Bağlı olduğu Şahruh’un 1447’de vefatı üzerine “Sultan” ve “Hakan” unvanlarını aldı. Şahruh’un vefatı ile Timurlular arasında baş gösteren anlaşmazlık ve çekişmelerden faydalanarak, İsfahan ve Fars ülkelerini de ele geçirdi. Bu muvaffakiyetlerini Kirman’ı da fethederek tamamladı.
1457’de Horasan’a büyük bir sefer düzenledi. Herat’ı kolaylıkla zaptederek namına hutbe okuttu. Ancak bu sırada oğlu Hasan Ali’nin Tebriz’de isyanı üzerine, Horasan’ı terk etmek zorunda kaldı. Bir müddet sonra da Fars ve Irak-ı Arab’ı idaresi altında bulunduran diğer oğlu Pir Budak’ın itaatsizliği ile karşılaşan Cihanşah, oğlunu bu işten vazgeçirmeye çalıştı ise de, muvaffak olamayınca öldürttü. Fakat bu durum, onu, muvaffakiyetlerindeki en kuvvetli desteğinden mahrum bıraktı.
Horasan’ın dışında, hemen hemen bütün İran, Arran, Irak ve Batı Anadolu’daki uç bölgelerinin hakimi olan Cihanşah, son seferini Uzun Hasan üzerine yaptı. Fakat bu sefer, kendisinin ve devletinin felaketi ile neticelendi. Uzun Hasan’ın bir baskınına uğraması sonucu kaçarken öldürüldü (1467). Esir alınan oğlu Muhammed ve diğer kumandanları da aynı akıbete uğradılar. Cihanşah’ın cesedi sonradan Tebriz’e götürülerek, orada yaptırmış olduğu imaretindeki türbesine defnedildi.
Devrin tarihçilerinden Abdürrezzak Semerkandi, Cihanşah’ın adil, kudretli ve becerikli bir sultan olduğunu kaydetmiştir. Saltanatı devrinde Tebriz’i mamur bir belde haline getirdi. Timur Hanın ortadan kaldırmasına rağmen o devirde yeniden ortaya çıkan Hurufilik adlı sapıklığın önüne geçerek, İslamiyete büyük bir hizmet etti. İlme ve alimlere hürmetkar olup, ilmi ve alimleri koruyup gözetmiştir. Medreseler ve camiler yaptırdı. Bunlardan Tebriz’deki medrese ve camisi meşhurdur. İyi bir şair olan Cihanşah, Farsça ve Türkçe şiirler yazmış ve manzumelerinde ismini mahlas olarak kullanmıştır.