaklarında, Orta Asya için kullanılmıştır. 9. ve 10. yüzyıllarda, Volga'dan Orta Asya'ya kadar olan sahaya denilirdi. Bu da Doğu ve Batı Türkiye olmak üzere ikiye ayrılıyordu. Doğu Türkiye, Hazarların; Batı Türkiye ise Türk asıllı Macarların ülkesiydi. Memlukların ilk zamanlarında, Mısır'a da Türkiye deniliyordu. Selçuklular zamanında, 12. yüzyıldan itibaren Anadolu'ya Türkiye denilmeye başlandı.
Türk kelimesini Türk devletinin resmi adı olarak ilk defa kullanan, yedi ve sekizinci yüzyıllarda hüküm süren (681-745) Göktürk Devletiydi. Orhun Kitabelerinde Türk kelimesi, bazen Türk, bazen de Türük olarak yazılmıştır. 11. yüzyılda Kaşgarlı Mahmud: "Türk adının Türkler'e, Tanrı tarafından verildiğini" belirterek, Türk adının "Gençlik, kuvvet, kudret ve olgunluk çağı" demek olduğunu belirtir. Türk kelimesi, gerek İslam, gerek İran ve gerekse Tevrat'ta geçmektedir. Tevrat'ta Türkler'in Hz. Nuh'un oğlu Yafes'in soyundan geldiği kabul edilir.
Bilinen en eski Türk kavmi, Çinlilerin Hiong-nu dedikleri, M.Ö. 3. asrın başından itibaren tarih sahnesinde görülen Hunlardır. Bu kavmin ana yurdu, Tienşan'ın kuzey kesimiyle batıdaki Altay Dağları, Orta Urallar ve Hazar Denizi'nin kuzey hudutları içinde kalan vadideydi. Şenyu denilen hükümdarlarının ordugahı, Orhun Irmağı kıyısında bulunuyordu. Nüfus çoğalması ve feth isteği gibi iki büyük sebeple yayılmaya başladılar ve Çin hudutlarına kadar olan bölgeyi ele geçirdiler.
Detaylı bilgi için bakınız Türkler
Coğrafi adlandırma olarak Turkhia (Türkiye) tabiri ise altıncı yüzyıldaki Bizans kaynaklarında, Orta Asya için kullanılmıştır. 9. ve 10. yüzyıllarda, Volga'dan Orta Asya'ya kadar olan sahaya denilirdi. Bu da Doğu ve Batı Türkiye olmak üzere ikiye ayrılıyordu. Doğu Türkiye, Hazarların; Batı Türkiye ise Türk asıllı Macarların ülkesiydi. Memlukların ilk zamanlarında, Mısır'a da Türkiye deniliyordu. Selçuklular zamanında, 12. yüzyıldan itibaren Anadolu'ya Türkiye denilmeye başlandı.
Türk kelimesini Türk devletinin resmi adı olarak ilk defa kullanan, yedi ve sekizinci yüzyıllarda hüküm süren (681-745) Göktürk Devletiydi. Orhun Kitabelerinde Türk kelimesi, bazen Türk, bazen de Türük olarak yazılmıştır. 11. yüzyılda Kaşgarlı Mahmud: "Türk adının Türkler'e, Tanrı tarafından verildiğini" belirterek, Türk adının "Gençlik, kuvvet, kudret ve olgunluk çağı" demek olduğunu belirtir. Türk kelimesi, gerek İslam, gerek İran ve gerekse Tevrat'ta geçmektedir. Tevrat'ta Türkler'in Hz. Nuh'un oğlu Yafes'in soyundan geldiği kabul edilir.
Bilinen en eski Türk kavmi, Çinlilerin Hiong-nu dedikleri, M.Ö. 3. asrın başından itibaren tarih sahnesinde görülen Hunlardır. Bu kavmin ana yurdu, Tienşan'ın kuzey kesimiyle batıdaki Altay Dağları, Orta Urallar ve Hazar Denizi'nin kuzey hudutları içinde kalan vadideydi. Şenyu denilen hükümdarlarının ordugahı, Orhun Irmağı kıyısında bulunuyordu. Nüfus çoğalması ve feth isteği gibi iki büyük sebeple yayılmaya başladılar ve Çin hudutlarına kadar olan bölgeyi ele geçirdiler.
Detaylı bilgi için bakınız Türkler
Görüşler