Rafızilik
Kısaca: Rafızilik Abdullah ibni Sebe adında Yemenli bir kişi tarafından kurulan, Şia fırkasının yirmi kolundan biri. Rafızi veya Rafızia, lügatta “terk eden, ayrılan, bırakan kimse” demektir. Rafıziler, tarihte her zaman, hazret-i Ali ve hazret-i Abbas'ın torunlarının birinin etrafında toplanıp çeşitli fırkalara ayrıldılar. İmam-ı Zeynel abidin vefat edince, çoğu bunun oğlu Zeyd'in etrafında toplandılar. Emevi Devletinin Irak valisi olan Yusuf-ı Sekafi ile harp etmeye giderken bir kısmı Zeyd'den ...devamı ☟
Rafızilik, VII. yy. ortalarında yahudi asıllı İbni Sebe tarafından kurulan, halife Ali ve evladına aşırı ölçüde bağlanan, sünni mezhebinin bütün görüşlerine karşı çıkan bir inançtır. Genellikle Şii mezhebinin fırkalarından biri sayılır.
Hz. Muhammed'in ölümünden sonra ortaya çıkan halifelik meselesi Müslümanlar arasında birtakım anlaşmazlıkların doğmasına yol açtı. Bazısı Ali'nin halife olması gerektiğini, Hz. Muhammed'in sağlığında onu kendisine halife olarak seçtiğini ileri sürdü. Müslümanların çoğu, özellikle Ebubekir'i tutanlar bu görüşe karşı çıktıkları için Ali halife olamadı. Halifelik makamına sırayla Ebubekir, Ömer ve Osman geçti. Ali, ancak onların ölümünden sonra halife olabildi. Bu yüzden, anlaşmazlık büyüdü.
Ali'yi tutanlar Ebubekir, Ömer, Osman ve Muaviye'ye karşı direnişe geçtiler. Halifelik konusundaki anlaşmazlığı din anlayışına bağlayan İbni Sebe sonradan Rafızilik diye anılan görüşlerini üç noktada topladı: 1. Hz. Muhammed bir peygamber olduğuna göre ölmemiştir. O da İsa peygamber gibi günün birinde tekrar yeryüzüne gelecektir. Buna inanmayanlar, Kur'an'ın gerçek anlamını kavrayamayanlardır.
Kur'an’ın biri zahiri (görünüşte), biri de batıni (içrek) olmak üzere iki anlamı vardır. Onun görünüşteki anlamına bağlananlar, özünü bilmedikleri için, bu gerçeği anlayamamışlardır. Ebubekir, Ömer, Osman ve Muaviye Ali'nin hakkını yediler. Hz. Muhammed'in yolundan ayrıldılar. Ali ölmedi, tekrar dünyaya dönecek, insanlara adalet dağıtacak, Allah'ın yolunu gösterecektir; 2. her peygamberin bir vasisi vardır. Hz. Muhammed'in vasisi de Ebu Talib'in oğlu Ali'dir.
Hz. Muhammed'den sonra Müslümanların başına geçmek, onları yönetmek görevi Ali'nindir. İmamlık hakkını Ali'nin elinden alanlar, İslam dinine göre büyük zalimlerdir. Ali'nin hakkını ilk defa inkar eden Ebubekir, sonra sıra ile Ömer, Osman ve Muaviye'dir; 3. Allah, Ali ve evladında görünüş alanına çıktı. Onların özünde Allah'ın bir cüz'ü saklıdır (hulul). Bu yüzden Ali, belli bir anlamda Allah'dır. Allah, Ali'nin kişiliğinde göründü, onun dilinden konuştu, öyleyse Ali'ye inanmak Allah'a iman etmek; Allah'a inanmak Ali'ye iman etmektir.
İbni Sebe'nin bu düşünceleri kısa bir süre içinde geniş bir çevreye yayıldı, özellikle İranlılar tarafından kolaylıkla benimsendi. Bu inanca bağlananların kimi Ali'yi bir ilah, kimi de Nebiyyi natık (konuşan peygamber, yeniden ortaya çıkan bir resul) olarak kabul ettiler. Her iki görüşe göre Ali'ye itaat etmek bir din borcudur, bir tanrısal buyruktur. Ali'ye inanmayan, onun izinden yürümeyen Müslüman değildir, din açısından suçludur.
Rafıziliğe göre Kur'an, görünüş bakımından bir kabuktur; gerçek, bu kabuğun içinde gizlidir. Namaz, zekat gibi din görevlerinin amacı Hz. Muhammed ile Ali'yi sevmektir. Hz. Muhammed ile Ali'yi candan sevenler namaz kılmış, zekat vermiş sayılır. İslam dininde muharremat adı verilen yasaklar Ebubekir ile Ömer'in yolundan gitmek, hatmiye mezhebinden olanlara karşı çıkmak, direnmek demektir.
Sünni mezhebine aşırı ölçüde bağlı kalan bazı İslam bilginleri, Rafıziliğin İslam birliğini parçalamak için ortaya atılan siyasi bir görüş olduğunu ileri sürerler; fakat Rafızilik, daha çok, eski İran dini inançlarının İslam dini ilkeleriyle kaynaştırılması sonucu doğdu. Bu yüzden, İslamlığa karşı siyasi değil, dini bir direniş, karşı çıkış niteliğindedir.
Bu konuda henüz görüş yok.