Budist Felsefe
Kısaca: Budizm''in Hindistan''da ortaya çıkışı, Sokrates öncesi felsefenin Yunanistan''da ortaya çıkışıyla yaklaşık aynı döneme denk gelir. Bu bağlamda, ''Budist felsefe'' bu dinin Hindu kurucusu Siddartha Gautama''ya (M.Ö. ...devamı ☟
Siddartha Gautama, Hindistandaki birçok kutsal adamın yaptığı gibi, çileci bilge bir adam olarak dolaşmak için karısını ve evini terk etti. Yıllarca nefsini katı bir şekilde terbiye ettikten sonra, hala insan hayatıyla ilgili temel meseleler hakkında bir şey bilmediğini (avidya) fark etti. Bunun ardından nefis terbiyesinden vazgeçti ve tefekkürle dolu sıradan bir hayat tarzını tercih etti. Bir süre sonra, Gautama yeni bir öğretiyle ortaya çıktı. Sonunda doğru yolu bulmuştu. Buddha (aydınlanmış kişi) olmuştu.
M.Ö. 5. yüzyılda Hindistandaki manevi hayat, Upanişadların Hint düşüncesinde önemli bir yer işgal etmesine rağmen, hala Vedacı geleneğin izlerini taşıyordu. Buddhanın yeni öğretisi eski Vedacı literatür ile tüm ritüel ve ayinlere keskin bir şekilde zıtken, diğer yandan da Upanişadların bazı parçalarının eleştirel bir şekilde değiştirilmiş halini temsil ediyordu. Aykırı bir şekilde Buddha, spekülatif ve dini düşünceye karşı oldukça olumsuz bir tavır sergiler. Modern yorumlar bu yüzden biraz da anakronizm riskini taşıyarak Buddhayı bir empirisist ve septik olarak tasvir ederler. (Budaya atfedilen metinler, daha sonraları ona yönelen tapınmaya giden yolu hazırlar). Dolayısıyla, Budizmi ateist, yani Tanrı konusunda sistematik bir teoloji ya da öğreti sunmayan bir din olarak tanımlamak, belli bir ölçüde doğru olacaktır.
Upanişadların birçoğuyla aynı çizgide olarak yeni öğreti, bireyin özgürlüğünü ve kurtuluşunu amaçlar. Buddha bu amacı Nirvana bir çok yönden diğer geleneklerdeki Mokstıaya karşılık gelen bir terim - olarak tanımlar. Nirvana ya ulaşmak isteyenler felsefi ve dini doktrinler de dahil olmak üzere kendilerini bu dünyaya bağlayan her şeyden azat etmelidir. Parlak bir sal benzetmesiyle Buddha bunu şöyle açıklar: Bir adam tehlikeli bir nehri geçmek zorundadır. Ağaç dallarını ve sürgünleri bir araya toplar ve kendisini karşı kıyıya taşıyacak bir sal yapmak için bunları birbirine bağlar. Güvenli bir şekilde karşı kıyıya geçtikten sonra kendi kendine şöyle der; bu sal gerçekten iyi ve kullanışlı. Bunu yanımda, başımın üstünde taşıyacağım. Adam bu şekilde artık ihtiyacı olmayan bir salla birlikte seyahat eder. Hikayeden çıkan ders yeni öğretinin tıpkı bu sala benzediğidir. Amacı nehri geçmek, Nirvanaya ulaşmaktır; bundan öte taşınmasına gerek yoktur. Felsefenin amacıyla ilgili benzeri örnekler felsefe tarihi boyunca farklı zamanlarda da ortaya çıkar: Felsefe önemli bir araçtır, sahip olunması hoş bir şeyden ibaret değildir.
Buddhanın öğretisi hem çok derin hem de anlaşılması güçtür. Burada sadece Onun dört katlı asil gerçeğinin ana noktalarını belirtebiliriz:
Acı Çekmenin (Dukkha) Asil Gerçeği şudur: Doğum acıdır; yaşlanma acıdır; hastalık acıdır; ölüm acıdır; keder ve ağıt, ıstırap, elem ve ümitsizlik acıdır; hoş olmayanla ilişki acıdır, hoş olandan ayrılmak acıdır; istediğini elde edememek acıdır. Kısacası, toplam beş bağlılık acıdır.
Acının Kaynağıyla İlgili Asil Gerçek şudur: Ateşli tutkuyla bağlı bu iştiyak (şiddetli arzu), yeniden varoluşu ve yeniden oluşu doğurur. Kah orada kah burada taze bir haz bulur; yani duyu hazzına olan iştiyakta; varlık ve oluşa duyulan iştiyakta; ve yokluğa (kendini yok etme) duyulan iştiyakta.
Acının Kesilmesinin Asil Gerçeği şudur: Bu iştiyakın tamamen kesilmesi; bundan vazgeçme, bunu terk etme, kendini bundan serbest kılma ve koparma.
Acının Kesilmesine Giden Yolun Asil Gerçeği şudur: Bu, sekiz kıvrımlı asil bir yoldur: Yani doğru bakış, doğru düşünce, doğru konuşma, doğru davranış, doğru maişet, doğru çaba, doğru hatırlayış; doğru yoğunlaşma.
Dört Katlı Asil Gerçek öğretisi, Arthur Schopenhaur tarafından kötümser bir şekilde yorumlanmıştır. Schopenhauer sistematik olarak Doğulu hikmetle meşgul olan ilk Batılı felsefecidir. Schopenhauer, Buddha gibi hayatın sefaletini ve varlığın boşluğunu başlangıç noktası olarak aldı: Her şey aptalca, kör ve doymak bilmez bir yaşama ihtiyacıyla kuşatılmıştır. İşte bu yüzden varlığımız endişe ve ıstırap doludur. Hoşnutsuzluk ve acı temel deneyimlerdir; arzu, ebedi hayata duyulan iştiyak bir anlık söndüğünde ortaya çıkan bir yanılsamadan ibarettir. Hayatın acısından kurtuluş sadece yaşama arzusunu inkar etmekle mümkün olur. Önerdikleri çözümler aynı doğrultudadır: Buddha şiddetli arzu ve isteği söndürmek ister; Schopenhauer yaşama isteğini söndürmek ister. Böylece eylem için geriye hiçbir güdü kalmayacaktır. Schopenhauer, bütün arzunun Susturulduğu zihinsel sükunet ve nihai kurtuluş halini Nirvana olarak isimlendirir-Schopenhauerın, Dört Katlı Asil Gerçek Öğretisine dair sunumu aşırı derecede kötümser olabilir; belki de bu yorum açıklığa kavuşturduğundan daha fazlasını muğlaklaştırır.
Schopenhauerın öğrencisi olan Friedrich Nietzsche, Budizme Batılı bir yüz kazandırmıştır. Nietzscheye göre Budizmin ideali insanı iyi ve kötüden ayırmaktır- Bu Budizmin acıya karşı mücadeleye en temel katkısıdır. Nietzschenin felsefesinde Budizm, Platoncu metafizik ve Hıristiyanlıkla olan mücadelede bir müttefiktir: Çarmıha gerilene karşı Buddha. Schopenhauerın ve Nietzschtfitnn Buddhayı ne ölçüde bir kifayetle anladıkları hala tartışmaya açık bir konumdur.
Budizmdeki başka bir tartışmalı sorun benlik öğretişidir. Buddhanın temel fikirlerinden biri de dünyanın şeyler ya da tözler olarak değil, işleyişsel olarak anlaşılmasıdır. Dolayısıyla, kalıcı bir benlikten ya da benden bahsedemeyiz; benlik bireyden önce gelen ruhi bir töz olamaz. Her saniye kişiliğimizi oluşturan fani ve geçici bilinçlilik durumlarının bir akışını tecrübe ederiz sadece.
Modern yorumcular bu noktada, Buddha ile David Hume (1711-1776) gibi deneyci felsefeciler arasında benzerlikler bulur. Hume, Buddha konusunda bir bilgisi olmamasına rağmen, zihinsel töz fikrine karşı benzeri bir eleştiri getirmiştir . 19. yüzyılın sonunda Nietzsche, töz çerçevesinde düşünme konusunda benzeri bir eleştirinin sözcülüğünü yapmıştır. Hayret verici şekilde bu, modern öncesi ve post modern felsefenin buluşma noktası olmuştur.
Anicca
3 yıl öncezamana veya nesnelerin birbiriyle ilişkisine bağlı olarak gerçekleşir. Budist felsefeye göre, dünyada hiçbir şey biribirinden bağımsız olmadığı için, her şey...
Budizm
3 yıl önceDünya görüşlerini içinde barındıran felsefe ve bilgeliktir. Hem eski hem de günümüzdeki Budist okullarının, birinin Budist sayılabilmesi için çok az şartları...
Budizm, Hindistan, Gautama Buddha, Hinduizm, Lankavatara Sutra, Zen, Mahayana, Zen Budizmi, Dört Asil Hakikat, Asil Sekiz Yol, NirvanaHint felsefesi
3 yıl önceHint felsefesinde önemli isimlerdir. ^ p 22, The Principal Upanisads, Harper Collins, 1994 ^ Apte, p. 497. ^ Ernst von Aster. "Felsefe Tarihi". Felsefe Tarihi...
Türk felsefesi
3 yıl önceYazılı Türk felsefe tarihi budist Uygurlar ile başlar. Bugün elde olmayan ancak Çin kaynaklarında bahsedilen eserlere göre Köktürkler dönemine, 6. yüzyıla...
Türk felsefesi, Abdülhamit, Afşar Timuçin, Agah Efendi, Ahmet Mithat Efendi, Ahmet Vefik Paşa, Ali Suavi, Arapça, Aristo, Azra Erhat, BatılılaşmaBudizm kavramları
3 yıl önceMuhtelif Budist terim ve kavramların asıl terimin bütün derinliğiyle kapsayacak Türkçe tercümeleri yoktur. Aşağıda birçok mühim Budist terim, kısa tanımlar...
Pali Derlemesi
3 yıl önceşekliyle korunmuş Budist yazmaların standart bir derlemesidir. Sözlü gelenekten aktarılmıştır yazmalardan oluşan derleme, Dördüncü Budist Konsey döneminde...
Nagarjuna
3 yıl öncekişiliklerindendir. Nagarjuna felsefesinin temelini “Orta Yol” (Madhyamika) öğretimi oluşturmaktadır ve bu konuyla ilgili Budist filozoflar birçok eser bırakmıştır...
Nagarjuna, BudistDunhuang el yazmaları
3 yıl önceFelsefe, özellikle de Konfüçyüsçü klasikler, Huang Kan'ın (皇侃) yorumlarıyla Konfüçyüs'ten Seçmeler ve Shang Shunun eski bir baskısı. Edebiyat Budist motifler...