Tarihçe
Güney Afrika Komünist Partisi, ilk kez 1921 yılında beyaz maden işçilerinin gerçekleştirdiği Rand Ayaklanması diye anılan silahlı ayaklanmada oynadığı rolle ön plana çıktı.Parti başlangıçta siyah işçileri örgütlemekte zorlandı. Bu durumu dikkate alan Komintern, Komünist Parti`yi Yerli Cumhuriyet tezini benimseye yönlendirdi. Bu teze göre Güney Afrika ülkenin yerlilerine, yani siyahlara aitti ve bu düşünce temelinde bir cumhuriyet kurulmalıydı. Böylece Komünist Parti 1924 yılındaki Parti Kongresinde siyah işçileri örgütlemeye girişme ve Partiyi "Afrikalılaştırma" kararı aldı. 1928 yılı itibariyle partinin 1750 üyesinden 1600`ü siyahlardan oluşur hale geldi. 1929 yılında parti, "Sosyalizme götüren en dolaysız yolun çoğunluk yönetimi Afrika`da çoğunluğu oluşturan siyah halkın demokratik katılımı yasalarla engellenmişti için kitle mücadelesinden geçtiğini" saptayan bir "stratejik çizgi" benimsedi. 1948 yılında parti resmen "Yerli Cumhuriyet" tezini terketti.
Güney Afrika Komünist Partisi 1950 yılında komünizmin bastırılmasıyla ilgili yasalar kapsamında yasadışı ilan edildi. 1990 yılına kadar yasadışı kaldı.
Komünist Parti 1948 yılında uygulamaya geçen Apartheid rejiminin başlıca hedefi oldu. "Komünizmin Bastırılması Hakkında Yasa" başta Komünist Parti olmak üzere apartheid`a son vermek için mücadele veren bütün kişi ve gruplara uygulandı.
Yasadışına itildikten sonra Parti, ANC içinde çalışmaya ağırlık verdi. Komünist Parti`nin daha önceki Yerli Cumhuriyet tezine benzer olan ANC`nin siyah milliyetçisi politik çizgisini, Güney Afrika`da yaşayan bütün etnik toplulukların eşit haklara sahip olduğu bir "ırk-dışı" politikasına doğru değiştirmek için etkilemeye çalıştı.
Komünist Parti apartheid`a karşı kurtuluş hareketi içinde, üye sayısına oranla aktif bir rol oynadı.
Apartheid yönetimini uygulayan National Party`nin uyguladığı baskı politikasının 50`lerde giderek yoğunlaşması ve buna karşı tabandan gelen radikalizmin artması sonucunda, daha önce şiddet kullanmama politikası yanlısı olan ANC, meşru şiddet kullanma sorununu tartışmaya başladı. Nelson Mandela ve Walter Sisulu gibi genç kuşak siyah liderler Apartheid`ın ANC`yi yasaklayacağı ve hiçbir legal mücadele imkanı kalmayacağı tezini ileri sürerek şiddet kullanmanın gerekliliğini aktif biçimde savundular.
Genç ANC liderleri Komünist Parti`yle birlik içinde silahlı "Umkhonto we Sizwe"(`Ulusun Mızrağı`) örgütünün oluşumuna gittiler. Ancak kısa sürede Ulusun Mızrağı üyelerinin büyük bölümü tutuklandı ve liderliği de yurtdışına kaçmak zorunda kaldı.
Yurtdışında Komünist Parti, SSCB ve diğer sosyalist ülkelerin verdiği para ve silah desteği sayesinde güçlendi. ANC içinde sabırlı bir çalışma sayesinde ülke içinde örgütlenme yeniden kuruldu. Önemli konumlarında komünist parti üyelerinin bulunduğu ANC 1976`daki Soweto Ayaklanması`nın etkisini arkasına alarak Apartheid karşıtı hareketi ilerletti.
Komünist Parti üyesi ve Ulusun Mızrağı yönetici kurulu başkanı Joe Slovo ve eşi -kendisi de KP üyesi olan- Ruth First ANC liderliğindeki devrimci hareketin önde gelen teorisyenleri haline geldiler. Bununla birlikte, ANC`nin kendisi esas itibariyle sosyal-demokrat bir örgüt olarak kalmıştır.
Günümüzde SACP`nin 53.000 üyesi vardır. Güney Afrika`da 1.000.000`dan fazla sendikalı işçi bulunmaktadır ve SACP`nin potansiyeli bu sendikalı işçilere dayanmaktadır.http://www.solidaire.org/scripts/article.phtml?section=A1AAAB&obid=35767