1853’te ilk memuriyetine başlayarak, maliye Varidat Kaleminde görevlendirildi. Üç sene kadar burada çalıştıktan sonra, Babıali Tercüme Odasına geçti. Kısa zamanda memuriyette derecesi yükseldi ve sırasıyla Mesahib Kalemine (1866), Şura-yı Devlet Maarif Dairesi Başmuavinliğine (1868) ve ardından da Başkitabetine (1870) geldi. Divan-ı Hümayun Tercümanlığına (1871), Divan-ı Hümayun Amedliğine ve Defter-i Hakani Nezaretine (1874), Temyiz Mahkemesi Reisliğine (1876), Ticaret Nezaretine ve Sultan Murad’ın tahta geçmesiyle de Mabeyn Başkatipliğine (1876) tayin edildi.
Sultan İkinci Abdülhamidzamanında, Bulgaristan Meselesini yerinde incelemek üzere Filibe’ye gönderilen komisyona başkanlık yaptı. Bu vazifesini tamamladıktan sonra Berlin’e elçi olarak gönderildi. Buradayken Ayastefanos Antlaşması ile Berlin Kongresine ikinci murahhas olarak katıldı. Berlin’deki başarılı çalışmalarından dolayı vezirlik rütbesi verildi (1881). 1883’te Viyana Büyükelçiliğine tayin edildi. 1891’de Viyana’da intihar etti. Cenazesi İstanbul’a getirilerek Sultan Mahmud Hanın türbesinin bahçesine gömüldü.
Sadullah Paşa, devlet adamlığı yanında edebiyatla da uğraşmıştır. Fakat yazdıklarının pek çoğu ele geçmemiştir. Yazdıklarının içinde en önemlisi On dokuzuncu Asır manzumesidir. Bu manzumede batının ilerlediği müspet ilimlere, Türklerin de ayak uydurması gerektiğini savunmaktadır. Sadullah Paşanın batı dillerinden yaptığı tercümelerin en meşhuru Göl adlı eseridir. Berlin Mektupları, Charlottenbourg Sarayı, Paris Ekspozisyonu, Cevdet Paşaya Mektup, bilinen eserleridir. Berlin Mektupları, Tanzimat devri seyahat edebiyatının ilk örnekleridir.
Edebi kişiliği
Edebiyat çalışmalarını birinci plana almayıp bunu bir amatör gibi sürdüren Sadullah Paşa, 1838 yılında, Erzurumda doğdu. Babası Esat Muhlis Paşa, İkinci Mahmut döneminin ünlü vezirlerindendi. Sadullah Paşa öğrenimini İstanbulda «Darülmaarif» adlı bir okulda yaptı. İyi bir tahsil gören Sadullah Paşa, babasının kontrolünde de özel hocalardan Arapça, Farsça, Fıkıh, Akaid, Tabiiyye, Kimya ve Fransızca dersleri aldı.Babıali Tercüme Odasına memur adayı olarak girdi. «Divan-ı Hümayun Tercümanlığı» görevi ile hayata atıldı. Maarif Müsteşarlığı yaptı. Beşinci Muratın kısa süren padişahlığı sırasında Mabeyn Başkatibi oldu. Beşinci Murattan sonra tahta geçen Sultan İkinci Abdülhamit Han zamanında, Bulgaristan Meselesini yerinde incelemek üzere Filibe’ye gönderilen komisyona başkanlık yaptı. Bu vazifesini tamamladıktan sonra Berlin’e elçi olarak gönderildi. Buradayken Ayestefanos Antlaşması ile Berlin Kongresine ikinci murahhas olarak katıldı. Berlin’deki başarılı çalışmalarından dolayı vezirlik rütbesi verildi (1881). 1883’te Viyana Büyükelçiliğine tayin edildi. 1891’de Viyana’da (Sefarethanenin hamam odasında hava gazı borusunu ağzına almak suretiyle) intihar etti. Cenazesi İstanbul’a getirilerek İkinci Mahmut Türbesi bitişiğindeki küçük mezarlığa gömüldü.
Sadullah Paşa edebiyat alanında bir amatör olarak çalışmış, ama bu kadar çabalarıyla bile yeni Türk edebiyatının oluşmasında oldukça yararı dokunmuş bir kimsedir. Yeni Türk edebiyatı batıya yönelir ve ondan örneklenirken bu hususta en verimli alanlardan biri de oradan şiir çevirileri yapmaktı. Bu ortamda, Tanzimat döneminde, batıdan Türkçeye ilk şiir çevirisi yapanlardan biri de Sadullah Paşa olmuştur. Onun «Ondokuzuncu Asır» adlı ünlü manzumesi -belki edebi değerinden başka çağdaş uygarlığı tanıtmak istemesi bakımından, çok değerli bir belge karakteri taşır. "Lamartine" den çevirdiği, çok tanınmış «Göl» manzumesi de yeni şiir zevkinin belirli bir örneğini teşkil eder. Sadullah Paşanın siyasi ve kişisel anılarıyla gezi notları niteliğindeki kimi yazıları da, Tanzimatla birlikte kendini göstermeye başlayan yeni edebi nesrin, üzerinde durulmaya değer örnekleridir.
Eserleri
Sadullah Paşa, devlet adamlığı yanında edebiyatla da uğraşmıştır. Fakat yazdıklarının pek çoğu ele geçmemiştir. Yazdıklarının içinde en önemlisi On dokuzuncu Asır manzumesidir. Bu manzumede batının ilerlediği müspet ilimlere, Türklerin de ayak uydurması gerektiğini savunmaktadır.Sadullah Paşanın cilt teşkil edecek büyük bir eseri, ya da tüm yazılarını bir araya toplayan bir kitabı yoktur. Ancak, onun acıklı yaşamını ve trajik sonunu dile getiren -başkası tarafından hazırlanmış- bir eser bulunmaktadır. Bu kitabın adı: Sadullah Paşa -yahut- Mezardan Nidadır. Kitap Paşanın yakınlarından Mehmet Galip Bey tarafından düzenlenmiş, İkinci Meşrutiyetten sonra basılmıştır.
Sadullah Paşanın batı dillerinden yaptığı tercümelerin en meşhuru Göl adlı eseridir. Berlin Mektupları, Charlottenbourg Sarayı, Paris Ekspozisyonu, Cevdet Paşaya Mektup, bilinen eserleridir. Berlin Mektupları, Tanzimat devri seyahat edebiyatının ilk örnekleridir. Tanzimat döneminin pozitivist ve materyalist anlayışı savunan ilk şairi oldu. Fazla eser vermemiş olan Sadullah Paşa, yayımladığı birkaç makale ve çeviri içinde en çok Lamartinden Göl şiiri çevirisi ve Ondokuzuncu Asır adlı şiiriyle tanınmıştır.
"Ondokuzuncu Asır" adlı manzumesinde Sadullah Paşa, iki zihniyeti mukayese eder. Ona göre, skolastik dönemin yanlış, eksik ve olumsuzluklarına karşılık yeni çağda insanın, aklı ve iradesiyle gerçekleştirdiği hızlı ve baş döndürücü bir gelişme söz konusudur. İnsanın idrak kabiliyeti bu çağda en üst seviyeye ulaşmış, gerçekleşmesi imkansız sanılan pek çok şey de bu asırda gerçekleştirilmiştir. Eski dönemlere ait bütün bilgiler temelinden sarsılmış, kainat yeniden keşfedilmiş, ilim ve irfan, deneyci tavrıyla batıl inançları temelinden yıkmıştır.
ON DOKUZUNCU ASIR
Erişti evc-i kemalata nur-i idrakat Yetişti rütbe-yi imkana kısm-ı mümteniat
Besait oldu mürekkeb, mürekkeb oldu basit
Bedahat oldu tecarible hayli mechulat
Mecaz oldu hakikat, hakikat oldu mecaz
Yıklıdı belki esasından eski malumat
Mebahis-i felek ü arz ü hikmet-ü kimya Değil vesavis-i ezhan ü vehm ül temsilat
Mesail-i nazariye tecarib oldu sened
Erişti hadd-i yakine fusul-i zanniyet
Ukuul-i zahire said feza-yi ecrama
Kuva-yi cazibe kaanun-i paye-yi mir kaat
Nüfus-i Rakire nazil kırare-yi arza
Delil-i mebhas-ı tekvin defain-i tabakaat
Heva vü berk u ziya vü buhar ü miknatis
Yed-i tasarruf-i insanda unsur-i harekat
Ziya hayalen iken şimdi bil-fiil sai Zılal zail iken şimdi ziver-i mirat Seda hisab-i mesafatta muhbir-i sadık
Buhar zulmeti tenvirde ebda-i ayat Cihat-ı erbaaya berk nakil-i ahbar Buhar bahr ü ber üstünde Hızr-ı nakliyyat
Tefahür eylemesin mi bu asr asara Kısalttı bud ü mekan ü zamanı muhtereat
Ne kaldı çeşme-yi Hayvan ne Daru-yi Sührab
Ne kaldı nüsha-yi efsun ne hükm-i tilsimat
Ne kaldı sad-ı tevali ne kaldı nahs-ı kıran
Ne kaldı reml ü kehanet ne kaldı cifriyyat
Ne var hümada saadet ne var şeamet-i bum
Mukayyed asl-ı iradata cümle meculat Ne atlas alemi hamil ne zühre fail-i küIl
Değil ukuul-i Felatun usul-i tekvinat Ne kaldı zann-ı tenasüh ne kaldı nar-ı mecus
Değil ukuule ekaanim kıble-yi hikat Esas-ı hikmet-i asr oldu vahdet-i Barı
Taammün eyledi asl-ül-usul-i mutekadat
Bulur gider cihet-i vahdetin umum milel
Vücud-i vahdeti müsbit olunca makuulat Hudud-i hakk u vezaif muayyen ü sabit Ne kaldı cebr ü tagallüb ne kaldı keyfiyyat
Hukuuk-i şahs ü tasarruf masun taarruzdan
Verildi alem-i umrana başka tensikaat Ne Amr Zeydin esiri ne Zeyd Amra veli
Müessis uss-i müsavata nass-ı mevzuat
Münevver eyledi ezhanı intişar-ı ulum
Mükemmel eyledi noksan-ı feyzi matbuat
Megarib oldu dirigaa metali-i irfan Ne kaldı şöhret-i Rum ü Arab ne Mısr ü Herat
Zeman zeman-ı terakki cihan cihan-ı ulum
Olur mu cehl ile kaabil bekaa-yi cemiyyat
KITA
Ressame-i semen bedenin bak şu vazına
Hayretle kendi hüsnüni tasvire başlamış
Taklidi gayri kabili iken nur-ı kudretin
Kız, nüsha-i vücudüni tanzire başlamış
Maruz-ı Hakiranemdir:
Nazarımda gül-i rana görünür har-ı vatan Var kıyas et ne imiş verdi çemenzarı vatan
GÖL (ÇEVİRİ)
Ta key bu şitab her kenare Hiçmedhine yok mudur nihaye
Yelday-ı ezelde serserisin Aram ü rücudan birisin
Bir dem olamaz mı ömr-i nasaz Ummanı dehirde lenger endaz
Ey göl! Nazar et ki bir yıl akdem Yarimdi bana bu yerde hemdem
Bu taş ki bus eder miyahın Aramgehi iken o mahın
Şimdi bana bir neşimen-i hayf Mehcure medar şiveni harf
Böyle yine inleyüb dururdun Yalçın kayalara baş ururdun
Yüzler sürer idi keffi müştak Ol paye ki kıblegahı uşşak
Yaldında mı bir gece o afet Ol hüsn-i melek, peri kıyafet
Çıkmışdı benimle mahitabe Bir sandal içinde seyr-i abe
Olmuşdum anınla duş berduş Aşk alemi içre mest ü medhuş
Tenhaca safayı ab ederdik Zevk-ı demi mahitab ederdik
Ses gelmez iken sema vü madan Hali iken her taraf sadadan
Sandalcıların kürek sadası Bu halvetin idi hoş nevası
Ahenkle çekerler idi birden Bu şevk ile mevcezen idin sen
Nagah çıkub hazin bir ses Emsalin işitmemişdi hiç kes
Aksi ile oldulardı hiyre Etraf-ü savahili buhayre
Yani ki o gülfemi hoş avaz Feryade şu yolda etdi ağaz :
Ey çerh, tevakkuf et zeman ver Ey saati sad aman eman ver
Bir kim alayım şu bahtı nevden Bu leyli neşan tiz revden
Bahtsız bu cihanda var hayli Mevt anlara tatlı bir temenni
Bu zümreye devlin eyle tahsis İhlak ile derdden eyle tahlis
Mesudları eyle gel feramuş Bu demdeki ayşdır anlara nuş
Beyhude taleb eman zemandan Kabil mi vefa o bi emandan
Süratle kaçar zeman benden Aheste rev ol ben ana derken
Fecretdi zalamı leyli tarac Meşal keşi mihri safha-i ac
Fevt olmaya fürsat edelim zevk Bu bezm-i visale verelim şevk
Yok ademe bu cihanda mersa Yok dehre kenar hiç hayfa
Durmaz geçeriz çü zılli zail Dehr ise misal-i nehr-i sail
Ey dehri hasud bu haleti sekr Müstesidi desti aşkı pür mekr
Bizden olacak mı durü mehcur Ol sürat ile ki ruz-i gam dur
Aya bir eser kalur mı andan Nabud olacak mı bu cihandan
Ol dehir ki mucib hem de salib Hayf olmayacak mı redde talib
Ey ey ezel ü ademkehi hak Ey maziy-ü hufrei hevilnak
Eyyamı ki beledüb gidersin Söyle bize neyleyüb nidersin
Gasbeylediğin demi meserret Ermez mi bu semte artık avdet
Ey göl ki sefay-ı kalb ü cansın Korkunc kayalar ki bi zebansın
Ey bağrı delik mahuf garlar Zindana şebih pişezarlar
Asude nişin rüzgarsiz Mecray-ı feyuz-ı nevbaharsız
Bari siz edin bu leyley-i yad Kim kahrı dehirden ali azad
Ey manzarası güzel buhayre Aşk ehline bibedel mesire
Her hali sükun şiddetinde Etrafı besimi suretinde
Eşcarı hazin edalarında Avihte ser kayalarında
Lerzan esüb geçen sabada Etrafdan akseden sadada
Simin cebin olan kamerde Kim aksi yüzünde nur perde
Dur etme bu meclisi hayalden Lillah sıyanet et zevalden
Erdikce riyah burda seyran Etrafdaki neysitani nalan
Eltafı revayihi nesimin Eknaf-ü havalii besimin
Hasıl burada ne ise menus Semü basar u meşame mahsus
Nakleyleyeler ki burda bir gün Hem bezm-i safadı iki düşkün
Kaynaklar
Prof. Dr. Şerif AKTAŞ, Yenileşme Dönemi (1890–1920) Türk Şiiri Ve Antolojisi, Akçağ, 1996, Ankara, s.44Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı Antolojisi, Şemsettin KUTLU, İstanbul, 1981, s.: 340
misafir - 9 yıl önce