Osmanlı Devletinin, Avrupa kıtasındaki fetihleri, başta Papa olmak üzere bütün Hıristiyan devletlerini telaşlandırıyordu. Osmanlı Devleti, Bulgaristan ve Sırbistan’ı fethederek, Tuna boylarına ve Macar Krallığı hudutlarına dayanmıştı. Doğu Hıristiyanlığının temsilcisi Bizans Kayserliği küçültülüp, İstanbul ve çevresi surların içine sıkıştırılarak, Anadolu ve Trakya’dan kuşatılmış vaziyetteydi. Osmanlı akıncılarının, Bosna ve Arnavutluk’a yaptıkları akınlarla fethedilen bölgelere yerleşmeleri, Boyana Nehri ve Drac Limanına doğru yayılmaları, Latinleri ve buralarda nüfuz sahibi Venediklileri de telaşlandırdı. Bundan başka, Ege denizi sahilindeki beylikleri elde ettikten sonra, bu beyliklere mensup korsan gemilerinin faaliyetleri de bu telaşlarını artırıyordu. Ancak, asıl tehlikeyi hisseden, Macarlardı. Kralları Sigismund ile Bizans Kayseri İkinci Manuel’in, Avrupa’dan yardım isteyerek Papa Dokuzuncu Bonifacius’u bir Haçlı seferine davet etmeleri, tahtlarını tehlikede gören kralları, şato, malikane sahibi derebeyleri, Hıristiyan keşiş, papaz ve İslam hilalinin Haçlı salibini ezeceği kuşkusuna kapılanları harekete geçirdi.
Bütün Avrupa milletleri silaha sarıldı ve İngiltere ile Fransa arasındaki harbe son verildi. Fransa, İngiltere, İskoçya, Almanya, Polonya, Bohemya, Avusturya, Macaristan, İtalya, İsviçre, Belçika ve diğer Avrupa memleketlerinden ve Venediklilerle Rodos şövalyelerinden meydana gelen 120.000 kişilik büyük bir ehl-i salib (Haçlı) ordusu toplandı.
Harekete geçen Haçlılar, Macaristan’dan itibaren iki kola ayrıldı. Macar kralı Sigismund’un idaresindeki asıl büyük kol, önce Sırbistan istikametinde yürüyerek Tuna Vadisine ulaştı ve nehrin sol sahilini takip ederek Osmanlı toprağına girdi. Sonra Tuna’yı geçerek Vidin, Orsava ve Rahova şehirlerini zaptederek, buralardaki Türkleri kılıçtan geçirdiler. Sonra da Niğbolu önüne geldiler.
Nevers kontu Jan’ın idaresindeki Fransızlar, Budin’den sonra Erdel üzerinden Eflak’a geçerek, Eflak voyvodası ile birlikte Niğbolu’da diğer kuvvetlerle birleşti.
Haçlılar ilerlerken, Katoliklik taassubuyla, Balkanların Ortodoks Hıristiyanlarını da öldürüp mallarını yağma ettiler. Osmanlıların müsamahalı idaresine bağlanan Balkanların yerli Hıristiyan ahalisi; can, mal, ırz tecavüzüne uğrayarak, çok zarar gördü.
Niğbolu’ya gelen Haçlılar, Osmanlı kumandanlarından Doğan Beyin muhafızlığındaki Niğbolu Kalesini, karadan ve nehirden kuşattılar. Niğbolu Kuşatmasının on altıncı gününe kadar, Sultan Bayezid Han (Yıldırım) ve Osmanlı ordusunun görünmemesi, Haçlıları ümitlendirdi.
Macar Kralı Sigismund, burada ünlü şövalyeler, prensler ve seçme askerlerine verdiği zafer ziyafetinde, Suriye’nin işgaliyle birlikte Kudüs’ün alınmasından bahsediyordu.
Öte yandan Avrupa’daki Haçlı hazırlıklarını öğrenip, ordularının, Osmanlı hududunu geçtiklerini haber alan Sultan Bayezid Han ise, İstanbul kuşatmasını tehir ederek, kuvvetlerini Edirne’de topladı. Kara Timurtaş Paşa ile şehzadelerinin kumandasındaki Anadolu askerleri süratle toplanarak Boğazlardan geçip, Edirne’de Padişaha yetiştiler. Rumeli askerleri de Edirne’de Bayezid Hana katılmışlardı. Yıldırım Bayezid Han, adına yakışan bir süratle Tuna boylarına doğru yürüdü. Osmanlı ordusu, Filibe-Şıpka Geçidi yoluyla Niğbolu’ya ilerlerken, Tırnova’da gıda maddeleri tedarik eden Haçlılarla karşılaştı. Bunlar esir alındı. Kaçanlar, Osmanlı ordusunun süratle geldiği haberini ulaştırdılar. Bu beklenmeyen bir durumdu. Mareşal Bubiko, Bayezid Hanın, Tırnova’ya gelebileceğine bir türlü ihtimal veremiyordu. Türklerin harp kabiliyetlerini iyi bilen Kral Sigismund, haberin doğruluğunu tetkik için, ileriye keşif kuvvetleri gönderdi. Bayezid Hanın Gazi Evrenos kumandasındaki öncüleri, Sigismund’un keşif kollarını tesirsiz hale getirdiler. Osmanlı ordusu, Niğbolu’nun on kilometre kadar güneyine sokuldu. Cephesini kuzeye vererek ordugah kurdu.
Niğbolu’ya yaklaşan Osmanlı ordusu, keşif kollarıyla ovaya yayılmaya başlamıştı.
Birdenbire Osmanlı ordusunu karşılarında gören Haçlılar silahbaşı ettiler. Kral Sigismund, derhal bir harp divanı toplayıp muharebe nizamını tespit etti.
25 Eylül 1396 sabahı, Avrupa’nın dört köşesinden toplanmış 120 000 kişilik Haçlı ordusu ile bunun yarısı miktarındaki Osmanlı ordusu karşı karşıya geldikleri zaman, Osmanlı ordusunun harp nizamı şöyleydi:
Birinci hatta Saruca Paşa kumandasında hafif piyadeleri teşkil eden azap askerleri, solda şehzade Süleyman Çelebi kumandasında Rumeli askeri, sağda Şehzade Mustafa Çelebi ve Anadolu beylerbeyi Kara Timurtaş Paşa kumandasında Anadolu askeri, ortada yeniçeriler vardı. Timarlı sipahiler sağ ve sol yanlara yerleştirilmişti. Sadrazam Ali Paşa, Rumeli beylerbeyi Firuz Bey, Malkoç Bey, sol kanattaki kuvvetlerin arasında bulunuyordu. Ön hatlara piyadeleri koyup, kesin sonucu, atlı askere bırakan Osmanlı harp nizamına mukabil, neticeyi yaya askere yükleyen Haçlı ordusu ise, önde birinci hatta atlı şövalyeler, ikinci hatta Macar kralı, sağ yanda Stefan Laskoviç kumandasında Hırvatlar, solda Voyvoda Mirça kumandasında Ulahlar olmak üzere tertibat almıştı. Ayrıca gerisini Tuna Nehrine ve kuşatmakta olduğu Niğbolu şehrine dayamıştı.
İki ordu, bu harp düzeninde karşılaştılar. Fransız süvarileri, muzaffer olmak hissiyle ilk önce taarruz ettiler. Bu taarruz, Sultan Bayezid Hanın kumanda ettiği merkez kuvvetlerine yapıldı. Merkez kuvvetlerinin önündeki hafif yaya askeri olan azapları geçtiler. Yeniçeri askeriyle karşılaştılar. Yeniçerilerin ok yağmuruna tuttuğu Fransız süvarilerinin büyük bir kısmı imha edildi. Sol koldan Şehzade Mustafa ve Anadolu kuvvetlerinin yandan taarruzuna uğradılarsa da, plan gereğince, Osmanlı merkez kuvvetleri, bir miktar geri alındı. Osmanlı ordusunun geri çekilişi, Fransızların kaybını daha da arttırıp, kurulan kıskacın içine girdiler. Osmanlı harp taktiğini bilen Sigismund’un tavsiyelerini dinlemeyip, daha da ilerlediler. Plan gereğince, üçüncü muharebe hattı da iki kola ayrıldı. Fransızlar, Osmanlıların çekildiği tepeyi işgal edince, zafer kazandıklarını zannettikleri anda, Sultan Bayezid Hanın kumandasında olan pusudaki kuvvetlerle karşılaşınca şaşırdılar. Zafer sarhoşluğu ile yaya olanlar atlarına tekrar binmek istedilerse de, hilalin kıskacı kapandığından geri dönemediler. Macar Kralı Sigismund’un, müttefiki Fransızları kurtarmak için gönderdiği kuvvetler de kayıp vererek geri çekilmek mecburiyetinde kaldı. Kıskacın içindeki Haçlı kuvvetlerinin karşı koyanları imha edilip, kalanlar esir alındı. Üç saat içinde bütünüyle perişan edilen Haçlıların, en gözde birliklerine sahip Fransızların mağlubiyeti, diğerlerinin taarruzuna imkan vermedi. Eflak prensi Mirça, muharebe neticesinin Haçlılar için hüsran olacağını tahmin ederek, memleketine çekildi. Karşı taarruza geçen Osmanlı ordusu, süratle Sigismund’un üzerine hücum etti. İhtiyat kuvvetlerini bile muharebeye sokan Macar kralı, Osmanlılar karşısında hiçbir başarı sağlayamıyordu. Sultan Bayezid Han, kesin neticeyi almak için Osmanlı kuvvetlerinin hepsine taarruz emri verdi. Haçlılar, paniğe kapılıp dağıldılar. Kalabalık Haçlı ordusu ile Niğbolu’ya gelmekte iken, ordusunun muazzam sayısına bakarak; “Gök çökecek olsa mızraklarımızla tutarız” diyerek böbürlenen ve Osmanlıya atıp tutan Sigismund, Venedik kadırgasına binerek İstanbul Boğazı-Marmara ve Ege Denizi yoluyla Mora’daki Modon Limanına, sonra da Dalmaçya’da karaya ayak bastı. Oradan memleketine geçti. Haçlılardan, muharebeye katılmayanlar ve kaçanlar, kendilerini Tuna Nehrine atıp boğuldular. Muharebede pek çok asilzade kumandan ve şövalye esir alındı.
Başta Papalık ve Bizans olmak üzere, bütün Hıristiyan aleminin, Osmanlıları Avrupa kıtasından atmak için, olanca imkanlarını seferber ederek hazırladıkları büyük Haçlı ordusu, Sultan Bayezid Hanın karşısında mukavemet bile edememişti. 25 Eylül 1396 tarihinde Niğbolu’da kazanılan zaferle, Osmanlı himayesindeki Vidin-Bulgar Krallığına son verildi. Macaristan’a büyük bir akın yapılarak çok miktarda esir alındı. Haçlılardan alınan pek çok ganimetle, ülkede imar faaliyetleri, sosyal yardım müesseseleri ve sanat eserleri yapıldı. Esirleri önce Edirne’ye, oradan Gelibolu’ya gönderen, sonra da Bursa’ya gelince yanına getirten Sultan Bayezid Han, fidye karşılığı hepsini serbest bıraktı. Esirler arasında bulunan Korkusuz Jean ve arkadaşları, “Bu andan itibaren Yıldırım Bayezid’e karşı gelmeyeceğimize ve ona karşı silah kullanmayacağımıza namus ve şerefimiz üzerine yemin ederiz” deyince, Bayezid Han; “Bana karşı silah kullanmayacağınıza dair ettiğiniz yeminleri size iade ediyorum. Gidiniz, yeniden ordular toplayınız ve bizim üzerimize geliniz. Bana bir kere daha zafer kazanmak imkanı sağlamış olursunuz. Zira ben, Allahü tealanın dinini yaymak ve O’nun rızasına kavuşmak için dünyaya gelmişim” dedi.
Niğbolu Zaferi, gönderilen fetihnamelerle, ülkenin her tarafına, Asya’daki hükümdarlara, Mısır sultanlarına, Irak ve Acem beylerine, Tatar hanına, Bursa kadısına müjdelendi. Mısır’da bulunan Abbasi halifesi, kendisine gönderilen zafernameye verdiği cevapta, Bayezid Hana; “Sultan-ı İklim-i Rum” unvanı ile hitap etti. O günden itibaren, Osmanlı hükümdarlarına sultan denilmesi adet oldu.
Ek bilgi
Osmanlıların Rumeli'deki faaliyetlerinin devam etmesi, akıncıların Bosna'ya ve Arnavutluk'a kadar ilerlemeleri Haçlıları telaşa düşürdü. Macar Kralı Sigismund, Papa'nın da desteğiyle başta Fransız, İngiliz ve Alman kuvvetleri olmak üzere bütün Avrupa ülkelerinin katılımıyla oluşan Haçlı Ordusu'nun başına geçti. Bu ordu 1396 yılının Mayıs ayında harekete geçti.Bu ittifakın amacı beş yıldır kuşatma altında bulunan İstanbul'u kurtarmaktı. Haçlılar Tuna kıyısındaki Niğbolu kalesini kuşattılar. Kale kumandanı Doğan Bey, Yıldırım Bayezid komutasındaki Osmanlı Ordusu yetişinceye kadar kaleyi başarıyla savundu. 1396 yılında Niğbolu kalesi önlerinde çok kanlı çarpışmalar oldu. Haçlılar, tarihe Niğbolu Savaşı olarak geçen bu çatışmada büyük bir bozguna uğradılar. Savaş sonunda Haçlıların aldığı yerler Osmanlı Devletine geçti.
Bulgar Krallığı ortadan kaldırıldı ve Macaristan içlerine doğru akınlar yapıldı. Haçlı dünyası yarım yüzyıl Türklerin üzerine yürümeye cesaret edemedi. Bu savaştan sonra Yıldırım Bayezid'e Abbasi Halifesi tarafından "Sultan-i iklim-i Rum" yani "Anadolu Sultanı" ünvanı verildi.Niğbolu Savaşından sonra İstanbul üçüncü defa kuşatıldı. Daha önceden yapımına başlanmış olan Anadoluhisarı bu kuşatma sırasında tamamlandı.
Güçlü bir deniz kuvveti ve büyük topların olmaması fethi engelliyordu. Bu sebeple Yıldırım Bayezid, Türk Denizciliğini geliştirmeye çalıştı. Yıldırım İstanbul'u kuşatma altında tutarak, şehrin teslim olacağını düşünüyordu. Ancak Timur tehlikesi ortaya çıkınca, Bizans'la bir antlaşma yapıldı ve kuşatma kaldırıldı. Bu antlaşmayla, İstanbul Sirkeci'de bir cami, bir İslam Mahkemesi ve bir Türk mahallesi kuruldu.
Yıllık haraç arttırıldı. Aynı yıl Yunanistan'a ve Mora'ya sefer düzenlendi.1398 yılında Karaman ülkesi ve Karadeniz beylikleri fethedildi. Bir yıl sonra da Dulgadiroğulları beyliğine son verildi. Yıldırım Bayezid, ayrıca İstanbul Galata'da bulunan Ceneviz Kolonisi ile de savaştı.
misafir - 9 yıl önce