Türkiye'de Nusayriler, Hatay il merkezi, Samandağ ve kısmen Adana, Mersin, Tarsus ve İskenderun'da yaşarlar. Nüfusları yaklaşık olarak 350.000'dir.
Nusayriliğin bir diğer adı da Arap Aleviliğidir. Nusayri halkı, kendisini adlandırma konusunda çeşitlilik gösterir. Türkiye'de yaşayan Nusayri halkı, genelde kendisini Alevi veya Arap Alevisi olarak tanımlar. Okumuş nusayri halkı ise kendisini "Arap Alevisi veya Nusayri" olarak tanımlar. Nusayri isminin, Hatay'ın hemen güneyinde bulunan ve Suriye'nin Akdeniz'e kıyısında dizilmiş sıraağlar olan An Nuşayra dağlarından geldiği mi, yoksa dağların adını bu halktan mı aldığı belli değildir.
Nusayriliğin kurucusu İbn Nusayr, Şii-İmamiyyenin onuncu imamı Ali en-Naki'nin hayatında onun tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu iddia ediyor; onun hakkında aşırı görüşler ileri sürerek tenasuhtan söz ediyordu. Onun ilahlığını söylüyor ve haramları helal kılıyordu. Bir rivayete göre de, İbn Nusayr, İmamiyye'nin onbirinci imamı Hasan el-Askeri'nin (873) "bab"ı olduğunu ileri sürmüş ve onun vefatıyla da oğlu Muhammed b. el-Hasan'ın mehdiliğini kabul etmiştir (E.Ruhi Fığlalı, Çağımızda İtikadi İslam Mezhebleri, s. 143, en-Nevbahti, Fırakuş-Şi'a, nşr. M.Sadık, Necef 1936, s. 193).
Genellikle Suriye bölgesinde yayılmış bulunan Nusayriler, Karmatilerin 291 (903) yılında Suriye'yi ele geçirmesi üzerine, bir kısmı Suriye'de kalırken bir diğer kısmı ise, Antakya civarına çekildiler. Özellikle Nusayrilik Hamdanilerin Suriye'ye egemen olmasıyla bu dönemde büyük bir güç kazandılar. Zira Hamdani emirleri bu mezhebe girmiş ve yaygınlaşması için uğraşmışlardır. Selçuklular döneminde Malazgirt savaşını (463/1071) takiben de Nusayriler Antakya'yı ele geçirmişlerdi. Frankların 492 (1098) yılında bölgeyi işgal etmeleri üzerine bir süre onların hakimiyetleri altında kaldılar. Haçlı seferleri esnasında Haçlı ordularına yardım etmiş ve müslümanların aleyhinde Hristiyanlara destek olmuşlardı. Bundan dolayı Selahaddin Eyyubi tarafından cezalandırılmışlardır. Aynı şekilde Memluklular aleyhinde Moğollara yardım ettikleri için Memluklu Sultanı Baybars'tan da baskı gönnüşlerdi. Nusayriler, bölgede sırasıyla hüküm süren, Selahaddin Eyyubi, Haçlılar, İsmaililer ve Moğollar'dan sonra Yavuz Sultan Selim'in 1516 yılındaki Mercidabık Zaferi ile Suriye'yi ele geçirmesi ile daha sonraki devirlerde de aynı bölgede varlıklarını sürdürürler. Nusayrilerin hemen hemen her devirde ve özellikle Osmanlı döneminde varlıklarını sürdürmelerindeki en önemli faktör, Osmanlı Devletinin, hükmü altındaki bölgelerde her inanç ve ırktan olan kavimlere gösterdiği müsamaha anlayışı ve tavrı gösterilmektedir. Zira, Osmanlı Devleti, bu tavrını devletin bağlayıcı ve birleştirici bir felsefesi olarak telakki etmekte idi. Zaman zaman Osmanlılara karşı isyan etmelerine rağmen II. Abdülhamid onları resmen bir mezheb olarak kabul etmişti.
Bugün Suriye'de çeşitli bölgelerde, Hatay, Tarsus, Adana, Fırat boyları ve Lübnan'da yaygın olarak yerleşmiş bulunan Nusayrilerin sayısı bir kısım araştırmacılara göre yaklaşık 325-400 bin kişi civarındadır (L.Massignon, "Nusayriler" Maddesi, İ.A.) Bir kısım araştırmacılara göre ise, yalnız Hatay Bölgesi'nde yaklaşık yüz kırk dokuz bin Nusayri bulunmaktadır (Ahmet Turan, Les Nusayris de Turquie dans la Religion d'Hatay, Doctorat de III e cylcle Paris 1973, s. 21).
Din
Nusayriler, alevilerle birçok ortak inanışa sahiptir. Alevi felsefesinin özü aynıdır. Dini ibadetin hangi şekilde olursa olsun, Allah için kılındığında geçerli olduğu genel inanıştır. Bu yüzden genelde sünni camilerine gitmeseler de, gittikleri ve sünni namazı kıldıkları takdirde de ibadetin yerine getirildiği inancı vardır.
Suriye'de ve Türkiye'nin nadir yerlerinde Alevi camileri bulunmaktadır. Alevi camisi nusayrilere özgü olmasa da, genel olarak Suriye'de bu camilere rastlanması, böyle algılanmasına sebep olmuştur. Alevi camisinin görünüşte en temel farkı, ezanın değişik olmasıdır. Selavat getirilirken, Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden resulullah sünni selavatına ek olarak ve aliyyen veliyullah okunur.
Dinin şekillendiricisi olarak İslam din bilgini Selman-i Farisi görülür. Din, temelinin ne zaman ortaya çıktığı belli olmayan bir sır üzerine şekillenir. Arap alfabesindeki üç harfle simgelenen sır, genel halk tarafından dahi bilinmez. Bu sırrı bilmek için ermek, eve giden yola gitmek gerekir. Bu sırrın yanısıra, ibadet de gizlilik içinde yapılır. Bu gizliliğin kaynağı olarak da, Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim'den itibaren başlayan ve günümüze kadar süren katliamlar gösterilir. Bu nedenle -günümüzde bu yasak delinse de- kişi, nusayri olduğunu gizler.
Nusayriler, namazı gün içinde gerekli duaların okunması suretiyle kılabilir. Namazın en belirgin özelliği hiçbir şekil içermemesidir. Yürünürken dahi kılınabilir. Yeter ki temizlik şartı -hem ortam hem de kişinin temizliği- ve namazın Allah için kılınma şartı yerine getirilsin. Ayrıca nusayriler, önemli günlerinde veya herhangi birinin namaz yapması durumunda bir camiide toplanırlar. Türkçemizdeki sembolik anlamının aksine, nusayriler için camii Arapça orjinal anlamını korumaktadır. Cami, ibadet amacıyla toplanılan yerdir. Burası, günümüz anlamıyla bir camii de olabilir, bir türbe de, hatta birinin evi dahi olabilir.
Önemli günlerde veya birinin namaz yaptığı durumlarda, namaza katılanlar belirlenmiş olan yerde toplanırlar. Namaz, aynı zamanda kurban anlamına gelmektedir. Namazı yapan kişi kurban keser, genellikle namaza katılan ve durumu müsait olan kişiler de namaza kurban keserler. Kesilen kurbanlardan, genellikle, hrisi adı verilen yemek yapılır. Bu yemek, etin kemikten kendiliğinden ayrılıncaya kadar kaynamasından sonra, dövmeyle beraber kaynatılmasından yapılır. Eksiksiz, namaza gelen veya oradan geçmekte olan herkese bu yemekten dağıtılır. Görüldüğü üzere namaz yapmak, aynı zamanda nusayrilerin toplumsal dayanışmasını sağlar.
Din, erkek çocuğa, birinci ve ikinci dereceden akrabası dışında biri olan ve çocuğun kendi seçeceği bir amca tarafından öğretilir. "Amca" karısı bir nevi annesi, çocukları da kardeşi sayılır. Kız çocuklara ise, Yavuz Sultan Selim dönemine rastlayan bir dönemden itibaren namaz öğretilmemiş, sır verilmemiştir.
Bayramlar
Nusayrilerin dini bayramları; sünnilerle aynı olan ramazan bayramı, Muhammed'in veda hutbesini okuduğu gün olan id-il gadir (bayramların en büyüğü) bayramı ve eski takvimde yeni yıl olduğu söylenen, 14 Temmuz'daki temmuz-ul evvel bayramıdır. Bu bayramlardan sadece Temmuz-ul evvel'de namaz yapılmaz, o gün herkes alanda toplanır, en güzel kıyafetlerini giyer ve eğlenir. Bu bayramlardan biri, Şellale filminde resmedilmiştir.
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 8 yıl önce
misafir - 8 yıl önce
misafir - 8 yıl önce
misafir - 8 yıl önce
misafir - 8 yıl önce
misafir - 8 yıl önce