Müşriklerin Müslümanlarla yaptıkları Hendek Savaşında yenilip Mekke’ye dönmelerinden bir sene sonra, Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem rüyasında eshabı ile birlikte Mekke’ye gidip emniyet içerisinde Kabe’yi tavaf ettiklerini gördüğünü Eshabına anlatmış, Eshab-ı kiram bunu işitince çok sevinmişlerdi. Bunun üzerine eshabıyla birlikte Kabe-i muazzamayı ziyaret (tavaf) etmek niyetiyle yola çıktı. Bin beş yüz kişi kadar idiler. Maksatları ziyaret olduğu için yanlarına yolcu silahından başka silah almamışlardı. Zül-Hüleyfe denilen yere gelince ihrama girdiler. Yanlarında getirdikleri yetmiş kadar kurbanlık deveye de işaret vurdular. “Lebbeyk” sedalarıyla yola devam ettiler. Peygamber efendimiz müşriklerin tutumunu öğrenmek ve geliş maksatlarını bildirmek üzere Bişr bin Süfyan’ı Mekke’ye gözcü gönderdi. Neticede Kureyşlilerin haberdar ve Müslümanları Mekke’ye sokmamakta kararlı oldukları öğrenildi. Diğer bazı kabileler de müşriklerle birleşmişlerdi. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem Kusva adındaki devesi üzerinde yola devam ediyordu. Mekke’ye yaklaşınca devesi birden çöktü. Eshab-ı kiram kaldırmak için ne kadar uğraştıysa deve kalkmadı. Bunun üzerine Peygamber efendimiz;
“Onun böyle çökme adeti yoktu. Bir zamanlar filin Mekke’ye girmesine mani olan Rabbim, şimdi de Kusva’ya mani oluyor.” buyurdu.
Peygamber efendimiz, Hudeybiye’ye gelince, Haraş ibni Ümeyye’yi Kureyş’e gönderip savaş için değil, ziyaret için geldiklerini haber verdi. Kureyş ise bu haberciyi öldürmek için üzerine hücum etti. Geri gelip durumu Peygamberimize bildirdi. Bu sırada Müslümanlarla dost geçinen Huzaa Kabilesinin reisi Büdeyl, Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem), müşriklerin tutumu hakkında haber getirdi. Buna Peygamber efendimiz; “Biz savaşmaya gelmedik, Kabe’yi ziyarete, tavaf etmeye geldik. Kureyş ise savaşa kalkışıyor. Bu onlara zarardır. İsterlerse onlarla bir antlaşma yapalım. Sonra bizim dinimize isterlerse onlar da tabi olsunlar. Eğer antlaşmaya yanaşmazlarsa Allah’a yemin ederim ki, onların hepsini katledinceye kadar savaşırım. Artık cenab-ı Hakk’ın emri ne ise yerine getiririz.” buyurdu. Huzaa Kabilesinin reisi Büdely, Peygamber efendimizle görüşdükten sonra Mekke’ye dönüp Kureyşlilere gördüklerini anlattı.
Büdeyl’in bu haberini iyi karşılamayan Kureyşliler yeniden temas kurmak için Sakif Kabilesinden Urve’yi gönderdiler. Urve, Peygamberimizle görüşüp geri döndü. O da Müslümanların savaş niyetinde olmadıklarını bildirdi. Gördüklerini anlattı. Eshab-ı kiramın Peygamberimize bağlılığına hayran olmuş, böyle bir bağlılığa hiç rastlamadığını itiraf etmişti. Mekkeliler yine ikna olmadılar. Müslümanlar üzerine baskın yapmak için askeri bir birlik gönderdiler. Peygamberimiz bu birliği esir aldı. Ancak harp niyetinde olmadığı için serbest bıraktı. Durumu izah etmek üzere Mekke’ye hazret-i Osman’ı gönderdi ise de, onu alıkoydular. Ona; “İstersen sen Kabe’yi tavaf et. Başka kimseyi salamayız.” dediler. Hazret-i Osman da; “Peygamber efendimiz olmayınca ben asla ziyaret etmem.” dedi.
Hazret-i Osman beklenen zaman içinde dönemeyince, Kureyşliler tarafından şehid edildi şayiası çıktı. Peygamberimiz hemen Eshab-ı kiramı topladı. Durumu görüştü. İslamiyet uğrunda canlarını feda etmek için eshabını bi’ate (sözleşmeye) çağırdı. Hep birlikte savaşarak şehid olmaya, asla dönmemeye söz verdiler. Peygamberimizin elini tutarak bi’at ettiler. Hazret-i Osman adına da Peygamberimiz bi’at yaptı. Bu bi’ate “Bi’at-ür-Rıdvan” adı verildi (Bkz. Bi’at-ı Rıdvan).
Müslümanların Resulullah efendimize karşı mutlak itaatını, dinlerine olan bağlılıklarını gösteren bu bi’at, Kureyşliler tarafından duyuldu. Mekkelilerin içine korku düştü. Bu korku sebebiyle göz hapsinde tuttukları hazret-i Osman’ı derhal serbest bıraktılar. Peygamberimiz ile sulh yapmak için Amr ibni Süheyl başkanlığında bir heyet gönderdiler. Uzun bir görüşmeden sonra on sene geçerli kalacak olan “Hudeybiye Antlaşması” imzalandı.
Hudeybiye Antlaşmasının başlıca şartları şunlardı:
1. Bu antlaşma on yıl geçerli olacak, bu zaman içinde iki taraf birbiriyle harb etmeyecekler.
2. Müslümanlar bu sene Kabe’yi ziyaret etmeyecek. Ancak bir sene sonra ziyaret edecekler.
3. Kabe’yi ziyarete gelen müslümanlar üç gün kalacaklar. Yanlarında yolcu silahından başka silan bulundurmayacaklar.
4. Müslümanlar Kabe’yi tavaf ederken, Mekkeli müşrikler dışarı çıkacaklar, Müslümanlarla temas etmeyecekler.
5. Kureyşlilerden biri velisinin izni olmadan Müslümanlar tarafına geçerek Medine’ye giderse iade edilecek. Müslümanlardan biri Kureyş tarafına geçerek Mekke’ye giderse iade edilmeyecek.
6. Diğer Arap kabileleri istedikleri tarafın himayesine girebilecekler. Müslümanlarla veya müşriklerle birleşmekte serbest kalacaklar.
Bu antlaşmadan sonra Mekke’den birçok kimse Müslüman olup Medine’ye gitmek istediği halde müşrikler bırakmadılar. Geri çevirdiler. Peygamberimiz bunlara; “Sabredin, Allahü teala size de kurtuluş yolu gösterecektir.” buyurdu. Bu antlaşmadan sonra Peygamber efendimiz Hudeybiye’de yirmi gün kadar kaldı. Kurbanlarını burada kestiler ve Medine’ye döndüler. Dönerken yolda “Fetih” suresi nazil oldu. Bu surede, Hudeybiye Antlaşmasının birçok fetihlere başlangıç olduğu bildirildi. Müslümanlara fetih ve zafer kapısı açıldı.
Antlaşma gereğince Müslüman olduğu halde Medine’ye gitmeleri engellenen Müslümanlar da, birer ikişer Şam yolu üzerinde Ays denilen bir yere toplandılar. Sayıları üç yüze ulaştı. Şam’a giden ticaret yolunun kapandığını ve ticaretlerinin engellendiğini gören Kureyşliler, elçi göndererek daha önce Medine’ye gitmeleri engellenen Müslümanların Medine’ye gidebileceklerini, anlaşmanın bu maddesinden vazgeçtiklerini bildirdiler. Şam yolu üzerinde bulunan üç yüz kişilik Müslüman kafilesi de Medine’ye giderek, Peygamberimize kavuştular. Sabırlarının neticesini elde ettiler.
Önemi
* Mekkeliler, Müslümanların siyasi varlığını resmen kabul ettiler.
* Barış ortamının oluşması islamiyet'e geçişi hızlandırdı.
* Mekke'nin fethi kolaylaştı.
* Müşriklerin müslümanlığın varlığını tanıdığı resmi ilk belgedir.
Hudeybiye antlaşması on yıl süreyle yapıldığı halde, iki yıl sonra müşrikler, verdikleri söze uymayarak antlaşmayı bozdular. Müslümanlar ise, bu kısa süren sulh döneminden çok mühim neticeler elde ettiler. İki yıl içinde Müslümanların sayısı birkaç misli arttı. Bu antlaşma ile Müslümanlar ilk defa bir devlet ve bir kuvvet olarak kabul edildi. Bir yıl sonra da Peygamber efendimiz eshabıyla birlikte Mekke’ye giderek Kabe’yi ziyaret ettiler. Bundan sonra çevredeki hükümdarlara İslama davet mektupları yazıldı. Her geçen gün insanlar Müslüman olmakla şerefleniyordu. Peygamber efendimizin vefatına kadar İslamiyet, bütün Arap Yarımadasına yayıldı.