İlk mektebi ve askeri rüştiyeyi İstanbul’da, askeri idadiyi Bursa’da tamamladı. 1889-1892 seneleri arasında Harp Okulunda okudu. 1895’te Kurmay Yüzbaşı olarak Mekteb-i Erkan-ı Harbiye-i Şahaneden mezun oldu. Türk-Yunan Harbinde, isteği üzerine Alasonya Ordusu Erkan-ı Harbiye Riyasetine tayin edildi ve 7 Ekim 1897’de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu. 21 Ağustos 1898’de Binbaşı, 18 Nisan 1899’da Kaymakamlığa (Yarbaylığa) terfi ettirildi. 1899 yılı Mayıs ayında staj yapmak ve askeri bilgisini geliştirmek üzere Almanya’ya gönderildi. Almanya’da iken 11 Aralık 1901’de rütbesi Miralaylığa yükseltildi. 1903’te Mirlivalığa ve 10 Aralık 1906’da Ferikliğe (Korgeneralliğe) terfi etti.
İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra Edirne’de İkinci Orduya mensup Yirminci Nizamiye Fırkası Komutanlığına getirildi. 26 Eylülde aynı ordunun Erkan-ı Harbiyesine nakledildi. Sultan İkinci Abdülhamid Hanı tahttan indirdikten sonra iktidara gelen İttihat ve Terakki’nin orduyu gençleştirme ve modernleştirme adı altında devletine, milletine ve dinine bağlı subayları ordudan tasfiye ettiği sırada rütbesi Kaymakamlığa (Yarbaylığa) indirildi. 4 Ekim 1909’da Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Üçüncü Şubesinde vazifelendirildi. 21 Mart 1910’da yeniden Miralaylığa yükselerek 6. Ordu Erkan-ı Harbiyesine tayin edildi.
1911 yılında Malisor Ayaklanmasında Garp Ordusu kumandanlığı ile İşkodra’ya giden Birinci Ferik Abdullah Paşanın Erkan-ı Harbiyesine tayin edildiyse de, bu vazifeden istifa etti. 19 Temmuz 1911 tarihinde müstakil 24. İşkodra Nizamiye Fırka Kumandanlığına gönderildi. İşkodra Valisi Hayri Beyin vazifeden alınması üzerine, 27 Mayıs 1912’de İşkodra Valiliği vazifesine de tayin edildi.
Bu sırada İttihat ve Terakki Hükümetinin basiretsiz uygulamaları sonucunda Balkanlarda Osmanlı Devletine karşı bir ittifak baş göstermiştir. Rusya’nın da tahrik ve teşvikleriyle Balkan milletleri 8 Ekim 1912’de Osmanlı Devletine karşı harp ilan ettiler.
Bulgar birlikleri Batı Trakya üzerine hücuma geçerken Karadağlılar da İşkodra Gölünün güneyinden sınırı geçtiler.
24. Müstakil İşkodra Fırkası Kumandanı Miralay Hasan Rıza Bey, müstahkem mevki kumandanlığını da eline aldı. Karadağ ordusu; kuzey, merkez ve güney olmak üzere üç yığınak grubuyla taarruza başladı. Hasan Rıza Bey, idaresindeki fırka ile çok zahmet çekerek düşman taarruzlarını önledi. Bu sırada bazı askerler terhis isteğiyle ayaklandılar. Hasan Rıza Bey bu askerlere nasihat ettiyse de netice alamadı. Askerlerin bir kısmı, vaktiyle İstanbul’da 31 Mart Vakasına iştirak edenlerdendi. Bu ayaklanma bazı taşkınlıklarla bir hafta kadar devam etti. Çaresiz kalınınca silah ve teçhizatları alınarak terhis tezkereleri hazırlanıp verildi. Memleketlerine dönmek üzere ayrılan askerler kısa bir müddet sonra tekrar geri döndüler. Osmanlı askerinin böyle olduğu bir sırada taarruzlarını şiddetlendiren Karadağlılar Taşlıca, Akova, Gosina ve Berena’yı işgal ettiler. Sırplar, Bulgarlar ve Yunanlıların taarruzları neticesinde bütün Rumeli hemen hemen elden çıktı.
Yalnız, İşkodra’da Hasan Rıza Bey, bir türlü düşmana teslim olmayıp, kendisine verilen vazifeyi canı pahasına yürüttü. İşkodra savunmasındaki hizmetine mükafat olarak Mirlivalığa yükseltilmesi için padişah iradesi çıktı. Ne yazık ki terfiinden haberi olamadı.
Hasan Rıza Paşa, Karadağlılar ve Sırplara karşı Arnavutları Osmanlılar tarafına çekmek için gayret sarf ediyordu. Ancak Arnavutlarla yapılacak antlaşmanın ayrıntılarını görüşmek üzere Esad Paşanın evine giderken, 30 Ocak 1913 günü akşamı tertiplenen bir suikast neticesinde silahlı üç kişi tarafından vurularak şehid edildi. Bu suikast, bilahare Sultan İkinci Abdülhamid Hana hal’ini tebliğ edenler arasında bulunarak velinimetine hıyanet eden Esad Toptani adındaki eski Drac mebusu tarafından tertiplenmişti. Hasan Rıza Paşanın vefatından sonra da İşkodra savunması devam etti. Fakat İşkodra’da kumandayı ele alan Esad Paşa, derhal Karadağ ordusuyla gizlice haberleşerek şehri düşmana teslim etti.
Kahraman ve cesur bir asker olan Hasan Rıza Paşa, gayet ciddi ve sert bir kimseydi. Hususi hayatında latifeyi seven ve teklifsizce konuşan Paşa, vazifeyle ilgili konularda derhal sesini ve tavrını değiştirirdi. Verdiği emirleri takip eder, gevşeklikleri affetmezdi. Açık sözlü bir kimse olup, birisi hakkında bildiğini yüzüne söylemekten çekinmezdi. Emrindeki birliklerin eğitimlerine ve bütün işlerine bizzat nezaret ederdi. En tehlikeli vazifeye en sevdiği kimseleri memur ederdi. Üstüne aldığı vazifeyi namus meselesi addeder ve tam manasıyla yerine getirmeye çalışırdı. Üst ve amirlerine, kanun ve nizamlara çok saygılıydı.
Ordunun politikayla uğraşmasına karşıydı. Silahlı kuvvetleri politikaya soktuğu için İttihat ve Terakki’yi tenkit ederdi. Padişaha ve hükümete karşı olan ve kendi saflarında yer almasını isteyen kimselere karşı; “Ben bu hükümetin valiliğini ve kumandanlığını kabul ettim. Bunun için ahdettim ve yemin ettim. Verdiğim söze ters hareket etmek benim için namussuzluktur. Ben vali ve kumandan iken hükümet aleyhine en ufak bir teşebbüsü bile hoşgörü ile karşılamam, azami şiddetle hareket ederim” derdi.
Emrindeki subay ve erlerin itimadını kazanmıştı. Kesin kararlı olup emirleri kat’i idi. Hatasını anladığı konuda ısrar etmeyen, fazilet sahibi bir komutandı.